Türkçenin Ezeli Aşığı: Faruk Kadri Timurtaş
Mehmet Nuri Yardım 01 Ocak 1970
İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünün unutulmayan hocalanndan biri de Türkçenin ezelî ve ebedî âşıklarından merhum Prof Dr. Faruk Kadri Timurtaş‘tı. Bu yol¬da büyük mücadeleler veren Faruk Kadri Timurtaş, Klasik Türk Edebiyatı, Türkiye Türkçesi, Eski Anadolu Türkçesi ve Osmanlı Türkçesi uzmanıydı. Şair olan, gazelleri bulunan hoca, bir gönül insanı olarak da geniş bir çevrede sevilir ve sayılırdı.
Türkçenin otoritelerinden biriydi ve yaşadığı dönem içinde ilim dünyasında bir efsane gibiydi. Dr. Alâeddin Yavaşça’nın bir yaş büyüktey-ze oğlu olan Timurtaş, dilimize olduğu gibi millî musikimize de hayran olan bir münevverdi. Üniversiteden mezun olduğu 1946 yılından hastalandığı 1981 yılı sonuna kadar, aralıksız tam 35 yıl yazmıştır.
Türkçemiz için büyük mücadeleler veren Faruk Kadri Timurtaş, Klasik Türk Edebiyatı, Türkiye Türkçesi, Eski Anadolu Türkçesi ve Osmanlı Türkçesi uzmanıydı. Şair olan, gazellen bulunan hoca, bir gönül insanı olarak da geniş bir çevrede sevilir ve sayılırdı. Türkçenin otoritelerinden biriydi ve yaşadığı dönem içinde ilim dünyasında bir efsane gibiydi.
Faruk Kadri Timurtaş 26 Şubat 1925 tarihinde Kilis’te doğdu. Yetiş¬mesinde, irfan sahibi bir kişi olan babası Kadri Bey’in tesiri büyüktü. He¬nüz ortaokul sıralarındayken bazı din âlimlerinin derslerine devam etti ve sohbetlerine katıldı. Kilis’te Şeyh Vâkıf Efendi’den (Mehmet Vâkıf Ta-zebay) Farsça okudu, Son Osmanlı Meclis-i Mebusanı’nda Halep me¬busu olarak bulunan Hoca Hacı Mustafa Efendi’den de din ve tasav¬vuf dersleri aldı. ilk ve orta tahsilini Kilis’te, lise tahsilini ise İstanbul Kaba¬taş Lisesi’nde 1942 yılında tamamladı.
1942-1943 ders yılında istanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesine kaydoldu. Türkoloji bölümünde Onyedinci Asır Şairlerinden Edirneli Güftî ve Teşrifâtuş Şuârası adındaki tezini hazırladı ve 1946 yılının Ha¬ziran ayında mezun oldu. Şeyhî ve Hüsrev ü Şîrîn’i adlı tezi ile 9 Kasım 1950 tarihinde edebiyat dokto¬ru unvanını aldı. 28 Aralık 1950 tarihinde üniversiteye intisap eden Timurtaş, Mayıs 1954'te fakülte tarafın¬dan Fransa’ya gönderildi, iki yılı aşkın bir zaman dil sa¬hasında araştırmalar yaptı, Fransızcasını ilerletti.
Ekim 1956'da yurda döndü; Haziran 1957-Ekim 1958 tarih¬leri arasında vatani vazifesini Sarıkamış’ta yedek subay olarak yaptı; akabinde Şeyhî ve Çağdaşlarının Eserle¬ri Üzerinde Gramer Araştırmaları adlı doçentlik tezini sundu ve doçent oldu. 9 Mart 1960 tarihinde evlen¬di. 1965 Şubat ve Mart aylarında Londra Üniversitesi Şark Dilleri Okulunun davetlisi olarak ingiltere’ye gitti. 1966 yılında tekrar ingiltere’ye giden Timurtaş, Münih, Frankfurt, Paris, Amsterdam, Viyana, Roma ve Ve¬nedik gibi Avrupa’nın belli başlı şehirlerinde mesleki araştırmalar yaptı. 17 Nisan 1967 tarihinde profesör¬lüğe yükseltildi. KKTC, Balkanlar, Avrupa ve Asya’da birçok ülkeye davet edildi, buralarda konferanslar ve tebliğler verdi. Ömrünü Türk dili ve edebiyatına vak¬feden, Türkoloji sahasının bu büyük bilgini, hayatı bo¬yunca öğrenci yetiştirdi.
25 Ocak 1982 tarihinde be¬yin kanaması geçirmesi üzerine hastaneye kaldırıldı; 4 Temmuz 1982 tarihinde vefat etti. Kabri Edirnekapı Sakızağacı Şehitliği’ndedir.
Faruk Kadri Timurtaş, Edebiyat Fakültesinde sevilen ve sayılan bir hocaydı. Bilhassa Türkçeye olan muhabbeti, bağlılı¬ğı ve dilin bozulmasına karşı verdiği amansız mücade¬leyle gönüllerden silinmeyecek seçkin bir yere sahip oldu. Ahmet Kabaklı, Tercüman’da “Yaşayan Türkçemiz” kampanyasını başlatırken hemen yanı başında Ti¬murtaş Hoca ve arkadaşları vardı,
Faruk Kadri Timurtaş bilerek isteyerek şuurlu bir tercihle Türkoloji’yi seçmiş ve bu sahada temayüz et¬mişti. Bölümde Kilisli Rifat, Ragıp Hulusi, Rıfkı Melul Me¬riç, ismail Hikmet Ertayla, Ali Nihad Tarlan, Ahmet Caferoğlu, Ahmet Hamdi Tanpınar ve Reşit Rahme¬ti Arat gibi her biri kendi semasının yıldızı olan hocalar¬dan ders alma şansına erişmişti.
Timurtaş, bu dev ho¬calarla yetinmeyerek Türkiye’nin seçkin başka ilim, fi¬kir ve sanat adamlarıyla da görüşüp onların sohbetleri¬ne katılarak istifade etti. Bu münevverler arasında ismail Hami Danişmend, Mahmut Kemal inal, Ali Fuad Başgil, Mustafa Sekip Tunç, Hilmi Ziya Ülken, Mükrimin Ha¬lil Yinanç, Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu, ismail Saib Sen-cer, Nurettin Topçu, Nihal Atsız ve Necip Fazıl Kısakü-rek gibi abide şahsiyetler bulunuyordu. Timurtaş’ın bir¬likte olduğu, aynı gayeye doğru yürüdüğü dava arkadaş¬ları da öncü isimlerdi. Fethi Gemuhluoğlu, Tarık Buğ¬ra, Mehmet Kaplan, Muharrem Ergin, ibrahim Kafesoğ-lu, Nihad Çetin, Ayhan Songar, Ahmet Kabaklı, Nec¬mettin Hacıeminoğlu ve Ergun Göze bunlardan sade¬ce birkaçıydı.
Bu kadar geniş bir münevverler halkasının içinde, hatta tam da ortasında olan Timurtaş’ın kültürel ve sosyal faaliyetlerden uzak durması elbette düşünüle¬mezdi. Nitekim onu Milliyetçiler Demeğinden Aydınlar Ocağına, Kubbealtı Vakfından Türk Edebiyatı Vakfına kadar birçok hayırlı kuruluşun aktif mensupları arasında görüyoruz. O, kısa denilebilecek bir ömre birçok ulvi hizmeti sığdırmıştı. Neredeyse tebliğ vermediği kong¬re ve sempozyum, makale yazmadığı dergi yoktu. Yüz¬lerce kültür, edebiyat, dil ve eğitim yazıları,.. Bereket¬li bir neşir ve hizmet dönemi… Bütün çabalarında, ça¬lışmalarında hep aynı hassasiyet görülüyordu. Millî birlik ve beraberliğin çimentosu sayılan Türkçemizin korun¬ması ve yaşatılması biricik amacıydı.
Türkçemiz Ve Uydurmacılık
Türkiye’de Türkçenin kavgasını veren kahraman¬lardan biri de şüphesiz Faruk Kadri Timurtaş’tı. Onun bu davaya hizmet eden eserlerinden en önemli¬si Türkçemiz ve Uydurmaalık’tı. Ellerden, dillerden ve gönüllerden düşmeyen bu rehber kitap, Türkçe konu¬sundaki bilgileri düzeltmiş, tereddütleri yok etmiş ve işin doğrusunu herkese öğretmişti.
Dilimizin geçirdi¬ği merhalelerin ele alındığı, Türkçenin muhafazası için yapılan çalışmaların sergilendiği eser, ciddi bir ilim ada¬mının olgun bir meyvesi olup hem ilmî hem de tarihî bir vesika olarak büyük takdir görüyordu. Çevresinde bir sevgi halesi oluşturan hoca, bilhassa dilimize değer verenlerin gönüllerinde taht kurmuştu. Eser bugün de muhtevasıyla hâlâ gündemde, hâlâ konuşulan mevzu¬lara dair mühim bir kaynak. Bu yönüyle de tazeliğini korumakta ve ilgiyle okunmaya devam etmekte. Uzun yıllar sonra Boğaziçi Yayınları tarafından yeni baskısı yapılan bu eserin önsözünde Faruk Kadri Timurtaş şöyle diyordu:
“Dil meselesi bir millî müdafaa meselesidir. Dilimizi korumak, vatanı korumakla birdir. Çünkü dil de vatan ka¬dar, tarih kadar, gelenek ve töre kadar azizdir. Dil de bay¬rak gibi, aile gibi mukaddesattandır. Belki de hepsinin ifa¬desi, aksi onda olduğu İçin hepsinden öndedir. Dil olma-yınca millet olmaz, milliyet olmaz. Millî Kültürün baş un¬suru dildir. Dil sevgisi vatan sevgisi, ana sevgisi gibidir, sı¬nırsızdır, her türlü fedakârlığı gerektirecek kadar engindir.”
Dilde yeniliğin ve gelişmenin son derece tabiî ol¬duğunu belirten Faruk Kadri Timurtaş, ancak bu gelişmenin dilin kendi kanunları ve tabiî seyri içerisinde ortaya çıkması gerektiğini söylüyordu. Dünyanın hiçbir yerinde önü¬ne gelenin dil üzerinde tasarruf edemediğini, kelimele¬rin değiştirilmediğini ifade eden ilim adamımız, bu dü¬şüncesini şu sözlerle açıklıyordu:
“Her kelimenin arkasında bir hâtıra, bir tarih, bir kül¬tür vardır. Millet ve millî kelimeleri, İstiklâl kelimesi atı¬lırsa Büyük Millet Meclisi, Millî Mücâdele, Kuvâ-yı Milli¬ye, Millî İrâde, Millî Hâkimiyet; İstiklâl Harbi, ‘Ya istiklâl ya ölüm’ söz ve mefhumlarına gölge düşmez mi? Halka mal olmuş, mlllîleşmlş her kelimenin etrafında birdeyim, milletçe unutulmayan bir hâtıra yok mudur?”
Sanat Edebiyat Dünyasından
Hocanın hayru l-halefı (hayırlı evlat) diyebilece¬ğimiz Prof. Dr. Mustafa Özkan, hayırlı bir çabayla Timurtaş’ın gazete ve dergi köşelerinde kalmış bütün makalelerini toplayıp yayınladı. Alfa Yayınlan’ndan çı¬kan bu eserlerden biri de Sanat-Edebiyat Dünyasından adını taşıyor. Eserin başında Özkan’ın Timurtaş hak¬kında kaleme aldığı hayatı ve eserlerine dair yaptığı ge¬niş bir inceleme yer alıyor. Son derece etraflıca ve de¬rinlemesine yazılmış olan bu yazıda, ilim adamının ha¬yatının yanı sıra hizmetleri, hocalık vasıfları, eserleri ve makaleleri okuyucuya takdim edilmiş.
Kitapta yer alan yazılar, kronolojik bir sırayla değil, yazıların birbirleriyle olan ilgileri göz önünde tutularak belirli bölümler hâlinde tasnif edilmiş. Eser başlıca şu bölümlerden oluşuyor: Sanat Edebiyat Dünyasından Notlar, Şiir Dünyasından, Kitaplar Arasında, Edebiyat¬çılarımızın Ardından.
Birinci bölüm olan Sanat Edebiyat Dünyasından Notlar’da Timurtaş’ın muhtelif konular hakkındaki de¬ğerli makalelerini okuyoruz. Burada memleketimizde edebiyat öğretiminden edebiyat yarışmalarına, tiyatro dünyamızdan Nâzım Hikmetin fikir ve sanat dünyası¬na kadar farklı konu ve sahalarda yazılmış yazılar dik¬kati çekiyor. Mûsiki, ansiklopedi ayrı konular.
İkinci bölüm “Şiir Dünyasından” adını taşıyor. Bu bölümde de yayımlanmış olan şiir kitapları ve şairle¬ri hakkında Hocanın yaptığı değerlendirmeler önem¬li. Genel şiir konuları da kitapta yer buluyor. Zafer şi¬irlerinden, bayram şiirlerine kadar… “Kitaplar Arasın¬da” daha çok Timurtaş Hocanın kendisine gönderilen veya önem verdiği bazı eserler hakkındaki yazılarından meydana geliyor. Elbette bu kitaplar genelde edebiya¬ta, tarihe ve millî kültüre dair olanlardan seçilmiş. Dil âlimimiz, zaman zaman bilinmeyen, sahaflarda veya kü¬tüphanelerde rastlanabilecek kitaplardan da söz etmiş.
Faruk Kadri Timurtaş, çok vefalı bir insandı, Ni¬tekim eserin ikinci bölümü (neredeyse kitabın yarı¬sı) vefat eden şair ve yazarlar ile ilim, kültür ve sa¬nat adamlarına ayrılmış. Bölümün başlığı “Edebiyatçı¬larımızın Ardından”.
Bu bölüm büyük boy kitabın tam 257 sayfasını işgal etmiş Timurtaş’ın haklarında yazı yazdığı şahsiyetler arasında;
Yûnus Emre
Mevlâna
Ali Şir Nevâî
Muallim Naci
Mehmet Akif
Tevfık Fikret
Yahya Kemal
Ziya Gökalp de bulunuyor
Pir Sultan Abdal
Âşık Veysel
Süleyman Nazif
Abdülhak Hâmid
Ömer Seyfeddin
Ahmet Haşim
Besim Atalay
Ali Emiri Efendi
ibnülemin Mahmud Kemal
Peyami Safa
Ahmet Hikmet Müftüoğlu
Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu
Arif Nihat Asya
Ahmet Caferoğlu
Ahmet Ateş
Rıfkı Melûl Meriç
Ali Nihad Tarlan
ve Sabri Esat Siyavuşgil de Timurtaş’ın portrelerini yazdığı kişiler arasında.
Bir vefa sembolü olarak tanıdığı ve okuduğu şahsiyetleri ihmal etmeyen hoca,ayrıca;
Refik Koraltan
Cenâb Şe-habeddin
Mehmet EminYurdakul
Faruk Nafiz Çamlı-bel
Behçet Kemal Çağlar
Halit Fahri Ozansoy
Adnan Ötüken
Reşit Rahmeti Arat
Mecdut Mansuroğlu
Ali Canip Yöntem
Vâlâ Nurettin
Yusuf Ziya Ortaç
Fazıl Ahmet Aykaç
Bahadır Dülger
Ali Karamanlıoğlu
Ni-had Sami Banarlı
Ali Fuad Başgil
ve Ahmet Caferoğlu hakkında da intiba yazıları yazmıştır.
Faruk Kadri Timurtaş, bu yazılarında sözünü ettiği kişilerin ha¬yatlarından, hizmetlerinden ve eserlerinden bahseder. Ama bununla yetinmez, müşterek hatıralarını anlatır, anekdotlar nakleder, başka kalem erbabının düşün¬celerini okuyucularıyla paylaşır. Kısa bir yazıda birçok malumatı aktarmak ister. Dolayısıyla bu yazılar kuru, biyografik yazılar olmanın ötesinde dört dörtlük port¬re yazıları olarak da görülmelidir.
Diller ve Türkçemiz
Mustafa Özkan’ın hazırladığı ikinci kitap Diller ve Türkçemiz adını taşıyor. Bu eserde de Timurtaş’ın dil konusunda yazdığı ve 1951-1981 yılları arasında kale¬me aldığı, çeşitli dergi ve gazetelerde yayımlanmış yazı¬lar mevcut. Kitaptaki bölüm başlıkları şöyle: Türkçe Sev¬gisi, Yaşayan Dil, Arı Türkçe, Devlet Dili Türkçe, Dilimiz ve Dil Kurumu, Dil Bayramında, Dil Akademisi, TRT ve Dilimiz, Özleştirme ve Uydurmacılık Kelimeler Dünya¬sından (Dil Yanlışları), Uydurma Kelimeler Sözlüğü…
Kitapta yer alan yazıların büyük bir kısmı kavga ya¬zıları. Ama genel anlamda savaş metinleri değil tabiî ki. İlmî tartışma yazıları dersek daha doğru olur. Özellik¬le tasfiyeci olan ve Türkçeyi fakirleştiren eski Türk Dil Kurumu yöneticilerini hedef alan Timurtaş, yaptıkla¬rı yanlışları ilmî bakımdan delillendirerek ispatlamış ve Türkçenin tabiî seyri içinde gelişmesi gerektiğini söyle-miştir. Bu bakımdan dile yapılan müdahalelerin yol aç¬tığı tahribata her zaman dikkat çekmiştir.
Faruk Kadri Timurtaş , Türkçemiz ve Uydurmacılık eserini Banarlı’ya ve Adnan Ötüken’e adamıştır. O bütün ha¬yatı boyunca gözü gibi titizlenip koruduğu ve samimi¬yetle sevdalandığı Türkçeye olan derin sevgisini, ön¬sözdeki şu ifadeler ne güzel dile getirmiştin
“Türkçe benim hayatımdır. Bütün ömrümü ona bağ¬lamışım. Dilimizi öğrenmek ve öğretmek hayatımın baş¬lıca gayesini teşkil etmiştir. Üniversite öğretim üyesi ve yazar olarak üzerinde en çok durduğum konu dil olmuş¬tur. Otuz yıla varan yazı hayatımda da en fazla dil me¬selesini ele almış bulunuyorum. Yıllardır dilimizi bozan¬lara karşı mücadelemizi sürdürmekteyim.”
Faruk Kadri Timurtaş, bir ramazan günü vefat etti. Vefatına Prof. Dr. Mehmet Çavuşoğlu tarafından tarih düşürüldü. Manzumedeki “leyâl-i gufrâri” terkibi ho¬canın vefat tarihini ihtiva eder:
Ya Rabbi bi-hakkı ism-i Mennân Fârûkunu eyle afva şâyân Ahlâkı numune bir kişiydi Zahirdi yüzünde nûr-ı îmân
İncinmedi kimse kendisinden Sîrette melekti şekli inşân İlmiyle amelde rehberiydi Yoldaş ola âhirette îmân Leyl-i Ramazanda nhlet etti Târihi dedim leyâl-i gufran Hicrî: 1402 (1982)
Timurtaş, iyiliksever, evine bağlı, dostlanna düşkün, “Çocuklanm” dediği talebelerine sevgi doluydu. 1980'li yıllarda geçirdiği felçten sonra zaman zaman fakülte¬ye gelirdi. Çünkü öğrencilerini özlüyor ve onlara imza vermesi gerekiyordu, Artık elleri tutmuyor, yaptırdığı bir mühürle devam karnelerimizi mühürlüyordu. Birçok de¬ğerli hocamın imzasını taşıyan o karneyi hâlâ saklanırı. Dindar bir kişiydi. Çalışma temposu yüksekti. Ömrünün ksa olacağını sezmiş gibi gece gündüz çalışıyordu.
Geçen yıl Mehmet Cemal Çiftçi güzeii, Kubbeal-tı Akademisi Kültür ve Sanat Vakfı’nda Yavuz Bülent Bakilerin de hazır bulunduğu bir sohbet esnasında Ankara Sincan’da Faruk Kadri Timurtaş Lisesi bulun¬duğunu söylemişti. Timurtaş’ın ismi hem doğum yeri olan Kilis’te hem de ömrünü geçirdiği istanbul’da okul, cadde ve kültür merkezlerine verilmeli.
Timurtaş’ın vefatının 25. yıldönümünde edebi¬yat fakültesinde güzel bir toplantı yapılmıştı. Musta¬fa Özkan’ın organizatörlüğünde gerçekleşen toplantı¬da ilim adamları Timurtaş’ı muhtelif yönleriyle ele al¬mışlardı. Bu kabil toplantılar devam etmeli. Ömrü millî kültüre, sanata ve edebiyata ama bilhassa Türkçeye adanmış bir ilim adamı olan Faruk Kadri Timurtaş’ı 4 Temmuz 1982 tarihinde henüz 57 yaşında iken son¬suzluk âlemine uğurlamıştık Kabri nur, mekânı cennet olsun. Ondan ders alan talebelerinin, eserlerini oku¬yup istifade eden edebiyat meraklılarının ve çok sev¬diği milletinin hocamızın hatırasını mutlaka yaşatacak¬larına inanıyorum.