DÜNDAR TAŞER VE ÜLKÜCÜ GENÇLİK
01 Ocak 1970
1965'li yıllardan itibaren Avrupa'da esen sol rüzgarlar ve sosyalizm modası Türkiye'yi de etkiledi. 1961 Anayasası'nda sağlamış olduğu siyasi haklarla birlikte çok sayıdaki komünist ve sol grııplar, illegaliteden legaliteye dönerek su yüzüne çıkacaklardı. İhtilalci sol hareketlerin fikri ve siyasi açıdan faaliyetlerini yoğun bir şekilde sürdürüp kitleselleşme çalışmalarıyla, milleti ve devleti tehdit edecek yıkıcı ve bölücü çalışmalarının ayyuka çıktığı bir dönemde, Türk Milleti'nin millî refleksi olan Türk Milliyetçileri sessiz kalamazdı. Taşer, Türkeş'in de bulunduğu CKMP'nin bir toplantısında ülkede yaşanan durumla ilgili; "Mutlak mana da millî, manevî, İslamî değerlere bağlı gençliği ülkü ve fikirler etrafinda toplayacak aksiyoner bir hareketi oluşturmak zorundayız."(1) diyordu.
Taşer kolları sıvayarak, kendini parti çalışmalarından çok gençlik çalışmalarına ayırdı. Universitelerde ve Anadolıı'da, Ulkücü Hareket ismiyle siyasi kimliğe kavuşacak olan ülkücü gençlik teşekküllerinin kurulma çalışmalarında öncülük ve önderlik etti. Gençlerle sadece birarada oturarak dernekçilik yapmadı. Türkiye'nin istikbali ve geleceği olarak gördüğü milliyetçi, ülkücü gençliğin faaliyetlerinde bir ışık gibi duruyor, yön gösteriyordu. Ortaya çıkan problemler veya zorluklar karşısında ise, meselelerin nasıl çözüme kavuşacağını, bir taktisyen gibi öğretiyordu.
İçtimai yapıdaki bozukluğun sebeplerini ve kaynaklarını iyi bilirdi. Milliyetçi Hareket'in geleceğini ve Türkiye'nin kurtuluşunu Ülkücü gençliğin yetişmesiyle mümkün olacağına inanırdı. Gençliğin üzerine titrerdi. Türk Milleti'nin bekasının teminatı olan Ülkücü gençliğin düşmanların bütün oyunlarını bozacak kudretteki ruh sağlamlığında ve teşkilatlanma gücünde onun damgası vardır. Gençliğin yetişmesinde, şahsiyetini bulmasına önem vermesi sebebiyle, yöneticisi olduğu partiden bağımsız olarak biraraya gelmelerini arzu etmiş, dolayısıyla zaman içinde gücü, cesareti, şecaati milletçe takdir edilen, gençlik üzerindeki müesseriyetini geniş çevrelere göstermesini başarmıştır.
1967-1968 yılları arasında kurulmaya başlayan Genç Ülkücüler ve Ülkü Ocakları'nın kurdurulmasında ve eğitiminde önemli görevler ifa etmiştir. Milliyetçi Hareket ve milliyetçi gençliği parçalanmışlıktan, bölünmüşlükten kurtararak, onun birleşik millî bir güç haline gelmesinde oynadığı rol MHP hareketi içinde önemli yer tutmaktadır.
İlk gençlik hareketlerinin başladığı yıllar içerisinde, onun en önemli özelliklerinden biri, gençliği millî, manevî değerlerle yetiştirecek, onları her türlü anarşist, materyalist düşüncelerden koruyacak bir teşkilatın nasıl kurulacağını bir tarihçi, sosyolog ve psikolog gibi düşünmesiydi.
Kendini bir siyasi parti yöneticisinden çok, mefkure insanı olarak görüyordu. Gençliğin siyasi kadroların programları etrafında değil, fıkirler ve ülküler etrafında toplanması gerektiğini düşünüyordtı. Bu yüzden gençlik çalışmalarını parti çalışmalarından hep ayrı tutmuştur.
Dündar Taşer bir ülkücünün yaşama ve hareket şevkini net çizgilerle ortaya koyarken, millî şuur sahibi münevverlerimize de en güzel örneklerden biri olmuştur. Memleketin içinde bulunduğu şartların bir varolma kavgası olduğunu biliyor ve ülkenin, Akf'in "Asım'ın nesli" dediği dinine, milliyetine, kültürüne ve tarihine sahip vatanperver ülkücü kadrolarla kurtulacağına inanıyordu.
Taşer, temellerini oluşmasına katkıda bulunduğu, öncülük ettiği Genç Ülkücüler'in ve Ülkü Ocakarı'nın düzenlemiş oldtığu sohbetlerde en çok aranılan ve değişmez isimlerindendi. Onun aydınlattığı sohbetlerde Ülkücü gençler geleceği ümitle bakarlardı. Bazen gece yarıları başlayıp sabahlara kadar devam eden konuşmalar uzadıkça uzar ama hiç kimse sohbetlerin bitmesini istemezdi. Onun sıcaklığı, içtenliği bütün genç Ülkücülerin yüreğini ısıtırdı. Hele Osmanlı'yla başlayıp cumhuriyetle devam eden konulara girildi nıi, sanki tarihin derinliklerinden gelen bir insan konuşuyor gibi, pür dikkat dinlerlerdi. O sanki yaşayan bir Osmanlı'ydı.
Kökü mazide olan âtinin tâ kendisiydi ve hali heyecanla yaşardı. Son derece gerçekçiydi. Günün hadiselerini en umulmadık yanlarından kavrar gerek teşhis gücü, gerekse değerlendirilişteki üstünlüğüyle zevkle dinlenirdi. Türk tarihini çok iyi bilişi ve parlak zekasının hadiseleri millî tarih şuuruyla yorumlayışı, mükemmel bir kafa yapısına sahip oluşunun işaretiydi. Ülkücü gençlerle olan sohbetlerinde tarihi gelişmelerimizi bir sarkacın hareketine benzetirdi. Türk tarihinde sarkacın son noktasına gelindiğini ve artık zaruri olarak kabarıp taşma, büyüme istikametinde gelişeceğini söylerdi. Anadolu'ya bu halimizle sıkışıp kaldık, artık daha fazla küçülmemiz mümkün değildir. Sarkaç genişleme istikametinde hareket etmeye mecburdur. Bu hem maddî hem de manevî gelişmelerimize şamil bir ifadeydi. Sürekli bir şekilde Ülkücü gençlere hitaben "Biz kaybedilmiş medeniyetin çocuklarıyız o kaybedilmiş medeniyeti yeniden kuracak olan sizlersiniz" diyerek onlara ufuk açardı.
1967 yılından itibaren vefatına kadar her yıl Osmanlı Devleti'nin kurulduğu yer olan Söğüt'te düzenlenen Ertuğrul Gazi Törenleri'ne partinin ve gençlik kollarının da katılmasında önemli etkisi olmuştur. Düzenlenen törenlere katılımlarda Ülkücü gençliğin kalabalık bir şekilde yerini almasına, toplantılarda hazır bulunmasına özen gösterirdi. Söğüt'te düzenlenen bu ziyaretlerle gençliğin tarih ve milliyetçilik şuuruna, tarih sahnesinde büyük rol oynamış ecdadımız Osmanlı'nın daha iyi anlaşılması noktasında Ülkücü gençliğin misyonunun öneminin altını çizer, hedefler gösterirdi. Kafasındaki güçlü, millî bir devletin adı, tarihteki Osmanlı'ydı. Yeni bir Türk İslam medeniyeti kurmanın yolunun Osmanlı'yı kavramaktan geçtiğine inanıyordu.
Fena Fi'd-Devlet, (Devlette fani olmuş, onda erimiş) bu sıfat arkadaşları tarafından onun için kullanılıyordu. Devlet mi mühim, yoksa hürriyet mi? Devlet olmadan hürriyeti ve meşrutiyeti ne yapacaksınız inancındaydı.
Resmi ideolojinin zihinlere nakşettiği, hala tartışmaları süren Kurtuluş Savaşı tezine karşı çıkarak; "Ne geri kalmış milletlerin birisi, ne de kurtuluş savaşı yapan kavimlerin birincisiyiz. İstiklalini son elli yıl içinde bizden almış ondokuz ülkenin efendisiydik. Yüzelli yıldır her türlü uygulanan şekil kavgalarını terk zamanı gelmiştrir. Millî şuur, milliyetçi hareketi doğurmuştur. Bu hareket Şeyh Edebali gibi gönül pirleri, Çandarlı Hoca gibi ilim ülkücülerini beklemektedir" diyordu.(2)
Taşer, bizim tarihimizde ki "Veli" ve "Alp" tiplerini her ikisinin de özelliklerini üzerinde taşıyordu. Gençler ve tabii yaşlılar onu kendilerine bu kadar yakın bulurken, efsane devirlerden bugüne kalmış bir kahraman gibi onu bütün benliklerini bağlarken, bu vasıfların tesiri altındaydılar.(3)
Türk siyasi hayatına damgasını vuran, Türkiye'nin en güçlü sivil hareketi olan Ulkücü Hareket'in gerçek manada kurııcusu ve öncüsü olan Taşer, gençliğe üç önemli temel esası öğretmeye çalışmıştır.
l. İslam ahlâk ve fazileti
2. Türklük ve tarih şuuru
3. İla'y-ı Kelimetııllah için Nizam-ı Alem(4)
İşte, bütün hayatı boyunca yapmış olduğu konuşmalar, yazmış olduğu makaleler ve o meşhur sohbetlerinde her şeyin özeti, bu esaslarda yatmaktaydı.
ŞEHİT SÜLEYMAN ÖZMEN'İN CENAZESİNDE GÖZYAŞLARINI TUTAMADIĞI AN
Dündar Taşer, ülkücü gençliğin sadece sohbetlerine katıldığı fikir danıştıkları bir siyaset adamının ötesinde onların en zor günlerinde, çatışmalı yıllarda, küfre karşı vermiş oldukları millî-İslamî kavgalarında, başları sıkıştığında, darda kaldıklarında o hep genç ülkücülerle birlikteydi.
Taşer, üniversitelerden hapishanelere, hastane kapılarından mezarlıklara uzanan ülkücü mücadelede, onların arkadaşı, ağabeyi, güvendikleri bir dağ idi. 1969-70 yılların başlarında Kızıl terörün okullardan sokaklara kadar yansıyan saldırıları karşısında büyük bir azim ve kararlılıkla küfrün karşısına dikilen Ülkücü Hareket mensuplarının vermiş olduğıı o büyük mücadelede ilk şehitlerden olan, Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi öğrencisi Süleynıan Özmen'in Maltepe Camii'nde düzenlenen cenaze töreninde yaptığı duygusal konuşma, herkesi derinden etkilemişti. Hatta tören esnasında yanında bulunan Galip Erdem'e söylediği "Ne kadar üzülürsem üzüleyim, ağlamak adedim değildir. Hatta annemin ölümünde bile ağlamadım, ama bu çocuğun gidişi ağlattı beni (5) diyecek kadar etkilenmişti. Binlerce ülkücüye hitaben şu sözleri söylüyordu. "Süleyöan, bu vatan, bu millet, hepimiz için ölmüştür. Süleyman bir semboldür bir şehittir. Şehitler kudsisidir. Süleyman hayatının başındaydı. Ne kapitalist ne de burjuvaydı. Hepimiz için öldü. Süleyman sizlersiniz. Süleyman yaşayacaktır. Çünkü "Şehitler Ölmez"' (6)
1. Galip erdem'le yapılan özel görüşme. (H.Ö.)
2. Dündar Taşer, Devlet, 7 Nisan 1969, s.1
3. Erol Güngör, 'I'öre Dergisi, Haziraıı 1979, s. 97
4. Ahmet Er'le yapılaıı özel görüşnıe. (H.Ö.)
5. Murat Bilge (Galip erdem), Devlet, 30 Mart 1970, s.52
6. Milli Hareket Dergisi, Nisan 1970, s.45.