KÖPRÜLÜZÂDE FÂZIL MUSTAFA PAŞA
01 Ocak 1970
(ö. 1102/1691) Osmanlı sadrazamı.
1047 (1637) yılında Amasya'nın Köprü {Vezirköprü) kazasında doğdu. Köprülü Mehmed Paşa'nın oğludur. Dört yaşında iken babasıyla birlikte İstanbul'a gitti. Ağabeyi Fâzıl Ahmed Paşa gibi medrese eğitimi gördü ve özel hocalardan ders al¬dı. Babasının sadâreti döneminde 1070'-te (1660) saray hizmetine alınarak der-gâh-ı âlî müteferrikalığı görevine tayin edildi. Küçük kardeşi Ali Bey'le birlikte ağabeyi Sadrazam Ahmed Paşa'nın Uyvar seferine katıldı; Yenikale'nin fethinde ve Sen Gotar savaşlarında bulundu. Annesi ve kız kardeşiyle beraber Girit'e giderek yine ağabeyinin Kandiye kuşatmasında yer aldı; buradan annesiyle hacca gitti. Eniştesi ve yeni sadrazam Merzifonlu Ka¬ra Mustafa Paşa'nın isteğiyle 1091 Cemâ-ziyelâhirinde (Temmuz 1680) Kubbealtı'nda yedinci vezirliğe getirildi. Aynı yıl Vali¬de Turhan Sultan ve padişahın kardeşle¬rinin Edirne'ye şevki ve muhafaza I arıyla görevlendirildi, rütbesi de altıncı vezirlik oldu. Viyana seferi sırasında Edirne kay-makamlığıyla dördüncü vezirliğe yüksel¬tildi. 1094 (1683) sonlarında Niğbolu san¬cağı ilhakıyla Özi muhafızı ve Babadağı serdarı oldu.
Merzifonlu Kara Mustafa Paşa'nın kat¬linden sonra merkeze çağrılarak Kubbe-altı'nda üçüncü vezirliğe getirildi [378]çok geçme¬den de yeni veziriazam Kara İbrahim Pa¬şa'nın Köprülü ailesine karşı kininin, padi¬şahın da KÖprülüler'e kırgınlığının etkisiy¬le emekliye ayrıldı. Fakat emekliliği uzun sürmedi; 1096 (1685) yılı sonlarında Sa¬kız, birkaç ay sonra Çanakkale Boğazı muhafızlığına tayin edildi. Zilkade 1098'de (Eylül 1687) kapıkulu askerlerinin is¬yanı üzerine İstanbul'a çağrılarak ikinci vezirlikle rikâb-ı hümâyun kaymakamlığı¬na getirildi ve isyanın bastırılmasıyla gö¬revlendirildi. İsyanın büyümesi üzerine IV. Mehmed'in tahttan indirilip yerine II. Süleyman'ın getirilmesinde önemli rol oyna¬dı.[379] Ancak, Köprü-iüler'e karşı öfkeli olan yeniçeriler tarafın-dan cülus bahşişine karşı olduğu ve zor¬baları cezalandıracağı gibi gerekçelerle tehdit edilince Rebîülâhir 1099'da (Şubat 1688) Seddülbahir muhafızlığına getiri¬lip İstanbul'dan uzaklaştırıldı. Bu görevinde kısa bir müddet kalan Mustafa Paşa, merkezde ortalığın yatışmasının ardın¬dan Mart 1688'de Hanya muhafızlığına tayin edildi. Birkaç ay sonra Kandiye, ay¬nı yılın sonlarında ikinci defa Sakız muha¬fızı oldu. Bu sırada Avrupa cephesinde Os¬manlı kuvvetlerinin mağlûbiyetleri, Avus¬turya ordusunun Balkanlar'a kadar inip Üsküp'e ulaşması. Mora. Arnavutluk ve Sırbistan isyanlarıyla baş edilememesi üzerine başlayan yeni bir sadrazam ara¬yışı, Şeyhülislâm Debbağzâde Mehmed Efendi'nin de tavsiyesiyle Köprülüzâde Mustafa Paşa'ya sadâret yolunu açtı.
8 Kasım'da Edirne'ye gelerek mührü alan Mustafa Paşa öncelikle iç meseleleri ele aldı. Taşra idarecilerine adâletnâmeler çıkartarak reâyâ üzerindeki zulmün kal¬dırılması gerektiğini belirtti. Merkezde devlet adamlarına yaptığı konuşmada ise devletin mâruz kaldığı tehlikeleri, sava¬şın devam etmesi gerektiğini, görevleri¬nin ciddiyet ve nezaketini anlattı ve hep¬sini İslâm'ın prensiplerine uymaya çağırdı.[381] O sırada devlet malî. İdarî ve askerî buhran içinde bulunuyor¬du. Zira 1683yılından beri devam etmek¬te olan savaşlar hazine giderlerini oldukça arttırmıştı. II. Süleyman'ın cülus bahşişi meselesi de hazineye ayrı bir yük getir¬mişti. Geçici bir tedbir olarak veziriazam kendi konağındaki gümüş eşya ve sofra takımlarını darphâneye göndererek ayarı düzgün paralar kestirdi. Onun bu örnek davranışı başta padişah olmak üzere bazı devlet adamlarını da harekete geçirdi.
Mustafa Paşa Rumeli kesiminde savaş¬lar sebebiyle üzerlerindeki malî baskılar giderek artan gayri müslim tebaanın du¬rumunu düzeltmeye çalıştı.[382] Bu konuda yaptığı en önemli düzenleme kaynaklarda nizâm-ı cedîd şeklinde geçen [383] cizye ıslaha¬tıdır. Cemâziyelevvel 1102'de (Şubat 1691) çıkarttığı bir fermanla [384] cizye toplanmasını yeni bir esasa bağladı; fıkıh hükümlerine göre bu ver¬ginin kişi başına alınması ilkesine dönül¬dü. Görevli suiistimallerini veya karışık¬lıkları önlemek için vergisini Ödeyenlere miktara göre farklı makbuzlar verdirdi. Cizyedarlann ücretlerini devlet tarafın¬dan karşıladı ve cizye gelirlerinin tek merkezde toplanması uygulamasını baş¬lattı. Mustafa Paşa'nın uygulamaya koy¬duğu bir başka yenilik şartları uygun kilise görevlilerinin de vergi mükellefi sayılma-sıdır. Gayri müslimlere yönelik öteki uygu¬laması da, kilise tamirlerine izin verilme¬sidir. Ayrıca gayri müslim tebaadan tahsil edilen bazı olağan üstü vergiler kaldırıl¬dı. Buna karşılık ticarî mallardan alınan gümrük ve tütün vergileri arttırıldı. Mâ¬kul bir tasarruf politikası uygulandı ve devlet memurlarının maaşları da vergiye tâbi tutuldu.
Köprülüzâde Mustafa Paşa devlet ma¬liyesinde de düzenlemelerde bulundu. Defterdarlığa getirilen Kirli İsmail Efendi aracılığıyla yapılan malî uygulamalar üç başlık altında toplanabilir. Bunlardan bi¬rincisi narhın kaldırılarak serbest ticare¬tin teşvikidir. Bu uygulamayı dinî gerek-çelerle yapan Mustafa Paşa çok geçme¬den halkın yakınmasına ve çeşitli kesim¬lerin eleştirilerine hedef oldu. Yaşanan karışıklık sebebiyle piyasada bazı malla¬rın fiyatı aşın yükselirken bazıları da ka¬raborsaya düştü. İkinci olarak devlet ha¬zinesini rahatlatmak amacıyla 1688'de darbedilip piyasaya sürülen mangır me¬selesi ele alındı. Mustafa Paşa'nın sadâre¬ti boyunca tedavülde kalan ve önce ikisi, sonra biri 1 akçeye karşılık tutulan bu ba¬kır para, geçici olarak hazineyi rahatlattıysa da giderek büyük bir enflasyona yol açtı. Halkın, elindeki mangırı harcamaya, altın ve gümüşü ise tasarruf aracı olarak kullanmaya çalışması Mustafa Paşa'nın bazı zecrî tedbirler almasına sebep oldu. Kalpazanlık faaliyetlerinin artması ise bir başka problemdi. Bunun önlenmesi için sadece İstanbul Darphânesinde basılan mangırların tedavülde kalacağına dair ferman çıkarıldı. Üçüncü olarak Mustafa Paşa da müsadere uygulamasına ağırlık verip hazineyi desteklemeye çalıştı.[386] Bu arada matbah-ı âmire, ıstabl-ı âmire ve diğer saray müesseselerinin hesaplarını ince¬leterek hazineye yılda 500 keseden fazla gelir sağladı.
Mustafa Paşa bu malî düzenlemelerin ardından idareye el attı. Hükümet ve or¬dunun kilit noktalarına dürüstlükleriyle tanınan kişileri yerleştirdi. Taşra görevli¬lerinin tayinine dikkat ederek timar siste¬mini ıslaha çalıştı. Anadolu ve Suriye ta¬raflarında aşiretleri iskân faaliyetlerinde bulundu. Böylece bir yandan konar göçer¬lerle yerleşik halk arasındaki çatışmalara son vermek, diğer yandan boş ve sahipsiz topraklan ziraata açmak istemişti. Za-ğarcıbaşılığa getirdiği Eğinli Mehmed Ağa vasıtasıyla Yeniçeri Ocağı'nda yokla¬ma yaptırdı ve yeniçerilerin sayısını azal¬tarak hazineye önemli gelir sağladı. O za¬mana kadar seferlere çağrılmamış olan aşiretlerden de istifade etmek için yeni askerî düzenlemeler yaptı. 1691'deki ikin¬ci Avusturya seferinde Anadolu kuvvetle¬rinin arasında bu aşiret askerleri de var¬dı. Yine aynı yıl içinde Rumeli'deki yörük-ler "evlâd-ı Fatihan" adıyla yeni bir düzene sokularak silâhlı kuvvet haline getirildi. Mustafa Paşa, bir süre önce "nefîr-i âm" usulüyle toplanan düzensiz askerleri ter¬his ederek orduya düzen verdikten sonra kaybedilen yerleri geri alma siyasetine döndü ve sefer hazırlıklarını sürdürürken padişah üzerinde büyük etkileri olan Dâ-rüssaâde Ağası Mustafa Ağa ile padişah hocası Arap Abdülvehhab Efendi'yi görev¬lerinden uzaklaştırdı. Ayrıca askerî, malî ve önemli bürokratik makamlarda deği¬şiklikler yaptı. Ordunun geçeceği yollan ve köprüleri masrafı hazineden olmak üzere onarttı. Yaptırdığı yeni gemilerle donanmayı da güçlendirdi.
Rumeli'de Üsküp'e kadar İlerleyen Avus¬turya kuvvetlerini geri atmak için ilk se¬ferine Şevval 1101'de (Temmuz 1690) çık¬mıştı. Bu harekât sırasında Şehirköyü (Pirot), Vıdin, Pasarofça. Güvercinlik, Se-mendire, Niş ve asıl önemlisi Belgrad geri alındı. Daha sonra Sava kıyısındaki Böğür-delen (Sabaç) Kalesi ile Tuna kıyısındaki Vidin, Fethülislâm, Hırsova kaleleri ve Tu-na'daki adalar zaptedildi. Avusturya kuv¬vetleri Tuna'nın öte yakasına atıldı.
1691 kışını İstanbul'da geçiren Musta¬fa Paşa, Defterdar İsmail Efendi'ye devle¬tin gelir ve gider durumunu tesbit ettire¬rek çıkacağı ikinci seferin masrafları için gerekli tedbirleri alıp sefer hazırlıklarına başladı. Ancak bir süre İstanbul'da kala¬rak bütün cephelerin ihtiyaçlarını karşı-lamak istiyordu. Merkezden ayrılmak is¬temeyişinin asıl sebebi ise ağır hasta olan II. Süleyman'ın yerine IV. Mehmed veya oğullarından birinin tahta geçirilmesi endişesiydi.[387] Nitekim İs-tanbul'da bulunan IV. Mehmed taraftar¬larıyla ocaktan atılanlar ve ulemâdan bazı gayri memnun kimselerin veziriazamın İstanbul'da bulunmamasından istifade ile saltanat değişikliği yapacakları söylen¬tileri üzerine IV. Mehmed ve oğulları ile II. Süleyman'ın tekrar Edirne'ye gitmesini sağladı. Devlet erkânının ısrarıyla bu ikin¬ci sefere yine kendisi kumanda etti. Vezî-riâzam, II. Süleyman'ın ölümü halinde silâhtar ağaya sultanın kardeşi Ahmed'in tahta geçirilmesi talimatını verdi.
18 Ramazan 1102'de (15 Haziran 1691) Edirne'den ayrılan vezîriâzam, daha Sof¬ya'ya ulaşmadan II. Süleyman'ın ölüm ve kardeşi II. Ahmed'in cülus haberini aldı. Yeni hükümdar tarafından görevinde bı¬rakılan Mustafa Paşa seferi sürdürdü. Belgrad'a gelince yaptığı istişarede Kırım ve eyalet kuvvetlerinin beklenmesi kara¬rını dinlemeyip Sava üzerinde kurulan köprüden orduyu Zemun yakasına geçir¬di. Baden Prensi Louis (Ludwig) kumanda¬sındaki 100.000 kişilik Avusturya kuvveti Varadin civarında bulunuyordu. Belgrad'ın kuzeybatısında ve Karlofça'nın güneydo-ğusunda yer alan Salankamen (Szalankamen) palankası ile Varadin arasında mevzilendi. Kırım kuvvetlerini burada bekle¬mek istiyordu. Fakat Osmanlı ordusunda Kırım kuvvetlerinin bulunmadığını öğrenen Prens Ludwig. Varadin yolunun da kapanmış olduğunu dikkate alarak aske¬ri erzak sıkıntısı içinde olmasına rağmen hemen saldırıya geçti.24 Zilkade 1102'de (19 Ağustos 1691) ikindi vakti başlayan sa¬vaşta merkeze hücum eden Avusturya kuvvetlerine karşı askeri cesaretlendir¬mek için öne çıkan Mustafa Paşa bir kurşun isabetiyle şehid düştü. Onun ölümü ordunun dağılmasına ve geri çekilmesine yol açtı. Ordunun ağırlıkları Avusturyalı-lar'ın eline geçtiği gibi bütün aramalara rağmen Mustafa Paşa'nın naaşı buluna¬madı. Rüşdî Ahmed Efendi tarafından şehâdetine, "Adem cisrini geçti râh-ı Hak'¬ta Köprülüzâde" mısraıyla tarih düşürülmüştür.
Kaynaklara göre az konuşan, açık sözlü, dürüst, samimi, basiretli, cesur ve dindar bir kişi olan Mustafa Paşa devletin ihtiyaç duyduğu ıslahatın gerekliliğine inanmış, bu alanda önemli girişimlerde bulunmuş bir devlet adamı özelliği taşır. İki yılı bile doldurmayan (1 yıl 10 ay) vezîriâzamlığı dönemine oldukça önemli icraatları sığ¬dırmış, kubbe vezirlerinin sayısını sınır-landırmak gibi merkezî sistemdeki re¬formları yanında taşrada il idaresinde de yeni uygulamalara girişerek kadılarla nâiblerin hükümlerini ve muhakemelerini kontrol edip suistimale engel olmak, ayan ve halk arasında ahenk kurmak düşünce¬siyle her beldede merkezdeki Dîvân-ı Hümâyun'a benzer ayan meclisleri oluştur¬muştur.
Köprülüzâde Mustafa Paşa'nın bir baş¬ka özelliği ilmî faaliyetlerde bulunması, âlimleri himaye etmesiydi. Hatta hadis ve lügat dallarında "imâmü'l-hadîs" unvanıy¬la, devrinin ulemâsına İstanbul'da Vefa"-daki kütüphanesinde ders verecek kadar ihtisas sahibi olduğu kaynaklarda belirti¬lir. Bu özellikleri sebebiyle ağabeyi gibi "Fâzıl" sıfatıyla anılan Mustafa Paşa icra¬atlarında babasının sert politikasını izle¬memiş, dış politikadaki gelişmeleri yakın¬dan takip etmiştir. İstanbul'da Akbıyık Camii meydanında bir zaviye yaptırdığı [389] ağabeyinin kurduğu kütüphanenin vakfiyesini ta¬mamlattığı bilinmektedir. Oğullarından, Nûman Paşa III. Ahmed döneminde sad¬razamlık yapmış, öteki oğlu Abdullah Pa¬şa ise çeşitli devlet hizmetlerinde bulun-muştur.