Fransa, Bahçeli Çankaya sancıları
Yalçın DOĞAN 04 Eylül 2007
SEVİNÇ kursakta kalıyor.
Ağlıyor bazı AKP milletvekilleri Meclis’te Abdullah Gül Cumhurbaşkanı yemini ederken. Sevinçten değil. Burukluk nedeniyle. Tıpkı Tayyip Erdoğan’daki burukluk gibi.
Erdoğan’ın burukluğu, kendisi Başbakan olarak kalıyor, partisinin ikinci adamı Cumhurbaşkanı, hayır, ondan değil:
"Biz bu tepkileri hak etmiyoruz."
Ağlayanların ve Erdoğan’ın burukluğu aynı noktalarda:
1- Yemin töreninde Gül’ün eşi, annesi, babası yok. Böyle mutlu bir güne, onlar katılamıyor.
2- Çankaya’daki dar kutlama resepsiyonunda aile yine yok.
3- Cumhurbaşkanı yemin töreninde asker ve yüksek sivil bürokrasi direnişte.
Bunlardan dolayı, yemin töreninde ve akşam Çankaya’da Erdoğan düşünceli ve durgun. Sancılı bir süreç kendilerini bekliyor.
KAYNAK FRANSA
Dün, sancının ilk günü. GATA’da diploma töreni. Gül’ün Cumhurbaşkanı olarak katıldığı ilk tören.
Törende gelenek geride, söze normal olarak, "Sayın Cumhurbaşkanım" diye başlamak gerekirken, "Sayın Cumhurbaşkanı" olarak takılı kalıyor. Diploma verirken Gül’e bir kaç cılız alkış, Büyükanıt için salon yıkılıyor. Asker, vücut diliyle konuşmaya başlıyor.
Başkomutan var, yani Cumhurbaşkanı, ama ordu yok.
Bir süre önce, bir haber yayınlanıyor, "Genelkurmay Başkanı Orgeneral Büyükanıt görevinden istifa etti" diye. Asker araştırıyor, sonuç ilginç. Haberin kaynağı Fransa.
Şimdi araştırılan, nasıl ve neden Fransa? Yurt içinde kimler Fransa’ya böyle bir yalanı uçuruyor? O yalan Fransa’dan Türkiye’ye nasıl dönüyor?
OKLAR BAHÇELİ’YE
Çok az kişi farkında. Askerin araştırdığı bir başka konu, Türkiye bu noktaya nasıl geldi?
Bu soru ile birlikte, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’ye dönük oklar havada uçuşuyor. Başlangıç 2002. Asker, 2002’de erken seçim kararının alınmasında Bahçeli’yi sorumlu görüyor. İkincisi, Gül’ün seçimi için TBMM’ye katılmasında, Bahçeli’yi yine eleştiriyor.
Bahçeli ile AKP arasında bağlantı kuruluyor.
Belli bir süre, Türkiye’de semboller devri başlıyor. Doğrudan tepki yerine, sembollerle tepki vermek. Her sembol, kendi içinde bir anlam taşıyor. Sayın Cumhurbaşkanım demek yerine, Sayın Cumhurbaşkanı, demek gibi. Semboller, Gül’ün Cumhurbaşkanlığını içine sindiremeyişin yansıması.
Gül de, bunun farkında. TBMM’deki konuşmasında her kesime seslenirken, onları kucaklamaktan çok, kendini onlara kabul ettirmek duygusu ağır basıyor.
Gül, sembollerin üstesinden böyle gelmeyi düşünüyor.
Başkanın adamları
DAKİKA bir, gol bir.
Gül, Cumhurbaşkanı seçilmeden önce, attığı turlarda, her fırsatta herkesi kucaklamaktan söz ediyor. Ama, daha birinci saatte işe, kendi adamlarını kucaklamakla başlıyor.
Gül’ün Cumhurbaşkanı seçilmesi üzerine, törenden sonra, Çankaya’da bir resepsiyon veriliyor. Dar bir katılım. TBMM Başkan ve vekilleri, Başbakan ve bakanlar, TOBB ve ATO Başkanları, Ankara Valisi ve Belediye Başkanı.
Bir de, dört gazeteci. Nazlı Ilıcak, Fehmi Koru, Selahattin Sadıkoğlu, Ali Bayramoğlu. Yani, sen, ben, bizim oğlan, dakika bir, gol bir, yani başkanın adamları. Cımbızla seçilmiş gibi.
Dün sabah, otelde Selahattin’e rastlıyorum, "ne zaman davet edildiniz" diye soruyorum. "Bir anda haber geldi, hemen gittik" diyor. Garip bir biçimde, resepsiyon haberi, sadece başkanın adamlarına gidiyor. Gerçi, Çankaya’da durum fark edilince, Hürriyet, Milliyet ve Radikal’in Ankara Temsilcileri de aranıyor, ama artık çok geç, onlar bulunamıyor.
Gül de rahatsız oluyor, adamları onunla sohbete girince, "diğer meslektaşlarınıza haksızlık olur" diyerek, incelik gösteriyor ve konuşmuyor. Adamlarının hevesi ise, Gül’den ilk demeci almak.
Meslekte böyle bir rekabet var, bunu anlıyorum. Anlamadığım, Gül’ün, Cumhurbaşkanı seçilmeden önce, söylediklerinin tersine, kucaklamaya kendi adamlarından başlaması.
Talihsiz bir ayrımcılık.