Öteki Mehmet Ali Birand: Good bye Karen and good luck
Utku Reyhan 01 Ocak 1970
Televizyon ekranlarına yansıyan göz yaşlarına büyük saygı duyuyoruz. Netice itibariyle ölüm, hayatın geri dönülemez ve ötesi olmayan bir biçimde sona ermesinden ibarettir. Acıdır, bizim kültürümüzde ölünün arkasından konuşmak da yoktur.
Tabi bu kural, topluma mal olmuş, "ünlü" isimler söz konusu olduğu zaman geçerli olamaz. Öyle ya, Lenin hakkında da, Adile Naşit hakkında da, Oğuz Aral hakkında da, Adnan Menderes hakkında da hayatta olmasalar da iyi yada kötü konuşulmaktadır. Normal olan da budur.
Birand, olumsuz bir karakterdir benim gözümde ve benim gibi düşünen milyonlarca insanın gözünde. Sadece hayatta olmadığı için, bir insanın gereğinden fazla değer kazanmasını doğru bulmuyorum. Bence, mesleğinin en olumsuz örneklerinden biriydi ve her zaman patronlarına ve sisteme olanca gücüyle hizmet etmişti. Zaten bütün Doğan Holding patronlarının bu kadar üzülmesinin sebebi de buydu.
Birand bugün yaşamadığı için gerçek olmayan bir Birand yaratılmasına tahammül edemiyorum. Asla sahip olmadığı vasıfların ona yüklenmesinin bir sahtekarlık olduğunu düşünüyorum. "Eee! Ne derler bilirsiniz; "Kör ölür, badem gözlü olur."
Biliyorum, "adam ölmüş neden hala uğraşıyorsunuz" diye eleştiriler olacak. Ancak, tarihe bir not düşmek de bizim vazifemiz. Bundan 20 yıl sonra genç bir iletişim öğrencisi araştırma yaparken Mehmet Ali Birand'ı bir "duayen" olarak tanımamalı. Es kaza bu yazıyı okurlar da farklı bir kanaate sahip olabilirler diye yazıyoruz yazıyı.
MEHMET ALİ BİRAND'IN MESLEK AHLAKI: TRT OLAYI
Birand'ın ölümünü duyduğumda ilk aklıma gelen, onun TRT'yi dolayısıyla halkı dolandırması olayı oldu. Emin Çölaşan'ın belgelerini ortaya çıkardığı ve Birand'ın 11 ay 20 gün hapis cezası aldığı – Yargıtay'ın da onayladığı- yolsuzluk davası bugünlerde hemen hiç anılmıyor.
‘'Mehmet Ali Birand'ın mevcut olmayan firmalar adına kendi el yazısıyla sahte faturalar ve belgeler düzenlediği, firmalarca düzenlenen faturaları tahrif ettiği(örneğin 100 dolarlık faturanın önüne 1 rakamı ekleyip TRT'den 1.100 dolar çekiyor)bedelini tahsil ettiği faturaların bir süre sonra ikinci nüshasını veya fotokopisini ibraz ederek, bir defa yapmış olduğu harcamayı Kurum'dan iki defa tahsil ettiği, Kurum'un ödediği faturaların ikinci nüshasını veya fotokopisini ibraz ederek bir kere de(TRT'den) kendisinin tahsil ettiği, ödenmesi mümkün olmayan harcama kalemlerine ait belgeleri program harcaması gibi göstermek amacıyla ibraz edip bedelini (bir kez daha) tahsil ettiği, kendisinin, eşinin ve çocuğunun özel harcamalarını da eşinin belgedeki adını silerek tahsil ettiği anlaşılmıştır. Bu durum Brüksel ve Paris Ticaret Sicili Dairelerinin kayıtları, Brüksel Büyükelçiliğimizin resmi yazıları ve Polis Laboratuvarları ekspertiz raporlarıyla da kesin olarak tespit edilmiştir...''
32. Gün programının TRT'de yayınlandığı zamanlarda TRT Teftiş Kurulu yukarıdaki raporu Belçika'da hazırlıyor. Birand, aynı zamanda Belçika vatandaşıdır. Birand'ın sahte ve tahrif edilmiş faturalarla elde ettiği usülsüz gelir de rapora ve mahkeme dosyasına yansımış:
2 milyon 368 bin Belçika Frangı, 4 milyon 650 bin İtalyan Lireti, 104.100 Fransız Frangı, 34.600 ABD Doları, 28.400 Sterlin, 35.360 Avusturya Şilini, 1.558 Alman Markı, 310 İsviçre Frangı.
Birand bu iddialara itiraz etmedi. Sadece "zaman aşımı" talebinde bulundu ama ceza kesinleşti. Yıllar sonra Hürriyet'ten Ayşe Arman'a verdiği röportajda "Keşke o zamanlar bir muhasebecim olsaydı" diyerek suçunu itiraf da etmiş oldu. Emin Çölaşan'a ise bir kez bile cevap ver(e)medi.
Mesleğe yeni başlayan genç iletişimcilere örnek olarak gösteriliyor ya, o yüzden hatırlattık bu vakayı.
MEHMET ALİ BİRAND VE "KÖR AGOP" HADİSESİ
İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek 2002 yılında basının karşısına geçerek Avrupa Birliği'nin Türkiye temsilcisi Karen Fogg'un e-posta yazışmalarını kamuoyuna açıkladığı zaman henüz lise öğrencisiydim. İddialar herkesi hayerete düşürmüştü, e-postaları bir dizi halinde yayınlayan Aydınlık dergisini her hafta takip etmeye başlamıştım.
Karen Fogg, Türkiye'de siyasetçilerden, bürokratlardan ve gazetecilerden oluşan bir örgüt kurmuştu. Amacı orduyu itibarsızlaştırmak, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'i hizaya getirmek ve "Türk gençliğini milli kimliğinden koparmak"tı. Tüm e-postalara ulaşmak isteyenler Doğu Perinçek'in Kaynak Yayınları'ndan çıkan "Karen Fogg'un E-Postalları" kitabını edinebilir. İşçi Partisi'nin yoğun mücadelesiyle bu ajan Türkiye'den gönderilmişti.
Birand, bu ajan şebekesinin en etkili gazetecilerinden biriydi:
"Sevgili Karen,
Evimde yüksek düzeyde ya da en üst düzeyde gazetecilerle özel toplantıyı yeniden öneriyorum. Ne dersin?"
Karen Fogg; Cengiz Çandar, Şahin Alpay, M.A. Birand, Mehmet Altan, Oral Çalışlar gibi gazetecilerle "Kör Agop Meyhanesi"nde buluşuyor ve onlara görevlerini tevdii ediyordu. Bu görevler karşılığında, yazacakları yazılar karşılığında maaşlarını bizzat veriyordu.
Birand, bu iddiaları da yalanlamadı. "Türkiye'nin AB'ye üyeliği için samimi olarak çalışan gazetecileri yıpratmaya yönelik bir girişim" olarak yazdı köşesinde. Fogg bu ülkeden kaçarken arkasından şöyle yazdı: ‘‘Fogg bugünlerde ülkemizden ayrılacak. Fogg'a Türkiye-AB ilişkilerine katkılarından, bir grup insanı aydınlattığından ve Türkiye'ye verdiği önemden dolayı teşekkür etmek isterim. Good by Karen and good luck.’’ Birand, iddiaları yalanlamak yerine Doğu Perinçek'i karalamayı tercih etti. Köşe yazılarıyla İşçi Partisi'ni hedef aldı. Kendisi de Öcalan ile görüştüğü halde Doğu Perinçek'in Öcalan ile görüşmesini köşesine taşıdı. Ad-hominem* yani.
MEHMET ALİ BİRAND VE ÖZGÜR GAZETECİLİK: EYVAH, SESİ AL!
Bu vaka hafızalarda taze. Galatasaray'ın yeni stadı Ali Sami Yen Spor Kompleksi açılırken Tayyip Erdoğan, Faruk Özak ve Erdoğan Bayraktar'ın isimleri anons edilince bütün stad yuhalamaya başladı. Islıklar, anonsları bastırdı. O sırada Kanal D'de canlı yayında açılışı yorumlayan Birand "Eyvah!" dedi. Ve bir anda "sesi al" komutuyla birlikte dış ses kapandı. Böylece AKP'liler yuhalanmamış oldu!
Halkın haberalma özgürlüğü nedir? Birand'ın vatandaşı olduğu Belçika'da iktidarın yuhalanmasını örtmeye çabalayan "gazeteciler" var mıdır? Yorum yapmıyoruz! Ama genç iletişimciler bundan bir ders çıkarmalıdır. Adam köpeği ısırmıştır ama Birand haber yapmamış, sansürlemiştir.
BİR MEDYA KAHRAMANI MI?
Bence değil. Evet, belgeselleri sürükleyicidir. Ana haber bültenleri kalitelidir. Ama, hayır. O patron ailesinin dostu olmayı, Başbakanla kokoreç yemeyi, bir kez olsun eleştiri getirmemeyi şiar edinmiş bir düzen gazetecisiydi. Gerçekleri ve doğruları yazmaktansa, egemenlerle menfaat ilişkileri kurmayı tercih etmişti. Tüm çalışma arkadaşları Doğan grubundan birer birer kovulurken O'nun baştacı edilmesinin sebebi de budur. Bir Türkçe katili olması da cabası.
Ölünün arkasından konuşulmaz. Ama canlı olduğunda da söylemeyeceğimiz ve söylemediğimiz şeyler değil ki.
Yine de yakınlarına ve sevenlerine sabır diliyoruz.
*Ad hominem: Bir argümana cevap verirken argümanı eleştirmekten ziyade argümanı yapan kişiye saldırmak olarak tanımlanır; mantıksal bir safsatadır. Yeni iletişimciler açısından önemi: Komik duruma düşersiniz.