AMCAZADE HÜSEYİN PAŞA
01 Ocak 1970
(ö. 1114-1702) Osmanlı sadrazamı.
Köprülü Mehmed Paşa'nın küçük kardeşi Hasan Ağanın oğludur. Amcasının oğlu Fâzıl Ahmed Paşa'nın sadrazamlığı sırasında Amcazade diye şöhret buldu. Babasının çiftliğinde serbest bir hayat yaşamakta iken, Leh seferine giden pa¬dişah IV. Mehmed ve Haseki Sultan'a bazı hediyeler sundu ve böylece Haseki Sultan'a intisap etti. Merzifonlu Kara Mustafa Paşa'nın maiyetinde Viyana Se-feri'ne katıldı [68] Bu seferin bozgun¬la sonuçlanması üzerine önce hapsedil¬di, az sonra da 1684 yılı başında Şehrizor beylerbeyiIiği ile İstanbul'dan uzak¬laştırıldı. Ardından Kastamonu sancağı ile Gelibolu civarındaki Çardak muhafız¬lığına, 1689'da ise vezirlik rütbesiyle Boğazhisar muhafızlığına getirildi. Mayıs 1691'de İstanbul kaymakamı oldu. II. Ahmed'in cülusunu takip eden günlerde İstanbul'un narh meselesi ile sikke ayan hususundaki dikkatsizliği ve İstanbul'da meydana gelen hadiselerde hatalı gö¬rülmesi üzerine 1692 Şubatında azledil¬di ve tekrar Boğazhisar muhafızlığına gönderildi. Bir ara tekrar sadâret kay¬makamı ve Boğazhisar muhafızı olduy¬sa da 13 Aralık 1694'te kaptan-ı derya¬lığa getirilerek Sakız adasının Venedikliler'den kurtarılması ile görevlendirildi. Sakız'ın geri alınmasından sonra 1695 Mayısında bu adanın muhafızlığına, ay¬nı yılın kasım ayında Karaman ve Adana valiliklerine tayin edildi. 1696 Eylülünde Belgrad muhafızlığına getirildi. Avus¬turya'ya karşı yapılacak askerî harekât dolayısıyla Belgrad'da toplanan meşve¬ret meclisinde İleri sürdüğü fikirler ka¬bul görmedi; ancak Osmanlı ordusunun Zenta'da yenilmesi ve Sadrazam Elmas Mehmed Paşa'nın şehid edilmesi üzeri¬ne, görüşlerinin haklı ve isabetli olduğu anlaşılarak 13 Eylül 1697'de sadrazam¬lığa getirilmesine karar verildi.
17 Eylül'de mühr-i hümâyunu padi¬şahtan teslim alan Amcazade, derhal ic¬raata başlayarak öncelikle barışın sağlanmasına çalıştı. İran ile dostça müna¬sebetler kurduğu gibi barış için aracı-lık teklifi ile Edirne'ye gelen İngiltere ve Hollanda'nın İstanbul'daki sefirleri ile de müzakerelerde bulundu. Nihayet 26 Ocak 1699'da Karlofça'da Avusturya. Le¬histan ve Venedik ile antlaşma imzala¬maya muvaffak oldu. 13 Temmuz 1700’de Ruslar'la da İstanbul Antlaşması'nı yaptı. Geniş ölçüde toprak kaybına se¬bep olan bu antlaşmalardan sonra dev¬let işlerini düzene koymakla uğraşan Hü¬seyin Paşa devletin yeni sınırlarını tan¬zim ederek Kudüs, Gazze, Basra tarafındaki asayişsizliği önledi. İdarî ve as¬keri sahada ıslahat yapmaya çalıştı. Bil¬hassa denizcilikte Kaptanıderyâ Mezamorta Hüseyin Paşa'nın yardımıyla yeni kanunlar çıkarttı; donanma personeli¬nin ıslahı ve gemilerin daha modern ha¬le getirilmesi için tedbirler aldı. Ancak bu icraatları sırasında II. Mustafa'nın ho¬cası Şeyhülislâm Feyzullah Efendi ile ara¬ları açıldı ve onun baskılarına dayanama¬yarak hastalığını ileri sürüp birkaç defa sadrazamlıktan affını rica etti. Bazı ya¬kınlarının azli ve katli hadiseleri rahatsız¬lığını arttırınca, nihayet 4 Eylül 1702'de sadâret mühürünü padişaha göndererek istifa eden ve Kumburgaz'daki çiftliğine çekilen Hüseyin Paşa, on beş gün kadar süren hastalıktan sonra 22 Eylül 1702'de burada öldü. Cenazesi İstanbul'a getirilerek Saraçhane karşısında inşa ettirdi¬ği külliye içindeki türbesine defnedildi.
Memleketin içinde bulunduğu du¬rumdan haberdar, tedbirli, ileri görüşlü, zamanına göre ıslahatçı bir devlet adamı olan Amcazade Hüseyin Paşa, Mevlevî tarikatına mensuptu. Hayratı ara¬sında bilhassa Saraçhane'deki medrese, mescid, mektep, kütüphane ve sebili bu¬lunan külliyesi anılmaya değer. Anadoluhisan ile Kanlıca arasındaki yalısının günümüze kadar kalabilen kısımları, İs¬tanbul'un en eski ahşap mimari örnek¬lerindendir. Ayrıca İstanbul ve Edirne'de çeşmeler, Medine'de Bâb-ı Sağır yakı¬nında bir sebil yaptırmış, devrinin ilim adamlarını korumuştur. Hatta vak'anüvis Naîmâ, ünlü tarihini onun emriyle yazmış ve eserinin adını da ona ithafen Ravzatül Hüseyn fî hulâsati ahbâri’l-hâfikayn koymuştur.