« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

12 Kas

2012

HOCAMIZIN ARDINDAN

Prof. Dr. Âmiran KURTKAN 01 Ocak 1970

Bir süreden beri çok kıymetli bir ilim adamını kaybetmenin
hüznünü milletçe duymaktayız. Prof. Dr. Ziyaeddin Fahri Fındık-
oğlu”nun ebediyete intikali gerçekten sadece ilim çevrelerinin de-
ğil, fakat bütün bir milletin hüzünle idrak ettiği büyük bir kayıp
olmuştur. Çünkü o, ilmini milleti yararına kullanma temayülünü
ne derece kuvvetle hissediyor idiyse, milletini bir sosyal hayat
görüşünde ve bir temel milli felsefede birleştirme fonksiyonunu
da aynı derecede vukufla ifa edebilecek bir ilmi kudrete sahip
bulunuyordu. İlim”le milliyet duyguswnun bu mes”ut birleşmesi,
beyin ile gönül arasındaki bu muvazeneli işbirliği Fındıkoğlu”-
nun ferdiyet yapısını karakterlendiren ana motiflerdi. Bu iki va-
sıf, onun bürokrat bir ilim adamı haline gelmesini de önlemiştir.
Gerçekten, Profesör Fındıkoğlu hiç bir bürokratlaşma te-
mayülünün ilmi şahsiyetini zayıflatmasına meydan vermemiştir.
Halbuki, genellikle ilim adamları, yaşları ilerledikçe aynı zaman-
da yüksek bir statü ve mertebenin sahibi olurlar ve selahiyet-
leri genişledikçe bürokratlaşarak ilmi faaliyeti kısmen bırakmak
zorunda kalırlar. Fındıkoğlu hocamız bürokratlaşma temayülün-
den daima kaçınmış ve sadece kürsü başkanı olarak idari faa-
liyetlerden uzak ve sadece kürsü başkanı olarak kaldığı müddet
içinde de idarî ve ilmî faaliyetlerinden yine ikincisine ağırlık ver-
miştir. llmî faaliyetlerin araştırmayı gerektirdiği ve bürokratik
muamelere ihtiyaç hissettirdiği hallerde dahi, bütün işlere, araş-
tırma yaptığı bölge halkını, o bölgedeki öğrencileri, bölgenin
idarecilerini ve kürsü mensuplarını iştirak ettirerek, hem bürok-
ratik işlerden ayırdığı zamanı kendi ilmi kabiliyetinin semereler
vermesine sarfetmiş, hem de araştırma şuurunu ve zevkini kür-
sü mensuplarına, idarecilere, ögrencilere ve hatta halka aşıla-
makta başarı saglayabilmiştir.
Öteden beri Batılı Sosyoloji Profesörlerinin hiç olmazsa
ders kitaplarında milliyet duygusunu sosyolojik bir konu olarak
rahatlıkla işlemiş_olmalarına rağmen, memleketimizde ortaya
çıkartılan kasitli ve yanlış tefsirlerle milliyetçiliği tek parti ve tek
lider diktasına taraftarlık demek olan faşizm sapıklıgı ile töh-
metlendirme gayretkeşligi karşısında bir uyanış hareketi son yıl-
larda açıkça müşahede edilmeye başlamıştır. Bu uyanış herhal-
de Fındıkoglu ve benzeri fikir adamlarının ektikleri tohumların
hiç bir rüzgarla kırılıp kopmayacak kadar saglam bir hitki gibi
filizlenip gövdeleşmeye ve dal budak salmaya başladıgının açık
bir delili olmuştur.
Fındıkoglu hocamız hiç bir zaman taklit düzeyinde kalma-
mıştır. Gerçi taklit, ancak doktrinel sahada çalışmak isteyenle-
rin düşebilecekleri bir durumdur ve tatbiki saha araştırmaları
için zaten taklidin söz konusu olmaması gerekir. Fakat, araştır-
ma için hipotez kurabilme iktidarından mahrum araştırıcıların
dönüp dolaşıp, belirli konularda, evvelce ortaya konulmuş aynı
neticeleri verecek tarzda bir işlem uygulamaktan başka bir fay-
dası olmayan hipotezlere saplanıp kalmaları karşısında, tarihi
verileri yeni bir görüş ve degerlendiriş uslubu ile tefsir edebilme
kabiliyetine sahip fikir adamlarının ifa ettikleri rolün ne kadar
önemli oldugu meydandadır. Fındıkoglu, hiç bir taklit ve tekrar-
lama kolaylıgına sapmadan çeşitli nazariyeleri kendi fikir pota-
sında kendi zekası ile kaynaştırmak suretile kendisinden bekle-
nen bu vazifeyi fazlasiyle yapabilmiştir.
Eserleri tetkik edilirse, ders kitaplarında dahi çoktan beri
tenkit edilen nazariyelerin hakikat payını belirli şartlara baglı
olarak müdafaa edişindeki haklılık ve cesaretin ancak takdirle
karşılanabilecek seviyede oldugu müşahede edilir. Buna muka-
bil o, bazı noktalarda benimsedigi, fakat belirli hususlarda hak-
lı bulmadıgı görüşleri diger bazı nazariyelerin dogru saydıgı
yönleri ile ahenkli bir şekilde birleştirme hünerini de gösterebil-
miştir. Bundan ötürü, bir taraftan Durkheim ekolünün ve Gö-
kalpfin bazı fikirlerini benimserken müdafaa ettiği devletçilik,
Sabahaddin Beyfden ilham alarak benimsediği partikülarist sos-
yal yapı ve bunun şahsi teşebbüs unsuru ile çatışmak şöyle dur-
sun, hatta birbirini tamamlar ve devletçiliğin geliştirdiği şahsi
teşebbüsçülüğün Türkiyefde yer yer göze çarpan misallerini gö-
rüp gösterebilme hüneri ile de hocamız bu tamamlanışı en açık
ispatlara kavuşturmuş olur.
Prof. Fındıkoğlu ilim hayatı boyunca, Sakarya Araştırma
Merkezifni kurmaktan ve Sakaryada bizzat araştırmalara giriş-
mekten tutalım Doğu Anadolufnun Tortum kazasında mahalli
kalkınma hareketlerinin adeta bir laboratuarını kurma faaliyetle-
rine kadar, yurdun her tarafına uzanabilen bir araştırma şevki-
nin meyveleri olan başarılı tatbiki çalışmalar yapmıştır. Fakat,
buna rağmen, sosyolojinin asli fonksiyonu olan ve tarihten ilham
alarak sosyal değişmeyi izaha yönelen nazari muhakeme fonk-
siyonunun sosyolojiden hiç bir zaman koparılıp alınamayacağı-
nı müdafaa etmiştir.
Böylece Fındıkoğlu, tatbiki metodların hakkını metod bilgi-
sine verebílmesine karşılık, nazari zekânın hakkını da zekâ de-
nilen kudrete teslim etmek gerektiğini kabul ederek, bu iki fak-
törün her ikisinin de rolünü layıkiyle takdir edebilmiş nadir kim-
selerden biridir. Onun bu özelliğini, tatbiki ve statik araştırmacı
olma hevesi uğruna, sosyolojinin asli fonksiyonunu terketme ha-
tasına düşmeyiş özelliği olarak ifade edebiliriz. '
Gerçekten, statik ve dinamik sosyoloji metodlarının her iki-
sinde otorite sayılan Amerikalı sosyolog Zimmermania göre de
XX. yüzyılda fizikî ilimler yeni usuller geliştirirken ve yeni hipo-
tezlerin meyvelerini toplarken eskilerin iyi taraflarına dokunma-
dıkları halde, sosyoloji sahasında her çeyrek asırda bir yeni he-
vesler uğruna eski değerler hırpalanmış, sonra yeniden eskiye
dönülmüş ve bu zıt temayüller birbirini takip etmiştir. Eski dina-
mik metod cemiyetin bütününde göze çarpan sosyal değişmenin
genel karakterlerini nazari olarak izah etme temayülüne ağırlık
verirken, yeni statik metodlara taraftar olanlar realiteyi çok iyi
aydınlatmak,_fakat ancak küçük (ve dolayısile genel hükümler
çıkarılmasına müsait olmayan) realite parçalarını aydınlatmak
için yapılmış spesifik saha araştırmalarını adeta bütün sosyolo-
ji dünyası saymışlardır. Zimmerman, başka sosyologların da bu
konudaki fikirlerini naklederek, bu tip sosyolojiye ‹‹sadece sos-
yologlar için yapılmış sosyoloji›› veya (sırf usule dayanması iti-
bariyle) ‹‹zahmetsiz sosyoloji›› gibi isimler vermektedir.
Zahmetli olan iş, cemiyetin bütünündeki genel değişme isti-
kametinin yakın istikbale ışık tutacak şekilde nazari izahını ya-
pabilmek, bunun için tarihi, bir pasif müşahede sahası olarak
kullandıktan sonra bir faraziyeye varmak ve o faraziyenin ışığı
altında (tecrübeyi tekrarlayan fizikçi gibi) tarihin ve günün şart-
larını aktif bir müşahedeye tabî tutarak zihnin taşıyabileceği yü-
kü ona taşıtabilmektir.
Fakat, böyle bir çalışma için, bu ağır yükü taşıyabilecek bir
zihnî kapasiteye ihtiyaç vardır. Tatbiki (statik) araştırma, büyük
bir alan'ın (yani cemiyetin) çok defa ancak küçük bir noktasını
(bir grubu ve onun problemlerini) aydınlatabilmektedir. Yuka-
rıda tasvir ettiğimiz tarzda bir araştırma, tefsir ve muhakeme
cehdi ise, bir alanı aydınlatır. Bu alan bütün bir cemiyettir.
Bundan ötürü, bu ikinci tip çalışma tarzının sosyolojiye ha-
kim olduğu güç ve zahmetli sosyoloji devrinde, bütün Avrupada
(Zimmerman'ın ifadesi ile) ancak yirmi küsur sosyolog yetişmiş-
ti. Zimmerman'a göre:
‹‹Şimdi, Amerika Birleşik Devletlerinde sekiz bin civarında
ve Avrupada çok daha fazla sosyoloğa sahibiz. Fakat pek az,
büyük sosyologlarımız vardır. Sosyoloji, küçük, ehemmiyetsiz
konuları, usandırıcı surette çevreleyen ve bunlarla aşırı bir dik-
katle ve yorucu bir tarzda ilgilenen bir nev'i bürokratik meslek
olmuştur.›› (1)
Yine Zimmerman'a göre:
‹‹Bazı memleketler şimdi artık Amerika'dan almış oldukları
sosyolojinin düşük kalitesinden şikayet etmektedirler. Şu veya
bu sebepten XX. asırda sosyologların çoğu, hemen tamamen
(1) Blk. Carle C, Zimmerman, Yeni Sosyoloji Dersleri, Çeviren: A.
Kurtkan, İktisat Fakültesi Nesriyatı, Fakülteler Matbaası, lstanbul,
1964, Sf. 3
tasvirci yapı sosyolojisiyle ilgilenmiş ve daha zor bir saha olan
sosyal değişmeler”i ihmal etmiştir. Bu, bir başka bakımdan, ha-
yatın daima hareket ve değişme halinde olması yüzünden, yaşa-
yan gerçeğe dokunmadığı için yanlış birsosyolojiye kandırılış
demektir. Cemiyet için bundan çıkan netice, iyi bir sosyolojinin
bu çetin asrı ele alışta, insana sağlayabileceği önderliğin eksik
kalmış olmasıdır.›› (2)
Mamafi, Toynbee, Sorokin ve daha başka bir kaç düşünür
gibi doktrin sahasında zirveleşmiş mahdut fertler XX. asır Ame-
rikan ve Batı sosyolojisinin gerçekten yüzünü ağartan sosyal
ilim mensuplarıdır ki, bu tip sosyologlar bulabilmek arzusuyla
gözlerimizi Türkiye”ye çevirirsek Ziya Gökalp ve onun yetiştir-
diği Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu gibi isimler hakiki değerler ola-
rak karşımıza çıkmaktadırlar.
Fındıkoğlu hocamız gerçekten bütün bir cemiyeti, bugünü
ve tarihi ile kendi zekâsının projektörü altında tarayabilen, ce-
miyet denilen derin ve geniş sahaya, adeta büyük bir alandaki
kuyulara girer gibi derinlemesine (ve Zimmerman”ın tabiri ile)
buldozerle girebilen nâdir zekâlardan biridir. Eğer bir sosyolog
bütün bir cemiyetin geniş ve ihatalı bir izah ve tefsirini statik
usullerin sınırlı vasıtaları ile yapmaya çalışırsa, bu vasıtaların ye-
tersiz olduğunu görecek ve yine Zimmerman”ın belirttiğine göre
kuyuya kahve kaşığı ile girmenin fayda vermeyeceğini ve kah-
vedenliği de buldozerle alt üst etmenin mümkün olmadığını an-
layacaktır. (3)
Cemiyetin problemlerini keskin bir anlayışla evirip çevire-
rek, o problemlerin doktrinel bir tefsirini yapabilmek için kuWet-
li bir görüşe ve derin bir anlayışa ihtiyaç vardır. Ziyaeddin Fah-
ri Fındıkoğlu böyle bir zeka ve anlayışa sahipti.
Fakat, zekâ ve ilim, ahlâkla ve milliyet sevgisi ile desteklen-
medikçe hiç bir işe yaramaz. Çünkü XX. asır girift bir teknolo-
ji ve karmaşık bir sosyal düzen ve iktisadi teşkilâtlanma asrı-
dır. llimler dallara ayrılmış, her dal tâlî bölümlere imkân ver-
[2] Bk: Carle C. Zimmerman, aynı eser, sf. 92
(3) Bk: Carle C. Zimmerman; Aynı eserI sf. 32
mistir. Halkın (sırf anlayamadığı için) yanlış tedbirlerdenvic-
dan huzursuzluğu duymadığı bir çok konularda cemiyetin vic-
danını temsil vazifesi aydın ferde düşmektedir. Yeter ki o aydın
aynı zamanda millî ahlaka ve millî şuura sahip olsun.
Iste, Fındıkoğlu hocamız bu tip bir aydındı. Kandilin alevi
ve sütün kaymağı ne ise, bu tip aydınlar da cemiyette o durum-
dadırlar. Onlar cemiyetin ruhu ve özüdürler.
Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu, hiç bir menfaat için hak bildiği
yoldan sapmayan bir gerçek aydındı. Işte bilhassa bu sebepten,
üzüntümüz büyüktür, acımız tarifsizdir.
Kederli ailesine ve bütün meslekdaşlarına sabırlar dilerim.

Ziyaret -> Toplam : 125,29 M - Bugn : 46829

ulkucudunya@ulkucudunya.com