« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

06 Kas

2012

FARUK NAFİZ ÇAMLIBEL’İN SUDA HALKALAR ADLI ESERİNDE SU İMAJLARI VE BENZETMELER

Hüseyin DOĞRAMACIOĞLU 01 Ocak 1970

ÖZET
Faruk Nafiz Çamlıbel’in Suda Halkalar adlı şiir kitabı günümüze
kadar Latin harflerine aktarılmamıştır. Bu eserde kullanılan su imajları
ve benzetmeler Türk şiirine yeni yaklaşımlar ve çağrışımlar getirmiştir.
Eserdeki su imajları bazen şairin ruhu ve hayalleri yerine kullanılırken
bazen de sevgili ile beraber düşünülen bir arka fon olarak
kullanılmıştır. Şair su imajlarını karamsar tablolar halinde
oluşturmuştur. Bu tablolarda şair ve sevgilisi vardır. Su imajları ve
şairin hayalleri şiirin değişmez arka fonlarını oluştururlar. Şiirdeki arka
fonlar birer leit motif olarak gider gelirler. Şairin oluşturduğu bu
tablolarda görsellik ve kişisellik ön plana çıkar. Eserdeki benzetmeler
ise klâsik Türk şiirindeki benzetmelerden farklı oluşturulmuştur. Bu
benzetmeler şiire farklı anlam başkalaşmaları katmıştır. Benzetmeler
yoluyla şiirin düşünsel temellere dayandırılması, şiire yeni anlam
kapılarının açılması yeni Türk şiirinin ciddi kazanımlarından biri olarak
düşünülebilir. Hem benzetmelerde hem de şiirde kullanılan su
imajlarında geçmişin karamsar duygularla hatırlandığını ve geçmişe
özlem duyulduğunu görmekteyiz. Bu yönüyle geçmiş; şairin hayallerini,
matem duygusunu, su imajlarını ve benzetmeleri etkileyerek şiire
yansır. Eserdeki benzetmeler muhayyel, görsel, şiirsel zemini güçlü
benzetmeler şeklinde gruplandırılabilir. Bu benzetmelerde karamsarlık
ve hüzün duyguları hâkimdir. Şairin kullandığı imajlar ve benzetmeler
Türk şiiri için birer yenilik olarak değerlendirilebilir. Suda Halkalar adlı
eser üzerine yapılan bu ilk araştırma, Çamlıbel’in şiiriyetini daha iyi
anlamamıza ve edebî çizgisini belirlememize yardımcı olacaktır.
Giriş
Faruk Nafiz Çamlıbel’in Suda Halkalar adlı şiir kitabı günümüze kadar Latin harflerine
aktarılmamıştır. Bu çalışmada şairin gizli kalmış ve incelenmemiş bu eserinde oluşturduğu su
imajları ve benzetmeler incelenmiş ve sınıflandırılmıştır. Eserdeki su imajları bazen şairin ruhuna
tesir eden bir kavram olarak; bazen de sevgili ile beraber düşünülen bir varlık olarak kullanılırken
bazen de şiirdeki mekânı şekillendiren bir arka fon olarak kullanılmıştır. Benzetmeler ise klâsik
Türk şiirindeki benzetmelerden farklı olarak muhayyel, görsel, portreleştirilen ve ruhsal
benzetmeler gibi bölümlendirmelerle incelenmiştir. Şiir kitabındaki su imajları ile benzetmeler
Çamlıbel’in edebî kişiliğini ortaya koyan önemli ipuçlarını ihtiva etmektedir.
Yukarıda kapak fotoğrafı görülen eser günümüze kadar Latin harfleri ile basılmadığı için
üzerinde yeterli incelemeler yapılmamıştır. 1928’de ilk ve son baskısı yapılan eser günümüzde
ancak kütüphane arşivleri içerisinde temin edilebilmektedir.
A. Su imajları
Suda Halkalar adlı eserinde suyu kendine bir imaj olarak seçen yazar birçok mısraında bu
kelimeyi farklı anlamları karşılayan bir söz şeklinde kullanır. Mısralarda karşımıza çıkan su
imajları birtakım duygu ve kavramlara benzetilerek bir imaj oluverir. Eserde su ve su kavramları
bazen birer sembol, bazen şairin ruhunu yansıtan bir ayna, bazen de farklı duygulanmaları anlatan
bir vasıta olarak görünmektedir. Su, çok kez sevgili ile beraber düşünülen bir kavram olarak
Çamlıbel’de kullanılmıştır. Şair, sevgilisini su ile beraber hatırlamakta, su sevgiliyi çağrıştıran bir
imaj olmaktadır. Su imajının sevgili ile beraber kullanıldığı mekânlar özlenen ve hatırlanan yerler
olarak görülürken bazen de şairin kendi ruhunu yansıtan, onunla özdeşleşen bir imaj olmaktadır.
Bu özdeşleşme ile su, şairin ruhu ve hayalleri yerine kullanılmış olmaktadır.
1. Şairin ruhu ve hayalleri yerine kullanılan su imajı:
Çamlıbel’in şiir kitabının adı olan Suda Halkalar şairin tesadüfen seçtiği bir söz grubu
değildir. Suda halkalar sözü şairin ruhunu temsil etmektedir. Su halkalarının suda titrek bir görüntü
oluşturması ve şairin su halkaları ile ruhunu özdeşleştirmesi şiirin bu eserinin çıkış noktasını
oluşturur:
Kalbim, başım, asabım o ilk uykularında,
Bir halka da yok ruhumun engin sularında! (Çamlıbel 1928: 12)
Şairin su ile ilgili kavramları kullanırken kendi varlığıyla ruhunu engin sular şeklinde
tanımlaması dikkat çekmektedir. Engin sular sözünde sonsuzluğu çağrıştıran bir hayal vardır. Bu
sonsuzluk şairin engin ruh dünyasıdır. Bu dünyanın varlığı şaire ilham kaynağı olmuştur. Şair
bazen suyu bir ömre benzetir. Bu su maziye doğru hasret duyarak akmaktadır:
Ömrün geçecek, böyle en avare yaşında,
Maziye tahassürle akan bir su başında.?? (Çamlıbel 1928: 13)
Eserde suyun maziye hasret duyması şairin geçmişi özlemesi şeklinde ortaya çıkmaktadır.
Burada yine su ile şairin ruhu arasında bir benzerlik kurulmaktadır. Şair, ruhunun susamasından
sıklıkla söz eder. O, sevgilisine susamış ve kırlarda yalnız dolaşmaktadır:
Suda, bitâb, açılan bir nergis!
Susadık, örtüldü bütün pencereler,
Yine ruhumda sesin hâkimdi.
Kırda yalnız dolaşırken şimdi
Seni söyler bana dağlar, dereler! (Çamlıbel 1928: 128)
Çamlıbel’in su ve tabiat dekoru içerisinde sevgilisini anarak dolaşması ve suya olan
hasretini dile getirmesi sevgili ile su arasındaki münasebeti göstermektedir. Şair, burada çizdiği su
imajı ile sevgilisini ve onun ruhunda bıraktığı susuzluğu terennüm etmektedir.
Şair hayal kurarak geçmişi düşünmektedir. Bir zamanlar omuzlarında su taşıyan kızları
görmüş ve bu manzarayı yıllar sonra hatırlamıştır. Bu hatırlama sürecinde su ve çeşme şairin hayal
dünyasını uyaran, onu geçmişe götüren birer imaj olarak kullanılmıştır:
Bazı bir yolcu ürperir tepeden
Hasta kalbimde bir damar sızlar:
Nerde omuzunda testisiyle giden,
Çeşmelerden su dolduran kızlar? (Çamlıbel 1928: 144)
Şair, su ve çeşme kelimeleriyle hayalen bir su imajı oluşturur. Bu imajı oluşturan faktör
şairin ruhu ve hayalleridir. Hayal dünyasını su imajlarının süslediği Çamlıbel suyu geçmiş ve
yaşanan an arasında hatırlanma yoluyla kurulan bir köprü olarak değerlendirir. Şair suyu sevgiliyle
aynileştirerek hayal kurar, benzetmeler yapar. O, sevgilisine baktıkça parıldayan bir su görür:
Bir kalp olan vücuduna baktıkça git gide
Bulmaktayız hayaline bir tek nazarla yol,
Parlarsa bir güzel su nasıl bir sürahide
Ruhunda sanki bir su, vücudunda parlıyor… (Çamlıbel 1928: 145)
Suyun sevgili ile beraber kullanılması Çamlıbel’in şiirimize getirdiği yeni düşüncelerden
birisidir. Daha önce klasik edebiyatımızda su kasideleri ve su üzerine şiirler yazılmıştı; ancak ilk
defa Çamlıbel ile şiirimize maddi özellikleri ağır basan ve somut bir sevgiliye benzetilen su, bir
imaj olarak kullanılmaktadır.
2. Sevgili ile beraber düşünülen bir kavram olarak su imajı
Faruk Nafiz’in Suda Halkalar adlı eserinde su imajı sevgiliyle beraber anlam kazanan
onunla adeta özdeşleşen bir kavram olarak kullanılmıştır. Şair sevgilisini su kenarında ve
birbirlerini severken hayal eder. Bu hayalinde sevgilisinin suya bakması ve şairi sevmesi su imajını
anlamlandıran davranışlar olarak ortaya çıkmaktadır:
Erguvan ile füsun ile deniz parlaktı.
Aşkımız dalgalanırken suya sessiz baktı:
Başı dönmüş gibi dalgın bu uzun zemzemeden,
Anlıyordum, beni sevmişti o sevdim demeden. (Çamlıbel 1928: 54)
Şiirde suyun anlam kazanması şairin bu kavrama yüklediği anlamlarla bağlantılıdır. Şair,
bir zamanlar beraber su içtiği kızın şimdi toprak olduğunu hatırlar. Böylece su geçmişi hatırlatan
bir imaj olur:
Bahtın bir avuç toprağa kalp ettiği kızla
Kaç kere su içtik buradan taslarımızla!.. (Çamlıbel 1928: 6)
Bir zamanlar sevgilisiyle su içtiği yer, şairi hüzünlendirmiş ve onu gözyaşlarına
boğmuştur. Sevdiği kızla bir mayıs ayında beraberce yine aynı çeşmeden su içmiştir. Şimdi ise
sevdiği kızı hıçkırarak anmaktadır:
Alnım yanarak, hıçkırarak durdum o yerde.
Bir gözyaşı sızsın diye kalbimdeki derde
Birlikte geçen bir mayısın hatırasından
Bir damla su içtim bu kırık çeşme tasından…(Çamlıbel 1928: 6)
Çamlıbel, suyu sevgili ile beraber düşünür. Suyun parlaklığı, suya vuran renk, suda
oluşan halkalar ona hep sevgiliyi hatırlatır. Böylece su sevgiliyi hatırlatan, onunla birlikte
düşünülen bir imaj olur. Sevgilinin sırma saçları suya akseder, bu sırada esen rüzgâra şair şöyle
seslenir:
Şimdi ey bir serv-i simindir suda,
Esme, ey bâd, esme, canan uykuda! (Çamlıbel 1928: 131)
Sevgili ile beraber düşünülen su şairde ilham kaynağı olur. Ayrıca su kenarı ve rüzgâr
sevgili hayaline eklenen ki kavram olarak karşımıza çıkar. Su böylece sevgilinin yaşadığı mekâna
eşlik eden bir imaj olur. Suya akseden simin renk sevgilinin saçlarıdır. Böylece şair, suyu sevgilin
hatıralarıyla aynileştirir.
Sevgili ile beraber kullanılan su durgun sudur. Burada sevgilinin ruhunun durgun su gibi
sakin olduğu hissi uyandırılır. Sevgili ile durgun su bir imajı oluşturan iki varlık olarak birlikte
anılır:
Sarmamış ruhunu bir gün bile sevda buğusu,
Sanki sensiz yaşayan varlığı bir durgun su… (Çamlıbel 1928: 52)
Su, bir imaj olarak sevgili ile beraber düşünülür; bazen de sevgili yerine kullanılır. Suyun
titremesi hasta bir kadın titremesi ile aynileşir. Böylece su imajı hasta bir kadın hayaliyle birleşerek
şaire hüzün verir:
Bir parça teganni müzarın son gecesinden
Titrerdi sular bir kadının hasta sesinden… (Çamlıbel 1928: 52)
Görüldüğü gibi su imajı sevgili ile beraber kullanılan hatta sevgilinin yerine anlam
kazanan ve onu temsil eden bir imaj olarak kullanılmıştır. Çamlıbel’in özellikle durgun veya titrek
suları imaj olarak seçtiğini görmekteyiz. Sudaki değişim veya görüntü sevgilinin hayaliyle
birleşerek Çamlıbel’in mısralarına yansımıştır. Böylelikle su sevgili ile beraber düşünülen bir
kavram olarak kullanılır.
3. Arka fon olarak seçilen su imajı
Eserde şairin bazen görselliğe önem vererek kişiler ve mekân ile ilgili tasvirlere
betimlemeler yaptığını görmekteyiz. Bu betimlemelerde su bir arka fon oluverir. Su tek başına
değil bir manzarayı oluşturan dekorun bir parçası olarak tabloda yer alır:
Lakin bürümüş membaın etrafını funda,
Artık ne sedasında o tat var, ne suyunda! (Çamlıbel 1928: 6)
Memba denilen su kaynağı, etrafını saran funda yaprakları ile beraber bir arka fon
oluşturur. Bu fon genellikle bir tabiat tablosunu resmeder. Bu tabloda yalçın kayalıklar ve derin
sular vardır:
Yükselen manzara yalçın, suların hüznü derin,
Bazı şirin görünür, bazı da korkunç etraf. (Çamlıbel 1928: 20)
Şairin suyu bir imaj olarak tabiat manzaralarında kullanması ve bu su manzarasını bir
arka fon olarak şiire sokması Türk şiiri açısından bir yenilik olarak düşünülebilir. Daha önce
Abdülhak Hamit ile başlayan egzotik tabiata yöneliş Çamlıbel’de millî renklere bürünür. Hamit
Hindistan’ın egzotik ormanlarını Türk şiirine sokmuştu. Ancak Çamlıbel’de bu manzaralar millî bir
dekor olarak şiirimize girer. Yukarıda geçen Funda Akdeniz’e özgü bir bitkidir. Memba
Anadolu’da hemen her yerde karşımıza çıkan Anadolu kültürüne has bir kavramdır. Bu iki kelime
şiire arka fon olarak girerken Türk şiiri de millileşir. Bütün bunlara ek olarak Türk köyü ve köylüsü
şiire somut bir varlık olarak girer. Faruk Nafiz, Türk köyü ve köylüsünü tasvir ederken Anadolu
manzaraları çizer:
“Şairin gözü sadece Anadolu?dadır. Onun henüz keşfedilmemiş, gizli hazinesinde bütün
sanatları besleyecek bereketli kaynaklar olduğuna inanır. Bu kaynaktan sanatımız fışkıracaktır”
(Enginün 1992: 573).
Şair Anadolu’yu şiirlerinde işlerken su imajına ağırlık verir. Suda Halkalar adlı eserde
görülen arka fonlarda su değişmez bir imaj olarak yerini alır. Bu fonlar sevgilinin dolaştığı veya
şairin geçmişi hatırladığı mekânlar olarak dikkat çeker. Sevgili ve su imajı bir tabloyu oluşturan
değişmez fonlar olarak bazen dekoratif birer varlık olarak kullanılırlar. Bu dekor şairin ruh
aynasında şekillenerek mısralara fon olarak yansır. Bazen su imajı bir dekor olarak kullanılırken
sevgili yerine sahil, söğüt, yeşil bağ gibi suyu çağrıştıran varlıklar su imajı ile beraber kullanılırlar:
Gizli sevdalar için yol soruyorduk, nerde?...
Sahil ıssızdı, söğütler lekesiz ufka dalar,
Suyun üstünde kımıldadı yosunsuz.
Bir yeşil bağ gibi munisti uzaktan köyümüz, (Çamlıbel 1928: 53)
Şairin arka fon olarak tasvir ettiği bu mekân şiirde anlatılacak olan vakaya zemin
oluşturur. Bu zemin üzerinde şair hatıralarını canlandırır. Böylece su imajı bir fon olarak yaşanan
günlere zemin olur.
B. Benzetmeler
Çamlıbel’in benzetmelerinde soyut ve somut kavramları bir arada kullandığı
görülmektedir. Çamlıbel’in kurduğu benzetmeler şiiri farklı bir boyuta taşıyacak güçlü bir yapıya
kavuşturmuştur. Şiirsel düzlemde düşünecek olursak Çamlıbel’in kullandığı benzetmelerle şiirin
düşünsel boyutunu zorladığı görülmektedir. Şiirde yapı, kavram ve düşünce boyutu ekseninde bu
durumun gittikçe daha canlı bir şekilde ortaya çıktığı muhakkaktır. Çamlıbel’in şiirlerinde sıklıkla
benzetmelere başvurması düşündürücüdür. Benzettiği kavramların çoğunlukla somuttan soyuta
doğru giden bir eksende şekillendiği görülür. Somut ve soyut kavramların bir araya gelmesiyle
oluşan bu şiirsel yapıda Çamlıbel’in düşünce sınırlarını zorlayarak okuyucularının daha önce belki
de farkına varamadığı yeni imajları canlandırma çabası etkili olmuştur, denilebilir.
Türk şiirinin düşünsel temellere dayandırılması, şiire yeni anlam kapılarının açılması yeni
Türk şiirinin ciddi kazanımlarından biri olarak düşünülebilir. Bu benzetmelerde şairin okuyucuda
yeni düşünce kapılarını zorlayarak açması Çamlıbel’in şiirimize getirdiği yenilikler arasında
sayılabilir. Şiirlerin anlam ve biçim boyutu dikkate alındığında Çamlıbel’in anlam boyutuna yeni
açılımlar getirdiği söylenebilir. Çamlıbel’in Suda Halkalar adlı eserinde birçok benzetmeyi art arda
kullanması onun anlatmak istediği kavramlara yeni anlamlar kazandırma çabasından kaynaklandığı
söylenebilir. Şiirsel boyutta ise bu duygulanmaların yeni Türk şiirine kazandırdığı anlam
başkalaşmaları eski şiirimizden farklı ve orijinaldir. Şiirde anlam aramaktan öte, şiire katılan
anlamların düşünce sınırlarını zorlaması ve yeni anlamların ancak zihnî bir gayretle kavranabilmesi
Suda Halkalar adlı eserin yeni Türk şiirimize getirdiği yeniliklerden birkaçı olarak
değerlendirilebilir. Anlam derinliği ve anlam başkalaşması şiir tahlillerinde üzerinde durulan
konulardan biridir. Ancak Çamlıbel’in şiirlerinde bu anlam olaylarının dışında yeni kazanımlar
mevcuttur. Bu kazanımlardan birisi şairin kendi ruhundan bir şeyleri şiire katarak şiirsel zemini
şahsileştirmesidir. Çamlıbel, bu doğrultuda şiirlerine yeni ama orijinal anlamlar katarak poetik
zemini güçlendirmiş ve şiire anlam derinliği katmıştır. Çamlıbel’in Suda Halkalar adlı şiir
kitabında gibi edatı en sık kullanılan benzetme sözcüğüdür. Bu kelime ile açık, anlaşılır ama anlam
derinliği olan yeni bir yapının şiire kazandırıldığı görülmektedir. Çamlıbel’in Suda Halkalar
sözünü eserine başlık yapması da bu doğrultuda düşünülecek olunursa tesadüfî olmadığı anlaşılır.
Bu sözde de gizli bir benzetme görülmektedir. Şairin ruhu sudaki halkalar gibi gittikçe dağılan ve
bir müddet sonra yok olan duygusal dalgalanmalardan oluşmaktadır. Suda oluşan halkalar gittikçe
genişleyip kaybolur. Bunun gibi şairin birtakım duyguları da sonsuz emel denizinde halkalanıp bir
müddet sonra hayaller sona ermektedir. Eserin adında gizlenen bu benzetme esere yenilik ve
orijinallik katmaktadır.
1. Muhayyel benzetmeler
Şair, bazı mısralarında muhayyel benzetmelere başvurur. Bu benzetmeler hayaller ve
şairin duygulanmaları ile birleşerek çeşitli duygulanmaları anlatan şiirler olarak karşımıza çıkar. O,
kurduğu hayalleri şiirsel boyuta taşırken hayal gücünün sınırlarını benzetmelerle çizer. Bu
benzetmelerde şairin muhayyilesinin ne kadar geniş olduğu görülür. Eserdeki muhayyel
benzetmelerin odak noktasında şair ve sevgilisi vardır:
Sis ve gölgeyle dalan sahile yorgun çıktık.
Yuva yapmış gibi memnun ikimiz bir dalda, (Çamlıbel 1928: 53)
Ancak bu birliktelik uzun süre devam etmez. Çamlıbel’in muhayyel benzetmelerinde
hicran ve yeis bir arada hayal edilir:
Hicran başında kartala benzer ki yeis ile
Simanı bir bulut gibi kaplar kanatları. (Çamlıbel 1928: 146)
Eserde ifade edilen duygular hayali varlıklarla çevrelenir. Bu varlıklar şairin karamsar ruh
haline uygun seçilir. Ruh dünyası hicran ve yeis ile kaplı olan şairin etrafında bu olumsuz duruma
uygun olmak üzere canavarlar yer alır:
Şimdi ben fırtınalar geçmeyen orman gibiyim,
Şimdi bağrımda kudurmuş canavarlar yaşıyor, (Çamlıbel 1928: 39)
Şairin muhayyel benzetmelerine canavarlar ve vahşi hayvanların zehirleri eşlik eder:
Bir samyeli esmiş gibi ruhumda zehirden
Duydum yine bin bir kadının derdini birden (Çamlıbel 1928: 7)
Çamlıbel’in yaşadığı mekânı ve etrafındaki olay ve durumları karamsar bir ruh haliyle
gözlemlemesi şiirdeki benzetmelere aynıyla yansımıştır. Şair geceleri bile yorgun olarak düşünür:
Her dudak başka nağmeler heceler,
Böyle yorgun sürüklenir geceler. (Çamlıbel 1928: 156)
Görüldüğü gibi eserdeki muhayyel benzetmelerde genel çerçeve olumsuz durumlar ve
olaylardan oluşur. Şairin ruh dünyası ile içerisinde yaşadığı mekân ve etrafındaki insanları bu bakış
açısıyla görüp değerlendirdiğini söylemek mümkündür. Bu duygularını benzetmelerle dile getiren
Çamlıbel’in muhayyelde fazla durmayıp görsel benzetmelere ağırlık verdiğini görmekteyiz.
2. Görsel benzetmeler
Şairin bazı duygularını ve düşüncelerini görselleştirerek daha anlaşılır kıldığını
görmekteyiz. Çamlıbel’in bu tavrı, eski şiirimizin hayallerle dolu ve anlaşılması güç
benzetmelerinin tersine anlaşılır ve gözle görülebilir durumları anlatma çabasından
kaynaklanmaktadır. Şiir kitabının ismi olan Suda Halkalar bile suda oluşan halkalanmaları
gözümüzde canlandırmaya yarayan görsel bir adlandırmadır.
Eserdeki benzetmelerden birisi evin insana, pencerenin de göze benzetilmesidir. Bu
benzetmede evi şahsileştirme ve cansız bir varlığa kişilik kazandırma gayreti vardır. Şair evin
pencerelerinin yaşlı bir göze benzemesini görsel bir benzetme olarak kullanır. Bu görsellikte
canlılık ve bir ruh vardır:
Hepsi bir başka tahassüs veriyor goncaların:
Kimi şehvet gibi kızgın, kimi sevda gibi saf. (Çamlıbel 1928: 20)
Şair, görsel benzetmelerinde somut varlıklardan muhayyele doğru giden bir yolda yürür
görünür. O, somut bir varlık olan goncayı şehvete ve bazen de sevdaya benzetir. Böylece Çamlıbel,
muhayyel durumları somut öğelere benzeterek anlatmak istediği düşünceyi görselleştirir. Şairin bu
tutumunda duygularını somutlaştırarak anlaşılır kılma isteği belirgin olarak görülmektedir.
Hecenin beş şairinden biri olan Çamlıbel, eski şiirimizin tersine sade akıcı ve anlaşılır
benzetmeler yaparak duygularını ve söylemek istediklerini belirginleştirerek anlatır:
Bir yüz gibi şekil aldı hayalimde teselli,
Bir yüz ki diklenen daha tek çizgisi belli (Çamlıbel 1928: 9)
Tesellinin bir yüz gibi şekil alması da muhayyel benzetmenin görsel hale dönüştürülme
kaygısından kaynaklanmaktadır.
Şairin emelleri, hayalleri geleceğe değil maziye dönüktür. Geçmişte yaşananlar, hatıralar
bir kandil gibi zaman geçtikçe erimektedir. Şair, emeli bir sarı kandile benzetir. Bu benzetmede
geçmişi yeniden yaşama arzusu hâkimdir:
Gönlümde emel bir sarı kandil gibi yandı,
Maziyi bugünden yaşamak hissim uyandı. (Çamlıbel 1928: 9)
Emel kavramının anlaşılması için şair görselliğe başvurmuş ve emeli bir kandil şeklinde
resmetmiştir. Bu tabloda baskın renk sarıdır. Sarı sonbaharı ve ayrılığı temsil eder. Eylül
romanında sarı yaprakların hüznü ve ayrılığı temsil ettiği gibi bu mısralarda da sarı aynı ruh
atmosferini gösterir.
3. Şiirsel zemini güçlü benzetmeler
Bu gibi benzetmelerinde şair, sorular sorarak ruhundaki karışıklığı, bilinmezliği ve cevap
bulamadığı soruları şiirsel dilde ifade eder. Şiirsellik benzetmeler yoluyla zirveye çıkar. Bu
şiirselliğe ahenk unsurları eşlik eder:
Solgun çimenleriyle, hazin gülleriyle lâl,
Âsâr içinde bir sarışın türbedir Nihâl (Çamlıbel 1928: 69)
Şiirde musikiye önem veren şair mısralarında şiirselliği ön plana çıkarır. Düşüncelerini
estetik plana aktaran Çamlıbel, mısralarında şiirselliği arttırarak şiirsel duygu yükünü taşıyabilecek
güçlü şiirsel zeminler oluşturur.
Eserdeki bazı mısralar bir musiki nağmeleri gibi akıcı bir üslûpla yazılmışlardır. Bu
mısralarda musiki ve estetik bir arada ahenkle şiire yön verir:
Son fecri mukadder gibi yalnız seni bekler!
Uzlette kalan gönlüme ses verdi melekler (Çamlıbel 1928: 11)
Şiirsel zemini güçlü benzetmelerde doğal olarak, anlatılmak istenen düşünce ikinci plana
aktarılır. Burada önemli olan düşüncenin kendisi değil müzikalitesidir. Bu tür benzetmelerin odak
noktasında yine şair ve sevgilisini görmekteyiz:
Gezdi rüzgâr gibi enginlerde
Gamlı bir mersiye halinde sesin. (Çamlıbel 1928: 127)
Şiirselliği sağlamak için ses unsurlarından t,yararlanan şair, gelecek zaman eki olan –ecek
ekini tekrar ederek anlamı taşıyan şiirsel zemini güçlendirme gayreti içerisine girer:
Zülfün yay gibi kuvvetli çelik tellerine
Takılan gönlüm „asırlarca peşinden gidecek,
Sen bir ahu gibi dağdan dağa kaçsan da yine
Seni „aşkım canavarlar gibi takip edecek!.. (Çamlıbel 1928: 29)
Şair bu eserinde şiirselliğe önem vermiş ve bu bağlamda şiirsel zemini güçlü tutmuştur.
Bu tür mısralarda anlam ikinci planda kalmaktadır.
4. Sorularla güçlendirilmiş benzetmeler:
Çamlıbel’in şiirlerinde sorularla güçlendirilmiş benzetmeler şiire ayrı bir anlam derinliği
katar. Böylece şair, güçlü benzetmeler ve sorularla duyguların etkileyiciliğini arttırır:
Engin mi denizler gibi, coşkun, yaramaz mı?
Kumral mı? Ela gözlü mü? Esmer mi? Beyaz mı?.. (Çamlıbel 1928: 10)
Şairin bazı durumlarda iç dünyasında yaşadığı şaşkınlık ve cevaplayamadığı sorular şiire
tekrarlama şeklinde yansır. Bu tür sorularda konuşma dilinin rahatlığı dikkat çeker:
Gezdi asabımı bir korku, uyandım baktım:
Benziniz gül gibi, Pervin…ne haber? (Çamlıbel 1928: 67)
Günlük konuşma dilinin rahatlığında sorularla benzetmeleri güçlendiren şairin ruh
dünyasında yaşadığı çaresizlik ve ümitsizlik bu sorulara yansır. Çamlıbel’in şiirlerinde karşımıza
çıkan bedbin ruh hali onun benzetmelerinde de karşımıza çıkar:
Çökmüş gibi yorgun bu tülün ye?si nihale,
(…)
Lazım mı, dedim, kalbime eş hasta yaşarken? (Çamlıbel 1928: 60)
Cumhuriyet devri Türk şiirinin önde gelen şairlerinden olan Çamlıbel’in Suda Halkalar
adlı şiir kitabı günümüze kadar Latin harfleriyle basılmadığı için şiirlerine başvurduğu bu
benzetmeler saklı kalmış ve şairin bu yönü üzerinde pek durulmamıştır. Çamlıbel, sade Türkçe ile
şiirlerini oluştururken sade dilin akıcılığını ve sıcaklığını karamsar tablolarla gölgelemiştir. Onun
şiirlerindeki matem duygusu ruhundaki ıstırapların ve kendince cevap bulamadığı soruların şiirine
yansıması olarak değerlendirilebilir:
Bir ölüm matemi halinde eserken nefsin
Ömrü bir dal gibi bîçarelerin sallanıyor,
İhtiyarlar yanıyor, körpe çocuklar yanıyor,
Bu köyün sıtmalı bağrında cehennem mi, nesin?.. (Çamlıbel 1928: 23)
Mısralarda geçen benzetmelerde sorular şiirin anlam yönünü ortaya çıkarmaktadır. Şiirin
son mısraını soru ile bitirmek ve sorunun hemen öncesinde benzetmelere başvurmak Çamlıbel’in
şiiriyetinin belirgin özelliklerinden biridir. Bu durumu bazen tek bir mısra içine sığdırmayı başaran
şair, kısa ve etkili söyleyişle benzetmeler yapmaya devam eder:
Sevdiğin gitti, hayatın da elinden gidiyor,
Ayrılık sırtına çökmüş koca bir dağ mı, nedir?.. (Çamlıbel 1928: 36)
İkinci mısrada hem ayrılığı bir dağa benzetmiş hem de aynı mısrada soru yoluyla anlatımı
güçlendirmiş ve etkili kılmıştır. Bu tavrını arka arkaya sıraladığı sorularında da sürdüren Çamlıbel,
benzetmelerini soru zemininde inşa eder:
İnleyen memleketimdir bu tekerlekte, dedim,
Hangi bir köylü bu kağnıyla sürünmekte? dedim.
Canlı bir yüz bana yaklaştı, muhabbetle dolu,
Kim bu? Nerden bu geliş? Hangi yolun yolcusu bu?.. (Çamlıbel 1928: 17)
Hem soru sormak hem de soruyla beraber benzetmeler yapmak Çamlıbel’e has üslubun
özelliklerinden biridir. Onun şiiriyetini anlamak ve Türk şiirine getirdiği yenilikleri belirlemek için
bu benzetmelere yoğunlaşmak ve bu benzetmeler üzerinde ciddi incelemeler yapmak gerekir.
Eserdeki benzetmeler, Çamlıbel’in şiiriyetini çerçeveleyen açık işaretlerden birisi olarak ortaya
çıkmaktadır.
5. Portreleştirilen benzetmeler:
Şairin kullandığı bazı benzetmelerde gözümüzün önünde bir tablo canlanır. Bu tabloda
köy insanı ve bu insanın çeşitli portreleri vardır. Şairin bu eseriyle Türk şiirine getirdiği
yeniliklerden birisi de budur. O, köy insanını sesiyle ve maddi görüntüsü ile şiirsel düzlemde
tablolaştıran bir şairdir. Ayrıca bu köy insanı basit bir insan değil bir kahramandır:
Bu gelen bir yuvasız kuş gibi pervasızdı,
Bu gelen köylü, sesinden tanıdım, bir kızdı.
Sanki vurmuş da onun bir kara sevda başına
Kahramanlar gibi yalnız çıkıyor dağ başına… (Çamlıbel 1928: 218)
Şiirdeki bu kahraman bir kız olarak tasvir edilmiştir. Kızların sevilen veya âşık olunan
birer figür olarak değil de bir kahraman olarak Türk şiirine girmesi Çamlıbel ile başlar. Daha sonra
bu kahraman kız tipi Aka Gündüz’ün Dikmen Yıldızı ve Tank-Tango adlı romanlarında veya Bu
Toprağın Kızları?nda roman kahramanı olarak karşımıza çıkarlar. Çamlıbel’in kahraman diye
nitelediği kızlar Aka Gündüz’ün romanlarında somut birer numune olarak yer alırlar.
Çamlıbel’in şiirlerinde doğa, köy hayatı, sadelik ve insana doğru gidiş portreleştirilir. Bu
portrede insan ve mekân aynileşir, varlıklar ruhanileşir. Tıpkı evin insanlaşması gibi:
Yaşlı bir göz gibi sahraya bakan penceremin.
Bu dağın gülleri, derdim ki neden solmuşlar? (Çamlıbel 1928: 5,21)
Şair bazen köy manzaralarını portreleştirir. Bu manzara şairin kendi etrafında gördüğü ve
bizzat yaşadığı bir tablo olarak karşımıza çıkmaktadır. Şairin kendi hayat tecrübelerinden yola
çıkarak tasvir ettiği bu manzaralar onun tasvir çabasını ve portre denemelerini ortaya koyan
gayretler olarak değerlendirilebilir:
Bir yeşil bağ gibi munisti uzaktan köyümüz,
Sonra karşımda hazin, rengi sararmış bir yüz… (Çamlıbel 1928: 53)
Bu tablolarda neşe değil hüzün hâkimdir. Sarı yüz ve hazin kelimeleri bu tavrı bize
açıklamaktadır. Şairin portrelerinde hastalıklı tipler çizmesi onun karamsar ruh halinin şiire
yansıması olarak görülebilir. O, çizdiği tablolarda ben merkezli bakış açısına matem duygusu
katarak şiirsel portrelerine hüzün unsuru ekler. Böylece portrelerde mutsuz ve matemli insan
figürleri karşımıza çıkar.
6. Ruhsal benzetmeler:
Şair, yaptığı benzetmelerde insan ruhunu, düşüncelerini benzetmelere başvurarak tasvire
yönelir. Bu benzetmelerde ruh tahlillerine başvurmaz. Ancak, kendi iç dünyası merkezli ruhsal
tasvirler yapar. Bu tasvirlerini benzetmelerle zenginleştirir. Bununla birlikte ruhsal
benzetmelerinde hüzün ve iç sıkıntısı baskın duygular olarak görülür:
Bir siyah div gibi yaklaştığı esnada gece
Ruhum işkencededir, benliğim işkencededir… (Çamlıbel 1928: 21)
Şairin ruhu gecenin yaklaşmasıyla işkence görmeye başlar. Bu durum gecenin karanlığı
ile şairin iç dünyasının kararmasının eş zamanlı ortaya çıktığının bir göstergesi olarak
düşünülebilir.
Çamlıbel’de aşk kavramı şairin ruhunu sevgiliye bağlayan bir vasıta olarak belirginleşir.
Bu aşkta ruhun heyecandan taşması ve çılgınlık belirtileri vardır:
Başka bir kalbe dayanmış gibi gördüm de seni
Taştı ruhumda bir „umman, o zaman çıldırdım. (Çamlıbel 1928: 52)
Kıskançlığın şairin ruhunda açtığı yaraları bu mısralarda ruhsal tarafı ağır basan bir
benzetme içerisinde görmekteyiz. Şair, sevgilisine öylesine bağlanmıştır ki onun nefesi şairin
ruhunu yakar ve titretir:
Birdenbire yanmış gibi ruhum nefesinden
Titrer seni koynumda uyutmak hevesinden… (Çamlıbel 1928: 132)
Şair, ruhunda oluşan hissî dalgalanmaları bir mumun titrek ışığı gibi kendi ruhunun
titremesi şeklinde tasavvur eder. Bu titreyiş sadece sevgili hasretinden değil öksüzlük gibi olumsuz
durumlarda da ortaya çıkar:
Titrerdi bir öksüz gibi gönüller.
Ruhunda açılmış gibi solgun sarı güller (Çamlıbel 1928: 147)
Görüldüğü gibi ruhsal benzetmelerde şair genellikle olumsuz duyguları anlatmaktadır.
Ayrılık, sevgilinin hasreti ve ölüm korkusu bu olumsuzlukların başında yer alır:
Bir yandan ölüm korkusu ta ruhumu deldi,
Bir yanda kanat kırdı melekler gibi nisan… (Çamlıbel 1928: 148)
Eserdeki ruhsal benzetmelerde genelde kendi ruhunu tasvire yönelen şair, ruhunun
cehennem azabıyla yandığını anlatırken bu benzetmeye sonbahar tablosu da ekler:
Ruhumda bir cehenneme benzer hayali var.
Uzlet zamanı: İşte sükûn, işte sonbahar! (Çamlıbel 1928: 64)
Ruhsal benzetmelerin yapıldığı mısralarda iyimser tablolar yoktur. Bu tablolar solmuş
yaprakların veya sonbahar akşamlarının ya da derin uçurumların fon olarak kullanıldığı matemli
manzaralar olarak tasvir edilir. Kendi ruhunu benzetmelerle ifade eden şair, ruhunun korkunç
uçurumlara dönüştüğünü anlatarak benzetmelerine karanlık duygular katar:
Öttükçe o hasretle genişlerdi, duyardım.
Korkunç uçurumlar gibi ruhumda derinlik (Çamlıbel 1928: 44)
Acı çeken bir ruh ve bu ruha eşlik eden sevgili imajı Çamlıbel’in ruhsal benzetmelerinin
genel yapısını oluşturur. Şair, sevdiği kızın isminin Nihal olduğunu söylerken onun fizikî yapısı ve
bu yapıyı oluşturan hastalıklı görüntüyü tasvir eder. Bu solgun ve sararmış sevgili bir heykele
benzemektedir:
İnce bir kızdı bu solgun, sarı heykel gibi lal
Sanki ruhumdan uzak, sisli bir akşamdı Nihal! (Çamlıbel 1928: 51)
Yukarıdaki mısralarda geçen Sisli akşam ve solgun, sarı heykel sözleri ruhsal
benzetmeleri oluşturan tablonun arka fonları olarak karşımıza çıkmaktadır. Şairin başta kendi
ruhunu sonra da sevgilisini tasvirlere başvurarak benzetmesi olumsuz durumları karşılayan ifadeler
olarak görülebilir. Özetleyecek olursak Çamlıbel, ruhsal benzetmelerinde karanlık ve matemli
tablolar oluşturur. Bu tabloların merkezine kendini ve sevgili unsurunu koyar. Karanlık
uçurumlarda veya solgun akşamlarda matemli duygular taşıyan benzetmelerini şiirine bir dekoratif
unsur olarak ekler.
7. Çeşitli duygulanmaları anlatan benzetmeler:
Çamlıbel’in kimi mısralarında çeşitli duygulanmalar görülür. Şair bazen şiirlerinde
mantıksal çıkarımlar yapar. Bu çıkarımlarında felsefî derinlik ve duygu yoğunluğu yoktur:
Anladım ben, niye her ruha tekindir denemez,
Niye bir kuş gibi her saçta gönül dinlenemez! (Çamlıbel 1928: 18)
Şair gerçeğe ulaşma yolunda sorduğu “niye?” sorusunu mantıksal çıkarım yaparak
cevaplandırır. Çamlıbel’in şiirsel benzetmelerinde aşk temel problem ve şairin zihnini meşgul eden
tek etken olarak görülür. Böylece aşk, çeşitli duygulanmaların kaynağı ve merkezi olur. Bu kavram
şaire aynı anda birçok duyguyu birden yaşatır. Şair bazen heyecanlı, bazen durgun bazen de sevgi,
emel ve neşe dolu duygularla mısralarını oluşturur:
Kuşlar gibi derdinle bugün darmadağındır
Kalbimde güneş, sevgi, emel, neşe, ne varsa (Çamlıbel 1928: 47)
Çamlıbel’in şiirlerinde baskın duygu karamsarlıktır. Bilindiği gibi insan psikolojisi ile
yaşanılan mekân arasında mantıklı bir ilişki vardır. Mutsuz insanlar karanlıkları ve geceyi tercih
ederken mutlu insanlar sabah saatlerini ve aydınlığı seçerler. İyimserlik ve karamsarlığın şiire
yansımasını Çamlıbel’in Suda Halkalar adlı eserinde benzer bir yaklaşımla ele alındığını
görmekteyiz. Şairin içerisinde bulunduğu bu psikolojik durum onun tabiatı gamlı görmesine neden
olur:
Gece vurmuş gibi aksin denize
Kalbimiz gamlı heyulanı taşır (Çamlıbel 1928: 130)
Şiirde gece ve gamlı heyula kelimeleri şairin duygularını gösteren ipuçları olarak
karşımıza çıkmaktadır. Yukarıdaki benzetmede şair hem kendini hem de sevgilisini gamlı
görmektedir. Şairin karamsar bakışı şiirlerinde sıklıkla kullandığı gibi edatıyla benzetmelerine
matemli bir hava verir:
Sonra üzgün gibi, kırgın gibi söz söyleyişi!
Güldü, alnımda gezen gözleri matemle dolu, (Çamlıbel 1928: 54)
Ancak şair bu matemden şikâyetçi değildir. Özellikle sevgilisinden gelecek matemi arzu
etmektedir:
Yüksel ki bu gurbette esirin gibi daim
Senden gelecek mateme bin canla fedayım! (Çamlıbel 1928: 12)
Matem ve aşkı bir arada düşünen şair, benzetmelerinde bu iki kavramı yan yana
kullanmayı tercih eder. Şairdeki karamsar ve hastalıklı ruh hali onun kâinattan ağlama sesleri
duymasına yol açar. Bununla birlikte şair, bu duygusunu yine benzetmelere başvurarak ifade eder:
Girilir, teşne dudaklar gibi çatlar toprak,
Masivadan bana ağlar gibi sesler duyulur (Çamlıbel 1928: 21)
Dudaklar çatlak topraklara benzetilmiş; ağlar gibi sesler söz grubu ile de kalbin çatlak
dudaktaki gibi manen çatladığı ve ağlama seslerini duyduğu söylenmiştir. Şiirdeki kederli hava
mekânın şair tarafından kederli algılandığını göstermektedir:
Akşam, kederli sahile rüzgâr esince gel,
Sevdalı bir kadın gibi solgun ve ince gel! (Çamlıbel 1928: 61)
Şiirdeki kederli sahil sözü mekânın olumsuz algılandığının ve şiire zemin olan mekânın
şairin perspektifinden karamsar göründüğünün bir kanıtıdır. Daha önce ifade ettiğimiz gibi bu
algılama şekli yine benzetmelerle tahlil ve tasvir edilmiştir. Şairin sevgilisini tasvir ettiği
benzetmelerde onun davranışları anlatılır:
Sonra çılgın gibi söz söylemeden kaldırdı
Derde, sevdaya açık bir gül olan gözlerini,
Sevgilinin gözlerini kaldırıp bakışı anlatılırken gözlerinin bir güle benzetildiğini
görmekteyiz. Başka bir mısrada yine gül benzetmesi yapılır. Bu defa sevgilinin benzi gül bibi
kızarmıştır:
Benziniz gül gibi, Pervin… Ne haber?
—Korkulu pek!
Yardım etmese eğer Tanrı, kız elden gidecek.
Görseniz halini bir kere…
Atıldım dışarı,
Kuduran fırtına alnımda savurdukça karı (Çamlıbel 1928: 67)
Eserde şair, kendini ve duygularını şiirlerinin tam ortasına yerleştirirken sevgilisini de
ihmal etmez. Matem, korku, ayrılık, ağlama ve hüzün gibi çeşitli duyguları şiirsel söyleyişle dile
getirir. Burada şairin çeşitli duyguları bir arada yaşadığı görülmektedir.
Sonuç
Faruk Nafiz Çamlıbel’in Suda Halkalar adlı şiir kitabı bugüne kadar Latin harflerine
aktarılmamıştır. Eserde şair, su imajlarını ve benzetmeleri sözcüklere çeşitli anlamlar yükleyerek
kullanmıştır. Bu imajlar genellikle sevgili ile beraber ya da şairin ruhu ve hayalleri yerine
kullanılmıştır. Ayrıca eserde su imajları şiirsel zemini oluşturan bir arka fon olarak da yer alır.
Benzetmeler ise muhayyel, görsel, şiirsel zemini güçlü, portreleştirilen, ruhsal ve çeşitli
duygulanmaları anlatan benzetmeler şeklinde gruplandırılabilir. Bu benzetmelerde baskın duygu
karamsarlıktır. Şairin hayata karamsar ve içe kapanık duygularla baktığı ve bu bakış açısıyla
benzetmeleri oluşturduğu görülmektedir. Benzetmelerin çıkış noktası ise sevgili ile düşünülen
hayallerdir. Bu hayaller ve benzetmeler içerisinde şair realiteden muhayyele kayan bir çizgide
duygularını şiirleştirir. Eserdeki şiirlerde şairin ben merkezli ve bu merkeze en yakın duran sevgili
odaklı benzetmeler yaptığı görülmektedir. Şiirlerin hemen hemen büyük bir kısmında yalnız iki kişi
vardır: şair ve muhayyel sevgilisi. Şairin su imajları ve benzetmeleri, bu iki kişinin etrafında dönen
ve döndükçe derinleşen duygulanmaları anlatmakla vazifelidir.
KAYNAKÇA
ÇAMLIBEL, Faruk Nafiz (1928), Suda Halkalar, Sanayi-i Nefise Matbaası, İstanbul.
ENGİNÜN, İnci (1992), Türk Dili, Türk Şiiri Özel Sayısı IV (Çağdaş Türk Şiiri), Ankara.

Ziyaret -> Toplam : 125,29 M - Bugn : 48807

ulkucudunya@ulkucudunya.com