« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

14 Eyl

2012

BİRGİVİ

01 Ocak 1970

(ö. 981/1573) Çeşitli sahalarda eser veren büyük Türk âlimi.
Birgili diye de bilinmektedir. 10 Cemâ-ziyelevvei 929 (27 Mart 1523) tarihinde Balıkesir'de doğdu. Asıl adı Takıyyüddin Mehmed'dir. Zaviye mensubu âlim ve faziletli bir kişi olan babası Pîr Ali Balı¬kesir'de müderristi. Balıkesir'in Çay ma¬hallesindeki kabri bugün de ziyaret edil¬mektedir. Dedesi Balıkesir Kepsuf a bağ¬lı Bektaşlar köyünden İskender Efendi'-dir. Annesi ise Meryem Hanım'dır.
Birgivî ilk tahsilini babasının yanında yaptı. Ondan Arapça, mantık ve diğer bazı ilimleri okudu, bu arada Kur'an'ı da ezberledi. Daha sonra İstanbul'a gi¬derek Mahmutpaşa mahallesinde Küçük Şemseddin Efendi'den ders aldı. Ardın¬dan Haseki Medresesi"ne girdi; dönemin tanınmış âlimlerinden Ahfzâde Mehmed Efendi'nin ve daha sonra Rumeli kazas¬keri olan, Kızıl Molla lakabıyla tanınmış Abdurrahman Efendi'nin öğrencisi oldu. İcazet alarak müderrislik payesini elde etti. Ardından Abdurrahman Efendi'nin yanına mülâzım olup ihtisasını tamam¬ladı. Bir süre bazı medreselerde müder¬rislik yaptı. Kanunî döneminde hocası Abdurrahman Efendi'nin aracılığıyla Edir¬ne kassâm-ı askerîsi olan Birgivî bu gö¬revi süresince ders okutmaya devam et¬ti. Bu arada camilerde vaaz veriyor, hal¬kı Kur'an ve Sünnet'e uymaya davet edi¬yordu. Zamanında kabirler üzerine tür¬be yapılması, buralarda mum yakılma¬sı, ücret karşılığında Kur'an okunması gibi bid'atlar ve ayrıca bâtıl itikadlarla, kadılar arasında rüşvetin ^yaygınlaşma-sı, zengin çocuklarına ücretle ilmî paye¬ler verilmesi gibi meşru olmayan uygu¬lamalara karşı da mücadele etti. Para vakfetmenin caiz olmadığını savunan Birgivî, İmam Züfer'in görüşüne ve örfe dayanarak bu tür vakıfların cevazına fet¬va veren Şeyhülislâm Ebüssuûd Efendi'-ye ve onunla aynı görüşü paylaşan Kadı Bilâlzâde'ye reddiye olarak İnkazü'1-hâ-likîn, îkâzü'n-nâ^imîn ve ifhâmü'l-kaşırîn ve es-Seyfü'ş-sârim adlı risale¬leri yazdı. Ebüssuûd'un, esasen daha ön¬ceki Osmanlı ulemâsı arasında da tartı¬şılan, hatta İmâm-ı Âzam'ın öğrencileri¬nin de farklı görüşler ileri sürdükleri bu konuda halk arasında fitneye yol açma¬ması hususunda Birgivfye nasihatta bu-lunduğu ve kendi fetvasına gerekçe ola¬rak da hayır işlerinin kesilmesi endişe¬sini dile getirdiği rivayet edilmektedir.
Halkın bid'atları terketmesinden ümi¬dini kesen Birgivî İstanbul'a gidip Bay-ramiyye tarikatı şeyhi Abdullah Karamâ-nfye intisap ederek inzivaya çekildi. Edir¬ne'de kaşsâm-ı askerî iken aldığı para-ları defter kayıtlarına göre geri vererek hak sahiplerinden helâllik aldı. Ancak müridinin ders ve irşad faaliyetleri için geri dönmesini isteyen Abdullah Kara-mânrnin de tavsiyesi üzerine, Sultan II, Selim'in hocası Birgili Atâullah Efendi'¬nin Birgi'de yaptırdığı medreseye mü¬derris tayin edildi. İlmî ehliyetiyle kısa zamanda meşhur olan Birgivfden ders almak isteyen pek çok talebe ülkenin her tarafından buraya akın etmeye baş¬ladı. Ömrünün geri kalan kısmını Birgi'¬de tedris, irşad ve telif faaliyetleriyle ge¬çirmiş olması sebebiyle de Birgivî nis-besiyle şöhret buldu.
Hakkı söylemekten çekinmeyen Bir¬givî ömrünün sonlarına doğru tekrar İs¬tanbul'a giderek Sadrazam Sokullu Meh¬med Paşa'ya memleketteki adaletsizlik¬lerle mücadele etmesi için tavsiyelerde bulunmuştur. Fıkıhta Hanefî, itikadda Mâtürîdî olan Birgivî Mehmed Efendi'¬nin biyografisinden bahseden bütün kay¬naklar, onun Osmanlılar döneminde ye¬tişmiş seçkin bir âlim olması yanında dinî ve ahlâkî şahsiyeti bakımından da mükemmel bir insan olduğu belirtir. Mehmet Ali Aynî Türk Ahlâkçıları adlı eserinde (I, 105) ondan, "Ahlâkçılarımız içinde Birgivî derecesinde mümtaz bir simaya nâdir tesadüf olunur. Çünkü onun dinî bilgisi ve bıraktığı eserleri ne kadar yüksek ise meslek ve meşrebi de o nis-bette pâk, nezih ve metîn idi" şeklinde söz eder. Özellikle ahlâk ve fıkha dair eserlerinde klasik görüş ve bilgileri ak¬tarması yanında kendi dönemindeki di¬nî, ahlâkî, sosyal ve siyasî meselelere Özel bir Önem vermesi, bunlarla ilgili şah¬sî görüşlerini ve tenkitlerini cesaretle ortaya koyması onun ilmî şahsiyetinin en dikkate değer yönüdür. Eserleri ça¬ğının sosyal hayatını ve problemlerini yansıtması bakımından da büyük önem taşır.
Birgivî son derece dürüst ve tavizsiz bir ilim adamıdır. Nitekim döneminde çok yaygın olan anlayışa rağmen hiçbir eserini herhangi bir devlet büyüğüne it¬haf etmemiş, aksine devlet ileri gelen¬leri de dahil olmak üzere her seviyedeki yöneticilerde ve görevlilerde gördüğü kusurları cesaretle tenkit etmiştir. Özel¬likle memuriyetlerin rüşvet karşılığı sa¬tılması, kadılar, muhtesibler ve diğer gö¬revlilerin rüşvet almaları, ehli olmayan¬lara ilmî ve idarî rütbeler verilmesi, bu yüzden cehaletin yaygınlaşması ile her türlü bid'at ve hurafe Birgivî'nin şiddet¬le karşı çıktığı hususlardır[341]. BirgivTnin, bazı haksız menfaatlar elde ettiği, görevliler nezdinde nüfuz sağlayarak devlet işlerine karıştığı ge¬rekçesiyle, II. Selim'in hocası olduğu için "Hâce-i Sultânf'diye şöhret bulan tanın¬mış âlim Atâullah Efendi'yi bile ikaz et¬mesi[342], onun dürüstlük ve cesaretinin ilginç bir örne¬ğidir.
Birgivî, kendisi de Bayramiyye mün-tesibi olmakla birlikte zamanında Sünnî esaslardan sapmış ve bid'atlar ihdas et¬miş olan bazı tasavvuf erbabını da eleş¬tirmekten geri durmamış, hatta bir kı¬sım mutasavvıfların bid'at ve aşırılıkla¬rını ortaya koyup tenkit etmek üzere eî-Kavlü'l-vasît beyne'î-iirât ve't-tefrit adlı bir de risale yazmış olması yüzün¬den tasavvuf düşmanı olmakla itham edilmişse de bu iddia isabetsiz görül¬müştür. Nitekim et-Tarikotü'1-Muham-mediyye'nin sarihlerinden ünlü muta¬savvıf Abdülganî en-Nablusî (ö. 1143/ 1731), Birgivfnin Ehl-i sünnet esasları¬na bağlı tasavvuf büyüklerini değil ta¬savvuf adına bir yığın bid'at ve hurafe ortaya çıkaran sözde mutasavvıfları ten¬kit ettiğini belirtir[343]. Esasen onun et-Tctrikatü'î-Muhammediyye'yi telif ederken Gaz-zâlî'nin thyâ^ü cuiûmi'd-dfn'inden çok geniş ölçüde faydalanmış olması da Sün¬nî tasavvufa bağlılığının açık bir delili¬dir. Öte yandan öğrencilerinden Akşe¬hirli Hocazâde Abdünnâsir tarafından yazılan ve Kuşadalı Ahmed Efendi'nin Tercüme-i Evrâd-ı Birgiviyye adıyla Türkçe'ye çevirdiği, Birgivî'nin yirmi dört saatlik hayat kesitini anlatan bir risale¬de de onun çok yoğun bir dinî ve tasav-vufî hayat yaşadığı görülmektedir. Bu¬nunla birlikte Birgivî birçok Osmanlı ule¬mâsından farklı olarak sosyal gelişme¬leri de tenkitçi bir yaklaşımla takip et¬miştir. Nitekim daha sonraki birçok Os¬manlı ilim ve devlet adamının, impara-torluğun içine düştüğü gerilemenin bün-yevî sebepleri olarak gösterdiği ve baş¬ta devlet adamları, ulemâ, mutasavvıf¬lar gibi seçkin zümreler olmak üzere toplumun çeşitli kesimlerinde hissedi¬len olumsuz sosyal ve ahlâkî gelişmeleri ve bunların doğuracağı tehlikeli sonuç¬lan Birgivrnin daha o zamandan görme¬si, kendi dönemindeki Osmanlı ulemâsı içinde sosyal gelişmeleri takip eden az sayıdaki münevverlerden biri olduğunu gösterir. Başta et-Tarikatü'l-Muham-mediyye olmak üzere eserlerinin her devirde büyük ilgi görmesi de ilmî dira¬yeti yanında dürüst, basiretli, cesur ve sosyal problemler karşısında sorumlu¬luk duygusu taşıyan bir kişilik sahibi ol¬masının sonucu şeklinde değerlendirilmelidir.
Birgivi, başta el- 'Avâmiî ve İzhâr ol¬mak üzere Arap grameri konusunda ka¬leme aldığı eserlerle de İslâm ilimleri ala¬nında büyük bir hizmet ifa etmiş ve hak¬lı olarak yaygın bir şöhrete kavuşmuş¬tur. İslâm dininin iki ana kaynağını oluş¬turan Kur'an ve Sünnet'in dili olan ve ayrıca İslâm medeniyetinin müşterek li¬sanı haline gelen Arapça'nın Arap olma¬yan müslüman milletler tarafından öğ¬renilebilmesi için büyük gayretlerin sar-fedildiği bilinmektedir. İlmî Arapça'nın öğrenilmesinde onun gramerinin bilin¬mesinin büyük payı bulunduğu da şüp¬hesizdir. Birgivî de, ana kuralların öğ¬renciler tarafından ezberlenmesi gele¬neğine uyarak kaleme aldığı ei- cAvâmil risalesinden başka onun şerhi durumun¬daki îzhâr'\ telif etmiştir. Sağlam bir ter¬tibe ve öziü bilgilere sahip olmanın ya-nmda çeşitli nahiv kaidelerinin örnekler¬le açıklanması sırasında pedagojik esas¬lar ihtiva eden cümlelerin kaydedilmesi bu iki esere büyük itibar kazandırmış, asırlar boyu Arapça'nın öğrenilmesinde vazgeçilmez eserler listesindeki yerleri¬ni korumalarını sağlamıştır. Şüphe yok ki söz konusu kitapların bu derece iti¬bar görmesinde Birgivrnin ilim ve din hayatındaki güçlü şahsiyetinin de önem¬li bir payı olmuştur.
Birgivî 981 yılı Cemâziyelevve! ayında[344] bir İstanbul seyahati sıra¬sında vebaya yakalanarak hicrî yıla göre elli iki yaşında vefat etti ve Birgi'ye ge¬tirilerek burada defnedildi.
Eserleri. İlmî açıdan önemlerine göre Arap dili grameri, ahlâk-tasavvuf, fıkıh, akaid, tefsir-kıraat, hadis gibi sahalar¬da çoğu Arapça, birkaçı da Türkçe olmak üzere tesbit edilebilmiş altmışa yakın eserinin başlıcaları şunlardır:
a- Gramer.
1- el-cAvâmil. Nahiv ilmi¬ne dair Arapça küçük bir risale olup el-cAvâmilü'l-cedîde diye de bilinmekte¬dir. İlki İstanbul'da (1234) olmak üzere çeşitli yer ve zamanlarda kırk civarında baskısı yapılmıştır. Eser Süleyman b. Ahmed, Hüseyin b. Ahmed Zeynîzâde (Ta'lîku'l-feuâdıl), Kuşadalı İsmet Ah¬med ve Mustafa b. İbrahim (Tuhfetü'l-ihuân) tarafından şerhedilmiş, bu şerh¬lere de muhtelif haşiyeler yazılmıştır.
2- İzhârü'l-esrâr. Nahivle ilgili Arapça bir eser olup ilki İstanbul'da (1219) olmak üzere çeşitli yer ve zamanlarda kırkı aşkın baskısı yapılmıştır. Ayrıca birçok şerh ve haşiyesi vardır. En meşhuru Adalı Şeyh Mustafa'nın hazırladığı, bu sebeple Ada¬lı diye tanınan ve birçok defa basılan Netâ'icü'î-efkâr adlı şerhtir.
3- İmcâ-nü'l-enzâr, Arap grameriyle ilgili meş¬hur el-Makşûd'un şerhi olup 952'de (1545) telif edilmiştir. İlki Bulak'ta (1207) olmak üzere on beşten fazla baskısı ya¬pılmıştır.
4- Kifâyetü'l-mübtedî[345]. Sarf ilmine dair Arapça bir eserdir. Süleyman Sırrî tarafından Kifâyetü'l-müntehi fî şerhi Kifayeti!-mübtedî[346] ve Kuşadalı Ahmed tarafından cİnâyetü'î-mübteğî (İstanbul 1284) adıyla şerhedîl-miştir.
5- İmtihânü'l-ezfciyd[347]. Nahivle İl¬gili Arapça bir eser olup İbnü'l-Hâcib el-Mısrî'nin el-Kâfiye'sinin Kâdî Beyzâ-vî tarafından yapılan Lübbül-elbâb fî cilmi'l-icrâb adlı muhtasarının şerhidir. Eser Târik Muhtar el-Melîcî tarafından tahkik edilmiştir[348]. Eser üzerinde Adalı Şeyh Mustafa'nın Hâşiyetü Adalı eale'l-İm¬tihan adlı bir haşiyesi vardır.
6- Şerhul-Emşile. Müellifinin belli olmadığına dair yaygın kanaatin aksine Brockelmann'ın bir Vatikan el yazmasına dayanarak Bir-givfye ait olduğunu söylediği Arapça el-Emşiîetü'l-fazliyye'nm yine Birgivî tarafından yapılmış şerhidir.
b- Ahlâk-Tasavvuf.
1- et-Tarikatü'l-Muhammediyye.
2- Din, ahlâk ve tasavvuf ko¬nularıyla ilgili çok tanınmış Arapça bir eserdir. İlki İstanbul'da (1260) olmak üze¬re on beşi aşkın baskısı vardır. Ayrıca ellifın Zâdü'l-mütezevvicîn adlı şerhi yanında İshak b. Hasan ez-Zencânî'nin de bir şerhi vardır.
d- Akaid.
1- Ahvâli! etfâîi'l-müshmîn. Müslüman çocukların âhiretteki duru¬mu ile ilgili bir risaledir,
2- Ziyâretü'l-kubûr.[349]
e- Tefsir-Kıraat.
1- Tefsîm sÛreti'1-Ba-kara. Bakara sûresinin yarısına kadar yapılmış bir tefsir olup daha çok dil ku¬ralları ile ilgili açıklamalarıyla dikkati çekmektedir. Beyzâvî tefsirinden daha üstün olduğu iddia edilmekteyse de on¬dan daha muhtasar ve daha az meşhur¬dur. Eser Yaşar Düzenli tarafından tah¬kik edilmiştir.[350]
2- ed-Dürrül-yetîrn. Tecvidle ilgili iki varaklık bir ri¬sale olup 974 Cemâziyelevveli başında[351] telif edilmiştir. Eskicizâde'-nin (ö. 1243/1827-28) yaptığı tercüme[352] ve tecvide dair diğer bazı risalelerle birlikte basılmıştır[353]. Eser biz¬zat müellifi tarafından şerhedilmiştir.
f- Hadis.
1- Risale fî uşûli'î-hadîs. Kü¬çük fakat oldukça değerli bir risaledir. Eser Dâvûd-i Karsı tarafından şerhedil-miş[354], bu şerh üzerine de Mustafa Şevket Efen¬di (ö. 1292/1875) ve Yûsuf b. Osman Har-pütî (ö. 1292/ 1875) birer haşiye yazmış¬lardır. Dâvüd-i Karsrnin şerhi ve Ahmed Ziyâeddin Gümüşhânevî'nin Râmûzül-ehâdîş, Ğard'ibü'i-eftddîş'iyle birlik¬te çeşitli baskıları yapılan eser[355] Sadık Cihan tarafından tercüme edilmiştir[356].
2- el-Erba'ûn. İbadetlere dair kırk hadisi ihtiva etmekte olup Şerhu'I-ehâ-dîşi'î-erbacîn adıyla bir de şerhi vardır. İlk sekiz hadisi müellifin kendisi, diğer¬lerini ise Mehmed Akkirmânî (ö. 1174/ 1760) şerhetmiştir[357]. Muhtemelen her ikisinin de "inneme'l-a'mâlü bi'n-niyyât" hadisiyle başlaması sebebiyle Brockel-mann yanlış olarak bu eseri Nevevfnin el-Erha 'jh'inin şerhleri arasında zikret¬miştir[358]. Eser Mustafa Cem'î tarafından Burhânü.'!-müttakin Tercüme-i Hadîs-i Erbain adıyla Türkçe'ye çevrilmiştir[359].
3- Kitâbü'1-îmân ve'1-İstihsân.[360] Nihal Atsız, İsmihan Sultan Kütüpha-nesi'nde[361] kayıtlı nüshasının so¬nunda telif veya istinsah tarihi olarak Birgivrnin doğumundan on altı yıl önce¬sine rastlayan 913 (1507-1508) yılının verilmesinden hareketle Sıhâh-ı Ace-miyye adlı Farsça-Türkçe sözlüğün, Kâ-tib Çelebi[362] ve Brockelmann[363] tarafından yanlışlıkla BirgivTye isnat edil-diğini ileri sürmektedir. Birgivfye Rav-zatü'l-cennât fî usûli'î-i'tikâd adlı bir eser daha nisbet edilirse de Mahmud Esad Efendi (Seydişehrî) tarafından ter¬cüme edilerek yayımlanmış olan[364] bu eser aslında Bosnalı Hasan Kâff Akhisârfnin telifidir.

Ziyaret -> Toplam : 125,32 M - Bugn : 84714

ulkucudunya@ulkucudunya.com