« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

17 Eki

2012

ALİ SEYDİ BEY

01 Ocak 1970

(1870-1933) Daha çok hazırladığı sözlükler ve okullar için yazdığı tarih kitaplarıyla tanınan son devir yazar ve idarecilerinden.
Erzincan'da doğdu [98] Süvari kumandanı Üzeyir Paşa'nın oğludur. Babasının adı Sicill-i Ahvâl Defteri'ne yanlışlıkla Aziz olarak kaydedildiğinden bazı yerlerde bu şekil¬de geçmekteyse de ailesinden alınan bil¬gilere göre doğrusu Üzeyir'dir. Nitekim Türkiye Büyük Millet Meclisi kayıtlarında da bu şekildedir. Erzincan Askerî Rüşdiyesi ve Mülkiye İdadîsi'ni bitirdi. Sınıf arkadaşlarından Rızâ Tevfik'in belirtti¬ğine göre Mülkiye'deki tahsili sırasında şiirle uğraşan Ali Şeydi, mektebin Ali Ke¬mal, daha sonraki yıllarda tasavvuf! şi¬irleri dolayısıyla “Şâir-i ilâhî-nevâ” laka¬bıyla tanınan Ali Rızâ ve Ali Ferruh gibi önde gelen şairleri arasında yer alıyor¬du. 1891 "de Mülkiye'nin yüksek kısmın¬dan mezun oldu. Aynı yıl Şûrayi Devlet Kalemi'nde devlet hizmetine girdi. Bir yandan da Numûne-i Terakki Mektebi ile idadilerde hesap, hendese, kitabet, imlâ ve tarih hocalığı yapmaya başladı. Üsküdar İdadisinde çalışırken Hazîne-i Hâssa Nezâreti Tahrirat Kalemi mümey¬yizliğine geçti. Hakkında verilen bir jurnal üzerine tutuklanarak muhakeme edil-dikten sonra “Arâzî-i seniyye” başkâtip¬liği üyeliğiyle Bağdat'a sürgün edildi (1896). Burada da Bağdat İdâdîsi ile di¬ğer birçok mektepte muallimlik yaptı. Ayrıca aşiretler arasındaki bazı ihtilâf-ları halletmekle görevlendirildi. Göster¬diği dirayetle bu önemli meseleyi, taraf¬ları memnun ederek çözdüğü ve devleti büyük bir gaileden kurtardığı için mü¬kâfat olarak İstanbul'a dönmesine izin verildi.
Görevlerinde başarılı olduğu için 1901’de Hazîne-i Hâssa Tahrirat Kalemi mü¬meyyizi, 1904'te başmümeyyiz, 1907'de ise müfettiş oldu ve çeşitli rütbe ve ni¬şanlarla mükâfatlandırıldı. Bu arada Bağ¬dat, Basra ve Musul Emlâk-i Hümâyun idareleri ile Dicle üzerinde çalışan Hamidiye Vapurları İdaresi'ni teftiş için bir yıl kadar bu bölgelerde bulundu (1907-1908). Hazîne-i Hâssa'nın II. Abdülhamid'in tahttan indirilmesinden sonra Ma¬liye Nezâreti'ne bağlanması üzerine ya¬pılan kadro düzenlemesi sonucu açıkta kaldıysa da bir müddet sonra ehliyet ve hizmeti göz önüne alınarak Dahiliye Nezâreti müfettişliğine tayin edildi [100], Aynı yılın kasım ayında Sultan Reşad'ın emriyle kurulan Târîh-i Osmânî Encürneni'ne daimî âza seçildi. Bu ara¬da Mütemayiz rütbesi ve ikinci Mecîdî nişanıyla mükâfatlandırıldı. 1913-1919 yıllan arasında, önce üç ay kadar Adana vali vekilliği yaptıktan sonra Dahiliye Ne¬zâreti Teftiş Heyeti umum müdür vekil¬liği. Bolu ve Çatalca sancakları muta¬sarrıflığı ve Elaziz valiliği yaptı. Bu son vazifesinden azledildikten sonra ise da¬ha çok eğitim ve Öğretim hizmetlerine ağırlık vererek eser yazmakla meşgul oldu. Ali Şeydi, Cumhuriyefin ilânını mü¬teakip adı Türk Tarih Encümeni olarak değiştirilen ve başkanlığını Ahmed Re¬fik Altınay'ın yaptığı Târîh-i Osmânî Encümeninde tekrar görev aldı. Encüme¬nin 1927 yılında Maarif Vekâleti bün¬yesinde ve Fuad Köprülü başkanlığında yeniden teşkilinde ise açıkta kaldı. Bu yıllarda Mekteb-i Mülkiyye'de muallimlik yaptı. 1933 yılı Nisanında Trabzon me¬busu seçilerek Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne girdiyse de ekim ayında hastala¬narak vefat etti.
Ali Şeydi Bey bilhassa eserleriyle Türk eğitim ve fikir hayatına önemli hizmet¬lerde bulunmuştur. Meşrutiyet aydınla¬rının birçoğu gibi maarif sahasındaki eksiklerin giderilmesinin önemine inan-mış, bunun için pek çok eser yayımlan¬ması gerektiği üzerinde durmuştur. Ona göre ilerlemek için Batı'nın ilim ve fen alanlarındaki gelişmelerinden süratle haberdar olmak ve halkın kültür seviye¬sini yükseltmek gerekiyordu. Bu sebep¬le birçoğu ders kitabı mahiyetinde olan büyüklü küçüklü doksandan fazla eser kaleme almıştır. Dil meseleleriyle ayrı¬ca ilgilenmiş, çeşitli sözlükler hazırlamış, alfabe değişikliğine karşı çıkarak bu¬nun getireceği zararları belirten küçük fakat önemli bir risale yayımlamıştır. Sıvı ilâçların kolaylıkla içilmesi için özel bir kaşık icat ederek “İhtira beratı” ala¬cak kadar araştırmaya meraklı olan Ali Şeydi, idari ve ilmî çalışmalarıyla başarı¬lı ve çok yönlü bir hüviyet gösteren son devir aydınlarından biridir.
Eserleri
Ali Şeydi Bey'in yazdığı kitap¬ları sözlükler, tarihler, dinî ve ahlâkî eserler olmak üzere üç grupta toplamak mümkündür. Bunlar arasında sözlükle¬rinin ayrı bir yeri vardır.
1) Resimli Kamûs-i Osmânî [102] Önsöz¬de belirtildiğine göre. kelime seçimin¬de Arapça ve Farsça'dan dilimize girmiş olanlar yanında bilhassa Türkçe kelime¬lere yer verilerek tertip edilen eserde 40.000 madde başı vardır. Benzeri söz¬lükler içinde ilk defa burada 2000 ka¬dar terime yer verilmiştir. Aynı kökten türeyen kelimeler için ayrı başlıklar açıl-mayıp türemiş şekiller esas kelimenin altında gösterilmiştir. Ayrıca Batı dille¬rinden dilimize girmiş kelimelerin Latin harfli şekilleri de Fransızca imlâ ile ya¬zılmıştır.
2) Seci ve Kafiye Lügati [103], Eser bu tür lugatların gerekliliği ve önemi hak¬kında bir girişten sonra sözlüğün kullanılışıyla ilgili bazı bilgilerin verildiği kısa bir açıklama ile başlamaktadır. Kitabın dış kapağı üzerindeki notlardan anlaşıl¬dığına göre eser cüzler halinde (1-5, 6-15, 15-30, 31-40, 41-55) yayımlanarak toplam elli beş cüzde tamamlanmıştır. Yazarlar. Batı dillerinde pek çok örneği olmasına rağmen Türkçe'de benzeri bir lügatin bulunmaması sebebiyle böyle bir eser hazırladıklarını belirtmektedirler. Ayrıca kelime kadrosunun seçiminde “Müntesibîn-i edeb beyninde” kullanılan Arapça ve Farsça kelimelere önem verdiklerini, dilimize diğer yabancı dillerden geçmiş olanlarla garip {az kullanılan} kelimeleri kitaba almadıklarını açıklamaktadırlar. Eserde yer alan kelimelerin asıl ve me¬cazi anlamlarıyla eş anlamlıları ayrı ayrı gösterilmiş, aynı kökten türeyen (müş¬tak ve mürekkep) şekiller o kelimenin al¬tında açıklanmıştır. Bir kafiye lügat ol¬duğu için kelimelerin tertibinde kelime sonundaki harflerin alfabetik sıralanış¬ları esas alınmıştır. Böylece her fasılda sonu aynı harfle biten kelimeler toplan¬mış, bunlar kendi aralarında ilk harfleri¬ne ve med, fetha. kesre, zamme gibi ha¬rekelerle okunuşlarına göre tertip edil¬miştir. 15.000 kadar kelime ihtiva eden eserde bunların seci ve kafiye olarak kullanılışlarını göstermek için örnek be¬yitler verilmiştir. Bu hacimli eser (863+7 s.) aynı zamanda genel bir sözlük ola¬rak da kullanılabilir. Eserden, metin ta¬mirinde bilhassa okunamayan kelimele¬rin tesbitinde de faydalanmak müm¬kündür.
3) Lugatçe-i Edebiyyât [104] İç kapağında Seci ve Kafi¬ye Lugatına Zeyl yazılı olduğu İçin ba¬zı kataloglara [105] bu adla ayrı bir kitapmış gibi geçen eser küçük bir edebiyat lügatidir. Nitekim Seci ve Kafiye Lugatı'nm 41-55. cüzünün dış kapağında, yedi formalık Lugatçe-i Edebiyye ile yirmi formalık Defter-i Galatât, mahiyetleri itibariyle bir nevi zeyil kabul edildiklerinden abonele¬re ücretsiz gönderilecekleri, arzu eden¬lere ise ayrıca satılacakları ilân edilmiş¬tir. Ali Şeydi eserinin “İfâde” başlıklı kıs¬mında, “Kullanılmakta olan edebî ıstı¬lahtan tarif, tefsir, izah ve misalleriyle elifba sırasıyla toplayan böyle bir lahika¬nın yazılmasını faydalı ve lüzumlu gördüğünü” belirtmekte, Muallim Naci'nin Istılâhat-ı Edebiyye'si varken bu kita¬bı kaleme almasını ise onun bütün ede¬bî terimleri alarak uzun uzadıya açıkla¬ması ve alfabetik olmaması sebebiyle bir lügat olma özelliğini taşımamasına bağlamaktadır.
4) Defter-i Galatât [106] Türkçe'de kullanılan 1500 kadar galat kelimenin aslı ile 700 ka¬dar yakın anlamlı (müteşâbih) ve eş an¬lamlı (müteradif) kelimenin aralarındaki farkları ve kullanıldıkları yerleri göste¬ren bir sözlüktür.
5) Lisân-ı Osmânî'de Müsta'mel Lugat-ı Ecnebiyye [107] Türkçe'de kullanılan Batı kay¬naklı kelimeler hakkında yazılmış ben¬zerleri arasında en hacimli lügat olan bu eserin adına Ali Seydi'den bahseden kaynaklarda rastlanmadığı gibi, aynı ko¬nuda bir sözlük hazırlayan M. Nihat Özön de daha önce yazılmış sözlüklerden bahsederken Ali Seydi'nin bu eserini zik¬retmez. Ancak Özön, kitabını meydana getirirken faydalandığı “Eserlerinden ör¬nek alınmış yazarlar” listesinde A. S. ru¬muzuyla Ali Seydi'den örnek aldığını be¬lirtmektedir.
6) Musavver Dâiretü'1-madri [108] Önsö¬zünde alt yedi ciltten meydana geleceği İfade edilen ve sonuna kadar neşredil¬mesi için gerekli tedbirlerin alındığı be¬lirtilen eserin sadece “Egisthe” kelimesiyle biten 1064 sayfalık I. cildi ile 1552. sayfada sona eren ve elif har¬finden “Üseyyid” kelimesine ka¬dar gelen II. cildinin ilk bölümü yayımlanabilmiştir. Fransızca Petit Larousse ör¬nek alınarak hazırlanan ve devrinde ya¬yımlanan ansiklopediler içinde gerek ter¬tibi gerekse muhtevası itibariyle önemli bir yeri olan eserin yazarları, Dâiretü'l-maârifin ayrıca yayımlandığı zamana kadar hazırlanmış en iyi Fransızca-Türk¬çe lügat olduğunu söylemektedirler. Ese¬rin bir başka özelliği de Türkçe kelime¬ler için Örnekler yazılması ve ortaya çı¬kış sebepleriyle kullanıldığı yerler belirtilerek atasözlerine yer verilmiş olması¬dır. Aynca her kelimenin Latin harfle¬riyle de yazılışı gösterilmiş, dinî ve şer'î terimlerle “Isılâhât-ı kadîme-i Osmâniyye”ye Önem verilerek hiç kullanılma¬yan veya az kullanılan bazı kelimelere işlerlik kazandırma yolu tutulmuştur. Bu bakımdan ansiklopedi, aynı zamanda iyi bir lügat olma özelliğine sahiptir. Mad-de başlannda bibliyografya alt başlığı açılarak burada ilgili kitaplann kısaca tanıtılması da bir diğer yeniliktir.
7) La¬tin Hurûfu Lisanımızda Kabil-i Tatbik midir?. [109] Harf inkılâbın¬dan dört yıl önce İzmir İktisat Kongresi sırasında yeniden gündeme gelen ve git¬tikçe artan bir şiddetle münakaşa edi¬len “İstibdâl-i hurûf” (alfabe değişikliği) meselesi hakkında Tanin ve İleri gaze¬telerinde değişiklik lehinde çıkan ma¬kalelere karşı kaleme alınmış bir risa¬ledir. Kapağında adı ayrıca Latin harfle¬ri ve Fransızca imlâ ile Latine Houroufi Liçanimiza Kabili Tatbik midir? şek¬linde de yazılmış bulunan bu reddiyede Ali Şeydi kullanılmakta olan Arap harfle¬rini daha çok millî ve mantıkî bakış açısından müdafaa edeceğini belirt¬mektedir. Konu üzerindeki tartışmala¬rın eski millî harflere dönüş, sırf Arap ahenk ve telaffuzuna (mahreç) has harfleri alfabemizden çıkarma, bazı ilâveler¬le Latin harflerini kabul ve kullandığı¬mız alfabede yapılacak değişiklikler ol¬mak üzere dört esas noktada toplanabileceğini söyler. Birinci teklifin imkân¬sız, ikincisinin ancak çok iyi bir hazırlık ve araştırmadan ve bu esaslara göre dü¬zenlenmiş bir sözlükten sonra mümkün olacağını, bu takdirde de çocuklarımıza Kur'an öğretebilmek için aynca gayret göstermek gerekeceğini izah eder. La¬tin harflerinin kabulü meselesine gelin¬ce, bunun dinî mahzurları ile diğer müslümanlar bakımından doğuracağı güç¬lükleri bir tarafa bırakarak, o gün için pek az savunucusu bulunan bu değişik¬liğin gerçekleşmesi halinde uğranılması kuvvetle muhtemel zararları gözler Önü¬ne serer ve kullanılan alfabenin birçok olumlu özelliğe sahip olduğunu belirtir. Bu özellikleri de tarihî ve ilmî delillerle açıklar. Ali Seydi'nin bu küçük kitapçığı A. Galanti'nin Latin harflerinin kabulüne karşı çıkan eserlerinden sonra en ciddi çalışma niteliğindedir.
8) Resimli Yeni Türkçe Lügat [110] dış kapakta baskı tarihi 1930. Ali Seydi'nin bu eseri harf inkılâbının birinci yıl dönümü mü¬nasebetiyle yeni harflerle basılmış ilk sözlüktür. Üç ay gibi kısa bir zamanda hazırlanan ve basımına 1929 yılı sonların¬da başlanan eser 1930 yılı başlarında tamamlanmıştr. Başlıca kaynaklarını Şem-seddin Sami'nin Kâmûs-ı Türkî'si ile Dil Encümeni'nce hazırlanan îmlâ Lügati (1928) ve 1914'te bastırdığı Resimli Kâ¬mûs-ı Osmânî'nm oluşturduğu bu söz¬lükte daha çok Türkçe kelimelerden se¬çilmiş 40.000 madde başı yer almakta¬dır. Acele ile hazırlanan ve Resimli Kâ¬mûs-ı Osmönî kadar başarılı olmayan eserde kelimelerin yeni harflerle yazı¬lışında bazı tereddütler, yanlışlık ve ka¬rışıklıklar vardır. Sözlükte kelimelerin Türkçe karşılığı verildikten sonra Fran¬sızca'ları da yazılmış, aynı şekilde deyim¬lerin karşılıkları da gösterilmiştir. Eser bu yönüyle bir Türkçe-Fransızca sözlük niteliğini taşımaktadır.
Yazarın çoğu dil konusunda olan belli başlı diğer eserleri arasında ise şunlar yer almaktadır: Güideste-i Bedâyi' [111] Resmî, hususî ve ticarî ya¬zışmalarla ilgili nazarî ve amelî bilgiler veren bu eser çok rağbet gördüğünden dört defa basıldıktan başka, Tertîb-i Cedîd Güldeste-i Bedâyi' [112], Muhtasar Güldeste-i Bedâyi' [113], Tertîb-i Cedîd Muhtasar Gül¬deste-i Bedâyi' [114] dış kapa¬ğın arka yüzünde 1328 gibi adlarla birkaç defa daha yayımlanmıştır. Mesâil-i Tabîiyye [115]; Kitabet Ders¬leri [116]; Furûk-ı Müteşâbihât ve Müterâdifât [117]
Tarihe Dair Eserleri
Hükûmât-ı İslâ-miyye Târihi [118] İç kapa¬ğındaki bir nottan anlaşıldığına göre on büyük cilt olarak tasarlanan eserin sa¬dece “Zamân-ı câhiliyyet ve asr-ı saa¬det” konularındaki I. cildi neşredilmiş¬tir. “Kable'ş-şürû1” başlıklı bölümde kı¬sa bir önsözden sonra, “Tarih Hakkında Birkaç Söz”, “Tarihin Taksimi”, “Tarihin Me'haz ve Muavinleri"”, “Re's-i Târih”, “Tarihin Seyrü Terakkisi” başlıklı beş kısım yer almakta ve bu bölümde tarih ve tarihçilik hakkında bir ön bilgi veril¬mektedir. [119] “Medhal"de ise âle¬min ve Hz. Âdem'in yaratılışı. Nuh tu¬fanı ve sonrası hakkında verilen bilgi¬lerle Câhiliye dönemine geçilmiş ve eser Hz. Peygamberin vefatı ile sona ermiş¬tir. Büyük boy 286 sayfa olan kitapta konu ile ilgili bazı resim ve haritalar da vardır. Sokullu Mehmed Paşa [120]; Alemdar Mustafa Paşa ya¬hut Tarih Tekerrürden İbarettir [121]; Târîh-i İslâm [122]; Târih-i İslâmdan Birkaç Yaprak: Aşere-i Mübeşşerenin Terceme-i Ahvâl ve Menâkıbı [123]; Târîh-i Umûmî [124]; Mekâtib-i İdâdîye Şakirdânına Mahsus Devlet-i Osmâniyye Târihi [125] 633 sayfalık bu eser daha sonra sultanîlerin programına uygun hale getirilerek yeni-den düzenlenmiş ve 334 sayfalık I. cildi basılmıştır.
Ahlâka Dair Eserleri
Vezâif Nazariyesi Üzerine Mürettep Ahlâk-ı Dînî [127]; Musâhabât-ı Ahlâkıyye [128] Altı kitaptan (bölüm) mey¬dana gelen bu seri devre-i ûlâ 1-2, devre-i mutavassıta 3-4, devre-i âliyye 5-6 olmak üzere mektep programına uygun olarak hazırlanmış ve birçok baskısı ya¬pılmıştır. Terbiye-i Ahlâkıyye ve Medeniyye adlı üç kısım olarak basılmış eserinden [129] iki kısım halinde Kızlara Mahsus Terbiye-i Ahlâkıyye ve Medeniyye [130] adlı ders kitaplarını da hazırlamıştır. Bun¬lardan başka çeşitli okullarda ders ki¬tabı olarak okutulan bizzat kendisinin veya diğer müelliflerle birlikte hazırla¬dığı eserleri de vardır.
Ali Seydi'nin çeşitli gazetelerdeki ma¬kaleleri arasında. 1921 yılında İkdam gazetesinde yayımladığı Osmanlı teşki¬lât ve teşrifatına ait makaleler Teşrifat ve Teşkilatımız adıyla derlenerek bir kitap haline getirilmiştir. [131] Ancak ciddi bir neşir olmaktan uzak bulunan bu sade¬leştirilmiş ve açıklayıcı dipnotlarla ha¬zırlanmış çalışmada Ali Şeydi Bey'in ma¬kaleleri arasına yer yer ve çok defa esas metinden ayırt edilemeyecek tarzda ko¬nu ile ilgili bazı yazılar da ilâve edilmiş¬tir. Kitabın ikinci bölümü ise, neşredenin “Harem Teşkilâtı ve Teşrifat” adı altın-da esere eklediği, bir kısmı daha Önce yayımladığı Tarih Dünyası adlı dergi¬de çıkmış yazılardan meydana gelmektedir.
Sicill-i Ahvâl Defteri'nüe belirtildiği¬ne göre Usûl-i mesaha ve ta'yîn-i me¬safe ve Hall-i Mesâil adlarında mate¬matik ve geometri ile ilgili iki eseri için yayın İzni alınmışsa da bunların basıldı¬ğı tesbit edilememiştir.
Ali Seydi'nin Osmanlı sadrazamları hakkında 1338'de (1920) hazırladığı Sad¬razamlar adlı basılmamış bir eseri var¬dır. Bunun, torunu Prof. Dr. Neda Arma-ner'in kütüphanesinde bulunan altıncı defterinden müellifin ilk sadrazamdan itibaren kronolojik bir sıra takip ederek bütün sadrazamları ele aldığı anlaşıl¬maktadır. 110 sayfalık bu defterde 111. sadrazam Topal Osman Paşa'dan 140. sadrazam Yeğen el-Hâc Mehmed Paşa'ya kadar otuz vezirin hayatı yer almaktadır.

Ziyaret -> Toplam : 125,32 M - Bugn : 82374

ulkucudunya@ulkucudunya.com