KEMAL TAHİR KEMAL TAHİR'E KARŞI ya da BİR ROMANCI YARATTIĞI ROMAN KAHRAMANINA SONRADAN NİÇİN DÜŞMAN OLUR?
FETHİ NACİ 01 Ocak 1970
''Türkiye' de Roman ve Toplumsal Değişme'''yi Bodrum'da tamamlayarak dizilmek üzere matbaaya vermek için İstanbul'a geldiğim günlerde, o güzel temmuz sabahı, Attila Tokatlı ile Edip Cansever bana gelmeselerdi, kaçınılmaz olarak kalkıp Krepen Pasajı'na gitmeseydik şişeler birbirini kovalarken söz dönüp dolaşıp, benim kitaba gelmeseydi, Attila'nın ''En beğendiğin Türk romanları için bir seçme yaptın mı ?'' sorusuna karşılık, kitabımın 99. sorusunda, romancılığımızın gelişim çizgisi içerisinde en beğendiğim 20 romanı sıraladığımı söylemeseydim, Attila'nın ''Kemal Tahir 'den hangi romanı aldın ?'' sorusuna ''Esir Şehrin İnsanları'' cevabını vermeseydim, bunun üzerine Attila ile Edip '' ille Yol Ayrımı'nı bir kez daha oku , belki değiştirirsin düşünceni'' diye üstelemeselerdi ben on yıl sonra ''Yol Ayrımı'nı yeniden okumayacak ve bu yeni okuyuşumda ilk okuduğumda farkına varmadığım bir gerçeğin farkına varmayacak, bu yüzden ''Esir Şehrin İnsanları'' ile ''Esir Şehrin Mahpusu''nu yeniden okumak , ayrıca,''Esir Şehrin İnsanları''nın birinci baskısıyla _çünkü ben 20 romanlık listeme birinci baskıyı almıştım_ ikinci baskısını karşılaştırmak zorunluluğu duymayacak, yani toplam 1.571 sayfayı tekrar okumayacaktım. Ama değdi; Kemal Tahir'in bildiğim kadarıyla , dünya romancılığında bir benzeri bulunmayan bir davranışını saptadım. Attila Tokatlı ile Edip Cansever'e borçlu olduğum bu yazıyı bu iki sevgili dostuma sunuyorum .-F.N.
Kamil Bey' i Esir Şehrin İnsanları'nda tanımıştık.1958 'de yazdığım ''Kamil Bey'in Haline Doğru'' başlıklı bir yazıda ( o yazı, Türkiye de Roman ve Toplumsal Değişme'nin 28. sorusu oldu;bkz. s.144)Kurtuluş savaşı 'nın ülke gerçeklerinden habersiz bir paşazade üzerindeki değiştirici etkilerini, keyfine göre yaşamaktan başka bir derdi olmayan kültürlü ve zengin bir aristokratın, ülke insanlarını, ülke gerçeklerini tanıyarak,nasıl sorumlu bir aydın ,yürekli bir yurtsever haline geldiğini göstermeye çalışmıştım. Bugün de Kemal Tahir'in en sevdiğim romanı Esir Şehrin İnsanları'dır, daha doğrusu bu romanın birinci baskısıdır.
Kemal Tahir, Kamil Bey'in mapushane yaşamını Esir Şehrin Mahpusu'nda anlatır. Eski paşazade Kamil Bey artık ''Millici abi'''dir, Esir Şehrin Mahpusu, Kamil Bey'in ,karısı Nermin Hanım'ı boşamasıyla sona erer.
Her iki roman Kamil Bey'in belirgin niteliklerini vurgular ;Kültürlü, sakin,kolay kolay sinirlenmeyen, alçak gönüllü, yaptıklarıyla övünmeyen,hatta övünülecek davranışlarını bile saklayan, onurlu, kendinden çok başkalarını düşünen (Bu yüzden yedi yıla mahkum olmuştur.),bileği güçlü biri.
Kemal Tahir, Esir Şehrin İnsanları'ndan 15 yıl sonra yayınladığı Yol Ayrımı'nda (Sander Yayınları ,1971),Üçüncü Bölüm'ün 5.kısmında, Kamil Bey'in eski karısı Nermin Hanım'ı Kamil Bey hakkında konuşturur ve birdenbire ilk iki romanda tanıdığımız Kamil Bey gider, yerine ''başka ''bir Kamil Bey gelir.
Bunu belirtebilmem için epey alıntı yapmam gerekecek, Yol Ayrımı'nın 443. sayfasında ,Nermin Hanım, Murat'la Şükran Hanım'a ''Kamil Bey 'le hangi şartlar altında ayrıldığımızı biliyorsunuz, değil mi ,efendim?''diye sorar, karşılık gelmeyince anlatmaya başlar ;
''Mahpustaydı Kamil Bey, ağır cezaya çarptırılmıştı 1921'de... Yedi yıla...Bir gün apansız boş kağıdını yollladı. Bunu yapmasaydı, içinde bulunduğumuz şartlarda yedi yıl bekleyebilir miydim?Bu soruyu, şimdi, şöyle ya da böyle karşılamak gereksiz...Mektuba eklediği gazete parçasından boşanma sebebi anlaşılıyordu. Kuvayı milliyeye çalıştığı için yedi yıl cezaya çarpılmış bir insanın karısı, düşmanların milli bayramları onuruna verdikleri bir baloya katılmıştı. Suçluydu...''(s.443-444)
'.....Ayşe'nin babası (Kamil Bey, FN.) Yüzde yüz haklı da sayılamaz!
Biraz bekledi:-Evet ...Halamın kocası iş yapıyordu işgal ordularıyla...Toplantılarına gitmek zorundaydı. Bir gün önce hastalandı. Ben zaten gitmeyecektim.Enişte hastalanınca ,fikrimi değiştirdim. Gitmeyi daha uygun buldum.''(s.444)
Nermin Hanım'ın bu açıklamasına Şükran Hanım da, Murat da inanırlar:''Şükran Hanım gözlerini kısmış, Murat kıpkırmızı kesilmişti. Nermin , bu kadar kolay anladıkları için karşısındakilere minnetle gülümsedi.''(s.444)
( Murat daha on beş yaşında bir çocukken tanımıştı Kamil Bey'i, hapishanede; ve o ana kadar hep Nermin Hanım'ı suçlamaktaydı; ''kıpkırmızı kesilmesi'' ,Nermin Hanım'ın söylediklerinin doğruluğuna inanmasından. Şükran Hanım da, Murat'la konuşurken, ''Nermin Hanım bana kalırsa, çok haklı olduğu halde,...''(s.452) der. Kamil Bey'i bu kadar iyi tanıyan Murat, Nermin Hanım 'ın sözlerine inanırsa, Şükran Hanım ''çok haklı ''derse, okurlar haydi haydi inanacaklardır Nermin Hanım'ın sözlerine. Bunu istiyor Kemal Tahir.)
Nermin Hanım şöyle sürdürüyor Kamil Bey'i suçlamalarını:
'' ...Bana hep... Ne kadar güçlü adam gibi görünmüştü. Ruhuyla , aklıyla güçlü. Meğer ne kadar kolay yanılıyormuş insan, en yakınlarında bile...Pazı gücünden başka hiçbir gerçek gücü yokmuş... Gücü değil, güçlenme yeteneği bile yok...(...)Ayşe'nin babası, örneği az bulunur bencillerdendi. (...) *Ayşe'nin babası o kadar bencildi ki, haklı bir davaya inanmak,bunda direnmek , kazanmak bile onu güçlü kılamadı.Kederle gülümsedi:Destan kahramanlarının yerine koydu kendisini.*(Altını ben çizdim FN.)Bir çeşit Allahlık özentisidir bu...İnsanları, insancıl yasalarla yargılamaktan çıkmıştır.Kendilerini kutsal misyon yüklenmiş sayanların zulme varan, orada rahatça yerleşen bağışlanmazlığı...En korkunç alçaklık...1921'lerde ne yaptı Ayşe'nin babası?*Bütün namuslu insanların yapmayı ödev bildiğini ...*( Altını ben çizdim FN.)Kolayca yaptığını...Aslında, kimi insanlar için, tehlikeli boğuşmalara atılmak, evinin gündelik geçimini sağlamaktan daha kolay oluyor.Daha büyük sorumluluk yükleniyor gibi davranıp asıl küçük, gündelik sorumluluklardan kaçmak...
*Ayşe'nin babasına,1921'lerde, İstanbul şehrinde bize ekmek parası kazanmak,hapse girmekten çok daha zor geldiğine eminim.* ''(s.445-446)
''Yakalandığı zaman evde sütçüye verilmek üzere bıraktığı yirmi kuruş vardı. Halamın evine bu yirmi kuruşla gidebildik.''(s.447)
''Kin tutmasaydı kaçar mıydı zaferden sonra...?Hadi, zaferden sonra ,demeyelim , *zenginliğini yeniden ele geçirdikten sonra, yıllarca kızını olsun gelip görmez mi?*''(s.447)(Altını ben çizdim FN.)
Bunlardan sonra Nermin Hanım yeni bir suçlama yöneltir Kamil Bey'e:Bunlar gerçekten*romantik*(Altını ben çizdim FN.) yaratıklardır.Gerçek*romantikler*(Altını ben çizdim FN.),ne kadar yumuşak, hatta gözü yaşlı görünseler,gerçekten üzülmezler. Gerçekten üzülebilmek için insanın gerçekçi olması gerekir. Kamil Bey ,*kızının ne sağlığıyla ilgilendi, ne okumasıyla...(Altını ben çizdim FN.)Kinin korkunçluğuna bakın ki, bir kere bile uzaktan görmediğine eminim!''(s.448)
Şükran Hanım'ın, Kamil Bey'in boşama mektubuna neden gerçeği yazarak evlilik ilişkisini savunmaya çalışmadığı sorusuna Nermin Hanım'ın verdiği cevap şudur :
''Düşündüm epey...Gereksiz gördüm. Çünkü Ayşe'nin babasını sevmediğimi anladım. Sevip sonra sevmemek değil, hiç bir zaman sevmediğimi...Galiba o da beni, hiç bir zaman gerçekten sevmemişti.''(s.449)
ALINTILAR epey uzun oldu , farkındayım,ama zorunluydu. Çünkü, bildiğim kadarıyla, edebiyat tarihinde hiç bir romancı,yarattığı roman kahramanının kişiliğini sonradan değiştirerek onu küçültmeye, bunu yapabilmek için daha önce yazdıklarını değiştirmeye kalkışmamıştır; roman kahramanını küçük düşürmek için bir başka roman kişisine gerçek-dışı(''roman dünyası içinde ''gerçek-dışı'' demek istiyorum) sözler söyletmemiştir.
Önce Kemal Tahir'in Nermin Hanım'a söylettiği yalandan başlayalım.
Nermin Hanım, Fransızların milli bayramları onuruna verdikleri baloya gidişinin (Bu Kamil Bey'in boşama nedenidir.) gerekçesini şöyle açıklıyor :''Halamın kocası iş yapıyordu işgal ordularıyla...Toplantılarına gitmek zorundaydı. Bir gün önce hastalandı. Ben zaten gitmeyecektim. Enişte hastalanınca fikrimi değiştirdim. Gitmeyi daha uygun buldum.''
Oysa Esir Şehrin Mahpusu'nda (Sander Yayınları ,1970), hapishaneye gelen hizmetçi Eleni ,Kamil Bey'in ''Nerede hanımlar ?''sorusuna ''Uyuyorlar Beyefendi. Ben gelirken daha kalkmamışlardı.(...)Hiç yatmadılar efendim. Sabahleyin geldiler. Gün doğduktan sonra.(...) Fransızlar'ın balosuna gittiler.'' diye cevaplar verdikten sonra Kamil Bey'le Eleni arasında geçen konuşma şöyledir :
''-Enişte Beyle Hala Hanım gitmediler mi?
-Gitmediler.
-Neden?
-Doktor Lütfi Bey masraf etsin , diye
-Anlamadım
-Doktor Lütfi Bey çok pinti... Büyük Hanımefendiyle Beyefendi giderlerse, paraları Beyefendi verir. Sabriye Hanım '' Siz gelmeyin de doktorun yüreğine insin!'' dedi. ( Yol Ayrımı'nda Doktor Lütfi Bey'le Nermin Hanım'ın evlendiklerini öğreneceğiz -FN.) Hiç acımadan masraf ettirmiş. Dönüşte, Sabriye hanım , anlattı da gülmekten katıldık. Sabaha karşı, Doktor bey'e :''Nermin Hanım Hacıosman Bayırında bülbül dinlemek istiyor'' demiş. Doktor biraz düşünmüş, sevinmiş. (...)Mister Tomson var. Prenses Fahire Hanımefendi, Kontes Bolkinova... Bir de Fransız subayı...Biraz bülbül dinlemişler.''(s.350-351)
Kimi romanlarda romancının roman kişisine yalan söyletmesi o kişinin ruhsal durumunu açıklamaya yarar.; ustalıkla yapılırsa, çok anlamlı olur, romancı birkaç sayfada anlatılabilecek şeyleri birkaç tümceyle anlatabilir. Örnekse, Yusuf Atılgan'ın Aylak Adam'ında, Selim İleri'nin Yaşarken ve Ölürken'inde bunun başarılı örnekleri vardır. Yol Ayrımı'nda, oldukça ilkel biçimde de olsa, Kemal Tahir de kullanır bu yöntemi :Kadir'in Şükran Hanım'a söylediği yalanlar(s.445 ve 448). Ama Nermin Hanım'ın söylediği yalan, roman kişisini aşan bir yalan, romancı ustalığıyla, roman tekniğiyle ilşkisi olmayan bir yalan.Kemal Tahir , Kamil Bey'i karalamak için yapıyor bunu.
Niçin mi bu kadar kesin konuşuyorum ? Şunun için :Nermin Hanım, Kamil Bey'i küçültmek için, şöyle diyordu :'' Ayşe'nin babasına, 1921'lerde,İstanbul şehrinde bize ekmek parası kazanmak, hapse girmekten çok daha zor geldiğine eminim. (...)Yakalandığı zaman evde sütçüye verilmek üzere bıraktığı yirmi kuruşla gidebildik. '' Kemal Tahir, Nermin' in bu sözlerini doğru göstermek için Esir Şehrin İnsanları'nın ikinci baskısında birtakım değişiklikler yapmış, birinci baskıda Nermin'i yalanlayacak tümceler vardı, ikinci baskıda çıkarmış bu tümceleri. İşte örnekler :
Nermin Hanım, Kamil Bey''in tevkifini ''enişte bey'e''nasıl haber verdiğini birinci baskıda (Martı Yayınları ,1956) şöyle anlatıyordu Kamil Bey'e: ''Aşçı kadını derhal enişte beyime yolladım.'' (s.250) ''Aşçı kadın''lı bir
evle ''süt parası için ancak yirmi kuruşu olan '' bir ev bağdaşamayacağı için ikinci baskıda ( Sander Yayınları, 1969) Kemal Tahir Nermin Hanım'a şöyle dedirtiyor :''Enişte Beyime hemen tekgraf çektim '' (s.353)
Birinci baskıda, Avrupa'dan dönünce ''Beyoğlu 'nda iyi bir otele indiler.'' (s.23) diyen Kemal Tahir, ikinci baskıda ''otel ''sözü etmez, Kamil Bey'le Nermin Hanım'ı Nermin Hanım'ın halasının evinde buluruz. Amaç belli : ''iyi bir otel''le aşırı parasızlık bağdaşmaz.
Kamil Bey, servetinin durumunu öğrenmek için avukatına gider. Kemal Tahir birinci baskıda şöyle diyor :
''Dosyalar ortaya döküldü. Uzun ve karışık hesaplardan sonra , Kamil Bey'in, İstanbul'da iki dükkanla Bağlarbaşı'nda bir köşkten başka bir şeyi kalmadığı anlaşıldı Daha doğrusu, merhum babasından bazı borçlar çıkaran dostlar, miras iddia eden uzak akrabalar çıkmıştı. (...)
Nişantaşı'ndaki konak satılırken eşyalarını, avukat bir yere depo etmişti. Gidip onlara baktılar. Lüzumluları ayırdılar. Üst tarafını derhal koltukçulara verdiler.Dükkanların birkaç senelik kiraları da peşin alındığı için, Kamil Bey'e, sattığı menkul malların bedelinden başka para kalmıyordu. '' (s.23-24)
Bu parça ikinci baskıda şöyle olmuş :
''Kira getiren mülklerden para edenlerin yok pahasına satıldığı, birtakımının da yanıp kül olduğu anlaşıldı. Yangın yerindeki arsalara dönüp bakan yoktu. Bazı hisseli mülklerin hissedarları, ölüm yüzünden, o kadar artmış, bunların nerede bulunduklarını, sağ olup olmadıklarını öğrenmek o kadar imkansızlaşmıştı ki, kimi dükkanlarla kimi hanların mülkiyeti adeta, kiracılara geçmişti. Bundan başka, kiralar yıllardan beri arttırılmadığı için, boşaltma davalarına harcananlarla icra masrafları, alınacak paraları aşmışa benziyordu.'' (s.102-103)
Görülüyor ki ikinci baskıda ne''iki dükkan''dan söz ediliyor, ne de satılan ''menkul malların bedelinden'' Kamil Bey'e kalan paralardan. Buna karşılık, Kemal Tahir, birinci baskıda geçen ''Dükkan...dükkanlardan birini satmalı! ''(s.44) tümcesini- belki de dalgınlıkla- ikinci baskıda (s.120) olduğu gibi bırakmış.Ayrıca Esir Şehrin Mahpusu'nda da ''dükkanlar'' sözcüğü iki kez geçiyor :283. ve 365. sayfalarda. Esir Şehrin Mahpusu'nda (s.283) Nermin Hanım'la hapishaneda konuşurken şöyle der Kamil Bey : ''Ama yine de para ister. Daha dışardayken kararlaştırmıştım. Evde bir sürü işe yaramaz öte beri var. Birkaç smokin,birkaç frak...Bazı biblolar, Çin vazoları...( Kamil Bey'in, birinci baskıda ''altından yapılmış bir küçük Buda heykelini- Kemal Tahir, bunu ikinci baskıda ''fildişinden yapılmış''(s.152) satmak için götürdüğü antikacı Salamon'un ''Güzel parça, meraklısı bulunursa, iki yüz , iki yüz elli eder.'' dediğini, ''münasip bir müşteri ''çıkıncaya kadar ''alelhesap yüz lira''verdiğini (s.74) anımsarsak, ''Bazı biblolarla ,çin vazoları'nın değeri hakkında bir kanıya varabiliriz. Üstelik o zamanın fiyat düzeyini gösteren bilgiler veriyor Kemal Tahir Esir Şehrin İnsanları'nın ikinci baskısının 90. sayfasında : ''...bir paket Ahali cigarası 16 kuruş, bir okka lahana 6 kuruş, bir okka şeker 60 kuruş, bir okkaİngiliz pirinci 35 kuruş, bir okka Halep yağı 200 kuruş, bir okka zeytin 70 kuruş, bir okka sabun 47 kuruş, bir okka ekmek 17 kuruş... Halis köseleden pek ziyade şık kunduralar 400 kuruştan2500 kuruşa kadar, zarif ve şık kumaşlardan sivil paltolar 750 kuruştan 500 kuruşa kadar...''-FN.) Bunları satalım gitsin! Dükkanlarla Bağlarbaşı'ndaki köşkü de elden çıkaralım !'' Hala Hanım, ''Siz şimdi hacir altında olduğunuzdan hiç bir şey satamazsınız ! derse de, bu sözlerin doğru olmadığını son sayfadaki (s.365) boşanma mektubundan anlarız :Kamil Bey'in ''Ayşe'ye bırakacağım dükkanlarla köşk için avukatım eniştenizi görecek.'' demesi satışın mümkün olduğunu gösteriyor. Tabii, Nermin Hanım'ın para sıkıntısı konusundaki sözlerinin geçersizliğini de.
Kemal Tahir ''menkul malların satışından'' Kamil Bey'in eline geçen paradan ikinci baskıda söz etmez, buna karşılık ikinci baskıya birinci baskıda olmayan bir tip ekler : Derviş Fuat Bey; ve Derviş Fuat Bey'e ''bir ara tekkeye bağışlamayı düşündüğü '' (s.92) 1.200 lirayı Kamil Bey'e verdirir, Kamil Bey'e de bu parayı kabul ettirir. Oysa çizilen Kamil Bey kişiliğinin bu parayı kabul etmesi olanaksızdır. Kemal Tahir, bir kez daha, roman kahramanını küçültmek istemiştir.
Kemal Tahir, Kamil Bey'in para durumunu olduğundan daha kötü göstermek için ikinci baskıda niçin yapıyor bu değişiklikleri ! Nermin Hanım'ı haklı çıkarmak için ! Birinci baskıda 15. sayfada olmayan bir paragrafı, Kemal Tahir , ikinci baskıda 12. sayfaya eklemiş :
''Nermin'in bütün silahlara karşı meydan okuyan kişisel gücünün bir tek yufka noktası vardı :Güven içinde yaşamak istiyor, önemli önemsiz hiç bir güvensizliğine, en küçük bir direnme gösteremiyordu. ''
Kemal Tahir, ayrıca ,Yol Ayrımı'nda, ''Çünkü ,Ayşe'nin babasını sevmediğimi anladım. Sevip sonra sevmemek değil, hiç bir zaman sevmediğimi. ''diyen Nermin Hanım'ın bu sözlerine gerekçe hazırlamak için, ikinci baskıya (s.13), birinci baskıda olmayan , son paragrafı eklemiş :
'...( Kamil Bey'i) Güvenilir bulduğu için kocalığa kabul etmişti. Bu kararda Kamil Bey'in babadan kalma ünlü zenginliğinin yeri, ancak, kişiliğinin verdiği güven duygusu kadardı. Bu güven duygusu, evlendikten sonra kocasını sevmesine yardımcı olacak yerde, aralarında garip bir engel meydana getirmişti. Nermin, her güvensizlik ürküntüsünü atlatışında, kocasına yeni bir güvenle sığınmaktaydı ama, bu hal, şuurunu zorlayarak, her zaman yeniden gayret harcaması yüzünden, kendisini sevgiye doludizgin bırakamamasına, biraz ürkek, biraz utangaç, belli belirsiz soğuk kalmasına da sebep olmaktaydı. ''
Nermin Hanım, ''Ayşe'nin babasını sevmediğimi anladım. ''dedikten sonra, ''Galiba o da beni hiç bir zaman gerçekten sevmemişti ''diyordu. Kemal Tahir, Kamil Bey'in sevgisinden söz ederken, birinci baskıda şöyle der :
''Kamil Bey, aşkı hiç bir zaman, geçici maceralarla karıştırmamış, evleninceye kadar, hiçbir kadını ciddiye almamıştı. Karısını,işte bu, asla yıpranmamış yüreğinin bütün kabiliyetiyle sevdi. Bu sevgide, ağırbaşlı sahici bir aşk, bir haklı övünme vardı.'' (s.15)
Kemal Tahir, ikinci baskıda, bu paragrafı şöyle değiştirmiş :
''Kamil Bey, bekarlığında, aşkı geçici ilintilerle hiç karıştırmamış olduğu için, Nermin'i, yıpranmamış yüreğinin var gücüyle sevmişti. Bu sevgide, gerçek aşkın ağırbaşlı, ödevlerini savsaklamaz aşırı dikkati, candan yakınlığı vardı .Bunca yıllık karısındaki gizli tutukluğu sezememesi, güvenilir erkek olduğuna yüzde yüz emin bulunmasından, sevdiği kadının en küçük ürküntüsünde kendisine sığınmasını olağan saymasındandı'' (s.14)
Kemal Tahir, Esir Şehrin İnsanları'nın ikinci baskısında yaptığı bu değişikliklerden sonradır ki Yol Ayrımı'nda Doktor Münir'e şunları söyletir :
''Gerçek sevişmenin ruhu güçlendiren yorgunluğunu ömürlerinde duymamış bahtsız kadınlardan buNermin Hanım...-Biraz düşündü- Bana kalırsa Kamil Bey de bu cins erkeklerden sayılır. ''(s.419-420)
Bir roman kişisi (Doktor Münir)başka roman kişileri (Nermin Hanım'la Kamil Bey)hakkında hiçbir zaman böyle konuşamaz. Kemal Tahir'in romanlarını okumuş olanlar, romancının birçok düşüncesini Doktor Münir'e söylettiğini anımsayacaklardır. Nitekim Doktor Münir'in bu sözlerini, ancak,klasik romanın'' her şeyi bilen, her şeyi gören ''Tanrı anlatıcısı söyleyebilir.
Nermin Hanım, ''Ayşe'nin babasına, 1921 'lerde,İstanbul şehrinde, bize ekmek parası kazanmak, hapse girmekten çok daha zor geldiğine eminim. (...) Geçim zorluğuyla karşılaşır karşılaşmaz, sorumluluktan kaçmayı seçti.'' (Yol Ayrımı, s.446) diyordu. Oysa Esir Şehrin İnsanları'nda Kemal Tahir, Kamil Bey'i şöyle düşündürür :
''...bu şerefli yürek huzuruna kavuşamamış bulunsaydı, geriye kalan biricik şeref yolunu belki tutamayacak, yani Nermin'le Ayşe'yi yüzüstü, kimsesiz, parasız bırakarak Anadolu'ya geçemeyecek, hiçbir zaman bu kadar kahraman olamayacaktı.''(1. baskı,s.96; 2. baskı, s.175)
Bu Kamil Bey mi geçim zorluğuyla karşılaşır karşılaşmaz sorumluluktan kaçan ! Bu Kamil Bey mi karısına kızına ekmek parası kazanmak zor gelince kolay (!) yolu, hapse girmeyi seçen !
Nermin Hanım, Kamil Bey'i suçlarken, ısrarla, Kamil Bey'in ''romantikliği'' ve bencilliği üzerinde durur; ''Gerçek romantikler, ne kadar yumuşak, hatta gözü yaşlı görünseler, gerçekten üzülmezler. Çünkü romantik olmak bencil olmaktan gelir bence.''(Yol Ayrımı ,s.448) Oysa Esir Şehrin İnsanları'nda olsun, Esir Şehrin Mahpusu'nda olsun, Kamil Bey'in, Nermin Hanım'ın kullandığı anlamda, ''romantikliğini'', ''bencilliğini'' gösteren bir davranışını bulamazsınız . Nermin Hanım'ın suçlamalarının tam tersini gösterecek pek çok alıntı yapabilirim, ama okurların sabrını daha fazla zorlamak istemiyorum. Sadece'' romantikler''sözcüğü üzerinde durmakla yetineceğim :Öztürkçe yazmaya böylesine özen gösteren Kemal Tahir, ''romantikler'' sözcüğü yerine Türkçe bir sözcük bulup kullanabilirdi ; kullanmıyor; ısrarla ''romantikler'' diyor. Ve anladığım kadarıyla bunu bilinçli olarak yapıyor.
YOL AYRIMI'nın , Esir Şehrin İnsanları'nın birinci ve ikinci baskılarıyla ve Esir Şehrin Mahpusu'yla birlikte okunması, ilginç bir gerçeği gözler önüne seriyor : Kemal Tahir, 1956 'da yayınlanan Esir Şehrin İnsanları'nda yarattığı Kamil Bey'in kişiliğini 1971 'de yayınlanan Yol Ayrımı'nda -Nermin Hanım'a yaptırdığı açıklamalarla- değiştirmiş ; bunu yapabilmek için de Esir Şehrin İnsanları'nın 1969'da yayınlanan ikinci baskısında birçok değişiklik yapmış, romanı neredeyse yeniden yazmıştır.
Nermin Hanım'ın Yol Ayrımı'nda anlattığı Kamil Bey, üstüste çekilmiş iki fotografın verdiği izlenimi verdi bana :Kamil Bey'in altında bir başkasının varlığını sezmemek olanaksız. Kemal Tahir, sanki, Kamil Bey'i bahane ederek bir başkasıyla hesaplaşmakta. Ve bu arada, tabii, kendisiyle de. Bütün çabası, Kamil Bey'i suçlayarak huzura kavuşmak sanki.
Şimdi, iki yazar dostuma çağrı : Kemal Sülker'le Memet Fuat'ın bu 1.571 sayfayı okumak külfetine katlanmalarını ve vardığım sonuç hakkındaki kanılarını açıklamalarını rica ediyorum