GENÇLER ÜNİVERSİTEYE, MİLLİ KÜLTÜR EDİNMEDEN GELİYOR
01 Ocak 1970
Gençlerimize önce Türkçe öğretilmeli
Faruk Kadri Timurtaş’ın yetiştirdiği ilim adamlarından pek çok dil bilgini ve profesörü vardır ki bugün üniversitelerimizin en değerli hocaları arasındadır.Kendisi ile yapılan eski bir sohbette eserleri ve Türk Dil Kurumu ile ilgili temel görüşleri açısında çok değerli olan şu bilgileri vermiştir:
-Hangi dilleri biliyorsunuz? İhtisasınız hangi dallarda?
-Fransızca ve Farsça biliyorum. İngilizce ile Arapça’yı da okuyup anlayabiliyorum. Yeni Türk Filolojisi kürsüsündeyim. Daha çok Eski Anadolu Türkçesi (XIII-XV. asırlar) ve Osmanlıca (XV-XX. asırlar) üzerinde çalıştım.
-Başlıca eserlerinizi sayar mısınız?
-Osmanlıca (1962), Mehmed Akif ve Cemiyetimiz (1962), Şeyhî’nin Hüsrev-ü Şirin’i (Edebiyat Fakültesi yayını, 1963), Osmanlıca Grameri (1964), Dil Dâvamız ve Ziya Gökalp (1965), Şeyhî, Hayatı ve Eserleri (1967), Kitap halindeki eserlerim bunlar. Ayrıca, pek çok ilmî makalem var. Birkaçı küçük bir kitap büyüklüğündedir. Osmanlıca’nın III. cildini teşkil edecek Metinler kısmını, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü için Millî ve Vatanî Şiirler Antolojisi’ni hazırlıyorum. Aynı Enstitü’nün yayınlayacağı Türk Kültürü El Kitabı’nın, Tanzimat’a kadarki Osmanlı Edebiyatı bahsini de bitirmek üzereyim. Ayrıca, üniversite öğrencilerinin ihtiyacını karşılayacak, kelimelerin eski harfli şekillerini de ihtiva eden bir Osmanlıca Sözlük ile, el kitabı mahiyetinde bir Ansiklopedik Edebiyat Sözlüğü üzerinde de çalışmaktayım.
-Sizin, Dr. Alâeddin Yavaşça’nın 1 yaş büyük teyze oğlu olduğunuzu biliyoruz. Musiki ile ilginiz var mı?
-Klasik Türk Müzikisi ile Klasik Batı Musikisi’ni zevkle dinlerim. Hafif musikiden hoşlanmam. Hele Türk Musikisi’nin bünyesine olduğu kadar, Türkçe’ye de hiç uymayan çirkin aranjmanlardan nefret ediyorum.
-Son günlerde basında epey akisler uyandıran Türk Dil Kurumu ile alâkanızdan bahseder misiniz?
-1946’da bu Kurum’a üye seçildim. 1967 nisan sonunda ihraç edildim. İhraç sebebim, Kurum’un bünyesine aykırı bir kuruluş olduğu iddia edilen, Türk Dilini Koruma ve Geliştirme Cemiyeti’nde üye olmammış.
-Türk Dil Kurumu hakkında ne düşünüyorsunuz?
-Türk Dil Kurumu, gayri kaabil-i ıslahtır. İlimle hiçbir alâkası olmayan, siyasî bir teşekküldür. Kapatılması mümkün olamayacağına göre, Atatürk’ün vakıf gayesine uygun olarak çalışmasının sağlanması ve böylece Türk diline daha fazla kötülük etmesinin önlenmesi, hükümete düşen bir vazifedir. En iyisi, hükümet, onu hatalarıyle başbaşa bırakıp ve yok farz edip, hemen bir dil akademisi kurmalıdır. Bu dil akademisi, Türk akademisi’nin bir nüvesi olur.
-Türkçe’nin bugünkü durumunu nasıl buluyorsunuz?
-Kötü. 1930 yıllarında, Türk Dil Kurumu, lisanımıza tasallut etmeden önce, mükemmel bir ilim ve sanat dili olarak çok güzel bir Türkçe’miz vardı. Şimdi bozulmuştur. Son 30 yıldır hiç bir büyük şair yetişmemiştir. Çünkü bu dille şiir olmaz. Nesirde, roman ve hikâyede durum, şiir kadar kötü değil. Ancak bu sahada da edebiyattan fazla ideoloji hâkimdir.
-Bu durumu düzeltmek için ne yapmalı?
-Millî Eğitim Bakanlığı’na büyük işler düşüyor. Bu bakanlık, uzun yıllar, bilgisizlik ve ihmal yüzünden, ilmi hiçbir hüviyeti olmayan Türk Dil Kurumu’nun peşinden gitti. Şimdi bir uyanış var. Fakat henüz yeterli değil. Bu uyanış, mektep kitaplarına aksetmedi. Mektep kitaplarının dili, uydurma Türkçe’den kurtarılmalı. İlk ve orta öğretimde Türkçe, Türk edebiyatı, tarihi, tarih ve coğrafya, halkın konuştuğu güzel Türkçe ile, daha ciddî, daha geniş, daha millî şekilde okutulmalı.
-Başka ne gibi tedbirler düşünürsünüz?
-Tarih, coğrafya, felsefe gibi derslerde, Türklük ve İslâm çok ihmal edilmiştir. Musikide de öyle. Lise mezunu, Itrî’yi, İbni Sinâ’yı, Fârâbi’yi, Türkistan coğrafyasını, daha bu gibi birçok şeyi bilmiyor. Türkçe’yi öğrenemeden ve asla millî ve ciddî bir kültür edinmeden, üniversiteye intikal ediyor. Üniversiteler, talebe çokluğu karşısında yetersiz durumda kalıyorlar. Biz, Edebiyat Fakültesi’nde ilk iki yıl, lisede edinilmesi icab eden bilgileri vermekle vakit geçiriyoruz. Tabiî mezunların çoğu istediğimiz seviyede olmuyor. Orta öğretim hocalarının kifayetsizliği buradan geliyor. Ancak bunların ellerine ciddî, iyi hazırlanmış ders kitapları verilebilirse, bir netice alınabilir. Bu arada, yeni üniversiteler açmaktan kaçınmak lâzım. Çünkü, asla hoca bulunamaz.
-Klasiklerimiz için ne düşünüyorsunuz?
-Çok ihmal edilmiş bir mevzu. Bir taraftan klasiklerimizin tenkitli neşirleri, diğer taraftan, geniş kitle için açıklamalı basımları yapılmalı. Türkçe’nin mukayeseli lehçeler grameri, sözlüğü, etimoloji lugati de tez zamanda ortaya konulmalı. Türk Dil Kurumu, bu mevzulardan hiçbirinin üzerine eğilmeye cesaret edemeden, 30 yıldır polemik ve siyaset yapmıştır.
-Türkçe’nin bugünkü imlâsı mükemmel mi?
-Tabiatiyle hayır. Çünkü, bugünkü imlâyı, Türk Dil Kurumu’nun, hiç biri dilci ve edebiyatçı olmayan gediklileri yapmıştır. Türkçe, İstanbul şivesi telâffuzu örnek alınarak hazırlanmalı. Bütün söylenen uzun heceler, uzatma işareti ile gösterilmeli. Kaf, gayn, hı gibi Türkçe’de, İslâm’dan çok önceleri mevcut sesler de eksik. Bunlar harf yerine, işaretle tebarüz ettirilebilir. Bu imlâ bugün profesör pâyesine kadar yükselmiş ilim adamlarımızın, son nesilden olanlarının bile dilimizi doğru söyleyip yazamamalarının sebeplerinden biridir.