« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

04 Haz

2012

HZ. MUHAMMED’İN VEFATINDAN SONRAKİ HİLAFET TARTIŞMALARI

Dr. Mehmet ATALAN 01 Ocak 1970

Özet: Bu çalışmada, Hz. Muhammed’in vefatından sonraki hilafet tartışmaları ortaya kon-
maya çalışılacaktır. Peygamberin vefatının ardından Müslümanların karşılaştıkları ilk cid-
di ihtilaf, imamet konusunda olmuştur. Hz. Peygamber Müslümanların her türlü işlerini yü-
rütecek yani devleti yönetecek kimseyi tayin eden açık bir söz söylemeden veya yazılı bir
vasîyette bulunmadan vefat etmiştir. Sakife olayı ile ilgili rivayetleri bir bütün olarak de-
ğerlendirdiğimiz zaman, hilafetle ilgili hiçbir aşamasında, herhangi bir “nass ve tayin”
fikrine rastlanılmadığı görülmektedir. Hilafet tartışmaları, bütünüyle Araplardaki sosyal
hayatı belirleyen kabilecilik anlayışı çerçevesinde gerçekleşmiştir.

Hz. Peygamber hayatta iken hem dinî hem de siyasî konularda Müslüman-
ların öncelikli başvuru kaynağıydı. Onun vefatıyla birlikte Müslümanlar için
yeni bir dönem başlamıştır. Müslümanların karşılaştıkları ilk ciddi ihtilaf, ima-
met konusunda ortaya çıkmıştır.1 Hz. Peygamberin, kendisinden sonra ne yapa-
1
Ebû’l-Hasan Ali b. İsmâîl el-Eş’arî(330/941), Makâlâtu’l-İslâmiyyin ve’htilâfu’l-Mûsâllîn,
thk., Muhammed Muhyiddîn Abdülhamîd, I-II, Beyrut 1990, I/39.
caklarına ilişkin açık bir talimat ya da halef bırakmaksızın vefatının2 ardından
oluşan bu problem, ashabı tarafından kendi siyasi kültürleri çerçevesinde çözül-
meye çalışılmıştır.3 Hilafet tartışması, bizzat Peygambere uyan karizma ve yete-
nekleri olan bir lider seçimi üzerine merkezileşmiştir.
Peygamberin, vefatından hemen önce ne yazdırmak istediği,4 İslam âlimle-
ri arasında ihtilaflı bir meseledir. Bazıları; belirli bir şahsa hilafeti vasiyet edip
fitne ve fesadın önünü almak istediğini söylerken; bir kısmı da, nass ile varit
olmuş bir delil hususunda ancak böylelikle bir araya gelinip karmaşa ortadan
kalkacağı hesabıyla, önemli hükümleri kısaca yazdırıp beyan etmek istediğini
ifade etmişlerdir. Ancak kanaatimizce Resûlullah, Müslümanların her türlü işle-
rini yürütecek, yani devleti yönetecek kimseyi tayin eden açık bir söz söyleme-
2
Ahmed b. Hanbel(241/855), el-Müsned, I-VI, İstanbul 1982, I/47; Ebû’l-Hüseyin Müslim b.
el-Haccac el-Kuşeyrî en-Nisâburî el-Müslim(261/875), el-Câmiu’s-Sahih, thk., Muhammed
Fuad Abdulbaki, I-II, Kahire 1955, II/1455; Muhammed b. İsa b. Sevra et-Tirmizî(279/892),
Sünenü’t-Tirmizi, Mısır trz., IV/502-503.
3
Ebû Muhammed Abdülmelik İbn Hişâm(218/834), es-Sîretu İbni Hişâm, nşr., M. es-Sekkâ-İ.
el-Ebyârî-A.Şiblî, Kahire 1936, IV/328-340; Ahmed b. Ebî Ya’kûb b. Ca’fer b. Vehb el-
Ya’kûbî(292/904), Târîhu’l-Ya’kûbî, I-II, Beyrut 1960, II/123-124; Ebu’l-Abbas Abdullah b.
Şirşîr el-Enbarî Nâşi el-Ekber(293/906), Mesâ’ilu’l-İmâme ve Kitâbu’l-Evsat fi’l-Makâlat,
Beyrut 1971, 12. Ayrıca bkz., Heinz Halm, Shi’ism, Edinburg University Press, Edinburg
1991, 6; Ahmet Akbulut, Sahabe Devri Siyasi Hadîselerinin Kelâmi Problemlere Etkileri, Bir-
leşik Yay., İstanbul 1992, 39-42.
4
Peygamber hastalığı esnasında bir kâğıt ve kalem isteyerek, kendisinden sonra dalalete düşül-
memesi için bazı hususlar yazdırmak ister. Orada bulunan sahabe arasında tartışma çıkar. Pey-
gamber ise bu tartışmalardan rahatsız olur ve orada bulunanlara dışarı çıkmalarını söyler. Ebû
Abdillah Muhammed İbn Sa’d(236/850), Tabakâtü’l-Kübrâ, I-IX, Beyrut trz., II/244; Ebû
Ca’fer Muhammed b. Cerîr et-Taberî(310/922), Târîhu’l-Umem ve’l-Mulûk, thk., Muhammed
Ebû’l-Fazl İbrâhîm, I-XI, Beyrut 1967, II/436; Abdulhamîd Hibetüllah b. Muhammed b. el-
Hüseyin İbn Ebî’l-Hadîd(655/1257), Şerhu Nehci’l-Belağa, I-VI, Beyrut 1957, I/133. Bu riva-
yete benzer bir rivayeti de Ali b. Ebî Tâlib aktarmaktadır. O, “Peygamber’in hastalığı esnasın-
da, kendisinden kağıt ve kalem istediğini, ancak kendisinin peygamber vefat eder korkusuyla,
kağıt ve kalem getirmeye gitmeyip, peygamberin söyleyeceği birkaç satırı ezberleyebileceğini
düşünür. Bunun üzerine Peygamber, Ali b. Ebî Tâlib’e şunları söyler: “Namaz kılmaya, zekât
vermeye ve elleriniz altındakilerin haklarını gözetmeyi tavsiye ederim.” Sonra şahadet getire-
rek, şahadette bulunmayı da emreder. İbn Sa’d, Tabakatü’l-Kübra, II/243.
den veya yazılı bir vasiyette bulunmadan vefat etmiştir.5 Çünkü vefatından ön-
ceki hastalığında, kendi yerine bırakacağı halife için görüşüne başvurulmuş ve
“Ey Allah’ın Resulü bize tayin ettiğin halifen kim olacak? denilmiş, o da: “Üze-
rinize tayin ettiğim halifem Allah’tır” şeklinde cevap vermişti.6 Yani Müslüman-
ların zihninden geçen imamet konusu ile ilgili olarak, Peygamber’e soru sorul-
duğu, ancak Peygamber’in bu konuda hiçbir vasiyette bulunmadığı görülmekte-
dir.7 Bizim bu makaledeki esas amacımız, Hz. Muhammed’in vefatından sonraki
hilafet tartışmaları hakkında bilgi verip kısa bir değerlendirme yapmaktır.
Hilafet hakkında herhangi bir vasiyette bulunmayan Peygamber’in vefatı-
nın ardından Ensar, Beni Saide gölgeliğinde toplanarak, Sa’d b. Ubâde’yi aday
göstermişlerdi.8 Ömer, Ensar’ın bu toplantısını öğrenince Ebû Bekir’e gelerek
durumu bildirir ve her ikisi toplantı yerine giderler. Ensar’ın sözcüsü, İslâm’a
yaptıkları hizmetler dolayısıyla, hilafet makamına hakları olduğunu ileri sürmek-
tedir. Ebû Bekir ise, Ensar’ın Peygambere ve Muhacirlere hizmetini kabul ede-
rek;9 Muhacirlerin de ilk Müslüman ve Peygamber’in akrabası olduğunu,
Kureyş’in bütün kabileler arasında bir denge olup, Arapların Kureyş’e tabi ola-
cağını ve hilafet dine hizmet ve dinde kıdem ile irtibatlı ise, Kureyş’in bu işe
daha layık olduğunu10 ortaya koymuştur. Devamında onlar, tüm toplumu bir
5
İbn Sa’d, Tabakâtu’l-Kübrâ, II/260; İmâduddîn Ebû’l-Fidâ İsmâîl b. Amr İbn Ke-
sîr(774/1372), el-Bidâye ve’n-Nihâye, I-XIV, Beyrut 1974, V/220; Tâhâ Hüseyin, el-Fitnetu’l-
Kübrâ, I-II, Kahire 1966, I/24. Ayrıca bkz., Hasan Onat, “Mezheplerin İnanç Esaslarının Sis-
temleşmesinde Kur’ân’ın Rolü”, I. Kur’ân Sempozyumu, Bilgi Vakfı Yay., Ankara 1994, 422;
Muhammed Cemâluddin Surûr, el-Hayâtu’s-Siyâsiyye fi’d-Devleti’l-Arabiyyeti’l-İslâmiyye,
Dâru’l-Fikri’l-Arabî, y.y, trz., 11.
6
Geniş bilgi için bkz., Ethem Ruhi Fığlalı, İbadiyye’nin Doğuşu ve Görüşleri, AÜİF. Yay.,
Ankara 1983, 27.
7
İbn Hanbel, el-Müsned, I/47; İbn Sa’d, Tabakâtu’l-Kübrâ, III/342.
8
İbn Sa’d, Tabakâtu’l-Kübrâ, III/182; Ebû Muhammed Hasan b. Mûsâ en-Nevbahtî(300/912)
ve Sa’d b. Abdillah Ebû Halef el-Eş’arî el-Kummî(301/913), Şiî Fırkalar, Çev., Hasan Onat,
Sabri Hizmetli, Sönmez Kutlu, Ramazan Şimşek, Ankara Okulu Yay., Ankara 2004, 53.
9
Ahmed b. Yahyâ el-Belâzurî(279/892), Ensâbu’l-Eşrâf, nşr., Süheyl Zekkâr-Riyad ez-Ziriklî,
Beyrut 1996, I-XIII, I/582; el-Ya’kûbî, Târîhu’l-Ya’kûbî, II/123; Ebû Muhammed el-Kûfî İbn
A’sem(314/926), Kitâbu’l-Futûh, I-VIII, Beyrut 1986, I/6; Ebû’l-Hasan Ali b. Hüseyin el-
Mes’ûdî(346/957), Murucu’z-Zeheb ve Meâdinu’l-Cevher, thk. Muhammed Muhyiddîn
Abdulhamîd, I-IV, Kahire 1964, II/307.
10
Ebû Muhammed Abdullah b. Müslim İbn Kuteybe(276/889), Kitâbû’l-İmâme ve’s-Siyâse, thk.
Tahâ Muhammed el-Zeyni, I-II, Kahire 1967, I/23; İbn A’sem, Kitâbu’l-Futûh, I/6.
bütün olarak korumanın gerekliliği ve şayet bir Medineli başa gelirse, bedevile-
rin pek çoğunun Kureyş kabilesine mensup bir liderden başkasını kabul etmek
istemeyeceğini, dolayısıyla bunu başarmanın imkânsız olacağını ileri sürdüler.11
Bu konuşmaların ardından Ebû Bekir, “Sizi Ömer veya Ebû Ubeyde’ye biat
etmeye davet ediyorum. Hangisini isterseniz onlardan birine biat ediniz”12 diye-
rek sözlerini bitirdi. Ömer ve Ebû Ubeyde de, “Allah’a and olsun ki, sen varken
bu işi kabul edemeyiz; çünkü sen, Muhacirlerin en üstünü, mağarada bulunan iki
kişiden biri ve namazda Resûlullah’ın halifesisin, bu sebeple sen bu işe daha
layıksın,” dediler. Bu kullanılan ifadeler karşısında iktidarı ele geçirmenin yeter-
li olmadığını gören Habbab b. Münzir, ‘bir emir bizden, bir emir de sizden ol-
sun’,13 ifadesini kullanmıştır. Ömer b. el-Hattab bu ifadelere karşı çıkarak, “Bu
iş için Kureyş’ten bir kişi uygundur. Araplar da ancak böyle birisini halife olarak
kabul ederler. Fakat Araplar, nübüvvetin aralarından çıktığı kabileden birinin
emirliğine karşı çıkmazlar. Biz onun akraba ve aşireti olduğumuzdan, Muham-
med’in saltanatı ve emirliği hakkında bizimle, ancak davası batıl ve yanlış delile
dayanan kimseler çekişebilir” demiştir.14 Ensâr’dan Beşir b. Sa’d da, Peygam-
ber’in kavminden olanın onun mirasına daha layık olacağı görüşünü ileri sürerek
Ebû Bekir’e biat etmiştir.15 Ebû Bekir, uzun tartışmalar sonucu orada bulunan
sınırlı sayıdaki Ensar ve Muhacir’in biatını alarak halife seçilmiştir.16
Bu tartışmalar, hilafet meselesinde Ensar’ın iki kabîlesi arasında, Muhacir-
leri denge unsuru yapmıştı.17 Çünkü Evs ve Hazreçliler, kabîle asabiyeti ile ha-
reket ederek, halifenin Kureyş’ten olmasını tercih etmişlerdi.18 Görülüyor ki,
11
Bkz., W. Montgomary Watt, İslâm’da Siyasal Düşüncenin Oluşumu, Çev., Ulvi Murat Kıla-
vuz, Birey Yayıncılık, İstanbul 2001, 58.
12
İbn Hanbel, el-Müsned, I/56; İbn Kuteybe, Kitâbû’l-İmâme ve’s-Siyâse, I/23; İbn Ebî’l-Hadîd,
Şerhu Nehci’l-Belağa, I/123.
13
el-Belazûrî, Ensâbu’l-Eşrâf, I/582; el-Ya’kûbî, Târîhu’l-Ya’kûbî, II/123; el-Mes’ûdî,
Murucu’z-Zeheb, II/307; Celaluddîn Abdirrahmân b. Ebî Bekir es-Suyutî(911/1505), Tarihu’l-
Hulefâ’, thk., Muhammed Muhyiddîn Abdulhamîd, Beyrut 1995, 79.
14
İbn Kuteybe, Kitâbû’l-İmâme ve’s-Siyâse, I/15.
15
İbn Kuteybe, Kitâbû’l-İmâme ve’s-Siyâse, I/12; Ebû Sâid Neşvânü’l-Hımyerî(573/1178), el-
Hûrü’l-’Iyn, nşr. Kemal Mustafa, Mısır 1948, 213; İbn Ebî’l-Hadîd, Şerhu Nehci’l-Belağa,
II/16.
16
İbn Hişâm, es-Sîretu İbni Hişâm, IV/306–309; Ebû’l-Fadl Ahmed b. Ali el-Askalânî İbn
Hacer(852/1448), Tehzibu’t-Tehzîb, Haydarabad 1325, V/164.
17
Nâşi el-Ekber, Mesâ’ilu’l-İmâme,12.
18
İbn Ebî’l-Hadîd, Şerhu Nehci’l-Belâğa, II/7.
hilafet konusunda Peygamber’in ashabı, Peygamber’den bir delil arama yoluna
gitmemiş ve Peygamber’in bu işi Müslümanların seçimine bıraktığı anlayışında
birleşmiştir.19 Yukarıdaki rivayetlere bir bütün olarak baktığımızda, Peygam-
ber’in vefatından sonra halife seçme işine ilk teşebbüs, İslâm’a olan hizmetlerini
ön planda tutan Ensar’dan gelmiştir. Mekke’den gelen Muhacir Kureyşliler,
devletin siyasi istikrarını temin noktasından hareketle, kendilerinden birisinin
başa geçmesi görüşünü ileri sürmüşlerdi.20
Benî Sakife toplantısından sonra, Haşimoğulları, Ali b. Ebî Tâlib’in; Benî
Ümeyye, Osman’ın, Benî Zühre de, Sâ’d b. Ebî Vakkas ve Abdurrahman b. Avf
başkanlığında ayrı ayrı gruplar oluşturarak mescitte toplanmışlardı. Ebû Bekir,
yanındakilerle beraber mescide geldikten sonra Ömer: “Ayrı ayrı gruplar halinde
toplandığınızı görüyorum. Kalkın Ebû Bekir’e biat edin. Biraz önce biz ona biat
ettik,” der. Bu söz üzerine, önce Osman ve beraberindeki kişiler, ardında Sa’d ve
Abdurrahman ile beraberindeki Zühreoğulları ona biat ettiler. Fakat Ali, Pey-
gamber’in amcası Abbas ve Zübeyr b. el-Avvam ile yanındaki Haşimoğulları
evlerine gittiler.21
Sakîfe toplantısında Ebû Bekir’e biat edilirken Ali b. Ebî Tâlib’in neden
orada olmadığı hususunda ise farklı bilgiler nakledilmiştir. Ali’nin, Peygam-
ber’in vefatıyla birlikte evine kapandığı,22 Peygamber’in teçhiz ve tekfini ile
meşgul olduğu23 ve ayrıca Fatıma’nın evinde toplanıp durum değerlendirmesi
yaptığı24 ifade edilmektedir. Ali b. Ebî Tâlib’in, Ebû Bekir’e biat ettiği zaman
konusunda rivayetler muhteliftir.25 Bütün bunlardan sonra görülüyor ki, hem
Ensar hem de Muhacir Kureyşliler, Beni Saide gölgeliğinde hilafet için İslâm’a
19
Fığlalı, Çağımızda İtikadi İslâm Mezhepleri, Selçuk Yay., VI. Baskı, Ankara 1993. 26.
20
Bkz., Mehmet Sâid Hatiboğlu, “İslâmda İlk Siyasi Kavmiyetçilik Hılafetin Kureyşliliği”,
AÜİFD., XXII (1978), 121-213, 160.
21
İbn Kuteybe, Kitâbû’l-İmâme ve’s-Siyâse, I/18.
22
Ebû Bekir Muhammed b. Abdillah İbnü’l-Arabî(543/1148), el-Avâsım mine’l-Kavâsım, thk.,
Muhibbüddîn el-Hatib, Dımaşk 1412, 37.
23
el-Mes’ûdî, et-Tenbîh ve’l-İşrâf, Kahire 1938, 284.
24
el-Ya’kûbî, Târîhu’l-Ya’kûbî, II/126; Ahmed b. Muhammed el-Endelûsî İbn Abd
Rabbihi(328/939), el-Ikdu’l-Ferîd, nşr. Mufîd Muhammed Kâmiha, I-IX, Beyrut 1987,
IV/260; İbn Ebî’l-Hadîd, Şerhu Nehci’l-Belağa, VI/11.
25
İbn Kuteybe, Kitâbû’l-İmâme ve’s-Siyâse, I/20; Ebû Hasan Ali b. Muhammed Abdülkerim
İbnu’l-Esîr(630/1233), el-Kâmil fi’t-Târîh, nşr., Ebû’l-Fidâ Abdullah Kâdi-Muhammed Yûsuf
ed-Dekkâk, I-X, Beyrut 1987, II/14.
hizmetlerini gündeme getirerek hilafete kendilerinin daha layık olduğunu sa-
vunmuşlardır.
Ebû Bekir’in halife seçilmesiyle sonuçlanan Beni Saide’deki toplantıda,
Muhacirlerin tavrında, nübüvvet-Haşimi ilişkisi ve Peygamber’e yakınlık etkili
olmuştur. Ensar ise hilafet hakkını, nimet-külfet ilişkisi çerçevesinde değerlen-
dirmiştir. Ancak İslâm’a girişte öncelik, kimlik, kişilik ve Kureyş kabilesine
mensup olmak gibi unsurlar da etkili olmuştur.26 Biat konusunda Medine’de üç
grubun oluştuğunu görmekteyiz. Birinci grup, Sa’d b. Ubâde’nin hilafetini des-
tekleyen Ensar ve özellikle de Hazreçlilerin oluşturduğu grup; ikincisi, Ebû Be-
kir’in hilafetini kabul ederek ona biat eden Muhacirler; üçüncüsü ise, Ali b. Ebî
Tâlib’in başını çektiği Haşimoğulları grubuydu.
Ömer’in teklifini reddederek Fatıma’nın evine çekilen Haşimi grup, bir du-
rum değerlendirmesi yapmak üzere bir araya gelmişti. İkinci gün Ebû Bekir,
minberde biat alırken Ali b. Ebî Tâlib ve Zübeyr b. el-Avvam’ı görememiş, bu-
nun üzerine Ömer’i Fatıma’nın evine göndermiş, işin tatsız bir noktaya ulaşaca-
ğını fark eden Ali ve Zübeyr, mescide gelerek böyle davranmalarının nedenini
belirttikten sonra biat etmişlerdir.27 Burada bütün Haşimiler de biat etmişlerdir.28
Halk genel biatı tamamlayınca Ebû Bekir, hilafet için istekli ve hırslı olmadığını,
insanlar içerisinde kendisinin en hayırlı olmadığını, takva olan insanların halife-
den üstün olabileceğini, insanlar arasında adaleti tesis edeceğini ve benzeri ilke-
leri ortaya koymuştur.29 Ali b. Ebî Tâlib, Ebû Bekir’in yanına gelerek: “Ey Ebû
Bekir, bizim de bu işte bir hakkımız olduğunu düşünmedin mi?” diye serzenişte
bulununca, Ebû Bekir: “Elbette düşündüm, fakat fitne çıkmasından korktum”
diye cevap vermiştir.30 Ali b. Ebî Tâlib, önce Ebû Bekir’e biat etmemesinin se-
bebini şu şekilde açıklamaktadır: İnsanlar birbiriyle onun halifeliği üzerinde
tartışırlarken, ben Resûlullah’ın teçhiz ve tekfini ile uğraşmıyor muydum?31
Allah biliyor ki, kalbimde ve nefsimde böyle bir istek yoktu. Ali b. Ebî Tâlib,
yardımına ve düşüncelerine başvurulmamasına darıldığını,32 seçimin çok hızlı
26
Bkz., Sabri Hizmetli, “Genel Olarak Râşid Halifeler Dönemi Olayları: Sonuçları ve Etkileri”,
AÜİFD., XXXIX (1999), 27-54, 31.
27
el-Belâzurî, Ensâbu’l-Eşrâf, II/267-268.
28
İbn Kuteybe, Kitâbû’l-İmâme ve’s-Siyâse, I//28.
29
İbn Sa’d, Tabakâtu’l-Kübrâ, III/182; el-Belâzurî, Ensâbu’l-Eşrâf, II/273-274; İbnu’l-Esîr, el-
Kâmil fi’t-Târîh, II/194.
30
İbn Ebî’l-Hadîd, Şerhu Nehci’l-Belağa, VI/47-48.
31
İbn Kuteybe, Kitâbû’l-İmâme ve’s-Siyâse, I/17-18.
32
İbn Ebî’l-Hadîd, Şerhu Nehci’l-Belağa, VI/47-48.
bir şekilde sonuçlanıp kendisinin dışlandığını düşünerek kırıldığını,33 hilafette
hakları olduğu halde kendilerine danışılmadığını söylemiştir. Devamında Ali,
Ebû Bekir’in hilafete layık olduğunu, Peygamber’e mağara arkadaşlığı yaptığını,
Peygamber hayatta iken Müslümanlara namaz kıldırmak gibi bir takım önemli
özelliklere sahip olduğunu ve Allah’ın ona lütfettiği hiçbir şeyi kıskanmadığını
belirten sitem dolu bir konuşma yapmıştır.34 Böylece Ali b. Ebî Tâlib, Beni
Saide’de Ebû Bekir ve Ömer’in Ensar’a karşı kullandığı delillerin aynısını, onla-
ra karşı kullanır ve şöyle der: “Ey insanlar, Ensar’dan bu işi, Peygamber’e akra-
balığı delil göstererek Ebû Bekir’e verdiniz. Çünkü siz, Peygamber’in kendiniz-
den olduğunu iddia ettiniz. Böylece onlar da size liderliği verdiler. Şimdi ben de
size Ensar’a karşı kullandığınız delilleri getiriyor ve diyorum ki, biz hayatta iken
vefat ettiği dönemde Muhammed’e ait mirasa daha layığız. O halde Ensar’ın size
tanıdığı hakkı siz de bu iş konusunda bize tanıyın”35 gibi ifadeler kullanmıştır.
Buna karşı Ebu Ubeyde, Ali b. Ebî Tâlib’e “Sen daha gençsin. Buradakiler kav-
min yaşlılarıdır. Senin onlar kadar tecrüben yoktur. Ebû Bekir bu iş için daha
kuvvetli ve daha dayanaklıdır. Onun için işi Ebû Bekir’e teslim et. Çünkü sen
yaşarsan bu işe ilmin, faziletin, dini anlayışın, soyun ve yakınlığınla elbette daha
layık olursun” der.36 Bu rivayet, Ali b. Ebî Tâlib ve Ebû Bekir’in Peygamber
tarafından halife olarak tayin edilmediğinin bir delili olarak kabul edilebilir.37
Çünkü yukarıdaki rivayette, hem Muhacirler hilafet iddialarını Kureyş’ten Pey-
gamber’e akraba olmasına dayandırmışlar, hem de Kureyş’in Arap dünyasındaki
sosyal, siyasi ve dini konumuna vurgu yapmışlar ve bundan öte Ebû Bekir’in
seçimi için farklı ifadeler gündeme getirmişlerdir.
Ebû Bekir’in hilafetine itiraz eden Abbas b. Abdulmuttalib’in, Ali b. Ebî
Tâlib’in hilafet hakkına en layık kişi olduğunu söyleyerek Ebû Bekir’e muhale-
fet ettiği, Ebû Bekir’in kendisine hükümette idari bir görev verme teklifini de
geri çevirerek, “biz Muhammed’in ait olduğu bir ağacın dallarıyız. Sen ise sade-
ce komşususun” şeklinde sert bir tavır takındığı belirtilir.38 Ebû Bekir ve Ömer,
Peygamber’in amcası Abbas’ı halifelik mirasının bu durumda kabul etmesini
ikna etmeyi denediler. Ancak Abbas Haşimilerin haklarının gasp edildiğini söy-
33
Ahmet Cevdet Paşa, Kısası Enbiya ve Tevârih-i Hülefâ, İstanbul 1966, I/285-286.
34
el-Belâzurî, Ensâbu’l-Eşrâf, II/263.
35
İbn A’sem, Kitâbu’l-Futûh, I/12-14.
36
İbn Kuteybe, Kitâbû’l-İmâme ve’s-Siyâse, I/19.
37
İbn Ebî’l-Hadîd, Şerhu Nehci’l-Belağa, II/5.
38
Anwar Cheine, Succession to the Rule in Islam, Lahor 1979, 53.
ledi ve onları suçlayarak reddetti.39 Daha önce de Abbas’ın, Peygamber vefat
ettiğinde, Ali b. Ebî Tâlib’e, “Hazır elimizde iken ben ve buradakiler sana biat
edelim” dediği, Ali’nin de “Bu işe bizden başkası da olur mu? diye sorduğu;
Abbas’ın da “Vallahi başkası da olacaktır,” cevabını verdiği ifade edilmiştir.
Bunun üzerine, “Ebû Bekir’e biat edenler mescide geldiler. Ali b. Ebî Tâlib,
mescitten gelen tekbir seslerini duyunca –ki Resûllullah’ın teçhiz ve tekfini he-
nüz bitmemişti- bu nedir?” diye sordu. Abbas; “İşte bu, benim seni çağırdığım;
senin de reddettiğin şeydir” dedi.40
Ebû Bekir’e biat işi tamamlanınca el-Bera b. Âzib, Haşimoğullarının yanı-
na gelir ve Ebû Bekir’e biat işinin tamamlandığını bildirir. Bunun üzerine onla-
rın bir kısmı, “Biz Muhammed’e daha yakınken Müslümanlar böyle bir şey
yapmazlar” derler. Peygamber’in amcası Abbas da, “Kâbe’nin Rabbine andolsun
ki bunu yaptılar bile” der. Dışarı çıktıklarında da Fazl b. Abbas, Kureyş’e hita-
ben halifeliği hak etmediklerini; Ali b. Ebî Tâlib’in bu işe onlardan daha layık
olduğunu söyler.41
Sonra Utbe b. Ebî Leheb kalkarak, “Bu işin
Haşimoğullarından, sonra insanların iman bakımından en ilki ve eskisi olanı,
halkın Kur’an ve Sünnetleri en iyi bileni ve insanların Peygamber’e en bağlı
bulunan Ali b. Ebî Tâlib’den kaçıp gideceğini hiç hesap etmedim” şeklinde hitap
eder. Bunun üzerine Ali b. Ebî Tâlib, ona birini gönderir ve böyle davranmaktan
meneder.42
Ebû Süfyan’ın, imamlığı Ali b. Ebî Tâlib’e teklif etmesiyle ilgili bir riva-
yet şöyledir; Ebû Süfyân, Ali b. Ebî Tâlib’e biat etmek için ondan izin isteyince,
Ali b. Ebî Tâlib cevap olarak şöyle dedi: “Sen bizden erbabı olmadığımız bir işi
istiyorsun. Allah’ın Resûlü bana bir tavsiyede bulunmuştur. Ben de bu tavsiyeye
bağlı kalıyorum.” Ebû Süfyân onu bıraktı, Abbas b. Abdilmuttalib’in evine gide-
rek şöyle dedi; “Ey Abbas, sen kardeşin oğlunun yerine geçmeye daha layık
değil misin? Elini uzat da sana biat edeyim. Ben sana biat edince, hiçbir kimse
size biat etmekte tereddüt etmeyecektir.” Abbas bunu duyunca güldü ve: “Ey
39
İbn Kuteybe, Kitâbû’l-İmâme ve’s-Siyâse I/6–13; el-Belazûrî, Ensâbu’l-Eşrâf, I/585–87; el-
Ya’kûbî, Târîhu’l-Ya’kûbî, II/126; İbn Ebî’l-Hadîd, Şerhu Nehci’l-Belağa, I/159; Ebû Ca’fer
Muhammed b. Ya’kûb b. İshâk el-Kuleynî(329/940), Usûl mine’l-Kâfî, I-II, Tahran 1389,
II/355-360.
40
el-Belâzurî, Ensâbu’l-Eşrâf, II/263.
41
İbn Sa’d, Tabakâtu’l-Kübrâ, IV/364; el-Ya’kûbî, Târîhu’l-Ya’kûbî, II/124. Ayrıca bkz., Geniş
bilgi için bkz. Fığlalı, İmâm Ali, TDV. Yay., Ankara 1996, 51-52.
42
İbn Kuteybe, Kitâbû’l-İmâme ve’s-Siyâse, I/18 vd.
Ebû Süfyân! Ali’nin reddettiği şeyi ben mi kabul edeceğim?” dedi. Bunun üzeri-
ne Ebû Süfyân sonuç alamadan geri dönmüştür.43
Bir başka rivayette, Ebû Bekir’in halife olmasına sinirlenen Ebû Süfyan,
Ali ve Abbas’ın yanına gider. Siz Peygamber’in amcası ve Kureyş’in üyesi iken,
kabileniz bu yolu takip etmedi. Bu yüzden onlar Ali ile birlikteliğine yemin et-
meliler. Bunun üzerine Abbas ve Ebû Süfyan Ali’ye gittiklerinde, Ebû Süfyan
Ali’ye biat etmeyi teklif eder. Onu destekleyeceğini, Medine’ye asker ve süvari
yığacağına söz verir.44 Bu ifadelerin yanı sıra Ebû Süfyan, Ali b. Ebî Tâlib’e,
“bu iş ne diye Kureyş’in en zayıf kolunda oluyor, yemin olsun ki, istesem orayı
at ve adamla doldururum” dediğinde, Ali b. Ebî Tâlib şu cevabı vermiştir: “Sen
uzun müddet İslam’a ve Müslümanlara düşmanlık gösterdin; fakat bu hareketin-
le İslam’a zarar veremedin. Şimdi bu sözlerini, Müslümanlar arasında fitne ya-
ratmak maksadıyla söylüyorsun. Biz Ebû Bekir’i halifeliğe layık bulduk.”45 Baş-
ka bir rivayette Ebû Süfyân, “Ebû Bekir’e biat edildiğini öğrenince Ali b. Ebî
Tâlib’e gelir ve şöyle der: Yalnızca kanın temizleyeceği bir çekişme görüyorum.
Ey Abdümenaf oğulları! İşiniz ne diye Ebû Bekir’dedir? İki zayıf, iki ezilen, Ali
ve Abbas nerede? Ali’ye hitaben “uzat elini de biat edeyim” dedi. Ali, bunu
kabul etmedi, engel oldu ve şöyle dedi: “Yemin olsun ki sen bununla fitneyi
hedefledin.”46 Bir başka rivayette Peygamber vefat eder etmez Ebû Süfyan, Ali
b. Ebî Tâlib’in yanına gelerek, “Ebû Bekir’in senin hakkını yemesine razı mı
olacaksın?” demiştir. Ali b. Ebî Tâlib, Ebû Süfyân’a “Ben asla bunun peşinden
değilim; bu Müslümanların işidir”47 şeklinde cevap vermiştir. Kabile mantığını
ön planda tutan Hâlid b. Said b. el-As da, Peygamberin vefatından sonra Ye-
men’den Medine’ye gelince, Ali ve Osman’a şunları söylemiştir: Ey Abdümenaf
oğulları! Siz varken bu işi başkalarının üstlenmesine nasıl razı oldunuz, diyerek
43
İbni Ebî’l-Hadîd, Şerhu Nehci’l-Belâğa, VI/18.
44
el-Belazûrî, Ensâbu’l-Eşrâf, I/588; Ebu Ömer Yusuf b. Abdillah b. Muhammed el-Endelusi
İbn Abdilber (463/1071), el-İstiâb fi Esmâi’l-Ashâb, Haydarabad 1318/1900-1, I/345; İbn
Ebî’l-Hadîd, Şerhu Nehci’l-Belâğa, I/165-167. Ayrıca değerlendirmeler için bkz., Fığlalı,
İbâdiyye’nin Doğuşu ve Görüşleri, 32.
45
Nasr b. Muzâhim b. Seyyâr el-Minkârî(212/827), Vak’atu’s-Sıffin, Beyrut 1921, 66; el-
Belazûrî, Ensâbu’l-Eşrâf, I/588.
46
et-Taberî, Târîhu’l-Umem ve’l-Mulûk, II/237; Ebû Abdillah Muhammed b. Ali b. el-Hasan el-
Hakim et-Tirmizî(320/932), Kitâbû’r-Red ala’r-Râfıza, thk., Ahmet Suphi Furat, Şarkiyat
Mecmuası, İstanbul 1966, sayı: VI, 37-46, 43.
47
el-Belazûrî, Ensâbu’l-Eşrâf, I/142; İbn Ebî’l-Hadîd, Şerhu Nehci’l-Belâğa, I/96.
Ali’ye biat etmeyi teklif etmiştir. Ali b. Ebî Tâlib ise, biat esnasında Medine’de
bulunmayan Halid b. Said’in talebini geri çevirmiştir.48
Fatıma, Ebû Bekir halife olduktan sonra Peygamber’in Fedek arazisindeki
mirasından kendi hissesinin verilmesini ister. Ebû Bekir ise Peygamber’in “Biz
Peygamberlere varis olunmaz, bizim bıraktıklarımız sadakadır,” sözünü hatırlatır
ve “Vallahi ben sadaka hususunda Peygamberin yaptığını uygulayacağım” diye-
rek Fatıma’nın isteğini yerine getirmez ve Resûlullah’ın hal-i hayatlarındaki
emirlerinden hiçbir şeyi değiştiremeyeceğini ifade eder. Bunun üzerine Fatıma,
Ebû Bekir’e kızarak ölünceye kadar onunla konuşmaz.49 Ali b. Ebî Tâlib, Fatıma
ile birlikte Peygamber’in vefatından sonra halife sıfatıyla Ebû Bekir’e gelerek
Peygamber’in mirasını istemesi, onun otoritesini tanıması ve yöneticiliğini be-
nimsemesi anlamına gelmektedir.50 İbn Kuteybe ve İbn Esir, Ali b. Ebî Tâlib’in
Fatıma’nın vefatından sonra Ebu Bekir’e biat ettiğini belirtmektedirler.51 İbn
Kesîr, Fatıma’nın vefatından sonra Ali b. Ebî Tâlib’in yaptığı biatı ise yeniden
yapılan ikinci bir biat olduğunu ifade etmektedir.52 Bu süre ise yetmiş beş gün
veya altı ay kadardır. Fatıma vefat edince Ali, Ebû Bekir’e, bize gel diye haber
gönderdi. Ebû Bekir Ali’nin yanına geldiğinde, Ali b. Ebî Tâlib bir konuşma
yaptı, durumunu açıkladı. Ali ve yanındakiler ertesi gün mescitte biat ettiler.53
Ebû Bekir de meşhur hilafet hutbesini okuyarak onu şöyle teskin etmiştir: “Nef-
sim yed-i kudretinde olan Allah’a yemin ederim ki, Resûlullah’a yakınlık, bana
benim yakınlığımdan daha sevimlidir. Benim ve sizin aranızda cereyan eden bu
mallar (Resûlullah’ın mirası) hususunda asla haktan dönmedim ve Resûlullah’ın
yaptığını gördüğüm şeyi uyguladım. Sen biat etme makamındasın. Ebû Bekir
öğle namazını kılınca minbere çıktı, şahadet getirdi ve Ali b. Ebî Tâlib’in duru-
munu biatten geri kalmasını anlattı. Sonra istiğfarda bulundu.”54 Sonra da Ali b.
Ebî Tâlib şahadet getirdi. Ebû Bekir’i övdü ve kendisini almış olduğu tavra sevk
eden şeyin Ebû Bekir’le yarışmak veya Allah’ın ona verdiği fazileti inkar olma-
dığını söyleyip sözlerine şu şekilde devam etti: “Lakin biz bu işte hilafette hak-
kımız olduğu görüşündeydik.”55 Hilafet meselesi bu tarzda çözümlenmiş gibi
48
el-Ya’kûbî, Târîhu’l-Ya’kûbî, II/126; et-Taberî, Târîhu’l-Umem ve’l-Mulûk, II/331.
49
Geniş bilgi için bkz., Naşi el-Ekber, Mesâilu’l-İmâme, 10-11.
50
Bkz., S. Husain M. Jafri, Origins and Development of Shi’a İslâm, Kum 1976, 64.
51
İbn Kuteybe, Kitâbû’l-İmâme ve’s-Siyâse, I/15; İbnu’l-Esîr, el-Kâmil fi’t-Târîh, II/14.
52
İbn Kesîr, el-Bidâye ve’n-Nihâye, V/250.
53
İbn Kuteybe, Kitâbû’l-İmâme ve’s-Siyâse, I/15; Nâşi el-Ekber, Mesâ’ilu’l-İmâme, 11.
54
İbn Sa’d, Tabakâtu’l-Kübrâ, II/246; el-Belâzurî, Ensâbu’l-Eşrâf, II/263.
55
İbn Sa’d, Tabakâtu’l-Kübrâ, II/246; III/182-183; Nâşi el-Ekber, Mesâ’ilu’l-İmâme, 11, 14; İbn
Ebî’l-Hadîd, Şerhu Nehci’l-Belağa, II/19. Krş., İbn Kesîr, el-Bidâye ve’n-Nihâye, V/249.
görünmekle birlikte, daha sonraları bir takım zümrelerin siyasi istismar vasıtası
yapılmış ve adına birçok fırkanın doğmasına sebep olmuştur. Bütün bu naklet-
tiklerimizden, hilafetin nass ve tayinle Ali ve oğullarına geçtiğini, hilafetin
Ali’ye verilmesini gerektiğini savunmak, tamamen siyasi bir gayeye yönelik olsa
gerektir.56
Ebû Bekir’in halife seçilmesi bir yandan Haşimiler ve Emeviler, diğer
yandan da Evs ve Hazreç kabileleri ile Arap yarımadasının öteki kabileleri ara-
sındaki dengelere dayanan bir uzlaşma olarak değerlendirilebilir. Ebû Bekir’in
Kureyş soyundan oluşu, Müslüman olmadaki önceliği, Resûlullah’a yakınlığı,
mal ve can ile İslam’a hizmetleri Müslüman topluma başkanlık yapabilecek
olgunlukta görünmesi ve benzeri özellikleri, onun halife seçilmesinde etkili ol-
muştur.57 Ebû Bekir’in belirtilen şekilde halife seçilmesiyle hilafet meselesi
çözümlenmiş gibi gözükse de, Müslümanların birbirleriyle mücadele eden grup-
lara bölünerek yaptıkları imamet tartışmaları günümüze kadar süregelmiştir.58
Sakife olayı ile ilgili rivayetleri bir bütün olarak değerlendirdiğimiz za-
man, herhangi bir “nass ve tayin” fikrine hiçbir aşamasında rastlanılmadığı gö-
rülmektedir. Hilafet tartışmaları, bütünüyle Araplardaki sosyal hayatı belirleyen
kabilecilik anlayışı çerçevesinde gerçekleşmiştir. Ensar, doğal olarak öncelikle
kendi içlerinden birisini halife seçmek istemiştir. Ancak, Kureyş’in siyasi üstün-
lüğü, Araplar arasındaki denge politikası, Ebû Bekir’in müstesna kişiliği ve İs-
lam’daki kıdemi ve hizmetleri, onu hilafet makamına yükselten ana sebepler
olarak karşımıza çıkmaktadır.59
Ebû Bekir’in hilafet makamına gelişi ile ilgili tartışmalardan çıkarılabile-
cek en önemli sonuçlardan birisi, bu meselenin, daha çok Arap geleneği doğrul-
tusunda ve kabîleler arası denge politikası gözetilerek çözümlenmiş olduğudur.
Diğer önemli bir sonuç ise, ilk Müslümanların, hilafet işinin insana bırakılmış
bir iş olduğunun bilincinde olduklarıdır. Çünkü Kur’ân, hiçbir kimseye ve hiçbir
kabîleye üstünlük hakkı tanımamıştır.60 Bu anlamda Ali b. Ebî Tâlib’in hilafetin
kendilerinde olması gerektiği şeklinde farklı bir görüşünün olduğu ortadadır.
Ancak konu ile ilgili rivayetler dikkatli bir şekilde takip edildiğinde görülecektir
56
Bkz., Fığlalı, Çağımızda İtikadi İslâm Mezhepleri, 27.
57
Fığlalı, İbadiyye’nin Doğuşu, 31. Krş., Hizmetli, “Genel Olarak Râşid Halifeler Dönemi Olay-
ları: Sonuçları ve Etkileri”, 39.
58
Bkz., Sönmez Kutlu, Türklerin İslâmlaşma Sürecinde Mürcie ve Tesirleri, TDV., Yay., Anka-
ra 2000, 63.
59
Onat, Emeviler Devri Şiî Hareketleri ve Günümüz Şiîliği, Ankara 1993, 27 vd; Krş., Akbulut,
Sahabe Devri Siyasi Hadiselerinin Kelami Problemlere Etkileri, 56-57.
60
Onat, “Mezheplerin İnanç Esaslarının Sistemleşmesinde Kur’ân’ın Rolü”, 423.
ki, ne Ali b. Ebî Tâlib ne de çevresindekiler, bu meselede herhangi bir nass zik-
retmemişlerdir. Onların da dayandıkları husus, Beni Saide gölgeliğinde ileri
sürülen, Peygamberin akrabalığı, ilim ve fazilet bakımından öncelik ve benzeri
meziyetlerdir.61 Çünkü Ali b. Ebî Tâlib, Allah’ın Resûlü bize bir vasiyet bırak-
mış olsaydı, onun için ölünceye dek mücadele verirdik,62 ifadesini kullanmakta-
dır. Buna benzer bir başka rivayette ise, Ali b. Ebî Tâlib Cemel’de insanların
karşısına çıkıp şunları söylemiştir: “Ey halk, Resûlullah hilafet konusunda bizle-
re hiçbir şeyi vasiyette bulunmadı. Ondan sonra Ebû Bekir halife olup işi idare
edip netice de Ömer’i halife seçerek vefat etti. Ömer de bu işi iyi idare edip so-
nunda o da vefat etti. En sonunda bir kısım insanlar gelerek işi dünyalık olarak
görmeye başladılar. Bu tür meseleler öyle bir hususiyet arz eder ki, Allah bunlar
hakkında hükmünü icra etmiştir.”63 Bütün bunlardan sonra, Beni Saide’de yöne-
timi ele geçirmek için Ensar ve Muhacirler tarafından ileri sürülen fikirler, kıs-
men de olsa, soy üstünlüğü, kabileler arası rekabet ve cahiliyye devri Arap siya-
set anlayışına dayalı bir tartışma ortamını doğurdu.64 Halifenin Kureyş’ten olma-
sının o günkü sosyal ve siyasi şartları ile ilgili İbn Haldun şu ifadeleri kullanmış-
tır: “Başkanlık, kuvvet ve kudrete dayandığı için, bir sülalenin diğer boy ve aile-
lere başkanlık yapabilmesi, diğerlerinden daha güçlü ve kudretli olmasını gerek-
tirmektedir. Güç ve kudretin kaynağı ise asabiyettir. Asabiyet sahibi, yani hem
devleti ve hem de kendisini koruyabilecek ve devleti iade edebilecek bir kabile-
den bir zatın devletin başına geçmesi, Müslümanların gönüllerini rahatlatır ve
istikrar meydana getirir. Bunun sebebi şudur: Kureyş o çağda Mudar kabileleri-
nin asabiyetini kendisinde toplamış ve Mudar’ın diğer kabileleri arasında izzet
ve şerefleriyle tanınmıştı. Aynı zamanda sayılarının çokluğu ve asabiyetinin
gücü ile başkalarından ayrılıyordu. Diğer Arap kabileleri, Kureyş’in bu kudret
ve şerefini kabul ediyor ve onların bu üstün kuvvetlerine boyun eğiyorlardı.
Diğer Mudar kabileleri, Kureyş’le ihtilafa düşmekten ve savaşa girmekten çeki-
nirlerdi. Çünkü bu takdirde aradaki birlik bağları çözülür ve toplulukları dağılır-
dı. Kureyş, üstün kudretiyle halka dilediğini yaptıracağı için dirlik ve düzeni
61
Bkz., Fığlalı, İmâmiyye Şîası, Selçuk Yay., Ankara 1984, 44; Hizmetli, “Genel Olarak Raşit
Halifeler Dönemi: Sonuçlari ve Etkileri”, 27-54, 31. Krş., Saffet Sarıkaya, İslâm Düşünce Tâ-
rîhinde Mezhepler, Tuğra Matbaası, Isparta 2000, 156.
62
et-Taberî, Târîhu’l-Umem ve’l-Mulûk, II/300.
63
Ebû Bekir Ahmed b. Hüseyin el-Beyhakî(458/1066), Delâilü’n-Nübüvve ve Ma’rifetu Ahvâli
Sahibûş-Şerîa, nşr., Abdülmutî Kal’aci, I-VIII, Beyrut 1985, VII/221-223; es-Suyutî, Tarihu’l-
Hulefâ’, 7.
64
Hizmetli, “İtikadi İslâm Mezheplerin Doğuşuna İçtimai Hadîselerin Tesiri Üzerine Bir Dene-
me”, AÜİFD., XXVI (1983), 653-680, XXVI/663.
temin edebilirdi. İşte bunlardan dolayı halifenin onlardan olması gerekli görül-
müştür.65
Beni Saide gölgeliğinde, her ne kadar mezhep taraftarlığı veya kabile asa-
biyeti ve kavmiyetçilik anlayışı ile ilgili rivayet edilen66 “İmamlar Kureyş’ten
olur”67 hadisi olsa da, Ensar ve Muhacirler arasında hiç kimse Peygamber’den
bir tek hadis nakletmemiştir. Görülüyor ki, Ebû Bekir’in halife seçilişinde, onun
İslâm devletinin savunma ve yayılmasını gerçekleştirebilecek, birliği ve düzeni
koruyabilecek kabiliyette oluşu, Kureyşli olmak hasebiyle nesep, yaşlılık ve
tecrübe bakımından etrafında saygı uyandırışı, Müslüman olmaktaki kıdemi ve
Peygamberin en yakın arkadaşı oluşu gibi vasıfları önemli rol oynamıştır.68
Şiî iddialara göre ise, Ali b. Ebi Talib’in, aslında hilafeti kendi hakkı ola-
rak bildiğini, ancak buna rağmen İslam’ın yüksek menfaati karşısında fitne un-
suru olmak istemediği için, kendisine biat edilen kişilerin yanında olup onlara
biat ettiği şeklinde izah edilmeye çalışılmıştır.69 Ancak Ali b. Ebî Tâlib, vefat
ederken bile hilafetin kendi soyunda olması konusunda bir beyanda bulunma-
mış, Hasan’a kendisinden sonra biat edilip edilmemesi sorulduğunda, bir rivaye-
te göre Müslümanları muhayyer bırakmış ne emretmiş ne de yasaklamıştır.70
Başka bir rivayette, Ali b. Ebî Tâlib ölüm döşeğindeyken soruldu: “Oğlun Ha-
san’a biat edelim mi?” O ise, “Sizden ne bunu isterim, ne de sizi bunu yapmak-
tan menederim. Kendi kararınızı kendiniz verin” diye cevap vermiştir.71
Alioğullarına son sözlerini söylerken birisi çıkıp müdahalede bulunmuş ve şöyle
demiştir; “Ey Müminlerin emiri, niçin senden sonraki halifeyi ismen tayin etmi-
yorsun?” Ali’nin cevabı şöyle olmuştur: “Allah’ın Resûlü müminleri hangi şart-
65
Ebû Yezîd Abdurrahmân b. Muhammed İbn Haldûn(808/1406), Mukaddime, Çev., Zakir
Kâdiri Ugan, I-III, İstanbul 1988, I/492-494.
66
Hatiboğlu, “İslâmda İlk Siyasi Kavmiyetçilik Hılafetin Kureyşliliği”, 121–213.
67
İbn Hanbel, el-Müsned, III/129, 183; Ebû Abdillah Muhammed b. İsmâîl b. İbrâhim b. el-
Muğire el-Buhârî(256/870), es-Sahîh, Dâru’l-Fikr, Beyrut 1991, VIII/133; Ebû Muhammed
Abdullah b. Abdirrahman b. el-Fadl b. Behrâm et-Temimî es-Semerkandî ed-Dârimî(255/868),
es-Sünenu’d-Dârimî, Dâru’l-Kütübi’l-Aliyye, Beyrut 1996, II/190; el-Belazûrî, Ensâbu’l-
Eşrâf, II/262; et-Taberî, Târîhu’l-Umem ve’l-Mulûk, III/205; İbn Ebî’l-Hadîd, Şerhu Nehci’l-
Belağa, II/10.
68
Fığlalı, İmâmiyye Şîası, 43.
69
Muhammed Hasen Âl-i Yasin, İmam Ali b. Ebî Tâlib- es-Sıra ve’t-Tarih, Beyrut 1978, 40-41.
70
el-Mes’ûdî, Murucu’z-Zeheb, II/425; İbnu’l-Esîr, el-Kâmil fi’t-Târîh, I/436.
71
et-Taberî, Târîhu’l-Umem ve’l-Mulûk, IV/412; el-Mes’ûdî, Murucu’z-Zeheb, I/42.
larda bıraktıysa, ben de onları öyle bırakacağım.”72 Bütün bunlardan sonra,
Kur’an’da açıkça Ali b. Ebi Talib’in halife ya da imam olacağı ile ilgili hiçbir
ayet yoktur. Kur’an’ın bütünlüğü içinde yaklaşıldığı zaman, birtakım ayetleri Ali
b. Ebi Tâlib’in imameti için delil olarak göstermenin, bir zorlamanın ötesine
geçmeyeceği açıkça ortaya çıkmaktadır. Eğer Kur’an’daki herhangi bir ayet,
bizzat Peygamber tarafından Ali b. Ebi Tâlib’in imameti ile irtibatlandırılmış
olsaydı, Peygamber’in naşı ortada dururken, Müslümanların istikbalini düşüne-
rek, halife seçmek için bir araya gelen insanların, önce Ensar’dan birini seçmek
istemeleri, daha sonra da Ebu Bekir’in üzerinde karar kılmaları ve o esnada her-
hangi bir ayeti delil olarak kullanmalarını izah etmek pek mümkün olmazdı.
Peygamberleri uğruna gözünü kırpmadan ölüme giden sahabenin başka türlü
davranabileceğini düşünmek pek mümkün gözükmemektedir.73
Sonuç olarak Kureyş soyundan oluşu ve Müslüman olmadaki önceliği,
Resûlullah’a yakınlığı, Müslüman topluma başkanlık edebilecek, İslam devleti-
nin güçlenmesini ve yayılmasını sağlayabilecek yetenekte görülüşü ve benzeri
özellikler Ebû Bekir’in halife seçilmesinde etkili oldu. Hilafetin nass ve tayin
yoluyla olmadığını bilen Mekkeli ve Medineli Müslümanlar, halife tayini konu-
sunda Kur’an’dan veya hadisten bir delil aramaya çalışmadılar. Bu işin Müslü-
manların hür iradesine bırakılmış olduğu noktasında birleştiler. Peygamber,
Müslümanların her türlü işlerini yürütecek yani devleti yönetecek kimseyi tayin
eden açık bir söz söylemeden veya yazılı bir vasiyette bulunmadan vefat edince
kabileler arası mücadelenin henüz silinmediği İslâm toplumunda hilafeti ele
geçirebilmek için birtakım gruplaşmalar meydana gelmiştir. Müslümanların,
imamet konusuyla ilgili Peygamber’e soru sorduğu, ancak Peygamber’in bu
konuda hiçbir vasiyette bulunmadığı görülmektedir. Bu konuda Şîa’nın iddia
ettiği şekilde nass olsaydı, bu dönemde gündeme gelir, en başta Ali b. Ebî Tâlib
ve oğulları, Hasan ve Hüseyin, bunları ortaya koyar ve ashap da nassın gereğini
yapardı. Sahabenin tavrından anlaşıldığına göre de bu meselede her hangi bir
nass mevcut değildir. Peygamber’in vefatından sonra en önemli konu, Müslü-
man toplumu için, kimin halife olacağı meselesi idi. Çünkü Peygamber ölmeden
önce, Müslüman ümmeti yönetmek üzere, yerine geçecek hiç kimseyi tayin et-
memiştir. Böylece halifeyi belirleme işi ve sorumluluğu Müslüman toplumun
hür iradesine bırakılmıştır.
72
et-Taberî, Târîhu’l-Umem ve’l-Mulûk, V/158; el-Mes’ûdî, Murucu’z-Zeheb, II/42.
73
Geniş bilgi için bkz., Onat, “Şiîliğin Doğuşu Meselesi (Birinci Hicri Asır)” AÜİFD., XXXVI
(1997), 79-117, 87-91.

Ziyaret -> Toplam : 125,29 M - Bugn : 51721

ulkucudunya@ulkucudunya.com