NECİP HABLEMİTOĞLU’NU KİM ÖLDÜRDÜ…
Erdal Sarızeybek 01 Ocak 1970
Bugüne kadar hiç teori üretmedik, komplo senaryoları yazmadık, yaşadığımız olayları, yerleri, kişileri alt alta sıraladık, sonuçlarını masaya yatırdık ve kimin kime hizmet ettiğini ortaya koymaya çalıştık. Öylesi hassas ve gerçekçi yola koyulduk ki, bugüne kadar hiç kimse yazdıklarımızın aksini iddia etmemiştir, edememiştir çünkü doğrudur ve yaşanmıştır… Dile kolay; sekiz kitap, yaklaşık 2.400 sayfa ve her anı yaşanmış…
Doç. Dr. Sayın Necip Hablemitoğlu’nun, 18 Aralık 2002’de, evinin önünde bir suikasta kurban edilişinin 9. yılı ve aramızdan ayrılışının 9. Yıldönümü… Katil ya da katiller hala bulunamadı, işlenen cinayet faili meçhul kaldı, tıpkı 8.600 Mehmetçiğin katli gibi, tıpkı Uğur Mumcu’nun katli gibi…
Bu önemli konuya isterseniz şöyle bir giriş yapalım; ülkemizde işlenmiş binlerce faili meçhul cinayet var iken, günümüz medyası neden Doğu’da işlendiği ileri sürülen cinayetleri diline dolar ve neden rahmetli Hablemitoğlu cinayetini hiç gündeme taşınmaz?
Benzer şekilde günümüz siyasetinin başı olan Erdoğan, Şeyh Said ve Seyit Rıza olaylarına kadar geriye doğru eğilirken, neden dokuz yıl öncesi işlenmiş olan Hablemitoğlu cinayetine yan gözle bile bakmaz? Hele ki 8.600 Mehmetçiği hain pusu ve baskınlarla şehit eden PKK cinayetlerindeki failleri neden araştırmaz?
Peki ya günümüz polisi, günümüz MİT’İ, günümüz sözde aydınları ve günümüz savcıları, “Ergenekon, Ergenekon” diye çığırarak Türk Ordusu ve Atatürkçü aydınlarına karşı nerdeyse bir linç kampanyası başlatırken… Bu amaçla devletin tüm imkân ve kabiliyetlerini seferber ederken… Neden, şehitlerimizin ve Atatürkçü aydınlarımızın cinayetlerine karşı derin bir sessizliğe ve bu sessizliğin de ötesinde, konu açıldığında, çılgın bir tahammülsüzlüğe bürünür?
İşte ilk ipucu da budur; izlenen siyasetle, işlenen cinayetler arasında bir bağ vardır. Zaten Hablemitoğlu cinayeti de siyasi bir cinayettir.
Siyasi cinayet ne demek, şöyle açıklayalım: Şehitlerimizin katilleri PKK’lı teröristlerdir, örgüte ait arşivler ele geçirildiğinde pek çok cinayetin de faili ortaya çıkacaktır ama siyasi iktidar bu yola başvurmaktan ısrarla kaçınmaktadır. Bu demektir ki ortalığa saçılacak örgüt arşivleri bu siyaseti rahatsız etmektedir ve bu nedenle bu konu üzerine gitmemektedir.
Hablemitoğlu cinayetini de bu çerçeve içerisinde görmek gerekir; bu cinayeti çözmek istemeyen bir siyaset, katil ya da katillerin açığa çıkmasını istemiyor demektir, çıkarsa rahatsız olacaktır… Peki, ama neden rahatsız olacak? İnceleyelim…
Hablemitoğlu cinayeti hakkında bugüne kadar iki iddia ortaya atılmıştır; birincisi Alman Vakıfları üzerinden gelişen iddialar, ikincisi Hablemitoğlu’nun Köstebek kitabında anlattığı Fettullah Gülen’in derin devlet örgütlenmesi…
Önce birinci iddiaya bakalım, Alman Vakıfları… Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Almanya’ya kızgın olduğunu biliyoruz, kızgın çünkü Deniz Feneri Olayı var… Alman istihbaratı ile Alman yargısı bu olayın üstüne gitmemiş olsaydı, bugün biz, Türkiye’deki saf ve temiz insanlar, kutsal dinimizin istismarı üzerinden masum halkımızın nasıl soyulduğunu hiç anlayamayacaktık… İşin ucu AKP’ye dokunduğu için de Erdoğan’ın kızgın olması doğal…
Eğer ki bu cinayetin ardında Almanya varsa, Başbakan Erdoğan Almanya’dan intikam almak için aradığı fırsatı yakalamış oldu, demektir… Eğer ki bu iddia doğru ise ki istihbaratımız bunu iyi bilir, gitsin işte Alman Vakıfları üzerine ve bu cinayeti çözsün! Ama çözmüyor, neden? Demek ki doğru adres orası değil! İnanınız, bu işin ardında Alman Vakıfları olmuş olsaydı, Erdoğan onlara kök söktürürdü kök ama yapmıyor, yapamıyor, gidemiyor üstüne, demek ki doğru adres burası değil!
Kaldı ki biz, bu siyasetin ne denli kindar ve yüreği nefret dolu olduğunu iyi biliriz… Atatürk’ü ve Türklüğü yerden yere vurmaya çalışan bir siyaset, Cumhuriyet devriminden öç almak isteyen bir siyaset olduğunu iyi biliriz, son dokuz yılda yapılan söylemlerden ve alınan kararlardan… Ellerinden gelse Anıtkabir’i bile kaldırır bu siyaset, sırf Mustafa Kemal Atatürk ve devrim şehitlerinin kemiklerini mezarda bile sızlatabilmek için, yürekleri kin dolu…
Böylesi kindar bir siyaset, Almanya’nın Deniz Feneri hamlesine karşılık, bilse ki Hablemitoğlu cinayeti ardında Almanya var, neler yapmaz neler, sırf intikam alabilmek için, neler…
O halde ağırlık ikinci iddiaya geliyor yani Fettullah Gülen Derin Devlet Örgütlenmesi…
Kader bu ya, şu sıralar Necip Hablemitoğlu’nun Köstebek adlı kitabını yeniden okuyordum, aradan geçen yıllar olayları biraz daha iyi görmemi sağladı, sağ olsun Hablemitoğlu bu yazdıkları için ve şimdi de Allah rahmet eylesin, Nur içinde yatsın ve mekânı cennet olsun…
Köstebek kitabı çok açık net olarak, Fettullah Gülen derin devlet örgütlenmesinin Türkiye Cumhuriyeti’ne ağır ve yakın bir tehdit olacağını anlatıyor… Bu amaçla çok uluslu istihbarat ilişkilerine girdiğini ve küresel güçlerin desteğini aldığını anlatıyor… Devletin hemen hemen tüm kurumlarına sızdığını, özellikle Vali, Kaymakam ve Yargı kadrolarıyla emniyet teşkilatının istihbarat kadrolarında önemli mevki başları tuttuğunu anlatıyor…
Alın Hanefi Avcı’nın Haliç’te Yaşayan Simonlar (Dün cemaat bugün devlet) adlı kitabını, koyun yan yana, Hablemitoğlu’nun sekiz yıl önce yazmış olduklarının bizzat Hanefi Avcı tarafından teyit edilmiş olduğunu göreceksiniz… Bu önemli çünkü Hanefi Avcı F. Gülen cemaati içinde yetişmiş ve son olarak Eskişehir Emniyet Müdürlüğü yapmış bir istihbarat yetkilisi, gerçeği biliyor…
Şimdi her ikisini alın, daha dün yazılmış, öncesinde taslağı toplatılmış, sonrasında yayına girmiş OOOKitap( Dokunan Yanar) adlı Ahmet Şık’ın kitabını, o da aynı doğrultuda, aynı yönde, aynı içerikte… Ve bugün Necip Hablemitoğlu mezarda, Hanefi Avcı içeride yani hapiste, Ahmet Şık da hapiste… Bu tabloyu görünce insan düşünmeden edemiyor, demek ki “öldürülemeyenler hapse atılıyor” diye sessizce konuşmaktan kendini alamıyor…
Köstebek adlı kitap 2003’te yayına girdi ve bizlerle buluştu. Demek ki Hablemitoğlu bu kitap üzerinde 2000 yılı öncesinden beri çalışıyordu. Bu yıllar, Fettullah Gülen’in Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi Savcısı Nuh Mete Yüksel tarafından soruşturulduğu ve ardından yargılandığı yıllar… Biliyorsunuz, bu savcımız hakkında da tıpkı bugün yapıldığı gibi seks kasetleri medyaya servis edildi ve bu savcımız da görevden alındı. Ama bu kasetler nerede bulunmuştu, hatırlıyor musunuz; Çağdaş Eğitim Vakfı’nda! Peki, neden?
Bu soruya Hablemitoğlu, bakın nasıl cevap veriyor( Köstebek, sayfa 176):
“…Neden Çağdaş Eğitim Vakfı?”
“Önce Çağdaş Eğitim Vakfı’nın başına örülmek istenen komployu anlatayım. Bu vakıf ilk olarak Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’yle birlikte Sadettin Tantan döneminde kapatılmak istendi. Bu kapatma oyunun arkasında kendi yazdıklarıyla kendini ihbar eden İslamcı bazı gazeteler ve yazarlarının başlattığı kampanya vardı. Bunların kapatılmak istenmesindeki amaç şu: Bu vakıflar Fettullah Gülen davasının itirafçı çocuklarını bulup ortaya çıkaran ve davanın açılmasında en etkin gücü oluşturan sivil toplum örgütleri. Bunları yok etmek için çabalamalarının nedeni bu. Ayrıca bu vakıflar, Gülen ve diğer İslamcı cemaatlerin el attığı, burs verdiği her çocuğa gidip burs veriyorlar. Onlara Cumhuriyet devrimlerini ve aydınlanmayı anlatıyorlar…”
Günümüze gelelim: Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Başkanı Türkan Saylan’a ne oldu? Önce Ergenekon diyerek derneği bastılar, bütün kayıtlara el koydular ve bana sorarsanız, O’nu öldürdüler, tıpkı Devlet Üstün Hizmet Madalyalı Abdulkerim Kırca’ya yaptıkları psikolojik işkence gibi, o da intihar etmişti bu işkence sonucunda. Türkan Saylan da aynı durumda, kanser tedavisi görmekte olan bu hanımefendiye yapılan psikolojik işkence ile yaşamını elinden aldılar…
Peki, neden Hablemitoğlu?
Bu sorunun cevabını da kendi yazdıklarının içinde arayalım( Köstebek, sayfa, 90):
“Sayıştay ve Danıştay başta olmak üzere adli ve idari yargıya, Anayasa Mahkemesi’ne, İçişleri ve Milli Eğitim Bakanlıkları dâhil devletin stratejik önemi haiz tüm kurum ve kuruluşlarına öteden beri sızma çabası içinde bulunan Fettullahçılar, Türk Silahlı Kuvvetleri içinse özel bir “infiltration” (sızma) stratejisi izlemektedir. Saptanan Fettullah ajanlarının ordu ile ilişkisi Yüksek Askeri Şura Kararları ile kesilse de, bu stratejinin mimarlarının ve yöneticilerinin yaptıkları bugüne kadar yanlarına kar kalmaktaydı.
Şimdi, gecikmeli de olsa, bu sızma girişimlerinin sorumluları da – başta Hocaefendileri- bölge ve il imamları, askeri okul sınavları için özel ders veren dersane yönetici ve öğretmenleri olmak üzere- geriye dönük olarak hesap vereceklerdir. Gelecek sayıda, fettullahçılara uygulanacak askeri ceza mevzuatının yanı sıra, konuklar için uygulanan günlük program verilecektir. Takip eden yazılarda da fettullahçı yapılanmanın tüm sorumluları; şura üyeleri, kıta ve ülke imamları, bölge ve il imamları, medya ve eğitim sorumluları, temsilciler, emniyetçiler ve üst düzey bürokrat isimleri çarşaf listeler halinde deşifre edilecektir. N.H.)…”
Bu satırlarında HABLEMİTOĞLU’nun, ne görülüyor biliyor musunuz?
“Geriye yönelik hesap vereceklerdir”, sözünden, Anakara’da başlatılan Gülen Davsı’nda bu kişilere mutlaka hesap sorulacağına inanmış olduğu, bu bir…
“Deşifre edilecektir” sözünden, Hablemitoğlu’nun elinde kesin kanıtların bulunduğu, bu iki…
“Yaptıkları yanlarına kar kalmaktaydı” sözünden, Fettullahçı unsurların yönetici kadrosuna hesap sorulacağına inandığı, açıkça görülmektedir.
Peki, Hablemitoğlu böylesi kesin kanaate nasıl varmıştır?
Gülen Davası Savcısı Nuh Mete Yüksel ile yaptığı görüşmeler sonucudur, kitabında da bu konuda açık beyanlar vardır, yani Hablemitoğlu Gülen Davası’nı çok iyi bilmektedir ve üzerine gitmektedir…
Peki, sonrasında ne oldu? Hablemitoğlu 18 Aralık 2002’de öldürüldü …
Şimdi bu tarihle aşağıdaki Fettullah Gülen Davası’nın tarihlerini yan yana getirelim, hem de Gülen sitesinden yapılmış bir alıntı ile:
2000
Savcı Yüksel, Gülen için gıyabi tutuklama kararı çıkarmak istedi. Gülen’in B-2 vizesi 20 Eylül 2000 tarihine uzatıldı. (20 Mayıs 2000)
Ankara 1 no.lu DGM tutuklama talebini geri çevirdi, savcı 2 no.lu DGM’de karara itiraz etti. I-129 (din görevlisi) vizesi 19 Haziran 2003'e kadar onandı. (20 Haziran 2000)
Ankara 2 no.lu DGM Gülen için gıyabi tutuklama emri çıkardı. (11 Ağustos 2000)
İstanbul 2 no.lu DGM tutuklama emrini iptal etti. (29 Ağustos 2000)
Savcı, Gülen ile ilgili iddianamesini mahkemeye sundu. (31 Ağustos 2000)
Dava başladı. (16 Ekim 2000)
Revize edilmiş af yasası (21 Aralık 2000'den itibaren geçerli); Gülen bu af yasasını kullanmadı.
2001
Gülen’in yeminli ifadesi Newark’ta ABD Federal savcılığında alındı. (28 Kasım 2001) Gülen I-360 (özel göçmen din görevlisi) vizesi için başvurdu. (30 Nisan 2001)
2002
Meclis af yasasını kabul etti. Rahşan affı (21 Mayıs 2002) ABD Göçmenlik Bürosu Gülen’in I-360 vizesini onayladı. (7 Ağustos 2002)
HSYK, savcı Yüksel’i seks kasetlerinin ortaya çıkmasından sonra davadan aldı ve başka bir göreve verdi. (21 Ekim 2002) Gülen ABD’de kalıcı oturum ve çalışma vizesine başvurdu. (18 Ekim 2002)
2003
Balyoz darbe planı oluşturuldu.
Ağır ceza mahkemesinde son duruşma. (3 Mart 2003)
Mahkeme, kararını 4616 sayılı Yasa’ya dayanarak beş yıl erteledi. (10 Mart 2003) Türk yetkililerden istenen güvenlik soruşturması tamamlandı. (Gülen hakkında hiçbir suça rastlanmadı.) (16 Eylül 2003)
Gülen’in avukatları ve savcı erteleme kararına itiraz etti ama Ankara 1 no.lu DGM itirazı reddetti (3 Nisan 2003) ABD Göçmenlik Bürosu’nun ilk mülakatı (17 Eylül 2003)
4928 sayılı Kanun (15 Temmuz 2003'ten itibaren geçerli) 3713 no.lu TMK’nın 1. Maddesi’ndeki terör örgütü tanımını değiştirdi. ABD Göçmenlik Bürosu Gülen’e 9 Ekim 2004'e kadar geçerli olan seyahat belgesi (advance parole) verdi.
Şimdi bunun üzerine, lütfen, bir de şu yazıyı okuyunuz:
Sonuç: Necip Hablemitoğlu’nu öldüren KÖSTEBEK’tir!
Bu KÖSTEBEK’i bulup açığa çıkarmak ve hak ettiği şekilde cezalandırılmasını sağlamak Türk Adaleti’ne düşen tarihi bir vazifedir!
KÖSTEBEK, aynı zamanda Genelkurmay Başkanlığı Askeri Savcılığı’na yapılmış bir suç duyurusunun KOD ADI’dır! Suç; Milli Müdafaa’ya İhanet’tir.
Askeri Ceza Kanunu’nun 56 ncı maddesinde Milli Müdafaa’ya İhanet suçu açıklanmıştır. Soruşturma ve yargılama yetkisi Askeri Yargı’dadır. Vazifesi Türk yurdunu ve Cumhuriyeti korumak ve kollamak olan Türk Silahlı Kuvvetleri, Anayasa ile teminat alınmış olan Askeri Yargı’da geçen görev ve yetkilerini kullanarak Türk Ordusu içerisine sızmış bu KÖSTEBEKLERİ açığa çıkarmalı ve askeri yargı tarafından hak ettikleri şekilde cezalandırmalarını sağlamalıdır.
Ancak o zaman Necip Hablemitoğlu kabrinde rahat ve huzur içinde ebedi istirahatına çekilecektir. Hablemitoğlu’nun kabrinde huzur bulması demek; Türk Milleti’nin geleceğe güvenle bakabilmesi demektir, bunu asla unutmayınız…
Hablemitoğlu’nu unutmadık, unutmayacağız, hepimiz Atatürk’ün manevi mirasçısı olarak O’nun ilke ve devrimlerinin ışığı altında vatanımıza, cumhuriyetimize ve insanımıza sahip çıkacağız, tıpkı Hablemitoğlu gibi:
“..Türkiye Cumhuriyeti’nin üniter ve laik yapısına göz diken tüm unsurlara karşı bunca zahmete ve mihnete değer mi, diyorsanız, Atatürk’ün manevi mirasçısı olarak evet değer, diyorum. ÇÜNKÜ TÜRKÜM VE BAŞKA TÜRKİYE YOK!..Necip Hablemitoğlu…” Erdal Sarızeybek