ZİYAEDDİN FAHRİ FINDIKOĞLU
01 Ocak 1970
(1901-1974) Son devir sosyologlarından, iktisatçı ve fikir adamı.
Erzurum'a bağlı Tortum'un Çamlıya-maç köyünde doğdu. Babası Halil Fahri Bey, annesi Fatma Zehra Hanım'dır. Ço¬cukluk döneminin Doğu Anadolu'nun göç yıllarına rastlaması ve babasının kadılık görevi sebebiyle öğrenimi sırasında sık sık yer değiştirdi. İlk öğrenimini Erzin¬can ve Hakkâri'de yaptı; ortaokulu Malatya ve Kayseri'de okudu; 1918'de İs¬tanbul Gelenbevi Lisesi'ni. 1922'de de Posta Telgraf Mekteb-i Âlîsi'ni bitirdi. Aynı yıl Darülfünun Edebiyat Fakültesi'ne girdi; bir yandan felsefe tahsili yapar¬ken bir yandan da Posta Telefon Telgraf (PTT) idaresinde çalıştı. Mezun olduktan sonra Erzurum. Sivas ve Ankara lisele¬rinde felsefe, sosyoloji ve edebiyat öğ-retmenliği yaptı (1925-1929). 1930'da açılan bir imtihanı kazanarak doktora yapmak üzere Fransa'ya gönderilen Fın-dıkoglu, Strasbourg Üniversitesi'nin fel¬sefe bölümünde ikinci lisans öğrenimini tamamladı; bu arada Ziya Gökalp'le il¬gili doktora çalışmasını ilerletti. 1934'-te Türkiye'ye dönerek İstanbul Üniver¬sitesi Edebiyat Fakültesi'nde felsefe ve ahlâk doçenti olarak göreve başladı. Ay¬nı sene, yaklaşık kırk yıl yayın hayatın¬da kalan İş (daha sonra İş ve Düşünce) dergisini kurdu. Tekrar Strasbourg'a gi¬derek Ziya Gökalp, sa vie et sa sociologie[498] başlıklı doktora tezi¬ni tamamladı ve ardından Edebiyat Fa-kültesi'ndeki görevine döndü (1936). Öğ¬renim yıllarında en çok Mehmed İzzet'in tesirinde kaldı. 1933'te Türkiye'ye gelen Alman profesörleriyle, özellikle Kessler'-le yakınlık kurdu ve iş birliği yaptı. Fran-sa'daki hocalarından bilhassa Halbvvachs, Charles Blondel ve Pranides'in düşün¬celerinden faydalandı.
Edebiyat Fakültesi'nden ayrılıp aynı üniversitenin İktisat Fakültesi'ne geçen Fındıkoğlu 1942'de sosyoloji profesörü, 1958'de ordinaryüs profesör oldu. 1947-1949 yılları arasında İktisat Fakültesi dekanlığı yaptı: ayrıca İktisat ve İçtima¬iyat Enstitüsü ile Gazetecilik Enstitüsü müdürlüklerinde de bulundu. 1972 yılın¬da emekliye ayrılıncaya kadar İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'nde kürsü başkanlığını sürdürdü. 16 Kasım 1974’te İstanbul'da öldü.
Fındıkoğlu, Hilmi Ziya Ülken'le birlik¬te, Türk sosyolojisinde Ziya Gökalp ve Prens Sabahaddin ile başlatılabilecek zincirin, hocası Mehmed İzzet'ten sonra gelen halkasını oluşturur. Ayrıca hem akademik ve öğretim faaliyetleri, hem de teşkilâtçı çalışmalarıyla Türk folklo¬ru alanındaki araştırmacıların da önde gelen İsimlerindendir. Akademik çalış¬maları yanında öğretmenliğe başladığı yıllardan itibaren gerek Anadolu gerek¬se İstanbul gazete ve dergilerinde ya¬yımladığı yüzlerce ilmî ve popüler yazı. halkla ve öğrencileriyle sürekli ve sami¬mi ilişkileri onun dikkate değer özellik-lerindendir. Bu arada Marksist felsefe¬ye yönelttiği ciddi tenkitler, öz Türkçe¬cilik aleyhinde yazdığı yazılar, köy ensti¬tülerine karşı açtığı mücadele vb. faali¬yetleriyle aktüel meselelerle de yakın¬dan ilgilenmiş, bu meselelerde millî ba¬kış açısının oluşması ve genişlemesine katkıda bulunmuştur.
Sosyolojide metot konusuna büyük önem veren Fındıkoğlu, sosyoloji metot¬larının genel metot teorisine bağlı oldu¬ğunu kabul ettiği için öncelikle "umumi metodoloji "yi görmek gerektiğini dü-şünmüştür. Bütün metot nazariyeleri¬nin "akılcı", diğer bir ifadeyle -ta'lîlci" (dedüktif, tümdengelimci) ve "tecrübeci" (endüktif. tümevarıma) şeklinde ikiye ay¬rıldığını belirten Fındıkoğlu, "eski sosyo-loji'nin de metodu olan ilkinin aksine, tümevarıma metotta müşahhastan mü¬cerrede gidildiği için bunun peşin hü¬kümlerden uzak, dolayısıyla en güveni¬lir metot olduğunu belirtir; ayrıca bilgi üretiminde birinci metodu kullandığı gerekçesiyle Marksist felsefeyi tenkit eder. Bununla birlikte ona göre mücer¬retle müşahhasın kaynaştırılması da il¬mî bir ihtiyaçtır. Tümevarım ilmin vaz¬geçemeyeceği bir metot olmakla birlik¬te bunun tümdengelim metoduyla ta¬mamlanması gerekir. Böylece Fındıkoğ¬lu peşin hükümlerden uzak, müşahede¬ye dayanan çok sebepli bir metodoloji benimsemiştir.
Fındıkoğlu cemiyet ve ferdi bir bütü¬nün parçalan olarak görmüş ve cemiye¬tin ferde veya ferdin cemiyete tercih edilmemesi gerektiğine inanmıştır. Bun¬dan dolayı, tek tek yaşayan fertlerin an-laşarak bir cemiyet teşkil ettiklerini ile¬ri süren Rousseau'ya ait mukavele teori¬sini kabul etmez. Çünkü ferdin bulun¬duğu her yerde içtimaî hayat vardır ve insan sosyal bir varlıktır.
Müessese ve müesseseleşme fikrini sosyal gelişmenin önemli unsurlarından sayan Ziyaeddin Fahri'ye göre aydın ida¬recilere ihtiyaç gösteren müesseseleş¬mede organik gelişme esastır. Fertler ferdiyet düzenine yükselebildikleri ölçü¬de içtimaî müesseselere şekil verebilir¬ler. Müesseseleşmede ve yenilikçi tavır takınmada kaynağı tahrip etmeden ve topluma yabancılaşmadan hareket edil¬melidir. Bu bakımdan "tedvin sosyolojisi'ne ihtiyaç vardır.
Ziyaeddin Fahri'yi sosyolojide tek bir ekole bağlamak isabetli değildir. Kendi¬si Gökalp ekolünün körü körüne bir ta¬kipçisi olmamıştır. GÖkalp'le beraber Le Play ekolünün Türkiye'deki temsilcileri¬nin fikirlerini İncelemiş, yorumlamış ve devrin şartları bakımından önemini or¬taya koymuştur. Emile Durkheim ve Le Play okullarından etkilendiği kadar ho¬cası Mehmed İzzet ve Fransız filozofu FredĞric Rauh'tan da etkilenmekle bir¬likte hiçbir zaman taklit seviyesinde kalmamış, bu düşünürlerin zıt gibi görünen fikirlerini olabildiğince birbirleriyle bağdaştırmaya çalışmış, tenkit etmiş ve on¬ları tamamlamıştır. Bu husus, onun Tür¬kiye'de millî bir sosyoloji akımının ve dü¬şünce geleneğinin kurulmasına yaptığı önemli bir katkıdır. Bu katkıda iki esas birbirini tamamlamaktadır: İş ve dü¬şünce (uygulama ve fikir). Ona göre Prens Sabahaddin ile Gökalp ekolleri bağdaşmayan iki sosyoloji cereyanıdır. Prens Sabahaddin'in benimsediği Batı libera¬lizminin aşırı ferdiyetçi tutumuna kar¬şı Gökalp'in, Özel teşebbüsü Türkiye'¬de canlandıracak bir eğitici ve yol gös¬terici devletçilik fikrini benimsediği Fın¬dıkoğlu tarafından çok İyi tesbit edilebilmiştir.
Fındıkoğlu aile sosyolojisi üzerinde de önemle durmuştur. Ona göre tarihî ge¬lişim içinde aile tipleri klan, zadurga, pe¬derşahî; pederşahîliğin zayıfladığı, fer¬diyetin ortaya çıktığı, ana tarafının da hesaba katıldığı aile şeklinde bir sıra¬yı takip etmektedir. Diğer taraftan Fın¬dıkoğlu Türk aile hukukunun geçirdiği safhaları da kavmî âdetler devresi (yazı¬sız hukuk), İslâm hukuku devresi, 1917 Aile Kanunu ile başlayan devre ve 1926 tarihli Türk Medenî Kanunu ile başlayan devre şeklinde dört döneme ayırır. Fin-dıkoğlu, Carle C. Zimmerman'ın benimsediği gibi çekirdek aileyi "yaratıcı aile" olarak adlandırmaktadır. Aile küçüldük¬çe fertlerin yaratıcılık kabiliyetleri geliş¬mekte, ferdiyeti geliştirici aile muhiti doğmaktadır. Tarihî metot üzerinde de önemle duran Rndıkoğlu, sosyal mües¬sese ve olayların tarih biliminin yardı¬mıyla aydınlığa kavuşabileceğini, sosyal realite fikrinin tarihî metotla desteklen¬mesi gerektiğini belirtmiştir.
Ahlâk problemine de ilgi duyan ve bu konuda eserler veren Findikoğlu iyi ha¬reketi tayin eden, yani belli şartlar al¬tında ancak belli davranışların iyi oldu¬ğunu düşünmeye sevkeden ve bir tabi¬at kanunu gibi ele alınması gereken bir "ahlâkiyat'tan bahseder. Ona göre ah¬lâkî realite, ferdî tefekkür ve tahassüs kabiliyetinden ziyade belli içtimaî alan¬larda ve şartlarda aranmalıdır.
Fındıkoğlu "halkiyat" veya "harsiyat" diye adlandırdığı Türk folklor araştır¬malarına önemli katkılarda bulunmuştur. Nitekim daha Darülfünun öğrencisi iken bu alana duyduğu ilgisini giderek geliştirmiş, 1927'de Ankara'da lise öğ¬retmenliği sırasında, zamanla güçlü ve uzun ömürlü bir folklor kuruluşu halini alacak olan Türk Halk Bilgisi Derneği'ni kurmuştur. 1928'de Halk Bilgisi Mec¬muası ve aynı yıl Halk Bilgisi Toplayı¬cılarına Rehber adlı kitabını yayımlamış. 1946'da aynı derneğin İstanbul şubesi kurucuları arasında yer almıştır. Folklo¬ru, halka ait her şeyin bilgisini veren ge¬niş bir laboratuvar ve araştırma saha¬sı olarak gören Fındıkoglu, 1948-1949 ders yılında İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'nde, çoğunlukla sadece halk müziğine ve danslarına özgü olarak ka¬bul edilen folklorun doğru bir anlayış¬la iktisat sahasına da yaygınlaştırılması için gayret sarfetmiştir. Rndıkoğlu, İs¬tanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi bün-yesinde İktisat Müze ve Arşivi'nin ku¬rulması ve iktisadî folklor malzemele¬rinin burada toplanmasına öncülük et¬miştir. Bu arşiv ve müzenin ortaya koy¬duğu en önemli eser 1949'da yayımla¬nan Folklor ve Etnografya Kılavuzu'dur.
İktisat sosyolojisine ağırlık verdiği ya¬yınlarında Rndıkoğlu, Batfdaki sosyal tabakalaşmanın ve sınıf gerçeğinin Do-ğu'da ve Türkiye'de farklı bir içtimaî ve-tîreye sahip olduğuna işaret eder. Sos¬yalizm tarihine açıklık getirdiği makale ve kitaplarında Marx öncesi sosyalistle¬ri değerlendirir ve daha ziyade getirdik¬leri "ethik" çözümleri ele aldıktan sonra Manc'ın felsefesi, sosyolojisi ve İktisadî görüşleri üzerinde durur. Marx"ın, diya¬lektiği komünist toplumla sona erdirme¬sini tenkit eder ve bunu sosyal gerçe¬ğin sona erdirilme gayreti olarak görür. Sınıf mücadelesi tezini ve Marksist me¬todolojinin değişmeyi tek faktöre {mad-dî-iktisadî) dayandıran görüşünü eleştirir. Sosyal meseleye iyileştirici hiçbir çö¬züm getirmemeyi prensip olarak kabul eden ve determine sebep-sonuç ilişki¬lerinin işleyeceğini var sayan bu anlayışa karşı sosyal siyasetçi ve bilhassa üçün¬cü sektör olarak tanımladığı kooperatif¬çiliğe ağırlık verir. Hatta yüzlerce kitap, makale ve kitapçığın içinde Kooperas-yon Sosyolojisi adlı hacimli eseri önem¬li bir yer tutar. Kooperatifler, ferdî te¬şebbüs kabiliyetinin ve güdümlü olma¬yan uzviyetçi gelişmenin âdeta geniş bir havuzudur.
Manc'ın, Batı Avrupa tarihini belirli bir noktaya kadar doğru yorumladığına ve sosyal realiteyi ortaya koyduğuna işa¬ret eden Rndıkoğlu, onun bütün reali¬telere dair, farklı zaman ve mekânlara ve bilhassa geleceğe ait genel sonuçlar öne sürmesini bir nevi "historizm" ve¬ya "previzyon" olarak değerlendirir. Ona göre Manc'in sınıfsız, devletsiz ve istis-marsız toplumu "İlmî sosyalizm" adı al¬tında ileri sürmesi ve kendinden önceki sosyalistleri hayalci olarak suçlaması, yaşadığı zamanın sosyal krizindeki şid¬det karşısında teessürlerini İfade etme¬ye çalışan genç bir felsefecinin düşün¬celeri olarak değerlendirilmelidir.
Ziya Gökalp gibi Fındıkoğlu da milliyetçiliği ve millî şuurun uyanmasını milletlerarası barış ve adaletin en önemli şartı olarak görmüş, kültür milliyetçili¬ğinin önemi üzerinde durmuştur. Mil-liyetçilik ve beynelmilelcilik arasındaki ilişkiyi ele alırken Ziya Gökalp gibi Fın¬dıkoğlu da millî şuurdan mahrum mil¬letler arasında gerçek anlamda bir da¬yanışma kurulamayacağını ifade etmek¬tedir. Ona göre millî kültür farklılıkları ile birlikte bir beynelmilellik terbiyesine İhtiyaç vardır.
Türkçe'nin tabii seyri içinde gelişme¬sinden yana olan Fındıkoğlu Türk dili¬ni bozucu zorlamalara ısrarla karşı çıkmıştır.
Fındıkoğlu'nun teşkilâtçılığı ve sosyal ilişkileri onun kişiliğinin önemli bir yö¬nünü teşkil eder. Üniversite duvarları dı¬şına çıkarak sosyal gerçeği yoklama ih¬tiyacı İle tesis ettiği veya ettirdiği kuru¬luşlar arasında 1927 yılında Ankara'da kurduğu Türk Halk Bilgisi Derneği, İs¬tanbul'da Türkiye Harsîve İçtimaî Araş¬tırmalar Derneği (1934}, İstanbul Mual¬limler Cemiyeti (1946), Türk Şarkiyat Der¬neği (1961), Tortum Kalkınma Derneği (1962), Sakarya Sosyal Araştırma Mer¬kezi (1967) sayılabilir. Türkiye Harsî ve İçtimaî Araştırmalar Derneği'nin yayın organı olarak kendisinin kurduğu[500] İş, daha sonraki adıyla İş ve Düşünce, yaklaşık kırk yıl süreyle sosyal bilimlerde çalışan¬lar için âdeta bir laboratuvar olmuştur.
Eserleri.
Kitap, makale, araştırma, teb¬liğ ve broşür şeklinde 3000'in üstünde eseri bulunan Fındıkoğlu yirmiye yakın takma ad kullanmış olup bunlardan Ka-dıoğlu Ahmet, Ahmet Halil en çok kul-landığı isimlerdir. Ölümünden sonra adı¬na çeşitli armağan kitaplar çıkarılmış, dershane ve kütüphanelere adı verilmiş¬tir. Fındıkoğlu'nun kitaplarından bazıla¬rı şunlardır: Erzurum Şairleri[501]; Bayburtlu Zihni[502]; Zora Dağlar Dayanmaz[503]; Ziya Gökalp, sa vie et sa sociologie: Essai sur l'enüuence de la sociologie française en Turquie[504]; Ah¬lâk Tecrübesi[505]; İçtimaiyata Başlangıç[506]; Ko¬operatifçilik[507]; İbn Haldun[508]; Auguste Comte'un Felsefesi[509]; Fransız İhtilâli ve Tanzimat[510]; İçtimaiyat Dersleri, Birinci Cilt: İçtimaiyata Gi¬riş[511]; Sosyalizm, Cilt 1, Kitap 1: Eflâtundan Marx'a Kadar[512]; İçtimaiyat, İkinci Cilt: Me¬todoloji Nazariyeleri[513]; Sosyalizm, Cilt 1, Kitap 2: Kari Marx ve Mandzm[514]; Türkiye'¬de Kooperatifçilik: Tatbiki Sosyoloji Denemesi[515]; İçtimaiyat, Üçüncü Cilt: Hukuk Sosyolojisi[516]; le Piay Mektebi ve Prens Sabahattin[517]; İktisat Sos¬yolojisi Bakımından Sosyalizm[518]; Kooperasyon Sosyolojisi[519]; Doğu Kalkınması ve Er¬zurum Şehirleşmesi ile İlgili Sosyolo¬jik Meseleler[520]; Sosyoloji Doktrin ve Kollan[521]; Kari Manc ve Sistemi.
Fındıkoğlu'nun makalelerinin önemli bir kısmı İktisat Fakültesi Mecmuası, İş ve Düşünce, Sosyoloji Konferansla¬rı, Sosyal Siyaset Konferansları, Büyük Türkiye, Bilgi Mecmuası, Türk Yurdu ve Türk Folklor Araştırmaları'nda yer almaktadır.
Amiran Kurtkan, Fmdıkoğlu'nun 1918-1958 yılları arasında yazdığı eserlerin lis¬tesini kapsayan Fındıkoğlu Bibliyograf-yası'nı yayımlamış[523], Mustafa Erkal "Fındıkoğlu Bibliyografyasına Ek (1958-1971)" başlıklı çalışmasıyla bu ese¬ri tamamlamıştır[524]. Nevin Gün¬gör, Fındıkoğlu'nun bu iki bibliyografya çalışmasında zikredilmeyen 700e yakın kitap, broşür ve makalesinin bir liste¬sini neşretmiştir. Aynı çalışmada, "Fın¬dıkoğlu Hakkında Yazılanlar" başlığıyla sayısı 107'yi bulan bir de yayın listesi yer almaktadır[525]. Sosyoloji Konferansları'nöa da (XIII, 94-102) Fındıkoğ-lu'nun eserlerinin bir listesi bulunmak¬tadır. Ayrıca Türk Folklor Araştırmalan'nın 319. sayısı (XVI, 7553-7580) Fındıkoğlu'na ayrılmış, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi de bir Fındıkoğlu Armağanı neşretmiştir.