« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

26 Haz

2012

MEHMED FUAD KÖPRÜLÜ

01 Ocak 1970

Köprülüzâde Mehmed Fuad (1890-1966)
Türk edebiyatı tarihçiliğinin ilmî kurucusu, Türkoloji'de yeni ufuklar açmış ilim otoritesi, edip, yazar, siyaset ve devlet adamı.
4Aralıkl890'da [336] İstanbul Sultanah¬met'te Hâlid Ağa Konağı'nda dünyaya geldi. Doğum tarihinin 1888 [337] veya 22 Kasım 1890 [338] olarak gösterilmesi yanlıştır. Aile silsilesi onuncu kuşakta Sadrazam Köprülü Mehmed Paşa'ya ulaşır. Babası İsmail Faiz Bey, Bükreş sefiri Ahmed Zi¬ya Bey'in oğlu ve Tanzimat ricalinden beylikçi İsmail Afif Bey'in torunudur. Annesi İslimiye ulemâsından Arif Hikmet Efen-di'nin kızı Hatice Hanım'dır.
Ali Emîrî Efendi, Fuad Köprülü'nün Köprülüler'den değil paşanın kaynı Kıb~ leli Mustafa Paşa'nın soyundan geldiğini ileri sürmüş ve üzerindeki Köprülülük sı¬fatını kaldırmak amacıyla kendine göre bir de şecere düzenleyerek bu iddiasını ısrarla tekrarlamıştır. Nesebini inkâr et¬mekle suçladığı Fuad Köprülü'nün Kıble-lizâde yerine Köprülüzâde lakabını almasini ilk zamanlar doğrudan doğruya onun şahsî bir yakıştırması olarak göstermek isteyen Ali Emîrî bu iddiasını, bir müddet sonra ailenin daha önceki bazı fertlerin-ce İsmail Afif Bey'e Köprülülük izafe edil¬diği, onun Köprülüler Türbesi'ndeki me¬zar taşının da buna göre tanzim edilmiş olduğu yolunda bir beyana çevirir.
Gerek İsmail Afifin gerekse Köprülü Fuad'ın büyük babası Ahmed Zİyâ Bey'in Köprülüler ailesine mensubiyetleri hak¬kında Mehmed Süreyya Bey'in daha 189O'li yıllardaki çok açık beyanları [339] Köprülüzâdelik meselesinin Mehmed Fuad'ın icadı bir yakıştırma olmadığını gösterir. Babası İsmail Faiz Bey'in kabrinin Köprülüler Türbesi hazînesinde yer alışı da aile¬ce sürmekte olan bir aidiyet geleneğini ortaya koymaktadır. Kıblelizâdelik isnadı ciddi müelliflerce benimsenmeyip onun Köprülülerden olduğu kabul edilegelmiştir.[340] Öte yandan Fuad Köp-rülü'yü yakından tanımış yabancı ve yerli müellifler, onun irsî hususiyetlerini belir¬tirken kendisiyle Fâzıl Ahmed ve Fâzıl Mustafa paşalar arasındaki hayret verici sima benzerliği üzerinde durmuşlardır.
Mehmed Fuad, Yerebatan semtinde bulunan Ayasofya Merkez Rüşdiyesî'ni bitirdikten sonra Mercan İdâdîsi'ne gir¬di. Burada gördüğü eğitimin son senesi Hüseyin Cahid'in (Yalçın) müdürlüğü za¬manına rastlar. Erkenden şiire başlayan Mehmed Fuad'ın 190S yılında Sultan Abdülhamid için yazdığı methiye basılan ilk şiiridir. Bu dönemde kaleme aldığı "El-hân-ı Mukaddeseden Bâyezid Câmi-i Şe¬rifinde" başlıklı şiiri taşıdığı saf dinî duy¬gularla dikkati çeker.
Kendi ifadesine göre idadide ilk zaman¬lar riyaziyeye meraklı iken sonraları bu¬nun yerini edebiyata ve ardından onun yanı sıra tarihe yönelen bir ilgi almıştı. 1907'de Mercan İdâdîsi'ni bitiren Köprü¬lü, İstanbul Dârülfünunu'nun yeni bir dü¬zen verilen şubeleri arasında muhteme¬len baba mesleğiyle de ilgisi dolayısıyla Mekteb-i Hukuk'u seçti. Üç sene devam ettiği bu şubedeki tedrisatı yetersiz gör¬düğünden bu mektepten ayrılıp kendi kendini yetiştirmeyi daha uygun buldu. Özel surette aldığı derslerle Fransızca'sı¬nı ilerletmeye önem verdi. Evinde babası¬nın hususi kütüphanesinde Osmanlı vak-'anüvislerinin eserleri. Evliya Çelebi'nin Seyahatnâme'si gibi kitaplarla tanıştı. Bir yandan geliştirdiği Fransızca'sı ile bu dilin edebiyatından başlayarak diğer Av¬rupa edebiyatlarını tanımaya, öte yandan Batılı fikir adamlarının eserlerini okuyarak düşünce ufkunu genişletmeye çalıştı.
Mekteb-i Hukuk'ta edebiyat meraklısı arkadaşları ile kurduğu dostluklar, za¬manla genç neslin değişik tahsil kesim¬lerindeki başka istidatlarını da içine alan bir halka halinde genişleyerek Fecr-i Âtî topluluğu adını alacak edebî bir toplu¬lukta bir araya gelmelerine zemin hazır¬ladı. Mehmed Fuad, 1908 yılında Mehâ-sin mecmuasında yayımlanan şiirleriyle edebiyat dünyasına ilk adımlarını attı. Fecr-i Âtî topluluğunun 20 Mart 1909'da kuruluşunun resmen ilânından az önce birkaç makalesini basmış olan Servel-i Fünûn mecmuasının, 24 Şubat 1910'da Fecr-i Âtî Encümeni Edebîsi Beyannâme¬si ile programını ve gerçekleştirmek is¬tediği gayelerini ilân eden topluluğa say¬falarını tamamıyla açıp onun yayın orga¬nı haline gelmesi Mehmed Fuad'a kabili¬yet ve meziyetlerini ortaya koyma imkâ¬nını verdi. Servet-i Fünûn mecmuası, artık yalnız şiir yazmakla kalmayıp he¬men her haftaki nüshasına edebiyat, fel¬sefe ve estetik konularını işleyen maka¬leler ve tenkit yazıları yetiştiren Köprü-lüzâde'nin fikrî açılımında mühim bir rol oynar.
Mehmed Fuad zekâsı ve zihnî kıvraklığı ile takdirle karşılanırken öte yandan mu¬arızlar da bulmakta gecikmedi. Yazıların¬da kendini hissettiren iddialı tutum ve etrafına yukarıdan bakan edası, kendini bir saha ile sınırlamayıp farklı sahalara ait konulara girmesi karşıtlarınca onun tenkit edilen tarafları idi. Hakkında çoğu şahsiyata varan tenkitlerde muarızları Köprülü'nün Mekteb-i Hukuk'ta yerinde saydığını, hatta başaramadığı için orayı terketmek zorunda kaldığını söylemekten geri durmadılar. Daha sonraki yıllarda amansız düşmanı kesilen Ali Emîrî Efendi de yüksek tahsilini bitirememiş oluşunu yüzüne vurmak için ondan "sabık idâdî mezunu Kıblelizâde" diye söz eder.
Türk fikir hayatı ve sosyal kalkınması için çok lüzumlu saydığı sosyolojinin daha başlardan itibaren Köprülüzâde'nin ilgi alanına girdiği görülür. Yayımlanmış ilk gazete yazısının içtimaiyata dair olduğu¬nu söyleyen Mehmed Fuad'ın ilk kitabı da "Ulûm-ı Siyâsiyye ve İçtimâiyye Kütüpha-nesi" külliyatı içinde yer alan, Gustave le Bon'un Psychologie des fouîes adlı ese¬rinden Rûhu'l-cemâot ismiyle yaptığı tercüme oldu (1909). Bunu aynı müellif¬ten ikinci tercümesi Rûh-ı Siyâset ve Müdâfaa-i İçtimâiyye [341] takip etti (1911). Bu arada İlmü'i-rûh-ı İçtimaî Tetebbûâtı - İîm-i Cem'iyyet adlı telif eserinin de basılmak üzere olduğunu ha¬ber verir.
1910'da "İlm-İ Cem'iyyet" adı altında sosyolojiyi başlı başına konu edinen beş uzun makalesi yayımlandı.[342] 1912'de zamanın tanınmış yayın müessesesi Muhtar Hâlid Kitabevi adına Sosyoloji Tetebbuâlı adlı bir eserinin neşredileceği ilân edilir.[343] Onun Fecr-i Âtî yayınları arasında çıkacağı kay¬dedilen İbsen ve Felsefe-i İçtimâiyye adlı eserinin de mihveri yine sosyoloji idi. 1912 yılında Hak gazetesinde yazdığı başmakalelerde sosyolojik konular ve dü¬şünceler Ön planda yer alıyordu. Bununla birlikte Fuad Köprülü'nün memleketimiz¬de sosyoloji fikriyatını hazırlama ve yay¬ma istikametindeki bu çalışmaları Türki¬ye'de sosyolojinin tarihiyle ilgili araştır-maların meçhulü kalmıştır.[344] Sosyolojiye karşı büyük ilgisi onu bu sahada ihtisaslaşma¬ya götürmemiş olsa bile bu disiplinden kazandığı formasyon sonraki ilmî çalış¬malarına çok sağlam bir zemin hazırla¬mıştır. Başlangıçta yalnız edebiyatla mü-nasebetli olduğu görülen sosyoloji ilgisi daha sonra tarih ve kültür tarihiyle bağ¬lantılı hale geldiğinde Köprülü'nün en önemli eserlerinin yolunu hazırlayan baş¬lıca hususlardan biri olacaktır. Köprülüzâ¬e'nin Gustave le Bon tercümeleri, Ah¬med Şevki'nin Rûhu'l-cemâat'ta\û ter¬cüme yanlışlarını belirten tenkidi başta olmak üzere [345] çeşitli tenkitlere hedef oldu. Buna mukabil Ahmed Hâşim kendisini parlak ifadelerle övmüş [346] BahâTevfik de onun bu tercümeleriyle memlekette sosyolojinin tanınması yolunda önemli eserler kazandırdığını belirtmiştir.[347]
Zaman zaman hacimli birer dizi haline gelen makaleleriyie Batı edebiyatı ve ede¬biyatçılarını, Batı'nın fikrî aktüalitesini Türk okuyucusuna aktarmaya çalışan Köprülüzâde, kendinden önce Servef-i Fünûn kadrosu içinde Ahmed Şuayb'ın Hayat ve Kitaplar ile yaptığı işi daha sonraki zamanın Batılı şahsiyetleri ve isimleri etrafında devam ettirmek istedi. Hayât-ı Fikriyye -Tetebbuât-ı İlmiyye ve Felsefiyye adlı ilk telif eserini bu dü¬şünce ile yayımladı (1910). 0 sıralarda adı çok geçen fikir adamı Roberto Ardigo'-nun yanı sıra İskandiv edebiyatını ve Par-nas şairlerini tanıtmaya yönelik bu ese¬rin önsözü, Köprülü'nün zamanın Türki¬ye'sine sosyolojik yönden bakışlarını ve memleketin istikbali için şart gördüğü fikrî uyanışa dair düşüncelerini aksettir¬mesi bakımından ayrı bir değer taşımak¬tadır. 25 Nisan 1910'da telifi tamamla¬nan eserin daha basılmadan önsözüne derginin sayfalarında ayrıca yer verilmiş¬tir.[348] Köprülü bu önsözde, Türk top¬lumunun gerçekleştirilen siyasî inkılâp¬tan başka büyük bir fikrî ve içtimaî inkı¬lâba da muhtaç bulunduğuna işaret ede¬rek bunun ancak memleketin fikir haya¬tında bir uyanış meydana getirmekle mümkün olacağını söylemiş, bu uyanışın Batı'nın tenkit, edebiyat, sosyal ilimler ve hukuk sahalarındaki birikimlerini fikir hayatımıza nakledip gençliğe kazandır¬mak sayesinde gerçekleştirebileceği üze¬rinde durmuş, bir külliyat teşkil etmek üzere tasarladığı Hayât-ı Fikriyye'yı bu gayeye hizmet etme düşüncesiyle hazır¬ladığını söylemiştir. O günün Türkiye'si için ifade ettiği değeri ve mânayı ortaya koyan bir tanıtma yazısında kitabın Köprülüzâde'den mühim eserler beklentisini haklı çıkardığı belirtilmektedir.[349]
Köprülü'nün değişik zamanlardaki bazı ifadelerinden Türk edebiyatı tarihine il¬gisinin erken yaşlarda başladığı anlaşıl¬maktadır. Burada 1905 yılında tanıştığı Recâizâde Mahmud Ekrem'in bazı tavsi¬yelerinin de bu hususta payı olduğu zik¬redilmelidir. Henüz Fecr-i Âtî devresinde iken Şeyh Galib hakkında hazırladığı uzun bir araştırma dizisiyle daha sonraki yıl¬larda Bursalı Ahmed Paşa'ya dair çalış¬masını Recâizâde'ye ithaf etmesi bu hu¬susu açıklığa kavuşturmaktadır. Mehmed Fuad Servet-i Fünûn'âa bir yandan Paule Verlaine, Jacobsen, Catulle Men-des, Henri de Regnierve Roberto Ardigo1-ları tanıtırken aynı zamanda edebî geçmişimize yönelişinin ilk örneklerini de or¬taya koymaya başladı. Bu vadide müsta¬kil ilk yazısı olan, Sinan Paşa ve Tazar-ru'nâme'si üzerinde yeni dikkat ve bilgi¬ler getiren geniş hacimli makalesini Bakî hakkındaki araştırması takip etti. Şeyh Galib'e dair yedi uzun makalelik çalışması Şeyh Galib üzerinde o zamana kadar or¬taya konulmuş en etraflı monografiyi teş¬kil etmekte idi. Onun bu sıralarda birden ilgi odağı haline gelen Hüsn ü Aşk şairi hakkında bir şiirinin de bulunduğu göz¬den kaçırılmamalıdır.[350]
Mehmed Fuad bu devrede kaleme aldı¬ğı "Din ve Edebiyat", "Edebiyat ve Ahlâk", "Sanatkâr ve Hayat", "Millî Terennümle¬rimiz" gibi makalelerinde edebiyat mü¬essesesine sosyolojik açıdan yaklaşırken zaman zaman edebiyat tarihimizi ilgilen¬diren bazı noktalara dokunmaktan da geri kalmadı. Adını özellikle "Meçhul Âbi¬deler" koyduğu yazısı [351] onun edebi¬yat tarihçisi hüviyetinin teşekkülünü gös¬termesi bakımından bir vesika değerini taşır. Bu yazı daha o yıllarda Köprülü'nün edebiyat tarihimize yönelmeyi bir ilmî ih¬tiyaç, millî haysiyet ve bir millî vazife ola-rak algıladığını göstermektedir. Bu çift yönlü bakış, hayatı boyunca Köprülü'nün edebiyat tarihi çalışmalarının bütününe hâkim olan temel felsefeyi teşkil etmiş¬tir.
Fecr-i Âtî yıllarının Öne çıkardığı bir di¬ğer taraf onun sahip bulunduğu tenkidî zihniyet ve tenkit kabiliyetidir. Bütün il¬mî hayatına hâkim olan bu nokta. Genç Kalemler mecmuasının ortaya attığı ye¬ni lisan davasına karşı giriştiği polemikte çok daha belirginleşir. Yeni lisan hareke¬tine karşı İstanbul basınında ilk polemiği başlatan Köprülü, hareketin adındaki ga¬ripsenen tarafa dokunup bunun yapma bir dil meydana getirme yolunda bir teşebbüs olduğu zannını uyandırdığına dik¬kat çekmiş, yazı dilinde geçen Arapça ve Farsça terkipleri tasfiyeye yönelik teklif¬leri dile müdahale olarak görmüş, este¬tik yönden bir yaklaşımla konuyu bilhassa nazım sahası planında ele alıp doğuraca¬ğı uygunsuzluk ve olumsuzluklar üzerin¬de durmuş, dilin müdahaleye gelmez bir varlık olduğu gerekçesinden hareketle yeni lisancıların tezini çürütmeye çalış¬mıştır. Köprülü'nün kendilerine yöneltti¬ği tenkitlere tahammülsüzlük gösteren yeni lisan cephesi mensupları polemiği gittikçe şahsiyat vadisine çekerek mese¬leyi aynı zamanda millî edebiyat münaka¬şası haline dönüştürdükleri sırada Köp¬rülü, "Tıp Fakültesinden altmış talebe nâmına" diye imzalı bir beyannamede Türklük dünyasına karşıt birtakım duygu ve düşünceler taşımakla suçlandı.[352] Bu yazıya karşı Köprülü'nün cevabı, başından beri estetik endişelerin tesiri altında ısrarla sürdürdüğü görüşlerini içine girmekte olduğu Türkçü atmosfe¬rin de tesiriyle terketme arefesinde bu¬lunduğu bir sırada milliyetçi bir nefis mü¬dafaasını ifade etmekteydi.[353] Bunun ardından gelen "Kü¬çük Bir Mudhike" adlı yazısı [354] kendisine kar¬şı yürütülen ve iyiden iyiye bir şahsiyat davası halini almış olan tenkit ve itham¬lara karşı son cevabı, fakat o zamana ka¬dar verdiği cevapların da en şiddetlisi oldu.
1908'de Türk Derneği, 1911 yılı Ağus¬tosunda Türk Yurdu Cemiyeti, 1912 Mar¬tında Türk Ocağı ve 1914 ilkbaharında Türk Bilgi Derneği'nin ortaya çıkışı ile mü-esseseleşen Türkçü görüş ve ülküyle Köp¬rülü'nün buluşması geç olmadı. Ziya Gö-kalp'in büyük nüfuzuyla bu düşünceyi bir İdeal olarak benimseyen iktidar partisi İt¬tihat ve Terakkî çevresiyle yakın müna¬sebet içine giren Mehmed Fuad. Maarif Nâzın Emrullah Efendi'nin 1910'daki ilk maarif vekilliği sırasında lise öğretmeni olarak tayin edildi. Öte yandan partinin yayın organı durumundaki Hak gazete¬sinin kendisine ayrılan başmakale sütu¬nunda yazmaya başladı. Emrullah Efen¬di'nin 1912 yılındaki ikinci vekilliği sırasın¬da resmî hayatta ilk defa aktif rol alma fırsatını buldu. Eğitimde ıslahat yapma¬ya çalışan Emrullah Efendi'nin İstanbul Sultânîsi'nde lise ve sultanîler için yeni bir edebiyat müfredat programı hazırlamakla görevlendirdiği komisyonda yer alarak edebiyat öğretiminin yeni bir zihniyetle düzenlenmesi ve edebiyat tarihinin ayrı bir ders olarak kabul edilip programlara konulmasında önemli rol oynadı. Bunun¬la da kalmayarakMa'iûmâM Edebiyye adlı ders kitabını [355] beraber hazırladıkları Fecr-i Âtî toplulu¬ğundan arkadaşı ve sultanîden meslek¬taşı Şehabeddin Süleyman ile birlikte, edebiyat tarihini medeniyet tarihinin bir şubesi olarak gören yeni bir anlayışla Ye¬ni Osmanlı Târih-i Edebiyyâti isimli ilk lise edebiyat tarihi kitabını meydana ge¬tirdi.
1912-1913 yılları Köprülü'nün fikrî ha¬yatında bir geçiş ve dönüm noktasıdır. Genç Kalemler'İn yeni lisan ve berabe¬rinde yürüttüğü millî edebiyat tezine kar¬şı giriştiği fikir mücadelesi ve Ziya Gö-kalp'le yakınlaşması onun zihniyet ve tu¬tumunda Türkçü düşünüş istikametinde bir sarsıntı ve uyanış meydana getirdi. Esasen kendisi de yazı dilimizin bir sade¬leşme süreci içine girmiş olduğunu kabul ediyor, ancak onun tabii gidişine müda¬haleyi doğru bulmuyordu. Giriştiği tartış-manın aldığı seyir bir merhalede "Türk¬lük ve Yeni Lisan" adlı yazısıyla millî duy¬gularını kâğıda dökmeye vesile olurken aynı zamanda onun millî hedefe doğru bir mihver değiştirme arefesinde oldu¬ğunu gösteriyordu.
1912'ye gelinceye kadar yazı faaliyeti hemen hemen yalnız Fecr-i Âtî'nin neşir organı Servet-i Fünûn'la sınırlı olan Köp¬rülü bu yılın ilk aylarından itibaren basın âleminde alan genişletmeye başladı. Genç Kalemler ile giriştiği polemik Ser¬vet-i Fünûn sayfalarında devam eder¬ken mart ayından itibaren ağustosun ilk haftasına kadar beş ay boyunca Hak ga¬zetesinin başmakale sütununu üstlendi. Gazetenin haftalık edebî ilâvelerinde de makale ve şiirleri yayımlandı. Köprülü'¬nün 1912 ilkbaharının başlarından itiba¬ren Servet-i Fünûn'daki yazıları gittikçe seyrekleşmeye başlar. Servet-i Fünûn'-da çıkan sondan bir önceki yazısı olan "Millî Terennümlerimiz" adlı makalesinin [356] arkasından Türk Ocağı'nın yayın organı Türk Yurdu dergisinin 6 Şubat 1913 tarihli sayısında "Ümid ve Azim" isimli ilk makalesi yayımlandı. Ebüzziyâ Tevfik'in ölümü dolayısıyla kaleme aldığı makale onun Servet-i Fünûn'daki son yazısı oldu.[357] Ziya Gökaip'in Türk Yurdu'ndaki ilk yazısı olan "Kızılel-ma" şiirinin çıktığı nüshanın ardından gelen nüshadaki "Ümid ve Azim" onun Türkçü cephede yer alışının açık bir ha¬bercisi, olur ve Köprülü imzası bundan sonra Türk Yurdu sayfalarında görül¬meye başlar. Öte yandan Hak gazetesiyle hız kazanmış olan gazete yazarlığını 1913 yılının ikinci ayından itibaren Tasvîr-i Ef¬kâr gazetesinin yazı kadrosu içinde de¬vam ettirdi. Türk Derneği ve Türk Ocağı gibi milliyetçi kuruluşların ortaya koydu¬ğu, gittikçe gelişmekte olan atmosfer içinde bu görüşleri benimseyen İttihat ve Terakkî'ye yakın milliyetçi çevrelere yak¬laşma ihtiyacının şevkiyle Köprülü'nün tuttuğu bu yeni istikamet, onun 1912 yılı ilkbaharında İstanbul'a gelmiş olan Ziya Gökaip'in tesir alanına girişinde iza¬hını bulmaktadır. İttihat ve Terakki çev¬resindeki münasebetlerin sağladığı uy¬gun ortam Ziya Gökalp ve Köprülü ara¬sında bir yakınlığın kurulmasına imkân hazırladı. Selanik'te iken onun yazılarını ve Genç Kalemler ile girişmiş olduğu tartışmayı ilgiyle takip eden Ziya Gökalp, bu tartışmalar sırasında derginin yazı heyetince bir ara Selânik'e davet edil¬miş olan Köprülü'yü yakından tanıma fırsatını bulduğunda istidat sahibi gör¬düğü birçok genç gibi onu da çevresine almakta tereddüt etmedi. Sosyolojiye olan ilgisini ayrıca takdir ettiği Köprü-lü'ye Durkheim sosyolojisinin kapılarını açarak onu bu yoldan hareketle Türklü¬ğün Orta Asya'daki derinliklerine uzan¬maya teşvik etti. Darülfünunun diğer şu¬beleri gibi 1912 yılında yeni bir düzen ve¬rilmeye çalışılmış olan Edebiyat Fakülte-si'nde ihdasına ihtiyaç duyulan Türk ede¬biyatı tarihi dersi için Ziya Gökaip'in sağ¬ladığı büyük destek sonucu Köprülü'ye fakülte meclisinin karan ve Maarif Nâzın Şükrü Bey'in onayı ile 20 Kasım 1913 tarihinde darülfünun muallimliği payesi verildi.
Fuad Köprülü'nün hayatının tamamıy¬la ilim mecrasında yürüdüğü bu yeni saf¬hasına geçmeden önce edebî faaliyetinin Türkçü cephede aldığı istikamet üzerin¬de durmak gerekir. Bu yeni cephenin ge¬tirdiği değişiklikler Köprülü'nün ilkin şii¬rinde ve edebî yazılarında kendini göste¬rir. Geçmiş yıllarda hararetle savunduğu aruz vezni ve Arapça- Farsça terkipsiz ola¬mayacağını söylediği şiir dili yerine ev¬velce karşı çıktığı cephenin şiirde aradığı bir değer olarak hece veznini ve terkipler¬den arınmış bir ifade tarzını benimsedi. Balkan Harbi ve uğranılan bozgunların memleket çapında yarattığı millî hassasi¬yetin ilhamları ile yazdığı "Ümid ve Azim" makalesiyle [358] onu takip eden büyük şiiri "Türk'ün Duası [359] yer aldığı safta şahsi¬yetine hâkim olan köklü değişimi akset¬tiren ilk yazılan oldu. Onun bu dönemde Türk Yurdu'nda çıkan diğer şiirleri ve edebî yazılarının da Balkan Harbi'ndeki felâketlerin doğurduğu ıstıraplar etrafın¬da merkezleştiği görülmektedir. Köprü¬lü, Türkçü düşünüşün en önde neşir or¬ganı olan bu dergideki ilk yazısı "Ümid ve Azim"de İslâmî ahkâmdan Göktürk yazıt¬larına kadar uzanan bir düşünceler silsi¬lesi içinde Bergson'un "elan vital" görü¬şünü dile getirerek Türk gençliğini içine düştüğü ümitsizlik ve yılgınlıktan sıyrılıp atılım yapmaya çağırıyor ve ona irade fel¬sefesini telkin ediyordu. Bu sarsıcı yazı¬nın akisleri, yayın hayatına yeni giren di¬ğer bir Türkçü derginin başyazısında he¬men kendini gösterdi.[360] Bu yazı Türk Yur-du'ndakinin bir naziresini, aynı kalemden çıkmış gibi olan daha kısa bir versiyonunu ortaya koyuyordu. Köprüiü'nün tercüman olduğu duygu ve düşünceleri çok geçme¬den Mehmed Akif de aynı istikamette şiire dökmekteydi.[361]
Köprülü, Türk Yurdu'nun iki sayısında yer alan "Türk'ün Duasfnda bir yandan ihtişamlı bir atmosfer yaratmak gayesiyle terkiplerle yüklü bir ifadeye yer verirken, öte yandan manzumenin aruza ve terkipli dile veda edişin arefesinde olduğunu his¬settiren "Eski Bir Türk Terennümü" diye adlandırdığı bir ara parçasında henüz heceye gitmeden Arapça-Farsça terkip¬lerden tamamen arınmış bir şiir dilinin ilk denemesini ortaya koyuyordu. Türk¬çü / Turancı motifler bütün şiir boyunca iyiden iyiye belirginleşiyor, o zamana ka¬dar şiirine hâkim olan ferdî romantizm yerini milletçe duyulan ıstıraplara, Türk¬çü Turancı millî bir romantizme bırakı¬yordu. Türk ordusunun savaşın başından beri üst üste uğradığı mağlûbiyetlerle Ça-talca'ya çekildiği, Edirne'nin düşmek üze¬re olduğu günlerde yazılan bu manzume yayımlanmasının ardından hemen beste¬lenerek sahnede icrasına girişilmiş, edebî yönden tahlilî ve tenkidî bazı görüşlerle birlikte bir değerlendirilmesi de yapılmış¬tır.[362] Yeni harflerle neşrini gerçek¬leştiren Fevziye Abdullah Tansel'in man¬zumeyi Balkan Savaşı'ndan sonra ya¬zılmış göstermesi [363] doğru değildir.
Fuad Köprülü Balkan Savaşı acıları se¬risini, Edirne'nin düşman eline düştüğü günlerde nesir olarak yazdığı "Hicret Ma¬temleri" ve hece vezniyle yazılmış "Meriç Türküsü", "Hicret Türküleri" manzume-leriyle sürdürürken aynı tonda "Süngü Altında", "Hicret Hikâyelerinden" başlıklı iki hikâye kaleme aldı. Edirne'nin geri alı¬nışının ardından yazdığı "Anadolu Akşa¬mı" savaş boyunca çekilen sıkıntıların bir tesellisi gibi gelir. Bu manzumeler, millî romantizmin birer ifadesi oluşları yanın¬da Köprüiü'nün millî vezin sıfatıyla heceyi artık bırakmamak üzere benimsediğini göstermektedir. Köprülü Umumî Harp yıllarında da yine hece vezniyle "Şehidin Rüyası", "Şehid ve Hilâl", "Son Akın", "Şe-hid Mezarı", "Şehidlerimiz", "Kış" manzu-meleriyle o büyük savaşın terennümlerini; "Ortaç Yolcuları", "Deli Ozan", "Akpınar Perileri", "Akıncı Türküleri", "Hakan", "Ya¬maçlarda Kaval", "Altın Saz" manzume-leriyle de Türkçü romantizmin örnekleri¬ni verecektir.
1913 yılı sonlarında başlayan darülfü¬nun hocalığı ve özellikle 1914'ten itiba¬ren gittikçe artan ilmî faaliyetleri Köprü¬iü'nün şiirden ve şairlikten giderek uzak¬laşmasına yol açtı. İkdam gazetesindeki savaş merkezli şiirleri ayrı tutulursa bir kısmı 1917-1918 yılları arasında Yeni Mecmua'öa, bazıları da 1919'da Büyük Mecmua'öa çıkan son manzumelerini M. F rumuzuyla yayımlıyordu. Pedagojik amaçla nazma döküp bazılarını 1917'de Talebe Deften dergisine verdiği "Nas-reddin Hoca Hikâyeleri"ni 1918'de kitap haline getirdikten sonra nazımda kale¬mini sadece takma adlar altında neşret¬tiği mizahî tarzdaki manzumeler için kul¬lanan Köprülü, bu defa da Fecr-i Atî es¬tetiğinden Türkçü cepheye geçmesi yü¬zünden görüş ve kanaatlerinde istikrar¬sızlıkla itham edilmekteydi.[364]
Fuad Köprüiü'nün akademik hayatının başlangıcı edebiyat ve fikir hayatına girişi kadar erken oldu. Henüz yirmi üç yaşın¬da bir gencin darülfünunda kürsü sahibi olması bazı çevrelerce yadırgandıysa da kendisi, tayini bahis konusu edildiği sıra¬larda Türk edebiyatı tarihini okutacak daha yetkili kimsenin bulunmadığı iddia¬sı ile adaylığını ilân etmiş, Türk edebiyatı tarihi araştırmalarında bir devir açtığı kabul edilen "Türk Edebiyatı Tarihinde Usul" adlı büyük makalesini de tayinin¬den bir ay kadar önce yayımlamıştı. Bu tayin, Fuad Köprülü'yü memleket ilmine olduğu kadar dünya Türkoloji'sine de ka¬zandıracak bir başlangıç oldu. Ziya Gö-kalp'in yanında Türkçü zihniyetle İlim ha¬yatında büyük açılımlar göstermeye baş¬layan Köprülü, devamlı ve süratli bir tem¬po ile kendini geliştirme kabiliyeti ve için¬de yer aldığı akademik mevkiin çalışma şartları bakımından sağladığı imkânlarla büyük mesafeler katederek ilim hayatının zirvelerine doğru yükselmeye başladı.
Köprülü'nün günümüzde dahi önemini koruyan "Türk Edebiyatı Tarihinde Usul" ile başlayan çıkışının ardından Önceki yıl¬ların hazırlık ve birikiminin ilk ciddi veri¬leri birbiri ardı sıra gelmeye başladı. Da¬ha önce Türk Derneği'ndeki ilmî toplan¬tılarda birikimi ve orijinal görüşleriyle dikkat çeken Köprülü, derneğin daha teş¬kilâtlı ve daha gelişmiş devamı olan Türk Bilgi Derneği'nin üyeleri arasında yer al¬dı. Derneğin idare heyeti sekreterliğinin yanı sıra seçilmiş bulunduğu Türkiyat şu¬besinin sekreterliği de ona havale edildi (27Mart 1914) [365]Daha önce de 12 Mart 1912'de faaliyete geçen Türk Ocağı'na katılmış bulunuyordu. Bu defa millî araştırmalara zemin hazırlamak, ehemmiyeti yavaş yavaş anlaşılmakta olan Türkiyat çalışmalarına imkân açmak dü-şüncesiyle 23 Mart 1915'te kurulan Âsâr-i İslâmiyye ve Mİlliyye Tedkik Encümeni'-nin sekreterliğine getirildi. Adı Türkiyat Cemiyeti olarak düşünülmüşken Sadra¬zam Said Halim Paşa'nın karşı çıkması yüzünden bu şekle çevrilmiş olan encü¬menin ilmî araştırmalara tahsis edilen Millî Tetebbûlar Mecmuası'nın idaresi de ona verildi.
Alelade bir derviş, ümmî bir hak âşığı diye bilinmekte olan Yûnus Emre'yi, hak¬kında o zamana kadar yazılmış olanların hepsinden çok daha ciddi ve daha ileri boyutta ele aldığı makalesi ve onun ar¬dından şahsında Orta Asya ve Anadolu kültür birliğini ortaya koymaya çalıştığı Ahmed Yesevî'yi ilk defa İlim âlemine ta¬nıtan araştırması asıl Köprülü'nün ön habercisi oldu.[366] Kendisini dört beş sene sonra Tür¬koloji'de milletlerarası bir şöhrete yüksel¬tecek büyük eseri Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıfların temeli bu iki ma¬kalede atılmaktaydı. 1915 yılına gelindi¬ğinde Millî Tetebbûlar Mecmuası'nöa ilim âlemine sunduğu üç büyük ve önemli araştırması yayımlandı Türk Edebiya¬tında Âşık Tarzının Menşe ve Tekâmülü HakkındaBİrTecrübe" [367] "Türk Edebiyatının Menşei [368] "Selçukîler Za¬manında Anadolu'da Türk Medeniyeti.[369]
Köprülü'nün araştırmalanndaki sü¬ratli gelişmeye, kabiliyeti ve büyük ça¬lışma iradesinin yanında döneme mah¬sus şartların da bir yardımı olmuştur. Darülfünuna tayininden bir süre sonra I. Dünya Savaşi'na girilmiş, eli silâh tutanlar cepheye gittiğinden sınıflarda ta¬lebe mevcudu birkaç kişiye inmişti. Bu durumda hocalara araştırma ve telifle meşgul olabilecekleri geniş vakit imkânı doğmuş bulunuyordu. Daha Fecr-i Âtî ve lise öğretmenliği yıllarından başlayarak Kütübhâne-i Umûmî [370] Nuruosmaniye, Süleyma-niye, Râgıb Paşa gibi kütüphanelerde kendisini yazma eserlerle meşgul olur¬ken görenlerin dikkat ve takdirini çeken genç Köprülü bu muhitte İsmail Saib (Sencer), Bursalı Mehmed Tâhir gibi kitâ-biyat âlimleriyle tanışarak kendilerinden istifade etti. Araştırmalarını derinleştir¬mek için ihtiyaç duyduğu Garp neşriyatı¬nı temin hususunda İttihat ve Terakki Partisi'nde nüfuz sahibi olan Ziya Gökalp'in mühim yardımlarını görür, istedi¬ği yayınlar Maarif Nezâreti'nce ısmarla¬narak Köprülü'nün istifadesine sunulur.[371]
Fuad Köprülü'nün savaş yılları sırasın¬daki verimli araştırma ve yayın faaliye¬tine, Millî Tetebbûlar Mecmuası ve Türk Yurdu'ndan sonra 1917'de Ziya Gökalp'in idaresinde Yeni Mecmua'nın yayın hayatına girmesinin büyük tesiri ol¬du. Zamanın gözde bir iki gazetesine de yazı veren Köprülü'nün geniş bir okuyucu zümresine araştırmalarını iletebilmesi hususunda bu dergi büyük faydalar sağ¬ladı. Yeni Mecmua devresi, Türk sanat tarihiyle büyük kültür merkezi olmuş şe-hirlerin tarihinin onun ilgi alanına girme¬ye başladığını haber verir. Bu dergiye sa¬nat tarihçisi Heİnrich Glück'ün Türkçe tercümesini koydurduğu "Türk Sanatı" adlı önemli yazısına [372]zeyil olmak üzere yazdığı "Türk Sanatı" başlıklı makalesi [373] onun Türk medeniyeti tarihi açısından bu sahanın meselelerine ne kadar vukufla nüfuz ettiğini ve bunla¬rın münakaşasına hazır bir birikime eriş¬miş olduğunu göstermektedir.
Darülfünuna ilmî ihtiyaçlara cevap ve¬recek modern bir kütüphane kazandır¬mak yolunda çalışmalarda bulunan Köp¬rülü, I. Dünya Savaşı yıllarında özellikle Edebiyat Fakültesi öğretim üyeleri kad¬rosunda vazife almış Alman ilim adamla¬rı ile birlikte bu uğurda büyük gayretler sarf etti. Bunun neticesinde darülfünuna mühim yazma eser koleksiyonları satın alındı.
Fikir hayatının her devresine eşlik et¬mekten geri kalmayan tenkit ve hücum¬lar Köprülü'nün darülfünun hocalığı ile başlayan yeni dönemde de eksik olmadı. Bunlardan bazıları doğrudan doğruya şahsiyat vadisinde cereyan ederken bir kısmı ilmî zeminde yürüyen tartışmalar olarak ortaya çıktı. Köprülü'nün şahsiyat meselesinde karşılaştığı en ağır hücum. Ali Emîrî Efendi'nin I. Dünya Savaşı es¬nasında başlayıp Mütareke yıllarında da ısrar ve inatla sürdürdüğü mücadelede-dir. Ali Emîrî Efendi, onun Köprülüler so¬yundan geldiğini reddederek Kiblelizâde-ler'den olmayı kabul etmesi yönünde ardı kesilmez ısrarları ile yetinmeyip Türk Edebiyatı Tarihinde Usûl ve İlk Muta¬savvıflar gibi değerli eserlerini toptan kötüler. Daha da ileri giderek Yeni Mec-mua'da çıkan bazı makalelerin deki ufak tefek hatalarını diline dolayıp işi cehaleti yüzünden darülfünundan atılmasını is¬temeye kadar vardırdı. Köprülü bütün bu saldırılara ağır başlılıkla sadece bir defa için cevap vermekle yetinmiştir.[374]
Fuad Köprülü, ciddi araştırmaların bir¬birini takip ettiği bu büyük açılım devre¬sini 1919'da yayımlanan Türk Edebiya¬tında İlk Mutasavvıflarla noktaladı. Beş yılı aşkın bir süreden beri çalıştığı bu büyük eserin basımına geldiğinde İttihat ve Terakki iktidarının çökmesi. Ziya Gökalp'in ve ülkenin her kesimden Önde ge¬len şahsiyetlerinin Malta'ya sürgüne gön¬derilmesiyle birlikte Köprülü'nün "haya¬tımın en sıkıntılı yıllarını yaşadığım" de¬diği devre başladı. Ziya Gökalp tutuklanıp Bekir Ağa Bölüğü'ne konulduğunda ihti¬yaten babası İsmail Faiz Bey'i onun ziya¬retine gönderen Köprülü de bir ara tu¬tuklanarak oraya sevkedildi, ancak kısa bir süre sonra serbest bırakıldı. Hürriyet ve İtilâf İktidarının darülfünun üzerinde manevî baskı kurduğu dönemde basımı tamamlanan Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar'a telif ücreti bile tahak¬kuk ettirilmedi.
Köprülü, I. Dünya Savaşı ve Mütareke yıllarında darülfünunda öğretim üyesi olarak bulunanların yanı sıra yabancı as¬kerî heyetlerde, müttefik veya daha sonra işgal kuvvetleri karargâhlarında tercüman sıfatıyla vazife alarak İstan¬bul'a gelmiş Batılı Türkolog ve müsteş¬riklerle tanışma fırsatını buldu. Edebiyat Fakültesi'nde Ural-Altay Türk dilleri mu¬kayeseli grameri dersini veren VVilhelm Friedrich Cari Giese, tarihte usul der¬sini vermekte olan Johannes Heinrich Mordtmann, Fransız Şark Ordusu tercü¬manı olarak İstanbul'a gelen Fransız Tür¬kolog ve dilcisi Jean Deny bunlardan ilk hatırlanacaklardır. Rus Türkologu Vla-dimir Aleksandroviç Gordlevski, daha II. Meşrutiyet yıllarından beri İstanbul'da ilmî çalışmalarını sürdürmekteydi. Türk dostu Macar Türkologu Imre Karacson da bu samimi münasebetlerin diğer bir halkasıdır.
Millî Mücadele yıllarında da Köprülü yeni ve orijinal araştırmalarını sürdürdü. 1920'de ilk. 1921'de ikinci kitabını ortaya koyduğu Türk Edebiyatı Tarihi İle Türk¬lüğün edebî geçmişi ilk defa ilmî ve me¬totlu tarihine kavuşmuş oldu. 1922 ve 1923'te ilim âlemine sunduğu "Anado¬lu'da İslâmiyet" adlı makalesiyle [375] müsteş¬riklere ders veren bir metot zihniyetiyle Türk din tarihinin temellerini attı. Uyan¬dırdığı büyük ilgi dolayısıyla bu araştırmalarının bir kısım neticeleri, Şeyh Bed-reddin hareketi etrafına bazı notlarla birlikte aynı yıl Almanca olarak da yayım¬landı.[376] Köp¬rülü, bu dönemde de ilmî araştırmaları¬nın yanı sıra memleketin fikir ve edebiyat aktüalitesinin meseleleri etrafında yazılar yayımlamayı sürdürdü. Darülfü¬nunun seviyesi ve ondan beklenen hiz¬metler, Türkiye'de ilmî hayatın nasıl yük¬selebileceği gibi hususlar yazılarında üze¬rinde ısrarla durduğu konuların başında gelir. Köprülü'nün akademik hayatı Cum-huriyet döneminde de mühim yüksel¬meler kaydetti. Bu devrin ilk eseri olarak ortaya koyduğu Türkiye Tarihi (1923) münasebetiyle Atatürk'ün kendisine el yazısı ile yazıp gönderdiği tebrik ve te¬şekkür mektubu [377] Cumhuriyetin kendisinden ve temsil ettiği Türkoloji'den beklentilerini ifade etmektedir.
Fuad Köprülü, İsmail Hakkı (Baltacıoğlu) darülfünun rektörlüğüne seçildiğinde (1924) fakülte meclisinin kararı ile onun yerine Edebiyat Fakültesi dekanı oldu .[378] Aynı yıl Atatürk'ün arzusu ve Maarif Vekili Vâsıf Bey'in (Çınar) teşebbüsüyle 22 Martta Maarif Vekâleti müsteşarlığına getirildi.[379] Müs¬teşarlığa tayini basında çok müsbet kar¬şılanan Köprülü [380] idare¬cilik vasıf ve kabiliyetini ispatlayarak ken¬disinden beklenmekte olan icraatın bir kısmını kısa zaman içinde gerçekleştir¬meye muvaffak oldu. Türkiyat Enstitü-sü'nün kurulmasını sağlaması müsteşar¬lığı sırasında yerine getirdiği hizmetlerin en mühimidir. Atatürk'ün desteğini de alarak esaslarını ve statüsünü doğrudan doğruya kendisinin hazırladığı Türkiyat Enstitüsü'nün kuruluş kararı ve tüzüğü 12 Kasım 1924 tarihinde Vekiller Heyeti'nce kabul edildi. Köprülü, sekiz ay hiz¬met verdiği müsteşarlıktan istifa edip (13 Kasım 1924) Edebiyat Fakültesi'nde 1941 'e kadar sürdüreceği faaliyet ve araş¬tırmalarına döndüğünde Vekiller Heyeti'-nin kendisine verdiği tam yetkiyle Türki-yat Enstitüsü'nün başına geçti. Enstitü¬nün birbiri ardınca gelen faaliyetleriyle Türk ilmi için yüz akı bir sayfa açılmış oldu.
Fuad Köprülü'nün ilmî hayatında 1923'-ten itibaren milletlerarası kongreler, Batı akademik ilim kuruluşlarında çeşitli sıfat¬larla üyelikler devresi başladı. 1922'de Societe Asiatique'in abone üyeleri arasın¬da ismi görülen Köprülü 1923'te Paris'te Dinler Tarihi Kongresi'ne davet edildi. Bu-rada ortaya koyduğu yepyeni ve sağlam görüş ve bilgilerle Batılı âlimlerin yanlış bilgi ve kanaatlerini kökünden sarsan "Les origines du Bektachisme. Essai sur le developpement historique de l'hetero-doxe musulmane en Asie mineure" adlı tebliğini sunan Köprülü, bu tarihten iti¬baren Batı ilim dünyasının vazgeçeme¬yeceği bir değer ve şöhret olarak çeşitli kongrelere katıldı. 1925'te Sovyet İlimler Akademisi'nin daveti üzerine akademi¬nin 200. yıl dönümünü kutlama mera¬siminde Türkiye'yi temsil etmek üzere Rusya'ya giden Köprülü'ye, 5 Kasım 1925'te Türkoloji'ye hizmetleri ve kazan¬dırdığı orijinal araştırmalar dolayısıyla Sovyet İlimler Akademisi muhabir üyeliği tevcih edildi. 1926'da Türkiyat Enstitü-sü'nde "Orta Asya Türk Tarihi Hakkında Dersler" adlı meşhur konferanslarına baş¬lamadan önce İstanbul'a gelmiş bulunan Barthold ile birlikte Baku Milletlerarası Türkoloji Kongresi'ne katıldı (26 Şubat -6 Mart 1926). Kongrenin baş gündemini teşkil eden Türk dünyasında alfabe deği¬şikliği ve ortak yazı dili meselesiyle ilgili olmak üzere "Türk Halklarında Edebî Di¬lin İnkişafı" adlı tebliğinin yanı sıra Ana-dolu'nun Türkleşmesi ve Anadolu'da dinî hareketleri konu alan diğer bir tebliğ sun¬du. Ayrıca Ali Şîr Nevâî hakkında da bir konuşma yaptı. Burada bıraktığı tesirin bir semeresi olarak Azerî Edebiyatına Ait Tedkikler adlı kitabı aynı yıl Bakü'de yayımlandı. 1927'de, ilme yaptığı hizmet¬ler dolayısıyla Heideiberg Üniversitesi ta¬rafından fahrî felsefe doktoru pâyesiyle ödüllendirildi. 1928'deOxford Müsteşrik¬ler. 1929'da Londra Dinler Tarihi ve Har-kov Müsteşrikler kongrelerine orijinal tebliğleriyle katıldı. Aynı yıl Çekoslovak Şark Cemiyeti ile Alman Arkeoloji Cemi-yeti'ne de muhabir üye seçildi. 1932'de İslâm Ansiklopedisi, Osmanlı - Türk ede¬biyatını menşelerinden son yüzyıla kadar terkibî bir şekilde ele alan geniş hacimli "Litterature turque cothmanlî" maddesi¬ni yayımlayarak onun şahsında bir Türk ilim adamına ilk defa sayfalarını açtı.[381] 1931 yılında kurucusu olduğu Türk Hukuk ve İktisat Tarihi Mecmu-asi'nda yayımladığı Bizans Müessese¬lerinin Osmanlı Müesseselerine Tesiri Hakkında Bâzı Mülâhazalar adlı büyük araştırması ile derin vukuf isteyen çok çetin bir alanda ilim âleminin yeniden dikkat ve takdirlerini üzerinde toplayan Köprülü, 1934 yazında Firdev-sî'nin 1000. doğum yılı münasebetiyle Tahran'daki kutlama merasimlerinde Türkiye'yi temsil etti. Aynı yıl Sorbonne Üniversitesi tarafından Osmanlı Devleti'-nin kuruluşu meselesi üzerinde konfe¬ranslar vermek üzere Paris'e davet edil¬di. Burada Fransızca olarak sunduğu üç konferansın tesiri büyük oldu. Bu konfe¬ranslar 1935'te Les origines de l'Empire ottoman adıyla Paris'te basıldı. 1939'da Sorbonne Üniversitesi tarafından fahrî doktorluk payesi verilmek üzere Paris'e davet edilen ve 9 Kasım'da yapılan bir törenle fahrî doktorluk payesi tevcih edi¬len Köprülü'ye ayrıca 1937'de Atina Üni-versitesi fahrî doktorluk, 1939'da Macar İlimler Akademisi muhabir üyeliği, 1947'-de Amerikan Şark Cemiyeti şeref üyeliği, 1956'da Karaçi Üniversitesi fahrî hukuk doktorluğu unvanı verdi. Harvard Üniver¬sitesi ile Ford Vakfı'nca hazırlanan ortak program uyarınca araştırmalar ve ilmî konuşmalar yapmak üzere çağrıldığı Ame¬rika'ya giderek Harvard ile Colombia Üni¬versitesi Yakın ve Ortadoğu Enstitüsü'n-de 13 Eylül 1958 ile 2 Temmuz 1959 ara¬sında konferanslar ve seminerler verdi. 1959'da ayrıca Amerikan Tarih Cemiyeti tarafından şeref üyeliği ile taltif edildi. 1964'te Londra School of Oriental and Africain Studies de kendisini muhabir üyeliğe seçerek 1960'tan bu yana siyasî hayatın sarsıntılarına, çeşitli haksızlıkla¬ra hedef olan Köprülü'nün hatırını almak ister. 1939'da muhabir üyesi olduğu Ma¬car İlimler Akademisi 1964 yılı başında bu üyeliği şeref üyeliğine yükseltti.
Köprülü, 1924 yılı Kasımında müste¬şarlıktan ayrılıp darülfünuna döndüğün¬de edebiyat tarihi dışında uğraştığı, yep¬yeni araştırmalar ortaya koyduğu mühim sahalar için de diğer yüksek öğretim mü¬esseselerinde ders vermekle görevlendi¬rildi. İlahiyat Fakültesi'nde Türk din tari¬hi. Mülkiye Mektebi'nde müesseseler ta¬rihi, siyasî tarih ve Türk tarihi (1923-1929), Sanâyi-i Nefise Mektebi'nde (daha sonra¬ki adıyla Güzel Sanatlar Akademisi) me¬deniyet tarihi derslerini okuttu (1926-1929). Vekâleten uhdesine İlahiyat Fakül¬tesi dekanlığı verildi. Ayrıca arada Türk Tarih Encümeni başkanlığına da getirildi (6 Temmuz 1927).
Fuad Köprülü, Cumhuriyet'in ilk yılla¬rında Türk Yurdu ve özellikle Ankara'¬nın kültür ve fikir dergisi Hayat'ta ilmî makalelerinin yanında muntazaman yaz¬dığı yazılarla Cumhuriyet ideolojisi istika¬metinde atılan adımları desteklemeye, memleketin ilim ve maarif alanında iler¬lemesinin yollarını göstermeye çalıştı. Devletin maarif politikasına yön vermek üzere kurulan Hey'et-i İlmiyye'nin üyeli¬ğini yaptı (1923-1924, 1926), Bununla bir¬likte bu dönemde, öteden beri benimse¬miş bulunduğu inanç ve kanaatlerle res¬mî görüş ve inkılâbın bazı tasarrufları ara¬sında uyumsuzluklar da kendini hisset¬tirmeye başlar. Cumhuriyet öncesinden bu yana Arap harfleri yerine Latin alfabe¬sinin kabulü tezine yazı ve konferansla-rıyla hep karşı çıkmış ve bu yüzden ten¬kitlere uğramış olan Köprülü 1928 harf inkılâbıyla bu görüşünü terke mecbur ka¬lır ve sonraları onun hayırlı neticelerin¬den bahseder.
Bütün medeniyetlerin kaynağını Orta Asya Türklüğü olarak gören, Türklüğün başka ülkelere yayılıp oralarda yerleşme¬sini Orta Asya'da yaşanmış büyük bir ku¬raklık hadisesine bağlayan, tarihin en eski çağlarında Anadolu'da yaşamış, devlet kurmuş halkları Türk menşeli göstermek isteyen resmî teze muhalif düşüncelere sahip olduğu bilinen Köprülü, 193û'Iu yıl¬larla başlayan dönemde Türk Tarih ve Türk Dili Tedkik cemiyetleri gibi yeni yeni kurulmakta olan birtakım teşekküllerin dışında veya uzağında bırakıldı. Bu tutu¬ma paralel olarakyüksek tahsil diploması olmadığı gerekçesiyle maaşı beşinci de¬receye indirildi ve dekanlıktan uzaklaştırıldı (1931). 1932 yılı Temmuzunda top¬lanan I. Türk Tarih Kongresi'nde resmî görüşün sözcüsünün nakillerine cephe¬den yüklenmek yerine dayanılan kaynak¬ların eski değil yeni olması, bahis konusu bölgedeki halkın adı, etnik durumu gibi noktalara temas etmekle yetinmesi bile hoş karşılanmadığından aynı günün son¬raki oturumunda söz alarak sabahki söz¬lerinin tenkit maksadı taşımadığı, düşün¬celerini lâyıkıyla ifade edememiş olduğu için yanlış anlamalara yol açmış olabile¬ceği şeklinde özür dilercesine beyanda bulunduğu görüldü.[382] Orta Asya Türk tarihinin Barthold'un yanı sıra en büyük mütehassısı sayılan Zeki Velidi Togan kuraklık nazariyesine karşı çıktığı için aynı gün hakarete uğruyor, ardından yalnız kürsüsünden değil Türkiye'den de ayrılmak zorunda kalıyordu.
Ekim 1932'de toplanan I. Türk Dil Ku-rultayf nda medenî cesaret göstererek resmî görüşü sarsıcı bir konuşma yapan Hüseyin Cahit'i hırpalamaya çalışan söz¬cüler arasında dile müdahale düşüncesi¬nin her zaman karşısında olmasına rağ¬men KÖprülü'nün de bulunması [383] siya¬sî otoriteye hoş görünerek kendisine af yolunu açmak gibi bir psikolojiyle açıkla¬nabilir. Divan edebiyatının millî bir değer ifade edip etmediği meselesi gündeme geldiğinde de bazan gösterdiği böyle bir ikili tutum muhaliflerinin kendisine karşı tenkit ve hücumlarına sadece malzeme hazırlar. Ancak siyasî şartların yalnız onu değil başka birçok şahsiyeti de böyle bir tutuma mecbur bıraktığı unutulmama¬lıdır. Netice itibariyle resmî görüşe ters düşen "akortsuzluklar" şu veya bu şekil¬de giderildiğinden Köprülü, büyük başa¬rılarla sürecek ilmî çalışmaları için muh¬taç olduğu ortamı bulmuş oluyordu. Bu dalgalanmaların asılmasıyla, kendisine daima takdir duyguları besleyen Ata¬türk'ün sofrasında yer almış, Çankaya Köşkü'nün arzu edilen, fikrine değer ve¬rilen müdavimlerinden olmuştu.[384]
1933 üniversite reformu sırasında or¬dinaryüslüğe yükseltilen Köprülü yeniden Edebiyat Fakültesi dekanlığına getirildi. Atatürk'ün tensibiyle 1935 Haziranında-ki ara seçimde Kars milletvekili oldu. Yi¬ne Atatürk'ün arzusu ile Mekteb-i Mül-kiyye'de Osmanlı-Türk müesseseleri ta¬rihi, Dil-Tarih ve Coğrafya Fakültesi'nde orta zaman Türk tarihi derslerini üstüne aldı. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fa-kültesi'ndeki derslerine devam etti. 1933 yılından beri Ankara'da çıkmakta olan Ülkü-Halkevleri Dergisi 1935 Tem¬muzundan itibaren Köprülü'nün idaresi¬ne verildi. 41. sayısından bu yana Türko¬loji ağırlıklı bir fikir ve kültür organı olan dergi, KÖprüiü'nün 102. sayısında ayrılı-şıyla (Ağustos 1941) şekil ve mahiyet de¬ğiştirerek bir süre daha yayımını sürdür¬dü.
Millî Eğitim Bakanı Hasan ÂH Yücel, Atatürk'ün daha verimli çalışabilmeleri için kendilerine milletvekilliği imkânı sağ¬ladığı üniversite hocalarını bu iki vazife¬den birini seçmek zorunda bırakınca Köp¬rülü seçimini milletvekilliğinden yana kullandı.[385] 1941'de İstanbul Üniversitesi'nden ayrıl¬dıktan sonra Ankara Dil-Tarih ve Coğraf¬ya Fakültesi'ndeki hocalığına bir müddet daha devam etti.
4 Mart 1939'da üniversite hocalığının 25. yıl dönümünün büyük bir jübile ile kutlanması düşünülmüştü. Bu defa da karşıtları, İlk gençlik yazılarından bazıla¬rını dillerine dolamak suretiyle birtakım itham ve aşağılamalara kalkışmaktan çe¬kinmediler.[386] Dergi, Hüseyin Cahit Yalçın'ın 1936 yılın¬da çıkmış "Edebiyat Gecesi" adlı yazısını Köprülü aleyhinde malzeme olsun diye yeniden basar. Hocalarını ve il¬mini yakından tanımak fırsatını bulmuş öğrencileri de kendisine karşı girişilmiş kampanyayı onu öven, yüksek ilmî şahsi¬yetini belirten yazılarıyla önceden kar¬şılamak isterler.[387]
1913'te başlayıp 1936"da tamamlanan Encyclopedie de 1'islam'ın tercüme, tâdil ve ilâve suretiyle Türkçe'sinin çıka¬rılması için 1940'ta harekete geçilirken Köprülü bu hareketin dışında bırakılmak istendi. Ancak ansiklopedinin başına ge¬tirilmiş olan Abdülhak Adnan Adıvar bu tertibi boşa çıkartarak Köprülü'nün yar¬dımını sağlamaya muvaffak oldu [388]Ansiklope¬dinin 1941'de yayımlanan üçüncü fasi-külünden itibaren Köprülü için verimli bir devre daha başlamış oldu. Bu dönem¬de İslâm Ansiklopedisi'nöe "Aruz", "Azerî Edebiyatı", "Çağatay. Edebiyatı" gibi her biri birer kitap kapasitesinde maddeleri neşredildi. Vakıf müessesesi hakkında Vakıflar Dergisi'ne yazdığı büyük çaptaki incelemeleri, Türk hukuk tarihi araştırmaları için kurduğu Türk Hukuk Tarihi Mecmuası da bu devre¬nin kazançlanndandır.
II. Dünya Savaşı sonrasının memleket şartlan Köprülü'yü aktif politikaya çekti. İlim adamı diye kendisinin memlekette¬ki gidişata kayıtsız kalamayacağını ifade ederek tek parti ve şeflik zihniyetine karşı demokrasi mücadelesi içine giren Köp¬rülü, 1935'ten bu yana mensubu bulun-duğu Cumhuriyet Halk Partisi milletve¬kili sıfatıyla üç arkadaşıyla birlikte verdi¬ği "dörtlü takrir" ile mücadelenin kapısını açtı. Bu dört milletvekili 21 Eylül 1945'te partiden ihraç edildi. Köprülü 7 Ocak 1946'da siyasî hayata giren Demokrat Parti'nin dört kurucusundan biri oldu. Başta Vatan gazetesinde, ayrıca Anka¬ra'nın çeşitli basın organlarında sürekli çıkan yazılarıyla siyasî ve fikrî mücadele¬sini hararetle devam ettirdi. Bu siyasî yazıları büyük bir kısmı ile, daha sonrala¬rı yabancı talebeye Türkiye'yi tanıtmaya yardım edecek bir ders kitabı olarak Co-lumbia Üniversitesi namına On the Way to Democracy adıyla 283 makalelik bir eserde bir araya getirildi.[389]
1950 seçimlerinde Demokrat Parti ik¬tidara gelince Dışişleri bakanı olan, bir ara başbakan yardımcılığı da yapan Köp¬rülü'nün ilmî faaliyetten uzak kaldığı bu devrede Dışişleri bakanı ve hükümet üye¬si sıfatıyla 1951 yılında İstanbul'da toplanan XXII. Milletlerarası Müsteşrikler Kongresi'nin gerçekleşmesi hususunda önemli hizmetleri oldu. Kongrenin açılış konuşmasında oryantalizmin siyasî ve dogmatik tesirler dışında tutması gere¬ken yolu. Doğu ve Batı yakınlaşmasında yapabileceği hizmeti belirterek ona yeni hedefler gösterirken günümüzde değeri çok daha öne çıkan mühim mesajlar verdi.[390]
İlim adamı mizacı politika hayatı ile ko¬lay bağdaşamadığından, ayrıca iktidarın başlangıçtaki hedef ve vaadlerinden git¬tikçe sapmakta olduğunu gördüğünden Dışişleri bakanlığından istifa eden Köp¬rülü (1956) 5 Temmuz 1957'de bazı ar¬kadaşlarıyla birlikte partisinden de ayrıl¬dı. Aynı yıl kısa bir süre Hürriyet Partisi içinde faaliyet gösterdi. 1958'de Ameri¬kan tarih ve Türkoloji çevrelerinin teşeb¬büsü ile Harvard ve Columbia üniversite¬lerinde araştırmalar yürütmek, konfe-ranslar vermek üzere Amerika'ya gitti. Orada bulunduğu on ay zarfında özellikle adı geçen iki üniversitede çeşitli konfe¬ranslar verdi.
27 Mayıs İhtilâli'nin ardından 6-7 Eylül hadiseleri sebep gösterilerek 1960 yılı sonlarında tutuklanıp Yassıada'ya gön¬derildi. Devlet başkanına hitaben Ameri¬kan üniversitelerindeki bazı ilim adamla¬rının imzalarının ortaklaşa yer aldığı bir mektupla (14 Ekim 1960) bu haksız ve yakışıksız tutum protesto edildi. Dört ay süren tutukluluğu beraatla neticelendi. Karşılaştığı bu kaba ve hoyrat muamele ile ruhen ve maddeten sarsılmış olan Köprülü, 18 Aralık 1961 'de dava arkadaş¬larıyla birlikte Yeni Demokrat Parti'yi ku¬rarak son bir siyasî hamle daha yapmak istedi. Ancak partinin daha adından baş¬layarak hemen hemen her siyasî faaliyeti müdahaleye uğradığından siyasî hayat¬tan çekilmeyi uygun gördü. İçine düştü¬ğü kırgın ruh haliyle kitaplarına dönen Köprülü, 1962 yılında yeniden basılması¬na ihtiyaç duyulan Türk Sazşairîeri An-tolojisi'nin önceki neşrinde (1940) eksik kalmış ilk cildiyle birlikte tam ve yeni bir neşrini hazırladı; ayrıca geniş bir giriş kıs¬mı düşündüğü, Nâmık Kemal'in Renan Müdafaanâmesi'nin yeni harfli metnini yayımladı. 1964 Ağustosunda kaleme al¬dığı "Orta Asya Türk Dervişliği Hakkında Bazı Notlar" ise onun son ilmî yazısı oldu. Köprülü, politikadan tamamen el çektiği günlerde eski harflerle basılan eser ve yazılarından bazılarının yeni baskılarını hazırlamakla meşgulken 15 Ekim 1965'te Ankara'da geçirdiği bir trafik kazasından sonra bakımındaki bazı hata ve ihmaller yüzün¬den ortaya çıkan komplikasyonlar neti¬cesinde nakledildiği İstanbul Baltalimanı Hastahanesi'nde 28 Haziran 1966'da ve¬fat etti. 1 Temmuz Cuma günü İstanbul Üniversitesi merkez binasında sade bir törenin ardından doğduğu evin pek yakınında atalarının yattığı Köprülüler Tür-besi'nde toprağa verildi.
İlmî Şahsiyeti-Prensipleri ve Metodo¬lojisi. Fuad Köprülü, edebiyat ve fikir ha¬yatına girişinin daha ilk zamanlarından başlayarak kendisinden ilim yolunda par¬lak başarılar, büyük eserler beklenen bir sima olarak karşılanmıştır.[391] Köprülü'nün fikrî ve ilmî şah¬siyetinin dikkat çekici tarafı olan çok cep-helilik, birbirinden farklı alanlarda kalem oynatma, değişik ihtisas sahalarında eserler verebilme kabiliyeti gençlik yılla¬rında ilk işaretlerini vermiş, bu durum yadırganarak karşıtlarınca bir tenkit ve¬silesi yapılmıştır. Köprülü'ye bu cephe¬den yönelik tenkit, her şeyden bahse kal¬kışmaması ve başkalarına tepeden bak¬maması tavsiyesiyle birlikte gelir.[392] Onun bu Özelliği ilmî şahsiyetini kabul ettirdiği çok sonraki yıllarda bile tenkide konu ol¬muştur.[393] Edebiyat ve estetik konulan etrafındaki gençlik yazılarının, yaptığı tercümelerin tenkitlere uğraması onun kendisini ge¬liştirmeyi düstur edinmiş mizacını yıldırmamış, tuttuğu yolda yürümekten cay-dırmamıştır. Fecr-i Âtî yıllarının herhan¬gi bir orijinallik atfedilemeyecek yazıları onun istidadını, merak ve ilgilerini haber vermenin yanı sıra fikrî bir hazırlık hiz¬meti görmüştür.
Köprülü'nün başlangıçta Batı edebiyatı istikametinde olan İlgisinin bir müddet sonra Osmanlı sahasına meyletmesi çok geçmeden Türkçü cepheye geçmesiyle Yûnus Emre'ye ve daha gerilerde Ahmed Yesevî, Çağatay edebiyatı ve İslâm öncesi Türk edebiyatı çizgisine uzanmıştır. Türk Yurdu'nda Yûnus Emre hakkındaki ma¬kale dizisi, Bilgi mecmuasındaki "Hoca Ahmed Yesevî, Çağatay ve Osmanlı Ede¬biyatları Üzerindeki Tesiri" adlı yazısı, beş altı sene sonra doğacak Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıfların bir nüvesini teşkil etmiştir. Yine Türk Yurdu'nda "Do¬kuzuncu ve Onuncu Asırlardaki Çağatay Şairler" dizisi ise kırk yıl kadar sonra İs¬lâm Ansiklopedi "sindeki "Çağatay Ede¬biyatı" maddesinin öncüsü olarak ortaya çıkar. Anadolu beylikleri ve Oğuz etnolo-jisi etrafındaki ilk araştırmaları içinden de Les origines de l'Empire ottoman gelecektir.
Fuad Köprülü, bizzat kendi ifade ettiği üzere devamlı surette ileride yazacağı eserlerin hazırlığı içindedir. Geniş not al¬ma sistemi bu hazırlanışın en büyük yar¬dımcısı olmuş, yayıldığı çok geniş alanla¬rın her birinde attığı küçük çaplı ilk adım¬lar onu zaman içinde daha büyük ve ter-kibî incelemelere götürmüştür. Köprü¬lü'nün ilmî şahsiyetinin en ön planda bir karakteri olan saha genişliği, içine aldığı çeşitli şubeleri ve ilgi merkezleriyle şu bi¬lançoyu meydana getirmektedir:
a) Ede¬biyat Tarihi. İslâm öncesi ve sonrası Orta Asya Türk edebiyatları, bu kadro içinde ayrı bir inkişaf merhalesi olarak Çağatay edebiyatı - Batı grubu Türk edebiyatları, Kıpçak'Âzerî-Osmanli klasik edebiyatla¬rı,
b) Türk Halk Edebiyatı. Âşık edebiyatı (saz şairleri), halk hikâyeleri ve halk hikâ¬yeciliği, meddahlar-meddahlık, tasavvuf! halk edebiyatı, tekke edebiyatı, mutasav¬vıf halk şairleri,
c) Türk Din Tarihi. Ana¬dolu'da Türk yerleşiminin ilk devirlerinde dinî-mezhebî-tasavvufî hareketler, Ana¬dolu'da İslâmiyet, Bektaşîlik- heterodoks dinî zümreler ve hareketler, "hagiog-raphie", din tarihi ve siyasî kuruluşlarıyla ilgili olarak Oğuz etnolojisi, Osmanlı Dev-leti'nin kuruluşu meselesi, orta zaman Türk devletleri tarihi,
d) Biyografi. Şair¬ler (Türk-İran), tezkireciler (Türk-İran), tarihçiler (Türk-İran), orta zaman Türk hükümdarları, e) Dil tarihi. Tarihî ıstılah¬lar, onomasti, geçmiş asırlardaki folklo¬rik ve sihri inançlar, orta zamanlar sosyal ve medenî müesseseler tarihi, vakıf mü¬essesesi tarihi, hukuk tarihi, örfî hukuk, amme hukuku-hukukî teamüller, huku¬kî semboller, iktisat tarihi,
f) Epigrafı-Nümismatik.
g) Genetik cepheden Türk sanat tarihinin bazı temel problemleri, tezyinî sanatlar tarihi, Türk nakış (minya¬tür) tarihi, klasik Türk musikişinasları,
h) Türkoloji tarihi, Türkolog ve müsteşrik portreleri, kitâbiyat, Türkoloji yayın ve araştırmaları aktüalitesi, nekroloji.
İ) Tür¬kiye'nin kültür meseleleri, yeni Türk ede¬biyatı aktüalitesi (1935'lerekadar).
Köprülü'nün şahsına münhasır bu saha genişliği ve çok yönlülük, Türkoloji ilminin gelişmesine hız kazandıracak bir de¬ğer ve hizmeti de beraberinde getirmiş, orijinal araştırmalarının sunduğu yeni meseleler ve bilgiler Türkoloji'ye yeni ufuklar açmıştır. Çalışmalarını dar bir ih¬tisas sahası içinde hapsetmeyip konulan Türk ve orta zaman İslâm tarihinin umu¬mi kadrosu içinde ele alması Köprülü'ye geniş bir görüş ve kavrayış imkânı sağlamıştır. Meselâ Osmanlı Devleti'nin kuru¬luşu meselesini dar bir mecradan çıkarıp çözüm yolunda çok ileri bir seviyeye ulaş¬tırmış olmasında yukarıda tablosu veri¬len araştırma dallarındaki çalışmalarının topluca ve ehemmiyetli ölçüde hissesi vardır.
Fuad Köprülü araştırmalarını çerçeve¬si dar, münferit vakıa ve konulara has¬retmek yerine Türk tarihi ve kültürünün umumi kadrosu içinde rol sahibi konu ve meselelerle uğraşmayı tercih etmiş, te¬ferruat üzerinde durmamıştır. Bundan dolayı özellikle edebiyat tarihi sahasın¬daki monografilerinde biyografik alana fazla heves göstermemiştir. Türk Ede¬biyatında İlk Mutasavvıf laf da ele al¬dığı Yûnus Emre ve Ahmed Yesevî'nin hal tercümeleri bir istisna gibi görünür¬se de bunlarda asıl mesele, onların hayat¬larından ziyade mensup oldukları fikrî ce¬reyan ve temsil etmekte oldukları Orta Asya ve Küçük Asya arasındaki kültür bir¬liğidir.
Gençlik yıllarının hevesiyle Bursaiı Ah¬med Paşa ve Şeyh Galib'in hal tercümele¬rine merak saran Köprülü buna bir müd¬det sonra Bâkî'yi de dahil etmiştir. Bu üç şair hakkında biyografi dizileri meydana getirmiş, ancak bunlar tefrika halinde kalmıştır. Divan ŞiiriAntoîojisi'n\n bu şairlere dair müstakil fasikülleri ise daha önce yazdıklarının bir hulâsası mahiye¬tindedir. Yayımlanan divanlarının başına koyduğu Fuzûlî ve Nedîm biyografileri İb-nülemin Mahmud Kemal'in yazdığı ben¬zerlerine nisbetle çok daha muhtasardır. Divan Şiiri Antolojisi'nin bazı fasikül-lerinde yer alan şair hal tercümeleri o şa¬irlere dair birer mukaddime niteliğinde¬dir. İslâm Ansiklopedisi'nöe divan şair-leriyle ilgili maddeleri de sınırlı çerçeve¬leri itibariyle kendisini fazla teferruata sevkedecek mahiyette değildir. Âşıkpa-şazâde, Beyhaki, Cûzcânî, Cüveynî, Dev-letşah gibi tarihçilere ait hal tercümeleri, orta zaman tarihiyle ilgili meseleler et¬rafında ele alınmaları itibariyle Köprülü'-nün tercihleri arasında kolayca yer bula¬bilmiştir.
Köprülü'nün metodunun esası, tefer¬ruat arasında kaybolmadan ele alman konu veya meseleyi menşelerinden itibaren tarihî tekâmülü (seyri) içinde takip ve tetkik etmektir. Köprülü'ye göre üze¬rinde durulan meselenin umumi tarih ve¬ya medeniyet ve kültür tarihinin genel çerçevesi içinde genetik bir tarzda ince¬lemeye tâbi tutulması, onun hakiki ma¬hiyetini anlama hususunda en isabetli ve ilmin gereği bir tutumdur. Genetik tu¬tum, bir sosyal müessese veya kültür ol-gusunun orijinalliğini veya ne yolda ve ne mahiyette bir iktibas mahsulü olduğunu tesbit hususunda en emin metottur.
Fuad Köprülü'de genetik metot, Türk kültürüyle ilgili her vakıa veya müesseseyi sınırlı bir mekân veya zaman yahut sınır¬lı bir siyasî ve etnik kadro yerine, bütün Türklüğü en geniş zaman ve mekân kad¬rosu ile kuşatabilecek bir "kül" suretinde ele almayı esas kabul eden bir görüşün emrindedir. Buna göre Anadolu Türklü-ğü'nde edebiyat ve sosyal müesseseler, diğer sahalardaki Türklüğün edebiyat ve sosyal müesseselerinden ayrı ve kendi başlarına bir seyir takip etmiş olmayıp diğer sahalardaki Türklük ile müşterek bir mazinin devamıdır. Bundan dolayı başta edebiyat olmak üzere Türk kültür ve medeniyet müesseselerini, Orta Asya içerlerinden Akdeniz ve Adriyatik kıyıla¬rına kadar bütün Türklüğün en az on üç-on dört asırlık seyir ve tekâmülünü bir bütün olarak incelemek gerekir.
Köprülü'nün Türk edebiyatı tarihi sa¬hasında ortaya attığı bu görüş ve tatbik ettiği metot Türk hukuk ve sosyal mües¬seseler tarihinde de çok değerli neticeler vermiştir. Bizans Müesseselerinin Os¬manlı Müesseselerine Tesiri Hakkın¬da Bazı Mülâhazalar adlı geniş araştır-masında Köprülü, o zamana kadar Bi¬zans'tan alınmış oldukları kabul edilege-len çeşitli sosyal müessese ve unsurların menşeinin Bizans'la temastan çok önce¬ki devir ve sahalardaki Türklüğe ait bu¬lunduğunu bu metot ve görüşe dayana¬rak meydana çıkarmış, bu konudaki ön yargıları kökünden sarsmıştır. Onun me¬deniyet ve sosyal tarihimizi tetkik eder¬ken en başta gelen gayesi. Batı ilim âle¬minin Türkler hakkındaki menfi hüküm¬lerinin yanlış ve temelsiz olduğunu orta¬ya koymak olmuştur. Türk tarihi ve kül¬türüyle ilgili hemen her çalışmasında bu tutum ve bu amaç daima kendini gösterir.
Fuad Köprülü'nün bütün ilmî çalışma ve araştırmaları Türklüğün medeniyet ve kültürünü objektif ve gerçekçi bir tutumla ortaya koymak. Batı dünyasının Türklüğün hak ve rolünü inkâr veya göz ardı etmek isteyen taraflı ve sübjektif ka¬naatlerini tashih etmek gayesi etrafında toplanır. Köprülü bununla yetinmeyerek periyodik yayın organlarındaki yazılarıyla geçmişimize karşı kuvvetli bir ilginin uyanması, millî tarihimizin ilmî usullerle araştırılması yolunda adımlar atılmasını sağlamaya çalışmıştır. Tarih ve kültürü¬müzü yabancılardan öğrenmek duru¬munda kalınmasını hem ilmî hem millî bir haysiyet meselesi olarak kabul eden Fuad Köprülü, bu iki esas vasıfla müceh¬hez modern Türk tarihçiliğinin teşekkülü için üniversitedeki dersleri, çeşitli mües-seselerdeki konferansları, periyodik ya¬yın organlarındaki yazı ve tenkitleriyle devamlı bir gayret içinde bulunmuştur.
Köprülü'nün hocalığı ve ilmî hayatı bo¬yunca yol açıcılık görevini de yerine ge¬tirmeye çalıştığı belirtilmelidir. Bu mis¬yonunu gerçekleştirmek için çok defa ilk başlatıcı olmuş, bir insan ömrüne sığması mümkün olmayacak proje ve tasavvurla¬rının gerisinin getirilmesini gelecek ne¬sillere birer tavsiye olarak havale etmiş¬tir. Devamını getirmemiş olduğu Türk Edebiyatı Tarihi, Türkiye Tarihi, Ana¬dolu'da İslâmiyet, Türk Halk Ansik¬lopedisi ve hazırlanmakta, hatta basıl¬makta olduğunu haber verdiği bir yığın eser projesi, bugün için Türkoloji dünya¬sının araştırmacılarını bekleyen çalışma alanları olarak ortada durmaktadır. 1950'den itibaren içine girdiği siyasî faa-liyetin yazmayı tasarladığı eserlerin hiç değilse bir kısmının gerçekleşmesini ön¬lediği muhakkaktır. Bunların arasında meselâ hazırlamakta olduğunu haber verdiği Orta Zaman Türk Medeniyeti Tarihi'nln ortaya çıkmaması Türk kültürü ve Türkoloji için telâfisi güç bir kayıptır.
Fuad Köprülü'nün gaye, prensip ve me¬tot bakımından ana hatları belirtilmeye çalışılan araştırmalarının diğer meziyet ve vasıfları, onların teknik ve kompozisyon yapıları bakımından ayrıca ele alınıp açık¬lanmasıyla daha iyi anlaşılabilecektir. Onun bütün monografilerinde her şey¬den önce kendini hissettiren bir plan fikri ve mantıkî bir nizam hâkimdir. Köprülü, bir konu veya meseleyi ele aldığında ön¬ce o zamana kadar üzerinde yapılmış ya¬yın ve çalışmaları, bunların ne seviyede bulunduğu, varsa düzeltilmeyi ve tamam¬lanmayı gerektiren taraflarını belirtir, ar¬dından o konuda sağlam ve güvenilir ne¬ticelere varmak, incelenen vakıanın ger¬çek mahiyetini belirleyebilmek için ne gibi usul takip etmek gerektiğini vazederek esasa girer. Kaynaklara hâkimiyet, mev¬cut literatürden âzami derecede fayda¬lanma gayreti, bunun sağladığı kitâbiyat zenginliği, konunun sübjektif tercihler¬den sıyrılmış bir tarafsızlıkla işlenmesi, mantıkî berraklık ve muğlak nokta bırak¬mayan açık bir dille ifade edilmesi onun yazılarının değişmez özellikleridir. Bun¬ları Batılı müelliflere mahsus bir imtiyaz gibi görmeye alışık olan Avrupa ilim çev¬releri, genç bir Türk müellifinin elinden çıkmış Türk Edebiyatında İlk Muta¬savvıflarda bu özellikleri gördüklerinde hayretten ve onu takdir etmekten ken¬dilerini alamamışlardır.
İlmî hayatı ile iç içe yürüyen hal tercü¬mesinin ve bu sahadaki yüksek seviyesi¬ni belirten bütün açıklamaların bir yekü-nünü 1925 yılında onu. sonraki büyük ve ünlü çalışmalarının daha adı bile orta¬da yokken Sovyet İlimler Akademİsi'ne muhabir üye olarak teklif eden Barthold, Krackovskij ve Oldenburg'un ortak imzalı raporlarının şu ifadelerinde görmek müm¬kündür: "Yukarıdaki izahlarımızdan an¬laşılıyor ki Köprülüzâde'nin tetebbuları sayesinde Türkiyat ilim sahası, gerek ta¬rih ve gerek lisaniyat itibariyle evvelki vaziyetiyle kıyas olunamayacak derecede yükselmiştir.[394] Gü¬nümüzde Köprülü, ilim çevrelerince Tür¬koloji'de bir deha olarak kabul edilmek¬tedir.
Köprülü'yü olumsuz yönden gören ve gösteren aykırı bakışların da bulunduğu kaydedilmelidir. Bunlar Marksist görüşe bağlı olarak onu yıpratmak gayesini taşı¬yan ideolojik cephe, eski partisiyle kuru¬cusu olduğu partideki siyasî hasımları ve bu ikisinin dışında olup onun bazı tutum-larını kusurlu bulanlar olarak üç gruba ayrılabilir. Marksist hücum ve tenkit cep¬hesinin en belirgin ifadesi A. Cerrahoğ-lu'nun (Kerim Sadi) Tarih Anlayışı Olmayan Tarihçi: Fuat Köprülü adlı ki¬tapçığında İstanbul 1964 görülebilir. Taşıdığı isim bile tek başına bu kitabın mahiyeti hakkında fikir vermeye yeter¬lidir. Buna Köprülü'yü yalnızca olumsuz yönden göstermeye çalışan yazılar da ilâ¬ve edilebilir.[395] Siyasî hasımlarının tenkitleri içinde dozu en ağır olanlar Âşinâ Yüzler (İstan¬bul 1965, s. 169-184) ve Babamın Arka¬daşları [396] adlı kitapları ile Samet Ağaoğlu'dan ge¬lir. Ağaoğlu'nun kin ve hiciv yüklü yazıları Köprülü aleyhtarları için devamlı başvu¬rulan bir referans teşkil etmiştir. Köprü¬lü'yü bazı tutumları yönünden beğen¬meyen şahsiyetler arasında Mahir İz [397] ve Münevver Ayaşlı [398] gibi kişiler de zikredilebilir. Basında Köprülü aleyhindeki yazıların az olduğu söylenemez. Bu arada divan ede¬biyatı hakkında iki aykırı görüşündeki tu¬tarsızlık dolayısıyla Hüseyin Cahit Yai-çın'ın bir tenkidini de unutmamak ge¬rekir.[399]
Bunların dışında son zamanlarda sağ¬lam bir tarih ve Türkoloji formasyonuna sahip olmaksızın çok defa amatörce bir yaklaşımla Fuad Köprülü'nün tarihçiliği¬nin sorgulanma ve yargılanma konusu edildiği görülmektedir. Sırf i. Türk Tarih Kongresi'ndeki durum ve tutumundan hareketle onu yargılayan çalışmanın [400] yanında, çeşitliyorum ve değerlendirmeleriyle şu yazılar da yer alır: Ertan Eğribol. "Fuat Köprülü'nün Tarihçi¬liği" [401] Bülent Arı - Selim Aslantaş, "Türkiye'de Modern Tarihçiliğin Öncüsü: Fuad Köprülü [402] Hanefi Palabıyık, "Ord. Prof. Dr. Mehmed Fuad Köprülü İlmî Hayatı ve 'Türkiye Tarihi" Eseri Münâsebetiyle Tarih Anlayışı.[403] Bu kategori dışında olmak şartı İle Köprü¬lü'nün tarihçiliğiyle ilgili olarak şu yazı da zikredilmelidir: Fethi Gedikli, "Fuad Köp¬rülü ve Türk Hukuk ve İktisat Tarihi Mec¬muası ve Türk Hukuk Tarihi Dergisi", Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi.[404] Köprülü'nün gü¬nümüze kadar lâyıkıyla tahlil ve tetkik edilmemiş bulunan tarihçiliği hakkında en salahiyetli tesbit ve açıklamalar Os¬man Turan, Mehmet Altay Köymen, Halil İnalcık ve Ahmet Yaşar Ocak tarafından ortaya konulmuştur.
Fuad Köprülü'nün çok cepheli zengin şahsiyetini kuşatacak çapta müstakil bir monografi henüz yazılamamıştır. İlmî ol¬mak yerine sırf ideolojik yönden Köprü¬lü'nün tarihçiliğine bakmak isteyen A. Cerrahoğlu'nunki bir tarafa bırakılırsa biri yine hacimce çok ufak olmak üzere orta¬da şu üç eser vardır:
1. Ali Galip Erdican, Mehmet Fuat Köprülü, A Study of His Contribution to Cultural Reiorm in Modern Turkey.[405] Köprülü'nün ha¬yatı hakkında kısa bir giriş mahiyetinde olan ilk bölümden sonra ikinci bölümün¬de Türkiye'de girişilmiş dinî reform hare¬ketlerinde Köprülü'nün yeri, üçüncü bö¬lümde dil ve eğitim reformları içindeki durumu, kendisiyle yeni kurulan ilahiyat fakülteleri arasındaki hususlar ele alın¬mıştır.
2. George T. Park, The Life and Writings ol Mehmed Fuad Köprülü: The Intelleclual and Turkish Modern-ization (Baltimore 1975). Amerika Birle¬şik Devletleri Johns Hopkins Üniversite-si'nde 1972'de doktora tezi olarak hazır¬lanan çalışma şimdiye kadar Köprülü üze¬rinde yapılmış en hacimli monografidir (432 sayfa). Köprülü'nün şahsiyetini ta¬rihçi ve Türkolog olmaktan çok Türkiye'¬nin modernleşmesindeki rolü bakımın¬dan değerlendiren tezin geniş bibliyog¬rafyasına, onun dağınık yazılarını görme gayretine rağmen bunun dışında bekle¬neni verdiği söylenemez. Derin tahlillere gitmeyen, lüzumsuz bahislerin şişkinlik verdiği monografi hüsnüniyetle yürütül-müş iyi bir derlemedir. [406]
3. Halil Berktay, Cumhuriyet İdeolojisi ve Fuat Köprülü (İstanbul 1983). İsminin sınırladığı açıdan Fuad Köprülü"ye bir bakış getirmeye çalışan, içinde birtakım ideolojik zorlamaların yer aldığı bir çalışmadır.
Eserleri.
Köprülü'nün bazı makaleleri başlı başına bir kitap teşkil edecek hacim¬de olup bunlardan bir kısmı yabancı dil¬lerde müstakil birer kitap olarak yayım¬lanmıştır. Bu sebeple eserlerinin makale ve kitap olmak üzere iki ayrı grupta ele alınması isabetli olmaz. Burada önemli makaleleri kitapları ile bir arada kronolo¬jik sıra içinde verilmiştir.
1. "Türk Edebiyatı Tarihinde Usûl.[407] Köprülü bu çalışmayla yalnız Türk edebiyatı tarihinin değil, hu¬kuktan sanat tarihine kadar Türk kültü¬rünün diğer müesseseleri için de geçerli bir metodun temelini atmıştır. Bu ma¬kale, yıllar sonra kendisi tarafından yapı¬lan ifade değişiklikleri ve bazı küçük rö¬tuşlarla makaleler külliyatı içinde yeni¬den yayımlanmıştır. [408]
2. Türk Tâ -rîh-i Edebiyyâh Dersleri Darülfünun hocalığına ta¬yininin ilk ders yılında verdiği ders not¬landır. Daha ilk adımda dersin adını öğ¬retim programında "Osmanlı edebiyatı tarihi" yerine "Türk edebiyat tarihfne çe¬virmekle işe başlayan Köprülü'nün bu ders notlarının "Türk Edebiyatı Tarihin¬de Üşürdeki düşünce ve görüşlerinin ilk uygulaması mahiyetinde olması ve ilmî edebiyat tarihçiliğimizin bir başlangıç ör¬neğini teşkil etmesi bakımından ayrı bir değeri vardır.
3. Türk Târîh-i Edebiyyâh Derslerinden: Garb Türklerinde Ede¬biyat ve Şekl-i Tekâmülü İkinci ders yılına ait olan bu notlarda Anadolu sahası Türk edebiyatı ve medeniyeti ele alınmaktadır. Türk ede¬biyatının Anadolu'da nasıl teşekkül etti¬ği meselesinden başlanıp Yûnus Emre'yi de içine alan dönem anlatılır. "Hayat ve Medeniyet" umumî başlığı altında: "Siyasî Hayat", "İdare Teşkilâtı", "Ordu ve Asker¬lik". "Saray Hayatı ve Eğlenceler", "İçtimaî Sınıflar", "Ma'nevî Hayat: Tekkeler ve Şeyhler", "Osmanlılardan Evvel Hayat-ı Fikriyye" gibi bahislerin yer aldığı eser, Köprülü'nün edebiyat tarihine bakışına hâkim olan sosyolojik görüşü çok belirgin surette ortaya koyması yanında Anado¬lu'nun din tarihi, Osmanlı Devleti'nin te¬şekkülü meselesi. Anadolu'daki ilk mede¬nî ve hukukî müesseseler etrafında ileri¬de büyük bir genişlik ve derinlik kazana¬cak ilk dikkat ve başlangıçları aksettirme¬si itibariyle ayrıca bir değer taşımaktadır.
4. Yeni Osmanlı Târîh-i Edebiyyâh, Menşelerden Nevşehirli İbrahim Pa¬şa Sadaretine Kadar (İstanbul 1332). Şehabeddin Süleyman ile birlikte hazırla¬dığı, sadece ilk cildi çıkabilmiş olan eserin 1914 olan gerçek yayım tarihi hep 1916 olarak gösterilmiştir. 1914'te basılmış olmakla beraber hazırlanışı daha önceki yıllara çıkan bu ders kitabı, o zamana ka¬dar ortaya konulmuş diğer eserlere naza¬ran daha ileri bir zihniyetle kaleme alın¬mıştır. Ali Emîrî Efendi, kitapta tesbit ettiği bazı bilgi yanlışlarını belirttiğinde Köprülü bunların kendisine değil o sıralarda artık hayatta bulunmayan Şeha¬beddin Süleyman'a ait olduğunu İleri sü¬rer.
5. "Türk Edebiyatında Âşık Tarzının Menşe ve Tekâmülü Hakkında Bir Tecrü¬be.[409] Önce Veled Çelebi'nin bazı ilk bilgiler ver¬meye çalıştığı, sonraları Rıza Tevfik'in bazı ilhamlar estirmek istediği bu sahada or¬taya konulmuş ilk ilmî monografidir. Ma¬kalelerine tahsis edilen külliyatta yeni harflerle de bir neşri yapılmıştır. [410]
6. "Türk Edebiyatının Menşei.[411] Müelli¬fin basıma hazır Türk Edebiyatı Tarihi¬ne Medhal adlı eserinin I. cildinden alın¬mış olduğu kaydıyla yayımlanan bu mo¬nografi Köprülü'nün vazettiği edebiyat tarihi metodunun güzel bir örneğidir. Makaleler külliyatı içinde kendisi tarafın¬dan yeni harflerle de neşri gerçekleştiril¬miştir.[412]
7. "Selçûkîler Zamanında Anadolu'¬da Türk Medeniyeti.[413] Vak-"acı-hikâyeci tarih zihniyeti yerine sosyal hayat ve müesseselere ön planda yer ve¬ren tarihçilik yolunda Köprülü'nün ilk ciddi adımlarından birini haber veren bu yarım kalmış monografi, onun Anadolu'¬nun din tarihi ve orta zaman sosyal mü¬esseseleri tarihi üzerinde geliştireceği ça¬lışmalarının bir başlangıcını teşkil eder.
8. Nosreddin Hoca (İstanbul 1918). He¬ce vezninde ve çok sade bir dille kaleme alınan bu manzumeler Köprülü'nün mi¬zaha yatkın esprili zekâsını aksettirmek¬tedir.
9. Tevfik Fikret ve Ahlâkı (İstan¬bul 1918). Köprülü, Tevfik Fikret'in ölü¬münden az sonra onun şahsiyeti etrafın¬da başlayan tartışmalar münasebetiyle kaleme almak ihtiyacını duyduğu bu de-nemede şair hakkında objektif bir de¬ğerlendirme ortaya koyar.
10. Türk Ede¬biyatında İlk Mutasavvıflar (İstanbul 1919). İç kapağındaki 1918 tarihine bakı¬larak bu tarihte yayımlandığı sanılan ese¬rin baskısı son sayfasında kaydedildiği üzere 1919 yılının Kasım ayında tamam¬lanmıştır. Ahmed Yesevî'nin temsil ettiği Orta Asya Türk tasavvufunun Anadolu'¬da Yûnus Emre ile devam ettiği tezi üze¬rine kurulan eser biri Ahmed Yesevî'ye, diğeri Yûnus Emre'ye dair iki esas bölüm¬den meydana gelmektedir. Ancak bu iki mutasavvıfın biyografileriyle yetinilme-yip yetiştikleri kültür çevresi, zamanları¬nın tarihî şartlan, bu şartların onların dinî ve tasavvuf! görüşlerinin yayılmasındaki tesirleri kuvvetli bir sosyoloji biriki¬minin eşlik ettiği geniş bir tarih vukufu ile izah edilmiştir. Latin harfleriyle ikinci baskısında Köprülü'nün bizzat düzeltme ve ilâvelerde bulunduğu eser [414] günümüzde çeşitli sahalarıyla Tür¬koloji'nin vazgeçilmez bir klasiği olmuş¬tur. Kitabın bu ikinci baskısından (1966] sonra ifadece sadeleştirmeler ve bazı yeni notlar ilâvesiyle daha itinalı üçüncü baskısı gerçekleştirilmiş (1976), bunu günümüze kadar aynı tertiple diğer baskı¬lar takip etmiştir. Kompozisyon ve ifade-sindeki mantıkî sağlamlık, zamanının Türkoloji'sine çeşitli yönlerden ilâve ettiği yeni bilgi ve görüşler, vazettiği çığır açıcı metot, kültür geçmişimizin tetkiki me¬selesinde ortaya attığı millîtez gibi fikir hayatımız için hepsi yeni şeyler olan meziyetleri yanında Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıfların önemli bir özelliği de kaynak zenginliğidir.
11. Türk Edebiyatı Tarihi [415] İkinci kitab: Ba'de'l-İslâm Türk Edebiyatı, istanbul 1921. Bu son cüzde Moğol istilâsına ka¬dar Türk edebiyatına ait üçüncü kitabın da yakında çıkacağı bildirilen eser. İslâm öncesi çağdan başlayıp Osmanlı edebiya¬tının yanı sıra Çağatay ve Azerî şubeleri gibi henüz ilmî surette tetkik edilmemiş Türk lehçelerinin edebiyatlarını, ayrıca Türkler'in hâkim oldukları Mısır, Hindis¬tan. Hârizm, Kıpçak ve Kırım gibi saha¬larda vücuda gelen şubelerini de içine alan ilk ilmî kitaptır. Aynı zamanda bir yönüyle Türk ruhunun asırlar boyunca ge¬çirdiği seyri terkibi olarak gösteren bir medeniyet tarihi olarak da vasıflandırılır. Eser 1926-1928 yılları arasında çok daha genişletilmiş şekliyle fasiküller halinde yayımlanarak kitap şeklini almıştır. Hak¬kında 1920-1921 baskısından başlayarak yurt içinde ve dışında birçok tanıtma ve değerlendirme yazısı yayımlanmıştır.[416]
12. "Türk Edebiyatı¬nın Ermeni Edebiyatı Üzerindeki Te'sîrâtf.[417] Âşık edebiyatı geleneğini Ermeni ede¬biyatı tesirine bağlamak isteyen görüşe karşı yazılmıştır. Ermeni edebiyatındaki "aşuğ" sözünden başlayarak birçok hususta Türk şiirinin orijinal bir kolu olan âşık edebiyatının bu edebiyat üzerinde bıraktığı tesirler delilleriyle ortaya konu¬larak objektif bir surette ispat edilmektedir.
13. Anadolu'da İslâmiyet. Türk İstilâsından Sonra Anadolu Târîh-i Dînî¬sine Bir Nazar ve Bu Tarihin Menbaları.[418] Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar'-da incelemesine giriştiği konuyu daha da genişletip işleyen bu çalışmada hareket noktası, aynı konuyu ele alan Babinger ile diğer bazı müsteşriklerin hatalı görüş¬lerini düzeltme düşünce ve ihtiyacıdır. Anadolu Türklüğü'nün geçmişiyle ilgili çeşitli konulara temas eden bu zengin muhtevalı tamamlanmamış monografi¬de ileride bir araştırma odağı haline ge¬tireceği Anadolu Beylikleri ve Osmanlı Devieti'nin kuruluş âmilleri meselesi de ayrıca ele alınır. Köprülü'nün çalışması Babinger'in aynı isimdeki makalesinin Türkçe tercümesiyle birlikte [419] yeni harflerle de yayımlanmıştır.[420] Köprülü'nün bu çalış¬ması, California Utah Üniversitesi adına onun ve Babinger'in şahsiyetlerine dair bir önsöz ilâvesiyle beraber İngilizce'ye tercümesiyle birlikte neşredilmiştir. [421]
14. Türkiye Tarihi (İstanbul 1923). Türkiye Türklüğü'nün tarihini Orta Asya'dan ve Hunlar çağından başlatan bir tarih görüşüne dayandıran eserin ilk cil¬di olan kitap Anadolu'nun fethinden ön¬ceki devreyi İçine alır. Atatürk'ün tebrik ve takdirini kazanan eser Emin Âli (Çavlı) tarafından bilgi yanlışları, tezatlar ve nis-betsizliklerle dolu olduğu ileri sürülerek metotsuzluk isnadının yanı sıra Hunlar'ı da Türk olarak göstermiş olmakla tenki¬de uğrar.[422] Emin ÂH, bununla kalmayıp Meslek gazetesinde başka bir makalesi ve Hunlar'ın Türk olmadığı iddiasını tekrarladığı bir konferansı ile sataştığı Köp-rülü'den hak ettiği cevabı almıştır.[423] Eserin yakında çıkacağı ilân edilen Timur İstilâsına Kadar Garb Türkle¬ri adlı ikinci cildinin yayını gerçekleşme¬miştir. 15. Bugünkü Edebiyat (İstanbul 1924). Fuad Köprülü'nün çeşitli dergiler¬de millî edebiyat meselesi etrafında yaz¬dıkları başta olmak üzere yeni çıkan ede¬bî eserleri, ölümleri gibi vesilelerle bazı son devir edebiyatçıları hakkındaki yazılarını bir araya getirmektedir. Hüseyin Dâniş ile İran edebiyatı dolayısıyla yaptığı münakaşa ve tenkitlere ait altı yazısı da burada yer alır.
16. Türk Târîh-i Dînîsi İstanbul Da¬rülfünunu İlahiyat Fakültesi'nde okuttu¬ğu ders notlarıdır. İslâm öncesinden Şa¬manizm ile başlayarak konuyu tarih, ede¬biyat, etnoloji ve folklor zemininde ele alıp Anadolu'da İslâmiyet'e kadar getiren eser üzerinde bir yüksek lisans çalışması ya¬pılmıştır. [424]
17. Meddahlar. Türklerde Halk Hikâyeciliğine Dair Notlar.[425] Türk halk edebiyatının bu oriji-nal kolu hakkında yeni bilgiler getiren, zengin malzemeler kazandıran geniş bir araştırmadır.
18. Oğuz Etnolojisine Dair Tarihî Notlar.[426] Etnolojiyi, Türk tarihinin siyasî ve içtimaî bazı hadiselerinin anlaşılmasına yardımcı olan bir disiplin kabul eden bir yaklaşımla kullanmanın örneğini vermek¬tedir.
19. LutfiPaşa.[427] Kanunî Sultan Süleyman'ın sad¬razamı Lutfl Paşa'mn hayatını yeni dik¬katlerle tetkik eden örnek bir hal tercü¬mesidir.
20. Bektaşîliğin Menşeleri". "Kü¬çük Asya'da İslâm Bâtınîliği'nin Tekâmül-i Târihîsi Hakkında Bir Tecrübe.[428] Anadolu'da Türk yerleşiminden bu yana asırlarca sür¬müş dinî hareketler ve heterodoks cere¬yanları anlama ve tetkik etmede doğru neticelere götürecek usulleri gösteren, bazı Batılı otoritelerin bu konuda düştük¬leri büyük hataları işaret ve tashih eden bir kongre tebliğidir. 1923'tekİ Dinler Ta¬rihi Kongresi için hazırlanmış olan Fransızca'sı da ayrıca neşredilmiştir. [429]
21. Azerî Edebiyatı¬na Ait Tedkikler (Baku 1926). Azerî ede¬biyat ve kültürüne devamlı ilgisine cemi¬le olmak üzere Baku Milletlerarası Türko¬loji Kongresi'ne iştiraki vesilesiyle Âzer-Neşr müessesesi tarafından yayımlanan kitap Köprülü'nün Fuzûlî, Hasanoğlu. Habîbî ve Nâmî hakkındaki dört makale¬sini bir araya getirmektedir.
22. Türk Tarihi Dersleri: Anadolu Beyliklerine Ait Notlar (İstanbul İ927-1928). Mekteb-i Müikiyye'nin ikinci sınıfında okuttuğu ders notlarıdır. Kitapta beyliklerin yanı sıra Moğollar devri Türk edebiyatı, Ana¬dolu'da Moğol istilâsıyla ilgili bahislere de yer verilmiştir. Buradaki metin "Ana¬dolu Beylikleri Tarihine Ait Notlar" adlı makalenin [430] ön şek¬lidir.
23. Millî Edebiyat Cereyanının İlk Mübeşşirleri ve Dîvân-ı Türkî-i Ba-sît XVI'ma Asır Şâirlerinden "Edir¬neli Nazmî"nin Eseri (İstanbul 1928).
24. Influence du Chamanisme turco-mongol sur les ordres mystiques musulmans" (İstanbul 1929). Yesevîlik'teki bazı seremonilerden Sarı Saltuk, Barak Baba gibi etraflarında efsaneler teşekkül etmiş şahsiyetlere kadar uzanan örneklerde kendini gösteren Şamanizm'den gelme motifleri ortaya koyan bir kongre tebli¬ğidir.
25. Türk Sazşaİrlerine Ait Metinler ve Tetkikler" Serisi: XVII nci Asır Saz-şairlerinden Gevheri Hayalı ve Eseri (İstanbul 1929).
26. X/X uncu AsırSaz-şairîerinden Erzurumlu Emrah (İstan¬bul 1929).
27. XV7 na Asır Sonuna Ka¬dar Türk Sazşairleri (İstanbul 1930).
28. XVII nci Asır Sazşairlerinden Kayıkçı Kul Mustafa ve Genç Osman Hikâyesi (İstanbul 1930).
29. Bizans Müessesele¬rinin Osmanlı Müesseselerine Tesiri Hak¬kında Bâzı Mülâhazalar.[431] Batı ilim âleminde akisler uyandıran bu büyük monografi Türk-İs¬lâm sosyal müesseselerini kuşatmakla kalmayıp Batı toplumlarını, özellikle Bi¬zans ve Balkan milletlerini de ilgilendir¬mesi dolayısıyla Batılı müelliflerce çeşitli tanıtma, tahlil ve tenKit yazılarının kale¬me alınmasına yol açmış, ayrıca muhte¬lif Batı dillerine tercüme edilerek etrafın¬da âdeta bir literatürün teşekkülüne yol açmıştır. Köprülü'nün, yayımından bir müddet sonra milletlerarası bir tarihçi¬ler kongresinde ayrı bir tebliğle bu m-nografısindeki tezi ana hatlarıyla anlat¬ma fırsatını bulması görüşlerinin yakından tanınmasını kolaylaştırmıştır.[432] Meselenin Ro¬ma ve Bizans kültürüyle olan irtibatı ba¬kımından kendilerini yakından ilgilendir¬diği İtalyanlar, Şark Enstitüsü adına eserin tercümesini mükemmel bir baskı tekniğiyle ortaya koymuşlardır.[433] Eser İngilizce'ye de çevrilmiştir. [434]
30. Samanoğulla-n, 874-1005.[435] Orta Asya'da ilk müslüman devlet¬ler meselesini ilgilendirdiğinden üzerin¬de durduğu bu devletin tarihine dair bir terkip tecrübesidir.
31. Türk Edebiyatı¬na Umûmi Bir Bakış. [436]
32. Liüerature turque cothmanii. Türk edebi¬yatı tarihinin menşelerinden bu yana asırların seyri içinde panoramik bir ba¬kışla terkibî surette bir değerlendirme¬sidir. XVI. asrın sonuna kadar olan bölü¬münün küçük farklarla Türkçe'si, "Ana-doluda Türk Dili ve Edebiyatının Tekâmü¬lüne Umumî Bir Bakış" adıyla yayımlan¬mıştır. [437]
33. Eski Şairlerimiz. Divan Edebiyatı Antolo¬jisi (İstanbul 1932-1934). 1932'den itiba¬ren fasiküller halinde çıkmış, 1934'te 11. fasikülle kitap halinde tamamlanmıştır. Anadolu Selçukluları çağından başlayıp Nâmık Kemal ve Ziya Paşa'ya kadar divan şiiri vadisinde yazmış şairlerin eserlerin¬den seçilmiş parçalardan meydana gelir.
34. Türk Dili ve Edebiyatı Hakkında Araştırmalar Çoğu der¬gi ve gazetelerde çıkmış on dokuz maka¬lesinin geniş ölçüde rötuş ve ilâvelerle yeniden neşridir.
35. Türk Halk Edebi¬yatı Ansiklopedisi.[438] Sonraki cüzlerinin daha süratli çıkacağı kaydedildiği halde gerisi gelmeyen bu te¬şebbüs ileride girişilecek böyle bir hare¬ket için bir örnek olmak üzere kalmıştır. "Ortaçağ ve Yeniçağ Türkleri'nin halk kül¬türü üzerine coğrafya, etnoloji, tarih ve edebiyat lügati" başlığı eserde kuşatıl¬mak istenen sahaları belirtmektedir.[439]
36. Les origines de l'Empire ottoman (Paris 1935). 1934yılında Sorbonne Üniversitesi'nde verdiği üç büyük konfe¬ransı içine alan kitap Fuad Köprülü'nün akis yapmış eserlerinin başında gelir. Köprülü, Gibbons'un bu meseleye dair tezini kökünden çürütüp eski rivayet ve kanaatleri tamamen tasfiye ederken Batı ilim dünyasının önde gelen isimleri kitap hakkında kanaat, takdir veya bazı ten¬kitlerini gecikmeden ortaya koymuşlar¬dır. Kitap Fransızca gibi yaygın bir dilde yazılmasına rağmen Rusça, Sırpça, Arap¬ça ve İngilizce'ye çevrilmiştir. Eser, önce Rusça'ya tercüme edilerek teksir tekni¬ğiyle çoğaltılmak suretiyle Rusya'daki il¬mî kurumlara dağıtılmıştır. [440]Sarajevo 1955; Kıyâmü'd-deuleli'l-"Oşmâniyye.[441] 1959'da Türkçe'si Türk Tarih Kurumu tarafından Osmanlı Dev-leti'nin Kuruluşu adıyla, Nedim Filipo-viç'in Sırpça tercümesinde Köprülü hak¬kındaki yazısı ile birlikte tafsilâtlı bir fih¬rist de ilâve edilerek yayımlanmış, ayrıca Orhan Köprülü eliyle 1972, 1986'dayeni baskılan yapılmıştır.
37. Eski Türk Un¬vanlarına Ait Notlar.[442] Köprülü, Türk kültür ve amme hukuku tarihi bakımından büyük ehem¬miyet taşıyan titülatür (unvanlar) sahası için gerekli tetkik usullerini de gösterdiği monografide hem yapılacak araştırmala¬ra örnek, hem de bizzat konuya esas olan maddenin çözümü olmak üzere "saghun-köksaghun.yughruş, çapar" unvanlarını büyük bir vukufla tetkik etmiştir. Bu araş¬tırma Almanca olarak da yayımlanmıştır. [443]
38. Ortazaman Türk Devletle¬rinde Hukukî Senböllerdeki Motifler" [444] Ortazaman Türk-İslâm devletlerinde hâkimiyet kav¬ramı ile sıkı ilgisi bakımından büyük bir ehemmiyet taşıyan hukukî semboller me¬selesinin tarihçesinin anlatılıp bu sahada yapılması gerekenlerin belirtildiği bu mo-nografide bir tetkik örneği olmak üzere "ejderha" (dragon) sembolü ele alınmış¬tır.
39. Mısır'da Bektaşîlik.[445] Bektaşîliğin Mısır'daki hemen hemen hiç tanınmayan yayılımı hakkında yeni ve toplu bilgiler vermesi yanında ye¬ni meseleler vazetmesi ve Köprülü'nün araştırma sahasının nerelere kadar var¬dığını göstermesi bakımından orijinal ve dikkat çekici bir monografidir.
40. İslâm Medeniyeti Tarihi (istanbul 1940). İslâm medeniyeti üzerinde Barthold'un 1918 yılında Kul'tura Musul'manstva adıyla basılan tarihî terkip tecrübesinin C. Velidî tarafından Tatarca'ya yapılan tercümesi [446] esas alınarak Şehid Sühreverdî'nin (Shahid Suhrawardy) Rusça'dan İngiliz¬ce'ye tercümesiyle de [447] karşılaştırılmış met¬ninin Köprülü'nün ilâve, açıklama ve dü-zeltmeleriyle genişletilmiş ve çok daha zenginleşmiş bir şeklidir. Köprülü'nün Türk-İslâm medeniyetinin çeşitli mese¬lelerini ihata eden büyük vukufu esere apayrı bir değer kazandırır. [448]
41. Türk Sazşairieri Antolojisi.[449] Geniş bir derlemeye dayanan eser bir bakıma bir saz şairleri tarihidir. 1940'tan itibaren fa¬siküller halinde neşrine başlanıp 1941'de II. cildi tamamlanmış, ancak umumi gi¬riş cildi 1962'de yapılan yeni neşrine ka¬dar çıkamamıştır. III. cildin sonundaki metinlerin anlaşılmasına yardımcı olan. edebiyat, tasavvuf ve tarih ıstılahlarının açıklamasını veren "Lugatlar" bölümü [450] esere zenginlik katmıştır. Mü¬ellifin yirmi beş yılı aşkın çalışma ve araş¬tırmalarının neticelerini veren ve umumi girişi teşkil eden ilk cilt 1962 neşrinde eseri tamamlamıştır. Kitabın yeni baskı¬sında ilk yayını üzerinden geçen zaman içinde yapılmış başka araştırma ve ya¬yınlardan istifade edilmemiş olması ten¬kitlere hedef teşkil etmiş, bazılarınca ko-nu büyütülerek Köprülü'ye karşı bir taar¬ruz vesilesi olarak kullanılmak istenmiş¬tir.[451]
42. Ali Şîr Nevâ'i (İstanbul 1941). Köprülü. ilim hayatının daha başlangıç yıllarından itibaren ilgilendiği ve çeşitli vesilelerle üzerine döndüğü Nevâî'nin 500. doğum yıl dönümü münasebetiyle (9 Şubat 1941) Türk Tarih Kurumu adına kaleme aldığı hacmi küçük, fakat ihatası geniş yazıda araştırmalarının terkibî neticelerini ver¬diği gibi Nevâî'nin eserlerinden Türk kül¬türü bakımından nasıl istifade edilebile¬ceğini göstermeye çalışır.
43. Bibliyog¬rafya Tenkidi: Altın Ordu'ya Ait Yeni Araş¬tırmalar.[452] Altın Orda tarihi hakkın¬da yapılmış araştırma ve yayınlan tahlilî ve tenkidî surette ele alan Köprülü, bir orta zaman müslüman-Türk devleti ola¬rak Altın Orda Devleti'nin tarihinin kay¬nakları ile birlikte tetkik metodunu da bu yazısında ortaya koymaktadır. Bu monog¬rafi aynı zamanda, Köprülü'nün tarihte sosyal hayat ve sosyal müesseseleri en ön planda tutan tarihçi anlayışından bir Örneği bir kere daha vermektedir.
44. Azerî: A. Âzerî-Fârisî Lehcesi-B. Âzerî-Türk Lehçesi. C. Azerî Edebiyatının Tekâ¬mülü.[453] Azerî edebi¬yatı hakkında derli toplu bir terkip eseri olan bir çalışmadır. Maddede Azerî ede-biyatı, Azerî Türk lehçesinin teşekkülün¬den bu yana tarihî seyri içinde ana hatları ile gözden geçirilmiştir. Feridun Bey Kö-çerli ve bir iki araştırmacının hak ve emek¬leri unutulmamak şartıyla Köprülü Azerî edebiyatı tarihinin de ilmî seviyede kuru¬cusu sayılmalıdır.
45. Vakıf Müessesesi¬nin Hukukî Mahiyeti ve Tarihî Tekâmülü.[454] Farklı alanlarda seyreden zengin ilmî hayatının vardığı zirve noktalardan birini daha haber veren bu monografi ele aldığı konu üzerinde yapılmış en terkibî çalışmayı ortaya koy¬maktadır. Köprülü'nün, bir ansiklopedi maddesinin belirli sınırlan içinde ayrı ayrı zikredilmesi mümkün olmayan Türk hu¬kuk tarihi ve hukukî müesseselerle ilgili diğer çalışmaları Orhan F. Köprülü tara¬fından şu eserde bir araya getirilmiştir: İslâm ve Türk Hukuk Tarihi Araştır¬maları ve Vakıf Müessesesi, İstanbul 1983.
46. Yeni Fârisî'de Türk Unsurları.[455] Problem va-zedici olarak Köprülü'nün eriştiği yeni bir merhaleyi ifade eden makale, bu sahada yapılmış en geniş çalışma olan G. Doerfer'in Türkİsche und Mongolische Elemenle im Neupersischen adlı ese¬rinin [456] öncüsü durumundadır.
47. Anadolu Selçukluları Tarihinin Yerli Kaynakları.[457] Bu tarihin bütün yerli kaynaklarının bir bir değerlendirilmesinin yapıldığı tetkik, her şeyden önce kaynakların tesbit edilip ma-hiyetlerinin değerlendirilmesi metodunu ortaya koyan bir örnek çalışmadır. Mev¬cut kaynaklan büyük bir vukufla ihata et¬mesinin yanında, Anadolu'da yazılmış en eski vekâyi'nâme olan Kadı Burhâneddin Anevî'nin ilim alemince bilinmeyen Farsça Enîsü'l-kulüb'ünün metnini veren, ma-hiyet ve tarihî değerini tahlil eden bu ça¬lışma İngilizce'ye de tercüme edilmiştir. [458]
48. "Osmanlı İmparatorluğunun Etnik Menşei Mes'elesi.[459] Osmanlı Devleti'nin kuruluş muamması¬nın anlaşılmasında mühim bir rolü olan Türk etnolojisine bağlı âmiller mesele¬sinde vardığı son neticeleri açıklayan bu terkibî monografide Kay kabilesiyle Ka-yılar'ın ayrı kabileler olduğunu ileri süren Marquart ile onun izinden giden Zeki Ve-lidi Togan'ın görüşleri çok geniş bir ten¬kidî tutumla çürütülmektedir. [460]
49. Türk Etnoloji'sine Ait Notlar: Uran Kabilesi [461] Köprülü'nün et¬nolojiyi tarihî vak'alar etrafında değer¬lendiren, problem vazetmekte kullanan tarihçiliğinden bir diğer Örnektir.
50. Bayrak.[462] Orta za¬man Türk amme hukukunu ve hâkimi¬yet telakkisini yakından ilgilendiren bu konunun nasıl tetkik edileceğini anlatan Örnek bir araştırmadır.
51. Kay Kabilesi Hakkında Yeni Notlar.[463] Türk etno¬lojisini tarihî vak'aların izahında mühim bir rehber sayarak belirli bir problem et¬rafında değerlendirmeye çalışan bir ta¬rihçi zihniyetinin tatmin edici yeni bir ör¬neğidir,
52. Çağatay Edebiyatı.[464] 1913-1914'lüyıllardan itiba¬ren meşgul olmaya başladığı sahalardan biri olan Çağatay edebiyatı tarihi yolun¬da terkibî bir çalışmadır. Köprülü'nün o zamana kadar bir benzeri ortaya konula¬mamış olan bu monografisi, Çağatay ede¬biyatına dair iki büyük ciltlik bio-bibliog-rafikal eserin esasını teşkil etmiştir. [465]
53. Fıkıh.[466] Fıkıh müessesesini Türk amme ve örfî hukuku dairesinde ele aldığı maddede Köprülü'nün Goldziher gibi otoritelerin görüşlerini izah ve gerektiğinde tenkit ettiği görülür.
54. Halaç.[467] Türk etnolojisinin tarihî problemlere bağlı olarak nasıl ele alına¬cağını ortaya koyan madde, orta zaman tarihî kaynaklarından çıkarılmış yeni bil¬gilerle zengin bir derlemeye dayanır.
55. Hârizmşâhlar.[468] Köprülü'nün Türk edebiyatı tarihi bakımından önemi dolayısıyla da üzerin¬de ısrarla durduğu bu büyük devlet hak¬kındaki en son terkibî çalışmasıdır.
56. Hil'at.[469] Bi¬zans müesseselerinin Osmanlı müessese¬lerine tesiri meselesinde ehemmiyetle ele aldığı bu konuyu oradakinden çok daha gelişmiş olarak işlediği bu madde Köp¬rülü'nün İslâm Ansİklopedisi'nüe çık¬mış olan son maddesidir.
Köprülü'nün burada kaydedilemeyen 1000'i aşkın ilmî makale ve monografisi, yayınlan hakkında tertiplenmiş bibliyog¬rafyalarda görülebilir. Günümüze kadar bu konuda ortaya konulan ve kronoloji itibariyle birbirini kısmen tamamlayan bibliyografya çalışmaları şunlardır: Şerif Hulusi Sayman, O. Prof. Dr. Fuad Köp¬rülü'nün Yazıları İçin Bir Bibliyograf¬ya 1913-7 934 (İstanbul 1935); ve O. Prof. Dr. Fuad Köprülü'nün Yazıları İçin Bibliyografya 1912-1940 (İstanbul 1940); S. N. Özerdim, "Ord. Prof. Dr. Fuad Köprülü Bibliyografyası", Türk Dili ve Tarihi Hakkında Araştırmalar I [470] Osman Turan, "Fuad Köprülü'nün İlmî Neşriyatı", Fuad Köp¬rülü Armağanı Özerdim,"Bibliyografya: F. Köprü¬lü'nün Yazılarına Ek", TTK Belleten [471] Fevziye Ab¬dullah Tansel, "Profesör Fuad Köprülü İçin Basılmış Bibliyografyalar" [472] Orhan F. Köprülü, "Profesör Fuad Köprülü İçin Yazılmış Bibliyografyalar ve Bunlara İlâve¬ler [473] a.mlf., "Köprülü Bibliyografya¬sında Yeni Gelişmeler.

Ziyaret -> Toplam : 125,27 M - Bugn : 31920

ulkucudunya@ulkucudunya.com