« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

18 Eyl

2012

Adnan MENDERES

01 Ocak 1970

 (1899-1961)
Türk siyaset ve devlet adamı.
Aydın'da doğdu. Babası Kâtipzâdeler'-den tahrirat kâtibi İbrahim Ethem Bey, annesi Kırım Türkleri'nden ve Aydın'ın bü¬yük toprak sahibi ailelerinden Hacı Ali Pa-şa'nın kızı Tevhide Hanım'dir. Çocuk yaşta annesini ve babasını kaybedince babaan¬nesi Fıtnat Hanım tarafından büyütüldü. 1910 yılında İttihat ve Terakki İdâdîsi'nde öğrenime başladı. Bu okulu bitirmeden İzmir'deki Kızılçullu Amerikan Koleji'ne geçti ve orta Öğrenimini burada tamam¬ladı. I. Dünya Savaşı sonlarında yedek su¬bay olarak askere alındı. Temel eğitimi¬ni İstanbul Maltepe Tâiimgâhı'nda ta¬mamladı ve ardından Filistin'e gönderil¬di. Mondros Mütarekesinden [158] sonra İzmir'e döndü. İzmir'in Yu¬nanlılar tarafından işgali sırasında Ay¬dın'da bulunan Adnan Bey, 1919 Hazira¬nında Yunanlılar Aydın'a saldırmaya ha¬zırlandıkları esnada birkaç arkadaşıyla birlikte Ayyildız direniş örgütünü kurdu. Ardından Söke'de piyade alay yaveri ola¬rak İstiklâl Savaşı'na katıldı. Savaştaki hizmetlerinden dolayı kırmızı şeritli İstik¬lâl madalyasıyla ödüllendirildi.
Cumhuriyetin ilk yıllarında Aydın'da çiftçilikle uğraştı. Fethi Okyar tarafından 12 Ağustos 1930'da kurulan Serbest Cumhuriyet Fırkası'nın Aydın'da örgüt¬lenmesine katkıda bulundu ve partinin il başkanlığına seçildi. Serbest Cumhuriyet Fırkası üç ay sonra feshedilince [159] Cumhuriyet Halk Fırkası'na geçti ve bu fırkanın Aydın il başkanı oldu. Bu gö¬revi esnasında Mustafa Kemal Paşa ile tanıştı. 193fde Cumhuriyet Halk Fırka-sı'ndan Aydın milletvekili olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne girdi. Milletvekil¬liği sırasında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesİ'nİ bitirdi. 1945yılına kadar Tür¬kiye Büyük Millet Meclisi'nde komisyon raportörlüğü ve parti müfettişliği görev¬lerinde bulundu. Adnan Menderes'in par¬tisiyle ters düşmesi ve muhalif grupta yer alması 1945 yılma rastlar. 1944'te Sara¬çoğlu hükümeti tarafından Türkiye Bü¬yük Millet Meclisi'ne sevkedilen Köylüyü Topraklandırma Kanunu tasarısı, rapor¬törlüğünü Menderes'in yaptığı bir kar¬ma komisyona havale edildi. Bir müddet sonra Menderes komisyondan istifa ede¬rek ziraî mülkiyet üzerine bazı kısıtlama¬lar getiren bu kanun tasarısı aleyhinde mecliste ateşli konuşmalar yaptı. Toprak reformuna karşı takındığı bu tavır, ken¬disinin geniş topraklara sahip olması sebebiyle muhalifleri tarafından toprak ağalarını kayırdığı şeklinde yorumlandı. Menderes'in Cumhuriyet Halk Partisi için¬de oluşturduğu bu muhalefet Celâl Ba-yar, Refik Koraltan ve M. Fuad Köprülü İle birlikte "dörtlü takrir" olarak anılan ve yurttaşların hak ve hürriyetlerinin kanun¬lara uygun olarak sağlanmasını, meclis denetiminin anayasanın öngördüğü şe¬kilde yapılmasını, parti çalışmalarının de¬mokratik esaslara göre yeniden düzen¬lenmesini isteyen bir önergeyi 7 Haziran 194S'te Cumhuriyet Halk Partisi meclis grubuna vermesiyle daha da belirgin-leşti. Önergenin Cumhuriyet Halk Partisi grubu tarafından reddedilmesi üzerine görüşlerini basın yoluyla açıkladı. Bu du¬rum, Önergeye imza koyan dört millet¬vekilinin partiden ihraç edilmesine ve on¬ların da 7 Ocak 1946 tarihinde Celâl Bayar'in liderliğinde Demokrat Parti'yi kur¬masına yol açtı. Demokrat Parti'nin ku¬rulmasının ardından 21 Temmuz 1946'-da "açık oy, gizli tasnif usulüyle yapılan seçimlerde Demokrat Parti altmış iki bazı kaynaklara göre ise altmış dört veya altmış altı- milletvekili çıkardı ve Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde etkin bir muha¬lefet oluşturdu.
14 Mayıs 1950 seçimlerinde toplam oy¬ların % 53'ünü alarak mecliste 408 san¬dalye elde eden Demokrat Parti'nin lide¬ri Celâl Bayar meclis tarafından cumhur¬başkanı seçilince hükümeti kurma göre¬vini Aydın Milletvekili Adnan Menderes'e verdi. Savaş şartlarının sıkıntı içine dü-şürdüğü kesimler, köylüler, muhafazakâr kitleler, İş çevreleri, toprak ağalan, küçük esnaf ve tüccarlar, çeşitli meslek sahip¬leri, etnik gruplar ve demokratikleşmeyi Türkiye'nin gelişmesi açısından önemli bir adım olarak kabul eden aydınlar tara¬fından yeni bir ümit olarak görülen De¬mokrat Parti'nin iktidara gelmesinde Menderes'in büyük rolü oldu. Bayar'a göre halkın. Özellikle de köylülerin temayülle¬rini çok iyi bilen ve Türkiye'nin kalkınmış Batı ülkelerini yakalaması için başbakan¬da bulunması gereken özelliklere parti içinde en çok sahip olan kişi Adnan Men¬deres'ti. Ayrıca Menderes usta bir pole-mikçi ve etkili bir hatipti. Aynı zamanda Demokrat Parti genel başkanlığına geti¬rilen Menderes. Demokrat Parti'nin ik¬tidara geldiği 22 Mayıs 19S0'den ikti¬dardan uzaklaştırıldığı 27 Mayıs 1960'a kadar başbakanlık yaptı ve bu döneme ismini verdi. On yıl içinde beş hükümet kurdu.
Menderes döneminde Türkiye'nin eko¬nomi politikasında belirgin değişiklikler gözlendi. Cumhuriyet Halk Partisi hü¬kümetlerinin ekonomi alanında ağırlığını hissettiren devletçilik politikası yerini özel teşebbüse daha çok imkân tanıyan yarı liberal bir anlayışa bıraktı. Kırsal ve tarımsal alanda hızlı bir makineleşme po¬litikası izlendi. Sulama ve enerji kaynak¬ları elde etmek için çok sayıda baraj yapıl¬dı. Yollar ve limanların inşası, okul, elekt¬rik ve su gibi birçok hizmetin köy ve ka¬sabalara ulaştırılmasıyla şehir imkânların¬dan belli ölçülerde bu küçük yerleşim bi-rimleri de yararlanmaya başladı. Ancak Türkiye'nin o günkü malî kaynakları bu büyük hamleleri karşılayacak seviyede de¬ğildi. Bu yüzden Menderes gerekli kay¬nağı borçlanma yoluyla dışarıdan temin etti. Fakat 1955'lerden itibaren dış borç ve faiz Ödemelerinin ağırlığı kendini his¬settirdi. Ödemelerdeki güçlükler enflas¬yonu körüklediği gibi gittikçe kötüleşen ülke ekonomisi, 1955'ten İtibaren ortaya çıkan çok yönlü kriz ve çalkantıların temel sebeplerinden birini oluşturdu.
Bu dönemde dış politikada da önemli gelişmeler oldu. Türkiye'yi Batı blokuna bağlayan bazı antlaşmalar imzalandı. 20 Temmuz 1950'de Kuzey Kore'ye karşı Gü¬ney Kore'yi desteklemek için Batı devlet¬lerinin yanında bu ülkeye asker gönde¬ren Türkiye'nin, sağladığı hizmet karşı¬lığında Kuzey Atlantik Paktı'na (NATO) üyeliği kabul edildi. [160]Tür¬kiye'nin NATO'ya girişi, askerî bir tehdit olarak görülen Sovyetler Birliğİ'ne karşı ülkenin savunmasını güvence altına al¬ma amacına yönelikti. Bundan sonra Türkiye'nin dış politikasına hâkim olan esas unsur, Sovyetler Birliği'nin Ortado¬ğu ve Balkanlar'daki nüfuzunu azaltmak için Batı'nın desteğinde komşusu olan ül¬kelerle bazı antlaşmaların yapılması ve paktların kurulması oldu. Balkan ülkeleri arasında imzalanan Türkiye-Yugoslavya -Yunanistan Dostluk ve İşbirliği Antlaşma¬sı [161] ve Balkan Antlaşması ile [162] Türkiye ve Irak'ın kurduğu, daha sonra İngiltere, Pakistan ve İran'ın da katıldığı Bağdat Paktı [163] bu temel amaç göz önüne alınarak hayata geçirildi. Öte yandan Kıb-rıs konusunda yapılan Zürih [164] ve Londra [165] antlaş¬malarıyla Kıbrıs'ta kurulacak yeni devle-tin statüsü belirlendi.
Menderes hükümetlerinin iktidarda bulunduğu ilk yıllarda ekonomik alanda yaptığı hamleler o sırada ortaya çıkan ül¬ke içi bazı bunalımları örtmüştü. Ancak 1955 yılından İtibaren üstesinden geline-meyen ekonomik problemler Menderes'e karşı duyulan hoşnutsuzlukları su yüzü¬ne çıkarmaya başladı. 1955'te Kıbrıs'taki Rumlar'ın ENOSİS idealine karşı bir gös¬teri hareketi olarak İstanbul'da başlayan, fakat birden bire çapulcular tarafından iş yerlerine ve varlıklı kimselere karşı bir yağma hareketine dönüşen "6-7 Eylül olayları" Menderes hükümetini gerek iç gerekse dış politikada bir hayli sarstı. De¬mokrat Parti meclis grubunun hükümeti istifaya zorlamasıyla Menderes 30 Kasım 1955 tarihinde kabineyi yeniledi. Ekono¬mik alanda içine düşülen darboğazdan kurtulmak için II. Dünya Savaşı yıllarında uygulamaya konulan korumacı ve müda-haleci politikalara geri dönüldü. Millî Ko¬runma Kanunu bu amaçla çıkarıldı.[166] Fakat iki yıl sonra Amerikan iş çevreleri ve IMF'nin tavsiyesiyle tekrar liberal ekonomi benimsendi. Menderes'in olayları kontrol altına almak için başvur¬duğu idarî ve hukukî tedbirleri antide-mokratik bulan on dokuz milletvekili De¬mokrat Parti'den ayrılarak Hürriyet Par-tisi'ni kurdu.[167] Bu ekono¬mik ve siyasî krizler yüzünden özellikle aydınlar ve bürokratlar arasında Mende¬res hükümetine karşı memnuniyetsizlik¬ler giderek arttı. 1957 erken genel seçim¬leri, Demokrat Parti'nin bir Önceki seçim¬lere göre % 16 oranında oy kaybıyla so¬nuçlandı. Oy oranındaki düşüşe rağmen Demokrat Parti 419 sandalye ile meclis¬teki çoğunluğunu korudu.
Muhalefetteki Cumhuriyet Halk Partisi ile iktidardaki Demokrat Parti arasındaki çekişmeler 1957 seçimlerinden sonra da¬ha da şiddetlendi. Menderes ülkede hu¬zursuzluk arttıkça buna karşı alman ted¬birleri de sertleştirdi. Bu tedbirler, muha¬lefet tarafından Menderes'in ülkeyi dik-tatörlüğe götürdüğünün bir delili olarak gösterildi. Hoşnutsuzluk orduya da yan¬sıdı. Hükümetin basın suçlarının kapsa¬mını genişleten kanunu yürürlüğe koy¬duğu gün [168] hükümeti de¬virmek için darbe hazırlığı yaptıkları ileri sürülen dokuz subay tutuklandı. Bürok¬ratlar arasında da Menderes yönetimine karşı tepkiler arttı. Menderes'in eski say¬gınlığını büyük ölçüde yitirdiği bir sırada Kıbrıs meselesi için Londra'ya giderken geçirdiği uçak kazasından yara almadan kurtulması halk arasında Menderes sevgisini yeniden alevlendirdi. Bu olay Demokrat Parti için yeni bir pro¬paganda kaynağı oldu. Muhalefet parti¬leri buna karşı iş birliğine gittiler. Demok¬rat Parti de Vatan Cephesi'ni kurarak bu¬na cevap verdi. Ayrıca Cumhuriyet Halk Partisi ve basının faaliyetlerini denetle¬mek için Türkiye Büyük Millet Meclisi'n¬de bir tahkikat komisyonu kuruldu. [169]Aynı zamanda komisyona parti ve gazeteleri kapatma ve sorumlu¬ları tutuklama yetkisi tanıyan bir kanu¬nun meclisten geçirilmesi [170] muhalefetle İktidar arasındaki gerilimi tırmandırdı. 28 Nisan'da İstanbul'da, 29 Nisan'da Ankara'da üniversite Öğrencile¬ri Menderes hükümeti aleyhine gösteri¬ler başlattılar. Gösteriler devam ederken Harp Okulu öğrencileri 21 Mayıs 1960 gü¬nü Ankara'da iktidara karşı bir ihtar yü¬rüyüşü yaptı. Halkın kendisine olan bağ-lılığına çok güvenen Menderes istifa et¬memekte direndi. Anadolu'da dolaşarak halkla görüşmeyi sürdürdü. Böyle bir gezi için Eskişehir'de bulunduğu bir sıra¬da daha sonra Millî Birlik Komitesi adını alan bir grup subay yönetime el koydu.[171] Ankara Radyosu'ndan Alpaslan Türkeş tarafından okunan bil¬diride demokrasinin içine düştüğü buh¬ran ve kardeş kavgasına meydan verme¬mek için Türk Silâhlı Kuvvetleri'nin ülke idaresini eline aldığı, partileri içine düş¬tükleri uzlaşmaz durumdan kurtararak tarafsız bir idarenin gözetiminde en kısa zamanda âdil ve serbest seçimler yapıla¬cağı ve idarenin seçimi kazanan tarafa verileceği ilân edildi.
Başta Menderes ve Celâl Bayar olmak üzere Demokrat Parti milletvekilleri ve ileri gelenleri Yassıada'ya götürüldü. Ad¬nan Menderes 14 Ekim 1960 günü ilk du¬ruşmasına kadar bir hücrede tecrit edil¬di. Avukatlarının ısrarlı talebi üzerine an¬cak Kasım 1 960'ta ailesiyle görüşme izni verildi. Bu dönemde tek meşgalesi elli kelime ile sınırlı da olsa ailesine yazdığı mektuplardı. Duruşmadan önce bir ara uyku hapı içip intihara dahi teşebbüs etti. Durum tesbit edilince midesi yıkanıp oksijen verilerek yeniden hayata döndürüldü.
Soruşturma için geçici kanunla özel tahkikat heyeti kuruldu. 14 Ekİm'de baş¬layan yargılama dokuz ay yirmi yedi gün¬de 287 oturum halinde sürdü. Yassıada Yüksek Adalet Divanı S92 kişiyi on sekiz davadan yargıladı. Adnan Menderes ve Celâl Bayar başta olmak üzere on beş kişi anayasayı ihlâl etmek, muhalefete baskı yapmak, basını susturmak, vatan cephe¬si kurmak ve 6-7 Eylül olaylarını tahrik etmek suçlarından idama mahkûm edildi. [172]Adnan Menderes, Fa-tin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan'm ce¬zaları onaylandı. Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan'ın cezaları hemen infaz edildi. Adnan Menderes hasta olduğu için 17 Eylül 1961 günü idam edildi ve İmrali adasında diğer iki arkadaşının yanına defnedildi. Daha sonra Türkiye Büyük Millet Meclisinde bir kanun çıkarılarak İmralı'da bulunan mezarların ailelerinin istediği yere nakline izin verildi. Mende¬res ve arkadaşlarının Yassıada'daKi mu¬hakemeleri âdil yargılanma açısından cid¬di şüpheler doğurmuştur. Tabii hâkim il¬kesi ihlâl edilerek özel bir mahkemenin kurulmuş olması, savunma hakkının sı¬nırlandırılması, zaman zaman mahkeme heyetince. "Sizi buraya getiren güç böyle istiyor" şeklinde, yargı bağımsızlığı açı¬sından ciddi problem doğuran ifadelerin kullanılmış olması bu şüpheyi doğuran sebeplerin başında gelmektedir. Bu se¬beple verilen mahkûmiyet kararlan ka¬mu vicdanında sürekli rahatsızlık uyan¬dırmış ve neticede 11 Nisan 1990 tari¬hinde Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde kabul edilen bir kanunla hüküm giymiş bütün Demokrat Partililer'le birlikte Ad¬nan Menderes'in de itibarı iade edilmiş¬tir. Bunun arkasından Menderes'in me¬zarı, Polatkan ve Zorlu'nun mezarlarıyla birlikte idam günü olan 17 Eylül 1990'da yapılan bir devlet töreniyle İstanbul Va¬tan caddesinde hazırlanan anıtmezara nakledilmiştir.
Çocukluğunu dindar bir kadın olan bü¬yükannesinin yanında geçiren Menderes çevresi tarafından dinine bağlı bir kimse olarak tanınırdı. Celâl Bayar hâtıralarında Menderes'ten bahsederken onun Kızıl çullu Amerikan Koleji yıllarında bazı mis¬yonerlerin müsiüman Türk gençlerine Hıristiyanlık propagandası yaptığını ve bir devlet büyüğü olarak kendisinden bu konuda yardım İstediğini söyleyerek Men¬deres'in dinî konularda duyarlı bir kimse olduğunu İfade eder. Menderes, 1959' daki uçak kazasından yara almadan kur¬tulmasını Allah'ın bir lutfu olarak görür¬dü. Demokrat Parti, yeni kurulmuş bir parti olarak din alanındaki siyasetinde çok daha esnek davranması ve dinî talep¬leri karşılama hususunda Cumhuriyet Halk Partisi'ne nisbetle daha hazırlıklı ve hevesli olmasıyla dikkati çekmektedir. Bu taleplerden ilk olarak gerçekleştirileni, 1933 yılında uygulamaya konan ve 1941'-de kanunlaştırman Arapça ezan üzerin¬deki yasağın kaldırılması oldu Bunu 7Temmuz 1950 tarihinde İlk defa yürürlüğe konan devlet radyosunda dinî programların yayımı izledi. Cumhu¬riyet Halk Partisi iktidarının son yılların¬da İlkokullarda program dışı okutulan din dersleri konusunda Menderes bir adım daha atarak bu dersleri okul programı içine aldırdı.[173] Tevhîd-i Ted¬risat Kanunu'na uygun olarak daha önce açılıp kapatılan İmam-Hatip okulları, hal¬kın din görevlisi ihtiyacını karşılamak için Menderes hükümeti tarafından 1951 yı¬lından itibaren tekrar faaliyete geçirildi. Siyasî alanda dinî görünümlü faaliyetlere ise müsamaha edilmedi. "Tîcânî hareke-tfnin faaliyetleri ve mensuplarının Ata¬türk heykellerini kırmaya yönelik eylem¬leri üzerine serttedbirler alındı. Tarikat üyeleri tutuklandı. Atatürk aleyhtarı fa¬aliyetlere tepki olarak Atatürk'ün hâtıra¬sını kanun yoluyla korumayı amaçlayan Atatürk'ü Koruma Kanunu'nu çıkarıldı. [174]Dinî propaganda hür-riyetine 1949'da kısıtlamalar getiren Türk Ceza Kanunu'nun 163. maddesinin yeni şeklinden sonra benzer bir yasaklama sol akımların faaliyetlerine de getirildi. 141 ve 142. maddelerde yapılan düzenleme¬lerle komünizm propagandası yapmak kanunî müeyyidelere bağlandı.[175] Bir süre sonra da İslâm Demokrat Partisi [176] ve Türkiye Sosyalist Partisi [177] kapatıldı.
1952 yılı sonlarında Vatan gazetesi editörü Ahmet Emin Yalman'a düzenle¬nen suikasttan sonra bunun sorumlusu olarak görülen İslamcı ve milliyetçi grup¬lar yakın takibe alındı. Bunlardan Büyük Doğu gazetesinin editörü şair ve yazar Necip Fazıl Kısakürektutuklandı. Milliyet¬çiler Derneği kapatıldı [178] ve Demokrat Parti iie nisbeten iyi ilişkiler geliştiren Nurcu hareketinin birçok üye¬si hakkında soruşturma açıldı. Bu olayla¬rın da etkisiyle dinin siyasî amaçlar için kullanılmasını yasaklayan ve cezalandıran Türk Ceza Kanunu'nun 163. maddesi ye¬tersiz gÖrülerek6187 sayılı kanunla bu maddedeki cezalar arttırıldı. [179]Bu kanunun çıkarılmasından üç ay sonra Millet Partisi din, mezhep ve tari¬kat esaslarına dayalı bir parti olduğu gerekçesiyle kapatıldı.

Ziyaret -> Toplam : 125,35 M - Bugn : 116162

ulkucudunya@ulkucudunya.com