Ergin Saygun çapında kaç paşamız var acaba?
Yavuz Bülent Bâkiler 01 Ocak 1970
Emekli Orgeneral Ergin Saygun’u tanımıyorum. Onunla herhangi bir toplantıda, bir dakika bile birlikte olmadık. Ama, Kurban Bayramından önce, O’nun TÜRK ORDUSUNA BALYOZ isimli eserini okuyunca, savunmasında söylediklerini inceleyince, anlatılmaz bir üzüntünün içine düştüm. Dolayısıyle, Kurban Bayramına büyük bir hüzünle girdim.
Yedek subaylığımı, 1961-1969 yılları arasında, Ankara’da, Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı’nda yaptım. 27 Mayıs darbesinin Cumhurbaşkanı koltuğuna oturttuğu Cemal Gürsel Paşa’yı yakından dinlemek, tanımak fırsatı buldum. Cemal Aga, zaman zaman pembe köşkten ayrılır, Çankaya tepesinde halkın arasına karışarak “memleket meseleleri” üzerine fikirlerini söylerdi. Anlattıklarını çok büyük bir dikkatle dinlerdim. Konuşanın, cumhurbaşkanımız olduğunu düşününce derin bir üzüntü duyardım, utanırdım. Komitenin bir başka Cemal Paşası daha vardı. Bir gün, gazetecilerin önünde: “Bende kafa yok ama yürek var!” demişti. 27 Mayıs darbesinden 9-10 yıl sonra, Anıtkabir bahçesindeki otlar, her nasılsa yanmıştı. Komitenin 3. Paşası Sıtkı Ulay demişti ki: “Anıtkabir bahçesindeki otlar, yeniden yakılırsa, ordu olarak, tekrar idareye el koyabiliriz!”
Cumhuriyet gazetesinden Yaşar Kemal ve Cevat Fehmi Başkut 27 Mayıs darbecileriyle röportajlar yapmışlardı. Onlara:
- Hangi kitapları okudunuz? diye sormuşlardı.
- Beyaz Zambaklar Ülkesi diye bir cevap almışlardı. Başka? Başka bir kitap ismi yoktu. 12 Eylül 1980 darbesi yapıldığında, Kültür Bakanlığı’nda Müsteşar yardımcısıydım. Kenan Evren Paşa’yı ve arkadaşlarını tanımıştım.
Ben emekli Orgeneral Ergin Saygun’un 385 sayfalık Türk Ordusuna BALYOZ kitabını okuyunca, ister istemez öteki paşalarla bir mukayese yaptım. Gördüm ki, Saygun Paşa, bizim çok değerli paşalarımızdan biridir. Evvela, ciddi bir fikir yapısına sahiptir. Doğu ve Batı dünyasının Türkiye üzerindeki oyunlarını çok iyi bilmektedir. PKK ihaneti karşısında çok doğru tesbitleri vardır. Yani o, noksansız ölçüler içerisinde tam bir Türk paşasıdır. Onu dikkatle okurken, kendi fikir dünyamın içinde olduğunu gördüm.
Şimdi bana soracaksınız. Saygun Paşa’yı okurken, neden büyük bir üzüntü duydunuz? diyeceksiniz. Daha önceki yazılarımda da belirtmiştim: Ordusuz millet, ordusuz devlet olmaz. Namusumuzu, şerefimizi, hürriyetimizi ordumuzun gücüne borçluyuz. Ordumuzun siyasete bulaşması, şu veya bu sebeple hükûmet darbeleri yapması felaketimiz oluyor diyerek endişelerimi belirtmiştim. Ergin Saygun Paşayı okurken derin bir üzüntü duymam, yargılandığı mahkemede karşı karşıya kaldığı uygulamalardandır. Bir mahkeme yargıladığı kimsenin önce sağlık durumunu düşünmelidir. Mahkemeler, kat’iyyen öldürmek kasdiyle hareket edemezler. Evvela Saygun Paşa’nın çok ciddi hastalıkları vardır ki tıp otoriteleri tarafından tutulan raporlar 533 sayfa tutmaktadır ve günde 17 ayrı ilaç kullanmaktadır. İki defa kalp ameliyatı geçirmiştir. Yeni bir kalp kriziyle sarsılmıştır. Şeker hastalığından şikayetçidir ve daha neler neler. Böyle bir hastanın inatla ve ısrarla cezaevinde tutulması bütün insaf duygularımızı kavuracak derecededir. Olur mu?
Ve sonra, sahte CD’lere, uydurma belgelere, yalancı şahitlere dayanılarak karar verilmesi sabrımızı taşırmaktadır. İnanıyorum ki, BALYOZ kitabını okuyan herkes, aynı acıları duyacaktır. Ordumuzun kaç Ergin Saygun Paşası var acaba?
Bu BALYOZ dâvâsı, Yargıtay’ımızda bozulmazsa; Ergin Saygun gibi paşalarımız beraat etmezlerse, vay bize, vaylar bize!
Onun BALYOZ kitabını, lütfen siz de okuyunuz. Üzüleceksiniz...