CEMALEDDİN EFENDİ
01 Ocak 1970
Hâlidefendizâde (1848-1919) Osmanlı şeyhülislâmı.
Kazasker Hâlid Efendi'nin oğlu. II. Mah¬mud devri kazaskerlerinden Şeyh Yûsuf Efendi'nin torunudur. Annesinin babası Mehmed Said Kevâkibî de Rumeli kazaskerliği yapmıştır. İstanbul'da doğdu. Ön¬celeri özel hocalardan ve babasından ders aldı. Babasının görevi sebebiyle Kayseri, Sivas ve Mekke'ye gitti. 1871'de Bâb-ı Fetva Mektûbî Kalemi'nde vazifeye baş¬ladı. Ertesi yıl Anadolu kazaskerliği mek¬tupçuluğuna getirildi. Daha sonra Adli¬ye Nezâreti ceza dairesinde çeşitli gö¬revlerde bulundu. 1878'de meşihat mek¬tupçusu oldu. Bu görevde iken yazdığı hususi maruzatları ile meşihat maka¬mında olup bitenleri saraya bildirerek II. Abdülhamid'in dikkatini çekti. 1867-1891 yılları arasında kendisine ibtidâ-i hâriç, İstanbul müderrisliği, hareket-i hâriç, ibtidâ-i dâhil, mûsıle-i Sahn, Sahn-ı Semân, mûsıle-i Süleymâniyye, mahreç, bilâd-i hamse, Haremeyn, İstanbul ka¬dılığı, Anadolu kazaskerliği ve Rumeli kazaskerliği payeleri verildi. Rumeli ka¬zaskerliği pâyesiyle meşihat mektupçu¬luğunda bulunduğu sırada kırk üç yaşın¬da iken 4 Eylül 1891'de Ömer Lutfi Efen¬di'nin yerine şeyhülislâm oldu.
Sultan Abdülaziz ile Sultan Murad'ın meşihat makamınca hazırlanan fetva¬larla tahttan indirilmeleri, Abdülhamid'i bu makama çok güvenebileceği bir kim¬seyi getirmeye sevkettiğinden Cemâled¬din Efendi yerleşmiş ilmiye geleneğine aykırı olarak mektupçuluktan şeyhülis¬lâmlığa yükseltilmişti. II. Abdülhamid'in karakterini, hassasiyetini, meziyet ve za¬aflarını çok iyi bilen Cemâleddin Efendi, son derece dikkatli davranarak onun saltanatının sonlarına kadar on yedi yıl altı ay gibi uzun bir süre bu mevkide kalabildi. Zaman zaman hakkında hü¬kümdarı kuşkulandıracak jurnaller ve¬rildiyse de bunlar pek ciddiye alınmadı. Sultan Abdülhamid bütün devlet ricali¬ne olduğu gibi Cemâleddin Efendi'ye de bol ihsanlarda bulunmuş, Kuruçeşme'¬de yaptırdığı yalıyı bütün mefruşatı ile kendisine hediye etmiştir. Bu ihsanı ile ayrıca şeyhülislâmın Yıldız Sarayı'na ya¬kın bir yerde oturmasını da sağlamış oldu.
Cemâleddin Efendi hükümetin bir üye¬si olarak memleket meseleleriyle yakın¬dan ilgilenmiş, müzakerelerde farklı gö¬rüşler ileri sürdüğü gibi birçok karara da muhalefet etmiştir. Meşîhat-ı İslâ-miyye Dairesi'ni ilgilendiren konular dı¬şında özellikle iktisadî meselelerde di¬ğer hükümet üyeleriyle ters düşmüştür. Dış devletlerden alınacak borçlar, çıka¬rılacak hisse senetleri, Ereğli kömür ma¬denlerini işletme hakkının borç karşılı¬ğında bir gayri müslime verilmesi konularında ve bütçe müzakerelerinde çok sert muhalefette bulunmuş, Sultan Ab-dülhamid de şeyhülislâmın rızâsı olma¬dan kararlan onaylamayacağını sadraza¬ma bildirmişti. Cemâleddin Efendi baş¬ka konularda da kararlı davranmaktan çekinmemiştir. 1912 yılında Balkan Sa-vaşı'nın bütün şiddetiyle devam ettiği ve askerlerin koleradan kırıldığı bir sı¬rada, bunların bakımı için elverişli yer¬ler bulunamaması üzerine. Cemâleddin Efendi'nin damadı olan Şehremini Ce¬mil Paşa bazı camilerin bu iş için ayrıl¬masını teklif etmiş, Evkaf Nâzın Ziya Paşa da bu teklife şiddetle karşı çıkmış¬tı. Ancak şeyhülislâm gerekirse bütün camilerin yaralı ve hasta askerlere tah¬sisi için fetva verebileceğini söylemiş, böylece birkaç cami koleralı askerlere ayrılmıştı. Cemâleddin Efendi başta cu¬ma selâmlıkları olmak üzere bütün me¬rasimlerde en başta yer aldı. 21 Temmuz 1905 cuma selâmlığında kendisiyle bir¬kaç dakikalık sohbeti sebebiyle Ermeni tedhişçilerin bomba suikastından kur¬tulan Abdülhamid'in nezdinde itibarı bir kat daha arttı. Cemâleddin Efendi 1909'-da kabine değişikliği sırasında şeyhülis¬lâmlıktan istifa etti[32]. Ab-dülhamid yerine halef göstermesi şar¬tıyla bu istifayı kabul etti ve kendisin¬den sonra Mehmed Ziyâeddin Efendi şeyhülislâm oldu.
Cemâleddin Efendi daha sonra 22 Temmuz 1912'de tekrar şeyhülislâmlı¬ğa getirilerek Gazi Ahmed Muhtar ve Kâmil paşaların sadâreti dönemlerinde altı ay kadar bu görevde kaldı. Ancak İttihatçılar'la anlaşamadığı, hatta onla¬ra karşı açıkça cephe aldığı için 1913 Ba¬bıâli Baskını'ndan sonra siyasî ve idarî hayattan tamamen çekildi. İttihatçılar diğer muhalifleri gibi Cemâleddin Efen¬di'nin de İstanbul'da kalmasını sakıncalı gördüklerinden bir süre Fransa'nın Nice şehrine küçük oğlu Ahmed Muhtar Bey'in yanına gitti, altı ay sonra da Mı¬sır'ın Remle kasabasına yerleşti. Bura¬da memleket hasreti içerisinde sıkıntılı günler geçiren Cemâleddin Efendi 1909-1913 yıllarına ait hâtıralarını kaleme al¬dı. Bu hatırat 1919 yılında önce gazete¬de tefrika edilmiş, bir yıl sonra da ba¬sılmıştır (bk. bibi.). Cemâleddin Efendi 4 Nisan 1919'da vefat etti. Vasiyeti üze¬rine naaşı İstanbul'a getirilerek Fatih Otlukçu Yokuşu'nda yaptırmış olduğu aile mezarlığına gömüldü. Mezarı daha sonra Edirnekapı Şehitliği'ne nakledildi. Ölümü üzerine İstanbul gazetelerinde kendisini tanıtan pek çok yazı yayımlan¬mıştır. Cemâleddin Efendi bulunduğu görevler sırasında birçok nişan ve ma¬dalya ile taltif edilmiştir.