Fevzi Çakmak’a Göre Mustafa Kemal Anadolu’ya Nasıl Gönderildi?
Sinan Tavukçu 01 Ocak 1970
Fevzi Paşa, İngilizlerin bu düşmanlığından istifade ederek, Yakup Şevki Paşa’nın boşalttığı alana Mustafa Kemal’in ordu müfettişi olarak görevlendirilmesi lüzumuna İtilaf kuvvetlerini ikna etmişti
1946 yılında yayımlanmış bulunan “Mareşal Fevzi Çakmak: Askeri, Hususi Hayatı” adlı kitabının[1] müsveddelerini, kitabın yazarı Süleyman Külçe 1946 yılında Fevzi (Çakmak)Paşa’ya okumak üzere takdim etmiş, Fevzi Paşa’da bunları tashih ettikten sonra müsveddelere kendi el yazısı ile yeni bazı notlar ilave etmiştir. Süleyman Külçe’nin kitabının önsözünde açıkladığı bu bilgiye göre, Fevzi Çakmak’ın murakabesinden geçen bu kitap, Fevzi Paşa’nın hatıratı niteliğini de kazanmıştır. Kitapta, milli mücadelenin başlangıcı, Mustafa Kemal’in Anadolu’ya gönderilmesi gibi hususlarda bazı önemli bilgiler mevcuttur.
Bu yazımızda, Mustafa Kemal Paşa’nın Anadolu’ya gönderilmesi hususu başta olmak üzere, milli mücadelenin başlangıç dönemi ile alakalı olarak, Fevzi Çakmak’ın anlattığı, ancak inkılap tarihçilerinin nedense itibar etmediği bu hatıralardan söz edeceğiz.
Bilindiği üzere Mustafa Kemal’in Anadolu’ya gönderilmesi konusunda resmi tarih tezi; Padişah ve Sadrazam Ferid Paşa’nın Mustafa Kemal’den kuşkulandıkları, merkezden uzaklaştırmak için ona münasip bir iş araştırdıkları, bu sırada Samsun’da asayişsizlik hadiselerinin ortaya çıkmasını bir fırsat bilerek Mustafa Kemal’i ordu müfettişi olarak Samsun’a göndermek suretiyle ondan kurtulmaya çalıştıkları yönündedir. Nitekim Mustafa Kemal Nutuk’ta, kendisinin bir talimatnâme ile Anadolu’ya gönderilmesi konusunda bahsettiğimiz genel kanaatin oluşmasını sağlayacak şu konuşmayı yapmıştır; “…Bu vâsi selahiyetin, beni İstanbul’dan nefy ü teb’id (sürgün) maksadiyle Anadolu’ya gönderenler tarafından, bana nasıl tevdi edildiği mûcib-i istigrabınız (hayretinizi mucip)olabilir! Derhal ifade etmeliyim ki, bana bu selahiyeti onlar bilerek ve isteyerek vermediler. Herçi bâd-âbâd (ne olursa olsun,), benim İstanbul’dan uzaklaşmamı arzu edenlerin icat ettikleri sebep” [2]
Mustafa Kemal Paşa, Falih Rıfkı Atay’ın “19 Mayıs” adlı kitabında, Samsun ve havalisindeki asayişsizlik hadiselerinin teftişi kendisine teklif edildiğinde, müfettişlik yetki ve sorumluluklarını ihtiva eden 6 Mayıs 1919 tarihli talimatnâmeyi Erkân-ı Harbiye-i Umumiye İkinci Reisi Diyarbekirli Kâzım (İnanç) Paşa’ya kendisinin dikte ettirdiğini, talimatnâmenin onun tarafından Harbiye Nazırı Şakir Paşa’ya mühürlettirildiğini anlatmıştır. Talimatta yer alan yetki sınırlarını kendisinin belirlediğini kitapta şu sözlerle ifade etmiştir; “Mümkün olduğu kadar Anadolu’nun her tarafına emir vermeli idim. İstediğim bir madde, Samsun’dan başlayarak bütün şark vilâyetlerinde bulunan kuvvetlerin kumandanı olmaklığım ve bu kuvvetlerin bulunduğu vilâyetler ve valilerine doğrudan doğruya emir vermekliğimdi. Bir başka madde, bu mıntıka ile herhangi bir temasta bulunan askerî ve idarî makamlara işarlarda (yazı ile bildirme) bulunabilmekliğimdi.” (F. R. Atay, 19 Mayıs, s. 19)
Falih Rıfkı Atay’ın kitabında yer alan Mustafa Kemal’in anlatımına göre, Kâzım (İnanç) Paşa son şeklini alan talimatnâmeyi Harbiye Nazırı Şakir Paşa’ya götürmüş ve imzasına arzetmiştir. O gün hasta bulunan Harbiye Nazırı Şakir Paşa, talimatnameyi Kâzım Paşa’ya okutmuş; fakat okuma işi daha bitmeden “Paşa oğlum, siz üçüncü (9.) Ordu Müfettişliği değil, bütün Anadolu’da sahib-i nüfuz bir müfettişlik ihdas etmişsiniz, bu nasıl şey” diye yetkinin genişliği karşısında hayretini belirtmekten kendini alamamıştır. Kâzım Paşa, “Hayır efendim, müfettişliklerin kendi hududuna mücavir (komşu) kıtaat ve vilâyetlerde de temasta bulunması vazifemizin mesul ve mevzuuna dâhildir. Tabirimiz umûm Anadolu müfettişliği sarahatinde ifade etsek dahi yeniden bir şey ihdas etmiş olmuyoruz” gibi bir açıklamada bulunduysa da, Şakir Paşa’yı ikna etmesi mümkün olamamıştı. Ancak Paşa, “İmzaya lüzum yoktur; yalnız mühürlersin” diyerek ona mührünü vermiştir.
Daha önce hiçbir Osmanlı subayına verilmemiş bulunan olağanüstü geniş yetkileri ihtiva eden talimatnâmenin sadece kendi fikri ve projesi olduğu iddiası, her şeyi tek başına kendine mal eden, Padişahtan Sadrazama, Erkan-ı harbiye komutanlarından Osmanlı Vükelâ Meclisi’ne kadar talimatnâmede imzası bulunan herkesi saf-salak yerine koyan bir bakış açısının ürünüdür. Dönemin hiyerarşisi ve İstanbul’daki İşgal Kuvvetleri Komutanlığı’nın mevcudiyeti dikkate alındığında bu iddianın hiçte gerçekçi olmadığı ortadadır. Olağanüstü geniş yetkiler ihtiva eden talimatnâmenin Osmanlı Vükelâ Meclisi’nde bir itiraza uğramadan kolaylıkla geçmiş olması, işgal kuvvetleri komutanlığına takılmaması, üstelik dikkat çekecek kadar geniş bir maiyetle Boğaz’dan yola çıkmasına izin verilmesi elbette ki Mustafa Kemal Paşa’nın tek başına kotarabileceği işler değildi. Nitekim Tevfik Bıyıkoğlu, “Atatürk Anadolu’da (1919-1921)” kitabında, Ordu müfettişliklerine bu kadar geniş (askerî ve mülkî) yetki veren tarihi talimatın İtilaf Devletlerinin ordu ve memleket üzerinde sıkı denetim ve kontrolüne rağmen nasıl hazırlanıp kabul olduğunun bazılarına göre bir sır gibi, olduğunu söylemektedir. [3]
“Mareşal Fevzi Çakmak: Askeri, Hususi Hayatı” adlı kitaba ve Fevzi Paşa’nın anlatımlarına dönecek olursak, Fevzi Paşa Mustafa Kemal Paşa’nın Anadolu’ya gönderilişini, Mustafa Kemal Paşa’nın anlatımından farklı olarak, tam bir Erkan-ı Harbiye organizasyonu olarak takdim etmektedir.
Erkan-ı Harbiye İşgale Karşı Direniş Teşkilatları Kuruyor
30 Ekim 1918 tarihinde imzalanan Mondoros Mütarekesi’nin 7’inci maddesine dayanarak, 8 Kasım’da Musul’u işgal eden İngilizler, Fransızlarla birlikte, işgal alanını ikinci ordu mıntıkasına doğru genişletip 9 Kasım’da İskenderun’u işgal etmişlerdi. Daha sonra Fransızlar, Payas-Kilis hattına doğru devam edip Dörtyol, Mersin, Adana, Pozantı’yı da işgal alanına dâhil ettiler. Bu işgalleri İtalya’nın Antalya ve Konya’yı işgali takip etti.
İşgaller henüz başlamadan önce, Erkan-ı Harbiye muhtemel düşman işgaline karşı direnişe geçmek üzere sivil halkı teşkilatlandırmaya başladı. İlk önce 2 Kasım 1918'de, Trakya toprağını Yunanlılara kaptırmamak için I. Ordu Komutanı Cafer Tayyar Paşa’nın önderliğinde ''Trakya Paşaeli Müdafaai Osmaniye'' derneği kuruldu. İşgalin başlamasından sonra bunu 2 Aralık 1918’de “İzmir Müdafaa-i Hukuk-u Osmaniye Cemiyeti” nin kurulması takip etti. Bu cemiyetin kurulduğu sıralarda aynı maksatla “Müdafaa-i Vatan Heyeti” çalışmalara başladı (İzmir’in Yunanlılar tarafından işgalinden bir gün önce bu kuruluş “Redd-i İlhak” adını almıştır). Doğu illerimizin Ermeniler’e verilmesini önlemek maksadıyla, 4 Aralık 1918’de “Vilâyet-i Şarkiye Müdafaa-i Hukuku Milliye Cemiyeti”, Adana yöresindeki işgale karşı 21 Aralık 1918'de “Kilikyalılar Derneği”, Pontus Rumları'nın talep ve saldırılarına karşı 12 Şubat 1919'da ''Trabzon Muhafaza i Hukuku Milliye Cemiyeti'' kuruldu. Bu teşkilatların kuruluşu Mustafa Kemal’in Anadolu’ya gönderilmesinden çok önceye tekabül etmektedir.
Mütareke sonrasında, Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Reisliğinin gizli talimatları doğrultusunda direniş teşkilatları kuran, silah ve cephaneyi teslim etmemek üzere tedbirler alan, halkı silahlandıran VIII. Ordu Kumandanı Nurettin Paşa İzmir’den, II. Ordu Kumandanı Nihat Paşa Kilikya mıntıkasından, Musul’dan çekilen VI. Ordu Kumandanı Ali İhsan Paşa Güneydoğu’dan ve Kafkasya’da görev yapan IX. Ordu Kumandanı Yakup Şevki Paşa doğu cephesinden İngilizlerin yoğun baskısıyla İstanbul’a celbedildilip görevlerinden azledildiler. Özellikle, ordusu lağvedilen Yakup Şevki Paşa’nın IX. Ordu mıntıkasında yaptığı faaliyetler İngiliz General Milne’yi çileden çıkarmıştı. Hakikaten, Yakup Şevki Paşa’nın Kafkaslarda ve Doğu Anadolu’da yaptığı gizli teşkilatlanma daha sonraki dönemlere de model olabilecek bir gayretin ürünü olup, müstakil bir makale konusudur.
Fevzi Çakmak, Akın Gazetesi yazarlarından Selime Seden ile 20 Mayıs 1948 tarihinde yaptığı ve gazetenin 37 sayılı nüshasında yayınlanan mülakatında, yazdığı hatıratlarından[4] bahsederken, “zülfü yare dokunan kısımlarını şimdiden söyleyemem” diye rezerv koyduktan sonra, mütareke dönemini şöyle tasvir etmektedir.
“9’uncu Ordu Kumandanı Yakup Şevki Paşa’nın azli ile İstanbul’a celbi için General Milne aylarca uğraşmıştı. Mütareke mucibince Cenubî Kafkasya ve Ermenistan’ı tahliye ederken Yakup Şevki Paşa bütün silah, mühimmat, techizat, erzak ve eczayı tıbbiyenin hududumuz içerisine nakil ve idharına çok ehemmiyet vermiş ve bu suretle İstiklal Savaşı’nda bunlardan pek büyük istifadeler temin edilmişti. Bundan başka Yakup Şevki Paşa Ermenistan ile hududumuz arasında Cenubî Garbî Kafkas Hükûmeti namile bir İslam hükûmeti (Etat Tampon) vücuda gelmesine çalışmış ve Trabzon ve Samsun sahillerinde Pontos çetelerinin yerleşmesine cenuba sarkmalarına karşı muvazzaf ve yerli kuvvetlerle mukavemet tertibatı almış ve düşmanlarımızın kolay muvaffakiyet ümitlerini kırmıştı.” (Süleyman Külçe, A.g.e., s.105)
İşgal Kuvvetleri Fevzi Çakmak ve M.Kemal Paşa’yı Neden Tutuklamadılar?
Mondoros Mütarekesi’ni müteakiben Îtilaf kuvvetleri İstanbul’u işgal etmiş, işgal sonrasında, tehlike arz edeceklerini düşündükleri asker ve sivil bütün şahısları tutuklayarak Malta’ya götürmüşlerdi. Ali İhsan Paşa ve Yakup Şevki Paşa’da bunlar arasındaydı. Ancak, Fevzi Paşa ve Mustafa Kemal Paşa bu uygulamanın dışında tutulmuşlardı. Böyle bir dönemde, Fevzi Paşa ve Mustafa Kemal Paşa’nın bu uygulamanın dışında bırakılmasını Süleyman Külçe şu sebebe bağlamıştır.
“Fevzi Paşa, İngilizler için bir bakıma elde tutulacak bir eleman idi. Çünkü o; Mustafa Kemal Paşa ile beraber tanınmış bir Alman hasmı idi. Filistin’de her ikisinin de Almanlarla geçinemedikleri, her fırsatta çekişerek bir daha barışmamak üzere küskün oldukları malûmdu. Onlar; bu iki kumandanın Almanlarla olan geçimsizliklerini istismar ederek kendilerini kazanmak kâbil olacağını düşünüyorlardı. Hatta orduyu İngilizler aleyhine tahrik ettiği hakkındaki şayiaya nazaran Fevzi Paşa’yı Malta’ya sürmek fikrinden bile Alman husumeti münasebetiyle bilâhere vaz geçtikleri muhakkaktır.” (Süleyman Külçe, Mareşal Fevzi Çakmak Askeri, Hususi Hayatı, s. 97-98)
3 Ordu Müfettişliği Kuruluyor
Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Reisliğini 3 Kasım 1918’den beri Cevat (Çobanlı) Paşa yürütüyordu. Mondoros Mütarekesi’ni imzalayan İzzet Paşa Kabinesi’nin istifasından sonra, 11 Kasım 1918 günü kurulan Tevfik Paşa Kabinesi’nde Cevat Paşa Harbiye Nezaretine getirilince, Fevzi Paşa onun yerine Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Reisliğine tayin edildi.
Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Reisliği, mütareke hükümleri gereğince orduların lağvedilmesinden doğan boşluğu doldurmak üzere hazırlıklar yapıyordu. Mütareke devresinde ordunun üç müfettişlik, 9 kolordu ve 20 tümen halinde teşkilatlandırması, asker mevcudunun 100.000’in üzerine çıkarılması (mütareke hükümlerine göre 50.000’i aşmaması gerekiyordu), 20.000 olan jandarma sayısının 35.000’e çıkarılması tasarlanmıştı. Bu dönemde askerler terhis edilirken direnişin üzerlerine inşa edileceği zabit kadrosu bilerek terhis edilmemiş, büyük kısmı birliklerinden izinli gösterilmişti. Gerektiğinde Anadolu’ya geçirilmek üzere elde tutulan subay sayısı 2.500 kişiydi. Fevzi Paşa kendisine ait olan bu projeyi Selime Seden ile yaptığı mülakatta şöyle anlatmıştır:
“Lağvedilen orduların yerini doldurmak üzere hazarda talim ve terbiye ile iştigal için 3 ordu müfettişliği yapılmasını teklif ettim. İşgal kuvvetleri erkânı harbiyesi ile uzun münakaşalar neticesinde böyle bir teşkilatın lüzumunu tasdik ettiler. Harbiye Nazırı Müşir Şakir Paşa’ya şarkta (9’uncu Ordu Kıtaatı Müfettişliği) namı ile bir teşkilat yapılarak müfettişliğine Mustafa Kemal Paşa’nın tayinini arz ettim. Şark bölgesinde hâsıl olan boşluğun bir an evvel doldurulması lüzumuna kâni oldu. Nisan ortalarında Erzurum’dan ayrılan Yakup Şevki Paşa’nın ay sonlarında Trabzon’dan İstanbul’a yol aldığı sırada Mustafa Kemal Paşa’da 28 Nisan 1919 tarihinde 9’uncu Ordu Kıtaatı Müfettişliği’ne tayin edilmiş bulunuyordu.
15’inci Kolordu’ya da Kazım Karabekir Paşa’yı inha (tayin) etmiş idim. Mayıs başlarında o da vazifesine intikal etmişti; ve bu suretle açılan boşluklar doldurulmuş bulunuyordu.” (Süleyman Külçe, A.g.e., s.106)
Mustafa Kemal’in de Üçüncü Ordu Müfettişi olarak görevlendirildiği müfettişlik sistemi, silahlı kuvvetlerde rutin teftiş yapan müfettişliklerle karıştırılmaması gereken farklı bir sistemdi. Ordu komutanlığı sisteminin yerini almak üzere tanzim edilmişti. Müfettişlikler yoluyla ordunun yeniden teşkilatlandırılması projesini uygun bulan Harbiye Nazırı Şakir Paşa, işgal orduları komutanlığının fazla dikkatini çekmeden lağvedilen orduların yerine üç ordu müfettişliği kurulması yolunda emirler verdi. 1919 yılı Nisan ayı sonlarına doğru tamamlanan bu teşkilatlanma Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Riyaseti tarafından kabul edildi. 30 Nisan 1919’da Harbiye Nezareti’nin tasdikinden geçti ve aynı gün Padişah’ın müfettişlik teşkilatına geçilmesi hakkındaki iradesi çıktı. İrade hükümlerinin yürütülmesi görevi Harbiye Nezareti’ne verilmişti. Harbiye Nazırı Şakir Paşa, hazırladığı ordu müfettişliği talimatnamelerini 6/7 Mayıs 1919’da ordu müfettişlerine tebliğ etti.
Kurulan ordu müfettişlikleri ve görev mıntıkaları aşağıdaki gibiydi.
I. Ordu Müfettişliği’nin merkezi İstanbul olup başına Kavaklı Fevzi (Çakmak) Paşa tayin olmuştu. Müfettişlik 1’inci (Komutanı Miralay Cafer Tayyar Bey), 14’üncü (Kumandanı Mirliva Yusuf İzzet Paşa), ve 25’inci (Kumandanı Mirliva Sait Paşa) Kolordulardan müteşekkildi. Görev mıntıkası bütün Rumeli, güney Marmara ile doğu Marmara civarındaki bütün vilayetler ve mutasarrıflıklardı.
Yıldırım Kı’aatı (daha sonra II. Ordu) Müfettişliği’nin merkezi Konya’ydı. Başına Mersinli Cemal Paşa atanmıştı. Müfettişlik 12’inci (Kumandanı Miralay Selahattin Bey), 17’inci (Kumandanı Mirliva Ali Fuat Paşa) ve 20’inci (Kumandanı Mirliva Ali Nadir Paşa) Kolordulardan kurulmuştu. Teftiş mıntıkası İzmir, Konya, Ankara, Kastamonu vilayetleriyle Menteşe, Antalya, Silifke, Afyonkarahisar, Kütahya, Eskişehir, Kayseri müstakil mutasarrıflıklarıydı.
Dokuzuncu Ordu (daha sonra III. Ordu) Müfettişliği’nin merkezi Erzurum olup başına Mustafa Kemal Paşa tayin edilmişti. Müfettişlik 3’üncü (Kumandanı Miralay Refet Bele Bey) ve 15’inci (Kumandanı Mirliva Kazım Karabekir Paşa) kolordulardan kurulmuştu. Teftiş mıntıkası Sivas, Amasya, Tokat, Canik, Samsun, Doğu Karadeniz’in tamamı, Erzincan, Erzurum, Kars, Ağrı, Van, Hakkari, Elazığ, Bingöl, Bitlis vilayet ve mutasarrıflıklarıydı.
Bu üç ordu müfettişliğinin dışında, merkezi Diyarbakır’da bulunan 13.Kolordu doğrudan doğruya Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Riyasetine bağlıydı. Bu proje çerçevesinde kurulan Rumeli Kıt’aatı Askeriye Müfettişliği ise fiilen faaliyette bulunamamıştı.
Ordu müfettişlikleri hazerî kadrodan ziyade seferî kadro hüviyetinde yapılandırılmıştı. Harbiye Nazırı Şakir Paşa, ordu müfettişlikleri ve kolordulara gönderdiği 30 Nisan 1919 tarihli ve “gizli” kayıtlı emirde, ordunun seferî durumda tutulmasını emretmişti. Bu emir, her ne kadar mütareke imzalanmışta olsa, Erkan-ı Harbiye’nin nazarında “harp hali” nin devam etmekte olduğunu göstermekteydi.
Mustafa Kemal Paşa’nın Milli Dava İçin Bir Memuriyete Tayinin Görüşülmesi
12 Ocak 1919’da Tevfik Paşa’nın istifasından sonra, yeni kabineyi yine Tevfik Paşa kurmuştu. 2. Tevfik Paşa Kabinesi’nde Harbiye Nazırı bu sefer Ferik Ömer Yaver Paşa olmuş, Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Reisliğine Fevzi Paşa yerine Cevat (Çobanlı) Paşa getirilmişti.
Henüz Sadrazam Ahmed Tevfik Paşa istifa etmeden önce, Fevzi, Cevat ve Mustafa Kemal Paşalar Harbiye Nezareti’nde bir araya gelerek memleketin içinde bulunduğu durumu müzakere ederler. Ne yapabileceklerini konuşurlar. Hükumetin istifa tarihi olan 4 Mart 1919’dan önce gerçekleşen bu görüşmeyi Süleyman Külçe kitabında şöyle anlatmaktadır:
“Birkaç hafta geçtikten sonra bir gün Fevzi ve Cevat Paşalar bir arada bulundukları sırada Mustafa Kemal Paşa ziyaretlerine gelmişti. Bittabi bu üç değerli şahsiyetin görüşmeleri memleketin maruz kaldığı tehlikeler üzerinde toplanmıştı. Söz ilerledikçe her üçünün görüşlerinde mutabakat tezahür ediyordu.
En mühim mesele, Mustafa Kemal Paşa’nın milli davanın temini bakımında üzerine alacağı vazifeye müstenid olabilecek bir memuriyete tayini idi.
Ne yazık ki, bu genç kumandan için böyle bir vazife bulmak kolay iş değildi.
Nihayet Fevzi Paşa Şarki Anadolu’dan başlayarak garbe doğru yürüyecek bir hazırlığın istilacıları durdurabileceği fikrinde olduğunu söyleyince Mustafa Kemal ve Cevat Paşalar bu fikre iltihak etmişlerdi. Üç şahsiyet ayrıldıktan sonra Kemal Paşa bu konu üzerinde durarak işlemiş ve bu fikrin tatbik sahasına konulabilmesi çarelerini aramağa başlamışlardır” (Süleyman Külçe, A.g.e., s.95).
İtilaf Kuvvetleri Mustafa Kemal’in Ordu Müfettişi Olarak Görevlendirilmesine İkna Ediliyor
Mütareke döneminde İngilizlerin en önemli hedefi İttihat ve Terakki’yi yok etmekti. Bu nedenle bir kimsenin İttihatçı karşıtı olması İngilizler için bir itimat sebebiydi. İngilizlerin bu politikasını, İngiltere Dışişleri Bakanlığı Doğu Masası şefi W. S. Edmonds, 28 Mart 1919 tarihli notunda şöyle anlatıyordu; “…başlıca amacımız İttihat ve Terakki’yi söndürmek (ortadan kaldırmak) olduğuna göre ve bunu başarabilmek için görünürde Padişaha dayanmamız gerekiyorsa, Padişahla kişisel olarak ilişkilerimizi sürdürebilirsek daha etkili sonuçlar alabiliriz…”. [5]
Fevzi Paşa, İngilizlerin bu düşmanlığından istifade ederek, Yakup Şevki Paşa’nın boşalttığı alana Mustafa Kemal’in ordu müfettişi olarak görevlendirilmesi lüzumuna İtilaf kuvvetlerini şöyle ikna etmişti.
“Karadeniz sahillerinde bir Pontos Hükûmeti kurmak için işgal kuvvetleri ve Yunanlılar esaslı tertibat almışlardı. Birçok çeteler teşkil ederek etrafa saldırtmışlar ve bu işler için henüz askeri birliklerden mahrum bulunan Samsun havalisini maksatlarına en muvafık bulmuşlardı. Bu vaziyet karşısında Yakup Şevki Paşa’nın yetiştirdiği kuvvetler mukabeleye başlamış ve Türk köyleri de müdafaa tedbirleri almıştı.
(…)Samsun birliklerinden bir makineli tüfek bölüğüne mensup Mülazım Hamdi Bey’in bir makineli tüfek ve bir miktar asker ile dağa çıkarak Türk çetelere zahir olması İşgal Kuvvetleri Kumandanını büsbütün şüpheye düşürmüştü. Erkan-ı Harbiye-i Umumiye’ye memur olan İtilaf kuvvetlerinin zabitleri sık sık yanıma gelerek benden bu hususta tafsilat almak istiyorlardı. Mustafa Kemal Paşa’nın Almanlara ve Enver Paşa’ya aleyhdâr olduğunu söyleyerek yeni vazifesine (9’uncu Ordu Kıtaatı Müfettişliği) gidince bütün bunların bertaraf olacağını anlatıyordum. Bu sebeple Atatürk’ün hareketini tasvip hatta tacil ediyorlardı (hızlandırıyorlardı).” (Süleyman Külçe, A.g.e., s.106-107)
Şakir Paşa, Mustafa Kemal Paşa’nın 9’uncu ordu kıtaları müfettişliğine tayin edildiğini Erkan-ı Harbiye Reisi Cevdet Paşa’ya tebliğ ettikten sonra, muamelelerin acele ikmal edilmesini tembih eder (Süleyman Külçe, A.g.e., s.9). [6] Müşir Şakir Paşa’nın İzmir’in işgaline dayanamayarak vefatından sonra, Harbiye nazırlığına Şevket Turgut Paşa getirilir.
Anadolu’da Milli İdare Teşkili İçin “Üçlü Misak”
Erkan-ı Harbiye Reisi Fevzi Paşa ile Cevat Paşa arasında 15 Mayıs 1919’da devir-teslim işleri yapılırken IX. Ordu Kıt’aatı Müfettişliğine tayin edilen Mustafa Kemal Paşa kendilerini ziyarete gelir. [7] Bu ziyaret sırasında bu üçlü arasında, Fevzi Paşa’nın “Üçlü Misak” adını verdiği, bir mutabakat yapılır. Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Reisliğini Cevat Paşa’ya devir için bir araya gelen Fevzi Paşa bu hadiseyi aşağıdaki gibi anlatır:
“Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Reisliğinde bulunduğum beş ay zarfında yapılan mahrem işleri ve tasavvurlarımı kendisine açmakta bir beis görmedim. Ve bilakis bunu bir vatan ve memleket borcu bildim. Bu maksatla ve kendisiyle mahrem olarak görüşmek üzere 15 Mayıs 1919 da Erkânı Harbiye-i Umumiye dairesine geldim.
Cevat Paşa ile uzun müzakerelerden sonra şunlara karar verildi.
1)Zaten kararlaşmış olan üç ordu müfettişliğinin bir an evvel teşkili ile ordunun emir ve kumandasının tanzimi.
Birinci müfettişlik İstanbul’da idi. Kumandanı da ben idim. İkinci müfettişlik Konya’da ve kumandanı da zaten orada bulunan Mersinli Cemal Paşa ve Üçüncü müfettişlik Erzurum’da ve kumandanı da oraya gitmekte olan Mustafa Kemal Paşa olacaktı
2) Mümkün olduğu kadar çok miktarda silah ve mühimmatın Anadolu’da toplanması ve İtilaf devletlerine teslim edilmemesi.
3) İstanbul Hükûmeti tamamen İşgal Kuvvetlerinin elinde esir olduğundan buradan verilecek emirlerin icra edilmemesi.
4) Milli galeyandan istifade olunarak (Kuvayi Milliye) teşkili ve Milli İdare vücuda getirilmesi.
5) Artık mutlak müdafaada kalınmayarak tecavüzkâr düşmanlarımız üzerine mukabil taarruza geçilmesi.
Bu beş maddenin tahakkuku için lazım gelen teşebbüslerin tafsilatına geçtiğimiz sırada Samsun’a hareket etmek üzere bulunan Mustafa Kemal Paşa veda için Erkânı Harbiye-i Umumiye dairesine geldi. Şimdi üçümüz beraber gayet samimi bir surette umumî vaziyeti mütalâa ve tetkike koyulduk. Mustafa Kemal Paşa’da bu beş maddeyi muvafık gördü. Anadolu’da bir Milli İdareyi nasıl vücuda getireceğimizi konuşurken Mustafa Kemal Paşa büyük bir metanetle şunları söyledi: (zaten ben bunu tahakkuk ettirmek üzere Anadolu’ya gidiyorum. Buradan verilen emirleri dinlemeyeceğim. Kahraman milletimin sinesinde hayatımı feda edinceye kadar çalışacağım.)
Bu sözlerden duyduğumuz heyecanla ayağa kalktık. Mustafa Kemal Paşa’nın ellerine sarıldık, gözlerimiz yaşlı Vatanın kurtulması için beraber çalışacağımıza ve bu uğurda hiçbir şeyden çekinmeyeceğimize üçümüz beraber yemin ettik. Ve bu azimle Milli İstiklale kavuştuk.
Artık kat’i karar verilmişti. Fiilen iş başında bulunan Cevat Paşa, Atatürk’e gizli muhabereler için bir şifre anahtar verdi. Cevat Paşa elinden gelen yardımda bulundu ve hattâ bu uğurda Malta’ya sürüldü. Ben de elimden geldiği kadar zabit, techizat gönderilmesine ve silah mühimmat kaçırılmasına çalıştım. Nihayet bir sene sonra Anadolu’ya geçerek Ankara’da Mustafa Kemal Paşa ile tekrar buluştum. Ve onunla beraber Birinci Büyük Millet Meclisi sinesinde ilk Milli Hükûmeti kurduk.
Üçler misakının tesiri evvela İzmir cephesinde görüldü. Birinci Ordu Müfettişliği (14’üncü Kolordu) şimalden Kuvayı Milliye ile taarruzu başladı. Karadan bir ay sonra Bergama civarında ve biraz sonra da cenupta Aydın civarında (2’inci Ordu Müfettişliği-57’inci fırka) taarruzları yapıldı ve Yunanlılar mağlup edilerek bu iki şehir muvakkaten geri alındı. Kilikya bölgesinde 2’nci ve 3’ncü Ordu Müfettişliklerinin Milli Kuvvetleri mukabil taarruza geçerek Fransızları adım adım ric’ate icbar ediyorlardı. Samsun civarında ve Üçüncü Ordu Müfettişliği mıntıkasında ise daha mühim vakalar inkişaf etmek üzere bulunuyordu.” (Süleyman Külçe, A.g.e., s.107-109). [8]
Mustafa Kemal Paşa müfettişlik görevine hareket etmeden önce 15 Mayıs 1919’da Padişah’a veda ziyaretinde bulundu. Sultan Vahdettin bu görüşmede Mustafa Kemal’e: “Paşa, paşa! Şimdiye dek devlete çok hizmet ettin!.. Bunların hepsi artık bu kitaba girmiştir. Tarihe geçmiştir. Bunları unutun, asıl şimdi yapacağın hizmet hepsinden daha önemli olabilir!.. Paşa, Paşa!.. Devleti kurtarabilirsin!” demişti. Mustafa Kemal: “Merak buyurmayınız efendimiz, yüksek görüşlerinizi anladım. İzin vermek lütfunda bulunursanız, hemen yola çıkacağım ve bana olan buyruklarınızı hiçbir zaman unutmayacağım” cevabını vermişti. [9]
Sultan Vahdettin’in bu görüşmedeki sözlerinde samimi olup olmadığı hep tartışıla gelmiştir. Mustafa Kemal Paşa’nın Sultan Vahdettin’e Havza’dan çektiği 14 Haziran 1919 tarihli telgraf Padişahın bu hitabının samimi olduğunu göstermektedir. Henüz tarihin geriye doğru kurgulanmasından önce çekilmiş bulunan bu telgraf, görüşmede neler konuşulduğunun da belgesi mahiyetindedir (Aşağıdaki metin tarafımdan sadeleştirlmiştir).
“Şevketpenâhım!
Memleketin bugün uğradığı felaketler ve büyük tehlike karşısında ancak şahsınız başta olmak üzere milli mukaddes bir kudretin bulunmasını, vatanı, devlet ve milletin istiklalini, hanedanı, altı buçuk asırlık yüce tarihi kurtarabilir. Her tarafta bu içtihat ve kanaat vardır. Son kez olarak huzurunuza kabul olunduğumda İzmir’de yaşanan üzücü olaydan (İzmir’in işgali) pek hüzünlü olan kalbinizin bu kurtuluşa dair verdiği ilhamları bu anda dahi canlı olarak hatırlarım.
Şahsınızın görüşlerinden ilham alarak azim ve iman ile vazifeme devam ediyorum. Anadolu vilayet ve kazalarına ve hudud boylarına kadar milli mücadele düşüncesinin bütün kumandanlarda ve memurların hissiyatında ve çalışmalarında var olduğunu gördüm.
Şu açıkça görülüyor ki, millet baştan aşağı uyanık olup, millet ve devletin istiklali, saltanat ve hilafetin hukukunu teyid için güçlü bir azim ve iman ile mücehhez bulunuyor. İstanbul’da iken milletin bu kadar kuvvetli ve az vakitte felaketlerden bu derece müteyakkız olduğunu tahayyül edemezdim…” (İrade-i Milliye, Buruciye Yayınları, Sivas-2007, s.21)
Bu telgraf, Erkan-ı Harbiye’nin düşman işgaline karşı mücadele stratejisinden Padişahın haberdar olduğunu ve veda ziyaretinde Mustafa Kemal’i cesaretlendirdiğini açıkça ortaya koymaktadır. Bu telgrafın devamında Mustafa Kemal, Dersaadet’e yemin için gittiğinde, ecnebilerin ya da bazı fesatçıların aleyhinde bulunmaları ihtimalinden kendilerine söz ettiğini, aleyhinde gelişmeler olması halinde Ali İhsan Paşa ve Yakup Şevki Paşa gibi Malta’ya sürülmeye razı olmayacağını ihsas ettiğini belirttikten sonra, eğer zorlanırsa memuriyetinden istifa edeceğini, Anadolu’da sine-i millette kalarak vazifesine devam edeceğini beyan etmiştir.
Sonuç
Mondoros Mütarekesi hükümleri gereği ordusunu lağvetmek mecburiyetinde bulunan Osmanlı Devleti, doğan boşluğu doldurmak üzere ilk önce ordu müfettişliği kurumunu ihdas etti. Bu müfettişliklere Fevzi Paşa, Mersinli Cemal Paşa ve Mustafa Kemal Paşaları atadı. Devlet işgallere karşı düzenli ordu ile mücadele etme imkânına sahip değildi. Bu yüzden, “Üçlü Misak” ta kararlaştırıldığı üzere, Ordu müfettişliklerinin nezareti altında işgalcilere karşı gerilla harbi vermek üzere milis kuvvetler oluşturuldu. “Kuva-yı Milliye” adı verilen bu gerilla yapılanması 1919 yılı ortasından 1920 yılı sonlarına kadar işgal kuvvetlerine karşı mücadele verdi. Ordu müfettişlerinin faaliyetleri işgal kuvvetlerini gittikçe rahatsız etmeye başladı. İngiliz Generali Calthrope, bu faaliyetleri müttefik kuvvetlere karşı ittihatçıların ciddi bir askeri teşkilat kurmaları ve tahriki olarak gördü, bu faaliyetlerden Mersinli Cemal Paşa ve Mustafa Kemal Paşa’yı sorumlu tuttu. Kışkırtıcı şahıslar olarak nitelediği generaller Mustafa Kemal ve Cemal paşaların derhal görevden alınmasını ve şartsız olarak İstanbul’a getirilmesini istedi. [10]
Ordu müfettişlerine verdikleri büyük destekten dolayı, Harbiye Nazırı Şevket Turgut Paşa ve Erkan-ı Harbiye Umum Reisi Cevat Paşa İngilizlerin baskısıyla 26 Haziran 1919’da görevlerinden istifa etmeye mecbur edildiler. Takiben Temmuz ayı başında Mersinli Cemal Paşa baskıyla İstanbul’a döndürüldü, dönmemekte direnen Mustafa Kemal Paşa 9 Temmuz’da görevinden azledildi. Şiddetli İngiliz baskısı neticesinde, 16 Ağustos 1919 tarihli bir irade ile ordu müfettişlikleri lağvedildi ve ordu komutanlıkları yeniden teşkil edildi.
Yeni sistemde de İstanbul’daki Erkan-ı Harbiye Anadolu’da devam eden mücadeleye desteğini kesmeden devam ettirdi. Ali Rıza Paşa Hükûmeti’nde Harbiye Nazırlığına getirilen Mersinli Cemal Paşa, 4 Aralık 1919 tarihinde Bandırma, Konya ve Batı Anadolu’da bulunan kolordu ve birliklere gönderdiği “çok gizli” yazısında; memleketi düşman istilasına karşı müdafaa etmeye gayret eden Kuva-yı Milliye’nin her konuda desteklenmesi, Kuva-yı Milliye’nin her türlü iaşe ve ikmalinin çok gizli olarak nizamî ordu tarafından karşılanması gerektiği hususunda emirler veriyordu. [11]
İşgale karşı vatanın kurtarılması mücadelesini projelendiren ve hayat geçirme hususunda başrol oynayan komuta kademesinden Cevat Paşa, Mersinli Cemal Paşa, Yakup Şevki Paşa, Ali İhsan Sabis Paşa gibi daha pek çok subay Malta’ya sürülerek bedel ödemiş, Fevzi Paşa her an tutuklanma tehlikesine rağmen bu projede üstelendiği vazifeyi terk etmemiştir. Savaş kazanıldıktan sonra, Erkan-ı Harbiye projesinin çok önemli bir parçası olarak Üçüncü Ordu müfettişi olarak görevlendirilen, bilahare gelişen şartlar dolayısıyla milli harekette en öne çıkan Mustafa Kemal Paşa’nın şahsına bağlı olarak bir kurtuluş savaşı tarihi yazılmıştır. Bu tarih yazımında maalesef Erkan-ı Harbiye’ye hiçbir rol ve pâye verilmemiştir. İnsafın gereği olarak, kurgulanmış tarih yazımını artık bir tarafa bırakarak, bu mücadelede payı ve emeği olan herkese hakkının teslim edilmesi zamanı gelmiştir.
Yararlanılan Kaynaklar
ATATÜRK, Kemal; Nutuk, M.E.B. Yayınları, Ankara-1987.
ATAY, Falih Rıfkı; Çankaya, Bateş Yayınları, İstanbul-1998.
BIYIKOĞLU, Tevfik; Atatürk Anadolu’da (1919-1921), c.I, Ankara-1959
İRADE-İ MİLLİYE, Buruciye Yayınları, Sivas-2007.
KÜLÇE, Süleyman; Mareşal Fevzi Çakmak: Askeri, Hususi Hayatı, Birinci Kitap, İkinci Basılış, 1953.
SONYEL, Prof. Dr. Salâhi R.; Gizli Belgelerde Mustafa Kemal, Vahdettin ve Kurtuluş Savaşı, Atatürk Kültür Dil Ve Tarih Yüksek Kurumu Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, ANKARA – 2010.
ŞİMŞİR, Bilal N.; İngiliz Belgelerinde Atatürk, C.ll.
TÜRKMEN, Dr. Zekeriya; Mütareke Döneminde Ordunun Durumu ve Yeniden Yapılanması (1918-1920), Türk Tarih Kurumu, Ankara-2001.
YALÇIN, Yrd. Doç. Dr. E. Semih; “Mustafa Kemal Paşa’nın Dokuzuncu Ordu Müfettişliğine Tayininde Osmanlı Genelkurmayının Rolü “, http://atam.gov.tr/?p=795
[1] Süleyman KÜLÇE; Mareşal Fevzi Çakmak Askeri, Hususi Hayatı, Birinci Kitap, İkinci Basılış, 1953.
[2] Kemal ATATÜRK; Nutuk, M.E.B. Yayınları, Ankara-1987, c.I, s.9)
[3] Tevfik Bıyıkoğlu; Atatürk Anadolu’da (1919-1921), c.I, Ankara-1959, s.42-43.
[4] Üç defter halinde olduğu bilinen bu hatıralar hala yayınlanmamıştır. “Mareşal Fevzi Çakmak: Askeri, Hususi Hayatı” adlı kitap ekinde Mareşal’le ilgili hatıraları yayınlanan Tayyip Heresgil, Fevzi Çakmak’ın ziyaretine gittiğinde Paşa’nın çekmecesinden hatıralarının yazılı olduğu üç adet defteri çıkararak kendisine gösterdiğini anlatmaktadır (Süleyman KÜLÇE, A.g.e., s.235-236).
[5] Prof. Dr. Salâhi R. SONYEL; Gizli Belgelerde Mustafa Kemal, Vahdettin Ve Kurtuluş Savaşı , Atatürk Kültür Dil Ve Tarih Yüksek Kurumu Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, ANKARA – 2010, s.21.
[6] Mustafa Kemal Paşa’nın 9. Ordu Müfettişliğine tayini, Ali Fuad (Cebesoy) Paşa’dan başlayıp, zamanın Dâhiliye Nazırı Mehmed Ali Bey, Sadrazam Damad Ferid Paşa ve Sultan Vahideddin’e kadar uzanan bir tavsiye zinciri sonucunda gerçekleşmiştir. Mustafa Kemal Paşa’yı uygun bir göreve tayin için, o zaman Hürriyet ve İtilaf Fırkası’nın ileri gelen şahsiyetlerinden Mehmet Ali Bey’e tavsiye eden Ali Fuad Paşa’dır. Mehmed Ali Bey’in Ali Fuad Paşa’nın ailesi ile dünür olması ve bu arada Ali Fuat Paşa’nın rahatsızlığı dolayısıyla Ankara’dan İstanbul’a gelmesi, ona bu tavsiyede bulunma fırsatını vermiştir. Ali Fuad Paşa, Mustafa Kemal Paşa’nın uygun bir göreve tayini için sadece tavsiyede bulunmakla kalmamış, aynı zamanda onun İttihatçı olmadığına Mehmet Ali Bey’i ikna etmiştir. Öte yandan, Samsun ve havalisinde asayişsizlik durumu ortaya çıkınca, Mehmed Ali Bey, Sadrazam Damad Ferit Paşa’ya meselenin halli için bölgeye Mustafa Kemal Paşa’nın gönderilmesini teklif etmiş ve ayrıca onu bu hususta ikna etmeyi de başarmıştır. Damad Ferid Paşa meseleyi Padişah’a arz ederken, göreve Mustafa Kemal Paşa’nın tayini için ayrıca Vahideddin’i ikna etmesi gerekmemiştir. Zira, Sultan Vahideddin Mustafa Kemal Paşa’yı çok iyi tanımakta olup şahsî kabiliyetini takdir etmekte ve değerini bilmektedir. Ayrıca ona güveni de tamdır (Yrd. Doç. Dr. E. Semih YALÇIN, “Mustafa Kemal Paşa’nın Dokuzuncu Ordu Müfettişliğine Tayininde Osmanlı Genelkurmayının Rolü“, http://atam.gov.tr/?p=795).
[7] Başta Harbiye Nazırı Şakir Paşa olmak üzere Dâhiliye Nazırı Mehmed Ali Bey, Bahriye Nazırı Avni Paşa, Erkân-ı Harbiye-i Umûmiye Reisi (Genel Kurmay Başkanı) Cevad (Çobanlı) Paşa ve Erkân-ı Harbiye-i Umûmiye İkinci Reisi Diyarbekirli Kâzım (İnanç) Paşa gibi büyük devlet erkânı, Mustafa Kemal Paşa’nın müfettişlik görevi ile ilgili işlemlerini görülmemiş bir sürat ve çabuklukla tamamlamışlar ve Paşa’yı 15 gün içinde Samsun’a uğurlamışlardır. Eğer adlarını zikrettiğimiz büyük devlet erkânından biri veya birkaçı Paşa’ya karşı menfi bir tavır alsaydı veya en azından bu işe ilgisiz kalsaydı, Mustafa Kemal Paşa’nın Anadolu’ya geçmesi tehlikeye düşebilirdi (Yrd. Doç. Dr. E. Semih YALÇIN, “Mustafa Kemal Paşa’nın Dokuzuncu Ordu Müfettişliğine Tayininde Osmanlı Genelkurmayının Rolü“ ,http://atam.gov.tr/?p=795).
[8] M.Kemal Paşa Falih Rıfkı Atay’ın 19 Mayıs adlı eserinde Fevzi Paşa’nın Erkan-ı Harbiye Umumiye Reisliği’ndeki misyonunu şöyle anlatmaktadır.
“Fevzi Paşa Erkan-ı harbiye Umumiye Reisliğinde ne yapacaktı? Ne yapabilirdi? Eni sonu bu milletin silaha sarılacağından şüphesi yoktu. Halbuki mütareke şartlarına göre bütün silahlar ve her yerdeki cephane İtilaf devletlerine teslim olunacaktı. Fevzi Paşa mütareke şartlarını tatbik eder görünerek eğer silah ve cephaneler İtilaf devletleri tarafından kolaylıkla naklonulabilecek yerde ise onları Anadolu’nun içinde kalabilecek yollardan sevk eder gibi davranmıştı. Mesela: Diyarbakır’daki silah ve cephane trenle hemen İstanbul’a gelebilirdi. Fevzi Paşa öyle sebepler buldu ki bunlar kağnılarla Sivas üzerinden Samsun limanına gelmek zaruri sayıldı. Şimdiden haber vereyim ki bütün kafileler benim elimde kaldı…Gerek Fevzi Paşa, gerek onun yerine geçen Cevat Paşa’nın tertipleri ile bu toplar da gizlice, sonradan bizim işimize yarayabilecek yerlere gönderilebilmiştir. İstanbul’daki depolarda bulunan silah ve cephane hiç kimse farkında olmaksızın daha sonra istediğimiz yermek suretiyle tarihi muvaffakiyetini sağlamıştır.” (Süleyman Külçe, A.g.e., shf.90)
[9] Falih Rıfkı ATAY, Çankaya, Bateş Yayınları, İstanbul-1998, s.154.
[10] Bilal N.Şimşir, ”İngiliz Belgelerinde Atatürk”, C.ll, s. 45, Ek-2.
[11] Dr. Zekeriya “Türkmen, Mütareke Döneminde Ordunun Durumu ve Yeniden Yapılanması (1918-1920)”, Türk Tarih Kurumu, Ankara-2001, s.182.