GAZİ OSMAN PAŞA
01 Ocak 1970
(1833-1900) Plevne müdafaasıyla şöhret kazanan Osmanlı kumandanı ve müşiri.
Tokat'ta doğdu. Asıl adı Osman Nuri'¬dir. Babası İstanbul kereste gümrüğün¬de kâtip olan Mehmed Efendi, annesi Şâkire Hatun'dur.
Ailenin tek erkek çocuğu olan Osman Nuri, henüz yedi sekiz yaşlarında iken ailesiyle birlikte İstanbul'a babasının ya¬nına gitti. Önce Beşiktaş Askerî Rüşdi-yesi'ne, daha sonra 1844'te dayısının ders nâzın bulunduğu askerî idâdîye ya¬zıldı. Buradaki beş yıllık tahsilini tamam¬layarak Mekteb-i Harbiyye'ye girdi ve 1853 yılında mülâzim-ı sânî rütbesiyle okuldan mezun oldu. Erkânıharp sınıfı¬na kaydolduysa da Kırım Harbi'nin çık¬ması üzerine Rumeli'deki orduya sev-kedildi. Savaşta gösterdiği yararlılık ve kahramanlık dolayısıyla rütbesi 21 Mart 185S'te mülâzım-ı evvelliğe yükseltildi. Kırım Harbi sona erince İstanbul'a dö¬nerek erkânıharp sınıfına devam etti. Bu tahsilin ardından bir süre Erkânıharp Dairesi'nde çalıştı ve bir yıl sonra kolağası oldu. 1859'da Osmanlı ülkesinin nü¬fus sayımı ile kadastro usulünde hari¬tasının çizilmesinin kararlaştırılması ve bu arada Bursa ilinden başlanmasına hükümetçe karar verilmesi üzerine bu hizmete askerî temsilci olarak tayin edil¬di ve iki yıl bu vazifede kaldı. 1861 de Rumeli Ordusu'nda görev yaptıktan son¬ra Suriye'de başlayan Yûsuf Kerem ayak¬lanması sebebiyle Cebelilübnan'a gön¬derildi ve burada önemli hizmetlerde bulundu. 1866'da Girit'te baş gösteren Rum isyanı dolayısıyla buraya yollandı. Adı geniş ölçüde ilk defa bu hareket sı¬rasında gösterdiği gayret ve fedakârlık sayesinde duyuldu. Bilhassa Serdârıek-rem Ömer Paşa'nın takdirini kazandı, rütbesi miralaylığa yükseltildi ve kendi-sine üçüncü dereceden Mecidiye nişanı verildi. 1868'de gönderildiği Yemen'de-ki başarıları ile de mirliva oldu. Fakat Yemen'in havasına alışamayıp hastalan¬dığı için 1871'de İstanbul'a döndü. Bir-kaç aylık hava değişiminden sonra Üçün¬cü Ordu'nun redif livâlığına tayin edildi, bir süre ordu merkezi olan Manastır'da kaldı. 1873 yılında Yenipazar Tümeni kumandanlığına getirildi ve kendisine feriklik rütbesi verildi. Ardından İstan¬bul Merkez Kumandanlığı'na tayin edi¬len Osman Paşa, görevde kısa bir müd¬det kaldıktan sonra önce Arnavutluk'ta bulunan İşkodra kumandanlığına ve ora¬dan da Bosna kumandanlığına gönde¬rildi. Bosna Valisi Derviş Paşa ile arala¬rının açılması üzerine 1875'te merkezi Erzurum olan Dördüncü Ordu Erkânıharp Başkanlığı'na tayin edildiyse de Balkan-lar'ın tam bir kargaşa içinde bulunması dolayısıyla aynı yıl Niş'e gönderildi. Ar¬dından da boşalan Vidin kumandanlığı¬na getirildi. Sırp Prensi Milan'ın 2 Tem-muz 1876'da Osmanlı Devleti'ne savaş ilân etmesi esnasında Rus generalleri¬nin kumanda ettiği Sırp ordusunu boz¬guna uğrattı. Asıl şöhretini burada elde ettiği zaferlerle kazandı. Kendisine ikin-ci rütbeden Mecidiye nişanı ile 1876'da müşirlik rütbesi verildi.
24 Nisan 1877'de Ruslar Osmanlı Dev-leti'ne harp ilân ettikleri sırada Osman Paşa Vidin'deki Garp Ordusu kuvvetleri kumandanlığında bulunuyordu. Kendisi¬ne verilen emir üzerine Vidin'den 25.000 kişilik kolordusu ile 7 Temmuz 1877 ta¬rihinde Plevne'ye ulaştı. Ruslar'in bura¬ya yönelik olarak 8 Temmuz 1877'de Al¬man asıllı General Schilder kumandasın¬da başlattıkları saldırılara karşı koydu. I. Plevne Muharebesi olarak tarihe ge¬çen bu kanlı çatışma, 1877-1878 Os¬manlı-Rus savaşlarında Ruslar'ın Rume¬li cephesinde yedikleri ilk darbe oldu. Takviye alan Rus kuvvetleri Plevne üze¬rine 18 Temmuz'da ikinci defa taarruz¬da bulundular. Fakat yirmi altı saat sü¬ren bu savaşta gösterilen direniş ve kar¬şı saldın sonucu Ruslar bir defa daha hezimete uğradı. Rumenlerin de sava¬şa katılmasını sağlayan Ruslar, 7-11 Ey¬lül tarihleri arasında gerçekleşen III. Plev¬ne Muharebesi'nde de başarı kazana¬madı. Bu muzafferiyet üzerine Osman Paşa'ya gazilik unvanı verildi. Birbiri ar¬dınca başarısızlığa uğrayan Ruslar ise Plevne'yi 13 Eylül'de kuşatma altına al¬dılar. Uzun süren bu kuşatma sırasında mühimmat ve yiyecek sıkıntısı çekmeye başlayan kale müdafileri huruç hareke¬tinde bulunmaya karar verdi. 10 Aralık sabahı 40.000 neferden oluşan ordusu¬nu iki kısma ayıran Osman Paşa, Vid su¬yunu geçmeye çalıştığı sırada Rus-Ru¬men topçularının ateşi sonucu bir şa¬rapnel parçasıyla yaralandı. Erkânıharp zabitlerinin yapılabilecek daha fazla bir şeyin olmadığını belirtmeleri üzerine de teslim olmak zorunda kaldı. Bir süre Bu-got Bükreş, Harkof ve Rusya'da esaret hayatı yaşadı. Rus çarı tarafından kendi¬sine kahramanlığını takdir amacıyla çifte kartal nişanı verildi. İstanbul'a dönüşü için II. Abdülhamid, Serasker Müşir Rauf Paşa'yı yâver-i ekremîlik ve fevkalâde bü¬yük elçilik pâyeleriyle Petersburg'a gön¬derdi. İçinde Osman Paşa'nın da bulun¬duğu heyetin İstanbul'a gelişi[19] muhteşem bir törenle kutlandı.
Osman Paşa 14 Mart 1878'de Hassa Ordusu müşirliğine getirildi. 5 Kasım 1878'de de Hassa müşirliği uhdesinde kalmak üzere Mâbeyn müşiri oldu ve ölünceye kadar bu görevde kaldı; hatta ölümünden sonra dahi yerine başka bir tayin yapılmadı. Bunun yanı sıra seras¬kerliğe getirildiyse de Doğu Rumeli'nin istilâsı üzerine savaş taraftarı olmakla itham edilerek bu vazifesinden azledildi. Yaverlik unvanı, mefharet birinci rüt¬beden Mecîdî ve imtiyaz nişanlarına ilâ¬ve olarak papa da dahil kendisini takdir eden yabancı devlet başkanları ve hüküm¬darlar tarafından birinci rütbeden nişan¬larla mükâfatlandırılan Osman Paşa, 1897 Osmanlı-Yunan Savaşı'nda Edhem Paşa'-dan harbe dair kesin bir cevap gelmeme¬si ve basında Yunanlılar'ın galibiyetinden bahsedilmesi üzerine 23 Nisan 1897'de başmüfettiş sıfatıyla hareketi yürütmek üzere savaş yerine gönderildi.
Askerî şahsiyeti yanında Gazi Osman Paşa saraydaki görevleri sırasında siya¬sî faaliyetlerde de bulundu. İngilizlerin Osmanlı Devleti üzerinde uyguladıkları baskı politikasına karşı İstanbul'da bu¬lunan müslüman unsurlar arasında sağ¬lam bir yer edinerek dinî grupların bir¬leşmesini sağladı. Hindistan, Mısır ve Ara¬bistan'daki İngiliz karşıtı gruplarla da münasebette bulundu. Yıldız Sarayı'nda ordunun ıslahını ele alan komisyon ça¬lışmalarına katıldı. Yapılacak ıslahat ha¬reketinin Avrupa tesirinden uzak ve öz değerlere bağlı olması gerektiğini savu¬narak aksi fikirdeki ıslahat komisyonu kararlarına muhalefet etti. Bu mesele¬den dolayı kendisiyle Sadrazam Hayred-din Paşa arasındaki siyasî mücadele Hay-reddin Paşa'nın 16 Temmuz 1879da gö¬revinden istifa etmesiyle sonuçlandı. Mu¬haliflerinin fikir ve eğilimlerine şiddet¬le karşı çıkması aleyhinde birtakım it¬hamlara yol açtı. Bu ithamları incelemek üzere padişahın emriyle kurulan komis¬yon iddiaların asılsız olduğunu ortaya koydu. Sarayda bulunduğu süre içinde dış politika konularında Abdülhamid'i etkilemeye çalıştı. 4-5 Nisan 1900 Cuma gecesi vefat etti ve Fâtih Sultan Mehmed Türbesi yanına gömüldü.
Osman Paşa iyi derecede Arapça, bi¬raz da Farsça ve Fransızca biliyordu. Ferik Neşet Paşa'nın kız kardeşi Zâtıgül Hanım'la yaptığı evlilikten Nüreddin, Ke-mâleddin, Cemâleddin ve Hüseyin Ab-dülkadir adlı dört çocuğu olmuştur. To¬runları halen İstanbul, Kahire ve Paris'¬te yaşamaktadır. II. Abdülhamid kendi¬sini çok takdir ettiği için iki kızını Os¬man Paşa'nın iki oğluyla evlendirmiştir.