Türkiye'nin yeni dünyası
Deniz Ülke Arıboğan 01 Ocak 1970
Son dönemde Türk dış politikası üzerinden yapılan kısır tartışmalar, dünyadaki değişimin yeterince fark edilmediğini gösterdiğinden oldukça vahim sonuçlara yol açabilir. Zira bu aralar dünya evrilmiyor, devriliyor ve yeni bir dünya kuruluyor. Bu yeni dünyada yer alması gereken Türkiye'nin entelektüel ve siyasi gündemi ise 'onu dedin, bunu yaptın', 'çapın şu, zekan bu', 'orada oruç açarız, burada namaz kılarız' söylemleri etrafında şekilleniyor. Bu durumun büyük bir talihsizlik olduğunu ve ülkemizin böyle bir yaklaşımı hak etmediğini düşündüğümü belirterek kısa bir değerlendirme yapayım.
1- Dünyadaki değişim Türkiye veya Ortadoğu ile sınırlı değil. Büyük bir eksen kayması yaşanıyor. Hiçbir ülkenin ya da siyasi merkezin tam anlamıyla kontrol sağlaması mümkün değil. Ekonomiden siyasete, sosyal kurumlardan, inanç sistemlerine kadar her şey eleştirel bir dönemin etkisi altında. 20. yüzyılın bitişi yeni bir uygarlık sisteminin oluşumuna tekabül ediyor. İnsanın çevresiyle ilişkisindeki değişim, zihin dünyasında da müthiş bir karmaşaya yol açmış durumda. Kimlikler, değerler, ideolojiler, kurallar, kavramlar büyük bir altüst oluşun içerisinde. Devletler arası sistem küllerinden doğuyor ama aynı zamanda da yeniden tanımlanıyor. Ortadoğu eski Ortadoğu olmadığı gibi, ne ABD, ne Rusya ne de Avrupa eski kalıplarına sığabilir durumda. Sanayi toplumundan sanayi sonrasına geçiş, sanayi toplumunun ürettiği iktidarı devirmiş bulunuyor. Üreticiden çok tüketicinin değerli olduğu, atölyeden çok pazarın öne çıktığı, toprak alanından çok o toprak alanının altında ve üstündekilerin vurgulandığı bir dönemdeyiz. 20. yüzyılın değerler sistemi tükendi; ona bağlı olarak yapılanan siyasi sistemler, coğrafi sınırlar ve güç algılarıyla birlikte. Eski güç dengeleri, eski stratejik konumlanmalar, eski ittifaklar adı üstünde eskidiler. Türkiye'yi hala eski dengeler üzerinden tanımlamaya çalışanlar bu nedenle denklemi tam olarak yerine oturtamıyorlar.
2- 20.yüzyıl ABD'nin altın çağı olarak tarif edilirken bugün gelinen noktada büyük bir çekilme sürecine girilmiş bulunuyor. Bush'un askeri yöntemle halledemediği düzen kurma işinde Obama'nın da sınıfta kaldığı gözleniyor. ABD, çekildiği bölgelerde yerini dolduracak bir aktör üretemediği gibi, alternatiflere de herhangi bir destek sağlayamıyor. Arap Baharı'nın yelkenlerine uzun süre üfleyebilecek bir soluğa sahip olmadıklarından ya da bunu arzulamadıklarından, baharın kışa dönüşüne engel olamıyorlar. Ne yapmak istediklerini anlamak mümkün değil. Bir yandan Ortadoğu'da demokratik seçimler istiyor gibi görünüyor, sonra İslamcıların sandık yoluyla iktidara gelebileceği endişesiyle reformist hareketleri baltalıyorlar. Etraf Kürtler de dahil yarıyolda bırakılmış halklarla dolu. ABD hepsinin güvendiği bir dağ olarak milyonları katil rejimlerle, bölünme tehdidiyle, evini barkını yitirme riskiyle yüz yüze bırakmış ve kendi seçimine, ekonomisine kilitlenmiş durumda. Monroe'cu doktrinin, yani ABD'nin kendi kıtasına çekilmesi gerektiği fikrinin en etkili olduğu dönemlerden birindeyiz. Ortadoğu'dan çekilmenin dünyanın başat aktörü olmaktan vazgeçmek olduğunun farkındalar mı bilemiyorum ama yakın zamanda bu bölgede uçak bile uçuramayacak hale gelmeleri mümkün.
3-Rusya sahalara yeniden inmiş bulunuyor. Çevresi tamamen kontrol altına girdiği gibi, Türkiye de kaçınılmaz biçimde bu etki alanına doğru kayıyor. Ne Avrupa'nın ne de başka bir ülkenin artık Rusya faktörünü göz önünde bulundurmadan politika belirlemesi mümkün. Çevremizdeki ülkeler tamamen anti-Batı ve anti-NATO olarak gelişen politikalar uyguluyor. İran, Irak, Suriye'nin yanı sıra Ukrayna, Gürcistan gibi ülkeler de renkli devrimlerini çöpe atarak Rus yanlısı yönetimleri sandıktan çıkarttılar. Türkiye'nin sıkıntısı da bu. Eski dış politika kimliğiyle bu mahallede oynamak mümkün değil, ama bu mahallenin oyuncusu olunca da ortada eksen meksen kalmıyor. Üstelik Rusya ile bu kadar haşır neşir olmanın yarattığı başka bazı riskler de var.
4- Dış politik krizleri dış politikanın yönetilemediğine, iktidarın söylemlerine, askerin zafiyetine falan bağlamaktansa dünyada neler oluyoru anlayıp birlikte ciddi alternatifler üretmemiz daha anlamlı. İşe yarar fikirlerin her şeyden daha değerli olduğu bir noktadayız. Dünya üzerimize devrilmese çok iyi olacak.