Yeni anayasa
Mahir KAYNAK 26 Eylül 2007
Yeni bir anayasa hazırlanırken yaklaşımda hatalar yapıldığını düşünüyorum. Adının sivil anayasa olarak anılması, özgürlüklerin ön plana çıkarılarak önümüzdeki yıllarda ülkemizin ve dünyanın karşılaşması muhtemel gelişmelerin hesaba katılmadan soyut planda değişiklikler yapılmak istenmesi bu yaklaşımın en önemli özelliği.
En önemli eksikliğimiz iki alanın siyasetin ve onun hedeflerinden bağımsız olduğunun düşünülmesi. Özgürlükler ve ekonomi siyasi hedefleri olmayan bağımsız alanlar olarak değerlendirilmekte ve bunların şartlardan bağımsız olarak düzenlenmesi gerektiği savunulmaktadır. Oysa özgürlükler ve ekonomi siyasetin bir aracı olarak kullanılmakta dünya üzerindeki büyük değişimlere yol açacak mücadelenin en önemli silahı sayılmaktadır. Petrol üreten Müslüman ülkelerde, Afrika’da özgürlükler ve kadının toplumdaki yeri konusunda ne yerel ne de uluslar arası bir mücadele yürütülmemektedir. Her biri bir renkle isimlendirilen halk devrimleri özellikle Rusya’ya yönelik politikaların bir unsuru olarak kullanılmakta ve bireysel özgürlükler bu operasyonun bir aracı olmaktan öte bir anlam taşımamaktadır.
Özgürlüklerin sınırlandırılması ve güvenliğin tek belirleyici olması gerektiğini kesinlikle savunmuyorum. Ancak özgürlükleri kullanarak siyasi sonuçlar elde edilmesi, özellikle bunların dünyadaki güç mücadelesinde bizim öngörmediğimiz amaçlar için kullanılmasına karşı gerekli önlemler alınmalıdır. Geçmişte güvenlik kaygısını ön plana çıkararak demokrasi ve özgürlükleri feda ettik. Ancak bu fedakarlığın güvenlik sağlamadığını, aksine güvenliğin en remel unsuru olan halk desteğini ve toplumsal mutabakatı zedelediğini gördük. Şimdi tersini yapıp özgürlüğü temel belirleyici sayar, güvenliği dışlarsak toplumsal mutabakat sağlamak güçleşir ve güvenlik başka ellerin inisiyatifine geçer.
Ekonomi siyasetten bağımsız, kendine özgü kuralları olan ve bunlara müdahale edilmememsi gereken bir alan değildir. İki şeyi birbirine karıştırıyoruz. Devletin kendisinin ekonomik faaliyetlerde aktör olması başka şey, ekonomik kararların alındığı alanın devlet tarafından belirlenmesi başka şeydir. Bireyler ekonomik kararlarını herhangi bir izne tabi olmadan almalı ve devlet ekonomik faaliyetlerde aktör olmamalıdır ama genel ekonomik politikaya da karışmasın ve bu da piyasa güçleri tarafından belirlensin denemez.
Sermaye hareketlerinin hem ekonomiyi hem de siyaseti belirlediği bir dönemden geçiyoruz . Bu dönemin yakında sona ereceğini, yeni uluslararası dengeye uygun olarak parasal blokların oluşacağını ve sermaye hareketlerinin bu bloklar içinde kontrol edileceği bir düzenin kurulmasının muhtemel olduğunu düşünüyorum. Yeni anayasa devletin tüm borç ve alacaklarını tek elden yönetecek, sermaye hareketlerini, piyasa kurallarına göre yönlendirecek bir merkez bankasının oluşmasını sağlamalıdır. Mesela TMSF bir bankaya el koyar ama devletin alacağını tahsil edecek kurum merkez bankasıdır. Devlet bu banka aracılıyla borçlanır, devletin finans işlemlerini yapan tek kurum odur ve doğrudan başbakanlığa bağlıdır. Biz her şeyimizi emanet ettiğimiz siyasal iktidarın para politikasını siyasal çıkarları için kullanacağını, bu yüzden merkez bankasının özerk olmasını düşünüyoruz. Benim modelim başbakanların en az merkez bankası başkanı kadar sorumluluk duygusu taşıyacağı varsayımına dayanır.