GAZİ AHMED MUHTAR PAŞA
01 Ocak 1970
(1839-1919} Osmanlı Sadrazamı
1 Kasım 1839'da Bursa'da doğdu. Ba¬bası Katırcıoğlu ailesinden Hacı Halil Ağa'-dır. 1856 yılında Bursa Askerî İdâdîsi'ni, 1860'ta Harbiye Mektebi'ni birincilikle bitirerek teğmen oldu, bir yıl sonra da kurmay yüzbaşılığa yükseldi. İlk kıta hizmetine. Hersek ve Karadağ'daki isyanı bastırmakla görevli Serdânekrem Ömer Lutfi Paşa'nın maiyetinde başladı. Gös¬terdiği başarı üzerine Mecîdî nişanı ile taltif edildi. 1862'de Harbiye Mektebi'-ne öğretmen oldu. 1 Mayıs 1864'te bin¬başılığa yükseldi ve Kozan'da çıkan is¬yanı bastırmak için teşkil edilen Fırka-i Islâhiyye'de görevlendirildi. 1866'da İs¬tanbul'a döndükten sonra yarbaylığa ter¬fi etti ve Şehzade Yûsuf İzzeddin Efen¬dinin hocalığına getirildi. Bu arada Sul¬tan Abdülaziz"in maiyetinde Avrupa se¬yahatine çıktı. 30 Mayıs 1868'de Kara¬dağ sınırını düzenlemeye memur olan Muhtelit Arazi Komisyonuna birinci ko¬miser tayin edildi. 2 Mayıs 1869 tarihin¬de albaylığa yükseldi ve 9 Mart 1870'-te komiserlik görevi yanında Dâr-ı Şû-râ-yı Askerî üyeliğine getirildi. 9 Eylül 1870'te hastalığından dolayı komiser-likten istifa ederek İstanbul'a döndü. 6 Aralık 1870 tarihinde mirlivalığa terfi ettirilen Ahmed Muhtar. Yemen isyan¬larını bastırmak üzere kurulan ordunun kumandan yardımcılığına getirildi. Böy¬lece kıta hizmetine başladıktan dokuz yıl sonra paşalığa yükselmiş oldu. Ye-men'de iki yıl beş ay dokuz gün kaldı. Bu sırada Reyde'yi teslim alarak Asır is¬yanına son verdi. Bu başarısı üzerine 17 Mayıs 1871'de ferikliğe yükseltildi, aynı zamanda da Yemen vali ve kumandan vekilliğine tayin edildi. 10 Eylül 1871'de kendisine müşirlik rütbesiyle Yemen vali ve kumandanlığı verildi. Böylece otuz iki yaşında müşir oldu. Daha sonra San'a'yı da teslim alarak Yemen isyanına son ve-rip bölgede devlet otoritesini yeniden kurdu ve Yemen'i bir vilâyet haline ge¬tirdi. Bölgeyi askerî ve idarî bakımdan yeniden teşkilâtlandırdı ve imar etmeye çalıştı. 15 Mayıs 1873'te Nâfia Nazırlı-ğına tayin edildiğinden İstanbul'a dön¬düyse de 11 Temmuz 1873'te Girit vali ve kumandanlığına, 2 Ağustos 1873'te İkinci Ordu müşirliğine tayin edildi ve Şumnu'ya gitti. 16 Eylül 1874'te Dör-düncü Ordu müşirliği ve Erzurum valili¬ğine getirildi. Bu görevde iken muhte¬mel bir Osmanh-Rus harbine karşı Do¬ğu Anadolu'da gerekli savaş tedbirlerini almaya başladı. Fakat Sadrazam Mah-mud Nedim Paşa ile anlaşmazlığa dü¬şünce 14 Aralık 1875'te İstanbul'a çağ¬rıldı. O sıralarda Şehzade Yûsuf İzzed¬din Efendi'nin kumandasında bulunan Hassa Ordusu kurmay haşkanlığına ve buna ek olarak Bosna-Hersek başku¬mandanlığına tayin edildi, 13 Ocak 1876 tarihinde Mostar'a gi¬den Ahmed Muhtar Paşa âsilere karşı askerî harekâta başladı. Duga savaşını kazandıktan sonra Gaçka'ya yöneldi. Bu sırada Abdülaziz'in tahttan indirilerek yerine V. Murad'ın padişah yapılması Bal¬kan hıristiyanlanna cesaret verdiğinden Bosna-Hersek meselesi daha da karış¬tı. 1 Temmuz 1876'da Sırbistan, ertesi gün de Karadağ Osmanlı Devleti'ne sa¬vaş ilân etti. Bu durum karşısında Ah¬med Muhtar Paşa Hersek'teki kuvvetle¬rini Mostar ve civarında topladı: sonra da Nevesin, Podveleş ve diğer önemli yerlere askerlerini yerleştirerek sükû¬neti sağladı. Karadağlılar bölgeye saldı¬rınca onlarla savaşa tutuştu ve Kara¬dağ topraklarına girdi. Türk kuvvetleri¬nin başarısı üzerine Avrupa devletleri İs¬tanbul'da bir konferansın toplanmasını kararlaştırdılar. Hersek'te bulunan Ah¬med Muhtar Paşa, Osmanlı Devleti'nin içinde bulunduğu durumu göz önünde tutarak seraskerliğe bir telgraf gönder¬di; Balkan bunalımını çözmek için 23 Aralık 1876'da toplanacak İstanbul Kon-feransı'nda hükümetin bazı tavizler ve¬rerek bile olsa vaziyeti idare etmesini ve Rusya ile bir savaşa girilmemesini is¬tedi. Ancak bu telgraf İstanbul'da ken¬disinin aleyhine bir tepkinin doğmasına yol açtı ve 27 Aralık 1876'da Hersek ku-mandanlığından alınarak geri çağrıldı. 3 Ocak 1877'de Girit vali ve kumandanlı¬ğına, ardından da 8 Şubat 1877'de Dör¬düncü Ordu müşirliğiyle Anadolu Harp Ordusu başkumandanlığına tayin edildi.
Ahmed Muhtar Paşa, Serasker Redif Paşa ile birlikte Anadolu İçin bir savaş planı hazırladı. Bu planda, her cephede savunmada kalma ve donanma ile Ka¬radeniz'i sürekli olarak tarama esas alın-dı. Padişahın huzurunda yapılan bir top¬lantıda planın aynen uygulanmasına ka¬rar verildikten sonra paşa görev yeri olan Erzurum'a hareket etti. 7 Nisan 1877 tarihinde Erzurum'a ulaşarak ön¬ce Doğu Anadolu ordusunu düzene koy¬maya çalıştı. Dördüncü Ordu'da mevcut 48.000 askerle, 300 kilometreden fazla bir cepheye sahip olan savaş alanını sa¬vunmaya mecbur oldu. Diğer taraftan ordunun çeşitli eksiklikleri vardı. Bu olumsuz şartlar altında 24 Nisan 1877 gecesi Ruslar'ın Türk sınırına saldırma¬sıyla 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı (93 Harbi) Doğu Anadolu'da ve Balkan¬larda başladı. Ruslar'ın 17 Mayıs 1877'-de Ardahan'ı ele geçirmeleri üzerine Ah¬med Muhtar Paşa Soğanlı, Eleşkirt ve Erzurum'a yeterli sayıda ihtiyat askeri yerleştirdikten sonra ordusunu geri çe-kerek Köprüköy ve Deveboynu civarında topladı, arkasından da karargâhını Hün-kârdüzü'ne nakletti. Ruslar'ın Bayezit'i (Doğubayazıt) işgal etmeleri ve Kars'ı ku¬şatmaya başlamaları karşısında Ahmed Muhtar Paşa 21 Haziran 1877 günü kar¬şı hücuma geçti ve Ruslar'ı Deli Baba (Halyas Savaşı) adı verilen çarpışmalar¬da, arkasından da 25-27 Haziran'da Zi-vin'de mağlûp etti; Rus kuvvetleri Güm-rü önlerine kadar çekildiler. Türk kuv¬vetleri, 25 Ağustos 1877 günü de âni bir hücumla Ruslar'ı yenerek Gedikler (Kızıltepe) zaferini kazandı. Bunun üze¬rine II. Abdülhamid Ahmed Muhtar Pa-şa'ya "gazi" unvanı ile bir kılıç, iki at ve murassa Mecîdî nişanı verdi. Ancak Muh¬tar Paşa'nın ordusunun pek çok eksiği vardı. Hükümetten sürekli yardım iste¬mesine rağmen bu istekleri karşılanmı¬yordu. Bu sırada yeni takviye kuvvetleri alan Rus ordusunun 2 Ekim 1877 günü 70.000 askerle hücuma geçmesi üzeri¬ne başlayan ve üç gün süren Yahniler Savaşı'nda Muhtar Paşa 34.000 kişilik kuvvetiyle Ruslar'ı yine mağlûp etti. Yah¬niler Savaşı, hem istihkâm hem de mey¬dan savaşı olarak harp tarihinin kayde¬deceği önemli askerî harekâttan biri ol¬muştur. Gazi Ahmed Muhtar Paşa 9 Ekim'de Alacadağ'a çekilmek zorunda kaldı. Ruslar 10 Ekim'den itibaren tek¬rar ilerlemeye başladılar. 15 Ekim'de ya¬pılan Alacadağ Savaşı'nı kazandılar ve bir kısım Türk askerini teslim aldılar. Muhtar Paşa yenilgi üzerine Kars'a çe¬kildi, gerekli savunma hazırlıklarını ya¬parak şehrin kumandasını Hami Paşa'-ya bıraktıktan sonra küçük bir birlikle Köprüköy'e gitti. Burada Erzurum'u sa¬vunmak için kuvvetli bir hat kurduysa da 4 Kasım'da Deveboynu'nda yapılan savaşta Ruslar'a yenildi ve elinde kalan az sayıdaki askerle Erzurum'a gelip on¬ları Aziziye tabyalarına yerleştirdi. Şehri savunmak için bazı tedbirler alan paşa. 8 Kasım'da Ruslar'm Aziziye tabyalarına hücum etmeleriyle çıkan şiddetli çar¬pışmada onlan Erzurum halkıyla birlik¬te bozguna uğratarak Deveboynu'na ka¬dar geri çekilmeye mecbur bıraktı. Azi¬ziye'de kazanılan bu zaferle Rus ordu¬sunun Doğu Anadolu'daki ilerlemesi dur¬durulmuş oldu. Ancak Kars'ın 18 Ka¬sım'da Ruslar'ın eline geçmesi üzerine paşa Erzurum'da savunma yapmak için yeni tedbirler aldı. Kış mevsimi geldi¬ğinden Doğu Anadolu cephesinde savaş harekâtı yavaşladı. Bu sırada Gazi Ah-med Muhtar Paşa İstanbul'a çağrıldı¬ğından 9 Ocak 1878 günü İstanbul'a git¬ti. Böylece Dördüncü Ordu müşirliğiyle Anadolu Harp Ordusu başkumandanlığı görevi de sona erdi.
Aleyhine birtakım dedikoduların çık¬masına rağmen Gazi Ahmed Muhtar Pa¬şa 17 Ocak 1878 günü Çatalca istihkâm¬ları başkumandanlığına tayin edilerek yeni kurulmakta olan kuvvetin başına getirildi. Fakat İstanbul önlerinde Türk kuvvetlerinin mevzilenmesi konusunda II. Abdülhamid ile anlaşmazlığa düştü. Kendi planında ısrar edince de 29 Mart'-ta görevinden alınarak Erkân-ı Harbiy-ye-i Umûmiyye reisliğine tayin edildi. Bu görevine ek olarak da Tophane mü¬şirliğine getirildi. 9 Eylül 1878'de isyan halinde bulunan Girit'e gönderildi. Bura¬da âsilerin liderleriyle görüştükten son¬ra onlarla Girit'e yeni bir düzen getiren Halepa sözleşmesini imzaladı (23 Ekim 1878). Bunun arkasından. Yunanistan sı¬nırında değişiklik yapacak Türk-Yunan komisyonuna birinci komiser tayin edil¬di ve Preveze görüşmelerinde uyguladı¬ğı taktiklerle meseleleri çıkmaza soka¬rak Yunanistan'a toprak verilmesini ön¬ledi. 27 Mart 1879'da Üçüncü Ordu mü¬şirliğiyle Manastır valiliğine getirildi. 5 Kasım'da bu görevle birlikte Karadağ sınırının düzenlenmesine memur edildi. Mart 1880'de Erkân-ı Harbiyye-i Umû¬miyye reisliğinden, 27 Ağustos 1880'de de Üçüncü Ordu müşirliğiyle Manastır valiliğinden azledildi. Üç gün sonra padişahın başkanlığında kurulmuş olan Teftfş-i Askerî Komisyonu reis vekili ol¬du. Yunanistan sınırı için İstanbul'da toplanan konferansa katılan (1881) pa¬şa, askerî manevraları takip etmek ve padişahın hediyelerini sunmak üzere Al¬manya (1883) ve İtalya'ya (1884) gitti.
Gazi Ahmed Muhtar Paşa. İngiltere'¬nin 1882 yılında Mısır'a asker çıkarma¬sıyla başlayan Mısır meselesini çözmek ve 24 Ekim 1885 tarihli Osmanlı-İngiliz Anlaşmasına göre İngiliz askerlerinin Mısır'ı boşaltmasının şartlarını hazırla¬mak amacıyla yapılacak görüşmelere ka¬tılmak üzere 5 Kasım 1885te Mısır fev¬kalâde komiserliğine tayin edildi. 1 Ocak 1886'da İngiliz komiseri Sir Henry Drum-mond Wolf ile görüşmelere başladı. An¬cak onun uzlaşmaz tutumu sebebiyle bir sonuç alamadı ve görüşmeler Sir Wolf "un ülkesine geri çağrılmasıyla kesildi. İngil¬tere bir daha Mısır'a komiser göndermediği, dolayısıyla İngiliz askerleri Mı¬sır'da kalmakta devam ettiği halde II. Abdülhamid Gazi Ahmed Muhtar Paşa'-yı Mısır'da bıraktı ve onun İstanbul'a dönmesine izin vermedi. Paşa Mısır'da kaldığı süre içinde devleti hem hidivlere hem de İngilizler'e karşı en iyi şekilde temsil etmeye çalıştı. İstanbul'a da an¬cak 1908'de II. Meşrutiyet üân edilince dönebildi.
İstanbul'a geldikten hemen sonra 13 Eylül 1908'de yeni teşkil edilen Meclis-i Mehâmm-ı Harbiyye üyeliğine tayin edi¬len Gazi Ahmed Muhtar Paşa, 16 Aralık 1908'de padişah tarafından Ayan Mec¬lisi üyeliğine ve reis vekilliğine getirildi. 27 Ocak 1909'da Mısır fevkalâde komi¬serliğinden ve Meclis-i Mehâmm-ı Har¬biyye üyeliğinden azledildi. Ayan Meclisi reis vekili olarak, 31 Mart Olayı üzerine İstanbul'da meydana gelen gelişmeler¬de ve II. Abdülhamid'in tahttan indiri¬lip yerine Mehmed Reşad"ın geçirilme¬sinde önemli rol oynadı. 3 Haziran 1909'-da, fevkalâde elçi sıfatıyla bir heyetin başında yeni padişahın cülusunu bildir¬mek üzere bazı Avrupa başşehirlerine gitti. 3 Aralık 1909 tarihinde emekli ol¬du. Bu arada Ayan Meclisi'nde askerî, siyasî ve malî konularda önemli öneriler vererek aktif üyeler arasında yer aldı. 13 Ekim 1911'de Said Paşa sadrazam olunca Ayan Meclisi reisliğine tayin edil¬di. Ülkede İttihat ve Terakkî hükümet¬lerine karşı muhalefetin şiddetlenmesi, önemli iç ve dış meselelerin devletin var¬lığını tehdit etmeye başlaması üzerine tarihî kişiliği, büyük şöhreti ve tarafsız¬lığı sebebiyle 21 Temmuz 1912 tarihin¬de sadrazamlığa getirildi. Bir gün sonra da. içinde üç eski sadrazamın bulunma¬sından dolayı "büyük kabine", veya oğlu Mahmud Muhtar Paşa'nın da Bahriye nâzın olması sebebiyle "baba-oğul kabinesi" diye anılan tarafsız bir hükümet kurdu.
Gazi Ahmed Muhtar Paşa sadrazam¬lığı döneminde önce ülkede iç düzeni kurmak istedi. Sonra da Balkan buna¬lımının gittikçe şiddetlenmesi üzerine Osmanlı Devleti ile İtalya arasında sür¬mekte olan Trablusgarp Savaşı'na Uşi Antlaşması'nı [717] imzalaya¬rak son verdi. Ancak bütün çabalarına rağmen Balkan Savaşı'nın çıkmasına en¬gel olamadı. Bu savaşın başlamasından hemen sonra Osmanlı ordularının uğra¬dığı yenilgi ve iç politikadaki gelişmeler üzerine 29 Ekim 1912'de sadrazamlıktan istifa etmek zorunda kaldı. Ardın¬dan Ayan Meclisi üyesi olarak siyasî ha¬yatı devam ettiyse de yeniden iktidara gelen İttihatçılarla arası açıldığından aktif bir görevde bulunamadı. Bu arada İttihat ve Terakkî hükümetince Balkan Savaşı yenilgisinden sorumlu tutularak 22 Temmuz 1914'te Dîvân-ı Alî'ye veril¬di. Fakat Meclis-İ Meb'ûsan 2 Ağustos 1914'te kapatıldığı için bundan bir so¬nuç alınamadı. Ayan olarak bir süre da¬ha görev yaptı. 21 Ocak 1919 tarihinde Feneryolu'ndaki köşkünde vefat etti ve Fâtih Sultan Mehmed Türbesi civarında toprağa verildi.
Seksen yıllık ömrünün elli beş yılını fiilen devlete hizmet etmekle geçiren Gazi Ahmed Muhtar Paşa her şeyden önce iyi bir asker ve kumandandı. Bu¬nun yanında insanî cephesi kuvvetli bir kimse olarak tanınmıştır. Askerî alan¬daki üstün meziyetleri ona, döneminde sadece üç kişiye lâyık görülen gazi un¬vanını kazandırdı. Görev ve prensipleri¬ni şahsî menfaatlerinin üstünde tutan Ahmed Muhtar Paşa mert. cesur, doğru, çalışkan, modern düşünceli ve sade ya¬şamayı esas alan bir karaktere sahipti.
Gazi Ahmed Muhtar Paşa çeşitli ma¬dalyalar almıştır. Nişân-ı Âlî-i İmtiyaz ve murassa' Osmânî. Murassa' İftihar. Rusya ve Karadağ muharebeleri madal¬yaları. Almanya'nın Kırmızı Kartal, Avus-turya'nın Leopold. İtalya'nın St. Lazar, Fransa'nın Lögion d'honneur, İngiltere'¬nin St. George et Michel, Yunanistan'ın St. Suver nişanlarının büyük kordonları bunların başlıcalarıdır.
Fransızca bilen Ahmed Muhtar Paşa devlet adamlığı ve askerliği yanında ilim¬le de meşgul olmuş, en çok matematik ve astronomi üzerinde çalışmıştır. Bun¬dan dolayı kendisine "büyük matema-tikçi" ve "büyük astronomi âlimi" unvan¬ları verilmiştir.
Eserleri
1- Riyâzü'I-Muhtar Mir'âtü'l-mîkât ve'1-edvâr maa Mecmûati'l-eş¬kâl (Bulak 1303, 1306). İstanbul'da yazı¬lıp müellifin Mısır'da görevli bulunduğu sırada Kahire'de basılan eser basîta, us-turlap ve bunlarla yapılan zaman ve ast¬ronomik hareket ölçmeleriyle enlem ve boylam tayinleri hakkında geniş bilginin yer aldığı iki ana bölümle şemsî ve ka¬merî takvime dair konuların yer aldığı sonuç kısmından meydana gelmektedir. Metinler kısmı 387 sayfa tutan kitabın ayrıca Ressam H. Sabri Matbaası'nda basılmış, otuz altı levha içinde 105 şekilden meydana gelen Mecmûa-i Eşkâl adlı bir de ilâvesi bulunmaktadır. Müel¬lifin bu esere yazdığı elli sekiz sayfalık zeyil ise {Riyâzü'l-Muhtar Mir'âtul-mîkât ue'l-eduâr Zeyli) yine Kahire'de basılmış¬tır (1304).
2- îslâhu't -takvim [718] Türk¬çe ve Arapça metinleri karşılıklı iki sü¬tun halinde düzenlenen bu eserde müel¬lif, takvim usulleri ve takvime dair eser¬ler hakkında geniş bilgi verdikten sonra Osmanlı malî yılı olarak uygulanan tak¬vimin sakat yönlerini belirterek hicri -şemsî yıl esasına göre yeni ve kusursuz bir sistem teklif etmekte ve sonunda bu sisteme göre hazırladığı, hicretten milâdî 2212 yılına kadar kamerî-hicrî, milâdî ve şemsî-hicrî yıl başlarının bir¬birine çevrimini tesbit eden ayrıntılı bir cetvele yer vermektedir. Eserde ayrıca Osmanlı malî yıllarının hicrî ve milâdî karşılıklarını gösteren iki tablo ile. he¬sap edilerek tarih karşılıklarının bulun¬masına yarayan beş tablo bulunmakta¬dır. Fransızca'ya da çevrilen bu eserin¬den dolayı [719] Al¬man Devleti müellifine özel altın madal¬ya vermiştir.
3- Takvîm-i Sâl [720]. Takvim hakkında verilen ön bilgi¬lerden sonra Osmanlı Devleti'nde takvim reformuna olan ihtiyacın gerekçesinin örneklerle açıklandığı bir risaledir. Eser aynı yıl içinde Sene-i MâHyyenin Hicrî Sene-i Şemsiyye ile İstibdâline Dair adıyla bir defa daha basılmıştır.
4- Tak-vîmü's-sinîn [721]. Tanzimat Fermanfnın ilân edildiği 1255 hicrî-ka¬merî tarihini takip eden 1256 (1840} ma¬lî yılından başlayarak 1350 (1934) malî yılına kadar her günün karşılığı olan hic-rî-kamerî, hicrî-şemsî ve milâdî tarih¬leri tek tek göstermek suretiyle düzen¬lenen bir eserdir. Kitabın 1840-1925 yıllarını kapsayan bölümünün Yücel Dağlı ve Hamit Pehlivanlı tarafından, 1917'de takvimle ilgili olarak yapılan değişiklik¬ler de göz önünde bulundurularak hazır¬lanan yeni bir düzenlemesi yayımlanmış¬tır [722]. Yukarıda anılan eser¬ler takvimle ilgili olarak yapılan birçok yayına, bu arada günümüzde yaygın bir şekilde kullanılan Faik Reşit Unat'ın Hic¬ri Tarihleri Milâdî Tarihe Çevirme Kı¬lavuzuna [723] temel kaynak olmuştur.
5- Seröirü'l - Kur'ân ü tekvi¬ni ve ifrıâi ve iâdeti'l-ekvân [724]. Ahmed Muhtar Paşa. kendi dö-neminde astronomi ilmindeki en son ge¬lişmelerle dinî bilgisini birleştirmek su¬retiyle hazırladığı bu eserinde Kur'ân-ı Kerim'in müsbet ilimlere uygunluğunu ve gelişen ilimlerle asla çatışmadığını göstermek istemiştir. Bir mukaddime, üç bölüm ve bir hatimeden oluşan eser¬de âlemin yaratılması ve hayatın başla¬ması, kıyamet günü ve yeniden yaratılış konulan. Kur'an'dan seçilen âyetlerin yeni astronomi telakkileri ve nazariyele¬rine göre yorumları yapılarak incelen¬mektedir. Bu yolda hazırlanmış ciddi ve derli toplu ilk eser sayılan Serâirü'l-Kur'ân, Seyyid Muhibbüddin el-Hatîb tarafından Arapça'ya çevrilerek Emîr Şe-kîb Arslan'ın önsözüyle basılmıştır. Ayrı¬ca Ali Turgut eseri sadeleştirip açıkla¬malar ilâve ederek Yaratılış ve ötesi adıyla yayımlamıştır. [725]
6- Sergüzeşt-i Hayâtımın Cild-i Sânîsİ: Î294 Anadolu'da Rus Muharebesi [726]. Bu eserde, 1877-1878 Os¬manlı-Rus Harbi'nde Anadolu cephesin¬deki savaş harekâtını geniş olarak an¬lattıktan sonra 1878 yılında tayin edildi¬ği Çatalca istihkâmları başkumandanlı¬ğı sırasında başından geçen olayları kay¬detmiştir. Eserin sonunda müellifin kı¬sa bir hal tercümesi de bulunmaktadır. Kitap özellikle Doksanüç Harbine dair temel kaynak niteliğindedir.
7- Temmuz 1330'da Meclis-i Meb'ûsân'da Geçen Dîvön-ı Âlî Bahislerine Bir Nazar (bas¬kı yeri ve tarihi yok). Balkan Savaşı ye¬nilgisinin suçlusu olarak 1914 yılında Dîvân-ı Âlî'ye sevkedilen Ahmed Muh¬tar Paşanın kendisine sorulan sorular¬la bunlara verdiği cevaplardan meyda¬na gelen eserde, Balkan Savaşı önce¬sinde Balkanlar'ın durumu İle Osmanlı-Balkan devletleri ilişkilerinden de bah¬sedilmektedir. Kitap, Balkan Savaşı ve bu savaşın hemen öncesinde Osmanlı Devleti'nin iç ve dış siyasetiyle askerî durum hakkında bir kaynak mahiyetin¬dedir.
Gazi Ahmed Muhtar Paşa'nın El Ba-sîtası Risalesi [727]; Se¬ne-i Mâliyyenin Lüzûm~ı Islâhı Hak-kında Gazi Ahmed Muhtar Paşanın Takriri Suretidir [728]; Dev-let-i Aliyye-i Osmaniye'de Târîh-i İk¬tisâdi Nasıl Olmalıdır [729]; İsti'mâli Takarrür Eden Takvîm-i Mâlî 1332 [730] adlı bazı risaleleri de bulunmaktadır.