MEVLÂNÂ KÜÇÜK HÜSEYİN EFENDİ
İsmail Hakkı Altuntaş 01 Ocak 1970
[Kaddesallahu Sırrahulaziz]
(Ankara, 1828 – İstanbul,1930)
HAYATI
Küçük Hüseyin Efendi; Ankara’nın, Arslan Bey Mahallesinde, Gökmenoğulları’ndan, babası Katırcı Ali Abdullah Efendi ve anası Havva hanım Efendi sulbünden, 22 ramazan 1244 senesi cuma günü dünyaya geldi.
12- 13 yaşına kadar Ankara’da kaldı.
Sonra, babası angaryaya tutulduğundan valiye şikâyet etmiş; bir sonuç alamayınca da, Ankara’yı terk etmek zorunda kalmıştır.
Bundan sonra, babası ile birlikte, Mihaliççık’a gitmiş.
Babasının ölümünden sonra da, 15 16 yaşlarına kadar ağabeyi ile beraber bulundu. Ne var ki, ağabeyi, kendisini zor işlerde kullanmaya başlamış; o da buna dayanamamış. Bundan ötürü, ramazan ayında cerre gelen hocalarla görüşüp İstanbul’a gitmeye karar vermiş. Fakat onun İstanbul’a gitmesine ağabeyi izin vermemiş. Bunun üzerine ağabeyine şöyle demiş:
— Bana izin vermezsen, kendimi Mihalıççık deresine atarım.
Ve ağabeyinden İstanbul’a gitme iznini almış..
İstanbul’a geldiği zaman, üzerinde 15 – 20 mecidiye kadar parası varmış.
Saraçhane’de, Mevlevi bir ustanın yanında çıraklığa başlamış.
Sonradan adı geçen Mevlevi usta; okuma yazma öğrenmesi için, Küçük Hüseyin Efendiyi, Bayezid Camii avlusundaki bir tesbihçinin yanma götürmüş.
Saraç çıraklığındayken, 12 kuruş günlük alıyormuş.
Tesbihçinin yanında iken, sabahlan Süleymaniye Camii’ne gider, ders okurmuş.
Sonraları tütün doldurma işine girmiş. Bu tütün doldurma işinde, günlüğü, otuz kuruşa kadar çıkmış. Bu tütün doldurma işinde iken, günde iki bin paket kadar tütün doldururmuş.
Bir süre de, Gülhane Askerî Esvap Eminliği’nde bulunmuş. Ayrıca mabeyinde ve hastahanede bulunmuş.
Mabeyinde kalışı üzerine şöyle bir deyişi vardır.
—Susmayı daha çok severim; mabeyinde öyle alıştık. Bu yüzden olacak, sohbetin fazlası hoşuma gitmiyor.
KÜÇÜK HÜSEYİN EFENDİNİN HACI FEYZULLAH EFENDİ İLE TANIŞMASI
Küçük Hüseyin Efendinin bir ara karnı şişmeye başlamış; bu sebeple hastalanmış. Ondaki bu hastalığın, ancak okumakla geçeceğini anlatmışlar; bunun için, Topkapı’da bulunan Hacı Feyzullah Efendiye üç gün gidip gelmiş. Her gidişinde de, şu emri almış:
—Bahçede otur bekle..
Küçük Hüseyin Efendi, bu gidip gelmeye, beklemeye dayanamamış; Hacı Feyzullah Efendiye içinden şöyle demiş:
—Okuyacaksan oku.
İçinden geçirdiği bu durumu anlayan Hacı Feyzullah Efendi pencereden şöyle seslenmiş:
—Oğlum, biz üfürükçü takımından değiliz; bize intisab edersen, bu karnındaki şiş geçer.
Bunun üzerine, Küçük Hüseyin Efendi, Hacı Feyzullah Efendiye intisab eder. Bu intisab tarihi, hicrî 1275. yıldır.
HACI FEYZULLAH EFENDİNİN SÜRGÜN EDİLİŞİ
Sonradan, her ne hal ise, Hacı Feyzullah Efendi Midilli’ye sürgün edilir.
Bunun üzerine, Küçük Hüseyin Efendi, Çarşamba’da Murad Molla Dergâhı’na gider; derse başlar, Molla Camî’ye kadar da okur.
Bundan sonra da, şeyhi Hacı Feyzullah Efendinin ayrılığına dayanamaz; Midilli’ye, onun yanma gider.
Midilli’de bulunduğu günlerde, şöyle bir olay olur:
KÜÇÜK HÜSEYİN EFENDİNİN DENİZE GİRİŞİ
Küçük Hüseyin Efendi denize girer. Denize batıp boğulmak üzere iken, Hacı Feyzullah Efendi yıldırım hızı ile yetişir. Küçük Hüseyin Efendiyi boğulmaktan kurtarır. Bundan sonra, şeyhi ile birlikte İstanbul’a dönerler.
KAHVE NAKİPLİĞİ
Küçük Hüseyin Efendiyi, büyük hanımı Elmas hanım; kendisinin Aksaray’da Çukurçeşme Lâle sokağındaki evine yerleştirir. On beş sene kadar, özü sözü doğru olarak hizmetinde bulunur.
Küçük Hüseyin Efendi, Halıcılar’daki tekkede kahve nakipliği de yapmıştır. Şöyle anlatıldı:
—Küçük Hüseyin Efendi, Hacı Feyzullah Efendi ile birlikte, yolda gidiyormuş. Hacı Feyzullah Efendi, Küçük Hüseyin Efendiye dönmüş, şöyle demiş:
—Kıtmirleri, Ashabı Kehf’i bırakmadı; onlar da onu alıp gittiler. Sen de bizi terk etme, bizimle beraber gel.
Hacı Feyzullah Efendinin İstanbul’a ilk gelişinde kaldığı yer; Üsküdar’da Alaca Minare civarında Fettah Efendi Tekkesi’dir.
Şeyhinin emri ile gelmiş, hatmi hacegânda bulunmuştur.
Kendi tarafındaki teveccühü, cezbelerle hakikati göstermiş olduğundan, tekke şeyhi Fettah Efendi ona şöyle demiştir:
—Burada durma, git.
Şeyhi Mehmed Kudsî Efendinin emri ile orayı terk etmiş, Şehremini’nde bir camiin odasında hatim okumaya başlamış.
Bilâhare Halıcılar’a gelmiş.
Bir gün. Hacı Feyzullah Efendi, Küçük Hüseyin Efendiye şöyle sormuş:
—Ar nedir?.
Küçük Hüseyin Efendinin cevabı şu olmuş:
—İsyan olmayacak yerde, zilleti seçmek..
KÜÇÜK HÜSEYİN EFENDİNİN ODASINDAKİ YANGIN Şöyle anlatıldı:
Küçük Hüseyin Efendi, medresede kaldığı günlerin birinde, davet edildiği bir yere gitmiş. Davetten dönüp geldiğinde görmüş ki: Odasının içinde ne kadar eşyası varsa hepsi yanıp kül olmuş.. Bu yangın, diğer taraflara hiç sıçramamış.
Hatırımda kaldığına göre; bu yangının nedeni şuymuş: Yeni bir cüppe yaptırmış, biraz da parası varmış, gaye de bunların yanıp yok olmasıymış.
(Üstteki vaka, Visali Efendi zamanında olmuş..)
KÜÇÜK HÜSEYİN EFENDİNİN BİR HASTALIĞI
Hacı Feyzullah Efendinin zamanında, Küçük Hüseyin Efendi bir hastalığa tutulur; doktora yollarlar. Kalbinden rahatsız olduğu ortaya çıkar. Halbuki 105 yaşına kadar yaşadı.
Dıştan bakılacak olsaydı, bu Fakir’den daha sağlamdı.
Üstteki hastalık vakasını, kardeşlerimizden iki kişiye anlattı; ben de dinledim.
Feyzullah Efendi, halifelerinden Eyyüb Camii Şerifi baş müezzini Osman Efendi vefat ettikten sonra, çocuklarına ayda 300 kuruş maaş bağlamış. Onun çocuklarını yoklamaya da, Küçük Hüseyin Efendi ile birlikte gidermiş.
Üstte adı geçen Osman Efendinin oğluna ben yetiştim.
SADEDDİN HEPER
Aynı camiin Kayyum Başı’sı Halid Efendi bu vakayı Fakir’e bizzat anlattı. Halid Efendi vefat etti. Halid Efendinin oğlu müzisyen Mevlevi Sadeddin Heper’dir.
Mehmed Kudsi Efendi şöyle demiş:
—Her kim İstanbul’u rüyasında görürse bir kurban kessin. Biz göndermiyoruz; malın sahibi gönderiyor.
Feyzullah Efendinin İstanbul’a gönderilmesine itirazda bulunan ihvan ve halifelerine üstteki cevabı vermiş.
Küçük Hüseyin Efendi, Hacı Feyzullah Efendi için çukur bir yerde kahve dövermiş. Kahve pişirdikleri yer de darmış. Küçük Hüseyin Efendi içinden şöyle geçirmiş:
—Kahve ocağında çalışmakla ne olacak?
Bunun üzerine Feyzullah Efendi içeriden şöyle seslenmiş:
—Küçük, kumbaraya atıyorsun.
KÜÇÜK HÜSEYİN EFENDİNİN DERSLERİ
Hacı Feyzullah Efendinin zamanında, Küçük Hüseyin Efendinin dersleri 500 zikir imiş.
Küçük Hüseyin Efendi, sonra fenafiş-şeyh makamına çıkmış. Bunun için. Küçük Hüseyin Efendi şöyle anlatmış:
—O duruma geldikten sonra, ben de Hacı Feyzullah Efendiyi inkâr ettim. Bir bakışta o hal benden gitti.
HACI FEYZULLAH EFENDİNİN VEFATI
Hacı Feyzullah Efendinin vefatı, hicrî 17 cemaziyelâhir 1293 olup günlerden pazar günüdür.
EDİRNELİ (MELEK) MEHMED NURİ
Küçük Hüseyin Efendi, mana tarafından gelen bir işaretle; Hacı Feyzullah Efendinin ileri gelen halifelerinden Edirneli Mehmed Nuri Efendiye bağlanmıştır. Bu zat, Eyyüp Sultan’da:
—Melek Efendi. Namı ile tanınır.
Küçük Hüseyin Efendi, adı geçen zatın 8 sene hizmetinde bulunmuştur.
Küçük Hüseyin Efendi, Mehmed Nuri Efendinin huzuruna vardığı zaman, Mehmed Nuri Efendi sormuş:
—Maksadın nedir? Sonra devam etmiş:
—Eğer dünyalık ise, Biga’dan emin birini istiyorlar; oraya gönderelim. Dünyalık değilse, hücreye koyalım.
Bundan sonra beş kuruş harçlık verir, hamama yollar. Ardından şöyle emreder:
—Ölü yıkanışı ile yıkan, dünya işlerine dair bir söz etmeden de gel.
ERBAİN VE ZENBİL
Verilen emri yerine getirdikten sonra gelir. Gelir gelmez de Mehmed Nuri Efendi onu erbaine sokar; birbiri ardına üç erbain çıkarır. Bu erbain çıkarma işinde o kadar zorlanır ki: Dizlerinin derileri soyulacak hale gelir.
O sıralarda, Mehmed Nuri Efendi, Sirkeci civarında Salkım Söğüt’te Beşirağa Dergâhi Şerifinde irşad işi ile meşguldü.
Küçük Hüseyin Efendi, üç erbainden çıktıktan sonra, Mehmed Nuri Efendinin vekilharcı Ahmed Efendi, Küçük Hüseyin Efendiye çok eziyet etmiş. Bunun bir tanesini şöyle anlattılar:
—Küçük Hüseyin Efendi, Ahmed Efendi ile bir gün Asmaaltına giderler.
Ahmed Efendi, orada zenbili ağzına kadar doldurur; Efendiye verir:
—Bunu taşıyacaksın..
Der. Hâlbuki Küçük Hüseyin Efendi, üç erbainden yeni çıkmıştır; o zenbili taşıma gücünü kendinde bulamaz. Bunun için, Ahmed Efendiye şöyle söyler.
—Bunu taşıyacak halde değilim. Parasını vereyim; bunu taşıması için bir hamal tutalım.
Ne var ki, Ahmed Efendi bu teklifi kabul etmemiş; ısrarla o zenbili Küçük Hüseyin Efendiye taşıtmıştır.
Durumu öğrenen Mehmed Nuri Efendi, adı geçen vekilharcını azarlamıştır.
NUH EFENDİ MEDRESESİ
Küçük Hüseyin Efendinin, Nuh Efendi medresesi ile bağlantısı, Mehmed Nuri Efendinin aracılığı ile başlar. Bu münasebet, hicretin 1302. yılında olur.
Adı geçen medresenin bevvaplık (kapıcı) hizmetini, ücret almamak şartı ile kabul etmiştir.
Bu medresenin kurucusu, aynı medresenin karşısında defnedilmiştir. Bu medrese, hicrî 1100 tarihinden önce yapılmıştır. Sonradan değişik zamanlarda onarılmıştır.
Bu medresenin bahçesine, Küçük Hüseyin Efendi tarafından, iki ahşaptan oda yaptırılmıştır. Kendi odası, büyük hareketten 3 – 4 sene sonra, Visali Efendinin odası ise 1317. hicrî yılda yapılmıştır.
Medresenin hatimhanesinin yanları duvar, damı ahşap, diğer dört odası kârgir ve kubbeli medrese odaları idi.
Küçük Hüseyin Efendi, Mehmed Nuri Efendi için şöyle demiştir:
—Vücudum toprak olsa dahi, onun yaptığı iyiliğin karşılığını veremem.
Şöyle anlatıldı:
Mehmed Nuri Efendinin gözlerinden, bir gün, şıpır şıpır yaşlar damlar.
Küçük Hüseyin Efendi bu durumu görünce corar:
—Bu şekilde ağlamanıza sebep nedir?. Şu cevabı alır:
—Küçük, Plevne’ye o kadar teveccüh ediyorum ki; içeride teveccühü kabul edecek bir ihvan yok.. Bu yüzden teveccühler geri geliyor.
Derler ki:
—Mehmed Nuri Efendinin zamanında, Hekimoğlu Ali Paşa camiinde; gece vakti, oranın müezzini ile, Küçük Hüseyin Efendinin ikinci hanımı gayrı meşru münasebette bulunmayı kararlaştırmışlar.
Durumu manen sezen Mehmed Nuri Efendi, Küçük Hüseyin Efendiye sorar:
—Küçük, ailenin nikâh bedeli ne kadardır?. Gereken cevabı aldıktan sonra da, Küçük Hüseyin Efendiye; beş yüz kuruş nikâh bedeli, ayrıca üç aylık nafaka verir, şöyle emreder:
—Bu kadınını götür, talakı selâse ile boşa..
Küçük Hüseyin Efendi, bu emri yerine getirtti
**
Mehmed Nuri Efendi, Küçük Hüseyin Efendiyi gittiği her yere yanında götürürmüş.
TEVECCÜH
Hatmi hacegân esnasında, Mehmed Nuri Efendi, Küçük Hüseyin Efendiye teveccüh ettiği zaman şöyle dermiş:
—Of şeyhim!.
RUS KRALINA MEKTUP SADIK EFENDİ
Hacı Feyzullah Efendi, Rusya’da bulunan ihvandan birinin bir işi için Rus kralına bir mektup yazmış.
Bu vakaya şahid olan (Rus veliahdi olsa gerek) Yeşilköye kadar gelen Rus orduları kumandanı Hacı Feyzullah Efendiyi aramıştır.
Hacı Feyzullah Efendinin vefatını öğrenen kumandan, Hacı Feyzullah Efendinin oğlu Hacı Sadık ile görüşür. Tabiatıyla bu görüşme, jurnal ediliyor; Hacı Sadık da, Manisa’ya sürgün gönderiliyor. Sonradan Yemen’e sürülüyor. Visali Efendi zamanındaysa, Mekke’ye gidiyor. Meşrutiyette de İstanbul’a dönüyor.
Üstteki olayın diğer yanı da şöyle gelişiyor: Hacı Sadık, Küçük Hüseyin Efendiyi, Mehmed Nuri Efendiye yolluyor; şu sözleri söyletiyor:
—Ebleh hoca Efendi, ahmak hoca Efendi gitsin dışarıya..
Bunun cevabında, Mehmed Nuri Efendi şöyle diyor:
—Bakalım kim gider?!.
MEHMED NURİ EFENDİNİN HALİFELERİ VE ÖLÜMÜ
Mehmed Nuri Efendinin; Çorum’da Ömer Efendi, Edirnekapı’da Abdurrahman Efendi adları ile tanınan halifeleri vardı.
Mehmed Nuri Efendi, hicrî yıl 1302 rebiülevvel ayında öbür âleme göçmüştür. Kabri, Eyyüp Sultan’da Küçük Hüseyin Efendinin kabrinin yakınındadır. Kendi halifelerinden Abdurrahman Efendinin kabri de oradadır.
KOCAMUSTAFAPAŞALI HOCA İBRAHİM
Kocamustafapaşalı Hoca İbrahim Efendinin de, Mehmed Nuri Efendiye bağlılığı vardır.
Küçük Hüseyin Efendi, Hoca İbrahim, Efendi ile beraber, 2 sene kadar Tahtakale’ye gidip sigara veya tütün doldurmuştur. Bu işi yapan fabrikalar kapanınca da, her İkisi de işsiz kalmış.
İş yok, para da yok.. Bu arada Küçük Hüseyin Efendi şöyle diyor:
— Rızkı tekeffül ettin.
Gündüzleri oruç tutuyorlar; akşamdan akşama da su ile oruç açıyorlar.
Bu durumda yedi- sekiz gün kadar devam ediyorlar.
BALÂ MEKTEBİ- FODLA
Bundan sonra, bir gün Balâ mektebinden biri medreseye geliyor, bir molla istiyor.
Bu sırada mollalar da, ramazan ayı münasebeti ile cerre çıkmışlar; medresede Küçük Hüseyin Efendiden başkası kalmamış.
Bu durum karşısında, Küçük Hüseyin Efendi şöyle diyor:
— Bu isi, ben de görebilirim. Ve.. Balâ mektebine kalfa oluyor ve her gün fodlasını veriyorlar.
Küçük Hüseyin Efendinin:
—Fodla..
Dediği, pide gibi yapılan bir ekmektir. Vaktiyle, imaretlerde yapılırdı.
Mektebin hocası da, yemek ikram edermiş. Derler ki:
—Küçük Hüseyin Efendi, adı geçen mektepte kaldığı süre, mektep çocuklarını evlerinden alırdı. Mektepte okuturdu; akşamları da, onları evlerine dağıtırdı. Bu görevi için, mektepten 30 kuruş aylık alırdı.
O zamanlar, çocukların ailelerinden de, güçlerine göre para alınırdı. Ancak, verenden alınırdı; veremeyenden de istenmezdi.
Bir süre sonra, erkek tarafına Mahmud Efendiyi getirdiler; Küçük Hüseyin Efendi de, yalnız kız çocuklarına hocalık etmeye başladı.
Balâ tekkesinden, her gün mektebe yemek gelirdi. Hoca, kalfa ile hafızlığa çalışanlara yedirirlerdi.
İbrahim Efendinin, Küçük Hüseyin Efendiye 7 sene hizmeti vardır.
Küçük Hüseyin Efendinin cebinde ne bulunursa; yemiş veya para derhal dağıtırdı.
***
Küçük Hüseyin Efendi camide yapılan toplantılarda bulunmazdı.
RAMAZAN EFENDÎ CAMİÎ DAĞISTANLI HOCA
Ramazan Efendi Camii’ndeki Dağıstanlı Hoca Mustafa Efendiden de ders alırdı. Dersten sonra, yine medreseye gider yatardı.
İBRAHİM EFENDİ MEKTEBİ
Küçük Hüseyin Efendi şöyle derdi:
— Ne buldumsa, Balâ Mektebi’nde buldum. Bir süre sonra, Balâ Mektebi’nden Kocamustafa Paşa’da, Sünbül Efendi yanındaki İbrahim Efendinin mektebine nakletti.
VİSALİ EFENDİ KISA SAKAL MURAKABE DERSİ KÜÇÜK HÜSEYİN EFENDİNİN HALİFELİĞİ
Visali Efendi, Bursa’dan İstanbul’a gelmiş. Fakat Küçük Hüseyin Efendi, Visali Efendiden kaçarmış.
O günlerin birinde, Aksaray civarında Koska’da yolda giderken, Visali Efendiye yakalanmış.
Visali Efendi onu, hemen bir berber dükkânına sokar, sakalını kestirir. O sıralarda, Küçük Hüseyin Efendi uzun sakallı imiş.
Bundan sonra da, mahallebici dükkânına sokar.
Bu işler biter bitmez de, Visali Efendi, Küçük Hüseyin Efendiye murakabe talim eder. Mehmed Nuri Efendi vefat ettiği zaman, Küçük Hüseyin Efendinin dersi murakabeye kadar gelmiş, fakat murakabe talim edilmemiş.
Bundan sonra da, Visali Efendi, Küçük Hüseyin Efendiye şöyle der:
—Bugünden itibaren halifemsin.
Hacı Sadık Efendiye, babası Hacı Feyzullah Efendi 40 murakabe talim etmiş.
Visali Efendi, Hacı Sadık Efendiye (muhabbetinden dolayı) ait bütün mektuplarını yakmıştır.
Küçük Hüseyin Efendi, Visali Efendiden 4 murakabe almıştır.
Visali Efendi, Halıcılar’da, irşadla meşgul oldu.
MÜHÜR VE BEŞ KURUŞ
Bir gün, Visali Efendi, Küçük Hüseyin Efendiye bir çeyrek, yani: Beş kuruş verir; bir mührü şerif kazıtmasını ister. Şu tenbihte de bulunur:
—Bu parayı mühürcüye ver, üstünü alma.
O zamanlar, bir mühür kazıtmak ücreti, 20 para idi.
O mühürün üzerine de şöyle yazılmasını emreder:
Feyzine mazhar olam ya Rabb, Hüseyin 1320.
HOCA OSMAN EFENDİ
Visali Efendinin ikinci halifesi, Eyyüp Sultan’da Topçularda Hoca Osman Efendi idi.
Bunlar yedi kardeş idiler. Hepsine yetiştim. Bir kısmı ile de, senelerce görüşmek nasıp oldu. Hemen hepsi de, din görevlisi, mektep hocalarıydı.
Visali Efendi, Osman Efendi için şöyle derdi:
—Sohbet ehlidir; yemeğini yedirir. Küçük Hüseyin Efendi için de şöyle derdi:
—Küçük, fakirdir; ama babadır.
Küçük Hüseyin Efendi, medresede iki günlük kuru fodlası varken, bundan başka gelen yiyecekleri:
—Benim idarem var, ehline götürün.. Gibi sözler söyler, kabul etmezmiş.
EYYÜPLÜ OSMAN EFENDİ
Küçük Hüseyin Efendi, Visali Efendinin vefatından sonra medreseye çekilmiş; hiç kimseyi de kabul etmemiş. Kendisine müracaat edenleri de, Eyyüplü Osman Efendiye yollarmış:
—Bizde bir şey yok..
Dermiş. Sonradan, eski ihvandan ve civarda oturanları yavaş yavaş kabul etmeye başlamış.
Cülus tarihi şuydu: Teşrini sani 1318 20 şaban 1320 (M. 1902) cuma günü..
**
Küçük Hüseyin Efendi şöyle demiştir:
— Mehmed Nuri Efendi ile Visali Efendi çiftlerdi; biz onların her ikisine yardımcı olarak geldik.
Küçük Hüseyin Efendi, bir başka zaman da şöyle demiştir:
Erbaindeydim. Haremi Şerifin kapısını açarken şu sözle karşılaştım:
—Nöbet senindir; fakat önünde iki kişi var. Küçük Hüseyin Efendi, bir başka zaman da şöyle demiştir:
—Dikkat et, bak; kimin başına toplanıyorlar?.
Küçük Hüseyin Efendi; ihvanın, özellikle ihvan arasından Azmi beyin ısrarı üzerine, Hicri 1325 senesinde kalfalığı bırakmış, yalnız irşad ile meşgul olmaya başlamış.
NUH EFENDİ MEDRESESİ
Nuh Efendi medresesini, Küçük Hüseyin Efendi, tarikat kardeşlerine bir toplantı yeri yapmıştı.
Bir başka zaman şöyle demişti: — Manevî terbiyem Mevlevîdir.
KÜÇÜK HÜSEYİN EFENDİ’NİN DIŞ GÖRÜNÜŞÜ
Küçük Hüseyin Efendi, 120 cm. boyundaydı. Vücudu da boyuna uygundu.
Cüssesi zayıftı.
Sol yanağında beni vardı.
Sağ gözü ameliyatlıydı.
Sakalı seyrekti; siyah beyaz karışımıydı.
Ağzında dişleri, pek az kalmıştı.
Elleri, ayakları da vücuduna uygundu; yani: Ufaktı.
Küçük Hüseyin Efendi, bir başkasını kendi yerine bedel olarak hacca gönderdi. Bu sebepten de, hacı sayılır.
Küçük Hüseyin Efendinin evi; Kocamustafa Paşa Sancaktar Hayreddin Mahallesi Tekke Sokağı 36 numaradaydı.
Evinde ziyaretçileri kabul ederdi.
KÜÇÜK HÜSEYİN EFENDİNİN HANIMLARI
Dört defa evlenmiştir; şöyleki:
Birincisi: Hacı Feyzullah Efendi zamanında, Firuzağa’da Rıza Efendinin hemşiresi..
İkincisi: Bunu, daha önce anlatılan sebepten talâkı selâse ile boşamıştı.
Üçüncüsü: İhvandan Hacı Nuri beyin hemşiresiydi. Bu, 1344 hicrî senesinde vefat etmişti.
Dördüncüsü: Hadimî Mehmed Emin Beyin ailesinin kız kardeşi Hayriye hanım idi.
Küçük Hüseyin Efendi, Hacı Feyzullah Efendinin zamanında:
— Savmi Davud.. Tabir edilen şekilde, bir gün yiyip bir gün oruç tuttuğunu bu Fakir’e söylemişti.
Küçük Hüseyin Efendi, bir gün, Sünbül Efendi camiinin içinden medreseye giderken, biri kendisine fitresini vermiş; Küçük Hüseyin Efendi de bunu kabul etmiş. Yanında bulunan ihvandan biri, buna çok fena sinirlenmiş. Fakat medreseye gelince, Küçük Hüseyin Efendi o parayı, ihtiyacı olan birine verilmek üzere, hizmetçilerden birine vermiş.
Bunu yapmakla, hem fitre verenin, hem de ihtiyacı olanın gönlünü hoş etmiş; hem de yanındakilere tevazuunu, mahviyetini göstermiş oldu.
Küçük Hüseyin Efendinin medresedeki odasında; kendisi de, kapağı da beyaz topraktan yapılmış bir mangalı vardı. Kapının üzerindeki raftaysa, daima şeker kutusu bulundururdu.
KIŞ ERBAİNİ- KEŞKEK
Kış erbaininden çıktığı gün, yani: Hamsinin birinci günü keşkek ve un helvası yenirdi.
Keşkek şöyle yapılırdı: Koyun gerdanı kaynatılır; sonra buğday ile pişirilir, üzerine de yağ dökülür.
Küçük Hüseyin Efendiye, Mevlevi Remzi Efendi sormuş:
—Nereye kadar ders gördünüz?. Şu cevabı almış:
—Biz satırdan değil, sadırdan okuduk. Dersiam Şehrî Ahmed Efendiye de şöyle demiş:
—Biz, Maksud’a kadar ders gördük.
M Emin bey ile, Küçük Hüseyin Efendi yolda gidiyorlarmış. Görmüşler ki: Meczubun biri, duvara kiremit parçası sokmaya çalışıyor. O, bu halde iken Kücük Hüseyin Efendi şöyle demiş:
—Memlekete veba sokmak istiyor: fakat sokturmayız.
Küçük Hüseyin Efendi, mektuplarının altına:
—Hadim’ül Fükara..
Diye yazar; mührü şerifini de basardı.
*
ERENLER
Bir gün, erenlere ait bir gazel okunuyormuş. Küçük Hüseyin Efendi şöyle demiş:
—Erenler ocağı, bu halkaya dâhil olan erenlerden olur.
Erenler ne demek?.
Bu sorunun cevabını yine kendisi verdi:
—Hakk’a ermek, yani: Varmak.. Demeğe gelir.
İNTİSAB
Küçük Hüseyin Efendi bir başka gün şöyle demiştir:
—Biz, ezel âleminde imam olduk; cemaatle namaz kıldık. Orada bize her kim uyduysa, bu âlemde bize intisab edenler onlardır.
Mana itibarı ile söylediği hemen hemen üstteki gibi; fakat kelimelerin aynı olduğu kesin değil.
*
Bu cümleler de, Küçük Hüseyin Efendinindir:
—Bizim yolumuz, hem mağribî, hem meşrikîdir.
—Ne aynıdır, ne gayrıdır.
Hacı Feyzullah Efendi de şöyle demiştir:
—Bizim yolumuz; hem ittika, hem de aşk yoludur.
İZMİR’İN GERİ ALINIŞI ŞEVKET BEY
Küçük Hüseyin Efendi, İzmir’in geri alınması sırasında 40 gün evden dışarı çıkmadı. Dışa göre, o günlerde hastaydı. 9 eylül şahabı, ziyaretine giden kardeşlerin en küçüğü, son sonuncusuydum. Önümde kardeşlerden Şevket Bey vardı.
Şevket bey, Küçük Hüseyin Efendinin elini öperken; Küçük Hüseyin Efendi. Şevket beyin elini sıkarak şöyle dedi:
—Ölmeyeceğiz, ölmeyeceğiz.
Ordu da, aynı gün İzmir’e girmişti.
Fakir, Eyyüp Sultan’da, Eyyüp Camiinde yatsı namazından çıktıktan sonra, Rami kışlasındaki Fransız müstemleke askerlerinden Müslüman olanlardan büyük bir grup Eyyüb’e indiler; ordunun, İzmir’e girdiğini bizlere müjdelediler.
HAZRETİ ALİ’NİN GEZİSİ
Küçük Hüseyin Efendi anlattı:
—Hazreti Peygamberimiz, Hazreti Ali Efendimize gezmeyi emretmiş; Allah, Hazreti Peygamber’e salât ve selâm eylesin, Hazreti Ali’den de razı olsun.
Bu gezisinde, Hazreti Ali şunları görmüş:
Bir havuza su geliyor; deliği çok, içinde bir şey yok.
Çalılık bir tarlaya bir öküz girmiş; hiç bir ağaç gölgesinden yararlanamamış.
Bir de ağaç görmüş ki: Meyvesi var; fakat içi cılk..
Bir ağaç üstünde bir kuş görmüş ki, sesi gayet güzel; ne var ki, cife yiyormuş..
KEMAHLI OSMAN EFENDİ
Kemahlı Osman Efendi, Mehmed Emin beyden önce, Küçük Hüseyin Efendinin hizmetindeydi.
Bir gün, Emin bey, Küçük Hüseyin Efendiye şöyle demiş:
—Soğuk insanın canına tak dedi..
Bunun üzerine, Küçük Hüseyin Efendi de şöyle demiş:
— Öyle ise, aç kapıyı bak. Sene, 11 şubat 1929 dur; günlerden de pazardır.
KÜÇÜK HÜSEYİN EFENDİNİN HASTALIĞI HAKK’A YÜRÜYÜŞ TARİHİ KABRİ
Pazartesi, ramazan ayının ilk gecesidir. Ertesi gün de, Küçük Hüseyin Efendinin hasta yattığının ilk günüdür.
397 gün hasta yattıktan sonra sonsuz âleme göçtü.
Sonsuz âleme göçü sırasında, başı kalbine dönük durumdaydı.
Hicrî yıl, 12 şevval’ülmükerrem 1348 senesi..
Rumî yıl, 1 mart 1346 idi. Milâdî yıl, 14 mart 1930 idi. Cuma gecesi, saat: 12,05 olmuştu. Kabri, Eyyüp Sultan’da: — Karlık tepe (Gümüşsuyu).. Diye bilinen yerdedir.
İkinci şeyhi Mehmed Nuri Efendinin mübarek kabri civarındadır.
Mübarek kabri için ilk kazılan yerde, bir lahd çıktı; bunun üzerine ikinci bir yer kazıldı, burası temiz toprak çıktı.
Onun kabrinin çevresi, ihvanın mezarları ile çevrilmiştir.
Küçük Hüseyin Efendinin kabri, sonradan parmaklık ve duvar ile de düzeltilmiştir.