« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

03 Ara

2012

LEYLA HANIM (SAZ)

01 Ocak 1970

(1850-1936) Türk mûsikisi bestekârı, şair.
İstanbul'da doğdu. Babası çeşitli nazırlıklarda ve valiliklerde bulunan. İstanbul şehreminlerinden, şair. sertabîb-i şehri-yârî İsmail Hakkı Paşa, annesi Nefise Ha-nım'dir. Okuma yazmayı babasının çevre¬sindeki şahıslardan öğrenen Leylâ Hanım, dört yaşlarında kız kardeşi Fatma ile bir¬likte Sultan Abdülmecid'in kızlarından Münîre Sultan'ın yanına nedime olarak verildi. Çocukluk ve ilk gençlik yılları şeh¬zadeler ve sultanlar arasında geçti. İlk eğitimini de sarayda aldı. Bu arada piyano ve resim dersleri gördü. Abdülmecid'in ölümünün ardından babasının Girit valili¬ğine tayin edilmesi üzerine babasıyla be¬raber beş yıl kadar Hanya'da kaldı. Bura¬da Atina Üniversitesi profesörlerinden Elizabeth Vasilaki Kontaksaki'den Fran¬sızca ve eski Yunanca öğrendi, rüşdiye mektebi hüsn-i hat hocası Kandiyeli Esad Efendi'den yazı meşketti. Ayrıca babası¬nın maiyet memurlarından Giritli Kutbî-efendizâde Sâdık Efendi'den şiir ve aruz dersleri aldı. ilk şiir denemelerine de bu dönemde başladı. Babasının ikinci İzmir valiliği sırasında (1869] vilâyet mektûbî muavini şair Selim Sırrı Efendi ile evlendi ve İstanbul'a geldi. Sırrı Efendi'nin Priz-ren'e mektupçu olaraktayininde 1,5 yıl kadar İstanbul'da ailesinin yanında kal¬maya devam ettiyse de daha sonra Priz-ren'e gitti. Sırrı Paşa ile evliliği süresince (1869-1895) bazan onun mutasarrıf ve vali olarak gittiği Trabzon, Kastamonu. Ankara. Sivas gibi şehirlerde, bazan da İs¬tanbul'da bulundu. Sırrı Paşa'nın vefatın¬dan sonra hayatını istanbul'da devam et¬tirdi, bu arada sarayla olan münasebetle¬rini de sürdürdü. Sarayda Şefkat ve Merî-dî nişanlanyla taltif edilen Leylâ Hanım, 6 Aralık 1936 tarihinde damadı Mehmed Ali Ayni'nin Kızıltoprak'taki evinde vefat etti ve Edİrnekapı Şehitliği'ne defnedildi. Saz soyadını alan ve ölümünden sonra Kızıltoprak'ta bir sokağa ismi verilen Leylâ Hanım'ın çocuklarından ikisi İstanbul şeh-reminlerinden Yusuf Razi Bel ve mimar Vedat Tek'tir. Mûsiki çevrelerinde Dilhayat Kalfa'dan sonra ikinci önemli kadın bestekâr olarak anılan Leylâ Hanım yazdığı şiirlerle de devrinin şairleri arasında şöhret bulmuş, ancak bestekârliğının şairliğinden üstün olduğu kabul edilmiştir. Mûsikiye küçük yaşlarda piyano çalarak başlamış, özellik¬le saray çevresi onun mûsiki kabiliyetinin gelişmesinde etkili olmuş, burada Hâşim Bey, Hacı Faik Bey, Hacı Arif Bey, Sermü-ezzin Rifat Bey, Kanunî Ethem Efendi, Santûrî İsmet Ağa gibi musikişinasları tanıma imkânı bulmuştur. Mûsikideki ho¬caları Nikogos Ağa ile 1876-1895 yılları arasında kendisinden ders aldığı Medenî Aziz Efendi ise de o dönemde saraya yeni girmeye başlayan Batılı mûsiki hocalarının Leylâ Hanım üzerindeki tesiri daha sonra bestelerinde kendini gösterecektir.
Geçki tekniğinin çok iyi kullanıldığı, iyi bir ritim örgüsüyle işlenmiş, sağlam melodik yapının lirik ifadeleri olan bestelerin¬de ince ve derin bir zevk hâkimdir. Hece vezniyle yazıp türkü formunda bestelediği eserleri de saray ve çevresinde yetiş¬miş bir sanatkârdaki halk sevgisinin açık göstergeleridir. Özellikle Sırrı Bey'in vefa¬tından sonra Leylâ Hanım'ın evi, İstan¬bul'un tanınmış ve seçkin musikişinasla¬rının toplandığı bir sanat mahfili haline gelmiştir. Leylâ Hanım kendi ifadesine göre 200'den fazla eser besteledi. Ancak Bostancı'daki evinde çıkan yangında ço¬cukluğundan beri yazdığı şiirler, hâtıra¬larını topladığı defterler, müzik çalışma¬ları, bestelerinin notaları, yarım yüzyıllık müzik kayıtlan diğer eşyalarıyla birlikte tamamen yandı. Bu olayın ardından dost¬larının ve kendisinin hafızasında bulu¬nan otuz beş şarkının notası Külliyyât-ı Mûsikî adı altında Şamil İskender tarafından üç fasikül halinde yayımlanmıştır (İstanbul 1339). Ayrıca Yılmaz Öztuna, birçoğunun güftesi kendisine ait günü¬müze ulaşan şarkı, türkü ve marş form¬larında elli iki adet eserinin listesini ver¬miştir.[342] Leylâ Hamm'ın, "Yaslı gittim şen geldim" mısraıyla başla¬yan hicaz marşı bilhassa Cumhuriyet'in ilk yıllarında büyük rağbet görmüş, uzun süre dillerden düşmemiştir. "Mâni oluyor hâlimi takrire hicabım" ve, "Nerdesin, nerde acep gamla bıraktın da beni" mis-ralarıyla başlayan hicazkâr; "Seni sevda çiçeğim, tâc-ı serim" mısraıyla başlayan hicaz ve. "Ey sabâh-ı hüsn ü ânın âfitâb-ı enveri" mısraıyla başlayan hüzzam şar¬kıları onun çok sevilen eserlerinden bazılarıdır.
Arapça, Farsça, Fransızca ve Rumca bilen Leylâ Hanım'ın ilk şiiri 1881 yılında Hazîne-i Evrak dergisinde yayımlanmış¬tır. Özellikle gazel vb. nazım şekillerinde kullandığı divan dilinin yanı sıra hece ka¬lıplarını kullandığı sade şiirlerine de rast¬lanmaktadır. Bostancı yangınından sonra hatırında kalan şiirlerini Solmuş Çiçek¬ler adı altında toplayarak neşretmiş (İs¬tanbul 1928), oğlu Yusuf Razi Bey'in bir tanıtma yazısının yer aldığı esere Abdülhak Hâmid Tarhan da bir takriz yazmıştır.
Leylâ Hanım'ın kültür tarihine yaptığı bir hizmet de yaşadığı altı padişah döne¬minin saray hayatına dair hâtıralarıdır. 1895 yılında kaleme aldığı hâtıraları Bos¬tancı yangınında yok olunca hafızasında kalanları yeniden yazarak Vakit ve İleri gazetelerinde yayımlamıştır. 20 Ocak-11 Haziran 1921 tarihleri arasında "Harem ve Saray Âdât-ı Kadîmesi" başlığı altında Vakit, 25 Nisan -14 Haziran 1921 tarih¬leri arasında "Geçen Asırda Kadın Hayatı" başlığıyla İleri gazetelerinde neşredilen bu hâtıralarda saray çevresi, insanları, gelenek ve görenekleri, mûsikî toplantı¬ları, saray teşkilâtı, önemli düğünleri akı¬cı bir üslûpla anlatılmıştır. Bu yazılar da¬ha sonra oğlu Yusuf Razi Bey tarafından Souvenirs de Leila Hanoum surle ha¬rem imperial adıyla Fransızca'ya (Paris 1925) The imperial Harem of the Sultans adıyla Landon Thomas tarafından İngilizce'ye (İstanbul 1994) çevrilmiş, ayrıca Harem'in İçyüzü (İstanbul 1974) ve Anılar: 19, Yüzyılda Saray Haremi (İs¬tanbul 2000] ismiyle Türkiye'de yayımlan¬mıştır. Çekçe'ye ve Almanca'ya da tercü¬me edilen hâtıraların neşirlerinde muh¬teva bakımından bazı küçük farklılıklar göze çarpmaktadır.

Ziyaret -> Toplam : 125,26 M - Bugn : 14163

ulkucudunya@ulkucudunya.com