İTİKÂDÂTU FIRAKI’L-MÜSLİMÎN VE’L-MÜŞRİKÎN / Fahreddîn er-Râzî Çev: Faruk SANCAR
01 Ocak 1970
ÖZET
Bu çalışmanın amacı, İslam düşünce tarihinin en önemli şahsiyetlerinden biri
olan Fahreddin er-Râzî’nin, mezhepler tarihi yazıcılığına yaptığı katkının en ba-
riz örneği olarak kabul edilen, İtikâdât isimli eserinin Türkçe çevirisini sunmak-
tır. Râzî, bu çalışmasında milel ve’n-nihal literatüründeki diğer eserlerde ele
alınan tüm fırka ve mezheplere kısaca da olsa temas etmiş, ayrıca sufileri ayrı
bir fırka olarak zikrederek İtikadat’a kendi türündeki diğer eserlerde bulunma-
yan farklı bir vasıf kazandırmıştır.
Sunduğumuz bu çeviri, Fahreddîn er-Râzî’nin doğrudan mezhepler tarihi ile
ilgili olarak kaleme aldığı “İtikâdâtu fırakı’l-müslimîn ve’l-müşrikîn” isimli ese-
rinin tercümesidir. Eserin ilk neşri Ali Sâmî en-Neşşâr tarafından 1938 yı-
lında Kahire’de ikincisi ise Muhammed el-Mutasım Billah el-Bağdâdî tara-
fından 1986 yılında Beyrut’da tahkikli olarak yapılmıştır.. Biz çevirimizde
genel olarak Neşşar’ın neşrini esas aldık. Ancak bazı durumlarda diğer neşre
de müracaat ettik. Bu duruma da dipnotlarda işaret etmeye dikkat ettik.
Çevirisini sunacağımız bu eser hakkındaki detaylı bilgi için bkz. Faruk San-
car, “İtikâdâtu Fırakı’l-Müslimîn ve’l-Müşrikîn ve el-Milel ve’n-Nihal Literatü-
ründeki Yeri”, Kelam Araştırmaları, Ocak 2009, c.1, ss. 131–148.
Not: Çeviriye eklediğimiz tahkik çalışmamızı, mezhepler tarihi çalışmaların-
da sıklıkla başvurulan temel kaynaklar çerçevesinde yaptık. Eğer bu eserle-
rin Türkçe tercümeleri varsa, ilk önce orijinal metne, daha sonra ise Türkçe
çevirisine atıfta bulunduk. Metinde geçen özel isimlerin ilk geçtiği yerde, o
kişiler hakkında kısa bir bilgi notu düşmeye gayret ettik.
**
Arş. Gör., Dokuz Eylül Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, Kelam Anabilim Dalı,
faruksancar@hotmail.com
“Kitâbü’l-fırak fî-şerhi ahvâli mezâhibi’l-müslimîn ve’l-
müşrikin” (**)
Bu kitap on bâb şeklinde tertip edilmiştir.
BİRİNCİ BÂB
Mutezîle Fırkalarının Açıklanması Hakkında
Bu konu da üç fasıl vardır.
Birinci Fasıl
Bütün Mutezilî Fırkaların İştirak Ettiği Konuların Beya-
nı Hakkında
Şunu biliniz ki Mutezîle mezhebine mensup olanların hepsi,
Allah’ın sıfatlarından ilim ve kudretin nefyedilmesi, Kur’ân’ın hâ-
dis ve mahlûk olduğu ve de Allah’ın, kulların fiillerinin yaratıcısı
olmadığı konularında ittifak etmişlerdir.
İkinci Fasıl
Mutezîle Olarak İsimlendirilmelerinin Sebebi Hakkında
Vâsıl b. Atâ1 ve Amr b. Ubeyd2, Hasan el-Basrî3’nin (r.a) öğ-
rencilerindendi. Fasık olan bir kimsenin “ne mümin ne de kafir
olacağı” şeklinde yeni bir görüş ortaya attıklarında, Hasan el-
Basrî’nin halkasından ayrılıp (itizal edip) mescidin başka bir kö-
şesine oturdular. Bundan sonra insanlar “o ikisi, Hasan el-
Basrî’nin halkasından ayrıldı (itizal etti)” demişlerdir. İşte bun-
1
Vâsıl b. Atâ (v. 131/748) Hasanu’l-Basrî’nin öğrencisidir. Mutezile’nin kuru-
cularından kabul edilmektedir. “el-Menzile beyne’l-menzileteyn” görüşünü
ilk ortaya atan kimsedir. Ayrıntılı bilgi için bkz. Ahmed b. Yahyâ b.el-
Murtazâ, Tabakâtu’l-mu’tezile (thk. Susanna Diwald-Wilzer, Beyrut
1380/1961), s.3, 4; Abdülkâhir el-Bağdâdî, el-Fark beyne’l-fırak, (nşr. M.
Muhyiddin Abdülhamîd) Kahire, ts., s. 117-120/85-87; Muhammed b. Ab-
dülkerim eş-Şehristânî, el-Milel ve’n-nihal (thk. Ahmed Fehmî Muhammed),
Beyrut 1992, I, 40-43.
2
Ebû Osman Amr b. Ubeyd b. Bâb el-Basrî (v. 142/759), Vâsıl b. Atâ’nın ya-
kın arkadaşıdır. Vâsıl’ın îtizalî fikirlerini benimseyip onunla birlikte Hasan
el-Basrî’nin meclisinden ayrılmıştır. Zühdü ve takvası ile meşhurdur. İbnü’l-
Murtazâ, Tabakât, s. 3.
3
Ebû Saîd el-Hasan b. Yesâr el-Basrî (v.110/728) 21/ 642 yılında Medine’de
doğdu. Kaynaklarda Zeyd b. Sâbit’in azatlı kölesi olduğu ifade edilmektedir.
İlmi ve zühdü ile şöhret kazanmıştır. Bkz. İbn Sa’d, et-Tabakâtü’l-kübrâ (nşr.
İhsân Abbâs), Beyrut 1968, VII, 156; İbnü’l-Murtazâ, Tabakât, s. 18; Süley-
man Uludağ, “Hasan-ı Basrî” DİA, XVI, 291.
dan dolayı Mutezîle olarak isimlendirilmişlerdir. Bu yüzden
Mutezîle’nin reisi olan Kâdî Abdulcebbâr4 şöyle demektedir:
“Kur’an’da itizal lafzı her geçtiğinde onunla batıldan ‘itizal etmek
/uzaklaşmak’ kastedilmektedir. İşte bu sebeple itizal kelimesinin
bir övgü ifade ettiği anlaşılır”. Ancak, bu iddia Allah Teâlâ’nın
“Eğer bana inanmazsanız benden uzaklaşın/itizal edin5” şeklin-
deki sözü nedeniyle geçersizdir. Zira bu ayetteki itizal’den murâd
küfürdür.
Üçüncü Fasıl
Mutezîle Fırkaları Hakkında
Biliniz ki, onlar on yedi fırkadır.
Birinci Fırka: Ğaylâniyye6
Bunlar Ğaylân ed-Dimeşkî7’nin taraftarlarıdır. Bu kimseler
itizâl ve ircâ arasında bir düşünceyi benimsemişlerdir. Bahsi ge-
çen Ğaylân, Mervân oğullarının yedinci halifesi olan Hişam b.
Abdülmelik tarafından öldürülmüş olan kişidir.
İkinci Fırka: Vâsılıyye
Bunlar, fasığın ne mümin ne kâfir ne münafık ne de müşrik
olduğunu ilk söyleyen Vâsıl b. Atâ el-Ğazzâl’ın taraftarlarıdır. On-
ların görüşlerine göre, Ali ve Talha (r.a) her hangi bir konuda şa-
hitlikte bulunsalar şahitlikleri kabul edilmez. Aynı konuda başka
bir şahısla birlikte o ikisi de şahitlikte bulunsa diğer şahsın şa-
hitliği kabul edilir8.
Üçüncü Fırka: Amriyye
4
Ebü’l Hasen Kâdı’l-Kudât Abdülcebbâr b. Ahmed b. Abdilcebbâr el-
Hemedânî (v. 415/1024), Basra Mutezile’sinin meşhur kelamcısıdır. Bkz.
İbnü’l-Mürtezâ, s. 112.
5
Duhân, 44/21.
6
Eş’arî, bu mezhebi mürcie fırkasının altında zikretmiştir. Ebü’l-Hasan el-
Eş’arî, Makalatü’l-İslâmiyyîn (nşr. H. Ritter), Wiesbaden 1963, 136-137/trc.
140-141.
7
Ebû Mervan b. Müslim et-Dımaşkî (v. 120/7738) Mabed el-Cühenî’nin öğ-
rencisidir. Kader konusundaki görüşünü ondan almıştır. Bkz. İbnü’l-
Murtazâ, Tabakât, s. 17, 25; Cihad Tunç, “Gaylan ed-Dımaşkî”, DİA, XIII,
414–415.
8
Krş. Bağdâdî, el- Fark, 117/trc. 85-87; Ebü’l-Muzaffer el-İsferâyînî, et-Tabsîr
fi’d-dîn ve temyîzi’l-fırkati’n-nâciye an’il-fırakı’l-hâlikîn (nşr. Muhammed
Zâhid b. El-Hasen el-Kevserî), Kahire 1940, s. 40; Şehristânî, el-Milel ve’n-
nihal, I, 40–43.
Amr b. Ubeyd’in taraftarlarıdır. Onların görüşlerinden biri de
Talha ve Zübeyr’in şahitliklerinin9 hiçbir şekilde kabul edilmeye-
ceğidir10.
Dördüncü Fırka: Hüzeyliyye
Ebû Hüzeyl11’in taraftarlarıdır. Onların görüşlerine göre Al-
lah’ın yaratma vasfı, başka bir şeyi yaratmaya güç yetiremeyeceği
bir sınıra dayanmıştır.
Beşinci Fırka: Nazzâmiyye
Bunlar, İbrahim b. Seyyâr en-Nazzâm12’ın taraftarlarıdır. On-
ların görüşlerinden biri şudur: Kul, Allah’ın yaratmaya kadir ol-
madığı şeyleri yapmaya kadirdir. Bu kimseler nazarında, icma,
haber-i vâhid ve kıyas, delil değildir. Sahabe ve Hz. Ali hakkında
kötü bir şey söylemezler.
Altıncı Fırka: Sümâmiyye
Sümâme b. Eşres13’ın taraftarlarıdır. Memûn zamanında ya-
şamıştır. Fail olmadan fiilin meydana gelebileceği görüşündedir-
ler14.
9
“Vâsılıyye ve Amriyye” fırkalarında geçen şahitlik konusunun Cemel Vakası
ile beraber değerlendirilmesi gerekmektedir. Zira Amr, Cemel günü, birbirle-
riyle savaşan iki topluluğun hepsinin birden fıska düştüğünü iddia etmiş ve
bundan dolayı da bu savaşta yer alan hiç kimsenin şahitliğinin kabul edile-
meyeceğini söylemiştir. Bkz. Bağdâdî, el- Fark, 117/trc. 85-87
10 Bağdâdî ve İsferâyînî’de, “Amraviyye” şeklinde geçmektedir. Bkz. Bağdâdî, el-
Fark, s. 20–21/trc. 87–88; İsferâyînî, et-Tabsîr, 42.
11 Ebu’l-Hüzeyl Muhammed b. el-Hüzeyl b. Abdillâh el-Basrî el-‘Allâf: Mutezi-
le’nin ileri gelenlerindendir. Ölüm tarihi ihtilaflı olup 226/840, 235/849,
237/851 verilen tarihler arasındadır. Basra Mutezile’sinin kurucusudur.
İtizalî görüşlerini Vâsıl b. Atâ’nın öğrencisi Osmân b. Hâlit et-Tavîl’den al-
mıştır. Çok iyi bir hatip olan Ebu’l-Hüzeyl’in, Mutezile’nin itikâdî bir mezhep
olmasında büyük bir katkısı vardır. Bkz. İbnü’l-Murtazâ, Tabakât, s.7, 27,
44; Bağdâdî’de, “Huzeliyye” şeklinde s. 121/trc. 88; İsferâyînî, et-Tabsîr, 42 ;
Şehristânî, el-Milel, I, 44.
12 Tam adı, Ebu İshâk İbrâhîm b. Seyyâr b. Hânî el-Basrî (v. 231/845) olması-
na rağmen daha çok Nazzâm ismiyle tanınmaktadır. Ebu’l-Hüzeyl’in kız
kardeşinin oğlu ve Câhiz’in hocasıdır. Kaynaklarda mantığının ve zekâsının
kuvvetinden sıklıkla bahsedilmektedir. Hayatı ve görüşleri için bkz. İbnü’l-
Murtazâ, Tabakât, s. 49, 52; Bağdâdî, el-Fark, 131–151/trc. 95–110;
İsferâyînî, et-Tabsîr, 43; Şehristânî, el-Milel, I, 47–53.
13 Sümâme b. Eşres en-Nümeyrî (v. 213/828), Benû Nümeyr’in azatlı kölesidir.
Mutezile’nin yedinci tabakasındandır. Me’mun, Mu’tasım ve Vâsık dönemle-
rinde yaşamıştır. Kaynaklarda Me’mun’un itizalî fikirleri benimsemesinde
onun etkili olduğu söylenmektedir. Bkz. İbnü’l-Murtazâ, Tabakât, s. 62, 54;
Yedinci Fırka: Bişriyye15
Bişr b. Muammer b. Abbâd16 es-Sülemî’17ye uyanlardır. Onlar
tıpkı felsefecilerin görüşlerinde yer aldığı gibi nefs-i natıkayı ka-
bul etmişler ayrıca cismin niteliklerinin sınırsız olduğunu (sınır-
sız manaları) kabul etmişlerdir.
Dokuzuncu Fırka: Muzdâriyye
Ebû Musa b. İsa b. Mesih el-Muzdâr18’ın taraftarlarıdır. O,
Bişr’in öğrencisi ve Cafer b. el-Hâris ile Cafer b. el-Mübeşşir’in
hocasıdır.
Onuncu Fırka: Hişâmiyye
Hişâm b. Amr el-Kûtî19’nin taraftarlarıdır. O, “Hasbünallahu
ve ni’me’l-vekil” denilmesine karşı çıkıyordu. Çünkü, vekil ismi-
nin Allah için kullanılmasını caiz görmüyordu.
Bağdâdî, el-Fark, s. 172–175 /trc. 125–127; İsferâyînî, et-Tabsîr, s. 45;
Şehristânî, el-Milel, I, 61–62.
14 Burada faili olmayan fiille kastedilen, mütevellid fiillerdir. Ancak bu görüş
yaratıcının nefyedilmesi sonucunu doğurur. Çünkü fail olmaksızın bir fiilin
var olabilmesi mümkün olduğu takdirde, bütün fiillerin bir fail olmadan
meydana gelmesi de mümkün olmuş olurdu. Tıpkı yazar olmadan yazının
olması mümkün olduğunda, mevcut kitapların hepsinin de yazarı olmadan
meydana gelmesinin imkan dâhilinde olması gibi. Çev.
15 “Bişriyye” ismi bazı mezhepler tarihi eserlerinde Bişr b. Mu’temir’in taraftar-
ları için kullanılırken, Râzî bu ismi Muammer b. Ebû Abbâd es-Sülemî’nin
taraftarları için kullanmıştır. Bağdâdî, İsferâyînî ve Şehristânî, Ebû Ubbâd
es-Sülemî’nin taraftarlarını “Muammeriyye” fırkası altında kaydetmiştir. Krş.
Bağdâdî, el-Fark, s. 151/trc. 110; İsferâyînî, et-Tabsîr, s. 45; Şehristânî, el-
Milel, I, 56–58.
16 Eseri neşreden Sâmî en-Neşşâr, bu kelimeyi Ubbâd olarak harekelemiş. An-
cak diğer kaynaklarda böyle bir okunuşa rastlamadık. Çev.
17
Tam adı Muammer b. Abbâd es-Sülemî (v. 210/825) olup künyesi Ebu
Amr’dır. Mutezile’nin altıncı tabakasındandır. Mezhebine birçok hususta
muhalefet etmiştir. Halife Hârûn Reşîd tarafından hapsedilmiştir. Krş.
İbnü’l-Murtazâ, Tabakâtü’l-Mu’tezile, s. 54; Bağdâdî, el-Fark, s. 152–
155/trc. 110–114; İsferâyînî, et-Tabsîr, s. 45.
18 Kaynaklarda daha çok Ebu Mûsâ el-Murdâr olarak zikredilen İsâ b. Subayh
(v. 226/840), Bişr el-Mutemir’in öğrencisidir. Mutezile’nin yedinci tabaka-
sındandır. Zühdü ile meşhur olmasından dolayı Mutezile’nin rahibi olarak
isimlendirilmiştir. Bkz. İbnü’l-Murtazâ, Tabakât, s. 70; Bağdâdî, el-Fark, s.
164-166/ trc.120-122; İsferâyînî, et-Tabsîr, s. 47; Şehristânî, el-Milel, I, 60.
19 Birçok kaynakta adı Hişâm b. Amr el-Fuvatî olarak geçmektedir. Doğrusuda
bu olmalıdır. Başlangıçta Ebu’l-Hüzeyl’in ashabı arasındayken daha sonra
ondan ayrılmıştır. Mutezile’nin altıncı tabakasına mensuptur. 226/840 tari-
On Birinci Fırka: Câhiziyye
Amr b. Bahr el-Câhiz20’in taraftarlarıdır. Onların görüşlerin-
den biri de bütün bilgilerin zarurî olduğudur.
On İkinci Fırka: Cübbâiyye
Ebû Ali Muhammed b. Abdülvehhâb el-Cübbâî’nin21 taraftar-
larıdır. Bir arazın tek bir durumda ve aynı anda hem mevcût/var
hem de mâdum/yok olmasının mümkün oluşu, onun görüşlerin-
den biridir. Onlar bu görüşlerini Allah’ın kelamına da uygulamış-
lardır.
On Dördüncü Fırka: Behşemiyye
Ebû Behşem Abdüsselâm b. Ali el-Cübbâî’ye22 uyanlardır.
Onlar hâl’i kabul etmişler ve Allah’ın, kendisinden günah sadır
olmadan kulunu cezalandırmasını caiz görmüşlerdir.
On Beşinci Fırka: Ahşediyye
Muhammed b. Ömer es-Saymerî23’nin öğrencisi olan Ahşed b.
Ebû Bekr’e uyanlardır24. Onlar Ebû Hâşim ve taraftarlarını tekfir
etmişlerdir.
hinde vefat etmiştir. Krş. Eş’arî, Makâlât, s. 157/trc. 155; İbnü’l-Murtazâ,
Tabakât, s. 61; Bağdâdî, el-Fark, s. 159/ trc. 116; İsferâyînî, et-Tabsîr, s. 46;
Şehristânî, el-Milel, I, 63.
20 Tam adı Ebu Osmân ‘Amr b. Bahr el-Câhiz (v. 870)’dır. Mutasım ve Müte-
vekkil dönemlerinde yaşamış olan Câhiz, Mutezile’nin yedinci tabaksından-
dır. Krş. İbnü’l-Murtazâ, Tabakât, s. 67; Bağdâdî, el-Fark, s. 175/ trc. 127;
İsferâyînî, et-Tabsîr, 49; Şehristânî, el-Milel, I, 65.
21 Ebu Ali Muhammed b. Abdülvehhâb el-Cübbâî (v. 303/916), Mutezile’nin
sekizinci tabakasındandır ve Basra ekolüne mensuptur. Ebu’l-Hüzeyl’den
sonra Mutezile’nin en önemli isimlerinden biri olarak kabul edilmektedir.
Ebu’l-Hasan el-Eş’arî’nin hocası ve üvey babasıdır. Daha sonra Eş’arî, hoca-
sından ayrılarak ehl-i sünnete geçmiştir. Bazı meselelerde kendi ekolünden
farklı görüşler ileri sürmüştür. Bu meselelerin ayrıntıları için bkz. İbnü’l-
Murtazâ, Tabakât, s. 80; Bağdâdî; el-Fark, s. 183/trc. 133; İsferâyînî, et-
Tabsîr, s. 52; Şehristânî, el-Milel, I, 67.
22 Tam adı, Ebû Hâşim Abdusselâm b. Muhammed b. Abdilvehhâb el-
Cübbâî’dir. Mutezile’nin dokuzuncu tabakasındandır. Birçok konuda babası
el-Cübbâî’ye karışı çıkmıştır. Bağdat’ta 321/933’de ölmüştür. Bkz. İbnü’l-
Murtazâ, Tabakât, s. 94; Bağdâdî, el-Fark, s. 184/trc.134; İsferâyînî, et-
Tabsîr, s. 53; Şehristânî, el-Milel, I, 67.
23 Dokuzuncu tabakadandır. Zühdü ve takvası ile tanınır. H. 315’de vefat et-
miştir. Bkz. İbnü’l-Murtazâ, Tabakât, s. 96.
24 Ebu Bekr Ahmed b. Ali b. el-Ahşed (v. 326), Mutezile’nin fazileti, fesahati ve
belagatiyle meşhur olan âlimlerindendir. İbn Nedîm, el-Fihrist (nşr. İbrâhîm
On Altıncı Fırka: Hayyâtıyye
Ebû Kâsım el-Ka’bî25’nin hocası olan Ebû’l-Hasan
Abdurrahim el-Hayyât’26a uyanlardır. Onlar “Cismin yokluk du-
rumunda (hal-i adem) da bir cisim olduğunu” söylemişler hatta
bu düşünceyi olmayan bir atın binicisinin olabileceği düşüncesi-
ne dayandırmışlar ve bu görüşü benimseyip bunun mümkün ol-
duğunu söylemişlerdir.
On Yedinci Fırka: Hüseyniyye
Kâdî Abdülcebbâr b. Ahmed’in öğrencisi olan Ebü’l-Hüseyn
Ali b. Muhammed el-Basrî’27ye uyanlardır. Daha sonra Ebû’l-
Hüseyn hocasına muhalefet ederek hâli, madûmu ve manaları
reddetti ayrıca evliyanın kerametlerini de caiz gördü. Ancak
müridliğe karşı çıktı. Sem’ ve basar konularında ise tavakkuf etti.
Zamanımızda Ebû Hâşim ve Ebül’l-Hüseyn el-Basrî’nin ashabı
olan bu iki fırka dışında diğer Mutezilî fırkalardan hiçbiri kal-
mamıştır.
İKİNCİ BÂB
Hariciler28
Harici Fırkalarının Açıklanması Hakkında
Bütün haricî fırkaları günah işleyen kulun kâfir olacağı üze-
rinde birleşmektedirler. Onlar Osman, Ali, Talha, Zübeyr ve
Ramazân), Beyrut 1997, s. 210; İbnü’l-Murtazâ, bu ismi Ebû Bekr Ahmed b.
Ali el-Ahşîz şeklinde kaydetmiştir. Krş. İbnü’l-Murtazâ, Tabakât, s. 100.
25 Ebu’l-Kâsım Abdullah b. Ahmed b. Mahmûd el-Belhî el-Ka’bî (v. 319/931)
273/836 yılında Belh’de doğmuştur. Hayyât’ın öğrencisidir. Mutazile’nin
Bağdat ekolüne mensup olup sekizinci tabakadandır. İbnü’l-Murtazâ,
Tabakât, s. 88; Bağdâdî, el-Fark, s. 180/ trc. 131; Adil Bebek “Ka’bî”, DİA,
XXIV, 27.
26 Tam adı, Ebu’l-Hüseyn Abdurrahîm b. Muhammed b. Osman el-Hayyât (v.
300/913)’dır. Mutezile’nin Bağdat ekolüne mensuptur ve sekizinci tabaka-
dandır. İbnü’l-Murtazâ, Tabakât, s. 84; Görüşleri için bkz. Bağdâdî, el-Fark,
s. 179/trc. 130; İsferâyînî, et-Tabsîr, s. 51; Şehristânî, el-Milel, I, 66.
27 Tam adı, Ebü’l-Hüseyn Muhammed b. Alî b. Tayyib el-Basrî
(v.436/1044)’dir. Mutemed isimli eseriyle tanınan Mutezile’nin on ikinci ta-
bakasına mensup bir kelam ve fıkıh âlimidir. Bkz. İbnü’l-Murtazâ, Tabakât,
s. 118; Ahmed Akgündüz, “Ebu’l-Hüseyn el-Basrî”, DİA, X, 326.
28 Hariciler, Ali b. Ebî Tâlib’i hakeme başvurmasından dolayı kâfir sayma hu-
susunda hem fikir olan ve büyük günah işleyen herkesin kâfir olacağında it-
tifak eden zümredir. Bkz. Eş’arî, Makâlât, s. 86/trc.102.
Aişe’yi tekfir ederlerken, Ebû Bekir ve Ömer’i ise tazim ile an-
maktadırlar.
Birinci Fırka: Muhakkimiyye
Onlar, Hz. Ali iki kişiyi hakem tayin ettiğinde, “eğer sen ger-
çekten kendinin imam olduğunu biliyorsan niçin bize savaşmayı
emrettin”29 diyen ve daha sonra Hz. Ali’den bu sebeple ayrılıp Hz.
Ali ve Hz. Muaviye’yi tekfir eden kimselerdir30.
İkinci Fırka: Ezârika
Ebû Nâfi b. Râşid b. el-Ezrak’31ın taraftarlarıdır. Onların gö-
rüşüne göre kendilerine muhalefet eden kimseleri öldürmek caiz-
dir.
Üçüncü Fırka: Necedât
Necdet b. Âmir en-Nah’î’32ye uyanlardır. Onlar kendilerine
muhalefet edenlerin öldürülmesini vacip görmekteydiler ve
Sicistan’daki haricilerin çoğunluğu da onun görüşündeydi.
Dördüncü Fırka: Beyhesiyye33
Ebû Beyhes34’in taraftarlarıdır. Onların görüşlerine göre Al-
lah’ı, O’nun isimlerini ve şeriatının ayrıntılarını bilmeyen bir
kimse kâfirdir35.
29 Tırnak içerisindeki bu ifade Leyden nüshasında: “Eğer gerçekten imam ol-
duğunu bilmiyorsan Hakemlerin hükmüne niçin rıza gösterdin ve bize sa-
vaşmayı emrettin” şeklinde geçmektedir.
30 Krş. Bağdâdî, el-Fark, s. 74/trc.55; Şehristânî, el-Milel, I, 107.
31 Ebu Nâfi b. Râşid b. el-Ezrak (v.65/685), Hâricilerin ileri gelen fıkıhçıların-
dandır. Abdullah b. Abbâs ile birçok meselede tartışmıştır. Taraftarları çoğa-
lınca Basra’yı kuşatmış, ahalinin çoğu göç etmek zorunda kalmıştır. Daha
sonra valiyi öldürüp şehri ele geçirmiştir. Ancak sonunda yakalanıp öldü-
rülmüştür. Bkz. Sa’d b. Abdillah Ebî Halef el-Eş’arî el-Kummî, Kitâbu’l-
makâlât ve’l-fırak (nşr. Muhammed Cevâd Meşkûr), Tahran 1963, s. 85; Ha-
san b. Mûsâ en-Nevbahtî, Kitâbu fıraki’ş-Şîa (nşr. H. Ritter), İstanbul 1931,
s. 64; Eş’arî, Makâlât, s. 86/trc. 102; Bağdâdî, el-Fark, s. 82/trc.60;
Şehristânî, el-Milel, I, 111.
32 Bu fırka, kaynaklarda daha çok Necdet b. Âmir el-Hanefi ismindeki şahsa
nispet edilmektedir. Ancak Râzî, onun ismini Nah’î olarak kaydetmiştir.
Necdet b. Âmir el-Hanefi (v.69/688) başlangıçta Nafî b. Ezrak ile birlikteyken
daha sonra ondan ayrılarak Yemâme’ye çekildi. O ve taraftarları h. 69/ yı-
lında yakalanıp öldürülmüşlerdir. Bkz. Eş’arî, Makâlât, s. 89/trc. 105;
Bağdâdî, el-Fark, s. 87/trc. 63; I, Şehristânî, el-Milel, I, 116.
33 Râzî, tıpkı Eş’arî (s. 113/trc.122) ve Şehristânî (s. 121) gibi bu fırkayı müs-
takil bir Hâriciyye fırkası olarak ele alırken, Bağdâdî (s. 108/trc.78) bu fır-
kayı İbrâhimiyye’den ayrılan bir fırka olarak göstermektedir.
Beşinci Fırka: Acâride
Abdülkerim b. Acred36’e uyanlardır. Onlara göre Yûsuf süresi
Kur’an’dan değildir. Çünkü bu süre, aşk, âşık ve mâşuk’tan bah-
setmektedir. Bu neviden sözlerin Allah’ın kelamı olması caiz de-
ğildir37.
Altıncı Fırka: Saltiyye
Osmân b. Ebî Salt’e uyanlardır. Onlara göre ancak kendi
mezheplerine giren kişi müslüman olmuş olur. Yine onlar çocuk-
ların, ancak buluğ çağlarına geldiklerinde müslüman olduklarına
hükmediyorlar38.
Yedinci Fırka: Meymûniyye
Onlar Meymûn b. İmrân39’ın takipçileridir. Onlar kendi kızla-
rıyla evlenmeyi caiz görürler ve şerrin Allah’tan olduğunu kabul
etmezler.
Sekizinci Fırka: Hamziyye
Hamza b. Edrek40’in taraftarlarıdır. Onlar kâfirlerin çocukla-
rının kesin olarak cehennemde olacağına hükmediyorlardı41.
34 Tam adı, Ebû Beyhes el-Heysam b.Câbir (v.94/713)’dir. Benû Sa’d b.
Dubeya kabilesine mensuptur. Velîd döneminde Haccâc onu yakalamak is-
teyince Medine’ye kaçmış ancak yakalanarak idam edilmiştir. Bkz.
Şehristânî, el-Milel, I, 121.
35 Krş. Kummî, Makâlât, s. 85, 221; Nevbahtî, Fıraku’ş-Şîa, s. 64; Eş’arî,
Makâlât, s. 122; Bağdâdî, el-Fark, s. 108/ trc. 78; Şehristânî, el-Milel, I,
121; Şerif Ali b. Muhammed el-Cürcânî, Kitâbü’t-Tarîfât, Beyrut 1995, s. 49.
36 Kaynaklarda Abdülkerim b. Acred hakkında fazla bilgi yoktur. Belhli olduğu
bilinmektedir. Ölüm tarihi kesin olarak bilinmemekle beraber 120/738 yılı
civarında vefat ettiği söylenmektedir. Ayrıntılı bilgi için bkz. Mustafa Öz,
“Acâride” DİA, I, 319.
37 Bkz. Eş’arî, Makâlât, s. 93/trc. 108; Bağdâdî, el-Fark, s. 93/trc. 66;
Şehristânî, el-Milel, I, 124; Cürcânî, Tarîfât, s. 147.
38 Bkz. Eş’arî, Makâlât, s. 97/trc. 110; Bağdâdî, el-Fark, s. 97/trc. 70;
Şehristânî, el-Milel, I, 124. Cürcânî, Tarîfât, s. 134.
39 Meymûn b. İmrân veya Meymûn b. Hâlid’ e uyanlardır. İrade, kader ve
istitaat konularında Acâride’den ayrılarak Mutezile’nin görüşlerini benimse-
mişlerdir. Krş. Eş’arî, Makâlât, s. 93/trc.108; Bağdâdî, el-Fark, s.
280/trc.217; Şehristânî, el-Milel, I, 126.
40 Hamza b. Erdek eş-Şâmî el-Hâricî, 179/ 795 yılında Horasan’da isyan et-
miştir. Abbasi kuvvetleriyle uzun süre mücadele ettikten sonra Me’mun dö-
neminde yakalanarak öldürülmüştür. Bkz. Bağdâdî, el-Fark, s. 98/trc.70.
41 Krş. Kummî, Makâlât, s. 56; Eş’arî, Makâlât, s. 93/trc. 108; Bağdâdî, el-
Fark, s. 98/trc. 70; Şehristânî, el-Milel, I, 125. Cürcânî, Tarîfât, s. 93.
Dokuzuncu Fırka: Halefiyye42
Halef43’in taraftarlarıdır. Onlara göre hayır da şer de Allah’tan
değildir.
Onuncu Fırka: Etrâfiyye44
Onlara göre dünyanın herhangi bir köşesindeki her hangi bir
kişi, şeriatın hükümlerini bilmez ise mazur sayılmaz45.
On Birinci Fırka: Şuaybiyye
Bu topluluk, Şuayb b. Muhammed’in ashabıdır. Onlar kulun
mûcid değil müktesib olduğunu söylerler. Ancak, bu bidatin dı-
şındaki konularda diğer hârici fırkalarıyla hem fikirdirler46.
On İkinci Fırka: Hâzimiyye47
Onlar, Muvâfât48 görüşünü ileri sürmüşleridir.
On Üçüncü Fırka: Sa’lebiyye
Sa’leb b. Âmir49’in taraftarlarıdır. Onlar, teklif çağında açıkça
kendilerinden bir batıl davranış zuhur edinceye kadar çocukların
velisi olduklarını iddia etmişlerdir50.
42 Meymûnîye’ye muhalefet ederek onlardan ayrılan daha sonra Kirman ve
Mukran haricilerinin lideri olan Halef’e intisap edenlerden oluşmaktadır.
Bkz. Eş’arî, Makâlât, s. 93/trc. 108; Bağdâdî, el-Fark, s. 96/trc. 69;
Cürcânî, Tarîfât, s. 101.
43 Kastedilen kişi Halef el-Hâricî olmalıdır. Bkz. Şehristânî, el-Milel, I, 125.
44 Sicistanlı Gâlib b. Şâzân’ın taraftarlarıdır. Şehristânî, el-Milel, I, 127.
45 Diğer nüshada “mazur sayılırlar” demektedir. Bu daha doğru gözükmekte-
dir. Çünkü Şehristânî ve Cürcânî’deki ifadeler de aynı doğrultudadır. Krş.
Şehristânî, el-Milel, I, 125; Cürcânî, Tarîfât, s. 113.
46 Krş. Eş’arî, Makâlât, s. 94/trc. 108; Bağdâdî, el-Fark, s. 95/trc. 68;
Şehristânî, el-Milel, I, 126; Cürcânî, Tarîfât, s. 127.
47 Bu fırkanın ismini Eş’arî ve Bağdâdî, Hâzimiyye; Şehristânî ve Cürcânî,
Câzimiyye şeklinde kaydetmiştir. Hâzim b. Ali’ye mensup olan guruptur. Gö-
rüşleri için bkz. Eş’arî, Makâlât, s. 96/trc. 110; Bağdâdî, el-Fark, s. 94/trc.
67; Şehristânî, el-Milel, I, 127; Cürcânî, Tarîfât, s. 73.
48 “Muvâfât”, İlâhî ilimle kulun ölüm anında iman-küfür açısından değişiklik
arz eden durumu arasındaki ilişkiyi ifade eden kelâm terimidir. Eş’ari’ye gö-
re Allah’ın kulun fiillerine göre değil, ömrünün sonunda varacağı noktaya
göre ona dostluk ve düşmanlık göstermesi demektir. Eş'arî, Makâlât, s. 96,
100, 547; Yusuf Şevki, “Muvâfât” DİA, XXXI, 409.
49 Bağdâdî’de, Sa’lebe b. Mişkân olarak geçmektedir. Bkz. Bağdâdî, el-Fark, s.
100/trc. 72.
50 Krş. Eş’arî, Makâlât, s. 97/trc. 110; Bağdâdî, el-Fark, s. 100/trc. 72;
Şehristânî, el-Milel, I, 127.
On Dördüncü Fırka: Ahnesiyye51
Ahnes b. Kays’ın taraftarlarıdır. Onlar kendileriyle hem fikir
olmayan insanlardan uzak dururlar ve muhaliflerinin şehirlerin-
de otururmazlardı52.
On Beşinci Fırka: Ma’bediyye
Ma’bed’in ashabıdır. Onlar, farklı bir dine mensup bir kadınla
evlenmeyi caiz görmezler53.
On Altıncı Fırka: Reşîdiyye/Ruşeydiyye54
Onlar, öşre tabi ürünlerde ister yağmur suyu ister el emeği ile
sulansın öşrün tamamının verilmesini gerekli görmüşlerdir55.
On Yedinci Fırka: Mükerremiyye/Mükremiyye56
Onlar Mükerrem’in ashabıdır. Onlar, namaz kılmayanın na-
mazı terk ettiği için değil, Allah’ı tanımadığından dolayı kâfir ol-
duğunu ileri sürmüşlerdir.
On Sekizinci Fırka: Malûmiyye ve Mechûliyye57
Malumiyye, Allah’ı bütün isimleriyle birlikte bilmeyen bir
kimsenin, kafir olacağını ileri sürerken; Mechûliyye, Allah’ın tüm
esmâsının bilinmesinin vacib olmadığını iddia etmiştir.
On Dokuzuncu Fırka: İbâziyye58
51 Râzî, Ahnesiyye’yi müstakil bir Hâricîyye fırkası olarak sayarken Eş’arî (s.
97/trc.110) ve Bağdâdî (s. 101/trc. 73) ise Se’âlibe’nin bir kolu olarak kabul
etmektedir.
52 Mutasım Billah tarafından yapılan neşirdeki metin tam tersi bir manaya
gelmektedir: “Onlar kendileriyle hem fikir olanlardan uzak dururlar ve mu-
haliflerinin şehirlerinde otururlardı” Çev.
53 Krş. Eş’arî, Makâlât, s. 98/trc. 111; Bağdâdî, el-Fark, s. 101/trc. 73.
54 Reşîd et-Tûsî’ye mensup olan kimselerdir. Bkz. Şehristânî, el-Milel, I, 127.
55 Krş. Eş’arî, Makâlât, s. 99/trc.112; Bağdâdî, el-Fark, s. 102/trc.74;
Şehristânî, el-Milel, I, 127.
56 Kurucusunun adı Eş’arî, Bağdâdî ve Şehristânî’de, Mükrem b. Abdullah el-
Aclî olarak okunurken Râzî ve Cürcânî ise Mükerrem b. Abdullah el-Aclî
şeklinde kaydetmiştir. Krş. Eş’arî, Makâlât, s. 100/trc.112; Bağdâdî, el-
Fark, s. 103/trc.74; Şehristânî, el-Milel, I, 130; Cürcânî, Tarîfât, s. 228.
57 Esas itibarıyla bu iki fırka Hâzimiyye’ye bağlıdır. Krş. Eş’arî, Makâlât, s.
96/trc.110; Bağdâdî, el-Fark, s. 97/trc. 69; Şehristânî, el-Milel, I, 130;
Cürcânî, Tarîfât, s. 204, 222.
58 Adını kurucusu Abdullah b. İbâz’dan almıştır. Fırkanın adı Kuzey Afrika ve
Umman’da Ebâziyye şeklinde söylenirken çağdaş yazarlar İbaziyye’yi tercih
etmişleridir. Bkz. Ethem Ruhi Fığlalı, “İbâziyye” DİA, XIX, 256.
Abdullah b. İbâz’ın taraftarlarıdır. Benî Ümeyye sultanlarının
sonuncusu Mervân b. Muhammed döneminde ortaya çıkmıştır.
İşin sonunda da öldürülmüştür59.
Yirminci Fırka: Asfariyye60
Ziyâd b. Asfar’a uyanlardır. Sözde takiyyeyi caiz görürlerken
amelde takiyyeyi ise caiz görmezler.
Yirmi Birinci Fırka: Hafsıyye
Ebû Cafer b. Ebû Mikdâm’ın taraftarlarıdır. Onlar imanla şirk
arasında Allah’ın bilgisi (marifetullah) olan başka bir hasletin bu-
lunduğunu iddia etmişlerdir61.
ÜÇÜNCÜ BÂB
Ravâfız/Râfızîler
Bu kimseler ravâfiza/rafiziler olarak isimlendirilmişlerdir.
Çünkü Zeyd b. Ali el-Hüseyn b. Ali b. Ebû Tâlib, Hişâm b.
Abdülmelik’e isyan ederek karşısına çıktı. Ordusu Ebû Bekir’e
hakaret edince, Zeyd b. Ali onları bundan men etti. Ancak ordu-
su bu yüzden onu terk etti. Sonuçta yanında iki yüz atlı dışında
hiç kimse kalmadı. Zeyd b. Ali onlara şöyle dedi: “Beni terk edi-
yorsunuz ha?” Onlarda “evet” dedi. Böylelikle bu isim onların
üzerinde kaldı.
Onlar, “Zeydiyye, İmâmiyye, Keysâniyye” olmak üzere üç
fırkadır.
ZEYDİYYE
Zeydiyye62: Onlar, Zeyd b. Ali Zeyne’l-Âbidîn’e nispet edil-
mektedirler.
Zeydiyye de üç gruba ayrılır.
Birincisi: Cârûdiyye
59 Krş. Eş’arî, Makâlât, s. 102/trc. 114; Bağdâdî, el-Fark, s. 103/trc.74;
Şehristânî, el-Milel, I, 131.
60 Sufriyye olarak bkz. Eş’arî, Makâlât, s. 101/trc.113; Bağdâdî, el-Fark, s.
90/trc. 65; Şehristânî, el-Milel, I, 134.
61 Hafs b. Ebî Mikdâm’a nispet edilen bu gruba göre şirk ile iman arasındaki
fark, “marifetullahtan” ibarettir. Krş. Eş’arî, Makâlât, s. 102/trc. 114;
Bağdâdî, el-Fark, s. 104/trc. 75; Şehristânî, el-Milel, I, 132.
62 Eş’arî, Makâlât, s. 65/trc. 83; Bağdâdî, el-Fark, s. 30/trc. 26; Şehristânî, el-
Milel, I, 162.
Ebu’l-Cârûd63’a tabi olanlardır. Onlar, Ebû Bekir ve Ömer
(r.a) hakkında kötü söz söylemekteydiler64.
İkincisi: Süleymâniye
Süleymân b. Cerir’in taraftarlarıdır. Onlar, Ebû Bekir ve
Ömer’i tazim ile anarken; Osman (r.a)’ı küfürle itham etmekteydi-
ler65.
“Üçüncü Fırka: Sâlihiyye
Hüseyn b. Sâlih’in taraftarlarıdır. Ebû Bekir ve Ömer’i tazim
ile anarken Osman hakkında tavvakkuf ederler.” 66
İMÂMİYYE67
Onların birçok fırkası vardır.
Birincisi68:
Onlar Abdurrahman b. Mülcem69’in Hz. Ali’yi öldürmediğini
bilakis öldürülen kimsenin insanlara Ali’nin şekline girmiş olarak
göründüğünü söylemektedirler. Onlara göre ise Ali, göğe yüksel-
miştir. Ancak daha sonra yeryüzüne inecek ve Ebû Bekir ile
Ömer’i de getirip o ikisinden intikam alacaktır. Ayrıca onlar gök
63 Ebu’l-Cârûd Ziyâd b. el-Münzir el-Hemedânî el-Hindî veya es-Sekafî
(150/767?) Zeydiyye âlimlerindendir. Kaynaklarda ashabın üslubuna göre
hadisler uydurduğu söylenmektedir. Bkz. Muhammed b.İsmail el-Buhârî,
Kitâbu’t-târîhu’l-kebîr (nşr. Abdurrahman b. Yahyâ el-Yemânî v. dğr.),
Haydarabad 1941-1960, III, 371.
64 Kummî, Makâlât, s. 18; Nevbahtî, Fıraku’ş-Şîa, s. 19; Eş’arî, Makâlât, s.
66/trc. 85; Bağdâdî, el-Fark, s. 30/trc. 26; Şehristânî, el-Milel, I, 157,162.
65 Nevbahtî, Fıraku’ş-Şîa, s. 9, 55; Eş’arî, Makâlât, s. 66/trc. 86; Bağdâdî, el-
Fark, s. 32/trc. 28; Şehristânî, el-Milel, I, 159.
66 Üçüncü fırkanın ismi tercümede esas aldığımız nüshada geçmemektedir.
Tırnak içerisinde verdiğimiz ifadeler naşirin Leyden nüshasına dayanarak
dipnota kaydettiği bilgilerdir.
67 Krş. Nevbahtî, Fıraku’ş-Şîa, s. 90; Bağdâdî, el-Fark, s. 53/trc.41; Şehristânî,
el-Milel, I, 163.
68 Râzî, bu fırkanın ismini söylememiştir. Ancak bu fırkanın iddiaları
Bağdâdî’nin İmamiyye fırkalarından biri olarak zikrettiği Muhammediyye fır-
kası ile örtüşmektedir. Bkz. Bağdâdî, el-Fark, s. 59/trc. 45.
69 Abdurrahman b. Amr b. Mülcem el-Murâdî el-Hımyerî el-Kindî (v.40/661):
Hz. Ali’nin katilidir. Başlangıçta Ali taraftarıydı. Sıffin’de onun yanında yer
aldığı söylenmektedir. Fakat daha sonra Hâricîlerin safına geçmiştir.
Nevbahtî, Fıraku’ş-Şîa, s. 20; Ethem Ruhi Fığlalı, “İbn Mülcem”, DİA, XX,
220.
gürültüsünün Ali’nin sesi, şimşeğin ise onun sedası70 olduğunu
iddia etmişlerdir. Onlar gök gürültüsünün sesini duyduklarında
“Ey müminlerin emîri selam senin üzerine olsun” derlerdi.
İkinci: Bâkıriyye
Onlar imametin Muhammed b. Ali el-Bakr71’a ulaştığında so-
na ereceğini ayrıca onun ölmediğini ve ölmeyeceğini ancak gaîb
olduğunu iddia etmişlerdir72.
Üçüncüsü: Nâmûsiyye73
Cafer74’in ölmediğini ve onun gaib olan imam olduğunu iddia
etmişlerdir.
Dördüncü: İmâdiyye75
Onlar, Cafer b. Sâdık76’tan sonra imamın onun oğlu Musa ol-
duğunu iddia etmişlerdir.
Beşinci: Şemtıyye77
Onlar, Cafer b. Sâdık’tan sonra imamın, oğlu Muhammed b.
Cafer olduğunu iddia etmişlerdir78.
70 Diğer nüshada “kırbaç/sevt” kelimesi geçmektedir. Buna göre şimşek Ali’nin
kırbacının çıkardığı bir sestir.
71 Tam adı Ebû Cafer Muhammed el-Bâkır b. Ali b. el-Huseyn b. Ali b. Ebî
Tâlib’ dir. 56/675 yılında doğmuştur. İsnâaşeriyye’nin beşinci imamıdır.
114/732’de vefat etmiştir. Mustafa Öz, “Muhammed el-Bâkır”, DİA, XXX,
506–507.
72 Kummî, Makâlât, s. 33, 37, 44, 46; Bağdâdî, el-Fark, s. 59/trc. 45;
Şehristânî, el-Milel, I, 166.
73 Diğer mezhepler tarihi kaynaklarında bu isimde bir fırkaya rastlayamadık.
Ancak aynı görüşlere sahip Nâvûsiyye isimli bir fırka mevcuttur. Muhteme-
len Râzî’nin kastettiği fırka da budur. Bu fırka Basralı olan Abdullah b.
Nâvûs veya Aclân b. Nâvûs’a nispet edilmektedir. Bu fırka Sârimiyye olarak
da isimlendirilmiştir. Bkz. Kummî, Makâlât, s. 80, 212; Nevbahtî, Fıraku’ş-
Şîa, s. 67; Eş’arî, Makâlât, s. 25/trc. 56; Bağdâdî, el-Fark, s. 82/trc.46;
Şehristânî, el-Milel, I, 167.
74 Ebu Ca’fer Muhammed b. Ali kastedilmektedir.
75 Kaynaklarda bu fırkanın ismiyle ilgili olarak “Ammariyye”, “Eftahıyye”,
“Fathiyye”, isimleri de kullanılmıştır. Bkz. Kummî, Makâlât, s. 87, 93, 110,
112; Eş’arî, Makâlât, s. 27/trc.58; Bağdâdî, el-Fark, s. 62/trc. 46;
Şehristânî, el-Milel, I, 167.
76 Cafer b. Muhammed el-Bâkır h. 80’de doğmuştur. Anne tarafından soyu Hz.
Ebû Bekir’e dayanır. İbn Hacer el-Askalânî, Tehzîbü’t-tehzîb, Daru Sadr, ts.,
II, 103-105.
77 Kummî ve Eş’arî’de Sumeytıyye, Bağdâdî ve Şehristânî’de Şumeytıyye olarak
geçmektedir.
Altıncı: İsmâîliyye
Onlar, Cafer b. Sâdık’tan sonra imamın, Cafer b. İsmâîl oldu-
ğunu ancak İsmâîl’in kardeşinin sağlığında ölmesinden dolayı
imametin kardeşine geçtiğini iddia etmişlerdir79.
Yedinci: Mübârekiyye
Onlar, İsmâîl ölünce imametin kardeşine değil de oğlu Mu-
hammed b. İsmâîl’e geçtiğini iddia etmişlerdir80.
Sekizinci: Memtûriyye81
Onlar, Musa b. Cafer’in ölmediğini ancak gaib olduğunu iddia
ediyorlardı. Onların bu isimle isimlendirilmesinin nedeni bu sözü
söylediklerinde onlara bir topluluğun şöyle demesidir: “Allah’a
yemin olsun ki siz ancak yağmura tutulmuş (memtura) köpekler-
siniz”. Yani söyledikleri bu sözün, zayıflığın/rekâket zirvesinde
olmasından dolayı ıslak köpekler gibisiniz demişlerdir.
Dokuzuncu: Kat’iyye
Musa b. Cafer’in davetine kesin olarak inanmaktadırlar82.
Onuncu83:
Bu kimseler Ali b. Musa er-Rıza öldüğünde kendilerini ona
adayan ve imameti onun oğluna geçirmeyen kimselerdir.
On Birinci: Askeriye
Hasan el-Askerî84’nin imametini kabul eden kimselerdir.
78 Krş. Kummî, Makâlât, s. 80, 224; Eş’arî, Makâlât, 27/trc. 57; Bağdâdî, el-
Fark, s. 61/trc. 46; Şehristânî, el-Milel, I, 168.
79 Krş. Kummî, Makâlât, s. 87, 213; Eş’arî, Makâlât, s. 25/trc. 56; Bağdâdî, el-
Fark, s. 62/trc. 47; Şehristânî, el-Milel, I, 170.
80 Krş. Kummî, Makâlât, s. 81, 217; Eş’arî, Makâlât, s. 27/trc. 57; Bağdâdî, el-
Fark, s. 64/trc. 48; Şehristânî, el-Milel, I, 170.
81 Bu fırka için Mûsâiyye, Mûseviye, Mufaddaliyye gibi isimler de kullanılmış-
tır. Krş. Kummî, Makâlât, s. 92; Eş’arî, Makâlât, s. 29/trc. 58; Bağdâdî, el-
Fark, s. 63/trc. 47; Şehristânî, el-Milel, I, 168.
82 Bunlar imameti Câfer es-Sâdık’tan oğlu Mûsâ’ya geçirirler ve Mûsâ’nın ölü-
müne kesin olarak inanırlar. Krş. Kummî, Makâlât, s. 89, 236; Eş’arî,
Makâlât, s. 17/trc. 4; Bağdâdî, el-Fark, s. 64/trc. 48.
83 Râzî, herhangi bir fırka ismi vermemiştir. Kitabın naşiri hamişte yer alan bir
bilgiden hareketle bu fırkanın Mûseviyye olduğunu söylemektedir.
84 Hasan el-Askerî (v.260/874)’nin tam adı Ebû Muhammed Hasan b. Ali el-
Hâdî b. Muhammed el-Cevâd et-Takî’dir. İsnâaşeriyye Şîası’nın on birinci
imamıdır. Büyük kardeşi Ebû Cafer Muhammed babasından önce vefat etti-
ği için İmam Ali el-Hâdî ölümünden dört ay önce onu kendisine halef tayin
On İkinci: Caferiyye85
İmametin el-Hasan el-Askerî’den kardeşi Cafer86’e geçtiğini
iddia etmişlerdir.
On Üçüncü: Ashâbu’l-İntizar
Hasan el-Askerî’den sonra imametin oğlu Muhammed b. Ha-
san el-Askerî’ye geçtiğini ve onun gaib olduğunu ancak geri dö-
neceğini iddia etmektedirler. Zamanımızdaki İmamiyye’nin be-
nimsemiş olduğu görüş de budur. Onlar şöyle demektedirler: “Ey
Allah’ım Muhammed Mustafa’ya, Ali el-Murtazâ’ya, Fâtımatü’z-
Zehra’ya, Haticetü’l-Kübrâ’ya, el-Hasanü’z-Zekî’ye, Kerbelâ’da
şehit olan Hüseyn’e, Zeyne’l-Âbidin’e, Muhammed b. Ali el-Bâkır’a,
Cafer b. Muahmmed es-Sâdık’a, Mûsâ b. Cafer el-Kâzım’a, Ali b.
Mûsâ er-Rızâ’ya, Muhammed b. Ali et-Takî’ye, Ali b. Muhammed
en-Nakî’ye, el-Hasan b. Ali’ye, beklenen kâim imam Muhammed b.
Hasan el-Askerî’ye salat ve selam eyle”.
İmâmiyye, onlardan on dördünün masum olduğunu, on iki-
sinin ise imam olduğunu iddia etmektedir. Ayrıca onlar, sahabeyi
tekfir ediyorlar ve peygamberin vefatından sonra Ali, Fatıma, Ha-
san, Hüseyn, Zübeyr, Ammâr, Selmân, Ebû Zerr, Mikdât, Bilal ve
Süheybe dışındaki kimselerin küfre düştüğünü iddia ediyorlardı.
Bizim İmâmiyye konusunda zikretmiş olduklarımız denizden bir
damla mesabesindedir. Çünkü Râfızîlerden bazıları İmâmiyye’nin
yetmiş üç fırkasını saydıkları kitaplar tasnif etmişlerdir.
Onlardan aşırıya gidenlerden birçok fırka vardır.
ĞULÂT FIRKALARI
Birincisi: Sebêbiyye/Sebeiyye87
Abdullah b. Sebe88’nin taraftarlarıdır. O, Ali’nin (r.a) Allah ol-
duğunu iddia ediyordu. Ali (r.a) onlardan bir topluluğu yaktırmış
etmiştir. Kummî, Makâlât, s. 101, 102, 106, 107; Hamid Algar, “Hasan el-
Askerî”, DİA, XVI, 289.
85 Bu fırkanın Cafer es-Sâdık’a mensup olanlara verilen Caferiyye fırkası ile
doğrudan bir bağı yoktur.
86 Bahsedilen Cafer, İmam Alî el-Hâdî’nin kendi vefatında önce ölen büyük oğ-
lu olan Cafer değil küçük oğlu olan Câfer’dir.
87 Râzî’de Sebêbiyye olarak geçerken diğer kaynaklarda Sebebiyye şeklinde yer
almaktadır.
88 Abdullah b. Sebe’ veya İbnu’s-Sevdâ, San’alı bir Yahudi’dir. Annesinin siyahî
olduğu ve Hz. Osman zamanında Müslüman olup daha sonra Müslümanlar
arasında fitnelere sebep olan sapık fikirler yaymaya çalıştığı kaydedilmiştir.
ve şöyle demiştir: “Ben kötü bir şey gördüğümde bir ateş yakarım
ve Kanberi (bunları cezalandırması için) çağırırım”.89
İkincisi: Benâniyye
Benân b. İsmail el-Hindî90’nin ashabıdır. Allah’ın Hz. Ali ve
çocuklarına hulul ettiğini ve Allah’ın yüzü dışındaki organlarının
tamamının “Celal ve ikram sahibi rabbinin yüzü dışında her şey
yok olacaktır” ayeti sebebiyle yok olacağını iddia etmişlerdir.
Üçüncüsü: Hattâbiyye
Bunlar Allah’ın Ali (r.a)’ye sonra Hasan’a ondan sonra
Hüseyn’e ondan sonra Zeynelabidin’e ondan sonra Bâkır’a ondan
sonra da Sâdık’a hulul ettiğini iddia etmişlerdir. Cafer es-Sadık
zamanında bu kimseler Mekke’ye doğru yöneliyor ve ona yani Ca-
fer’e tapıyorlardı. Sadık bunu duyduğunda, reisleri olan Ebû’l-
Hattâb’a bu durumu(dan hoşnut olmadığını) bildirdi. Bunun üze-
rine Ebu’l-Hattâb, Allah’ın Cafer’den ayrılarak kendisine hulul
ettiğini, hatta kendisinin Allah’tan daha mükemmel olduğunu
iddia etmiştir. Daha sonra yakalanıp öldürülmüştür91.
Dördüncüsü: Muğîriyye
Ancak bu şahsın tarihi bir gerçekliğinin olup olamadığı üzerinde tartışmalar
halen devam etmektedir. Bkz. Kummî, Makâlât, s. 20; Ethem Ruhi Fığlalı,
“Abdullah b. Sebe” DİA, I, 133.
89 Tırnak içerisindeki ifade suçluların yakalanıp cezalandırılması anlamında
kullanılan bir kinaye olmalıdır. Krş. Kummî, Makâlât, s. 20, 55; Nevbahtî,
Fıraku’ş-Şîa, s. 19, 20; Eş’arî, Makâlât,15/trc. 46; Bağdâdî, el-Fark, s.
233/trc. 177–179; Şehristânî, el-Milel, I, 177.
90 Diğer kaynaklarda bu isimde bir fırka tespit edemedik. Ancak Eş’arî ve
Bağdâdî’de Beyân b. Sem’ân et-Temîmî; Kummî ve Şehristânî’de Beyân b.
Sem’ân en-Nehdî’ye nispet edilen ve Beyâniyye ile aynı görüşleri iddia eden
bir fırka bulunmaktadır. Bu fırkanın kurcusunun tam adı Beyân b. Sem’ân
et-Temîmî en-Nehdî el-Yemenî’dir. Başlangıçta Kûfe’de bir yem satıcısıyken
daha sonra Muhammed bi Hüseyn’in kendisine vasiyette bulunduğunu id-
dia etmiştir. Halid b. Abdullah el-Kasrî tarafından 119/773 yılında yaka-
lanmış ve yakılarak öldürülmüştür. Krş. Kummî, Makâlât, s. 33, 34, 37;
Eş’arî, Makâlât, s. 5/35; Bağdâdî, el-Fark, s. 236/trc. 180.
91 Bu fırka Ebu’l-Hattâb Muhammed b. Ebî Zeyneb el-Ecdâ el-Kufî
(v.143/760)’ye nispet edilmektedir. Ebu’l-Hattâb, Halife Mansûr döneminde
yakalanarak öldürülmüştür. Krş. Kummî, Makâlât, s. 54,81; Nevbahtî,
Fıraku’ş-Şîa, s. 37; Eş’arî, Makâlât, s. 10/trc. 41; Bağdâdî, el-Fark, s.
247/trc. 191; Şehristânî, el-Milel, I, 183.
Muğîre b. Saîd el-‘İclî92’ye uyanlardır. O, ilahlık iddia etmiş
ancak daha sonra neft ve ateşle yakılarak öldürülmüştür93.
Beşincisi: Mansûriyye
Ebû Mansûr el-‘İclî94’ye uyanlardır. Onlar da Muğîre’nin gö-
rüşündeydiler. Ancak, bu görüşlere zinanın ve homoseksüelliğin
mübah olmasını da eklediler. Daha sonra öldürüldüler.
Altıncısı: Cenâhiyye
Abdullah b. Cenâhayn’e tabi olanlardır. Onlara göre ma’rifet
hâsıl olduktan sonra vacip olarak yapılması gereken başka bir
taat kalmamış olur95.
Yedincisi: Mufavvıdıyye
Onlar Allah’ın Ali’nin ve evlatlarının ruhlarını yarattığını, da-
ha sonra âlemi(n idaresini) onlara havale ettiğini onlarında yerleri
ve gökleri yarattığını iddia etmişlerdir. Onlar şöyle demektedirler:
İşte bundan dolayı biz rükûda sübhâne rabbiye’l-azîm ve secdede
sübhâne rabbiye’l-‘alâ diyoruz. Çünkü ilah, Ali ve evlatlarıdır.
İlahü’l-Azim ise âlemi onlara havale edendir96.
Sekizincisi: Ğurâbiyye
Ali (r.a)’nin Hz. Muhammed’e bir karganın başka bir kargaya
benzemesinden daha çok benzediğini söylemişlerdir. Ayrıca Hz.
Muhammed ve Ali (r.a) arasındaki benzerliği vurgulamak için Al-
lah’ın Cebrail’i Ali’ye gönderdiğini ancak onun şaşırarak risâleti
Hz. Muhammed’e getirdiğini iddia etmişlerdir97.
92 Muğîre b. Saîd el-‘İclî, Kufeli bir sihirbazdı. İlk önce peygamberlik iddia et-
miştir. Daha sonraları sihirbazlığa başlamıştır. Hâlid b. Abdillah el-Kasriyy
tarafından 119/737’de yakılarak öldürülmüştür. Mustafa Öz, “Gâliyye”, DİA,
XIII, 336.
93 Krş. Kummî, Makâlât, s. 50, 74; Eş’arî, Makâlât, s. 23/trc. 55; Bağdâdî, el-
Fark, s. 238/trc. 182; Şehristânî, el-Milel, I, 180.
94 Ebu Mansur el-‘İclî Kûfeliydi. Abdulkays kabilesine mensuptu ve çölde ye-
tişmişti. Okuma yazma bilmezdi. Nebi ve resul olduğunu iddia edince Emevî
Halifesi Hişam b. Abdülmelik’in Irak valisi Yûsuf b. Ömer es-Sakafî onu ya-
kalamış ve idam ederek öldürmüştür. Krş. Kummî, Makâlât, s. 46,47; Eş’arî,
Makâlât, s. 9/trc. 39; Bağdâdî, el-Fark, s. 243/trc. 187; Şehristânî, el-Milel,
I, 181.
95 Krş. Eş’arî, Makâlât, s. 6/trc. 36; Bağdâdî, el-Fark, s. 245/trc. 189.
96 Krş. Kummî, Makâlât, s. 92, 238; Nevbahtî, Fıraku’ş-Şîa, s. 84; Eş’arî,
Makâlât, s. 16/trc. 47; Bağdâdî, el-Fark, s. 251/trc. 195.
97 Krş. Bağdâdî, el-Fark, s. 250/trc. 195.
Dokuzuncusu98:
Onlar, Cebrail’in risaleti, Ali’den Muhammed’e şaşırarak ve
unutarak değil bilerek ve kasten geçirdiğini iddia etmişlerdir. Bu
kimseler Cebrail’i kötü sözlerle anarlardı.
Onuncusu:99
Bu kimseler Cebrail’in risaleti Ali’ye getirdiğini fakat Mu-
hammed’in yaşça daha büyük olmasından dolayı Ali’nin bu ko-
nuda ondan yardım istediğini daha sonra ise Muhammed’in işi
kendi üzerine aldığını ve halkı kendisine davet ettiğini iddia et-
mişlerdir. Bu kimseler Hz. Peygamberi kötü sözlerle anarlardı.
On Birincisi: Kâmiliyye
Ebû Kâmil’in taraftarlarıdır. Hilafeti Ebû Bekir’e tevdi etmele-
rinden ötürü Sahabenin hepsinin kafir olduğunu iddia etmekte-
dirler. Aynı şekilde Ali’yi de Ebû Bekir ile savaşmamasından ötü-
rü tekfir etmişlerdir100.
On İkincisi: Nasriyye
Onlar Allah’ın bazı zamanlarda Ali’ye hulul ettiğini ve Al-
lah’ın, Ali’nin Hayber’in kapısını açtığı (yerinden söktüğü) o gün-
de kendisine hulul etmiş olduğunu iddia etmektedirler.
On Üçüncüsü: İscâfiyye101
Onlar da (yukarıdaki fırka ile) aynı görüştedirler. Bu fırka
günümüzde Halep ve Şam’ın çeşitli yerlerinde varlığını sürdür-
mektedir.
On Dördüncüsü: Ezeliye
Onlar, Ali’nin de Ömer’in de kadim ve ezeli olduğunu ancak
Ali’nin sırf iyilik/hayır iken Ömer’in ise sırf kötülük/şerr olduğu-
nu ve sürekli Ali’ye eziyet ettiğini ileri sürmüşlerdir. Sanki onlar
bu görüşlerini Mecûsîlerden almışlardır.
On Beşincisi: Keyyâliyye
98 Bir mezhep ismi verilmemiştir.
99 Bir mezhep ismi zikredilmemiş. Ancak vasıfları verilen bu fırkanın özellikleri
kaynaklarda Zemmiyye veya ‘Albâiyye ismiyle geçen fırkanın özelliklerine
uymaktadır. Krş. Kummî, Makâlât, s. 59, 63; Eş’arî, Makâlât, s. 14/trc. 45;
Bağdâdî, el-Fark, s. 251/trc. 195; Şehristânî, el-Milel, I, 179.
100 Krş. Kummî, Makâlât, s. 14; Eş’arî, Makâlât, s. 17/trc. 48; Bağdâdî, el-Fark,
s. 54/trc. 41; Şehristânî, el-Milel, I, 178.
101 Leyden nüshasında “İshâkiyye” şeklinde geçmektedir. Naşir’in notu.
Ahmed b. Keyyâl el-Mülhid’in taraftarlarıdır. O hem sapıktı
hem de saptırıyordu. Sapıklıklar ve yalanlar hakkında birçok ki-
tap yazmıştır102.
KEYSÂNİYYE
Bunlar imametin Muhammed b. el-Hanefiyye’nin hakkı oldu-
ğunu söyleyen kimselerdir. Bu taife çeşitli fırkalara ayrılmakta-
dır103.
Birincisi: Kerbiyye
Ebû Kerb ed-Darîr’in taraftarlardır. Ali’den sonra Muhammed
b. Hanefiyye’nin imam olduğunu, onun ölmeyip sağ olduğunu ve
Radvâ dağında yaşadığını sağında bir aslanın sol tarafında da bir
kaplanın bulunduğunu iddia etmişlerdir. Şair es-Seyyid el-
Himyeri104 ve şair Küseyyir105 de bu görüşteydi106.
İkincisi Muhtâriyye
Muhtâr b. Ebû Ubeyd es-Sekafî107’ye uyanlardır. Onlar
Hüseyn’den sonra imamın Muhammed b. el-Hanefiyye olduğunu
102 Krş. Şehristânî, el-Milel, I, 185.
103 Muhammed b. Hanefiyye’nin imam ve mehdî olduğunu iddia eden ilk aşırı
grupların ortak adıdır. Eş’arî, (s. 18/trc. 49), Bağdâdî (s. 38/trc. 34),
Şehristânî (I, 145 ) fırkanın adının Hz. Ali’nin Sıffin savaşında ölen kölesi
yahut Muhammed b. Hanefiyye’nin öğrencisi Keysân’dan veya Hz. Ali tara-
fından Muhtâr’a verildiği söylenen Keysân lakabından kaynaklandığı nakle-
derken, Kummî (s.21), fırkanın ismini Becîle kabilesinin azatlılarından Ebu
‘Amre Keysân’dan aldığını iddia etmektedir. Bkz. Mustafa Öz, “Keysâniyye”,
DİA, XXV, 362–363.
104 Ebû Hâşim İsmaîl b. Muhammed b. Zeyd es-Seyyid el-Himyerî, (v.173/789)
ric’ata inanan meşhur bir Şiî şairdir. Haşim oğullarına taassup derecesinde
bir bağlılığı vardı. Bu yüzden şiirlerinin büyük kısmı Haşim oğullarına övgü,
muhaliflerini de zem etmektedir. Bkz. Nevbahtî, Fıraku’ş-Şîa, s. 26; Eş’arî,
Makâlât, s. 15/trc. 47; Bağdâdî, el-Fark, s. 43/trc. 34.
105 Eserde Küser diye yazılmış ancak Küseyyir olması daha uygundur. Ebu
Sahr Kuseyyir b. Abdirrahman b. Ebî Cum’a b. Esved: Emeviler döneminde
yaşamış meşhur şairlerden biridir. Ric’at inancını benimseyen aşırı Şiiler-
dendi. 105/723’de ölmüştür. Bkz. Eş’arî, Makâlât, s. 19/trc. 59; Bağdâdî, el-
Fark, s. 41/trc. 32.
106 Krş. Kummî, Makâlât, s. 26, 27; Nevbahtî, Fıraku’ş-Şîa, s. 25; Eş’arî,
Makâlât, s. 19/trc. 59; Bağdâdî, el-Fark, s. 39/trc. 31.
107 Ebu İshâk Muhtâr b. Ebî Ubeyd b. Mesûd es-Sekafî (v.67/687) hicretin 1.
yılında doğdu. Babası sahabiydi. Kaynaklarda Hz. Hüseyn’in intikamını al-
mak amacıyla ayaklandığı ancak Kûfe’de yakalanarak idam edildiği kayde-
dilmektedir. Kummî, Makâlât, s. 21,39; Nevbahtî, Fıraku’ş-Şîa, s. 24; İsmail
Yiğit, “Muhtâr es-Sekafî”, DİA, XXX, 54.
söylemişlerdir. Daha sonra Muhtâr kendisinin Muhammed’in ve-
kili/naibi olduğunu ileri sürmüş ve insanları sapıklığa davet et-
miştir. (Bunu duyan) Muhammed onun bulunduğu yere gitmek
ve onu bundan men etmek istedi. Muhtâr, onun niyetini anlayın-
ca minbere çıktı ve şöyle dedi: Söylendiğine göre imamınız size
doğru yola çıkmış. İmamın alametlerinden birisi de kendisine kı-
lıcın tesir etmemesidir. O geldiğinde bu söylediğimi onun üzerin-
de deneyin. Bu haber Muhammed’e ulaştığında onun bununla
kendisini öldürmeyi amaçladığını anladı ve korkarak bu amacın-
dan vazgeçti108.
Üçüncüsü: Hâşimiyye
Onlar imamın Muhammed109’den sonra Ebû Hâşim Abdullah
b. Muhammed olduğunu iddia etmişlerdir. Ayrıca onun öldüğünü
ve hilafeti Muhammed b. Ali b. Abdullah b. el-Abbâs’a vasiyet et-
tiğini ileri sürmüşleridir. Bu topluluk Horasan’a ulaşıp insanları
bu görüşe davet ettiğinde Sâhibu’d-Da’ve Ebû Müslim110 de orada
idi. O’da bu daveti kabul etti. Neticede Ebû Müslim güçlü bir du-
ruma geldiğinde halkı Abbas oğullarına (tabi olmaya) çağırdı, hi-
lafeti Emevî oğullarından alarak onlara verdi111.
Dördüncüsü: Ravendiyye112
108 Krş. Kummî, Makâlât, s. 21,39; Nevbahtî, Fıraku’ş-Şîa, s. 24; Bağdâdî, el-
Fark, (Keysâniyye içinde) s. 38–53/trc. 31–41; Şehristânî, el-Milel, I, 145-
146.
109 Muhammed b. Hanefiyye kastediliyor. Çev.
110 Ebû Müslim Abdurrahman b. Müslim el-Horâsânî (v. 137/755), Abbasî
ihtilâlinin önde gelen şahsiyetlerindendir. Emevî hanedanının yıkılmasında
ve Abbâsîlerin hilâfete geçmesinde oynadığı rol sebebiyle ona "nâkilü'd-devle,
sâhibü'd-devle, mümîtü'd-devle, muhyi'd-devle" unvanları verilmiştir. Ebû
Müslim, İran, Özbekistan, Türkmenistan ve Dağıstan'da olduğu gibi Anado-
lu Türk halkı arasında da mübarek kahramanlardan biri kabul edilmiş ve
daima hakkı savunan, haksızlığa ve zulme karşı çıkan bir kişi olarak gös-
terilmiştir. Ebû Abdullah Muhammed b. Ümran el-Merzübânî’nin, Ahbâru
Ebî Müslim Sâhibi'd-da’ve'si gibi onun kahramanlıkları hakkında yazılan ve
mitolojik unsurlar içeren halk hikâyeleri ve destanlar, halk arasında zevkle
okunmuştur. Bkz. Hakkı Dursun Yıldız, “Ebu Müslim el-Horosânî”, DİA, X,
197–199.
111 Krş. Kummî, Makâlât, s. 37, 69; Nevbahtî, Fıraku’ş-Şîa, s. 40/trc. 32;
Şehristânî, el-Milel, I, 149–150
112 Ravendiyye, bazı kaynaklarda Râvendiyye şeklinde geçerken (Bkz. Eş’arî,
Makâlât, s. 21-22/trc.52; Bağdâdî 40/trc.32) bazı müellifler (Kummî,
Makâlât, s. 40, 64. Nevbahtî, Fıraku’ş-Şîa, s. 29-30) Râzî gibi bu fırkanın
ismini Ravendiyye şeklinde kaydetmiştir.
Ebû Hüreyre b. er-Ravendî’ye uyanlardır. Onlar, imametin
öncelikle Abbâs113’ın hakkı olduğunu iddia ediyorlardı.
Bunların dışında daha birçok Keysânî fırkası mevcuttur. An-
cak zikretmiş olduğumuz bu kadar malumat yeterlidir.
DÖRDÜNCÜ BÂB
Müşebbihe114
Biliniz ki, Yahudilerin çoğu teşbih düşüncesini (müşebbihe)
benimsemiştir. İslam’da teşbih düşüncesinin ilk ortaya çıkışı,
Râfızîler eliyle olmuştur. Allah’ın organları ve uzuvları olduğunu
kabul eden Benân b. İsmâil, Hişâm b. el-Hakem, Hişâm b.Sâlim
el-Cevâlîkî, Yûnus b. Abdurrahman el-Kummî ve Şeytanu’t-Tâk
olarak isimlendirilen Ebû Cafer el-Ahval bunların örneğidir. Bu
kimseler Râfizilerin alimlerinin reisleridir. Daha sonra aklî ilim-
lerden nasipleri olmayan bir takım cahiller de bu konuda saçma-
lamışlardır. Şimdi sırasıyla onların fırkalarını zikredeceğiz.
(Birincisi): Hakemiyye115
Hişâm b. el-Hakem116’in taraftarlarıdır. O, Allah’ın bir cisim
olduğunu iddia ediyordu. O, bir sene içerisinde birçok defa görü-
şünü değiştirmiştir. Bir seferinde Allah’ın saf bir külçe olduğunu
iddia ederken başka bir defa da ise Allah’ın tıpkı mum gibi oldu-
ğunu iddia etmiştir. Nasıl ki muma hangi yönden bakarsan o
baktığın yön mumun vechi ise Allah’ın da böyle olduğunu söyle-
miştir. Nihayetinde Allah’ın yedi karış olduğu görüşünde karar
113 Muhammed b. Ali b. Abdillah b. el-Abbâs b. Abdilmuttalib el-Hâşimî el-
Kureşî (v.125/743), Abbasi devletinin ilk kurucusudur. Seffâh ve Mansûr’un
babasıdır. Hakkı Dursun Yıldız, “Abbasiler” DİA, I, 31.
114 Eserin neşrinde bu bâb numarası ve başlığı yoktur. Ancak eserin bâblarının
tertibi açısından bu ziyadeyi yapmayı gerekli gördük. Çünkü bu bölümde
teşbih, tecsim gibi kelam tarihinde ele alınan konulara temas edilmiş ve
kendisinde sonra gelen bölüm de Beşinci bâb olarak zikredilmiştir. Çev.
115 Makâlât, (s. 31/trc. 61), el-Fark, (s. 65/trc. 48) ve el-Milel, (I, 187)’de,
Hişâmiyye şeklinde geçmektedir. Ancak bu ismin Mutezile fırkalarından biri
olan Hişâmiyye ile karıştırılmaması gerekir. Çev.
116
Tam adı, Ebû Muhammed b. Hişâm el-Hakem el-Vâsıtî (v. 179/795)’dir.
Vâsıt’ta doğmuştur. Cafer es-Sâdık ve oğlu Musa el-Kâzım döneminde
İmamiyye kelamının en önemli temsilcisiydi. Onun geliştirdiği imamet dü-
şüncesi İmâmiyye doktrininin esasını teşkil etmektedir. Kummî, Makâlât, s.
88, 91; Mustafa Öz, “Hişâm b. Hakem”, DİA, XVIII, 153–154.
kılmıştır. Çünkü bu ölçü, diğer ölçülere göre en uygun olanı-
dır117.
İkincisi: Cevâlîkîyye
Hişâm b.Sâlim el-Cevâlîkî er-Râfizî118’ye uyanlardır. Onlar,
Allah’ın bir cisim olmadığını ancak insanın suretine benzer bir
sureti olduğunu iddia etmişlerdir. Ayrıca O’nun el, ayak ve göz-
den mürekkep olduğunu ancak uzuvlarının et ve kandan oluş-
madığını söylemişlerdir119.
Üçüncüsü: Yûnusiyye
Yûnus b. Abdurrahmân el-Kummî120’nin taraftarlarıdır. Bu
kimseler Allah’ın üst yarısının içi boş, alt yarısının ise dolu oldu-
ğunu iddia etmişlerdir121.
Dördüncüsü: Şeytâniyye
Şeytânu’t-Tâk122’ın taraftarlarıdır. Onlar Allah’ın arş üzerinde
olduğunu ve Allah’a nispetle zayıf/güçsüz olsalar da meleklerin
arşı taşıdıklarını iddia etmişlerdir. Zira zayıf olan bir kimse, tıpkı
horozun bacaklarının inceliğine rağmen büyük bedenini taşıdığı
gibi kuvvetli olanı taşıyabilir123.
Beşincisi: Havvariyye
117 Râzî, bu fırka hakkındaki görüşleri neredeyse tamamıyla Eş’arî’den almıştır.
Krş. Eş’arî, Makâlât, s. 31/trc. 61; Bağdâdî, el-Fark, s. 65/trc. 48, 170;
Şehristânî, el-Milel, I, 187.
118 Tam adı Hişâm b. Sâlim el-Cevâlîkî el-Ca’fî el-Allâf ‘tır. Bişr b. Mervân’ın kö-
lesidir. Şia kelamcılarından olup Allah hakkında aşırı görüşleri ile bilinmek-
tedir. İbn Nedîm, Fihrist, s. 220.
119 Krş. Kummî, Makâlât, s. 88, 91; Nevbahtî, Fıraku’ş-Şîa, s. 66; Eş’arî,
Makâlât, s. 34/trc. 63; Bağdâdî, el-Fark, s. 68/trc. 51; Şehristânî, el-Milel,
I, 187.
120 Yûnus b. Abdirrahmân el-Kummî: Benû Esed’den Ali b. Yaktîn b. Musâ’nın
azatlı kölesidir. Şia ile ilgili birçok eseri vardır. Bkz. Şehristânî, el-Milel, I,
191–192; İbn Nedîm, Fihrist, s. 272.
121 Görüşleri için Bkz. Kummî, Makâlât, s. 62, 92; Nevbahtî, Fıraku’ş-Şîa, s. 69;
Eş’arî, Makâlât, s. 35/trc.64; Bağdâdî, el-Fark, s. 70/trc. 52, 170;
Adudüddin Abdurrahmân b. Ahmed el-Îcî, el-Mevâkıf (thk. Abdurrâhmân b.
Umeyre), Beyrut 1997, III, 683.
122 Tam adı Ebû Ca’fer Muhammed b. Ali b. en-Nu’mân el-Kûfî el-Ahvel (v.
160/777)’dir. Şîa, onun için “Müminü’t-Tâk” derken, muhalifleri “Şeytânu’t-
Tâk” demektedir. Bkz. Kummî, Makâlât, s. 88, 227–228; Eş’arî, Makâlât, s.
37/trc. 65.
123 Râzî’nin Şeytâniyye fırkasının görüşleri olarak naklettiği bu bilgileri Bağdâdî,
(s. 71/trc. 52) Yûnusiyye fırkasının görüşleri altında zikretmiştir.
Dâvûd el-Havvârî124’nin taraftarlarıdır. Onlar Allah için uzuv-
ların, hareket, sükûn ve koşmanın var olduğunu kabul ediyor-
lardı. O şöyle diyordu: Allah’ın ferc ve sakalının izahı dışındaki
diğer uzuvlarıyla ilgili her şeyin açıklamasını bana sorun!
Fasıl: “Ehl-i Sünnet ve’l-Cemâa’nın Bu konudaki İnan-
cı”125
Biliniz ki, Mutezîle’den bir cemaat teşbihi İmam Ahmet b.
Hanbel126, İshak b. Râhûye127 ve Yahya b. Maîn128’e nispet et-
mektedirler. Bu bir hatadır. Çünkü onlar itikatlarında teşbih ve
ta’tîlden uzaktırlar. Ancak onlar, müteşâbihât konusunda ko-
nuşmazlar aksine Allah’ın bir dengi ve benzeri olmadığını kesin
olarak bilerek “biz inandık ve tasdik ettik” derlerdi. Malumdur ki
bu inanç, teşbihten son derece uzaktır.
BEŞİNCİ BÂB
Kerrâmiyye Fırkaları Hakkında
Sicistân’ın zahitlerinden olan Ebû Abdullah b. Muhammed b.
Kerrâm129’ın taraftarlardır. Zühdüyle bir topluluğu kandırdı An-
cak sonra o ve taraftarları Sicistân’dan sürüldü onlar da ve
124 Bağdâdî ve Eş’arî’de Davûd el-Cevâribî şeklinde geçmektedir. Görüşlerini
krş. Eş’arî, Makâlât, s. 209/trc. 187; Bağdâdî, el-Fark, s. 228/trc.171.
125 Tırnak arasındaki ifade bize aittir. Asıl metinde yoktur. Çev.
126 Tam adı ve künyesi Ebû Abdillâh Ahmed b. Muhammed b. Hanbel eş-
Şeybânî el-Mervezî (ö. 241/855) şeklindedir. Hanbelî mezhebinin imamı ka-
bul edilir. Büyük muhaddis ve fakihtir. İbn Nedim, Fihrist, s. 281.
127 Tam adı Ebû Ya’kûb b. İshâk b. İbrahim b. Mahled et-Temîmî el-Hanzalî el-
Mervezî (v. 243/857)’dir. Tefsir ve akaid ilimlerinde de söz sahibi olmakla
birlikte daha ziyade hadis ve fıkıhçılığı ile tanınır. Allah’ın sıfatları,
rüyetullah, halku’l-Kur’an gibi kelamî konularda Mutezile başta olmak üzere
Cehmiyye, Muattıla ve Mürcie gibi fırkalarla tartışmaları olmuştur Bkz. İbn
Nedim, Fihrist, 281; Abdullah Aydınlı “İbn Râhûye”, DİA, XX, 241.
128 Tam adı ve künyesi Ebû Zekeriyyâ Yahyâ b. Maîn b. Avn b. Ziyâd b. Bestâm
b. Abdirrâhmân el-Gatafânî (v. 233)’dir. Meşhur muhaddislerdendir. Kendi-
sinden Buhârî ve Müslim de hadis rivayet etmiştir. Ahvâlu’r-ricâl isimli ese-
riyle tanınır. Bkz. İbn Nedim, Fihrist, 282.
129 Tam adı Ebu Abdullah b. Muhammed b. Kerrâm es-Sicistânî (v.
255/869)’dir. Kerrâmiyye’nin kurucusu kabul edilmektedir. Eş’arî, Makâlât,
s. 141/trc. 144; Bağdâdî, el-Fark, s. 215/trc. 160; Şehristânî, el-Milel, I,
99.
Ğarce130’ye varıncaya kadar gittiler ve oranın halkını kendi inanç-
larına davet ettiler. Ğarceliler de onların görüşlerini kabul etti ve
bu mezhep bu bölgede kaldı. Aşağıda ayrıntılarını vereceğimiz
üzere bunların birçok fırkaları vardır.
Tarâikıyye, İshâkıyye, Hamâkıyye, Âbidiyye, Yûnâniyye,
Sûremiyye, Heysamiyye, Onların en makulu (en iyileri)
Heysamiyye’dir. Genel olarak onların hepsi Allah’ın cisim ve
cevher olduğuna ve de hadislere mahal teşkil ettiğine inanırlar.
O’nun için bir yön ve mekân kabul ederler. Ancak Âbidiyye
O’nunla arş arasındaki uzaklığın sonlu olduğunu iddia ederken
Heysamiyye ise bu uzaklığın sonsuz olduğunu söylemektedir.
Furua ait meselelerde onların çok tuhaf görüşleri vardır. Bunla-
rın davranışları temel olarak olağan üstülük, yalan dolan ve zahit
gibi görünmeye dayanır. Abdullah b. Kerrâm’ın birçok eseri var-
dır. Ancak onun dili son derece rekâketli ve sakattır.
ALTINCI BÂB
Cebriyye Fırkaları Hakkında
Onlar, kulun fiili üzerinde herhangi bir kudretinin olmadığını
iddia etmişlerdir. Mutezîle, bu görüşün sahiplerini cebriye ve
mücbire olarak isimlendirmiştir. Bu hatadır. Çünkü biz kulun,
(fiilleri üzerinde) herhangi bir kudretinin olmadığını söylemiyo-
ruz. Aksine sadece kulun, (fiillerinin) yaratıcı(sı) olmadığını ifade
ediyoruz.
Cebriyenin Birinci Fırkası: Cehmiyye
Tirmiz’li Cehm b. Safvân131’ın taraftarlarıdır. Onun sözlerin-
den birisi şudur: “Kulun, (fiili üzerinde) kesinlikle herhangi bir
kudreti yoktur”. O yine şöyle diyordu: “Şüphesiz ki Allah
muhdis’tir. Bir varlığın veya bir şeyin ismi Allah hakkında kulla-
nılamaz132”.
130 Ğarcuşar genel adıdır. Batı’da Herat, doğuda Ğur, kuzeyde Merv ve güneyde
de Gazne ile çevrili yer. Şihâbuddin Ebû Abdillah Yâkût b. Abdillâh el-
Hamevî, Mucemü’l-Buldân, Mısır 1906, IV, 193.
131 Ebû Muhriz Cehm b. Safvân es-Semerkandî et-Tirmizî (v.128/745): İlk ke-
lamcılardan olup Cehmiyye fırkasının kurucusu kabul edilmektedir. Cebr
görüşünden dolayı bu fırkaya Cebriye de denilir. Sâlim b. Ahvâz el-Mâzenî
tarafından öldürülmüştür. Şehristânî, el-Milel, I, 73; Şerafettin Gölcük
“Cehm b. Safvân”, DİA, VII, 233.
132 Krş. Kummî, Makâlât, s. 6; Eş’arî, Makâlât, s.132/trc. 137; Bağdâdî, el-
Fark, s. 211/trc. 156; Şehristânî, el-Milel, I, 73.
İkincisi: Neccâriyye
Hüseyn b. Muhammed en-Neccâr133’a uyanlardır. Onlar, sı-
fatlar, (halku’l) Kur’an ve rüyet(ullah) konularında Mutezîle’yle;
amellerin yaratılması ve istitâat konularında da Cebriye ile mu-
vafıktırlar134. Bunların birçok fırkaları vardır.
Bur’ûsiyye135, Za’ferâniyye, Müstedrikiyye, Hafsıyye136.
Üçüncüsü: Dırâriyye
Onlar Dırâr b. Amr el-Kûfî137’ye uyanlardır. O, başlangıçta
Vâsıl b. Atâ’nın öğrencisiydi. Ancak daha sonra amellerin yara-
tılması ve kabir azabının inkarı konularında ona muhalefet etti.
Ayrıca o, Kureyşli olmayanların İmamete, Kureyşli olanlardan
daha layık olduğunu iddia ediyordu138.
Dördüncüsü: Bekriye
Bekr b. Uhti Abdilvahid’in taraftarlarıdır. Onlar çocuklar ve
hayvanların (hiçbir) acı hissetmediğini iddia etmektedirler. Ancak
bu söz, aklın zaruretiyle bilinen şeylerin zıddıdır139.
YEDİNCİ BÂB
Mürcie Hakkında
Birincisi: (Yûnusiyye)
133 Ebu Abdillah el-Huseyn b. Muhammed b. Abdillah en-Neccâr: Bişr el-
Merîsî’nin ashabı idi ve en-Nazzâm’la tartışmalara girmişti. 230/844 civa-
rında ölmüştür. Bkz. İbn Nedîm Fihrist, s. 223.
134 Bkz. Eş’arî, Makâlât, s.135, 283/trc. 139, 232; Bağdâdî, el-Fark, s. 207/trc.
153; Şehristânî, el-Milel, I, 75;
135 Tercümede esas aldığımız nüshada “Bur’ûsiyye” şeklinde geçmektedir. An-
cak bu hatalıdır. Doğrusu “Buğrûsiyye” şeklinde olmalıdır.
136 Neccâriye’den doğan bu küçük fırkalar hakkında ayrıntılı bilgi için bkz.
Bağdâdî, el-Fark, s. 209–210/trc. 154–155; Şehristânî, el-Milel, I, 75.
137 Tam adı, Ebu Amr Dırâr b. ‘Amr el-Gatâfânî el-Kûfî (v. 200/815)’dir. Kay-
naklarda hakkında fazla bilgi yoktur. Vasıl b. Atâ döneminde ortaya çıkmış-
tır. Mutezile bidatçilerinden gösterilmektedir. Mutezile içerisindeki farklı gö-
rüşlerinden dolayı sonrakilerin çoğu onu Mutezilî olarak görmemiştir. Mus-
tafa Öz, “Dırâr b. Amr”, DİA, IX, 274–275.
138 Krş. Eş’arî, Makâlât, s. 281/trc. 230; Bağdâdî, el-Fark, s. 213/trc.158;
Şehristânî, el-Milel, I, 77.
139 Kurucusu olan Bekr b. Uhti Abdilvahid b. Zeyd hakkında kaynaklarda çok
fazla bilgi yoktur. Daha çok sûfî olarak meşhur olmuştur. Bkz. Eş’arî,
Makâlât, s. 286/trc. 234; Bağdâdî; 212/ trc. 157.
Yûnus b. Avn’ın taraftarlarıdır. Onlar, imanda artma ve ek-
silmenin olmayacağını iddia etmişlerdir140.
İkincisi: Ğassâniyye:
Gassân el-Haremî141’ye uyanlardır. Onlar imanın artma ve
eksilme kabul etmeyeceğini ve imanın her kısmının iman oldu-
ğunu söylemektedirler142.
Üçüncüsü: Yevmiye143
İmanla beraber olan masiyetin imana bir zarar vermeyeceğini
ve Allah’ın bu ümmet içerisindeki fasıklara azap etmeyeceğini id-
dia eden kimselerdir
Dördüncüsü: Sevbâniyye
Sevbân’a uyanlardır. Onlar Müslümanların isyankârlarına sı-
rat üzerinde ateşten bir şeyin yapışacağını ancak onların asla
cehenneme girmeyeceklerini iddia etmişlerdir144.
Beşincisi: Hâlidiyye
Bu kimseler Hâlid’in taraftarlarıdır. Onlar Allah’ın isyankârla-
rı cehennem ateşine sokacağını ancak onları orada bırakmayaca-
ğını bilakis oradan çıkarıp cennete koyacağını söyleyen kimseler-
dir.
Ehl-i sünnet ve’l-cemaat’in bu konudaki görüşüne gelince o
şöyledir: Biz Allah’ın fasıklardan bir kısmını affedeceğini kesin
olarak biliriz. Ancak fasıklardan muayyen bir şahıs hakkında Al-
lah muhakkak ki onu affeder şeklinde kesin bir hüküm vereme-
yiz. Ve yine bilinmektedir ki Allah, fasık birisine daimi olarak
azap etmez.
SEKİZİNCİ BÂB
Sufilerin Halleri Hakkında
140 Krş. Eş’arî, Makâlât, (Yûnus es-Semerî şeklinde) s. 133/trc. 138; Bağdâdî s.
202/trc. 149; İsferâyînî, et-Tabsîr, s. 60; Şehristânî, el-Milel, (Yûnus en-
Nümeyrî şeklinde) I, 138.
141 Şehristânî, el-Milel, (Ğassân el-Kûfî şeklinde), I, 139.
142 Krş. Eş’arî, Makâlât, s. 139/trc. 142; Bağdâdî, el-Fark, s. 203/trc. 149;
İsferâyînî, et-Tabsîr, s. 60; Şehristânî, el-Milel, I, 139.
143 Bazı yazarlar bu fırkayı “tevmeniyye” şeklinde kaydetmişleridir. Eş’arî,
Makâlât, s. 139/ trc.142; Bağdâdî, el-Fark, s. 203/trc.149.
144 Krş. Eş’arî, Makâlât, s. 135/trc. 139; Bağdâdî, el-Fark, s. 204/trc. 150;
İsferâyînî, et-Tabsîr, s. 61; Şehristânî, el-Milel, I, 139.
Şunu bilin ki İslam ümmetinin fırkalarını yazanlar Sûfiyye’yi
zikretmemişlerdir. Bu bir hatadır. Çünkü Sûfilerin sözünün ve
yolunun amacı marifetullah’tır. O da bedenî ilişkilerden soyut-
lanma ve temizlenmedir. Bu ise güzel bir yoldur. Onların çeşitli
fırkaları vardır.
Birincisi: Âdetler Ehli (Ashâbu’l-âdât)
Bu kimseler, işlerinin neticesi ve amaçları, hırka giymek ve
seccade sermek gibi zahiri süslemek olan kimselerdir.
İkincisi: İbadet ehli (Ashâbu’l-ibâdât)
Diğer işleri bir yana bırakıp devamlı olarak zühd ve ibadetle
meşgul olan kimselerdir.
Üçüncüsü: Hakikat Ehli (Ashâbu’l-Hakika)
Bunlar farz ibadetleri eda ettikten sonra nafile ibadetlerle de-
ğil tefekkürle ve nefsi cismanî ilişkilerden soyutlamaya çabala-
makla uğraşan kimselerdir. Onlar zihinlerini ve iç âlemlerini Al-
lah’ın zikrinden uzak tutmamaya gayret gösteriyorlardı. İnsanla-
rın kabul ettiği fırkaların en hayırlısı budur.
Dördüncüsü: Nûriyye
Bu topluluk şöyle der: Nurî (aydınlatıcı) ve Nârî (yakıcı) olmak
üzere iki perde vardır. Nûrî perde, tevekkül, şevk, teslim, mura-
kabe, üns, vahdet, ve hâlet gibi övülmüş sıfatları elde etmekle
meşgul olmak; nârî perde ise, şehvet, gazap, hırs ve emel ile
meşgul olmaktır. Çünkü bu sıfatlar nârîdir. Nitekim iblis, nârî
olduğu için kolaylıkla hasedin içine düşmüştür.
Beşincisi Hulûliyye
Biz, bu kimseleri kendilerinde garip haller gören kimseler ola-
rak anıyoruz. Bu kimseler akli ilimlerden yeterince nasipleri ol-
mamasından dolayı kendileri için hulul ve ittihad halinin meyda-
na geldiğini zannederler ve korkunç iddialarda bulunurlar. Bu
düşünceleri ilk defa ileri sürenler, Râfızîlerdir. Zira onlar imamla-
rı hakkında hulul iddiasında bulunmuşlardır.
Altıncısı: Mübâhiyye
Bu kimseler aslı astarı olmayan ibadetlere devam edip ve ha-
kikat hususunda lâfebeliği yapan kimselerdir. Allah’ı sevdikleri
iddiasındadırlar ama onların hakikatten hiç de nasipleri yoktur,
aksine şeriata da muhaliftirler. Sevgilinin kendilerinden teklifi
kaldırdığını söylerler. Bunlar, bu grupların en kötüsüdürler ve
gerçekte daha sonra zikredeceğimiz üzere Mazdek dini üzeredir-
ler.
Bazı İslamî Fırkaların Anlatılması
Soru: Eğer denirse ki “bu saymış olduğunuz fırkaların sayısı
yetmiş üçten daha fazla ve Rasulullah bu sayıdan daha fazlasını
bize bildirmedi şimdi buna inanmak nasıl gerekli olabilir?”
Bunun cevabı şudur:
Hz. Peygamber’in fırkaları zikretmekten muradının “büyük
fırkalar/el-fıraku’l-azîm” olması mümkündür. Bizim saydığımız
fırkalardan bazıları büyük fırkalardan değildir. Yine aynı şekilde
Hz. Peygamber, bunların yetmiş üç fırka olacağını haber vermiş-
tir. Bu yüzden onların bu sayının altında olması mümkün değil-
dir. Ancak sayı daha fazla olduğunda bunun bir sakıncası olmaz.
Bu muhtasar eserde meşhur fırkalardan daha fazlasını nasıl ve
niçin zikredeceğiz ki! Şayet onların hepsini zikretmiş olsaydık
zikrettiklerimizden çok daha fazlasını saymamız gerekirdi. Hatta
Râfızî fırkalarından tek birinin - imamiyye- içerisinde yetmiş üç
ayrı fırka bulunabilir. İslamî fırkaların bazılarına işaret ettiğimize
göre İslam’ın dışındaki bir takım fırkalara da temas edelim.
DOKUZUNCU BÂB
Müslüman Olmadıkları Halde Müslüman Olduklarını Be-
yan Edenler Hakkında
Bunların gerçekten çok sayıda fırkası vardır. Ancak biz bun-
ların en meşhur olanlarını zikredeceğiz.
Birinci fırka: Bâtıniyye
Biliniz ki, bu kimselerin İslam’a verdiği zarar kâfirlerin hepsi-
nin verdiği zarardan daha fazladır. Bunlar birçok fırkaya ayrılır.
Onların genel olarak amacı şeriatı temelinden yok etmek ve yara-
tıcıyı inkar etmektir. Onlar hiçbir dine inanmazlar, kıyameti de
kabul etmezler ancak sadece ahirete inanıyormuş gibi bir görü-
nüm sergilerler.
Nakledildiğine göre Ehvâzlı bir zındık olan ve Abdullah b.
Meymûn el-Kaddâh145 denilen bir adam Ca’fer es-Sâdık’ın yanına
gitti. Bu kişi vaktinin çoğunu Ca’fer es-Sâdık’ın oğlu İsmail’in
145 Abdullah b. Meymun el-Kaddâh hakkında çok fazla bilgi yoktur. İsmailiyye
mezhebinin dayandığı bâtınî akideyi vaz edip geliştirenlerden biri olduğu
söylenmektedir. Bkz. Ethem Ruhi Fığlalı, “Abdullah b. Meymûn el-Kaddâh”
DİA, I, 117–118.
hizmetinde geçiriyordu. İsmail ölünce oğlu Muhammed b. İsma-
il’in hizmetine devam etti. Daha sonra Muhammed b. İsmail ile
beraber Mısır’a gitti. Ancak Muhammed b. İsmail orada öldü. İs-
mail’in bir çocuğu yoktu ancak cariyesi kendisinden hamileydi.
Abdullah b. Meymûn’un da kendisinden hamile bir cariyesi vardı.
Abdullah, Muhammed b. İsmail’in cariyesini öldürdü. Kendi cari-
yesi çocuğu doğurunca insanlar Muhammed b. İsmail’in oğlu ol-
du dediler. Çocuk büyüyünce ona zındıklığı öğretti ve insanlara
imamet Muhammed’den işte bu oğluna geçti artık ona itaat et-
meniz size vaciptir dedi. Ona bu konuda içlerinde Müslümanların
dinine karşı bir düşmanlık bulunmasından dolayı Mecusî olan
acem krallarının çocuklarından geride kalanlar yardım ettiler.
Onlar bununla birçok halkı saptırdı. Bu düşüncesini Mağrib, Mı-
sır ve İskenderiyye’den bir topluluk da benimsedi. Davetçileri ül-
kelere yayıldı. Onlardan Mısır’ı ilk olarak hakim olan el-Mehdî
daha sonra da el-Kâim idi146. Muntasır zamanında Hasan b.
Sabbâh onun yanına gitti ve ondan davet etme yetkisi aldı ve
acem ülkesine geri döndü ve bununla birçok halkı saptırdı. Mısır
krallarının soyu bizim zamanımızda kesilmiş olsa da Hasan b.
Sabbâh fitnesi onlardan sonra da devam etmektedir.
Şimdi onların fırkalarından bazılarını anlatmaya başlayalım.
Birincisi: Sabbâhiyye
Onlar Hasan b. Sabbâh’ın taraftarlarıdır. Onlar tüm mesele-
lerde şu esasa dayanırlar. Akıl eğer yeterli ise bir kimsenin baş-
kasına itiraz etmemesi gerekir. Eğer akıl yeterli değilse mutlaka
bir imama tabi olmak gerekir. Onlara şöyle cevap veririz: Eğer
akla ihtiyaç yoksa o zaman haklıyla haksız birbirinden nasıl ayırt
edilecek? Yok eğer akla ihtiyaç varsa o takdirde imama ihtiyaç
yoktur. Daha sonra şöyle deriz: Farz edelim ki imama ihtiyaç ol-
sun, peki bu imam nerdedir ve kimdir? Çünkü imam olduğu id-
dia edilen kimse son derece cahildir. Zira Batınî davetçileri olan
Mısır emirlerinin çoğunluğu cahil ve fasık kimselerdir.
İkincisi: Nâsıriyye
Bir şair olan Nâsır b. Hasr’in taraftarlarıdır. Onun yüzünden
büyük bir topluluk sapıtmıştır.
146 Burada Râzî tarihi bir hata yapmaktadır. Çünkü Mehdi ve Kâim Mısır’a
hiçbir zaman sahip olamamıştır. Kaim 946 senesinde ölmüştür.
Fâtımîlerden Mısıra ilk sahip olan dördüncü Halife el-Mu‘iz li- Dînillah’tir.
Naşir.
Üçüncüsü: Karâmıta
Hamdân el-Karmatî147’nin taraftarlarıdır. O (önceleri) kendi
halinde bir adamdı. Bâtınî davetçilerden biri ona geldi ve onu
kendi inançlarına davet etti oda bu daveti kabul etti. Daha sonra
da insanları bu inanca davet etmeye başladı ve onun yüzünden
birçok insan sapıttı. Akabinde o insanlardan bir topluluk bir ara-
ya gelip hac yolunu kesip hacıları öldürdüler ve Mekke’yi harap
etmek istediler. Ancak Allah onların kötülüklerini defetti. İşin so-
nunda da öldürüldüler148.
Dördüncüsü: Bâbekiyye
Âzerbeycânlı bir adam olan Bâbek149’e uyanlardır. Zamanla
gücü arttı ve inkârını izhar etti. Akabinde etrafında büyük bir
halk toplandı. Mu’tasım döneminde büyük bir muharebeden son-
ra ele geçirildi ve yaydığı şer ortadan kaldırıldı150.
Beşincisi: Mukni’iyye
Sahibu’d-da’ve Ebû Müslim’’in ashabından olan Mukni’in ta-
raftarlarıdır. O, Ebû Müslim’den sonra peygamberlik iddia etti.
Daha sonra güçlendi ve etrafında büyük bir halk toplandı. Aka-
binde ulûhiyet iddiasında bulundu. Ancak işin sonunda öldürül-
dü.
Altıncısı: Seb’iyye (Yediciler)
Onlar tam bir devirin yedi olduğunu söylemektedirler. Buna
delil olarak da “gökler ve yerler yedidir; hafta(nın günleri de) ye-
didir; organlar da yedidir” ifadesini kullanmaktadırlar. Ayrıca
peygamberler için de aynı şekilde tam bir dönüşün yedi olduğu-
nu söylemektedirler. Birincisi Hz. Adem ve vasîsi Hz. Şît; İkinci
Hz. Nûh ve vasîsi Hz. Sâm; Üçüncüsü Hz. İbrahim ve vasîsi Hz.
147 Bu fırka Hamdân b. Eş’as el-Karmâtî (v. 293/906)’ye nispetle bu ismi almış-
tır. Aşırı Şiî İsmailiyye mezhebine mensup bir zümredir. Zenci bir topluluk
olduğu kaynaklarda geçmektedir. Bkz. Kummî, Makâlât, s. 219; Sabri Hiz-
metli, “Karmatîler”, DİA, XXIV, 510–511.
148 Krş. Kummî, Makâlât, s. 83; Eş’arî, Makâlât, s. 26/trc. 57.
149 Bâbek el-Hurremî, aslen Mecûsî olup daha sonra İslam’a girmiştir. Abbasi
Halifesi Memun zamanında 201/816’da ortaya çıkmış ve isyan etmiştir.
214/829 yılında Memun’un ordusunu mağlup etmiştir. Sonra el-Mu’tasım,
el-Afşin idaresinde 220/835 yılında yeni bir ordu sevk etmiş ve neticede Af-
şin, 223/837 yılında Bâbek ve adamlarını mağlup ederek Halife’ye getirmiş,
o da onları idam etmiştir. Hakkı Dursun Yıldız, “Bâbek”, DİA, IV, 376–377.
150 Krş. Bağdâdî (Hurremiyye olarak), el-Fark, s. 266/trc. 206.
İsmail ile İshâk; Dördüncüsü Hz. Mûsâ ve vasîsi Hz. Hârûn; Be-
şincisi Hz. İsâ ve vasîsi Hz. Şem’ûn; Altıncısı Hz. Muhammed ve
vasîsi Hz. Ali’dir. Ayrıca ilk imam Ali, ikinci imam Hasan, üçüncü
Hüseyin, dördüncü Zeyne’l-Âbidin, beşinci Muhammed el-Bâkır,
altıncı Cafer-i Sâdık ve yedinci İsmail b. Câfer’dir. Bi’set ve
risaletten maksat, insan nevinden cismânî varlıkların ruhanî var-
lıklara katılmasıdır. Nübüvvet oğuldan Muhammed b. İsmail’e
geçtiğinde insanlardan zahiri mükellefiyet kalkacaktır. Bu yolla
onlar insanları şeriatın dışına çıkarmaktadırlar. Hâlbuki hakikat-
te onların bu türden söylemiş oldukları şeylerin tümü (insanları)
kandırma amacıyla zikrettikleri şeylerdir. Bu onların Allah’a, re-
sulüne ve imama inanmamaları ve insanları bu yolla saptırmak
istemeleri yüzündendir.
ONUNCU BÂB
Hakikatleri ve İsimleri itibarıyla İslam’ın Dışında Olan
Fırkalarının Açıklanması
Bu bâb altı fasıl şeklinde ele alınmıştır.
Birinci Fasıl
Yahudilerin Fırkalarının Açıklanması
Onlar neshin caiz olmadığı konusunda ittifak halindedirler151.
Onların hepsi Musa, Harun ve Yûşa’ya iman ederler. Yine onların
çoğu Musa’nın şeraitini onaylayan peygamberlere iman ederler-
ken bazıları bu peygamberleri inkâr eder. Onların en belirgin vas-
fı teşbihi kabul etmeleridir. Birçok fırkaları vardır. Ancak biz on-
ların en meşhur olanlarını zikredeceğiz.
Birincisi: Annâniyye
Annân b. Dâvud152’un taraftarlarıdır. Hz.İsa’yı kötü sözle an-
mazlar aksine onun peygamber olmasa da Allah’ın velî kulların-
dan biri olduğunu ve Hz. Musa’nın şeriatını onaylamak üzere
geldiğini, İncil’in İsa’nın kitabı olmadığını aksine bazı öğrencileri-
nin bir araya getirdiği bir kitap olduğunu iddia ederler.
İkincisi: Îseviyye
151 Krş. Şehristânî, el-Milel, I, 232–237.
152 Ebu Ca’fer el-Mansûr’un halifeliği döneminde doğu tafralarından geldiği söy-
lenen Annân b. Davûd’a nispet edilen bir fırkadır. Şehristânî, el-Milel, I,
237.
Ebû Îsâ b. Ya’kûb el-İsfahânî153’nin taraftarlardır. Onlar Hz.
Muhammed’in peygamberliğini kabul etmekle beraber onun Arap
olmayanlara (acem) ve İsrail oğullarına değil de sadece Araplara
gönderilmiş bir peygamber olduğunu söylerler.
Üçüncüsü: Meâdiyye
Hemedân’lı bir adamın taraftarlarıdır. Onların Yahudilikteki
durumu Bâtınîlerin, Müslümanlar içerisindeki durumuna ben-
zer.
Dördüncüsü: Sâmiriyye
Onlar Hz. Mûsâ ve Hz. Hârûn’dan başka bir peygambere ve
Tevrat’ın dışında da bir kitaba iman etmezler. Onların dışındaki
Yahudiler ise Tevrat ve Allah’ın Tevrat dışında göndermiş olduğu
kitaplara iman ederler. Bahsi geçen kitapların sayısı yirmi beş-
tir154. Eş’ıyâ, İrmiyâ ve Hazkiel’in kitapları bunlardandır155.
İkinci Fasıl
Hıristiyanların Durumlarının Açıklanması
Bunlar büyük fırkalardır. Onlardan beşi şunlardır.
Milkâniyye156:
Onlar İsa, çarmıha gerildiği sırada Allah’ın İsa ile tek vücut
olan halinin devam ettiğini iddia etmektedirler.
İkincisi: Ya’kûbiyye157
153 Tam adı, Ebu Îsâ İshâk b. Ya’kûb el-İsfehânî’dir. Emevî Halifesi Abdülmelik
b. Mervân zamanında (684–705) yaşadığı söylenmektedir. Kendisinin bekle-
nen Mesih’in elçisi, hatta bizzat Mesîh ve bir peygamber olduğunu iddia et-
miştir. Bkz. Bağdâdî, el-Fark, s. 175–216; Şehristânî, el-Milel, I, 239; M.
Süreyya Şahin, “ İsfehânî, Ebû Îsâ”, DİA, XXII, 507.
154 Krş. Şehristânî, el-Milel, I, 232.
155 Bu isimler Kitâb-ı Mukaddes’te isimleri zikredilen peygamberlerdendir. “Bü-
yük Peygamberler” kavramı bu üç peygamberi ifade etmek için kullanılır.
Bkz. R. J. ZWI Werblowsky, Geoffrey Wigoder, The Encyclopedia ofthe Jewish
Religion, London 1967, s. 311, md. Prophets, Book of.
156 İslamî kaynaklarda Melkâiyye, Melikiyye, Milkâniyye olarak da geçmektedir.
Melkit Hıristiyanlığı 451’de Kadıköy Konsilin’de kabul edilen iman ilkelerine
bağlı kalan Roma Hıristiyanlığına hasımları tarafından verilen isimdir.
Şehristânî, el-Milel, II, 248–250; Mehmet Aydın “Hıristiyanlık”, DİA, XVII,
355; İbrahim Kaplan, Erken Dönem Müslüman-Hıristiyan Teolojik İlişkileri,
Ankara 2006, Basılmamış Doktora Tezi, s. 27.
157 Hz. İsa’da ilahi tabiatın bulunduğu ve bu tabiatın beşeri tabiate galebe çal-
dığını ve beşeri tabiatın ilahi tabiat içerisinde kaybolduğunu iddia eden
Monofizit harekettir. Bu hareketin lideri Yakub el-Bar’daânî (Jacques
Onlar, Allah’ın ruhunun suyun süte karışması gibi Îsâ’nın
bedenine karıştığını söylemektedirler158.
Dördüncüsü: Farfûriyûsiyye/Porfiryusiyye
Filozof Farfûriyûs (Porfiryus)’un taraftarlarıdır. O, Hıristiyan-
lığın çoğu ilkesini felsefi temellere oturtmuştur159.
Beşincisi: Ermenûsiyye/Ermeniler
Onlar Allah’ın Hz. İsa’yı şereflendirme amacıyla “oğul” olarak
çağırdığını iddia etmişlerdir160.
Üçüncü Fasıl
Mecûsî Fırkaları
Birincisi: Zerâdüştiyye
Zerâdüşt161’ün taraftarlarıdır. O, Azerbaycanlı bir adamdı.
Beştâsef b. Lehrâsef zamanında ortaya çıktı. İsbendiyâr b.
Beştâsef, Zerâdüşt dinini dünyada yaydı162. Mecusîler arasında
birçok farklılık vardır ancak hepsi Allah’ın binlerce yıldır şeytanla
harp ettiği hususunda ittifak halindedirler. İş uzayınca melekler
Allah ile şeytan arasında arabuluculuk yaptı ve (anlaşmaya göre)
Allah şeytana âlemi yedi bin yıl dilediği şekilde hükmetmesi ve
istediğini yapması için teslim etti. Ancak bu sürenin sonunda
Baradai)’dir. Şehristânî, el-Milel, II, 253; Mehmet Aydın “Hıristiyanlık”, DİA,
XVII, 355
158 Bu ifade aynı lafızlarla Şehristânî’de Milkaniyye fırkasının inanç ilkeleri an-
latılırken geçmektedir. Şehristânî, el-Milel, II, 248.
159 Şehristânî, el-Milel, II, 492; İbn Nedîm, Fihrist, s. 313.
160 Aziz Gregoire’ın öncülüğünde Hıristiyanlığı bir millet olarak kabul eden ve
sadece ilk üç ökümenik konsili kabul eden Ermenilerin, Katolik ve Orto-
dokslardan farklı olan mezheplerinin adıdır. Bkz. Mehmet Aydın “Hıristiyan-
lık”, DİA, XVII, 355.
161 Zerdüşt hakkında İbnü’l-Esîr şu bilgileri vermektedir. Bilinen adı Zerdüşt b.
Sakîmân’dır. O, peygamberlik iddiasında bulunmuş ve Mecûsiler’de bu iddi-
asını kabul edip ona tabii olmuşlardır. Ehl-i Kitâb’ın iddialarına göre Zer-
düşt, Filistinli olup Ermiyâ Peygamber’in öğrencilerinden birisinin hizmetin-
de bulunmuştu. Ancak Zerdüşt hainlik etti ve ona iftirada bulundu. Bunun
üzerine Ermiyâ Peygamber’in bu öğrencisi ona beddua etti. O da alaca has-
talığına yakalandı. Oradan ayrılıp Azerbeyacan’a gitti ve Mecusilerin dinini
ortaya koydu. Ali b. Muhammed b. Esîr, el-Kâmil fi’t-Târih, Beyrut ts, I, 258.
162 Beştâsef b. Lehrâsef, Kiyâniyan hanedanına mensup İran krallarından biri-
dir. İsfendiyar b. Beştâsef de onun oğludur. Bu iki kralın Zerdüştlüğün ya-
yılmasındaki rolleri için bkz. Muhammed b. Cerîr et-Taberî, Tâîhu’l-ümem
ve’l-mülûk (thk. Muhammed Ebu’l-Fazl İbrâhîm), Beyrut ts., I, 561-565;
İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, I, 258–260, 273–275.
şeytanı öldüreceğini taahhüt etti. Daha sonra melekler ikisinin
de kılıçlarını aldılar ve ikisinden her kim ki, bu anlaşmayı bozar-
sa kendi kılıcıyla öldürüleceği hususunda karara vardılar. Bun-
lar aklı başında kimselerin söyleyeceği sözler değildir. Ancak Me-
cusîler bu konuda ittifak halindedirler163.
(Dördüncü Fasıl): Senevîler Hakkında
Onlar dört fırkadır.
Birinci Fırka: Mâniviyye
Mânî164’ye tabi olanlardır. Mânî, hamarat bir heykeltıraş
(nakkâş)tı. Sâbûr b. Ezdeşîr b. Bâbek165 döneminde ortaya çık-
mış ve peygamberlik iddia etmiştir. O şöyle demiştir: Âlemin her
ikisi de kadîm olan iki aslı olup bunlar “nur ve zulmet”’tir. Sâbûr
onun görüşünü kabul etti. Ancak kralın dönemi sona erip
Behrâm166 iktidara gelince Mânî’yi yakaladı ve dövdürdü, vahşice
derisini yüzdü ve sonunda da asarak öldürdü. Mânî’nin kaçarak
Çin’e iltihak edenler dışındaki taraftarları da öldürüldü. Çin’e sı-
ğınanlar, oradakileri Mânî dinine davet ettiler. Çin ahalisi bu da-
veti kabul etti. Çin ahalisi günümüze kadar bu din üzere yaşa-
maya devam ediyor.
İkincisi: Deysâniyye
Onlar da aynı şekilde âlemin aslının nur ve zulmet olduğunu
iddia etmektedirler. Onlar ile Mânîviyye arasındaki fark şudur.
Mânîviyye nur ve zulmetin her ikisinin de canlı olduğunu söyle-
mesine rağmen Deysaniyye nûrun canlıyken zulmet’in ölü oldu-
ğunu iddia etmektedir167.
163 Krş. Şehristânî, el-Milel, I, 264–268; Bağdâdî’de birkaç yerde Zerdüştîlikten,
peygamberlik iddiasında bulunan bir fırka olarak bahsedilmesine rağmen
bir başlık altında hususen temas edilmemiştir.
164 Nur ve Zulmet’ten ibaret iki ilah kabul eden Maniheizm’in kurucusu kabul
edilmekte olan Mani, 216 yılında Güney Mezopotamya’da doğdu. Ailesi
heterodoks bir Hıristiyan mezhebi olan Elkesai’ye mensuptur. 276’da öldü-
rülmüştür. Bkz. Şehristânî, el-Milel, II, 268–274; Bağdâdî, el-Fark, s. 208;
Şinasi Gündüz, “Maniheizm”, DİA, XXVII, 575.
165 Sâsanî kralı I. Sâbûr/Şâbûr b. Erdeşir kastediliyor. Bkz. İbnü’l-Esîr, el-
Kâmil, 385-386; Esko Naskalı “İran”, DİA, XXII, 395; Ahmet Güner, “Sâbûr
b. Erdeşîr ve Dâru’l-İlmi”, DEÜİF Dergisi, XIII, 65.
166 Behrâm b. Hürmüz b. Sâbûr, İbnü’l-Esîr’in naklettiğine göre üç yıl, üç ay, üç
gün kadar hüküm sürmüş bir Sâsânî hükümdarıdır. Bkz. İbnü’l-Esîr, el-
Kâmil, I, 390; Esko Naskalı “İran”, DİA, XXII, 395.
167 Krş. Şehristânî, el-Milel, II, 278.
Üçüncüsü: Martûniyye168
Onlar nur ile zulmet arasında orta bir aslın daha bulundu-
ğunu kabul etmişler ve bunu “muaddel” olarak isimlendirmişler-
dir.
Dördüncüsü: Mazdekiyye169
Mazdek b. Nâmedan’nın taraftarlarıdır. O, adil Enûşirvân’nın
babası Kubâz170 b. Fîrûz’un döneminde rahiplerin rahibiydi
(Mûbed-i Mûbedân)171. Ancak daha sonra peygamberlik iddia etti
ve her şeyi mübah gören ibaha dinini ortaya attı. Daha sonra işi
Kubâz’ın, karısını başkasının ondan faydalanması için gönder-
mesi gerektiğini söylemeye kadar vardırdı. Bu sözlerden dolayı
Enûşirvân’nın canı son derece sıkıldı ve babasına şöyle dedi: Ba-
ba bana müsaade et onunla münazara yapayım. Eğer beni ye-
nerse ona itaat ederim. Eğer ben onu yenersem onu öldürürüm.
Enûşirvân ile münazara yapan Mazdek yenildi. Enûşirvân ona
üstünlük sağladı ve akabinde onu ve taraftarlarını öldürdü. Gü-
nümüzde bu ibaha dinine inanan kimseler işte bu topluluktan
arta kalanlardır172.
Beşinci Fasıl
Sâbie/Sabâiyye Hakkında
Onlar bu âlemin müdebbirinin ve yaratıcısının şu yedi yedi
gezegen (kevkeb) ve yıldızlar (nücum) olduğunu iddia etmişlerdir.
Bu kimseler yıldızlara tapıyorlardı. Allah Hz. İbrahim’i gönderdi-
ğinde insanlar Sabâiyye/Sâbi dinine inanıyorlardı. Bunun üzeri-
ne Hz. İbrahim tıpkı Allah’ın Kuran’da anlattığı gibi “Ben kaybo-
lanları sevmem” diyerek onlara yıldızların sonradan yaratılmışlığı
konusunda doğru yolu göstermek istedi. Biliniz ki putlara tapıcı-
168 Bağdâdî, (trc. s. 282) Merkâyûniyye şeklinde, ve Eş’arî (trc. s. 249, 262,
264)’de “Markûniyye” şeklinde; Şehristânî’de (II, 279) ise “Markuyûniyye”
şeklinde geçmektedir.
169 Krş. Şehristânî, el-Milel, II, 279; Kenan Has, “Mezdekiye”, DİA, XXIX, 523–
524
170 Kubâz b. Firûz b. Yezdücird, Sâsânî hükümdarlarından biridir. Adaleti ile
meşhur Enûşirvân’ın babasıdır. Döneminde Sâsânî devleti oldukça zayıfladı.
Mazdek’in fikirlerini uygulamaya soktu. Bkz. Taberî, Târih, II, 93; İbnü’l-
Esîr, el-Kâmil, I, 413–414;
171 “Mûbed-i Mûbedân”, Zerdüştî dininde alimlerin alimi, en büyük dini önder
anlamında kullanılan bir kavramdır. Bkz. Hasan Enverî, Ferhengi ruz-i
suhân, Tahran 1383, s. 1196.
172 Krş. Bağdâdî, el-Fark, s. 355/trc. 281; Şehristânî, el-Milel, II, 275–277.
lık bu dinden doğmuştur. Zira onlar ortaya çıktığında yıldızlara
tapıyorlar ancak yıldızlar battıktan sonra onlara tapmak istedik-
lerinde bu yıldızları şeklen ve resmen tasavvur etmeleri asla
mümkün olmuyordu. Onlarda bunun üzerine putlar yaptılar ve
onlara ibadet etmeye koyuldular. İşte bundan da yıldızlara tapıcı-
lık doğmuştur173.
Altıncı Fasıl
Felâsife Hakkında
Onların görüşüne göre alem kadimdir. Alemin illeti zorunlu
olarak tesir meydana getirir, bu illetin hür bir iradesi yoktur. Fi-
lozofların çoğu Allah’ın ilmini ve bedenlerin diriltilmesini (haşrin
cismaniliğini) inkâr ederler. Onların kıymet olarak en büyüğü
birçok kitabı bulunan Aristoteles’tir. Bu kitapları hiç kimse
Mahmûd b. Sebük Tekin174 zamanında yaşamış olan Ebû Ali b.
Sinâ kadar güzel bir biçimde nakletmemiştir. Filozofların hepsi
bu kitaplara sarsılmaz bir inançla bağlıdırlar. Biz kelam ilmini ilk
tahsile başladığımız sırada onlara cevap vermek için kitaplarını
öğrenmeye heves duymuş bu yüzdende de ömrümüzün yarısını
bu konuya sarf etmiştik. Nihayetinde Allah bizi onlara cevap sa-
dedinde Nihâyetü’l-ukûl, el-Mebâhisü’l-meşrikiyye, el-Mülahhas,
Şerhu’l-işârât, Cevâbâtü’l-mesâili’n-neccâriyye, el-Beyân ve’l-
burhân fi’r-red alâ ehl’i-zeyği ve’t-tuğyân, el-Mebâhisü’l-imâdiyye
fî’l-matâlibi’l-meâdiyye, Tehzîbü’d-delâil fî uyûni’l-mesâil,
İşâretü’n-nuzzâr ilâ letâifi’l-esrâr gibi bir çok kitaplar yazmaya
muvaffak kılmıştı. Bu kitapların hepsi dinin asıllarının (usulu’d-
dîn) açıklamasını, filozofların ve diğer muhaliflerin şüphelerinin
ortadan kaldırılmasını ihtiva etmektedir. Benimle hem fikir olan-
lar da bana muhalefet edenler de öncekilerden ve sonrakilerden
hiç kimsenin bu eserlerin bir benzerini tasnif etmediklerini itiraf
etmişlerdir.
Öteki ilimlerde tasnif ettiğimiz diğer eserlere gelince onları
burada zikretmedik. Bununla beraber düşmanlarımız ve bize ha-
set duyanlar, bize ve inancımıza ehl-i sünnet ve-l cemaatin itika-
dına yardım etme konusunda büyük bir çaba ve ihtimam gös-
173 Krş. Şehristânî, el-Milel (Sâbie şeklinde), II, 289.
174 Tam adı ve künyesi, Ebü'l-Kâsim Yemînü'd-devle ve emînü'l-mille Kehfü'l-
Islâm Nizâmü'd-dîn Gâzî Mahmûd b. Sebük Tegin’dir. Gazne Hükümdarla-
rındandır. Hind fâtihidir. 421/1030’da vefat etmiştir. Erdoğan Merçil,
“Mahmûd-ı Gaznevî”, DIA, XXVII, 362-365.
termemize rağmen hala bizi karalamayı sürdürüyorlar ve benim
ehl-i sünnet ve-l cemat mezhebinden olmadığıma inanıyorlar. Bi-
len bilir ki benim ve seleflerimin mezhebi ancak ve ancak ehl-i
sünnet ve-l cematin mezhebidir. Benim ve babamın öğrencileri
yeryüzünün çeşitli köşelerinde hala insanları hak dine ve hak
mezhebe davet etmektedirler. Böylelikle onlar bidatlerin hepsini
ortadan kaldırmışlardır. Aslında şaşılacak olan şey bu hasetçi
muhaliflerimin kınamaları değil aksine arkadaşlarımın ve sevdik-
lerimin yardımımı engellemeleri ve düşmanlarıma cevap vermeme
mani olmalarıdır. Malumdur ki, bir iş ancak yardım ve destek ile
kolaylaşır/ başarıya ulaşır. Şayet bu yardım olamadan mümkün
olsaydı kelîmullah olan Hz. Musa b. İmrân apaçık deliller ve ke-
sin burhanlar olmasına rağmen Allah’a hitaben “onu beni doğru-
layan bir yardımcı olarak benimle gönder175”demezdi. Allah bizim
ve sizin hayırlı başarılara ulaşmamızı kolaylaştırsın. Bizi nimeti
ve lutfu hürmetine dünya ve ahirette azabı hak etmemize sebep
olacak olan şeylerden korusun.
Hamd tek olan Allah’a dır. Salât-u selâm peygamberi Mu-
hammed Mustafa’nın, âlinin ve ashabının üzerine olsun.
Risale sona ermiştir.
175 Kasas, 28/34
KAYNAKÇA
Akgündüz, Ahmed, “Ebu’l-Hüseyn el-Basrî”, DİA, X, 326.
Algar, Hamid, “Hasan el-Askerî”, DİA, XVI, 289.
el-Askalânî, İbn Hacer, Tehzîbü’t-tehzîb, Beyrut 1968, I- XII.
Aydın, Mehmet “Hıristiyanlık”, DİA, XVII, 355.
Aydınlı, Abdullah “İbn Râhûye”, DİA, XX, 241.
Bağdâdî, Abdülkâhir, el-Fark beyne’l-fırak (nşr. M. Muhyiddin Abdülhamîd) Ka-
hire, ts.
Bebek, Adil “Ka’bî”, DİA, XXIV, 27.
Buhârî, Muhammed b.İsmail, Kitâbu’t-târîhu’l-kebîr (nşr. Abdurrahman b.
Yahyâ el-Yemânî v. dğr.), Haydarabad 1941–1960, I-VIII.
el-Cürcânî, Şerif Ali b. Muhammed, Kitâbü’t-Tarîfât, Beyrut 1995.
Enverî, Hasan, Ferhengi ruz-i suhân, Tahran 1383.
Esko Naskalı “İran”, DİA, XXII, 395.
el-Eş’arî, Ebü’l-Hasan, Makalatü’l-İslâmiyyîn (nşr. H. Ritter), Wiesbaden 1963.
Fığlalı, Ethem Ruhi, “Abdullah b. Meymûn el-Kaddâh” DİA, I, 117–118.
, “Abdullah b. Sebe” DİA, I, 133.
, “İbâziyye” DİA, XIX, 256.
, “İbn Mülcem”, DİA, XX, 220.
Gölcük, Şerafettin “Cehm b. Safvân”, DİA, VII, 233.
Gündüz, Şinasi, “Maniheizm”, DİA, XXVII, 575.
Güner, Ahmet, “Sâbûr b. Erdeşîr ve Dâru’l-İlmi”, DEÜİF Dergisi, XIII, 65.
el-Hamevî, Şihâbuddin Ebû Abdillah Yâkût b. Abdillâh, Mucemü’l-Buldân, Mısır
1906, IV, 193.
Has, Kenan, “Mezdekiye”, DİA, XXIX, 523–524
Hizmetli, Sabri, “Karmatîler”, DİA, XXIV, 510–511.
İbn Nedîm, el-Fihrist (nşr. İbrâhîm Ramazân), Beyrut 1997.
İbn Sa’d, et-Tabakâtü’l-kübrâ (nşr. İhsân Abbâs), Beyrut 1968, VII, 156;
İbnü’l-Esîr, Ali b. Muhammed, el-Kâmil fi’t-Târih, Beyrut ts, I, 258.
İbnü’l-Murtazâ, Ahmed b. Yahyâ, Tabakâtu’l-mu’tezile, thk. Susanna Diwald-
Wilzer, Beyrut 1380/1961.
el-Îcî, Adudüddin Abdurrahmân b. Ahmed, el-Mevâkıf (thk. Abdurrâhmân b.
Umeyre), Beyrut 1997, I-III
el-İsferâyînî, Ebü’l-Muzaffer, et-Tabsîr fi’d-dîn ve temyîzi’l-fırkati’n-nâciye an’il-
fırakı’l-hâlikîn (nşr. Muhammed Zâhid b. El-Hasen el-Kevserî), Kahire
1940.
Kaplan, İbrahim, Erken Dönem Müslüman-Hıristiyan Teolojik İlişkileri, Ankara
2006, Basılmamış Doktora Tezi.
el-Kummî, Sa’d b. Abdillah Ebî Halef el-Eş’arî, Kitâbu’l-makâlât ve’l-fırak (nşr.
Muhammed Cevâd Meşkûr), Tahran 1963.
Merçil, Erdoğan, “Mahmûd-ı Gaznevî”, DIA, XXVII, 362–365.
en-Nevbahtî, Hasan b. Mûsâ, Kitâbu fıraki’ş-Şîa (nşr. H. Ritter), İstanbul 1931.
Öz, Mustafa, “Acâride” DİA, I, 319.
, “Dırâr b. Amr”, DİA, IX, 274–275.
, “Gâliyye”, DİA, XIII, 336.
, “Keysâniyye”, DİA, XXV, 362–363.
,, “Muhammed el-Bâkır”, DİA, XXX, 506–507.
, “Hişâm b. Hakem”, DİA, XVIII, 153–154.
R. J. ZWI Werblowsky, Geoffrey Wigoder, The Encyclopedia ofthe Jewish
Religion, London 1967, md. Prophets, Book of.
er-Râzî, Fahreddîn, İtikâdâtu fırakı’l-müslimîn ve’l-müşrikîn (nşr., Ali Sâmî en-
Neşşâr), Kahire 1938.
, İtikâdâtu fırakı’l-müslimîn ve’l-müşrikîn (nşr., Muhammed el-Mutasım
Billah el-Bağdâdî), Beyrut 1986.
Sancar, Faruk, “İtikâdâtu Fırakı’l-Müslimîn ve’l-Müşrikîn ve el-Milel ve’n-Nihal
Literatüründeki Yeri”, Kelam Araştırmaları, Ocak 2009, c.1, ss. 131–148.
Şahin, M. Süreyya, “ İsfehânî, Ebû Îsâ”, DİA, XXII, 507.
eş-Şehristânî, Muhammed b. Abdülkerim, el-Milel ve’n-nihal (thk. Ahmed
Fehmî Muhammed), Beyrut 1992, I-II
et-Taberî, Muhammed b. Cerîr, Târîhu’l-ümem ve’l-mülûk (thk. Muhammed
Ebu’l-Fazl İbrâhîm), Beyrut ts., I, 561-565
Tunç, Cihad, “Gaylan ed-Dımaşkî”, DİA, XIII.
Uludağ, Süleyman, “Hasan-ı Basrî” DİA, XVI, 291.
Yavuz, Yusuf Şevki, “Muvâfât” DİA, XXXI, 409.
, “Abbasiler” DİA, I, 31.
, “Bâbek”, DİA, IV, 376–377.
, “Ebu Müslim el-Horosânî”, DİA, X, 197–199.
Yiğit, İsmail, “Muhtâr es-Sekafî”, DİA, XXX, 54.