« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

26 Haz

2012

FAİK REŞAD

01 Ocak 1970

(1851-1914) Edebiyat tarihi ve hal tercümeleri sahasındaki çalışmaları ile tanınan yazar, şair, eğitimci, gazeteci ve hattat.
1 Zilhicce 1267'de (26 Eylül 1851) İstan¬bul'da doğdu. Alay emini İzmirli Hacı Tâ-hir Efendi'nin oğludur. Asıl adı Ahmed Reşad ise de devrin kalemlerindeki âdet dolayısıyla kendisine verilen Faik mahlası ile birlikte tanınmıştır. Anne tarafından büyük babası olan Dîvân-ı Hümâyun hâ-cegânlarından İhya Efendi'ye mensubiyetini belirtmek üzere yazı ve eserlerinin çoğunda ismini uzun süre "İhya Efendi Hafîdİ Reşad" şeklinde yazmıştır.
Tahsiline Sultanahmet'teki sıbyan mek¬tebinde başladı, daha sonra Divanyolu'n-da Mekteb-i İrfâniyye Rüşdiyesi'ne kay¬dedildi. Buranın kapanması üzerine dört sene Bezmiâlem Valide Sultan Rüşdiye¬si'ne devam etti; fakat orayı bitirmeden, o çağda hatırlı aile çocuklarının küçük yaşta kabul edildiği Bâb-ı Seraskerî Muhasebe Kalemi'ne stajyer olarak alındı.
Kalemin nüfuzlu simalarından olan eniş¬tesi vasıtasıyla girdiği bu memuriyette iki sene çalıştıktan sonra 5 Safer 1282'-de[210] İhya Efendi, torunu Faik Reşad'ı ileri gelen şahsiyetlerinden bulunduğu Dîvân-ı Hümâyun Kalemi'ne naklettirdi. Burada iken şiire başlayan Faik Reşad aldığı hususi derslerle filolo¬jik ve edebî kültürünü ilerletmeye çalış¬tı. Gündüzleri kalemde Cem'i Efendi'den Farsça, sabahları vazifeye gitmeden ön¬ce de Ayasofya Medresesi talebesi Ali Efendi'den Arapça okuyordu. Zengin bir kültüre sahip olan Cem'i Efendi yaptığı şiir denemelerinde ona yardımcı olup yol gösteriyordu. İki yıl sonra buradan yine İhya Efendi'nin nüfuzu ile Hâriciye Ne¬zâreti Mektûbî Kalemi'ne geçti (1284/ 1867). Mektûbî Kalemi yılları kültürü ve fikrî yetişmesi bakımından Faik Reşad'ın hayatında müstesna bir yer tutar. Mai-yetinde bulunduğu ve sonraları hepsi de önemli devlet makamlarına yükselen dört mektupçunun, kendisinin ileride çeşitli eserlerle ortaya koyacağı kitabet sahasındaki kabiliyetinin gelişmesi üze¬rinde kuvvetli tesirleri olmuştur.
Burada Fransızca'yı da öğrenen Faik Reşad Fransız edebiyatından tercüme denemelerine başlamıştı. Koleksiyonla¬rını okuduğu Tercümân-ı Ahvâl, Tas-vîr-i Efkâr gibi gazetelerin ardı sıra he¬yecanla takip ettiği İbret "teki Nâmık Ke¬mal'in yazıları kendisinde yazı yazmaya gittikçe artan bir heves uyandırmaktay¬dı. Batı edebiyatını tanıması onun edebî zevkinde mühim değişmeler meydana getirdi. Bunun sonucunda o zamana ka¬dar eski yolda yazdığı bütün şiirlerini yok ettiği gibi eski edebiyata ve o tar¬zın devam ettirildiği yeni şiirlere tenkit¬ler yönelttiği bir makale ile ortaya çıkıp gerçek şiirin Batı'da olduğunu, artık ede¬biyatçılarımızın devri geçmiş köhne şey¬ler yazmak yerine kendilerine Batı şiiri¬ni örnek almaları gerektiğini ifade et¬mek ihtiyacını duyar.[211] Bu gazetede önceleri Recâizâde Ekrem, Kemal paşazade Said gi¬bi yeni fikirli kalem sahiplerinin yazıları yayımlanırken şimdi eskinin köhnemiş zevk ve alışkanlıklarını devam ettiren şairlerin manzumelerine sayfalarını aç¬masını tenkit ettiği ve uyandırdığı bü¬yük tepkiyle ismini bir anda edebiyat âlemine duyurmasına yol açan bu yazı, o zamana kadar onu hiç tanımamış olan Nâmık Kemal'in Magosa'dan ilgisini çe¬kip kendisiyle dostluk kurmasını sağla¬dı. Eski edebiyat taraftarlarının en ön¬de gelenlerinden ve aynı zamanda divan sahibi bir şair olan Şarkîkarahisarlı Ab¬di'nin şiddetli hücumu ile hararetlenen bir zemine kayan münakaşayı Magosa'¬dan takip eden Nâmık Kemal bu müca¬delede Faik Reşad'ı desteklemekteydi[212]. Şair Abdi Haköiku'l-vekâyi' ga¬zetesinde, hakkında Frenklik ve dinsiz¬lik ithamlarından başka risale şeklinde bastırdığı bir terkib-bend yazıp onu Türk şiir ve edebiyatının düşmanı ilân etmiş¬ti[213]. Faik Reşad bu sırada ede¬bî çevrelerde Osmanlı edebiyatı aleyhin¬de çığır açmak isteyen bir kimse olarak tanınıyordu[214]. Böylece kendisine basın¬da yol açılmış bulunan Faik Reşad'a 1874 yılında çıkmaya başlayan Medeniyet ga¬zetesinin başmuharrirliği verilir. Ancak malî husustaki anlaşmazlık yüzünden onun buradaki faaliyeti ilk sekiz nüsha¬da sürebilm iştir.
Nâmık Kemal ile mektuplaşmaları de¬vam ederken Ziya Paşa'nın 1874 Ekimin¬de çıkan Harâbdfını Faik Reşad eser aleyhindeki görüş ve tenkitleriyle birlik¬te Nâmık Kemal'e göndermişti. Nâmık Kemal de aynı yılın son aylarında tamam¬ladığı, fakat devrin şartları dolayısıyla basılmasını mümkün görmediği Tcth-rîb-i Harâbât'\n\ ona yollamış ve kendi el yazısı ile onu İstinsah edip lâzım ge¬len yerlere dağıtılmak üzere çoğaltma¬sını istemişti.[215] Yazısının güzelliğiyle daha o zamandan tanınan Faik Reşad'ın 1875 yılında da sürdürdüğü istinsahlar¬la Tahrib-i Hârâbat'm etrafa yayılması ve ilgili ellere ulaşmasında aynı işi ya¬pan başka bir iki kişiyle birlikte mühim bir hizmeti geçmiştir.
Kalemde birinci sınıf kâtipliğe yüksel¬mişken bir ara Hâriciye Nezâreti Evrak Odası'na nakli yapılan ve on yedi yaşın¬da evlenmiş de bulunan Faik Reşad, ha-kettiği maaşı alamadığı için kendisini geçim sıkıntısından kurtarabileceği ümi¬diyle imparatorluğun uzak bölgelerinden birinde bir mektupçuluk elde etme he¬vesine kapılarak bir vaad üzerine geçi¬ci bir izinle Trablusgarp'a gitmiş, fakat umduğunu bulamayıp güçlükle tayini¬nin yapıldığı Humus tahrirat müdürlü¬ğünden istifa ederek İstanbul'a dönmüş¬tü. İstanbul'a dönerken Midilli'de Nâmık Kemal'i ziyaret ederek bir hafta kadar onun misafiri olmuştu. Hal tercümesin¬de söyledikleriyle mevcut bilgiler birbi¬rini tutmadığından Trablusgarp'a gidiş ve dönüş tarihi müphem kalan Faik Re¬şad, üç aylık izinle ayrıldığı kalemdeki yerine bir başkasını tayin edilmiş buldu. Bir müddet önce Matbaa-i Âmire ve Tak-vîm-i Vekâyi' müdürü olan Ahmed Mid-hat kendisine çok geçmeden Takvîm-i Vekâyi' gazetesinin başmuharrirliğini sağladı. 1880 (1296 r.) yılı Martından iti¬baren Takvîm-i Vekâyi' Faik Reşad'ın elinde çıkmaya başlamışsa da Ahmed Midhat, Faik Reşad'a faaliyetlerinde, bir sene sonra yayımına geçtiği Osmanlı adlı Fransızca-Türkçe gazete ile Tercü-mân-ı Hokîkat'e ağırlık verdirdiğinden Takvîm-i Vekâyî'in yayını yine aksar. Bu arada Şark mecmuasında da (1880-1881) çeşitli yazıları görünmeye başla¬yan Faik Reşad gazetecilik faaliyetini sür¬dürmekte iken, evvelce Mektûbî Kale-mi'nde maiyetinde çalıştığı Âli Paşaza¬de Ali Fuad Bey Maarif nâzın olunca[216] kendisi¬ne, o vakitler çeşitli doğu vilâyetlerinde kurulmasına karar verilen yeni maarif müdürlüklerinden[217] birini teklif etmesi üzerine Diyar-bekir Maarif müdürlüğünü kabul ede¬rek 1882 (1298 r.) Nisanında Diyarbekir'e gitti. Fakat burada yapılması gereken işlerin tahsisat yokluğu yüzünden ger¬çekleştirilemeyeceğini gördüğünden baş¬ka bir yere naklini istedi ve Van Maarif müdürlüğüne nakli yapıldı. Burada da bir iş görülemeyeceğini anlayınca yeni bir başvurusu sonucu bu defa Yanya Ma¬arif müdürlüğüne tayin edildiyse de Yan-ya Valisi Ahmed Eyüp Paşa ile idari hu¬suslarda anlaşmazlığa düştüğü için onun şikâyeti üzerine azledildi.
Arada kısa bir iki izin hariç altı sene kadar taşrada geçen bir hizmet devre¬sinden sonra 1888'de (1304 r.) İstanbul'a mâzul olarak döndüğünde hususi mekteplerde hocalık yaparak geçimini sağlamaya çalışırken bir yandan da çe¬şitli gazete ve mecmualara yazılar yetiştirmekteydi. Onun yazı hayatının en verimli devresi bu yıllarda başlar.
İstanbul'a döndüğü yıl Mürüvvet ga¬zetesinde Muallim Naci ile birlikte çalı¬şan, onun ayrılmasından sonra gazetede başmuharrirlik de yapan Faik Reşad'ın edebî görüşlerinde değişiklik olmuş, ön¬celeri tenkit ettiği eski tarz şiire dön¬müş, kalemini yeniden o yola çevirmişti. Bu vadide yazdıklarını, bir zamanlar yok ettiği şiirlerinden hatırında kalanlarla biriikte Güldeste adıyla bir kitapta top¬ladı[218]. Eserinin önsözünde, vaktiyle eski tarz şiire yönelttiği tenkit¬lerden ve o yoldaki manzumelerini yok etmiş olmasından pişmanlık duyduğu¬nu belirtir. Artık eski zevkteki şiirin en hararetli taraftarları arasında görünen Faik Reşad Muallim Naci, Şeyh Vasfî. An-delîb Esad. Müstecâbîzâde İsmet, Meh-med Celâl. Harputtu Hayri ve Üsküdarlı Talat gibi şairlerle içki ve saz meclisleri¬ne katılıyor, onlardan bazıları ile müş¬terek gazeller tertip ediyordu. Çalışmak¬ta olduğu. Tercümân-ı Hakîkatve Mü¬rüvvetten daha sonraki yıllarda yayın hayatına giren Mekteb, Resimli Gaze¬te, Hazîne-i Fünûn gibi edebî mecmu¬alarda da yazı yazan Faik Reşad'ın alâ¬kası gittikçe eski edebiyatçılarımızın hal tercümeleri ve eserlerine yönelmekteydi. 0 zamana kadar bu çok ihmal edilmiş sahayı ele alan yazıları Hazîne-i Fünûn'-da "Eslâf" adını taşıyan bir dizi içinde çık¬maya başladığında geniş bir ilgi topla¬mıştı. Faik Reşad bir yandan da o devirde büyük bir ihtiyaç duyulan ve ders prog¬ramlarına da alınmış olan kitabet (yazış¬ma ve kompozisyon) sahasında ardarda eserler yayımlar. Ayrıca mekteplerde oku¬tulmak üzere hazırladığı kıraat ve anto¬loji kitapları yanında devrin modasına uyarak kalemini küçük hacimli roman¬larda da denemekten geri kalmaz.
Yanya Maarif müdürlüğünden dönüş¬te dört sene devlet hizmetinden uzak kaldıktan sonra 1892'de (1308 r.) Matbüât-ı Dâhiliyye İdaresi mümeyyizliğine tayin edilip burada müdür muavinliğine kadar yükseldi. II. Meşrutiyetin ilânın¬da bu vazifesine ilâveten kendisine Tak-vîm-i Vekâyi' müdürlüğü de verildi. Uzun bir süreden beri yayını kesintiye uğramış olan Takvîm-i Vekâyi' onun idaresinde yeniden çıkmaya başladı. An¬cak bir müddet sonra girişilen umumi tensîkat sırasında lağvedilmeleri dolayı¬sıyla her iki yerdeki vazifesini kaybede¬rek açıkta kaldı. Kendi isteğiyle emekli¬ye ayrılmışken 191 İde Defter-i Hâkânî Nezâreti'nde yeni açılan Kadastro Mek¬tebi kitabet hocalığına tayin edildi. Dev¬rin Ali Emîrî, Bağdatlı İsmail Paşa, Bur¬salı Mehmed Tâhir gibi biyografi ve kitâbiyat sahasının ünlüleriyle birlikte 1909 Kasımında Târîh-i Osmânî Encümeni mu¬habir âzalığına seçilmiş bulunan Faik Re¬şad[219], 1911 yılında da Ali Ekrem'in Avrupa'ya git¬mesi dolayısıyla. Darülfünun Edebiyat Fakültesi'nde okutmakta olduğu târîh-i edebiyyât-ı Osmâniyye dersi için onun yerine vekii hocalığa getirildi. Bir müd¬det sonra dönen Ali Ekrem'in Cezâyir-i Bahr-i Sefîd valiliğine ikinci defa tayin edilip fakülteden tekrar ayrılmasıyla 1912-1913 ders yılında bu vazifeye asa¬leten tayini yapıldı. Balkan Harbi'nde Trablusgarp'ın elden çıkması üzerine Ali Ekrem Edebiyat Fakültesi'ne yeniden dönmekle beraber nazariyyât-ı edebiy-ye dersi müderrisliğine nakledildiğinden Faik Reşad kürsüsünü muhafaza ede¬bildi. Buradaki ders notlarından Târîh-i Edebiyyât-ı Osmâniyye adlı eserini or¬taya koydu. 21 Mayıs 1912'de binlerce evi yakıp yok eden İshak Paşa yangının¬da evinden başka ömrü boyunca topla-dığı çok değerli eserlerden meydana ge¬len zengin kütüphanesi, nâdir yazma ve hat koleksiyonlarının yanı sıra bütün not¬lan ve hazırlamakta olduğu eserlerin hiç biri kurtulamadan yanıp kül oldu. Bu da¬yanılması güç felâketin ardından, Tâ¬rîh-i Edebİyyât-ı Osmâniyye''sinin ki¬tap şeklindeki esas baskısı henüz çıktı¬ğı bir sırada. 1913-1914 ders yılı başın¬da yetersizliği ileri sürülerek vazifesine son verildi. Yakın dostu Ali Emîrî, onun buradaki hocalığını kaybetmesini o sı¬rada çıkan eserine karşı yaptığı tenkit¬ler dolayısıyla M. Fuad Köprülü'ye bağ¬lamakta, hayatının son devresinde böy¬le bir darbeye uğramasına, yerine göz dikmiş bulunduğunu söylediği Köprülü'-nün sebep olduğunu ileri sürmektedir[220]. Dârülfünun'dan ayrıldıktan sonra kendisine İnâs Sultânîsi'nde ede¬biyat öğretmenliği verilen Faik Reşad bozulan sağlık durumu elvermediğinden burayı bırakarak ancak Kadastro Mek-tebi'ndeki kitabet hocalığını sürdürebildi. Üst üste uğradığı yıkımlarla derin bir yeis içine düşen bu emektar kalem sa¬hibi 26 Haziran 1914'te vefat etti. Mezarı Erenköy'de Sahrayıcedid Kabrista-nı'ndadır.
Birçok nesillerin, araya zevk ve görüş farkları girse de kendisini uzun yıllar bir üstat olarak tanıyıp saydığı Faik Reşad. her şeyden önce eserlerinin çokluğu ve uzun sürmüş yazı hayatının verimliliğiy-le kendini kabul ettirmiş bir isimdir. Za¬manının kültür ve eğitim alanındaki ih-tiyaçlarına cevap vermeye çalışan eser¬leri şöhretini yaygınlaştırdıktan başka kendisini kültür hayatımızda bir rol sa¬hibi de yapmıştır. Devrinin imkân ve şart¬ları ölçüsünde ortaya koyduğu eserler kalıcı bir hüviyet taşımasa da daha ile¬ri ve gelişmiş seviyedeki çalışmalara zemin hazırlayıcı bir hizmet görmüştür. Ya¬zı yazma usulleri (kitabet/ kompozisyon) alanında yorulma bilmeden yıllar boyun¬ca verdiği ve sahasının birer klasiği ol¬muş eserleriyle nesillere hocalık etmiş ve onlara bir yazış ve ifade disiplini ka¬zandırmış olan Faik Reşad'in Türk fikir hayatına getirdiği katkıların en başta geleni edebiyat tarihi sahasındadır. Türk edebiyatının çok ihmal edilmiş olan ma¬zisini araştırmaya hazırlıklı ve en sebat¬lı bir şekilde yönelen kimse başlangıçta sadece odur. Edebiyat tarihinin ehem¬miyetini en iyi gören biri olarak yıllarını bu sahada çalışmaya sarfetmiştir.
Edebiyatımızın geçmişteki simaları hakkında bir dizi tutturarak devam et¬tirdiği hal tercümesi ve değerlendirme yazılan ile, tezkirelerde unutulup kal¬mış bilgileri geniş okuyucu kitlesine yay¬mak vazifesini üstlenmiş, Türk edebiya¬tının mazisine karşı mevcut olmayan bir ilgiyi yaratmaya çalışmıştır. Bu sahada henüz kendisi ortaya çıkmadan önce Mu¬allim Naci'nin Osmanh Şâirleri adı al¬tında topladığı yazılarla oldukça sathî bir şekilde denediği bu işi Faik Reşad, araştırma ve derinleştirme gayretinin ağır bastığı çalışmaları ile daha ileriye götürmüştür. Faik Reşad'ı açtığı bu yol¬da çok geçmeden Bursalı Mehmed Tâhir'in çapını daha İyi hissettiren hal ter¬cüme çatışmaları takip edecektir.
1890 sonrası ile II. Meşrutiyet yılları arasının Türk okuyucusu, kendi milleti¬nin eski şair ve edebiyatçıları hakkın¬daki bilgileri en çok onun küçük çapta portreler çizen hal tercümesi yazıların¬dan edinir. Faik Reşad bu bilgilere ula¬şabilmek için bütün İstanbul kütüpha¬nelerini yıllarca dolaşmış, doğru dürüst fihristleri bile bulunmayan yığın yığın ki¬tap karıştırmış, notlar almış, Fatîn Efen-di'nin sadece yakın devreye ait eseri ha¬riç o zamana kadar hiçbiri basılı olma-yan tezkirelerin söylediklerini başka hal tercümesi kaynaklan, tarihler ve divanların yanı sıra devamlı dolaştığı sahaf¬larda gördüğü yahut da kendi kütüpha¬nesine kazandırmış olduğu yazma eser ve mecmualardan çıkarmaya uğraştığı yeni bilgilerle zenginleştirmeye ve ta¬mamlamaya gayret etmiştir.
Türkiye'de edebî geçmiş fikrinin doğ¬masına kılavuzluk eden çalışmaları Faik Reşad'ı kronolojik bir sıra gözetmeden rastgele hal tercümelerine el atmak ye¬rine, zamanla Osmanlı edebiyatını daha geniş çerçevede ve bütünü içinde ku¬şatmaya yönelik eserlere götürür. Abbe Toderi'nin sahaflarda rastlanması mü¬nasebetiyle De la litterature des Turcs[221] adlı kitabı etrafında açılan bir mübâhese dolayısıyla[222] yazdığı yazıda söyledikleri, onun edebiyat tarihini yazma mesele¬sinde üç'cilt olarak tasarladığı Târih-i Edebiyyât-ı Osmâniyye adlı kitabına gelmeden çok önce gaye ve düşüncele¬rinin vardığı noktalan göstermektedir. Kendimizin yapamayıp da yabancıların bize dair meydana getirmeye muvaffak oldukları eserler karşısında daima üzün¬tü duyduğunu ifade eden Faik Reşad, eski müelliflerin gerekli malzeme ve kay¬nakları hazırlamış oldukları halde, ede¬bî geçmişlerine merak duymayan nesil¬ler bunlar üzerinde çalışma gayreti gös¬termediklerinden edebiyat tarihimizin bir türlü meydana konulamamış olması üzerinde durarak bunun ne derece bü¬yük bir kayıp olduğuna işaret eder. Yazısında kendisinin bu eksikliği karşılamak üzere yedi sekiz yıldan beri bütün şuarâ tezkirelerini karıştırıp çeşitli kay¬nakları elden geçirmek suretiyle Os¬manlı Devleti'nin kuruluşundan kendi zamanına kadar gelen şairleri tam kad¬ro ile içine alan bir eser hazırlamakta olduğunu duyurur. Her bir şairin hal ter¬cümesini ve eserlerinden seçilmiş örnek¬ler veren kitabının bu şairlerin edebî hüviyetlerini ve mensup oldukları devir¬lerin hususiyetlerini gösterecek tahlil¬leri de içine aldığını kaydeder. Buna mu¬kabil Faik Reşad, sadece yazılmış kısımları Kâmûsül-a'lâm hacminde iki bü¬yük cilt tutan bu eserini böyle kitapla¬ra karşı olan ilgisizlik dolayısıyla bastıramadığını bildirmektedir[223]. Fa¬ik Reşad, edebiyat tarihimizin yazılma¬mış olmasının kaynak ve malzeme ek¬sikliğinden değil zamanın kalem sahip¬lerinin ihmal ve gayretsizliğinden, kü¬tüphanelerde yatan birer hazine değe¬rindeki eserlere e! bile sürülmemesin-den ileri geldiği görüşünü hayatının so¬nuna kadar tekrarlar[224]. Faik Reşad. mevcut malzeme içinde tez-kirecilerin eserlerinin edebiyat tarihimi¬zin esas rüknü, hiç değilse ondan birer fasıl olarak değerlendirilmesi gerektiği¬ne inanmaktadır. Hazırladığını söylediği eserinden "tezkire" adıyla bahsedişi de bu bakımdan dikkat çekicidir. Edebiyat tarihi sahasındaki büyük çalışmaların¬dan bir başkası olmak üzere, Eğridirli Hacı Kemal'in Cdmiu'n-nezdir'ini mo¬del tutarak hicrî XII. asır başlarından (milâdî XVII asır sonları] kendi zamanı¬na kadar gelmiş şairlerin nazirelerini bir araya getirecek bir eser hazırlamakta olduğunu haber verdiği gibi ondan bir de örnek yayımlar.[225]
Sahafların sâdık bir müdavimi, değerli bir eser için para esirgemez bir kitap meraklısı olarak tanınan Faik Reşad'ın bir şöhreti de rik'ada üstat bir hattat oluşudur. Divanlardan, nâdir eserlerle kaynak değerini taşıyan yazmalardan rik'ası yanında nefis bir talikle yaptığı birçok istinsah bilinmektedir. Ancak bü¬tün bunlar kütüphanesini silip süpüren yangında yok olmuştur. Onun rik'a yazı¬sı ile istinsah ettiği, elimizde bulunan Riyâzî tezkiresi üzerinde kendisi tara¬fından ikinci defa istinsah edildiğini bil¬diren 17 Mayıs 1329[226] ta¬rihli kaydı. Faik Reşad'ın çalışmaları için muhtaç olduğu yazma kaynakları yan¬gından sonra yeniden elde etmeye ça¬lıştığını göstermektedir.[227]
Eserleri.
a- Hal Tercümesi ve Edebiyat Tarihiyle İlgili Çalışmaları.
1- Eslâf[228]. Osmanlı şair ve âlim¬lerinin hal tercümeleriyle manzum eser¬lerinden parçalar veren ve müellifin "tezkire" diye takdim ettiği eser, aynı adla Hazîne-i Fünûn mecmuasında çıkan yazı serisinin[229] okuyuculardan ge¬len ısrarlı istek üzerine, orada olduğu gibi herhangi bir kronolojik veya alfa¬betik tasnife tâbi tutulmadan kitaplaş tırılmış şeklidir.
2- Terâcim-i Ahvâl[230]. Eslâfın devamı, fakat ha¬cimce ondan daha küçük olan eserin Eslâftan farkı yalnız geçmiş asırlardaki şahsiyetlerle sınırlı kalmayıp çağdaşları¬nı da içine almasıdır. Müellif, öteki ese¬rinin devamı olmakla beraber buna çağ¬daş şahsiyetleri dışarıda tutmayı icap ettirecek bir "esiâf" adını koymadığına İşaret eder[231]. Kitapta şair ve âlimlerden başka Kazasker Mustafa İz¬zet ve Vahdetî gibi iki hattata yer veril¬miştir. Bu eser de önce dergide tefrika halinde yayımlanmıştır.[232]
3- Terâcim-i Ahvâl-i Meşâhîr[233]. Altı hal tercü¬mesinden ibaret olan bu kitapçık, çok daha küçülmüş bir çerçevede Eslâf'ı de¬vam ettiren son kısımdır. Öncekiler gibi bunun da yayımı ilkin tefrika şeklinde¬dir.[234]
4- Târîh-i Edebiyyât-ı Osmâniyye[235]. Müellifin Edebiyat Fakültesi'ndeki ders notlarından mey-dana gelen eserin ikinci baskısı, ilkine nisbetle onda bulunmayan bazı başka şairlere daha yer verilmesi ve ifadece ufak tefek birtakım değişiklikler yapıl¬mış olması gibi eserin bütününe tesir etmeyen bazı farklılıklar gösterir. Üç cilt olarak tasarlanan eserin Âşık Paşa ile Şeyhülislâm Yahya Efendi arasındaki devreyi içine alan ilk cildi çıkabilmiş, Nef'î'den Şinâsi'ye kadarki devreye ait il. cildiyle sırf metinlere ayrılmış olan III. cildin gerçekleşmesi mümkün olmamış¬tır. Kitap. Âşık Paşa'dan bu yana krono¬lojik sıra ile muhtelif edebî devreler içi¬ne yerleştirilmiş şairleri, tezkirelerde gö-rülegeldiği gibi edebiyatın tarihî sey¬ri ve içinde yaşanılan zaman ve sosyal muhitin şartlan ile bağlantı kurulmak-sızın tek tek bahis konusu eden esas kısımdan başka edebiyat tarihi hakkın¬da umumi düşüncelerin yer aldığı uzun¬ca bir girişten meydana gelmektedir. Eserin elli altı sayfasının ayrıldığı bu "Medhai" bölümünde edebiyat tarihinin tarifi, konusu, gaye ve faydası ile ede¬biyatta devirlerin tesbiti. Osmanlı edebiyatının ne zaman ve kiminle başladı¬ğı. Ahmed Vefik Paşa'dan naklen Oğuz Türkçesi'nin bir şubesi olması sıfatıyla Osmanlıca'nın kökünün Orta Asya'ya çık¬tığı, eski edebiyatta nazım ve nesrin mahiyeti, şiirde aruz ve hece vezninin yeri. yazı dilinin geçirdiği değişme ve es¬ki edebiyatın şair kadrosu gibi mesele¬ler ele alınmaktadır. Burada edebiyat ta¬rihi disipliniyle ilgili nazarî hususların dünyaca tanınmış otoriteler yerine İsmail Safa, Muallim Naci, Müftüoğlu Ahmed Hikmet, Ali Ekrem gibi yazarlardan ya¬pılan alıntılardaki sathî görüşlere da¬yandırıldığı görülür. Sağlam bir edebi¬yat tarihi bilgisine ulaşılmadığı, henüz ciddi hiçbir çalışmanın ortada bulunma¬dığı bir zamanda Hara bâ t 'ta ki çalışması ve onun Türk edebiyatının geçmişi hak¬kında ilk toplu görüşler getiren meşhur "Mukaddime'si dolayısıyla edebiyat ta¬rihi üzerinde konuşmaya en yetkili bir kimse sanılan Ziya Paşa'nın görüşlerini bunlar hakkında Nâmık Kemal'in yap¬tığı tenkidlere ilâveten bir defa daha tenkitten geçirme ihtiyacını duyan mü¬ellif burada edebiyat tarihimiz namına birtakım düzeltmelerde bulunur. Faik Reşad, Osmanlı edebiyatının geçmişini manzum sahayı esas alan bir tutumla Âşık Paşa'dan başlayıp Şinâsi'ye kadar gelen on iki ayrı devreye ayırmaktadır. Devrelerin her birini belli bir şair etra¬fında toplayan bu görüşe göre edebi¬yat tarihimizi nazım sahasında Âşık Pa¬şa, Şeyhî, Ahmed Paşa. Necâtî, Zatî, Ba¬kî, Nef'î. Nâbî, Nedîm, Râgıb Paşa. Şeyh Galib, Şinasi (taşbaskida Ziya Paşa) de¬virleri meydana getirir. Faik Reşad. bu on iki devri edebiyat tarihinin umumi seyri ve edebî inkişaf bakımından mâ-nalandıran ikinci bir tasnifle de Âşık Pa¬şa ile Zatî arasındaki devreyi Osmanlı şiirinin çocukluk devresi, Bâkî'ninkini ol¬gunluk, Nef'î ve Nâbî devrelerini yükse¬liş. Şeyh Galib devrini çöküş çağı olarak görür. Ona göre IH. Mustafa ile Abdül-mecid devri başlarına kadar olan zaman arasında bir sönük devre olup bunu ön¬ceki bütün devreleri gölgede bırakacak surette Şinâsi, Ziya Paşa, Nâmık Kemal, Arif Hikmet ve Osman Şems gibi şairle¬rin yer aldığı devre yani Şinâsi devresi takip etmiştir. Faik Reşad. her devreyi bir şair etrafında merkezleştirdikten başka bunları doğuştan çöküşe doğru bir seyir içinde gruplandıran, daha son¬rası için hepsinden parlak bir gelişme ve oluş tanıyan bu devre taksiminin han¬gi ölçülere ve ne gibi esaslara dayandı¬ğını izah etme lüzumunu duymamıştır. Bir edebî devreyi diğerinden ayıran hu¬susiyet ve farkları göstermediği için bü¬tün bu tasnifler indî kalmaktan öteye geçmemiştir. Edebiyatın Osmanlılar'a Selçuklulardan devrolunduğunu ifade eden Faik Reşad. Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî'nin Osmanlı Devleti'nin kuruluşun¬dan önce ölmüş, Osman Gazi zamanını idrak etmekle beraber Osmanlı ülkesi¬ne ayak basmayan Sultan Veled'in de Faik Resad'ın eserlerinden Târih-i Edebiyyât-ı Osmâniy ye'nın kapak sayfası[236] bu ülke dışındaki bir sahada yaşamış ve faaliyet göstermiş olmasına işaret ede¬rek aruz veznini ilk defa kullanan o ol¬duğu zannından hareketle Osmanlı şi¬irini Âşık Paşa ile başlatır. Kadı Burhâ-neddin ve özellikle Yûnus Emre'nin var¬lığını nazarı itibara almayan bu görüş daha o zaman tenkide uğrar. Gibb gibi Osmanlı edebiyatını sadece şiir dairesi içinde düşünen Faik Reşad nesri hemen hemen eserinin dışında bırakmış gözü¬kür. Şeyhülislâm Yahya Efendİ'ye ka¬dar uzanan devreler içinde yalnız Darir ile Sinan Paşa'ya temasla yetinen müellif, eserini ders kitabı çerçevesi içinde sınırlı tutmak endişesinin yanı sıra da¬ha ziyade giriş kısmında görüldüğü üze¬re eski nesri köhne ve gayri tabii bir iş sayan görüşe tâbi olmuştur. Bütün bu yönlerine rağmen edebiyat tarihinin çe¬şitli meseleleri üzerinde duran ve onun ne olduğunu anlatmaya yönelik "Med-hafi ve bahis konusu ettiği şairler hak¬kında bilgice daha vukuflu ve sağlam yapıda oluşu ile Faik Reşad'ın eseri, ken¬dinden Önce Abdülhalim Memduh (1888) ve Şehabeddin Süleyman'ın (1910) orta¬ya koydukları Târih-i Edebiyyât-ı Osmdniyye'lere nisbetle daha ileriye doğ¬ru atılmış bir adımdır. İkinci ve esas bas¬kısı tamamlandığı sıralarda Fuad Köp-rülü'nün "Türk Edebiyatı Tarihinde Usûl" adlı yazısının gerçek ve modern bir ede¬biyat tarihi anlayışını gözler önüne serdi¬ği[237], hemen arkasından da Şehabed¬din Süleyman ile ortaklaşa hazırlanmak¬la beraber bütününe kendi damgasını vurduğu Yeni Osmanlı Târih-i Edebiy-ydd'nın gözüktüğü bir devir İçin, halk şi¬irini "yave" diye gören, Ali Şîr Nevâî'yi ve Çağatay edebiyatının bütün şairlerini Acem sayan Faik Reşad'ın eseri gecik¬miş bir eserdi. Onun, yayımlanış tarihin¬den yirmi yirmi beş yıl Önce meydana konmuş olsa edebiyat tarihimizi derle¬yip toplama yolunda ileriye doğru bir merhale ifade edebilecek Târih-i Ede-bîyyât-ı Osmâniyye'si kusurlu bulu¬nan bazı yönleriyle tenkit edilse de ha¬raretle karşılanmış, yıllarını verdiği bu sahadaki vukufu kabul edilen bir üsta¬dın elinden çıkmış olması itibariyle ken¬dine ayrıca bir ehemmiyet atfolunmuş, hakkında toplu ve sağlam bilgi edinile¬bilecek çalışmalardan yoksun kalan bir vadide memleketimizde ilk defa hazır¬lanmış benzeri bulunmaz eser olarak de¬ğerlendirilmiştir. Bu değerlendirmeler¬de, Abdülhalim Memduh ile Şehabeddin Süleyman'ın Târih-i Edebiyyât-ı Osmâ-niyye'leri onunki ile mukayese edilmek şöyle dursun hiç yokmuş gibi kale bile alınmaksızın memleketimiz için sahasın¬da ortaya konulmuş tek eser olduğu üze¬rinde ittifakla durulan bir nokta teşkil eder. Fuad Köprülü, müellifinin şahsî me¬ziyetlerini öne alarak bir yandan bunla¬rı belirtirken öte yandan eseri edebiyat tarihinin ilmî usullerine uzak kalmış ol¬ması yönünden tenkit eder. Yayımlanı-şının ardından ilkin Cem Sultan hakkın¬daki kısmı hemen gazete sütununda yer bulan[238] kitap hakkında tenkit ve takdirin bir arada yer aldığı şu yazılar birbirini takip eder: Köprülüzâde Meh-med Fuad'ın. "Târih-i Edebiyyât-ı Os-mâniyye"[239] ve "Bizde Tarih ve Müverrihler Hakkında"[240] adlı yazıları ile "Yeni Kitaplar - Târih-i Edebiyyâtı Osmâ-niyye"[241] isimli makale.
5- Kemal ile Muhaberemiz[242]. İç kapağında "Edîb-i Azam Ke¬mal" başlığını taşıyan eser. Faik Reşad'ın Nâmık Kemal ile tanışmasına vesile olan edebî hadise ile aralarındaki mektuplaş¬mayı ve kendisinin ona dair hâtıralarını anlatır.
6- Târîh-i Matbuat-1 Osmâniy-ye. Kendi İfadesinden anlaşıldığına gö¬re Türk basın hayatının 18701i yıllardan bu yana çeşitti hadiseleri ve orijinal tip¬teki insanları ile macera ve tarihini an-latan hâtıralarla örülü bir eserdir. Bu âle¬min bilinmeyen taraflarını gün ışığına çı¬karacak, içinden gelip geçmiş, kimisinin adı bile bilinmeyen simalarının portre¬lerini verecek olan bu eser, üzerinde yıl¬larca uğraştıktan sonra tamamlanmak üzere İken İshak Paşa yangınında bütün müsveddeleriyle yok olmuştur. Eserin, bir vakitlerin emektar gazetecisi Lehli Hayreddin ile Medeniyet gazetesi sahi¬bi Ârifâki hakkındaki kısmı yangından bir yıl önce yayımlandığı için[243] kurtulabilen yegâne sayfalarıdır.
Faik Reşad'ın edebiyat tarihini ilgilen¬diren çalışmaları arasında, "İhyâ-yı Âsâr" başlığı altında yaptığı Dîvânçe-i Vecdi[244], Azerî İbrahim Çelebi'nin Nakş-ı Hayâl[245] neşirlerin¬den başka Fuzûlî'nin Gayr-ı Matbu Eş'ön[246] adlı eserinin yanı sıra tezkiresinin basılması münasebetiyle Sehî hakkında kaleme aldığı ince¬lemesini de zikretmek gerekir[247]. Faik Reşad, yayın sahasına ko¬nulan Latîfî tezkiresi için de aynı şekil¬de tanıtıcı bir yazı kaleme almıştır.[248]
b- Kitabete Dair Eserleri. Faik Reşad in yazı yazma usulleriyle resmî ve hususi yazışma ve mektuplaşmalara dair farklı ve yeni bir metot zihniyetiyle hazırladığı eserler çeşitlidir. Bunlar benzerlerinden çok üstün bulunduğundan geniş bir rağ¬bet görmüş, defalarca basılmıştır. İçlerin-deki seçme örnek metinlerle bunlar aynı zamanda birer antoloji gibidir.
1- Amelî ve Nazari Ta'îîm-i Kitabet yâhud Mü¬kemmel înşâ[249]. Çıktığı yıl içinde hemen ikinci baskısı ya¬pılan bu eser zengin ve sistematik muh¬tevası ile büyük bir ilgiyle karşılanmış, uzun seneler idadiler ve yüksek okullar¬da okutulmuştur. Tanınmış yazar ve ede¬biyatçılarımızdan seçme metinlere de yer veren eser hakkında Ahmed Midhat çok övücü bir makale yazmıştır.[250]
2- Ta'Hm-i Kitabet, Zeyl 1: İmlâ ve Ga-latât[251]. İkinci baskısı Reh-ber-i İmlâ adıyladır (1309).
3- Ta'lîm-i Kitabet, Rehber-i Esmâ-i Türkiyye.[252]
4- Numûne-i Şi'r ü İnşâ[253]. Birinci kısmı kitabete dairdir. İkin¬ci kısımda nazım hakkında teknik bilgi¬ler yanında divan şiiriyle yeni şairlerden seçme metinler yer alır.
5- Fenn-i İnşâ[254]. Konu hakkın¬da çok derli toplu bilgiler veren eser, çe¬şitli kategoriden mektup örnekleriyle ifadede dikkat edilmesi gereken hususları gösteren nesir tahlillerini içine alır.
6- Numûne-i Kitabet ve Fenn-i İnşâ.[255]
7- İlaveli Numûne-i Kitabet.[256]
c- Seçme Metin ve Kıraat Kitapları.
1- Yem Letâii-i İnşâ[257]. Mus¬tafa Refik'in Çaylak Tevfik tarafından yapılmış zeyliyle birlikte beş kitaptan meydana gelen Letâii-i İnşâ adlı eseri¬nin devamı olan kitap, divan edebiyatı¬nın meşhur simaları ile Tanzimat son¬rası Türk edip ve yazarlarından seçilmiş nesir örneklerini bir araya getirir.
2- Mu-horrerât-ı Nâdire yâhud Hazîne-i Mün-tehabât[258]. Önceki eserin yeni bir ad altında devamı olan kitapta, ondan farklı olarak ağırlık yenileşme dev¬ri Türk yazarlarından seçilen metinlere verilmiş, Epiktet dahil bazı Batılı müel¬liflerden yapılan tercümeler de konul¬muştur.
3- Cdmiu-iber[259]. Yerli ve yabancı kaynaklardan taranmış vecizeler ile hikmetli sözleri alfabe sıra¬sıyla bir araya getiren eser mensur ve manzum olmak üzere iki kısımdır. Eski alfabenin on birinci harfi olan "z"ye ka¬dar olan manzum kısmı yarım kalmıştır.
4- Jürfa, İstanbul 1311-1314 Mek¬tepler için tertip edilip defalarca bası¬lan toplam 1144 sayfalık eserin son iki cildi İbrahim Aşkî ile birlikte hazırlan¬mıştır. Bu okuma kitabında ansiklopedik bilgiler verecek, ilme ve çalışmaya teş¬vik edici imzasız parçalar yanında özel¬likle Muallim Naci. Recâizâde Ekrem. İs¬mail Safa ve Tevfik Fikret'ten seçilen şiir¬lere geniş ölçüde yer verilmiştir.
5- Tarz-ı Nevîn-i Kıraat[260]. II. Meşrutiyet devrinin havası içinde fark¬lı bir zihniyetle mektepler için hazırlan¬mış olan eserde "Büyük Adamlarımız" başlığı altında tarihî şahsiyetleri tanıtıcı parçalarla vatanî duyguları işleyen ve millî tarihimizi ele alan eserde birçok metin yer aldıktan başka son cildinde Fuzûlî, Bakî. Nedîm, Nefî, Hersekli Arif Hikmet, Şİnâsi, Muallim Naci. Recâizâ-de Ekrem ve Ebüzziyâ Tevfik'in edebî portreleri çizilmektedir.
d- Fıkra Derlemeleri. Öteden beri Osmanlı müelliflerinin ilgisini çektiğinden özellikle XIX. asrın son çeyreğinde üzer¬lerinde çeşitli derlemeler tertiplenmiş nükteli fıkralara merakı olan Faik Re-şad bu alanda çalışmayı sevmiş, başka-lannkinden muhteva ve tertipçe daha farklı olan şu eserleri hazırlamıştır:
1- Gencîne-i Letâiî[261]. Müel¬lifin yayımlanmış ilk kitabı olan eserde Arapça. Farsça ve Fransızca'dan nakledilenler yanında Türk kültür hazinesin¬den zevk ve titizlikle derlenmiş fıkralar çoğunluğu teşkil etmektedir.
2- Mec-mûa-i Letâii. Zeyî-i Gencîne-i Letâiî[262]. Önceki eseri değişik mal¬zemeyle devam ettiren yeni bir derleme¬dir.
3- Küliyyât-ı Letâiî[263]. Hayatının son yıllarında aynı ko¬nuya tekrar dönen müellifin bu eseri bu alanda meydana getirilmiş derlemelerin en zengini olduktan başka çok daha faz¬la sayıda kaynağın taranmasıyla elde edilmiş 1596 fıkrayı konularına ve ba¬his konusu ettikleri şahısların meslekî ve sosyal tabakalarına göre yirmi yedi grupta toplayan tasnifiyle diğerlerinin kitabının önsözünde fıkraların kültürü¬müz için değerini belirtirken Batı'ya ait sanılan birçok fıkranın esas kaynağının bizden geldiğine dikkat çeker. "Şimdiye kadar emsali görülmemiş surette mü¬kemmel letâif mecmuasıdır" kaydını ta¬şıyan eserin belirtilmesi gereken diğer mühim bir tarafı tarihî şahsiyetlerimi¬ze, bu arada eski ve yeni meşhur ede¬biyatçı ve yazarlarımızla ilgili fıkralara geniş ölçüde yer vermesidir. Eserin edebiyatçılarla tanınmış kalem sahiplerine ait fıkraları bir araya getiren üçüncü faslı ile (I, 1H-189) âlimler ve meşâyi-he dair dördüncü faslı (I, 190-227) meş¬hur adamlarımız hakkında bir kaynak değerini taşımaktadır. Divan şairlerine dair pek çok fıkra arasında edebiyat ta¬rihinin şöhretleri gözükürken yeni de¬virlere ait olanlar içinde özellikle Nâ-mık Kemal, Muallim Naci. Hersekli Arif Hikmet, İbnülemin Mahmud Kemal'in simaları belirir. İlgili fasılların son ta¬raflarında Arap ve Fars şairleriyle Batılı edebiyatçılara dair fıkralar da yer bul¬maktadır.
e- Edebî Eserleri. Bütün bu çalışmaları yanında edebiyat sahasında da eser ver¬mekten geri kalmayan Faik Reşad'ın şu yayınları bulunmaktadır: Güldeste: Mecmûa-i Âsâr-ı Reşâd[264]. "Divançe" de dediği ilk kısmı onun eski tarz şiirlerinden İbarettir. Bazı mektup ve edebî mensurelerle Fransız edebiyatın¬dan yaptığı birkaç tercüme ve bir de hik¬metli sözler eserin mensur kısmını mey¬dana getirir. Kitabın ilâvelerle genişletil¬miş yeni baskısının yapılacağı haber ve¬rilirse de[265] bu gerçek¬leşmediği gibi bütün şiirlerini topladığı mecmuası da yangında yok olmuştur. Romanları.
1- Hikâye-İ Aristonous.[266] FĞnelon'un Telemaque tar¬zında bu addaki terbiyevî eserinin hulâ-sası olan bir kitapçıktır.
2- Ümid yâhud Bir Katilin Akıbeti[267]. Trab-lusgarp'a giderken yolda uğranılan Mal¬ta adasında duyduğu bir aşk hikâyesini gerçekçi bir şekilde anlatır.
3- Netîce-i Sefalet.[268]
4- Sergüzeşt-i Hulûsî.[269]
Faik Reşad ayrıca mektep kitabı ola¬rak şu eserleri de vermiştir: Muhtasar Osmanlı Tarihi[270]; Resim¬li Luga[271]. Ali Nazîmâ ile bir¬likte hazırladığı Mükemmel Osmanlı Lügati ise[272] sahasının ba¬şarılı ve kayda değer eserlerinden biri olmuştur.

Ziyaret -> Toplam : 125,27 M - Bugn : 31393

ulkucudunya@ulkucudunya.com