Süleyman Askerî
01 Ocak 1970
1884 yılında Kosova’nın Prizren kentinde doğdu. Teşkilat-ı Mahsusa'nın önde gelen isimlerinden biri olan Süleyman Askeri Bey Vehbi Paşa'nın oğluydu. Askeri Harbiye'den Kurmay Yüzbaşı olarak mezun olmuş ve 1908 hareketinde yer almıştı. "Merkez Taburu Talim Muallimi" sıfatını taşımış ve askerlik hayatının bu en hareketli devresini "İlan-ı Meşrutiyet" ile sessizliğe terk etmişti. II. Meşrutiyet ilan edildiğinde henüz 24 yaşındadır. Bu esnada, Filibe eşrafından Fadime Hanım ile evlenir ve 1909 senesine, yani Bağdat jandarma birliklerinin düzenlenmesi vazifesi ile Bağdat'a gidecek olana kadar Manastır'da kalır...
Türk tarihinin en kısa ömürlü devleti olan ‘Batı Trakya Devleti’, 25 Eylül 1913’te kurulmuş, ama sadece 57 gün ayakta kalabilmişti. Süleyman Askeri Bey ise Batı Trakya devleti’nin 'Erkân-ı Harbiye Reisi', yani 'Genelkurmay Başkanı ve İcra Reisi' olarak bütün kuvvet ve yetkiyi elinde bulunduruyordu. 05 Ağustos 1914’te de Harbiye Nazırı Enver Paşa’nın gizli emriyle kurulan ve bugünkü Milli istihbarat teşkilatı’nın temeli olan “Teşkilat-ı Mahsusa”nın başına getirildi….. … Süleyman Askeri, Irak cephesine kumandan tayin edildiğinde, bu birliğin başlıca kuvvetleri Erzurum cephesine tayin edilmişti. Süleyman Bey vaktiyle beraber çalıştığı arkadaşları ile ülkenin muhtelif yerlerinden gelen gönüllülerden teşkil edilen "Osmancık" isimli fedai taburu ile Basra'yı korumak vazifesini almıştı. Bağdat'tan itibaren yol boyunca askerlerin ve halkın tezahüratı ile desteklenmiş ve emir komutayı alarak savaşın mukadderatında rol oynamaya başlamıştı. Askeri Bey ile fedailerinin verdiği savaşı anlatmak mümkün değildi. Yaralı olmasına rağmen Şuayyibe'de savaşı sedye içinde ön safhalarda idare etmişti. 12 Nisan 1915'te Basra’da İngilizler'le muharebeye girdi. Savaşta aşiretlerin gösterdiği isteksizliğe bir de dikenli tel engeli eklendi. Mağlubiyeti ve askerlerinin bir bir can vermesini hazmedememişti. İşte bu muharebenin üçüncü ve felâketli günü, ikindiye doğru, harekâtı yukarıda söylediğimiz gibi yaralı bir halde sedye içinde takip eden Komutan Askerî Bey, bunca ümit ve gayretlerin boşa çıkmasından son derece müteessir olarak, büyük bir gayretle sedyesinden kalkarak savaşa bilfiil girişmeye ve ileri hatlara atılmaya teşebbüs etti. Fakat bacağındaki kurşun yaraları kemiğine kadar işlemiş olduğu için beygire bir türlü binemedi ve gözleri dolarak kendini sedyeye attı. Bir aralık başını kaldırdı. Asabiyetle etrafına bakındı, gittikçe kızışan ve aleyhimize dönmüş olan savaşa seyirci vaziyette duran tarafımızdan silâhlandırılmış kabile reislerinden birine:
- Kadınların bilemusunuz? Köpekler bile yabancıları mahallelerine ya muharebe etmesini beklediğim böyle müşkül ve hayatî bir zamanda harbe seyirci kalmaktan utanmıyor klaştırmazlar. Onlar kadar bile olamadınız!.. diye haykırdı.
Hayatına son vermesi, Arap cephesinin değil, dünya askerlik tarihinin de en trajik misallerinden biri olacaktı.