REFİK HALİT KARAY’IN BİLECİK’TEKİ SÜRGÜN GÜNLERİ
Halim Demiryürek 01 Ocak 1970
Geleneksel bir cezalandırma yöntemi olan sürgün, iktidardaki muktedirler tarafından özellikle19. yüzyılda muhalefeti veya muhalif olanı sindirme siyaseti olarak kullanıldı. Üç kıtada çok geniştopraklara sahip olan Osmanlı Devleti’nde iktidar, siyasi sürgünleri Anadolu’nun içleri, ArapYarımadası ve Kuzey Afrika gibi uzak bölgelere gönderiyordu. Kuzey Afrika’nın kaybedilmesi veuzak coğrafyalarda devletin egemenliği zayıflayınca, sürgünler Anadolu’nun küçük, güvenli vekontrol mekanizmasının güçlü olduğu yerlere yapılmaya başlandı. Bu dönemde yapılan sürgünlerdegönderilecek bölgenin yalnızca mahrumiyet bölgesi olması bir ölçü değildi. Bunun yanında kontroledilebilirlik ve devletin hakimiyeti açısından emin olunan yerler de sürgün mahalli olarakkullanılmıştır. Yeni konjonktür ve sınırlar çerçevesinde Anadolu’da Hüdavendigar, Ankara, Sivas,Kastamonu, Konya gibi vilayetlerle bunlara bağlı olan ve olmayan bazı sancaklar sürgün yeri halinegelmiştir.Osmanlı’da sürgün, zorunlu bir ikamet cezasıydı. Bu nedenle suçun nevine ve suçlununkonumuna bağlı olarak sürgün, gönderildiği yerde belli bir oranda serbestçe hareket edebilir,bulunduğu yerin sakini gibi yaşayabilirdi. Sürgün yeri de suçun durumuna, kişinin işgal ettiğimakama, statüye göre değişiklik gösterirdi.Sürgün olan kişinin ne kadar süre zorunlu ikamete tabi tutulacağı belli değildir. Bu cezayaçarptırılan kişiye sürgün yerine vardıktan sonra oranın yöneticileri tarafından kalacak bir yer tahsisedilirdi. Kendi başına veya ailesiyle birlikte sürgün hayatı yaşayanlar da olurdu. Sürgüne uğrayankişinin, affına veya başka bir yere nakline dair yeni bir hüküm gelmedikçe asla serbest bırakılmazdı.Ancak siyasi konjonktür, sürgünün sağlık ve yaş durumları ile ailesinin ve nüfuz sahibi bazı kişilerinricaları neticesinde sürgün hayatı son bulabilirdi.1876 yılında kabul edilen Kanun-ı Esasi’ye göre Padişah, gerektiğinde sıkıyönetim ilanedebilecek ve idari ve siyasi gerekçelerle gerekli gördüğü kişileri sürgüne gönderebilecekti. NitekimII. Abdülhamid 20 Eylül 1877 tarihinde bir kararnameyle ülkede sıkıyönetim ilan etmiş ve baştaMithat Paşa olmak üzere birçok mebusu sürgün etmiştir.II. Meşrutiyetin ilanıyla birlikte yönetimi ele geçiren İttihat ve Terakki Fırkası da muhaliflerinifarklı bölgelere sürgün etmek suretiyle iktidarını sağlamlaştırmaya çalıştı. Bu kapsamda İttihatçılartehlikeli kabul ettikleri şahısları ve özellikle Hürriyet ve İtilaf Fırkasına yakın olarak gördüklerikişileri farklı yerlere sürgün ettiler. Bilecik’e de siyasetçi, asker ve edebiyatçı gibi farklı meslekgruplarına mensup birçok kişi sürgün edildi. Bu sürgünlerden birisi de Türk Edebiyatının önemlisimalarından biri olan Refik Halit Karay’dı.II. Meşrutiyetin ilan edilmesi, Osmanlı halkında büyük ümitler yeşertmişti. Fakat kısa süre sonrabu iyimser hava kayboldu ve İttihatçılar aleyhinde güçlü bir muhalefet oluştu. Öyle ki İttihat veTerakki Cemiyeti idarecilerinin devlet yönetimindeki tecrübesizlikleri Refik Halit gibi mizah yönü çokgüçlü olan bir yazara malzeme oldu. Bu yazılar da onun sürgün edilmesine neden oldu. Yazar,dergilerde “Kirpi” takma adıyla birçok siyasi hiciv yazısı kaleme aldı. İttihat ve Terakki Fırkasımensuplarını eleştiren yazılarından dolayı Mahmut Şevket Paşa’nın öldürülmesinin akabinde Sinop’asürüldü. Buradan da Çorum, Ankara ve Bilecik’e yollandı.Sinop’tayken Birinci Dünya Savaşı’nın başlamasıyla sahil şeridinde bulunması mahzurlu görülenyazar Çorum’a gönderildi. Burada kendisini ziyarete gelen annesini ani bir şekilde kaybetti vekendisinin Ankara’ya naklini istedi. Ankara Valisi Reşat Bey de buna izin verdi. Burada üç ay kalanRefik Halit Ankara’da çıkan yangın ve kışın yaklaşmasını gerekçe göstererek Dâhiliye Nazırı TalatBey’den Bilecik’e nakledilmesi talebinde bulundu ve Talat Bey de bu isteği kabul etti.Bilecik’e giderken bir mahkûm gibi muhafaza altında değil serbestçe seyahat edeceği valitarafından kendisine bildirilmesine rağmen bineceği trene inzibat çavuşu ve polis yerleştirildi. Trenleseyahat eden yazar, lokomotifler odunla işlediğinden Ankara’dan Bilecik’e bir buçuk gündeulaşabildi. Sonbaharda Bilecik’e gelen yazarın ilk işi nakil tezkeresini mutasarrıfa götürmek oldu.Refik Halit’in ifadesiyle:“O gün Cumaya denk geldiği için Bilecik’te resmi daireler kapalıydı. Yolda yürüdüm. Temiz,ferah bir sokakta, kapısı açık duran ve eşiğinde jandarma bekleyen evi kolayca buldum. Kılıkkıyafetim düzgündü. Belki de düzgünden de üstün. Zayıf olmakla birlikte halim biraz çalımlı da!
Jandarma hemen koştu. Selam verdim. Girdiğim antrenin sol tarafına rastlayan odanın da kapısıaçıktı; içeride iki kişi oturuyordu; epeyce genç iki zat. Ben girince ayağa kalktılar. Mutasarrıfolduğunu tahmin ettiğim yakışıklısı –buyurunuz, safa getirdiniz Refik Halit Bey! dedi. Cebimdentezkereyi çıkarmakla meşgulüm, oturamıyorum. Mutasarrıf: Bırakalım şimdi onu! Şöyle teşrifediniz. Buraya gelişinize çok memnun oldum. Otelde kalamazsınız, rahat edemezsiniz, hemen birpansiyona taşınmanız lazım. Karşısındakine döndü emir veriyor: -Muhasebeci Bey! Beyefendiyehemen bir yer bulmalısınız. Hani ya şu Protestan kadının pansiyonu yok mu? En muvafığı orasıolacak. Acaba boş mu? Jandarma bakıversin…” Bilecik’teki sürgün hayatı böylelikle başlayan Refik Halit’in yanına eşi de gelmişti. Buradabulunduğu dönemde ittihatçılar tarafından izlenmekteydi. Ankara’nın kireçli ve kumlu sularınıiçmekten böbreklerine sancılar giren yazar Bilecik’ten memnun kalmıştı. Bilecik’i tarihin sevimli birbeşiği olarak görmekteydi. Kaldığı dönemde buranın dağlarında dolaşmaktan büyük keyif alanyazar bölgenin istilaya, felakete ve faciaya maruz kalmayacağını düşünürdü.Ama her ne olursa olsun o bir sürgündü. En büyük hayali İstanbul’a dönebilmekti. Bu amacınauygun gelişmeler olmuştu. Ömer Seyfettin, Refik Halid’e bir mektup yazdı ve “Türk Yurdu”mecmuasında yayınlanmak üzere bir hikâye istedi. Halit “Boz Eşek” ve “Küs Ömer” adlı hikâyeleriyazdı ve yolladı. Boz Eşek hikâyesini Celal Sahir, Sadrazam Talat Paşa’ya bizzat okudu. Paşabeğendi ama hicivlerinden ötürü sevmediği yazarın hikâyesinin neşredilmesini ancak ismininkonmamasını istedi.Bu hikâye Ziya Gökalp’ın dikkatini çekti. Gökalp ve Ömer Seyfettin Refik Halit’in Türkçeyi en iyikullanan yazarlardan biri olduğuna hükmettiler. Yeni Mecmua için yazardan yeni hikâye istendi veyayınlandı. Böylece Refik Halit, Ziya Gökalp’ın desteğini temin etti. Refik Halit yanında bulunan eşiNazıma Hanım’ı ilk çocuğunun doğumu yaklaştığı için İstanbul’a gönderdi. Kendisi de İstanbul’agitmek için Dâhiliye Nezareti’ne vekâlet eden Cemal Paşa’dan on günlük izin istedi. Bu talebe gelenolumlu cevap onun sürgün hayatının da sonu oldu. Refik Halit, Bilecik’ten dönüşü hakkında şunlarısöyler: “Bilecik’te karlı bir kış sabahı idi. Mustafa Sabri Efendi ve Şeyh Salih Efendi ile soba başındaoturmuş, sohbet ediyorduk. Ben son yazdığım bir hikâyeyi (Sarı Bal) okumuştum, Sabri Efendibitirmeye çalıştığı dini bir makaleyi izah ediyordu. Kapının çıngırağı çaldı, köşe penceresindenbaşımı çıkardım: Merkez komiseri elinde telgraf, karın buğulaştırdığı bir sesle: -Müjde Bey dedi,İstanbul’a gidiyorsunuz! İstanbul’dan çıkalı beş sene olmuştu… Demek dünya gözüyle memleketimibir daha görmek müyesser olacaktı. Telgrafa baktım: Dâhiliye Nazırı vekili Cemal imzasıyla banakısaca on gün müsaade verildiğini bildiriyordu. Mutasarrıf bunu komiserliğe havale etmişti, bittabimuhafaza altında sevk ve yine öyle iade olunacaktım. Memur: -Ne zaman gideceğiz? Dedi. –Hemen dedim, ilk trenle, velev ki marşandiz olsun! Acele ediyordum, zira İstanbul’da ilk yavrumundünyaya gelmesi pek yakındı. Kütahya’nın sabık ve lahik mebusu Ferit Bey’e veda ettim. Bana“artık dönmezsin!” dedi. Her iddiası daima aksi çıkan menfa yoldaşımın bu hükmü biraz canımısıktı. Meğerse doğru düşünmüş imiş! O gece kar, tipi içinde Baş komiserle bir yük katarına atladık.İstanbul’a doğru yuvarlanıyorduk…” On günlük izinle İstanbul’a gelen yazar Ziya Gökalp ile tanıştı. Gökalp onu İttihatçılarınhıncından korudu. Aldığı iznin süresi bitince Yeni Mecmua’ya giderken tevkif edildi. Refik Halit,kartını polislerden birine vererek Yeni Mecmua’ya götürmesini istedi. Polisin kartı ulaştırmasıylaZiya Gökalp devreye girdi ve hapisten çıkartıldı. İlk sürgün dönüşü tehlikeyi böyle atlatan Halit,Yeni Mecmua’da kaleme aldığı bir başka yazı nedeniyle Talat Paşa’yı kızdırdı. Paşa “yollayın şunuters yüzü Bilecik’e… Refik’i orası paklar!” diyerek eski sürgün yerine yollanmasını emrettiyse de,Ziya Gökalp’in yeniden devreye girmesi sonucunda yazar bu badireyi de atlattı ve Bilecik’teki ikiyılık sürgün hayatı son buldu.