İttihatçıların gözü kara tetikçisi: Yakup Cemil... Geniş omuzlu, güleç yüzlü akça pakça bir zabittir Yakup Cemil, insana güven verir... Ancak teşkilattan vur emri geldi mi tanınmaz, hedef babası olsa acımaz.
MÜKAFAT GİBİ CEZA
Yakup Cemil, Enver Bey'i azarladı diye tabancasını Harbiye Nazırı Nazım Paşa'nın şakağına dayar ve tetiğe basar. Mareşal öldüren birinin cezası bellidir. Ancak kolağası Yakup, adeta mükafatlandırılır ve yeni maceralara yelken açar.
KOMEDİYE BAKIN!
Yakup Cemil, saflığının bedelini öder, onu tepe tepe kullanır ve sustururlar. "İhanet-i vataniyeden" asar ama ailesine "Hıdmeti vataniyeden" maaş bağlarlar.
Duyun-u umuminin tütün gelirlerine el koyduğu yıllar.
Çerkes Ahmed riski seven bir tüccardır, yabancılara çaktırmadan İstanbul'a tütün nakline bakar. Ama buna kaçakçılık deniyormuş, kimin umurunda...
Oğlu (1883 İstanbul tevellüdlü) Yakup Cemil de babasına çeker, gözü kara mı karadır, ele avuca sığmaz. Silahlara olan meyli yüzünden Harp okuluna girer, 1903'de Teğmen çıkar. Onu Manastır'da konuşlanan 6. Piyade Tümeni'ne yollarlar. Burada Enver Bey'le tanışır ve hayatı boyunca sadakatle hizmet eder ona. Evet haşarıdır, insanı yorar ama sevdi mi tam sever. Öyle ki uğruna can verecek kadar. Lûgatında yalan dolan bulunmaz, sonunda ip olsa kıvırmaz.
O yıllarda Balkanlar karışıktır, Yakup Cemil, Sırp, Rum, Bulgar çetelerine karşı onların usulüyle mücadele eder. Gayri Nizami Harp hususunda derinleşir, pusuları koklamaya, çaşıtları öttürmeye başlar.
N'OLACAK BU İRAN'IN HALİ?
2. Meşrutiyetin ilanından sonra İttihat ve Terakki onu İran'a yollar (1909). Vazifesi meşrutiyet yanlılarına destek olmaktır, hani rejim ihracı bir bakıma... Gider elin memleketinde yeraltı faaliyetlerine başlar. Kürt aşiretleri ile sıkı fıkı olur, muhalifleri örgütlemeye kalkar.
Be aslanım diyeceksin bırak İranlılar neyle yönetileceklerine kendileri karar versinler, sizi ne ırgalar? Lakin İTC bağımsız bir şebeke değildir, mason localarından aldığı emirleri uygular. Yakup Cemil teşkilatı sorgulamaz "sahi biz bunu niye yapıyoruz" diye kafa yormaz.
31 Mart hadisesinde İstanbul'a çağrılır, ardından müfettiş-i umumi sıfatıyla Adana'ya tayini çıkar. O günlerde Çukurova Ermenilerini huzur dürtmüştür, eften püften bahanelerle ayaklanırlar. Yakup Cemil iki vurur, bir okşar, sükuneti sağlar.
Tetikçilikten de kopmaz bu arada, gazeteci Ahmet Samim suikastında (1910) adı geçer mesela.
1911'de Trablusgarp'a koşar. Kuzey Afrika'daki son Osmanlı toprağını kurtarmak için Enver Bey'in emrinde can siperane mücadele yapar. Irgattan, esnaftan vurucu timler kurar, donanımlı İtalyan birliklerini bayağı zorlar. Ancak tuhaf çıkışları vardır, bir gece kendinden rütbeli bir subayın (Mülazım Rüştü) çadırını basar, tutar garibin kafasına sıkar. Bahanesi gülünçtür. "Düşmana malumat satıyordu da ondan!"
- Nerden biliyorsun?
- Renginden belli baksana! (Mülazım Rüştü siyahidir zira!)
Hayda... Müdafaaya gel, saat ayarla...
HER TAŞIN ALTINDAN
Suçu sabittir, kadı karşısına çıksa zor yırtar. Lâkin adam kıtlığı vardır, Balkanlar karışınca "hadi" der sırtını sıvazlarlar (1912).
Yakup Cemil savaşa piyadeyle süvariyle değil, mahpushanelerden toplayıp eğittiği 4 bin adamı ile katılır, düzenli birliklerin yapamadıklarını yapar.
Bir yerde hareket olacak da Yakup Cemil bulunmayacak? Bu ne mümkün. Babıali baskınında da Enver Beyin yanında durur ve fütursuzca mermi yakar.
Tam o esnada Harbiye Nazırı Nazım Paşa odasından çıkar Enver Bey'i azarlamaya başlar. "Hani siyasete karışmayacağına dair söz vermiştin" der, "Bir de asker olacaksın yakışıyor mu sana!"
Yakup Cemil, Genel Kurmay Başkanı filan dinlemez tabancasını Nazım Paşa'nın şakağına dayar. "Bu herife laf mı anlatılır?" deyip tetiğe basar. Yetmez cesedine de saydırır, ünlü komutanı delik deşik yapar. Enver Bey tutulur kalır, bu densizlik yüzünden eylem maksadını aşar.
Aslında Kolağası Yakup'un yargılanması lazımdır ama İTC onu kahraman yapar, ayakta alkışlar.
Elbette mareşal öldüren biri bu saatten sonra nizamiye dahilinde duramaz. İyi de Yakup Cemil efsanedir artık, rütbeye üniformaya ihtiyacı kalmaz. Teşkilat-ı Mahsusa saflarında gayri nizami operasyonlara imza atar. Birisi Enver Bey'le takışacak ha, mutlaka sıkıştırır, icabına bakar.
İttihatçılar devlet kademelerinde otururken de çetecilikten kurtulamaz. Muhaliflik damarlarına işlemiştir, iktidarda olduklarını bir türlü anlayamazlar.
Neyse... Kahramanımız, Doğu Anadolu'da Ermenilerin hareketlendiği günlerde postu Sinop Cezaevine yayar. İpten kazıktan dönme adamları hizaya getirir, peşine takar. Bunları asker gibi disipline sokar, öyle ki geç kalkanın topuklarına sıkar. Ahlaksızlığa asla dayanamaz, esrar çekenleri tahtalı köye yollar.
MANASIZ TAARRUZ
Bunca zor işi başarmasına rağmen dengesizdir, Mesela Çorum'da ileri geri konuştu diye ahaliden birini saat kulesinden sallandırır. Yerli halkın tepkisi çok sert olur, şehirde barınamazlar.
Yer yer Ruslara zayiat verirse de Ardahan'da yenilgiye uğrar. Sonra Erzurum civarını mekan edinir, eli kanlı komitacılardan hesap sorar. Zaman zaman vehmlerine kapılır, mesela Hasankale'de casus olabileceği endişesi ile 16 vatandaşa kıyar. Bitlis'te aşırı sertlik gösterdiği gerekçesi ile vazifeden alınır, "sen Bağdat'a git" buyururlar.
Irak cephesinde de kafasına göre dövüşür, amirini (ki Halil Bey, Enver paşanın amcası olur) yok sayar. Müstahkem mevzilerde düşman beklemek varken kimseye sormadan danışmadan saldırıya kalkar. Mitralyöz üzerine süngü hücumu "haydi aslanlar!" Bu fevri çıkış yüzünden bölüğünü kaybeder, en gözde askerler şehit olurlar.
Zikr olunan hadise üzerine Enver Bey onu İstanbul'a çağırır. Yine de azarlamaz, hırpalamaz. Dinlensin yatışsın diye Bursa Kaplıcalarına yollar.
Hüsrev Sami ile sıcak suda kulaç atıp sakinleşir, kurna başında yorgunluk atarlar.
İki Türk bir araya gelince n'apar? Oturur vatan kurtarırlar. Hüsrev Sami'ye göre savaş çok uzamıştır, bu saatten sonra vuruşmak faydasızdır. Artık Almanlara dirsek gösterip İngilizlerle masaya otursalar iyi yaparlar. Bu fikir Yakup Cemil'i çok sarar. Evet bunu Enver Paşa'ya anlatmalıdır, saflığa bakın dinleneceğini, sanır. "He ya nasıl da düşünemedik" denileceğini umar.
DAMARI TUTUNCA
Yakup Cemil, Enver Paşa'dan ilgi alaka bulamayınca yıkılır, liderini de kara listeye yazar. Sapancalı Hakkı ile Hacı Abdullah lokantasında leziz taamları yuvarladıkları günlerden birinde ayak üstü darbe kararı alırlar. İhtilali oyun beller, saklanma ihtiyacı duymazlar. Hoş Yakup Cemil için militan bulmak zor değildir, mapushaneden çıkardıkları bir işaretine bakar.
Ama şunu da yazmasak haksızlık olacak. Başa geçmek gibi bir hırsı arzusu yoktur, derdi Enver Paşa'yı indirmektir o kadar. Yerine adam bulunur nasıl olsa... Aklından geçen isimler arasında M. Kemal de vardır mesela...
Acemi darbeciler Meserret otelini üs edinir, aşikare çalışırlar. Şaşkınlığa bakın ki harekete geçecekleri tarihi dahi açıklar, 13 Temmuzda Babıali'de buluşmak üzere dağılırlar.
Sonra?
Sonra n'olsun Enver ve Talat gibi kurtlarla raks edilir mi? Zaten faaliyetlerden haberdardırlar. Tek tek paketler, içeri alırlar. Yakup tereddütsüz silah kullanan biridir bu yüzden onu arkadaşı Çürüksulu Kamil'e tutuklatırlar. O gün Kamil esas duruşunu gösterir ve "efendim bana verilen emre göre sizi misafir etmek zorundayım" diye fısıldar.
Yakup Cemil emri makul karşılasa da, tabancasını uzatmaz. Alır onu Bekirağa bölüğüne kapatırlar. Revolveri hâlâ üzerindedir, sağ elini kabzadan ayırmaz. Tokalaşırken sol elini uzatır, tufaya düşmemeye bakar. Bir abdesthane dönüşü pehlivan endamlı üç asker üstüne çullanır, silahını alırlar. Yakup Cemil vazifesini yapanlara bayılır, "aferin size" der, bundan memnuniyet duyar.
Bu arada Enver Paşa'ya hitaben bir mektup yollar (8 Eylül 1916). Hatalı olabileceğini, yanlış anlaşılabileceğini söyler ve yeni bir vazife arzular. "Sırf hükümetiniz güçlü görünsün diye içeride yatıyorum, yoksa beni buralarda tutamazsınız" der ki üslubu hafiften tehdit kokar. Son satırlarına dargın ve küskün değilim, ölüme hazırım yazar. Mektup saygılıdır... Selamlar, dualar...
NİŞAAAN AL! ATEŞ!
Enver Paşa "canına kast etmiş de olsa" Yakup Cemil'e kıyamaz. Böyle bir cürmün cezası bellidir ama idamına razı olmaz.
Yakup Cemil çocuk ruhludur zira, evet eli silah tutar ama yüreği kin tutmaz. Üç gün sonra başka bir rüzgara kapılacak, nadim olacaktır ihtimal. Ona İran taraflarında bir vazife vermeli, İstanbul'dan uzaklaştırmalıdırlar.
Halbuki Talat Paşa aynı fikirde değildir, Yakup Cemil'den kurtulmaya bakar. Bir an önce ve başlarına yeni işler açmadan... Haklarında çok şey bilmektedir, kaldı ki terstir, tehditten korkmaz, çenesini tutmaz. Enver Paşa'nın İstanbul dışında olmasını fırsat bilir ve cellada yollar.
Yakup Cemil'i 11 Eylül gecesi sabaha karşı hücresinden alırlar, "nakil filan" der, infaza götürüldüğünü saklarlar. Kağıthane'de dururlar, bir bakar hocaefendi, süngülü muhafızlar... Yolun sonuna geldiğini anlar.
Abdestlidir, duasını kendi yapar. Direğe nasıl bağlanacağını bizzat anlatır ve gözünün bağlanmamasını arzular. Bir rivayete göre askerler başlarındaki zabitin emrine rağmen tetiğe basmazlar. Bakar olacak değil gür bir sesle "Nişaaaan al" diye emreder ve "ateşşş" diye haykırıp noktayı koyar.
Ardından efsaneler anlatılır, güya 14 yara almasına rağmen ölmemiş, dimdik durmuştur ayakta... Meğer iki yürek taşırmış sadrında...
Vücudundan akan kanların şekle şemale girip "önce vatan" yazdığı da rivayet olunur. Tabii ki elif vav ve nunla... Harf inkilabı yapılmamıştır daha...
Yakup Cemil güleç, şakacı, akça pakça bir zabittir aslında... Yakışıklıdır da, yüzü güven verir insana...
Saflığının bedelini öder, onu tepe tepe kullanır ve sustururlar.
Şu komediye bakın "ihanet-i vataniyeden" asılır ama ailesine "Hıdmeti vataniyeden" maaş bağlarlar.
Ardından mal mülk bırakmaz, dul hanımı temizliğe gider, ağızlık yapıp satar, zor zahmet çocuklarına bakar.
Sonraki yıllarda da devlet adına tetik düşürenler olur, başımıza yeni yeni "Yakup Cemiller" çıkar.
Cezaevinde liderlik testi
Teşkilatı Mahsusa kurulunca Yakup Cemil'i de bünyeye alırlar. İlk vazifesi Sinop Cezaevinde yatan 2 bin mahkuma gerilla eğitimi vermek ve Doğudaki operasyonlarda kullanmaktır. O günlerde bu çatı altında imparatorluğun en azılı mahkumları yatar. Yol kesiciler, baba katilleri, hırsızlar...
Demir kapıların ardında kural kaide yoktur, gardiyanlar bile sokulamaz. Yakup Cemil tek başına içeri girer, ardından sürgüler şakırdar. Ceketini omzuna atıp bir sandalyenin üstüne çıkar. "Ya bu delikte geberir gidersiniz" der, "Ya benimle gelirsiniz savaşa!" O sıra külhanilerden biri "Adamların dışarıda Çerkes, ulu orta konuşma" deyince elinin tersiyle vurup yıkar, oracıkta kolunu kırar.
MANGAL YÜREKLİ
Sonra bir şey olmamış gibi iskemleye kurulur, bacak bacak üstüne atar. "İçinizde leşi en fazla olan öne çıksın" diye haykırır. 14 cinayetten hüküm giymiş bir kanlı yürür ortaya. "Tamam" der "Bundan sonra berberim sensin, usturanı kap gel, traşa başla!" Keskin çelik gırtlağında dolanırken sigarasını yakar, halkalar üfürür havaya.
Uzatmayalım onlarla onların anladığı lisandan konuşur, ellerine silah verir, eğitir. Onca çarpışmaya girerler, biri bile arazi olmaz. Sarıkamış, Çoruh, Bitlis, Kars, Ardahan... Erzurum taraflarında da ölümüne savaşırlar. İçlerinden bazıları şehadeti yudumlar, katılır kutlu kervana...
Saatli maairf Mecmuası