22 Temmuz'da kim kime, niçin oy verdi?
ŞAHİN ALPAY 11 Eylül 2007
Prof. Dr. Yılmaz Esmer, Türkiye'de kamuoyu ve seçim araştırmaları alanının önde gelen uzmanlarından biri. "Dünya Değerler Araştırması"nın Türkiye sorumluluğunu da yürüten Esmer'in uluslararası karşılaştırmalar açısından da önemli bir deneyimi var.
Boğaziçi Üniversitesi'nden Bahçeşehir Üniversitesi'ne transfer olan Prof. Esmer 1995 seçimlerinden bu yana, "seçim sonrası" araştırmaları yapıyor ve bu nedenle Türkiye'de seçmen davranışları üzerinde zengin bir bilgi birikimine sahip. Esmer, geçtiğimiz günlerde 2007 seçim sonrası araştırmasının özet bulgularını yayımladı.
Türkiye'de siyaset bilimciler ve siyaset yorumcuları arasında seçmen davranışlarıyla ilgili olarak iki farklı yaklaşım olduğu söylenebilir: Bir grup Türkiye'de seçmen tercihlerinin ideolojik olmaktan çok pragmatik ya da rasyonel nitelikte olduğu, her seçimde kendi çıkarlarına en çok hizmet edeceğine inandıkları partiye oy verdikleri görüşünde. (Yazılarımı takip edenlerin bileceği gibi, ben de bu görüşe yakınım.) Diğerleri ise, Türkiye'de seçmen tercihlerini açıklamada yegane değil ama en güçlü etkenin ideoloji olduğu; kendilerini sağda gören seçmenlerin sağ partileri, solda gören seçmenlerin de sol partileri tercih ettikleri ve "aşırı sağ"ın giderek merkez ve sol aleyhine büyümekte olduğu görüşünde. Prof. Esmer de bu yaklaşımı benimseyenler arasında. Esmer'e göre, bütün dünyada olduğu gibi Türkiye'de de dinsel eğilimler güçlenmekte; Milli Görüş Hareketine bağlı partilerin ve son olarak AKP'nin oylarındaki artış da esas olarak dindarlığın yükselişiyle açıklanabilir. Nitekim son araştırma, 22 Temmuz'da dinî değerlere bağlı seçmenlerin AKP'ye, milliyetçi değerlere bağlı seçmenlerin MHP'ye, laik değerlere bağlı seçmenlerin ise CHP'ye oy verdiğini gösteriyor.
Esmer ve benzer görüştekilere başlıca itirazlarımı şu noktalarda toplayabilirim: Türkiye'de dinî değerlerin çok önemli bir rolü olduğuna kuşku yok. Türkiye'de "sağ"ın büyük ölçüde Sünni, "sol"un büyük ölçüde Alevi oyunu temsil ettiği muhakkak. Ancak Milli Görüş hareketine bağlı partilerin ve AKP'nin oy oranındaki genel artış eğiliminin, dindarlığın ve dinsel değerlere bağlılığın yükselişiyle açıklanabilmesi için, bağımsız değişken olarak Türkiye'de dindarlığın zaman içinde giderek yükselmekte olduğu da gösterilebilmelidir. Oysa bunun aksine işaret eden araştırmalar olduğu gibi, en "dindar" parti olan Saadet Partisi'nin nasıl olup (Esmer'in ifadesiyle) "seçmenin gündeminden tamamen düşmüş" olduğunun da açıklanması gerekir. Dindarlıkla İslamcılığı özdeşleştirmek yanlıştır.
Öte yandan, Milli Görüş Hareketi'ne bağlı partilerin ve devamı olan AKP'nin zaman içinde programlarını, profillerini yenileme; vaatlerini giderek seçmenlerin politik ve ekonomik tercihlerine adapte etme yeteneğini gösterdikleri yadsınamaz. Aynı şekilde bu partilerin gerek yerel yönetimlerde, gerekse genel yönetimde seçmenlerce görece "başarılı" bulunduğu da görmezden gelinemez. Nitekim Esmer'in son araştırması da, 22 Temmuz'daki parti tercihlerinde rol oynayan etkenlerin başında ekonomik etkenler ile parti liderinin güvenilirliğinin geldiğini; "en başarılı" bulunan partinin AKP, "en dürüst" bulunan liderin R. Tayyip Erdoğan olduğunu gösteriyor.
Prof. Esmer'in son araştırmasının bana en ilginç gelen ve gözlemlerle de hayli örtüşen bulguları CHP'yle ilgili: CHP'ye oy verenlerin ancak % 71'i kendisini temsil eden bir parti, % 53'ü de bir liderin var olduğunu söylüyor. (AKP seçmeni için bu oranlar % 85 ve 86.) Kendisini temsil eden bir lider olduğunu söyleyen CHP'lilerin de ancak üçte ikisi Deniz Baykal'ın adını veriyor. AKP seçmeninin % 78'i, CHP seçmeninin ise sadece % 30'u "oyumu iyi olan partiye verdim" diyor. Yani % 70, "kötünün iyisi" partiye (yani "kerhen") oy verdiğini söylüyor. Umarım CHP'nin iktidara susamış üyeleri, bu araştırmanın sonuçlarını irdeler ve gereken sonuçları çıkarırlar.
Esmer'in araştırmasının birçok ilginç bulgusu var. Umarım ana raporu en kısa zamanda yayımlanır.