PEYAMİ SAFA’NIN MAHŞER ROMANINDAKİ İNTİHAR FİKRİNİN SOSYAL BOYUTU
Yusuf AKÇAY 01 Ocak 1970
ÖZET
Peyami Safa’nın Mahşer romanındaki intihar fikrinin sosyal boyutunu vurgulamaya yönelik
olan bu çalışmada, roman kahramanının yaşadığı psikolojik sıkıntılarla cemiyet arasındaki
ilişkiyi incelemeye çalıştık. Böylece roman kahramanını ruh krizine sürükleyen olayların
yüzeysel olmayıp aksine köklü nedenlere dayandığı sonucuna vardık.Çünkü roman
kahramanının fikrî ve felsefî düzlemde bölünmeye uğraması aslında cemiyetteki sosyolojik
tekâmülün kesintiye uğramasıyla doğrudan ilgilidir. Cemiyetle birey arasındaki bu çatışma da
medeniyet değiştirmenin yarattığı bir çatışmadır. Dolayısıyla kahramanı kimlik bunalımına
sokan sebepler özü itibariyle toplumun modernleşmeye adapte olamadığının göstergesidir.
Romandaki intihar fikrini önemli hale getiren de yazarın sözkonusu bu bakış açısıdır.
Peyami Safa, ilk baskısı 1924 yılında yapılan Mahşer isimli romanında
toplumda varolan çarpıklıkları roman kahramanı Nihad’ın etrafında
geliştirdiği olay örgüsüyle okuyucuya yansıtmıştır.Eser Çanakkale
Harbi’nden dönen Nihad’ın toplumun savaş karşısındaki duyarsızlığına
gösterilen bir reaksiyonla başlar.1 Hem barınacak bir yer bulamamanın
verdiği sıkıntı hem de cemiyetin “neme lazım”cı tavrı yüzünden kahramanın
gösterdiği reaksiyon romanın ilerleyen sayfalarında ister istemez bir ıstıraba
dönüşecektir.Öte yandan Nihad’ın kendi problemlerini çözmeye çalışırken,
cemiyetle daha fazla münasebet kurması bu ıstırabı ayrıca tetikleyici bir
unsur olmuştur.
Biz cemiyetin millî ve mistik değerler karşısındaki bu lakayd
tutumunun apartmanda yaşayan bir ailenin hayatından hareketle
yansıtılmaya çalışıldığını görüyoruz. Mesken olarak apartmanın
seçilmesinde yazarın bilinçli bir yol takip ettiğini söyleyebiliriz. Yazar
böylesine bir mekan tasarrufuyla cemiyetin millî ve ahlaki değerler
karşısındaki davranış değişikliğine,dolayısıyla medeniyet değiştirmenin
yarattığı kültür buhranına bir gönderme yapmaktadır. Zaten roman
kahramanının arkadaşlarıyla birlikte ihtilal yapma fikri de sözkonusu
ıstırabın hangi boyutlara vardığını göstermeye yöneliktir. ( s. 179. )
Romanda vurgulanmaya çalışılan kültür buhranı, bireyin hayatında
şüphesiz bir kimlik bunalımı yaratmıştır. Sözünü ettiğimiz ıstırabın temel
sebebi olan bu kimlik bunalımı, tersine bir değişimle Nihad’ı da kendi içine
çekmekte gecikmeyecektir. Çünkü Nihad, bir yandan yaşadığı ferdi
tecrübelerden dolayı bir ruh sıkıntısı içindedir, diğer yandan da cemiyetteki
bozulmalardan dolayı bir “mefkure” adamı portresi çizmektedir. Roman
kahramanını kimlik bunalımına iten ve ondaki intihar fikrini kuvvetlendiren
sebepler de kanaatimizce burada aranmalıdır.
Romandaki intihar düşüncesinin Muazzez’in Nihad’ı terketmesinden
itibaren oluşmaya başladığını görüyoruz. (s. 179.) Dntihar fikri, kötümserlik
ve yalnızlık psikolojisiyle birlikte ele alınmış ve sözkonusu iki psikolojik
faktör roman kahramanını intihar edip etmeme çelişkisinden kurtarıp nasıl ve
ne şekilde intihar edilebileceği düşüncesine yöneltmiştir. Fakat yine de
Nihad, psikolojik bir güdülenmeye muhtaçtır. Dşte bu ihtiyaç sebebiyle yani
intihara kendini inandırma gayreti yüzünden kahramanımız sahte bir
güzellikten kendini alamayacaktır.
“...hangi türlüsü olsa, intiharlar hep basit işler; bir tavanın arkasına
geçirilmiş ip. Bir ilmik. Bir sandalye. Dlmiği boynuna geçir. Gözlerini
kapa,artık etraf simsiyahtır. Hiçbir şey düşünme. Yalnız ölümün o ebedî
sükûnunu tahayyül et. Ona bir evvel kavuşmak için bacağını şiddetle salla,
1
“....ey Dstanbullular!... siz bu rahatınızı benim bu gece, sokak ortasında kalışıma
medyûnsunuz.” Bkz., Peyami Safa, Mahşer, Ötüken Yayınları, Dstanbul 1997, s.13. (Bundan
sonra ki atıflarda sadece sayfa numarası kullanılacaktır.)
iskemleye vur. Trak... düşür.(...) Birden bire kafatasının içinde bir ses:hınk!
Derin bir çınlama ve karanlıklar. Bir iki hayalet. Ve hiç. Kara gece,
yapayalnız, sefil bir odanın ortasında kaskatı sallanmak. Oh... korkunç ve
güzel” ( s. 247,248.)
Yazar, bu noktadan sonra kahramanını çeşitli intihar şekilleriyle yalnız
bırakır. Roman kahramanı öylesine kötümser bir ruh hâli içindedir ki ona
göre “yaşamak, büyük bir fenalık şirketine ortak olmaktır ve fazilet, kuyruklu
bir yalandır.”(s.251) Bu yüzden Nihad’ın nazarında her intihar korkunç
olmakla beraber güzeldir.
“Öyleyse nereye güvenmeli? Hiç! Bunun için kara gece, yapayalnız, sefil
bir odanın ortasında, tavanın çengeline takılı ipte, kaskatı sallanmak; yahut,
biraz kömürün katran ağır havasını içe çeke çeke sarı ve katı bir külçe
olmak; yahut, beyni bir kurşunla dağıtmak; bir usturayla gırtlağı uçurmak,
bir binanın üst katından atlayarak, simsiyah boşluklardan ok gibi vınlaya
vınlaya geçtikten sonra, yerde patlamak; yahut ölüme gidişin herhangi bir
türlüsü korkunç ve güzeldir.” (s. 252.)
Sayfalar ilerledikçe görüyoruz ki ölüm Nihad için salt bir fikir
olmaktan çıkıp, artık bir “fikr-i sabit” halini almıştır. Nihad’a göre intihar
fikrini eyleme dönüştürmek kolaydır; zor olan karar vermektir:
“... bir intihar vakası, yaşamaya karar vermiş insanları hayrete
düşürebilir;fakat ölümü sevmiş, onu kabul etmiş bir mahlûk için,iki üç
dakikalık eziyetin ne hükmü var?Kendini öldürenlerin cesareti,hayatta
kalanları çok hayrete düşürür. Halbuki iş ölüme karar verebilmektedir,icra,
en korkanlar için bile kolaycacık yapılabilecek bir iştir.Dntihar iradesinde
güçlük, karar vermektedir,icrada değil.”( s. 257.)
Neticede intihar etmeye karar veren Nihad, ayağına taş bağlayarak
kendini denize bırakır. Ancak intihar gerçekleşmez. Yazar bu noktadan sonra
intiharın sebeplerine ilişkin fikirlerini muharrir Kerim Bey vasıtasıyla dile
getirir. Kerim Bey, Nihad’ın intiharını izah ederken, vakanın kaynağında
şahsi ıstırapların yanında cemiyetin de bulunduğuna değinir. Hatta olayı
büsbütün cemiyete indirger.
“... sizin şahsî dediğiniz ıstırapların menşei de cemiyettir. Sizin bütün
maceranızı, başından sonuna kadar, tane tane tahayyül ediyorum: Eğer
kıymetleri hercümerc olmuş, dağınık,mütereddî bir cemiyetin içinde
olmasaydınız, o şahsî felaketlere de uğramazdınız.” (s.278. )
Kerim Bey cemiyetteki bu bozulmayı ilim ve ahlak noksanlığına bağlar.
Böylece mesele “fazilet” kavramı etrafında odaklanır. Kerim Bey’e göre
kişinin başkası için yaptığı fedakârlığa fazilet denmesi yanlıştır. Bu anlayışın
temelinde fertle cemiyeti birbirinin düşmanı olarak gören bir düşünce
disiplini vardır. Ona göre fazilet, menfaate zıt değildir. Hatta ikisi aynı
şeydir. “Fazilet, ferdin gayrı için fedakârlığı değil, insanın insan için yani
hem kendisi, hem de başkaları için fedakârlığıdır.” Şu halde salt bir
fedakârlıktan da bahsedilemez. Çünkü kendi menfaatini başkalarıyla
paylaşan insan, hem kendine hem de başkalarına karşı faydalı bir adamdır.
Demek fazilet bir fedakarlık değildir, öyle anlaşılması ahlak hakkındaki
iptidai düşüncemiz yüzündendir. (s. 279.) Bu yüzden fazilet saadetin de zıttı
olamaz. Bu zıtlık kabul gördüğü için kişi, ya namuslu kalmaya karar vererek,
köşesine çekilip faydasızca yaşıyor ya da namussuzluğu kabul ederek bir
yandan halka faydalı olurken aynı zamanda çalıp çırpıyor. Oysa mutlak bir
saadet mümkün değildir. Zaten haz ve elem diye birbirinden ayrı iki
heyecandan bahsetmekten çok muğlak bir heyecandan bahsedilebilir.
(s.280.) Şu halde yani her elem kendi içinde bir saadeti, her saadet de bir
elemi barındırdığı için “bedbîn ve nikbin olmak gaflettir.” (s. 281.)
Sonuç olarak şunları söyleyebiliriz ki Mahşer romanında kahramanı
intihara sürükleyen temel etken cemiyetteki değerler anarşisidir. Birtakım
şahsi problemler ve sıkıntılar da – cemiyetin , onların gün yüzüne
çıkmasında zemin olması itibariyle- yine içtimâidir. Roman kahramanı
sözkonusu sosyal bozuklukları kendi problemi gibi kabul ettiğinden
cemiyette bir bütün olarak var olan kimlik bunalımı kendisine de sirayet
etmiştir. Bu anlamda roman kahramanının kendi ferdî tecrübelerinin
neticesiymiş gibi görünen kötümser ruh hali, özü itibariyle cemiyet hayatına
karşı duyulan bir reaksiyondan ibarettir. Dolayısıyla cemiyetin sıradan ve
standart hayatına karşı dolaylı bir gönderme sözkonusudur. Zaten roman
kahramanının ölüm fikr-i sabitiyle donanmış olması, cemiyetin kendi
elleriyle kendi varlığını nasıl ölüme sürüklediğini gösterme amacına hizmet
etmektedir. Cemiyetin tek tek fertlerden oluşması bir yana cemiyetle fert
arasında organik bir ilişki bulunduğuna dair tespitleri göz önüne aldığımızda
hayli anlamlı bir olguyla karşı karşıya bulunduğumuzu söyleyebiliriz. Bu
bakımdan kahramanı kimlik bunalımına sokan unsurun bir “tecrid” edilme,
dışlanma duygusu olduğunu söyleyebiliriz. Cemiyette varolan bozuk yapı,
hem kendi kendini içten içe kemirmekte hem de kendisini düzeltmeye
yönelenleri dışlamaktadır. Burada aslolan şey cemiyetin hem kendine uyum
sağlayanları yokluğa mahkum edişi hem de bu bozukluğu gidermeye
yönelenleri – geçici de olsa bir intibak sağlayamadıkları için- kimlik
bunalımına itişidir. Romandaki intihar fikrinin temelinde de sözkonusu bu
dışlanmanın yarattığı isyan vardır
KAYNAKÇA
1. SAFA, Peyami, Mahşer, Ötüken Yayınları, Dstanbul, 1997.