« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

15 May

2007

ZİYA PAŞA (1820-1880)

01 Ocak 1970

1 – Ziya Paşa (1820-1888) İstanbul’da doğmuştur. Galata gümrüğü kâtiplerinden Feridüddin Efendi isimli birisinin oğludur. Beyazıt rüştiyesinde okumuş, orayı bitirince sadaret kalemine memur olmuştur. Kalemdeki memurluğu sırasında tam bir rint hayatı yaşamış ve Divan edebiyatı yolunda şiirler yazmıştır. Otuz yaşlarında iken, Reşit Paşa’nın yardımıyla saraya kâtip olarak girmiş, orada eski başıboş hayatı bırakarak Fransızca öğrenmiştir. Âli Paşa’nın sadrazamlığı sırasında saraydan uzaklaştırılmış, Kıbrıs, Amasya, v.b. mutasarrıflıkları ile Meclis-i Vâlâ âzalığı v.b. gibi memurluklarda çalıştırılmış, bu sıralarda, memleketteki istibdat idaresini kaldırıp meşrutiyet idaresi getirmek amacıyla kurulmuş olan Yeni Osmanlılar Cemiyeti’ne girmiş, ikinci defa Kıbrıs mutasarrıflığına tayin edilince, Mısırlı prens Mustafa Fazıl Paşa’nın çağrısına uyarak Namık Kemal’le birlikte Paris’e kaçmıştır (1867). Bir süre sonra Londra’ya geçmiş, orada, Yeni Osmanlılar Cemiyeti’nin organı olarak çıkmağa başlayan (1868) Hürriyet gazetesinde Namık Kemal’le birlikte çalışmış, Mustafa Fâzıl Paşa’nın Babıâli ile anlaşması üzerine koruyucusuz kalmış, bir süre Cenevre’de oturmuş, ancak Ali Paşa’nın ölümünden sonra İstanbul’a dönebilmiştir (1871). Beş yıl kadar hiçbir işte çalıştırılmamış, Abdülâziz tahttan indirildikten sonra maarif müsteşarı olmuş (1878), Kanun-i Esasî Encümeni üyeliğine seçilmiş ve II. Abdülhamit devrinde vezirlik rütbesiyle Suriye valiliğine gönderilmiş, daha sonra Konya ve Adana valiliklerine tâyin edilmiş, Adana’da iken ölmüştür.

2 – Ziya Paşa, Şiir ve İnşâ makalesinde edebiyatımızın nazım ve nesir alanlarında tutulması gereken yolu zamanına göre çok ileri bir görüşle anlatmış olduğu halde, kendisi manzum eserlerinde biçim ve eda bakımından Tanzimat edebiyatı şairleri arasında Divan edebiyatına en çok bağlı kalan sanatçıdır.

Bununla birlikte, düşünce, sanat ve siyaset alanlarında memlekette yapılması gereken yenlikler için girişilen mücadelede Ziya Paşa’nın büyük payı vardır. Avrupa’ya gidip Batı uygarlığını yakından tanıdıktan sonra, XVIII yüzyıl Fransız yazarlarından Montesquieu, J.J. Rousseau ve Voltaire’in devrimci düşüncelerinin etkisi altında kalarak, bir çok makale ve şiirlerinde zulme, haksızlığa, çalıp çırpmaya ve geriliğe karşı şiddetli bir dil kullanmıştır.

Yazıda konuşma dilinin kullanılmasından yana olan Ziya Paşa, şiirlerinde Divan edebiyatı dilinden kurtulamamış olmakla birlikte, bazı eserlerinde, özellikle Defter-i Â’mâl adlı çocukluk anılarında ve Emile çevirisinde konuşma dilini bilinçli olarak kullanmıştır.

Şiir ve İnşa makalesinde, bizim doğal olan şiirimizin Halk şiiri olduğunu söy­leyen şair, bu yolda yalnız bir Türkü yazmıştır.

3 – Ziya Paşa ‘nın şiirleri ölümünden sonra bir araya toplanarak ilkin damadı tarafından Eş’âr-ı Ziya (1881), daha sonra da Süleyman Nazif tarafından Külliyât-ı Ziya Paşa (1925) adlarıyla yayınlanmıştır. Âli Paşa hakkında nazımla nesir karışık bir hicviye olan Zâfer-nâme (tarihsiz) taşbasması ile Avrupa’da basılmıştır. Arap, Fars ve Türk Divan şairlerinden seçme şiirlerin bir araya toplanmasıyla meydana getirilmiş olan Harâbât (3 cilt, 1874) adlı antolojisinin manzum önsözü eski edebiyat ve şairler hakkında yazarın görüşlerini yansıtmak­tadır.

Nesir yolunda, iki tarih çevirisinden başka, Ali Paşa yönetimi aleyhinde yazılmış olan Rüya (1910) ile Verâset Mektupları (1910) basılmış, çocukluk anılarını anlattığı Defter-i Â’mâl ile Emile çevirisi basılmamış, Hürriyet’te yayınlanan makaleleri de kitap halinde toplanmamıştır.

Ziyaret -> Toplam : 125,35 M - Bugn : 107039

ulkucudunya@ulkucudunya.com