Kritik günler...
Sami KOHEN 09 Ekim 2007
Önümüzdeki günlerde beklenen bir dizi olay, Türkiye'yi dış politika alanında kritik kararlar alma noktasına getirmiş bulunuyor.
Olası olaylardan biri, yarın ABD Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komisyonu'nda Ermeni soykırım karar tasarısının kabul edilmesiyle ilgili.
Bu kararın komisyondan sonra meclis genel kurulunda kesinleşmesi halinde, Türkiye bir şekilde buna karşılık vermek zorunluğunu hissedecektir. O takdirde gösterilecek tepki kaçınılmaz olarak Türk-ABD ilişkilerini ciddi şekilde sarsacak, birçok alanlarda işbirliğini de tehlikeye düşürecektir.
Böyle bir kriz önlenebilir mi? Bunu yarınki yazımızda ele alacağız.
Askeri seçenek
Bundan daha kritik ve ciddi olay, kuşkusuz PKK terörünün 24 saat içinde 15 Mehmetçiğin şehit olmasıyla sonuçlanan hain saldırılardır.
Bundan önce de yüreğimizi yakan her benzer saldırıdan sonra, bunun cezasız bırakılmayacağı söylenmiş, sınır ötesi harekât dahil askeri seçenek üzerinde durulmuştur.
Bu kez, bu opsiyonun yaşama geçirilmesi olasılığı daha güçlü görünüyor.
Gerçekten Türk kamuoyu gibi, sivil asker bütün kurumların da bu konuda artık sabrı tükenmiştir.
Bu noktaya gelinmesinde, açıkçası PKK terörünün özelikle Kuzey Irak'taki kaynağında kurutulmasında gerek ABD, gerekse Irak hükümetlerinin, retorik dışında, beklenen fiili desteği sağlamamasının büyük payı vardır.
Türkiye terörle mücadele çerçevesinde, müttefiki ve komşusuyla birlikte ortak hareket etme beklentisinde ne yazık ki hep düş kırıklığına uğramıştır. Verilen sözler havada kalmıştır. Veya son olarak (Irak yönetimiyle imzalanan terörle mücadele "mutabakat zaptı"nda olduğu gibi) "sıcak takip" gibi bir konuda dahi ortak anlayış sağlanamamıştır.
Bütün bu faktörler, Türkiye'de karşılıklı mutabakatla veya ortaklaşa yapılması gereken eylemin gerçekleşmesi olasılığının artık kalmadığı kanısını iyice güçlendirmiş bulunuyor.
Siyasal faktörler
Irak'la son imzalanan belgede, sıcak takiple ilgili bir maddenin bulunmaması Türkiye'yi böyle bir haktan yoksun kılmaz. Nitekim sadece Türk değil, yabancı uzmanlar ve hukukçular dahi, BM Şartı'na ve diğer resmi belgelere dayanarak, Türkiye'nin öz savunması ve güvenliği için, saldırganları komşu ülkenin toprakları içinde izlemek, sınır ötesi harekât düzenlemek hakkına sahip olduğunu kabul ediyorlar.
Aslında başka ülkelerin de aynı argümanlarla böyle operasyonlar gerçekleştirdiği sık sık görülüyor.
Dolayısıyla, hukuken Türkiye'nin bu yönde bir karar almasına bir engel yok. Esasen ABD'den ve Irak'tan (ve başka ülkelerden) gelen itirazlar daha çok siyasal nedenlerden kaynaklanıyor.
ABD Türkiye'nin bir müdahalesinin Irak'ta istikrarsızlığı büsbütün artıracağından, dengeleri (kendi aleyhine) bozacağından korkuyor. Irak'taki merkezi hükümet, zaten duruma tam hâkim değil. Kuzeydeki Kürt yönetimi ise, kendi çıkar hesaplarıyla, Türk askeri müdahalesine karşı çıkıyor.
Türkiye için, önemli olan, bizce bu siyasal faktörlerin yanı sıra, askeri seçeneğin PKK'nın temizlenmesinde pratikte ne kadar etkili olacağıdır. Bu da, olası bir sınır ötesi operasyonun hedefinin, kapsamının ve süresinin ne olacağı gibi temel sorulara verilecek yanıta bağlıdır.
Her halükârda, varılan kritik noktada, PKK terörüyle mücadelede daha değişik stratejilerin uygulanacağı yeni bir aşamaya gelinmekte olduğu seziliyor.