« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

18 Eyl

2007

Batı, Mevlânâ’yı İslam’la anmaktan korkuyor

Tuba ÖZDEN 18 Eylül 2007

Tasavvuf üzerine yaptığı çalışmalarla tanınan Prof. William Chittick’e göre Batı, Mevlânâ’nın adını İslam’la anmaktan korkuyor. Onlar için Mevlânâ, şiddet eksenli yaşayan Müslüman ülkelerden ‘tesadüfen’ çıkan bir şair.

Türkiye’ye yabancı biri değil Prof. William Chittick. İlk defa 1970’te geldiği İstanbul’da aylarca Süleymaniye Kütüphanesi’nde kalarak araştırmalar yapmış. Tasavvufla da yaklaşık aynı dönemde tanışan Prof. Chittick için bu sebeple İstanbul’un anlamı büyük. Tasavvufla özellikle Mevlânâ ve İbn Arabi ilgilenenlerin karşılarına ilk çıkan isimlerden biri aynı zamanda kendisi. New York Stony Brook Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Chittick, geçtiğimiz hafta Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın düzenlediği ‘Uluslararası Mevlânâ Sempozyumu’ için Türkiye’ye gelen uzman akademisyenler arasındaydı. Prof. Chittick ile Batı’daki İslam fobisi ile Mevlânâ sevgisi arasındaki ilişkiyi konuştuk.

-UNESCO’nun Mevlânâ’nın 800. doğum yıldönümünü ‘Mevlânâ yılı’ ilan etmesiyle, ilgili programların sayısında ciddi bir artış yaşandı. Peki, Mevlânâ’nın popülerleşmesi, beraberinde sorunlar da getiriyor mu?

Amerika’da ve dünyadaki Mevlânâ etkinliklerinin çok ciddi olduğunu düşünmüyorum. Genelde bir konuşma yapılır, ardından biraz Pers ya da Türk müziği dinletilir, semazenler döner. İzleyenlerin çoğu için televizyon seyretmekten farksızdır tavırları. Ardından hangi etkinliğe gideceğiz diye düşünürler. Fakat bu vesilelerle bazıları Mevlânâ ve İslam felsefesini anlamaya giden bir yolda bulur kendini. Eğlence gibi algılansa da bir geceliğine dahi olsa Mevlânâ ile insanların tanışmasını olumlu buluyorum.

İRAN DEVRİMİ, BATI’NIN İSLAM ALGISINA DARBE VURDU

-Bu etkinlikler sebebiyle Mevlânâ, anlaşılmaktan öte yeni bir imaja büründürülmüyor mu sizce?

Birçokları için Mevlânâ, Ortadoğulu bir şairden ibaret. Aynı durum Türkiye için de geçerli. Türk kültüründe de Mevlânâ’nın İslam’la ilişkisi tam manasıyla ortaya koyulmuyor. Tüm dünyada insanlar Mevlânâ’yı kendi anlamak istedikleri gibi gösteriyorlar. Özellikle Batı’da insanlar Mevlânâ’nın İslam’la ilişkisinin olduğunu söylemeye utanır hale geldi. Çünkü İslam, her zaman terörle anılıyor. Bir nevi İslam’la terör birbirini tamamlayan tanımlar onlar için. Müslüman olduğunu dahi söylemeye utanan çok kişi var. Hâlbuki Mevlânâ, Müslüman kimliğinden ötürü Mevlânâ olmuştur. Ancak Batı dünyası Mevlânâ’yı İslam dini ile bir arada düşünmek istemiyor korkularından ötürü.

-Batı’daki İslam algısının değişmesinde en önemli etken neydi?

Bu uzun bir hikaye… 7. yüzyıla kadar dayanıyor. İslam ortaya çıktıktan sonra tüm dünyada hızla yayıldı. Özellikle Hıristiyanların yaşadıkları bölgeleri fethetti. Her zaman İslamiyet Hıristiyan uygarlığını tehdit eden bir din olarak görüldü. İslam’ın ortaya çıkmasından itibaren Muhammed’i kendileri için bir tehdit olarak algıladılar. Bu farklı dini, Hıristiyanlığa karşı düşman olarak tanımladılar. Fakat Ortaçağ’da Arapçadan Latinceye çok sayıda kitap çevrildi. Bunların ardından Hıristiyan dünyası İslam’ı yeniden keşfetti.

-Peki bugün?

Artık devletler, hükümetler din merkezli olmaktan çıktı. Rönesans’tan sonra Batı dünyası tamamen değişti. Bununla beraber geçmişten gelen davranış biçimlerinin tamamen farklılaşması kolay değildi. Batı dünyasındaki bilim adamları her zaman için ‘din’i kavram açısından düşman olarak tanımladı. En çok İslam’dan nefret ettiler; ama aynı tavrı Hıristiyanlık ve Yahudilik için de takındılar. Fakat günümüzdeki demokratik anlayışta dini kişisel yaşadığın sürece sorun değil. Topluma mal etmeyip, kendi başına inanmanda bir beis yok. Bu görüşe göre, “Din bir bilgidir ve inandığın bir şey olarak sende kalır.” Hükümetler ve devletler için böyle devam ettiği sürece mesele değildir. Din tamamen kişisel ve sübjektiftir. Buraya kadar problem görülmüyor; birisi çıkıp da sana neye inanman gerektiğini söyleyene kadar.

-Bu kırılma ne zaman oldu?

İran Devrimi Batı dünyasında, dinin aynı zamanda politik bir etki ve kimliğe sahip olabileceğinin göstergesiydi. Dinin insanları ve toplumları hareket ettirebilen bir unsur olduğu fark edildi. Bu hareketin, çıkarlarına karşı bir saldırı olabileceği görüşü hâkim oldu. Eğer din, İsrail örneğindeki gibi kendi çıkarlarına hizmet ediyorsa sorun yok; fakat aynı tavra İran bürününce ciddi bir problem. Amerika bu devrimin ardından İran’ı ve İslam’ı sürekli kötüledi. Daha sonra olaylar birbirini takip etti; terörist saldırılar, 11 Eylül… Ve bunların ardından tekrar Rönasans’tan önceki İslam algısı canlandı. Medya şiddet içeren olaylarla İslam’ın bir araya gelmesine bayıldı ve bu durumu çok destekledi. İnsanların bombalandığına değinenlerin yanında Mevlânâ ile ilgili haberlerin hiçbir değeri yoktu. Şiddet içerikli haberler varken Mevlânâ’yı kim izler?

İSLAM DÜNYASINDA İSLAM’IN ÖZÜ UNUTULDU

-Peki, Batı’da karakterize edilen bu İslam anlayışında Mevlânâ nasıl konumlandırıldı?

İnsanlar İslam’la ilgili hoşlanabilecekleri şeyler duydukları takdirde, mesela mimari ya da İslam sanatı gibi, bunlara tamamen kültürel bir ürün diyerek bakıyorlar. Genel itibarıyla “Bu, İran ya da Türk kültüründen beslenmiş; fakat İslam’la alakası yoktur.” der ve ikisini birbirinden ayırırlar. Bu örnekleri çoğaltmak mümkün. Benzer misallerin en büyüğü Mevlânâ’dır. Mevlânâ dünyanın en önemli şair, düşünürlerinden biridir; fakat hiç kimse Mevlânâ’nın İslam’la alakası olduğunu duymak istemez. Çünkü Batı dünyası İslam’la ilgili güzel şeylere kulaklarını tıkar. Onların tek düşüncesi; Müslümanların tüm dünyayı fethedip, güç kullanarak herkesi Müslüman yapacağıdır. Batı’da herkes politik açıdan aşağı yukarı buna inanır. Özellikle fanatik Hıristiyanlar bu fikre bayılır; İsrail’i sonuna kadar desteklemek için bu düşünceyi kullanırlar. Bu fikirlere sahip kişilerin zaten şiirle, güzellikle, aşkla alakası yoktur, tek dertleri politikadır.

-Buna Müslümanlar nasıl bir tavır geliştiriyor sizce?

Modern zamanda birçok insan İslam’ın ne olduğunu unuttu. Din, bir kabuğun içinde bırakıldı. Bu kabuk, İslamiyet’in kurallarıdır. Eğer ulemaya, mollalara “Neden kuralları izlemek zorundayız?” diye sorarsanız size; “Allah böyle ister, yapmazsanız cehenneme gidersiniz.” derler. Hâlbuki bu, esas cevap değildir. Gençler bu sözleri inandırıcı bulmaz; zorlama, kabullendirme çabası şeklinde algılar. Günümüzde İslam, insanlara entelektüel, felsefi ve duygusal açıdan dokunmayı, onlarla bu şekilde irtibata geçmeyi unuttu. Bunların hepsi katı kurallara uyulması pahasına terk edildi. Kurallar aslında İslam’ın küçük bir parçasıdır. Asıl olan bu kuralların manasını öğrenmektir. İslam’da kurallar elbette vardır; lakin bunlar dinin tamamı, kendisi değildir. Asıl amaç, Allah’ı sevmektir. Onu yeterince sevmiyorsan zaten kuralları uygulamanın bir manası yok. Kuralları izleme sebebin, Allah’ı seviyor olmandır.

AMERİKA MEVLÂNÂ’YI DEĞİL, ‘KORKU’YU DUYUYOR

-Bir yandan İslam’a yönelik korkular artarken diğer taraftan Mevlânâ ve İbn Arabi’ye ilgi artıyor. Bu iki durum arasında nasıl bir ilişki var? Birbirini tetikliyor mu?

Amerika’daki insanları düşünecek olursan yüzde 99’u Mevlânâ ile ilgili hiçbir şey duymamıştır. Sadece yüzde 1’inin haberdar olduğunu düşünsek bile 2,5 milyon insan eder. Bu bile çok fazla… Mevlânâ kitapları çok satanlar listesinde değildir. Eğer Amerika’da Müslümanlarla ilgili bir kitap bir milyonun üzerinde satıyorsa kesin, dini kötülüyordur ve terörizmle alakalıdır. Eğer Mevlânâ’nın eserleri bir şair kitabı olarak çıkarsa; içinde aşktan, sevgiden bahseden şiirler varsa ancak o zaman çok satar. Mevlânâ esasında Amerikalılar için çok şey ifade etmiyor; çünkü mantaliteleri tamamen farklı. Amerikan halkının İslam’la ilgili duyduğu tek şey ‘korku’.

-Son olarak, bu devrin insanlarının Mevlânâ ve İbn Arabi’den alması gereken en önemli öğüt nedir sizce?

İnsanlar hükümet, kurum ve kuruluşların emirlerini dinledikleri sürece huzur bulamayacaktır. Mutluluk ve huzuru içimizde aramamız gerekiyor. Bu arayış esasında, entelektüel ve ruhsal bir kendini keşfetme sürecidir. Modern insan için bu keşif çok daha zor. Mevlânâ’nın mesajlarının anlaşılması da bugün daha güçtür. İbn Arabi’yi anlamak ise Mevlânâ’ya nazaran daha meşakkatlidir. Aslında en önemli mesaj; insanın özgür olmasıdır. Kastettiğim, politik değil, ruhsal açıdan bir özgürlük.

Ziyaret -> Toplam : 125,79 M - Bugn : 28558

ulkucudunya@ulkucudunya.com