HUNEYN GAZVESİ
01 Ocak 1970
Hz. Peygamber ile Hevâzinliler arasında yapılan savaş (8/630).
Hevâzin Gazvesi de denir; Kur'ân-ı Ke-rîm'de adına yer verilen iki gazveden bi¬ridir (diğeri Bedir). Adını meydana geldiği mahalden alır; ancak burası tam ve doğ¬ru biçimde tesbit edilememiştir. Su kay¬naklarından mahrum, çöllerle kaplı bir vadi olan Huneyn'in Mekke'den 10 küsur mil uzaklıkta, deve yürüyüşüyle bir. iki, üç veya dört günlük mesafede bulunduğu şeklinde farklı rivayetler mevcuttur. Tâif yahut Zülmecâz yakınlarında bir vadi ol¬duğunu söyleyenler de vardır.[249] Eğer Resûiullah düşmanı şaşırtmak amacıyla bir hücum yapmayı tasarlamış olsaydı kendi usulüne göre ters bir yol iz¬lemesi ve o sırada Mekke üzerine yürüyü¬şe geçen düşman kuvvetlerini durdurmak zorunluluğundan dolayı da doğrudan düş¬manın üzerine gitmesi gerekirdi. Kaynak¬larda yer alan bazı deliller onun daha son¬ra takip ettiği yolun bulunmasına yardım¬cı olmaktadır. Hz. Peygamber, Huneyn"-den sonra ele geçirdiği ganimet mallan ile birlikte Mekke'nin 15 km. kadar kuze¬yindeki Ci'râne mevkiine gelmiştir ki bu¬rası günümüzde dahi bilinmektedir. Bu¬radan sonra ise Huneyn'de dağılan düş¬manın büyük kısmının kaçıp sığındığı Tâif üzerine yürümüştür. Buna göre Huneyn ve yakınındaki Evtâs'ı Tâif yönünde, yani Mekke'nin güneydoğusunda değil kuzey¬doğusunda aramak daha doğru olur.
Mekke ile Necid arasında ve güneyde Yemen'e kadar U2anan bölgelerde yayıl¬mış olan Hevâzin kabileler topluluğu ile Kureyş arasında ticari rekabetin de tesi¬riyle Câhiliye döneminden beri süregelen bir düşmanlık vardı. Bu düşmanlık, Ku-reyş'e mensubiyeti sebebiyle Resûl-i Ek¬rem'e ve onun getirdiği İslâmiyet'e de yönelmişti. Hevâzinliier'den özellikle gö¬çebe hayatı yaşayan bazı kabileler Hudey-biye Antlaşması'nın yol emniyetiyle ilgili hükümlerini ihlâl ettiklerinden Hz. Pey-gamber üzerlerine bazı küçük seriyyeler göndermişti. Ancak kin ve düşmanlıkları artarak devam ettiği için Hevâzinliler. Mekke'nin fethi sırasında Resûlullah'ın Kureyş'ten sonra en önemli hedeflerin¬den biri haline gelmişti. Nitekim Mekke'¬ye karşı yapılacak fetih harekâtının gizli hazırlıklarına dair henüz bir bilgiye sahip bulunmayan Hz. Ebû Bekir'in ordunun nereye gideceği yolundaki sorusuna kızı Hz. Âişe'nin, "Bilmiyorum; belki Süleym, belki Hevâzin, belki de Sakifliler'e karşı gidecektir" şeklinde verdiği cevap da bu¬nu göstermektedir. Esasen Hevâzinliler de Hz. Peygamberin büyük bir ordu ile Medine'den yola çıktığını işittikleri zaman onun kendi üzerlerine yürüyeceğini dü¬şünmüşler ve savaş hazırlıklarına başla¬mışlardı. Bu arada İslâm ordusunun ke¬şif birliği Arc bölgesinde onların bir ca¬susunu ele geçirdi. Casus, Hevâzinüler'in toplandığını ve başlarında kabilenin genç kumandanı Mâlik b. Avf'ın bulunduğunu söyledi.
Mekke'nin fethinden sonra Hz. Pey-gamber'in Tâif yolu üzerindeki Nahle'de bulunan Uzzâ heykelini yıktırması, aynı akıbetin kendi putları olan Lâfın da başı¬na geleceğini düşünen Hevâzin kabilesi¬nin mühim bir kolunu teşkil eden ve Tâ¬if te yaşayan Sakîfliler'i telâşlandırdı. Sa-kifliler de o sırada yürüyüşe geçerek Ev-tâs'ta toplanmaya başlayan Hevâzinliler'e katıldılar. Düşman ordusunun kuman¬danlığını otuz yaşlarındaki Mâlik b. Avf en-Nasrî yapıyordu. Ordugâhını Evtâs'ta kuran Mâlik müslümanlarla topyekün sa¬vaşı göze almış ve bunun için tecrübeli kişilerin muhalefetine rağmen askerleri¬nin kadın, çocuk, mal ve hayvanlarını da yanlarına almalarını emretmişti; böylece onların en değerli varlıklarını savaş mey¬danında bırakıp kaçmalarına engel olabi¬leceğini düşünüyordu.
İstihbaratçısı Abdullah b. Ebû Hadred el-Eslemî'den Hevâzin ve Sakif kabileleri¬nin Evtâs vadisinde toplandıkları haberi¬ni alan Resûiullah hemen savaş hazırlık¬larına başladı ve Mekke'nin fethinden on yedi gün sonra 6 Şevval 8 (27 Ocak 630) tarihinde 12.000 askerle yola çıktı. Asker-lerin 10.000'ini fetih için Medine'den ge¬lenler, 2000'ini de ganimet ele geçirmeyi düşünen veya Hevâzinliler'e düşman olan Mekkeliler teşkil ediyordu. Bu sefer sıra¬sında kullanılmak üzere Hz. Peygamber, henüz İslâm'a girmeyen ve kendisine Mekke'nin fethinden sonra dört ay süre tanınan Safvân b. Ümeyye'den 100 zırhla bunlara yetecek kadar silâh ve 50.000 dir¬hem, amcasının oğlu Nevfel b. Hâris'ten 300 mızrak. Abdullah b. Ebû Rebîa ile Hu-veytıb b. Abdüluzzâ'dan 40.000'er dirhem ödünç aldı ve bunları savaştan sonra ken¬dilerine iade etti. İslâm ordusunda Üm-mü Umâre, Ümmü'l-Hâris ve Ümmü Sü¬leym gibi kadınlar da bulunuyordu.
Savaş 11 Şevval 8 (1 Şubat 630) Perşem¬be sabahı başladı. Huneyn'e gece ulaşan İslâm ordusu şafak sökünceye kadar beklemiş, fecir vakti Süleymoğulları'ndan 100 süvarinin oluşturduğu Hâlid b. Velîd'in kumandasındaki öncü birliğinin arkasın¬dan harekete geçmişti. Hevâzinliler ise müslümanlardan önce vadiye gelmiş, en dar ve kumlu yerine pusu kurmuşlardı. İslâm askerleri buraya varınca Hevâzinli¬ler onlar: ok yağmuruna tuttular. Hava¬nın henüz karanlık olması yüzünden pu¬sudaki düşmanların yerlerini tesbit et¬mek çok zordu. Ürken atlar ve develer se¬bebiyle öncü birliğinin dağılması üzerine İslâm ordusunun büyük bir kısmı düzen¬siz bir biçimde geri çekilmeye başladı. Bir süre sonra Hz. Peygamber'in etrafında muhacir, ensar ve Ehl-i beyt'ten çok az sayıda asker kalmıştı. Bu bozgun üzeri¬ne, fetih sırasında müslüman olmuş ve¬ya henüz İslâmiyet'i kabul etmemiş bir kısım Mekkeliler bu duruma nasıl sevin¬diklerini ifade eden sözler sarfetmişlerdir [250] Kur'ân-ı Ke-rîm'de bu bozguna, 12.000 kişilik ordu¬dan gurur duyan bazı müslümanların kendilerine çok güvenmeleri ve böbürle¬nip övünmeleri sebep gösterilmiştir: "Andolsun ki Allah size birçok yerde ve sayı¬nızın çokluğundan dolayı övündüğünüz, fakat çokluğunuzun size fayda vermedi¬ği, yeryüzünün bütün genişliğine rağmen dar gelip de sonunda arkanızı dönüp kaç¬tığınız Huneyn Savaşı'nda da size yardım etmişti.[251] Dağılan orduyu toplamak üzere Resûl-i Ekrem, "Ey insan¬lar, nereye gidiyorsunuz? Bana geliniz! Ben Allah'ın elçisiyim. Ben Abdullah'ın oğ¬lu Muhammedim!" diye sesleniyor fakat sözlerini duyuramıyordu. Nihayet gür sesli Abbas'ın yardımıyla savaş meydanın¬dan kaçanların geri dönmesi sağlandı ve tekrar hücuma geçilerek büyük bir zafer kazanıldı. Kur'ân-ı Kerîm'de bu hususa şöyle işaret edilmiştir: "Bozgundan son¬ra Allah peygamberine ve müminlere sü¬kûnet veren rahmetini indirdi; sizin gör¬mediğiniz ordular gönderdi ve münkirle¬ri kahrederek azap verdi ki işte kâfirlerin cezası budur.[252] Bu savaşta 200 müsiümanın şehid olduğu, müşrik¬lerden ise meşhur şair ve cengâver Dü-reyd b. Sımme'nin de aralarında bulundu¬ğu 300 kişinin öldüğü rivayet edilmekte¬dir. Hz. Peygamber ashabına çocuk, ka¬dın, hizmetçi ve köleleri Öldürmemelerini emretmiş ve o gün öldürülen bir kadına çok üzülmüştü.[253]
Yenilginin ardından kaçan Hevâzinli-ler'in büyük kısmı kumandanları Mâlik ile birlikte Taife, bir kısmı da Evtâs'a sı¬ğındı; geri kalanlar ise Nahle'ye yöneldi¬ler. Resûl-i Ekrem savaşın ertesi günü kendisi Tâif üzerine yürürken bir birliği Evtâs'a, bir birliği de Nahle'ye şevketti. Bunlardan ikincisi, kaçanların dağlara çık¬maları üzerine takipten vazgeçerek geri döndü. Ebû Âmir ei-Eş'arî kumandasın¬daki diğer birlik Evtâsta Hevâzinliler'le yaptığı savaşı kazandı; ancak Ebû Âmir şehid düştü. Kumandayı alan Ebû Mûsâ ei-Eş'arî, ele geçirdiği esirlerle ganimet¬leri Hz. Peygamberin talimatı gereği Ci'-râne'ye getirdi. Tâif i kuşatan Resûlullah ise haram ayların yaklaşması ve diğer ba¬zı sebeplerle bir ay kadar sonra kuşatma¬yı kaldırarak ganimetlerin toplandığı Ci'-râne'ye geldi. Hz. Peygamberin gelişinin ardından esir ve ganimetler beytülmâl hissesi olarak beşte biri ayrıldıktan son¬ra ashaba paylaştırıldı ve müellefe-i ku-lûba daha fazla pay verildi. Bu sırada bir Hevâzin heyeti kabilenin İslâmiyet'i kabul ettiğini bildirerek mallarını ve esirlerini geri istedi. Esirler arasında bulunan şair Züheyr b. Surad el-Cüşemî'nin okuduğu bağışlanmalarını dileyen şiiri de beğenen Resûlullah. Mâlik b. Avf'ı kabileye âmil ta¬yin edip esirleri veya mallarını tercih et-melerini söyledi; onların esirleri tercih et¬meleri üzerine de esir, kadın ve çocukla¬rın geri verilmesini emretti. Ashabın bü¬yük çoğunluğu buna razı oldu; karşı çı¬kanlar da Resûl-i Ekrem tarafından, ele geçirilecek ilk ganimetten her esire kar¬şılık altı hisse verileceği söylenerek ikna edildi. Esirler arasında Hz. Peygamber'in sütkardeşi Şeymâ da vardı. Resûl-i Ekrem onu çeşitli hediyelerle kabilesine gönder¬di. Bazı kaynaklara göre ganimet olarak alman 24.000 deve ile 40.000 koyun ve 4000 ukıyye gümüş de geri verildi.[254]