Ahmet Tevfik Pampal 22.10.1978
01 Ocak 1970
Adana Ülkü-Bir eski başkanlarından olup Ülkü-Bir Güney Bölge Müfettişiydi. Adana Endüstri Meslek Lisesinde Tarih öğretmenliği yapıyordu. Evli ve çocuk sahibiydi. Kanalköprü mahallesinde oturuyordu.
Olay günü, her sabah görev yaptığı okula gitmek üzere geldiği otobüs durağında kendisini bekleyen komünist militanlar tarafından kurşunlanarak şehid edildi. Cenazesi, Adana Asri Mezarlığı'nda toprağa verildi...
PARMAĞIMDAKİ YARA İZİ
Hepimiz ara sıra, şöyle parmaklarımızı gerip elimizin üstüne, avucumuzun içine dikkatle bakarız. Kim ne arar ve ne görür bilmem ama ben ellerimi incelediğim zaman hep Rahmetli Pampal Hocamı, o mübarek şehidimizi hatırlarım...
Erkek Lisesi’nden, Adana il hudutları dahilindeki hiç bir okula gidemeyeceğim kaydıyla verilen bir tastikname ile uzaklaştırılınca, okumak için gittiğim Kadirli’de, Selçuk’un şehadeti sonrasında meydana gelen olaylar yüzünden aranır duruma düşmüş ve mecburen okulu terk etmiştim. Yaz tatili bitti ve okullar Eylül’de açıldı.....
Lise son sınıfa gideceğim ama ilçelerdeki liselerin modern okutan 3. sınıfları yok. Adana’daki bütün liseler komünistlerin hakimiyetine geçtiği için benim durumumda olan çok arkadaşım var. Hepimiz de, acaba, nerede
Ülkücülerin gidebileceği bir lise buluruz diye hummalı bir arayış içindeyiz. Kimi, Erzurum diyor kimi de Kahramanmaraş... İletişim öyle muntazan değil...
Telefon etmek, gereken bilgiyi almak kolay olmuyor... Mağdur arkadaşlarım, bu imkansızlık çemberini kıracak şansı aramak için kalkıp değişik şehirlere gidiyorlar.
Kararsızlığımdan mı desem yoksa şanssızlığımdan mı, herkes bir yerlere gitti ve ben ortada kala kaldım.
Artık, giden arkadaşlardan bir haber beklerken çalışmak için de iş arıyorum.
Nihayet, bir tanıdığın yanında iş buldum. Alacağım haftalık üç-beş kuruş da olsa, harçlıksız gezmekten iyidir diyorum.
Çok değil bir ay bile olmadan yanında çalıştığım ahbabımız benden rahatsız olmaya başladı. Gelen giden ve beni soranların çoğalması bir tarafa, sabah alıp işyerinde fırsat buldukça okuduğum “Hergün” bile beni suçlaması için bir gerekçe...
Mahalle kuşatmada... Arada sırada eve gidiyorum. Moralim bozuk... Babam da çevrenin tesirinde kalmış. Bu yüzden evde eline geçirdiği kitaplarımı, dergilerimi yok ediyor.
O gün, içimde bir sıkıntıyla çok erken ayrıldım evden. İşyeri henüz açılmadığı için yakındaki bir çay ocağına oturdum. Bir taraftan çayımı yudumluyor bir taraftan da
-Hergün’e gıcık oldukları için anlamazlar diye- aldığım “Millet”e göz atıyordum.
Çay ocağı birden hararetli konuşmaların gürültüsü ile kaynamaya başladı.
-“Valla biz oradan geçerken yerde biri yatıyordu...”
-“Ya ben şimdi geldim orada bir kadın kendini parçalıyordu...”
-“Siyasi olaymış polisler gelmemiş...”
Okulların açılması ile birlikte Adana’da siyasi hava iyice ısınmıştı dolayısıyla gayet sıradan olaylardı bunlar. Hergün bir çok öldürme ve yaralama olayı oluyordu. Ben olay yerini merak edip soruyordum ısrarla...
İçimdeki huzursuzluk geçmiş değil. İşyeri açıldı bu arada. Kalktım ve patrona da bir çay alıp çıktım çay ocağından. Bir elimde çay diğerinde gazete. İçeri girdim selam sabahtan sonra işe başladım.
Patron, öğleye doğru beni siparişleri almam için beni bir müşteriye yolladı. Müşteriye giderken yolda karşılaştığım bir arkadaşımdan meş’um olayın kurbanını öğrendim.
“TEVFİK PAMPAL VURULDU..!”
Yüreğim hınçla dolu. Ülkü-Bir’e koşturmak, oradan işin aslını Bahri’den sorup öğrenmek geliyor içimden...
Bu arada, müşteriye ulaştım. Adam “yok kardeşim ne siparişi..?” dedi.
Anlamsız ifadelerle yüzüne bakıyorum adam ilgilenmiyor bile, dönüp işine bakıyor. Kafam karışık dönüyorum işyerine... Patron kapıda bekliyor beni.
“Siparişler ne oldu” demiyor, “sen yine o gazeteleri buraya getiriyorsun” diyor. Durumu hemen anlıyorum, demek eşyalarımı kontrol etmek için beni yollamış...
Allah’tan kama bıçağını yanıma almışım... Az sonra bana bir kaç kuruş verip ilişiğimi kesiyor. Umrumda bile değil...Eyvallah demeden ayrıldım oradan...
Bir koşuda teşkilata vardım ama hiç kimse yok. Nereye gitsem acaba derken orada rast geldiğim Bülent’le beraber yola çıkıyoruz. Bülent zebellah gibi iri yarı biri. Küçüksaat, Büyüksaat derken Vilayet’e varıyoruz. Bülent’in tanıdığı birini aldık hemen park’ın içine...
Ameliyat tamam...
Bu şekilde operasyonlar için devamlı otobüs durağında dolanıyoruz. Sorgu sual ve iyi bir dayak...
Bir, iki, üç, beş... Adana’da mi komünist biter ..?
Ama, biz bitireceğiz inşaallah... Bülent, bir vurdu mu yere yıkıyor, bana da asker potini ile tepelemek kalıyor...
Saatler ilerledi ve çevrede polis ekipleri dolanmaya başladılar. Dayak yiyenlerin bir kısmı yakın olan Emniyet Müdürlüğü’ne veya Bankalar Karakolu’na gidip şikayet etmişler. Darp suçunun failleri aranıyor... Bir müddet sonra Bülent, ben eve gideceğim diyerek ayrıldı. Otobüs durağı oldukça tenha. Ben de, usulca bir kenara çekildim.
Aman Allahım jilet gibi bir adam geldi, saçları o biçim, koltuğunun altında bir kaç defter ve arasında da kıpkırmızı başlığı okunan bir “Kurtuluş” dergisi var.
Etrafta bizi arayan polislerin dolaştığını, Bülent’in eve gittiğini, birden her şeyi unuttum.
Hemen karşısına dikilip bir kaç soru sordum ve aldığım cevap “mühendislik talebesi, karateci ve devrimci.” Aniden, “Ben de Dev-Yolcu’yum” diyerek attığım çatırtılı bir ses çıkaran ilk yumrukla birlikte adam savruldu... Yalnız ikinciyi vuramadım, çünkü, parmaklarım bir tuhaf acıyordu.
Ve ilk yumrukla sersemleyen adam, biraz sonra tek başıma ve iş görmez biri olduğumu anlayıp gardını aldı ve naralar atarak üzerime uçtu. Biraz geri çekilip kolumun yeninde sakladığım kama bıçağına sarıldım. Bir iki hamle derken alt alta üst üste başlayan boğuşma, düdüklerin ötmesi ile kendiliğinden kesildi ve benim en önde olduğum korkunç bir kovalamaca başladı.
Elimin birinden kan akıyordu ama bakacak ortam yoktu. Bir kaç sokak koştuktan sonra ardıma baktığımda peşimden gelenlerin önde bir asker ve arkasında da o adam olduğunu gördüm. Bunun üzerine hemen durup askere, bu adam beni dövecek diye şikayet etmeye başladım.
Bize yetişen adam gerçekten üzerime saldırınca bu defa asker beni bırakıp diğeri ile uğraşmaya başladı. Asker ağam adamla uğraşırken ben de ortalıktan yitip gitmiştim. Adamda ne hatıram kaldı bilmiyorum ama benim şehadet parmağım kesilmişti.
İşte o yara bildiğiniz sebeplerden dolayı çoook geç kapandı. Ama izi kaldı ve ben ölene kadar da bu iz kalacak.
Aynı, Ülkücüler yaşadıkça Pampal Hocamın da yaşayacağı gibi...
Recep Küçükizsiz