« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

04 Haz

2012

HZ. MUHAMMED’İN HASTALIĞI SIRASINDA HZ. ÖMER’İN TAVRI VE HALİFE SEÇİMİ

Ramazan BOYACIOĞLU 01 Ocak 1970

Hz.Muhammed, sağlığında kendisinden sonra Müslümanların başına geçecek
kişiyi belirtmemiş ve bu işi ashâbına bırakmıştır. O, hasta yatağında yatarken, hiç
şüphesiz, devletin başına kimin geçeceği konusu, ileri gelen bazı arkadaşlarının
kafasını meşgul etmiştir. Belki bu konuda ashaptan bazıları arasında ikili-üçlü
görüşmeler yapılmıştır. Bugün bile bir devlet başkanının öleceği anlaşılsa,
kendisinden sonra kimin devletin başına geçeceği, devletin ileri gelenlerinin kafasını
meşgul eder ve bu konuda ilgili kişilerle görüşmeler yapılır. Bu, devletin varlığı için
önemlidir. Örneğin, Hz.Muhammed’in amcası Abbas, Hz.Muhammed’in ölümü ile
sonuçlanacak olan hastalığı sırasında, başkanlığın, Haşimoğulları’ndan çıkmaması
için bazı girişimlerde bulunmuştur. Bunun için bir gün Hz.Ali, hasta olan
Hz.Muhammed’in yanından çıkınca onun hastalığı hakkında bilgi aldıktan sonra,
“Görmüyor musun? Allah’ın Elçisi bu hastalıktan ölmek üzeredir. Ben, Abdülmuttalip
oğullarının ölecekleri sırada yüzlerinin ne duruma geldiğini bilirim. Haydi Allah’ın
Elçisi’nin yanına gidelim de bu işi (yönetim) kime bırakacağını soralım. Bize
bırakıyorsa bunu bilelim. Bizden başkasına bırakıyorsa kendisiyle konuşalım, bizim
için tavsiyelerde bulunsun” deyince, Hz.Ali, “Biz bunu Allah’ın Elçisi’ne sorunca, o da
bunu bize vermeyecek olursa, artık bir daha bunu bize vermezler. Onun için ona
böyle bir şeyi aslâ sormam”1 diyerek yanıtlamıştır. Hz.Abbas’ın zihnini meşgul eden
bir konunun, ayrıca Hz.Ebû Bekir’in, Hz.Ömer’in ve benzerlerinin zihinlerini de
meşgul etmediği düşünülemez.
Hz.Ali’nin Yönetimi Konusunda Bir Kampanya ve Kırtas Olayı
Yukarıda da belirtildiği gibi, Hz.Peygamber’in öleceği anlaşılınca, ondan sonra
yönetime kimin geleceği konusu sahâbîlerden pek çoğunun zihnini meşgul etmiştir.
Kayıtlarda böyle bir kampanyadan açıkça bahsedilmemiş olsa da, Hz.Ali’nin
yönetimi (hilâfeti) konusunda Hz.Muhammed yanında bir kampanya başlatılmış
olabilir. Bu kampanyaya, belki, başta Hz.Ali’nin eşi ve Hz.Muhammed’in kızı
Hz.Fatıma, hem Hz.Muhammed’in ve hem de Hz.Ali’in amcası olan Hz.Abbas, oğlu
Abdullah b.Abbas, Zübeyir, Hz.Muhammed’in kayın pederi olan Ebû Süfyan gibi
kişiler içeriden; Ammar b. Yasir, Ebû Zer, Mikdat b. el-Esved gibi kişiler de dışarıdan
destek vermişlerdir. Bu kampanyaya önderlik edenlerin, Hz.Peygamber’i ikna etmek
için girişimde bulunmuş olmaları mümkündür. Eğer Kırtas Olayı doğru ise, rivayete
* Doç. Dr. Cumhuriyet Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi İslâm Tarihi Öğretim Üyesi
1 Şah Muınüddin Ahmed Nedvî-Said Sahid Ansari, Büyük İslâm Tarihi Asrı Saadet Peygamberimizin
Ashabı II, hazırlayan Eşref Edip, İstanbul 1969, 114; Ahmet b. Hanbel, Müsned I, 263, 325; İbn Sa’d IV/1,
18; İbn Hişam, IV, 101; Ebû Bekr İbnî’l-A’râbî, el-Avâsım mine’l-Kavâsım, tahkik: Muhibbüddin el-Hatib,
Dımaşk 1412, 177
göre: Hasta yatağında yatarken Hz.Muhammed, “Ben size öyle bir mektup yazayım
ki, bu mektup sayesinde hiçbir zaman azgınlık yoluna sapmayasınız.” deyince,
mektubun yazılıp yazılmaması konusunda başta Hz.Ömer olmak üzere, yanında
bulunan sahabe arasında tartışma çıkmış ve Hz.Peygamber de, “Allah’ın Elçisinin
yanında ihtilâf caiz değildir” diyerek, kendisinin yalnız bırakılmasını istemiştir.2 Başka
bir rivayette ise, Hz.Peygamber’in her hangi bir vâsiyette bulunup bulunmadığı
Abdullah b. Abbas’a sorulduğunda o, “Hayır, bulunmadı” demiştir. Daha sonra
Allah’ın Elçisi, “Ali’yi bana çağırınız” demiş, bunun üzerine Hz.Aişe, “Ebû Bekir’i
çağırmayacak mısınız?” derken, Hafsa da, “Ömer’i çağırmaya adam göndermeyecek
misiniz?” isteğinde bulunmuşlardır. Bundan sonra hepsi Hz.Peygamber’in huzurunda
toplanmışlardır.3 Bu, aynı toplantının başka bir anlatılış şekli midir? Ya da buna
benzer birkaç toplantı yapılmış mıdır? Bunu, ortaya koymak zordur. Bu rivâyet doğru
ise, Hz.Peygamber yalnızca Hz.Ali’yi istemişti. Ama, önemli bir konu olacağını
öğrenen Hz.Peygamber’in eşleri bu konudan babalarını da haberdar etmişlerdir.
Hz.Ali ile, belki de kendinden sonra yerine kimin geçeceği konusunda bir konuşma mı
yapacaktı da eşleri, babalarının hassas olduğu bu konuda onları da haberdar
etmişlerdi? Ya da bu toplantıya Hz.Ebû Bekir ve Hz.Ömer de katıldığına göre,
Hz.Peygamber yönetim konusunda onların görüşlerini mi alacaktı da, hassas olan bu
konuda aralarında tartışma çıktı? Ya da, Hz.Ali taraftarlarınca, daha sonra sorun
çıkmaması için, Hz.Muhammed’e yazılı bir metin bırakmasının daha uygun olacağı
konusunda tavsiye de mi bulunmuşlardı? Böylece, Hz.Ali taraftarlarının
kampanyasını öğrenen Hz.Ömer, Hz.Peygamber’in, Hz.Ali’yi atayacağı zannıyla,
böyle bir şeyin olabileceği duygusuna kapılarak, buna karşı çıkma gereğini
duymuştur. Kaynaklarda Hz.Peygamber’in Hz.Ali’yi yönetici olarak atayacağı ile ilgili
bir vesika yoktur. Bu karşı çıkış, Hz.Peygamber’in peygamberliğine ya da kişiliğine
olmayıp, yalnızca bir icraatına karşı çıkış olarak görmek gerekir. Yukarıda da
belirtildiği gibi, dünya işleri ile ilgili olarak Hz.muhammed’in sağlığında buna benzer
pek çok karşı çıkışlar olmuştu. O halde Kırtas Olayı’nda, bu karşı çıkışı, sanki
Hz.Peygamber’in Hz.Ali’yi atayacakmış sanısına kapılan Hz.Ömer’in bir davranışı
olarak ele almak gerekir. Çünkü, yukarıda da belirtildiği gibi Hz.Muhammed, dünya
işleri ile ilgili olarak Hz.Ebû Bekir ile Hz.Ömer bir konuda görüş birliği yaptılarsa, onu
olduğu gibi kabul edeceğini belirtmiştir. İşte bunu bilen Hz.Ömer, bu görüş
doğrultusunda davranışta bulunmuştur. Hz.Muhammed, daha sonra bu konuda bir
vâsiyet yazdırmadığına göre, burada bir yanlış anlaşılma söz konusudur.
Buna benzer birkaç olay da Hz.Ebû Bekir ile ilgili olarak anlatılır. Hz.Aişe,
ölüm hastalığı anında ağrıları şiddetlenen Allah’ın Elçisi’nin, “Bana Ebû Bekir ile
oğlunu çağırın ki, Ebû Bekir’in yönetimi hususunda hiç kimsenin hırsı olmasın ve hiç
kimse temenni etmesin. Bunu (Ebû Bekir’in yönetimine karşı çıkanları) Allah da,
inananlar da kabul etmez.” dediğini nakleder. Yine Hz.Aişe, Allah’ın Elçisi’nin
hastalığının ağırlaştığı bir sırada Ebû Bekir’in oğlu Abdurrahman’a şöyle dediğini
anlatmıştır: “Bana bir kürek kemiği ya da levha getir ki, Ebû Bekir’e bir yazı yazayım
da, hiç kimse ona muhalefet etmesin. Ebû Bekir’e muhalefet edilmesini Allah da,
inanalar da kabul etmez.”4
Kaynaklarda, Hz.Ali’nin yönetime gelmesi ile ilgili olarak algılanan ve
Hz.Peygamber’in söylemiş olduğu iddia edilen pek çok söz varsa da, Hz.Ebû Bekir’in
yönetime gelmesi konusunda Hz.Peygamber’den nakledilen, daha çok söz vardır.5
Ama Gadir-i Hum’da, Sakaleyn Hâdîsinde, Hz.Ali ile ilgili olarak iddia edilenler doğru
olsaydı bunu büyük çoğunluğun bilmesi gerekirdi. Yukarı da belirtildiği gibi Kırtas
2 Taberî, Milletler ve Hükümdarlar Tarihi V, çevirenler: Zâkir Kadiri Ugan-Ahmet Temir, İstanbul 1992, V,
884
3 Taberî,V, 890-891; aynı konu için bakınız: İbn Kesîr, V, 393-394
4 İbn Kesir, V, 394-395
5 İbn Kesir, V, 394-398, 401-407
Olayında da Hz.Peygamber ne Hz.Ali ile, ne de Hz.Ebû Bekir ile ilgili bir şey
bırakmamıştır. Rivâyetlere göre sözde kalmıştır.
Hz.Ömer’in, Hz.Ali’nin hilâfetine karşı çıkışı onu sevmediğinden değildir.
Çünkü herkesin bildiği gibi Hz.Ömer, kendi emirliği döneminde, her önemli konuda
Hz.Ali ile danışmalarda bulunur onun görüşlerini alırdı. Ayrıca, daha sonra Hz.Ömer,
Hz. Ali’nin damadı olacaktır. Hz.Ali’nin takvası, bilgisi, cesâreti, şecâati, komutanlığı
vs. tartışılmaz. Öyleyse bu karşı çıkışın nedeni, çok yetenek ve beceri isteyen devlet
başkanlığına Hz.Ali’yi belki ehliyetli görmemişidir. Kur’an’da, “Gerçekten Allah size,
emânetleri ehil olanlara vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adâletle
hükmetmenizi emreder...”6. Ya da hilâfetin saltanata dönüşmesinden korkmuştur.
Öyle ise olaya bu açılardan da bakmak gerekir.
Hz.Ömer, yaralandığı ve öleceğini anladığı zaman bile Hz.Osman, Hz.Ali,
Abdurrahman b. Avf, Sa’d b. Ebî Vakkas, Talha ve Zübeyr gibi ashabın ileri
gelenlerini ve halkın istemesine rağmen kendi oğlu Abdullah’ı bile devlet başkanlığı
makamına, devlet başkanında olması gereken bazı vasıflara yeterli şekilde sahip
olmadığı için, uygun görmemiştir. O, “Eğer Ebû Ubeyde sağ olsaydı onu seçerdim.
Çünkü Allah, onu niçin seçtiğimi bana sorunca, Rasûlullah’ın onun için, ‘Bu
ümmetimin güvenilir adamı’ dediğini duyduğumu söylerdim. Ebû Huzeyfe’nin
özgürlüğüne kavuşturduğu Sâlim sağ olsaydı onu seçerdim. Rabbim niçin onu
seçtiğimi sorarsa, Allah’ın Elçisi’nin onun için, ‘Sâlim, Allah’ı en çok seven kimsedir’
dediğini duydum diye hesap verirdim”7 demiştir.
Hz.Peygamber’in Ölümü Üzerine, Hz.Ömer’in Davranışı
Hz.Peygamber öldüğü zaman, Hz. Peygamber’in ölümü üzerine, mescitte bir
konuşma yapan Hz.Ömer, güya “Münafıklardan bir takım kişiler Allah’ın Elçisi’nin
öldüğünü iddia ediyorlar. Allah’ın Elçisi ölmedi. Musâ/İsa b. İmran’ın kavmi arasında
kırk gün kaybolduktan/göğe çıktıktan sonra kavmi yanına döndüğü gibi, Allah’ın Elçisi
de yanımıza dönecek, kendisinin öldüğü haberini yayanların ellerini ve ayaklarını
kesecektir” şeklinde veya buna benzer sözler söylemiştir. Hz.Ömer konuşmasına
devem ettiği esnada Hz.Ebû Bekir, doğruca Allah’ın Elçinin bulunduğu yere gitti.
Üzerinde örtü bulunan Allah’ın elçisinin örtüsünü kaldırıp yüzünü açtı ve yüzünden
öptü. Sora konuşmakta olan Ömer’in yanına geldi. Hz.Ebû Bekir de halka bir
konuşma yaptı ve “Muhammed ancak bir elçidir. Ondan önce de elçiler gelip
geçmiştir. Şimdi o ölür ya da öldürülürse, eskiye mi döneceksiniz?3/144” ayetini
okuduktan sonra “Muhammed ölmüştür” demiştir. Daha sonraları Hz.Ömer, “Ebû
Bekir’den duyduğum ayet beni şaşkına çevirdi. Allah’ın Elçisinin öldüğünü işte o
zaman bildim”8 demiştir. Eğer Hz.Ömer’in “Allah’ın Elçisi ölmedi. Musa/İsa b. İmran’ın
kavmi arasında kırk gün kaybolduktan/göğe çıktıktan sonra kavmi yanına döndüğü
gibi, Allah’ın Elçisi de yanımıza dönecek, kendisinin öldüğü haberini yayanların
ellerini ve ayaklarını kesecektir” dediği, doğru kabul edilirse, Hz.Ömer gibi biri, İslâm’ı
ve Kur’an’ı hiç anlamamış olur. Hz.Ömer, İslâm’ı ve Kur’an’ı anlamadığına göre
sahabeden hiç kimse anlamamış anlamı çıkar ki bu doğru değildir. Çünkü,
Hz.Peygamberin öleceğine dair ayetler vardır. Ayrıca, Peygamberin Mûsa/İsa gibi
kırk gün kaybolacağına veya göğe çıkacağına, sonra kavmine döneceğine ve
öldüğünü söyleyenlerin ellerini ve ayaklarını keseceğine dair sözler, Kur’an
açısından anlamsızdır. Ayrıca Hz.Peygamberin cesedi evinde dururken, münafıklar
öldüğünü anlamış da Hz.Ömer mi anlamamış? Hz.Peygamberin ölümü üzerine,
Hz.Ömer’in şok ve üzüntü anında söyleyeceği sözler, böyle mi olmalıydı?
6 Kur’an, Nisâ 4/58
7 Doğuştan Günümüze Büyük İslâm Tarihi II (D.G.B.İ.T.), İstanbul 1986, 191; Şah Muınüddin Ahmed,
A.g.e.I, 237
8 Taberî, V, 896; Ebu’l-Ferec, Abdurrahman b. Ali b.Muhammed İbnü’l-Cezvî, Menâkıbu Emirü’l-Mü’minîn
Ömer b.el-Hattab, tahkik: Zeyneb İbrahim el-Kârût, Beyrut 1987, 49; İbn Hişam, IV, 334-335; İbn Sa’d, II,
226-268
Hz.Peygamber’in, Mekke döneminde, Ömer’in Müslüman olması için,
“Allah’ım! Sana sevimli olan iki kişi ile İslâm’ı yücelt. Ömer b. Hattab, Ebû Cehil b.
Hişam.” Ya da “Ey Allah’ım Ömer b. Hattab ile dini aziz kıl” diye kendine dua edilen
bir kişiydi.9
Aşağıdaki âyetlerin ışığı altında bu olay ele alınırsa, Kur’an’ı toplayan
heyette yer alan Hz.Ömer’in bu âyetleri bilmiyor olması mümkün değildir. İslâm
öncesi dönemde bile Mekke kent devletinin sefirliğini yapacak kadar iyi yetişmiş olan
Hz.Ömer10, ayrıca Peygamber’imiz zamanında fetva verenler arasındaydı.11
Yüce Kur’an’da, “Muhammed, ancak bir elçidir. Ondan önce de elçiler gelip
geçmiştir. Şimdi o ölür ya da öldürülürse, eskiye mi döneceksiniz? Kim eskiye
dönerse, Allah’a hiçbir şekilde zarar vermiş olamaz. Allah, ödüllenecekleri
ödüllendirir.”12
Haydi Hz.Ömer’in, bu ayet o an için aklına gelmemişse, aşağıdaki
ayetler de mi aklına gelmemiştir: “Biz, senden önce de hiçbir beşere sonsuzluk
vermedik. Şimdi sen ölürsen, sanki onlar sonsuza kadar kalacaklar mı?”13, “(Ey
Muhammed!) Muhakkak sen
de öleceksin onlar da ölecekler.”14 buyrularak,
Hz.Muhammed’in de öleceğini belirtilmiştir. Ayrıca, “...Bugün size dininizi
tamamladım ve sizin için İslâm’ı beğendim...”15
âyeti ile dinin tamamlandığı
bildirilmişti.
Bu âyetlerden başka, Hz.Peygamber’in, aşağıda belirtilmiş olan, gerek Vedâ
Haccında ve gerekse değişik yerlerdeki yaptığı konuşmaları ile, onun ölümün
yaklaştığını herkes anlamışken, yalnızca Hz.Ömer’in anlamamış olması çok garip
olur.
Hz.Muhammed vedâ haccını yapmış, hutbesini okuduktan sonra orada
bulunanlara, “Yarın beni sizden soracaklar, ne diyeceksiniz?” diye sorunca,
oradakiler, görevini yaptığına dair tanıklık edeceklerini söylemişlerdi. Bunun üzerine
Hz.Muhammed, “Ey Allah’ım şahit ol! Ey Allah’ım şahit ol! Ey Allah’ım şahit ol”
diyerek sözlerini bitirmişti.16
Yine Hz.Ömer ve İbn Abbas gibi kişiler, “Allah’ın yardımı ve zaferi gelip de
insanları bölük bölük Allah’ın dinine girmekte olduklarını gördüğünde Allah’ını överek
O’nu yücelt ve Ondan bağışlama dile, ki O tövbeleri kabul eder”17 sûresi indiği zaman
“Bu sûre, Allah’ın Elçisi’nin ölümünün yaklaştığı gösterir” demişlerdi.18
Hz.Peygamber, Vedâ haccı anında, Cemreleri (Şeytan taşlama) taşlarken
durmuş ve yanındakilere söyle demiştir: “Hac anında yapılacak işleri benden alın.
Belki, bu yıldan sonra haccetmeyeceğim.”19
Hastalığı anında Hz.Muhammed, helâllaşmak için insanları mescitte toplamış
ve şu konuşmayı yapmıştır:
“Ey insanlar! Artık aranızdan ayrılma vaktim geldi. Beni artık aranızda, bu
makamda görmeyeceksiniz. Ben yapmam gerekeni sizin için yaptım. Bakın, ben
kimin sırtına kamçı vurmuş isem işte sırtım, gelip sırtıma vursun, misilleme yapsın.
Ben kimin malını almış isem, işte malım gelsin alsın. Ben kimin ırzına küfretmiş isem,
işte ırzım gelip misilleme yapsın. Ve hiç kimse, ‘Allah’ın Elçisi tarafından
kınanmaktan korktuğum için misilleme yapmadım.’ demesin. Bilesiniz ki,
kınamak, kötülemek benim şanımdan ve huyumdan değildir. Sizin aranızda en çok
sevdiğim kişi, şayet bende varsa gelip hakkını alan veya bana hakkını helâl eden
9 Tabakât III, 267
10 İbnü’l-Cevzî, 11; Suyutî, Tarihu’l-Hulefâ, Mısır 1952, 108
11 Gazzâlî, Ihyaü Ulumi’d-Din I, Kahire 1967, 37; Muhammed Abdulhay el-Kettânî, et-Terâtibü’l- İdâriyye I,
138-139
12 Kur’an, Âl-i İmrân 3/144
13 Kur’an, Enbiyâ 21/34
14 Kur’an, Zümer 39/30
15 Kur’an, Mâide 5/3
16 İbn Kesîr, V, 284
17 Kur’an, en-Nasr 110/1-3
18 İbn Kesîr, V,. 387
19 A.g.e., V,386
kimsedir. Ben, bir kimsenin hakkı benim boynumda iken Yüce Allah’ın huzuruna
çıkmak istemiyorum. Suçsuz olarak O’nun huzuruna gitmek istiyorum.”20
Hz.Aişe rivâyeti ile değişik anlatır: Hz.Muhammed öldüğü anda, Ömer ile
Muğire b. Şube gelip içeri girmek için izin istediler. Ben de girmelerine izin verdim.
Ömer, Allah’ın Elçisine bakıp, “Vay be, Allah’ın Elçisi ne kadar da şiddetli bayılmış”
dedi. Sonra ikisi kalkıp çıkmak istediler. Kapıya yaklaştıklarında Muğire, “Ey Ömer,
Allah’ın Elçisi ölmüş” dedi. Ben de, “Yalan söylüyorsun. Sen fitneci bir adamsın. Allah
münafıkları tamamen yok etmedikçe Allah’ın Elçisi ölmeyecektir”21 dedim. Akla yakın
olan bu anlatılıştır. Hz.Aişe, Hz.Peygamber’in ölmüş olduğu anlamamış olduğundan,
Hz.Ömer, onu ürkütmek istemeyip Hz.Peygamber’in bayıldığını söylemiştir. Muğire
ise, doğruyu söyleyince, Hz.Aişe’yi ürkütmüş ve kendine hakaret ettirtmiştir. Ama
Hz.Ömer için de, “Doğrusu Allah, münafıkları tamamen yok etmedikçe Allah’ın Elçisi
ölmeyecektir” diye insanlara hitap ettiği rivayet edilmektedir.22
Kısacası, Hz.Peygamber’in öleceği ile ilgili olarak âyetler ve yaşanan bütün bu
olaylar herkes tarafından bilirken, nasıl olur da sahabenin ileri gelenlerinden biri olan
Hz.Ömer, Hz.Peygamber’in ölümlü olduğunu ve öleceğini anlamamıştır?
Eğer Hz.Ömer, dışarıdaki halka, Hz.Peygamber’in ölmediğini söylemişse, bu
bir tedbir gereğidir. Çünkü bazı kişiler iktidarı ele geçirmek için zor kullanıp kan
dökebilir ve ihtilal çıkarabilirdi. Ülke güvenliği sağlandıktan sonra, bu konuda
açıklama yapmak daha uygun olabilrdi. Herkesin bildiği gibi, krallar ve sultanlar
öldükleri zaman, yeni kral ya da sultan iş başına geçinceye kadar, halktan gizlenir.
Hz.Ömer’in sıkıntısı buydu. Belki o, Medine dışında Sünh’deki evinde23 olan Hz.Ebû
Bekir’i bekliyordu.
Hz.Ömer, çok sevdiği Hz.Peygamber’in ölümünden şüphesiz ki üzülmüştür.
Bu üzüntüsünü içinde tutarak, böyle bir anda halkın yanlış bir hareketine fırsat
vermek istememişti. Öyleyse Hz.Ömer, olayları önceden gören bir yapıya sahip olan
biri olarak, “Muhammed ölmedi, öldü diyenleri öldürürüm” diyerek tedbir almıştır.
Bundan sonra, Hz.Peygamber’in cesedi daha kaldırılmadan , acele ile devletin
başına uygun birini belirlemek durumu ortaya çıkmıştır.
Bu arada, gerçekten de Hz.Ömer’in korktuğu şey fazla sürmeden ortaya
çıkmış ve Ensar, Sa’d b. Ubade’ye biat etmek üzere Saideoğullarının gölgeliğinde
toplanmıştı.24
Hz.Muhammed’den Sonra Hilâfet Sorunu ve Hz.Ebû Bekir’in Hâlife
Seçilmesi
İslâm öncesi, bedevîler arasındaki kabile başkanının seçimi biraz incelenirse,
hâlife seçiminin de buna benzediği anlaşılır. İslâm öncesinde, bedevîler arasındaki
sosyal yapı, aşiret düzeni şeklindedir. Kabile, birbiriyle soy bağı ile bağlanan
aşiretlerden, ya da ailelerden oluşurdu. Ama, kabile başkanının seçimi pek kolay
olmazdı. Bir kişinin başkan seçilebilmesi için yiğitlik, cömertlik, akıllılık, uysallık gibi
özellikleri aranırdı. Ancak, özgürlüğe alışmış olan bedevî, çoğu kez, kabile
başkanının koyduğu ağır hükme boyun eğmediği gibi, onu bu konuda zorlayacak bir
güç de yoktu. Bedevî, isterse bir hükme karşı çıkar ve kabilesini terk ederdi. Kısacası
burada bir otorite boşluğu söz konusudur. İşte hilâfet seçimi ile bu otorite boşluğu
giderilecek ve devletin başına, genelde, bütün kabilelerin kabul edebileceği bir
kabileye mensup bulunacak ve bu kabileden seçilen bir kişinin yönetimi altında, daha
kapsamlı olan devlet oluşturulacaktır.25
20 A.g.e., V, 398-399; Taberî, V, 878-879
21 Tabakât II, 267; İbni Kesir, V, 414-415
22 İbn Kesîr, V, 414-415
23 Taberî, V, 896
24 A.g.e., V, 898
25 Ramazan Boyacıoğlu, “Hilâfet”, 10 Kasım 1999 Devlet Töreni ve Hilâfetten Cumhuriyet’e Paneli, Atatürk
Araştırma Merkezi, Ankara 2000, 91
Ama bu o kadar da kolay olmamıştır. Hz. Ebû Bekir’in seçilmesi için epeyce
karşılıklı bağrışmalar, tartışmalar olmuştur.
Yukarıda belirtildiği gibi, Hz.Peygamber öldüğü zaman Medine’de olmayan
Hz.Ebû Bekir, Hz.Peygamber’in öldüğü haberini alınca Medine’ye gelmişti. Önce
Hz.Peygamber’in odasına giren Hz.Ebû Bekir, onun yüzündeki örtüyü kaldırıp yüzünü
öpmüştür. Bundan sonra halkı yatıştırıcı bir konuşma yaparak Hz.Peygamber’in
öldüğünü bildirmiştir.
Bu arada, Hz.Peygamber öldüğüne göre, kabile başkanı seçmeye alışık olan
Medineli Ensar, Saideoğullari gölgeliğinde, başkan seçmek için toplanmışlar ve
seçmek için, hasta yatağından Sa’d b. Ubade’yi kaldırmışlar, sarıp sarmalanmış
olarak oraya getirmişlerdi. Ayrıca Hz.Ali, Hz.Zübeyr ve beraberindeki arkadaşları da,
Hz.Fatma’nın evinde toplanmışlardı. Başkan seçmek için Saideoğulları gölgeliğinde
Ensar’ın toplandığını öğrenen Hz.Ömer, Hz.Ebû Bekir’e, Ensar’ın toplandığı yere
gitmelerini söylemiştir. Böylece Hz.Ebû Bekir, Hz.Ömer ve Hz.Ebû Ubeyde b. Cerrah,
Ensar’ın toplandığı yere gitmek zorunda kalmışlardır.26
Hz.Ebû Bekir, Ömer ve Ubeyde yolda giderken Ensar’dan Uveym b. Sâide ile
Ma’n b. Adiyy adında iki kişi ile karşılaşmışlar ve bu iki kişi onların, Ensar’ın
toplandığı yere gittikleri öğrenince, “Ey Muhacir topluluğu! Onların yanına
yaklaşmayın, siz kendi işinize bakın” diyerek, bu üçünü uyarmışlardır.27 Bu iki kişinin
söylediklerinden anlaşıldığı gibi, Mekke’den göç edip gelen Muharcirler ile Medine’nin
yerli halkını oluşturan Ensar arasında çok çetin tartışmaların olacağı ortaya çıkıyordu.
Gerçekten de Muhacirlerden olan Hz.Ebû Bekir, Ömer ve Ebû Ubeyde oraya
ulaştıkları vakit, Ensâr’dan birisi, “Ey Muhacirler! Biliniz ki biz, Allah’ın Ensarı
(Yardımcıları) ve İslâm’ın öncü askerleriyiz. Siz bize katılmış olan bir topluluksunuz.
Bizi aslımızdan ayırmak ve yönetimi bizden zorla almak mı istiyorsunuz?” şeklinde
itirazlarda bulununca, bundan sonra Hz.Ömer, araya girip konuşmak isteyince, sert
tutumundan dolayı Hz.Ebû Bekir, “Yavaş ol ey Ömer” diyerek onun konuşmasını
engellemiş ve kendisi, herkesi yatıştıracak olan bir konuşma yapmış ve özet olarak,
“Ey Ensar topluluğu! Sizin söylediğiniz iyilikler doğrudur. Fakat Araplar bu işi,
Kureyiş’ten başkasına bırakmazlar. Araplar içinde Kureyş, soy ve bölge bakımından
en şereflisidir.” dedikten sonra, Hz.Ömer ile Ebû Ubeyde’yi göstererek, “Sizin için
işte bu iki adama razı oldum ve onları seçtim. O halde onlardan hangisini dilerseniz
ona bey’at edin” demiştir. Bu konuşma üzerine yine Ensar’dan Hubab (ya da
Habbab) b. Münzir, “Biz develerin kaşındığı otlar değiliz. Ey Kureyş topluluğu! Sizden
bir emir, bizden de bir emir olsun” diyerek itirazda bulunmuştur. Durumun bu şekilde
seyrettiği ve farklı seslerin çoğaldığı bir anda Hz.Ömer ile Ebû Ubeyde, “Allah’a
yemin ederiz ki, bu konuda biz senin başına emir olmayız. Çünkü sen Muhacirlerin
en erdemlisi ve İslâm dininin en değerli buyruğu olan namazda, Allah’ın Elçisi seni
imâm yapmıştır. Elini uzat da sana bey’at edelim” şeklinde karşılık verdikleri bir
sırada, Ensar’dan olan Beşir b. Sa’d, Hz.Ebû Bekir’e ilk bey’atı yapmış ve Hz.Ömer
ile Ebû Ubeyde onu izlemişlerdir. Beşir b. Sa’d’ın bu davranışından dolayı Hubab b.
Münzir, “Senin bu yaptığın akrabalığa yakışmaz. Sen, emirlik konusunda amcan
oğluna karşı başkalarını mı uygun görüp destekledin?” deyince, Beşir, “Hayır. Allah’a
yemin olsun öyle değil. Ben bu kimselerin haklı oldukları bir konuda anlaşmazlığa
düşmek istemedim” diyerek cevap vermiştir.28
Ensâr seçmek için yatağından kardırıp getirdiği Sa’d b. Ubâde, hem
seçilmediğinden, hem de Ebû Bekir’e bey’at etmesini isteyenlere kızmış ve “Allah’a
yemin ederim ki kesinlikle bey’at etmem. İster bütün insanlar ve cinler sizden yana
26 İbnü’l-Esîr, El Kâmil Fi’t-Tarih Tercümesi, çeviren: M. Beşir Eryarsoy, redaktör: Mertol Tulum, İstanbul
1991, 298-301; İbn Kesîr, V, 421; Taberî, V, 898
27 İbnü’l-Esîr, II, 300; İbn Kesîr, V, 421
28 İbn Kesîr, V, 422-423; İbnü’l-Esîr, II, 302-303; Taberî,V, 900-901
olsalar bile, ailemden bana katılanlarla birlikte, bütün gücümle savaşırım, ama bey’at
etmem. Ben Rabbimin önüne çıkıncaya kadar size bey’at etmeyeceğim” diyordu.29
Yine, Hz.Ebû Bekir’in hâlife seçilmesinden sonra, Hz.Ali ile Haşimoğulları,
Zübeyr b. Avam, Talha b. Ubeydullah gibi kişiler de bey’atta geciktiler. Hatta,
Hz.Ali’nin halasının oğlu olan Zübeyr, “Ben Ali’ye bey’at edilmedikçe kılıcımı kınıma
sokmam” diyerek karşı çıkmıştır.30 Belki Hz. Ali’nin temkinli davranışı, bir sorun
çıkmasını önlemiştir.
Kısacası, “Ebû Bekir’in hâlifeliği bir oldu bitti” diyenlere karşı, kendi döneminde
Hz.Ömer, “Evet öyle oldu ama, Allah fitnenin şerrinden toplumu korudu. Bugün
aranızda Ebû Bekir’den başka, kendisine kayıtsız şartsız itaat edilen bir kimse yoktur.
O, Hz.Peygamber’in ölümü anında en hayırlı arkadaşımızdı” diyerek, gerçekten onun
seçilmesiyle toplum fitneden korunmuştur.31
Her ne kadar İslâm, kabile asabiyetini kaldırmış olsa da, Müslümanlar
arasında gizliden gizliye devam etmiştir. Bazı şeyleri bir nesilde çözmek kolay
olmamıştır. Bugün bile, kabileler arasında, hatta toplumlar ve devletler arasında
asabiyet duygusu vardır. İslâm’dan önce, Arap yarımadasındaki Araplar arasındaki
kabileler incelenirse, bu üstünlüğün Mekke’deki Kureyş kabilesinde olduğu görülür.
Bunun nedeni, Kâbe’nin Mekke’de olması, Kureyş’in ona hizmet vermesi ve oraya
gelen hacılar tarafından onların sevilip sayılmış olmalarındandır. Bu yüzden gittiği
yerlerde sevilip sayılmış olmalarını Kur’an’daki Kureyş sûresinde “Kureyş’e
sevdirilmiş olmasından, yani yaz-kış seyahatleri onlara sevimli kılınmasından dolayı
Kureyş’liler, kendilerini açlıktan doyuran ve her çeşit korkuları giderilen bu Evin
(Kâbe) Rabbine kulluk etsinler” şeklinde dile getirilir. Hatta, bundan rahatsız olan
Ebrehe, Kâbe’yi yıkmak için Mekke’ye kadar gelmiş ve orada büyük bir hezimete
uğramıştır. Bu olay da Kureyş’in Araplar arasındaki değerini artırmıştır.
Saideoğulları gölgeliğindeki tartışmalar anında, Hz.Ebû Bekir, “Kureyş bu işin
vâlileridir. Yani yönetim onların elinde olmalıdır. İnsanların iyileri, iyi olanlara uyarlar,
kötüleri de kötü olanlara uyarlar” şeklinde Hz.Muhammed’den bir söz rivayet
etmiştir.32 Bu da orada bulunanları etkilemiştir.
Öyleyse o dönemde Araplar arasında bir sıralama yapılacak olursa, birinci
sırayı Kureyş alır. Ondan sonra, Kureyş’e müttefik olduklarından Sâkif ve Kinâne,
Hevâzin, Ehâbîş gibi kabileler gelirler. Belki, Medine’deki Evs ve Hazrec kabileleri
ise, bunların yanında üçüncü ve daha sonraki sıraları alırlar. Burada, Hevazin savaşı
anında olan çok ilginç bir olayı anımsatmak gerekir: Müslüman ordusu, Hevazinlerin
karşısında bir an için bozguna uğramış ve kaçmaya başlamıştı. Bu durumu gören
Hz.Peygamber, orduyu yeniden toplamak ikin epey gayret göstermişti. Bu arada fal
okları yanında taşıyan Ebû Süfyan Sahr b. Harb, “Onların hezimeti denize varmadan
önce sonu gelmez. (Yani bu bozulma denize kadar gider.)” derken, Safvan b.
Ümeyye’nin anne kardeşi olan müşrik Kelede (Kelde) b. Cebele b. Hanbel, “İşte şimdi
büyü bozulmuştur” diye sevincini bildirmiştir. Bunlara karşı yine, o zaman henüz
müşrik olan Safvan b. Ümeyye, “Çenenizi kapayınız. Vallahi Kureyş’ten bir adamın
bana hakim olması, Hevazinli bir adamın bana hakim olmasından daha iyidir”33
diyerek, onları susturmuştur. Hatta Bedir savaşında Mekkeli Kureyş, Medinelileri
kendilerine denk saymadıkları için onlarla vuruşmak istememişlerdir.34
Böyle bir toplumdan, birliği sağlayacak bir kişiyi bulup çıkarmak kolay
olmamıştır. Ancak, Hz.Ömer’in çabaları sonucunda Hz.Ebû Bekir gibi biri
seçilebilmiştir.
29 İbnü’l-Esîr, II, 304
30 A.g.e., II, 298
31 İbn Kesîr, V, 421
32 Taberî, V, 901
33 İbnü’l-Esîr, II, 244; İbn. Kesîr, V, 548
34 İbnü’l-Esir, II, 122
Hatta, Ebû Bekir’e biat edildikten sonra bir gün, Hz.Ebû Bekir’i, kolunda hurma
dalından yapılmış sebeplerle sabah erkenden pazara giderken gören Hz.Ömer, “Ne
yapıyorsun? Sen Müslümanların yükünü yüklendin” deyince, Hz. Ebû Bekir, “Çoluk
çocuğumu nereden geçindireceğim?” şeklinde yanıt verir. Bunun üzerine Hz.Ömer,
onu, Ebû Ubeyde’ye götürür ve ona bir maaş bağlatır.35 Görüldüğü gibi, Hz.Ömer,
devlet tecrübesi olan bir kişiliğe sahipti.
Bütün bu tartışmalardan ortaya çıkan sonuç, her ne şekilde olursa olsun, Hz.
Muhammed, istese yapabildiği halde, devletin başına geçecek hiçbir kimse
bırakmamıştır. O halde devlet başkanının seçimi kamuoyuna kalmıştır.
Hz. Ömer, zaten çok açık olmayan Kırtas olayında, dünya işleri ile ilgili
olduğundan, kendi bildikleri doğrultusunda davranmıştır. Ayrıca, Hz. Peygamber’in
ölümü anındaki Hz. Ömer’in tavrını, tamamıyla devletin bekası ve ümmetin sulhu
salahı için düşünülmüş stratejik bir siyaset izleme olarak değerlendirmek gerekir.
Hz.Ebû Bekir’in seçimi hakkında bazı tartışmalar yapılmıştır. Ayrıca, o tarihte
herkesin katımıyla bir seçimin beklemek mümkün değildir. Memnun olanlar ve az da
olsa memnun olmayanlar olmuştur. Olaya o dönemin tarihi şartlarını göz önünde
bulunduracak olursak bunda yadırganacak bir durum yoktur. Hz. Ebû Bekir’in
seçilmesinde, kabile asabiyetinin hala kalkmadığı bir toplum düzenin olduğu göze
çarpmaktadır. Kansız bir şekilde Hz. Ebû Bekir’in başkan seçilmesini bir başarı olarak
değerlendirilmelidir.
35 Tabakat III, 184

Ziyaret -> Toplam : 125,29 M - Bugn : 47177

ulkucudunya@ulkucudunya.com