Said Halim Paşa ve İslamcılık anlayışı
Ömer Aymalı 01 Ocak 1970
Son günlerde gündemde yer alan İslamcılık fikrinin kökü- bir çok konuda olduğu gibi- Osmanlının Buhranlı yıllarında. İslamcılık fikrinin mimarlarından olan Sait Halim Paşa savunduğu İslamcılık görüşüyle son dönem Osmanlı fikir hayatına önemli katkılar sağlamıştı. Kavalalı Mehmet Ali Paşanın torunu olan Sait Halim Paşa, 1864 yılında Kahire’de doğmuştu. 6-7 yaşlarından itibaren ailesiyle birlikte İstanbul’a göç etikten burada eğitim almış Arapça, Farsça, Fransızca ve İngilizceyi iyi derecede öğrenmişti. Daha sonra tahsilini yapmak üzere İsviçre’ye gitmiş buradaki 5 yıllık eğitiminin ardından tekrar İstanbul’a dönmüştü. İstanbul’a dönüşünden sonra Şuray-ı Devlet azalığından Hariciye Nazırlığına bir çok önemli görevde bulunmuş İttihat ve Terakki döneminde ise Sadrazamlık makamına kadar yükselmişti. 1913 ile 1917 yılları arasında yaklaşık 4 yıl sadaret makamında bulunan Sait Halim Paşa’nın İttihat ve Terakki cemiyeti ile ilişkisi İsviçre’de bulunduğu yıllarda başlamıştı. 1912 yılında cemiyetin katipliği görevine seçilen Sait Halim Paşa 1913 yılında ise cemiyetin genel başkanı olmuştu.
Batıyı çok iyi tanıyan aynı zamanda da Osmanlı devletinin sorunlarını iyi analiz etmiş, siyasal ve toplumsal sorunların çözümünü kendi tarihinden ve İslam anlayışından bulmaya çalışmış önemli bir fikir adamı olan Sait Halim Paşa, Sadaret görevi sırasında ve daha sonra yazdığı eserler ile ülkenin sorunlarını çözmeye yönelik fikirler ortaya koydu. Said Halim Paşa yazdığı eserlerinde İslam medeniyetini, İslam’ın siyasal sistemini, İslam medeniyetinin geri kalma sebeplerini ve yeniden yükseliş için çıkış yollarını irdeledi.
İslamlaşmak
Yazdığı eserlerinde İslamlaşmak tabirini kullanan Sait Halim Paşa’ya göre İslamlaşmak “İslamiyet’in inanç, ahlak, yaşayış ve siyasete ait esaslarının tam olarak” uygulanması demektir. Kişi İslam’ın inanç,ahlak,toplum ve siyasete ait esaslarını mutlak manada kabul etmeli,zamanın değişmesiyle bu unsurları yorumlayarak içeriğini genişletmeli ve bir bütünlük içinde tatbik ederek mükemmel bir Müslüman olmalıdır. Bunları içselleştirmeyen ve tatbik etmeyen kişinin Müslümanlığı ona bir şey kazandırmaz ve onu mutlu etmez.
Medeniyet
İnsanları millet haline getiren ülkü birliği, inanç birliği,ortak gelenek,ahlak anlayışı ve tarihtir. Toplumunun her bir ferdi bu esaslara uygun bir şekilde yaşamakla mükelleftir. Eğer bu esaslar tek tek veya bir bütün halinde ihmal veya ihlal edilirse milletin varlığını devam ettirmesi noktasında önemli sıkıntılar doğurur. Bu yüzden gelişme yönünde atılacak adımlarda toplumsal ilkeler yok sayılmamalıdır. Said Halim Paşa’ya göre; “her milletin kendine has fikirleri ve hisleri olmasaydı, ictimaiyat ilmi, hayvanat ilmi ile garip bir şekilde iç içe bulunurdu. Bunun içindir ki, başka milletlerin tecrübelerinden istifade etmeye kalkışan bir milletin, tamiri imkansız bir takım hatalara düşmemesi çok güçtür.” Said Halim Paşa bu ifadelerle Osmanlı ve İslam medeniyetinin karşı karşıya kaldığı sorunlara çözümü için kendi medeniyetini adres gösteriyordu. Paşa’ya göre Batı medeniyetinin önemli bir katkısı olamazdı çünkü farklı coğrafyalardaki toplumlar düşünce tarzı,ruh hali, kültür yapısı ile birbirinden farklı özelliklere sahipti. Siyasal,toplumsal ve ekonomik alanlarda meydana gelen olayların sebepleri ve ortaya çıktığı coğrafya dikkate alınmadan yapılacak tetkikler ve sonuçlar hakikatten uzak hayali şeyler olacaktır.
Said Halim Paşa’ya göre ne yazık ki Osmanlı aydını buna dikkat etmemekte ve gitgide kendi toplumuna yabancılaşmaktadır. Karşılarına çıkan her problemi Batılı bakış açısı ile irdelemeyi prensip haline getirmiş olan bu aydınlar için , “bu batılılaşmış kafalar, çaresini bulmak istedikleri hastalığın ne tabiatını, nede mahiyetini hiçbir zaman gereği gibi anlayamamışlardır. ilerlemesini temin etmeye çabaladıklarıİslam toplumunu ise, ne yazık ki tanımamaktadırlar’. ifadelerini kullanmaktadır. Kendi toplumunu küçük gören tavırlar içerisinde ondan uzaklaşmış olan “Müslüman aydınların büyük bir çoğunluğu,kendi memleketlerine, Batı’da mevcut ne kadar siyasal müessese varsa, bunların ya hepsini veya hiç olmazsa bir kısmını getirmekten başka bir şey düşünmez hale gelmiştir. Bu kişiler vatanın gerek toplumsal, gerek siyasal gelişmesini sağlayabilmek için Batı’nın düşünce ve prensiplerini aynen tatbik etmekten başka bir çare bulunamayacağı inancıyla hareket etmişler ve bu inançlarını açıkça söylemeye başlamışlardır.”
Gerileme ve Şeriat
Said Halim Paşa son dönem aydınlarına bu eleştirileri getirirken kendisi iki asırdan beri İslam medeniyetinin geriliyor olmasını “Müslümanlar yükseliş devirlerinde olduğu gibi, yine dinlerine bağlı bulunuyorlar; fakat eskisi gibi yükselmek şöyle dursun, gerileyip alçalıyorlar. Demek aynı sebepler aynı neticeyi vermiyor”. şeklinde ifade ederek Müslümanların İslami görevlerini eskisi gibi yerinde getirmemesine bağlamaktaydı. Aynı zamanda maddi şartların bozukluğunun da önemli bir sebep olduğunu söyleyen Said Halim Paşa maddi şartların düzeltilmesi için tabiatta bulunan nimetlerden faydalanılmasını bunun da ancak “tabiatı idare eden kanunları tanımak ve bu kanunlardan çıkan ilimlere sahip olmakla” gerçekleşeceğini vurguluyordu. Said Halim Paşa İslam dünyasının içinde bulunduğu gerilikten kurtulması için “kendisinde bulunmayan ve bulunmaması gerileme ve çökmesinin biricik sebebini teşkil eden ilim ve fenleri durmadan kazanmaya ve elde etmeye” çalışması gerektiğini belirtirken onların “iktisadi ilkelerini, çalışma ve sermaye teşkilatına ait usullerini ve bunlar arasındaki münasebetleri tıpkı orada olduğu gibi kabul etmeye taraftar olmak manasının” anlaşılmamasını istiyor.
Hürriyet ve Eşitlik
Said Halim Paşa, İslam ahlakının temel kaynağının temeli olan Allah’a imanın insana hakikati araştırma görevini yüklediğini bunun için ise bazı imkanların ve vasıfların bulunması gerektiğini ifade eder. Bu vasıflar ise hürriyet,eşitlik, ve yardımlaşma-dayanışmadır. Hürriyet Müslümanlara kabul ettikleri din tarafından yüklenmiş bir görevdir. İnsanların kullanıp kullanmamakta serbest olduğu veya kanun koyucunun yani devletin istediği zaman alıkoyacağı istediği zaman kısıtlayabileceği bir siyasi hak değildir. Herkesin özgür olmasının aynı zamanda herkesin eşit olması anlamına geldiğini ifade eden Paşa, Hürriyet ve eşitliğin sevgiyi ve yardımlaşmayı da beraberinde getirdiğini vurgulamaktadır..
İslam’ın devlet anlayışı
Said Halim Paşa’ya göre devlet kendi toplumunu başka toplumlar karşısında temsil eden ve toplumun yönetilmesinde gerekli olan siyasi sistemin devamlılığını sağlayan bütün kurumların çatısını oluşturan bir kurumdur. Bu sebeple varlığı zorunludur. Toplumun iyi bir şekilde yönetilebilmesi için tarihe, tecrübelere dayanan bir devlet teşkilatlanması olmalıdır. Devlet topluma güvenmeli ve topluma eşit imkanlar sağlamaya çalışmalıdır.
Said Halim Paşa’ya göre “İslamın siyaset ilkeleri,İslami ahlakın yönlendirdiği toplumsal çerçevede geliştiği için kin,rekabet ve düşmanlık gibi kötü huylardan arınmıştır. Bu sebeple sınıf kavgaları ve geçimsizlikler İslam toplumuna yabancıdır. İslam’da siyasi egemenlik ve siyasi müesseseler sosyal dayanışmadan çıktıkları için her ikisi de bu dayanışmanın birer temsilcisidir.” Siyasi kurumlar İslami ahlakın en iyi şekilde uygulanması ve toplum nizamının sağlanması için kurulduğuna göre siyasi egemenlik de bunların koruyucusu olmaktan ibarettir.
Said Halim Paşa böyle bir devletin başındaki yöneticinin sürekli denetlenmek şartıyla devletin tüm yetkilerini elinde bulundurması gerektiğini düşünmektedir. Devlet ve toplum tarafından verilen siyasi gücün farklı kurum veya kişilere dağıtılmasının kurumsal veya kişisel rekabetin ortaya çıkmasına sebep olabileceğini ifade eden Said Halim Paşa siyasi gücün parçalanmasına karşıdır. Siyasi gücü elinde bulunduran kişiye verilen bu yetkilerin kaynağı ise halktır.
Devlet başkanı ve Hükümet
Said Halim Paşa İslam dininin hükümlerinin, siyasal ve toplumsal yapının esaslarının belirleyen ilk unsur olması gerektiğini ifade ederek, devlet teşkilatlanmasını şu şekilde sıralar: Devlet başkanı,devlet başkanı tarafından oluşturulan icra kuvveti, yani hükümet,devlet başkanını ve icra kuvvetini millet ve dini hükümler adına denetleyen ve kontrol eden toplum tarafından yetkilendirilmiş bir meclis.
Siyasi egemenliği elinde bulunduran devlet başkanı ve icra kuvvetinin üç önemli görevi vardır:
1- İslam hukukuna, şeriata uygun hareket etmek
2- İdaresi altında bulunan halkın hürriyet ve eşitliğine saygı duymak ve bu hakları krumak
3- Toplumsal yardımlaşma ve dayanışmayı yaygınlaştırmak
Said Halim Paşa, halk tarafından verilen bu görevleri hakkıyla yerine getirmeyenleri veya verilen yetkileri uygun bir şekilde kullanmayanları görevden alma yetkisinin onlara bu yetkiyi veren halkta olduğunu ifade eder.
Milli Egemenlik
Ancak bu halk iradesi onun şeriat prensiplerinden üstün olduğu manasına gelmez. Milli irade sayı çokluğuna dayanır ve bu sebeple “hakka ve hikmete en az değer veren bir çoğunluğa, kendi kesin iradesini, azınlığa zorla kabul ettirme hakkını tanı(r)”. Ancak yine de “tam olarak ve gerçekten ortaya konmuş bir milli iradenin değerini kabul etmemek veya küçümseme”nin doğru olmadığını, onun toplumun bir konudaki fikrini göstermesi açısından saygı değer olduğunu ifade eder.
Milli iradeye saygı ve itibar gösterilmesi gerektiği fikrinde olan Said Halim Paşa ‘Milli irade nasıl tabiat karşısında, kudret ve hüküm sahibi olamayarak, onun kanunlarına itaat zorunda ise, manevi ve sosyal alanda da aynı şekilde hâkimiyet iddiasında bulunamaz. Bu sahanın kanunlarına da uymak zorundadır. Üstelik uyulması gereken ahlaki ve sosyal kanunların tespit edilmeleri dahi tabiat kanunlarının tespiti kadar kolay değildir. Bu kanunlar, ötekiler gibi insanın müşahede ve akıl yürütmesi yolları ile tespit olunamazlar”. Bu nedenle milli iradenin “Şeriatın kendisine gösterdiği sosyal ve ahlaki nizama saygı göstermek ve boyun eğmek zorunda” olduğunu ve bundan dolayı milli iradenin “ikinci derecede bir yere” konulması gerektiğini belirtmektedir.
Yasama Hakkı
Said Halim Paşaya göre, İslamın siyasal sisteminde kanunlar “Şeriat’ın ruhuna vakıf” kişilerden oluşan bir heyet tarafından yapılmalıdır. Bu heyet “faziletleriyle, tecrübeleriyle, ilimleriyle milletin hürmet ve itimadını kazanmış mütehassıslar”dan oluşacaktır. Bunlar hukuk alimlerinden oluşan bir heyettir. Bu alimler heyeti, “millet meclisi gibi bağımsız olacak ve Şeriat’ın mutlak hakimiyetini sağlamlaştırmak ve devamlı kılmak” için görev yapacaktır.
Meclisin görevi
Said Halim Paşaya göre islamın siyasal sisteminde Meclisin kanun yapma yetkisi yktur. Meclisin görevi devlet başkanını ve icra kuvvetini denetlemektir. Yasama, yürütme ve denetleme meclisi birbirinden bağımsızdır.
Kaynaklar:
Said Halim Paşa,Buhranlarımız ve son eseleri
Hanefi Bostan,Said Halim Paşa’da ‘İslamlaşmak’ düşüncesi
Ferhat Ağırman,Yaşadığı dönemdeki fikirler ışığında Said Halim Paşa ve düşünceleri