Ahmet Kayhan Dede
01 Ocak 1970
Ahmet Kayhan Dede ( 1891 - 3 Ağustos 1998 ), Pötürge, Malatya`nın Mako-Aktarlar Köyünden, Ali-İsmail oğullarından Ali oğlu Hacı Ahmet Kayhan bir sufi velisidir. Demirlibahçe, Mamak caddesindeki evinde evini herkese açmış, gelen herkesi kabul etmiştir.
Babasını 5-6 yaşlarında kaybetmiştir.Bir müddet halasının yanında kalmıştır. Henüz 11 yaşındayken Efendisi Hacı AHMED KAYA tanışmıştır.Efendisi aynı zamanda akrabası olmaktadır.
Ahmet Kayhan Ankaraya yerleşmiş 1930`da eşi Hacer`le tanışıp 25 Mart 1937`de evlenmiştir (ölene kadar eşiyle kalmıştır).
Efendisi 7 Mayıs 1944`te vefat etmiştir. Efendisi Hacı AHMED KAYA(Kako=Baba) yüzlerce insan tarafından düzenli bir şekilde ziyaret edilen çok muhterem bir insandı.
Aynı zamanda kendi Efendisi ile birlikte bu görevi yürüten Musa Kazım efendiden de faydalanmıştır. Efendisinin vefatından sonra Musa Kazım Efendi ile birlikte insanlara ışık tutmuştur.
Musa Kazım Efendinin vefatından sonrada 1966 yılında onunda yükünü omuzlarına almıştır. Hacı Ahmet Kaya ve Musa Kazım Efendi aynı zamanlarda insanlara ışık tutmuştur. Hacı Ahmet Kayhan Dede asıl olarak Hacı Ahmet Kaya tarafından yetiştirilmiştir.
Musa Kazım Efendi de Hacı Ahmet Kayhan`da görmüş olduğu büyük ışıkla oda vefatından sonra kendi yerine insanlara ışık tutmasını istemiştir.
Kitapları
* Adem ve Alem
* Ruh ve Beden
* İrfan Okulıunda Oku
N. Kemal Zeybek`in 10.08.2005 tarihinde gazetedeki köşesinde H.Ahmet Kayhan dede ile ilgili yazmış olduğu yazı.
Ahmet Kayhan Dede
Ankara`da Kayaş`ın Kızılcaköy`ünde küçük bir mescid var... Yanında da küçük bir türbe... Burada büyük bir insan yatar: Ahmet Kayhan Dede...
Malatyalıdır ve Pötürgelidir. Yarım yüzyıldan bu yana da Ankaralı... Mamak`ta Demirlibahçe`de bir çatı katında oturur ve yanına gelenlere `maneviyat, milliyet, tarih bilinci ve siyaset` dersi verirdi...
Yanına kimler mi gelirdi? Herkes...
Yani, her düzeyden insanlar... Rahmetli Başbuğ´u ve eşini de, Başbuğ´un kızını ve damadını da orada görebilirdiniz... Bakanları, generalleri, müsteşarları da, üst düzeyden kamu görevlilerini de...
Gençleri, çiftçiden, esnaftan, memurdan, işçiden insanları da, işadamlarını da aynı yerlerde otururken ve aynı itibarı görürken görebilirdiniz `Dede`mizin makam odasında...
`Makam odası` dediğim evinin oturma odası... Kendisi sedirde otururdu, konukları karşısındaki koltuklarda...
1977 yılının güz aylarından birinde o zaman Hergün gazetesinde yazar olan iki arkadaşımla ziyaretine gitmiştik... Beni sağ yanındaki yere oturttu. Karşısındaki iki arkadaşımla söyleşiye başladı. Daha çok siyaset konuşuyorlardı. Ben, tasavvuftan ve `Vahdet-i Vücuttan` konuşmak istiyordum. `Bu arkadaşlar olmasaydı da Vahdet-i Vücuttan konuşsaydık` diye düşünürken, cebinden bir kağıt çıkardı ve bana uzattı. Aldım okudum... Vahdet-i Vücut ile ilgili ayetler ve hadislerdi... `Tamam mı?` diye sordu... `Anladım efendim` dedim. Karşısındakilerle söyleşiyi sürdürdü.
O günden sonra ne zaman canım sıkılsa, düşünce düğümlerine, tartışma açmazlarına girsem yanına giderdim... Konuyu açmama gerek kalmazdı... O anlatırdı, dinlerdim, kalkar giderdim.