EBÜZZİYA MEHMED TEVFİK
01 Ocak 1970
(1849-1913) Gazeteci, matbaacı, mütercim ve yeni edebiyatın yayılıp tutunmasında hizmetleri geçen yayımcı.
İstanbul Sultanahmet'te dünyaya gel¬di. XIII. yüzyılda Horasan'dan gelip Kon¬ya'nın Koçhisar ibııgün Ankara'ya bağlı) kasabasına yerleşen ve kasabaya Şeref¬likoçhisar adını veren Şereflü aşiretin¬den Atçeken (Esbkeşân) Hacı Hasanoğlu ailesindendir. Babası Maliye Sergi Kale¬mi memurlarından Hasan Kâmil Efen-di'dir. İlk tahsiline Sultanahmet'te Cevrî Kalfa Sıbyan Mektebi'nde başladı. 1857-de babasının ölümü üzerine "peder-mân-de" denilen usule göre onun yerine aynı daireye memur olarak alındı. On yedi ya¬şına kadar Maliye'nin çeşitli kalemlerin¬de çalıştı, buradan Şûrâyı Devlet ikinci sınıf mülkiye mülâzımlığına getirildi[424]. Maliye'de iken aynı kalemde memurluk yapan Abdülhak Hâmid ile be-raber Hacı Edhem Paşazade Kadri Bey'-den Arapça. Farsça ve edebiyat dersleri aldı. Bu arada Cem'İyyet-i İlmiyye-i Os-mâniyye tarafından verilen halka açık derslere devam etti. 1864'te Rûznâme-i Cerîde-i Havâdis'te çalışmaya başla¬yan Ebüzziyâ, gazetedeki bir yazı dola¬yısıyla önce Nâmık Kemal, onun vasıta¬sıyla da Şinâsi ile tanıştı ve Tasvîr-i Ef¬kâr gazetesine geçti; daha sonra Yeni Osmanlılar Cemiyeti'ne girdi (1866). Ye¬ni Osmanlılar Tarihi'nüe kendisinin ce¬miyete ne zaman girdiğini, kimlerle münasebette bulunduğunu uzun uzadıya anlattığı halde Fevziye Abdullah Tansel, Mayıs 1867'de hükümetin cemiyetin var¬lığından haberdar olmasıyla birlikte ce¬miyet mensuplarından bir kısmının Av¬rupa'ya kaçmaları veya sürgüne gönde¬rilmeleri sırasında Ebüzziyâ'nın İstan¬bul'da kalabilmesinin, onun gerçekten cemiyete dahil olup olmadığı hususun¬da şüphe uyandırdığını kaydetmektedir (K IV, 100). Ancak Yeni Osmanlılar Ta-rihi'nı açıklama ve notlarla yayımlayan Ziyad Ebüzziya, Tansel'in bu düşüncesi¬ni, hareketin içinde bulunan ve eserin tefrika edildiği yıllarda hayatta olan Ye¬ni Osmanlılar'in adlarını sayarak yazılan¬lara itiraz etmemelerini delil gösterip reddetmektedir (Hl, 343-344). M. Kaya Bilgegil de fikir hayatımızda çeşitli yön¬lerden hususi bir yeri olan Ebüzziyâ Tev-fik'in, bir zaman kendisini Yeni Osman¬lılar Cemiyeti'nin önemli üyelerinden bi¬ri gibi gösterirken başka bir zaman Av-rupa'daki Genç Türkleri ağır bir dille it¬ham etmekten çekinmediğini ileri sürmektedir.[425]
Yirmi yaşlarında Terakki gazetesinin yazı işleri müdürü olan Ebüzziyâ böyle¬ce gazetecilik hayatına başladı. Gazete¬nin İlâveleri olarak Terakki Muhadde-rât adlı ilk kadın dergisiyle Terakki Eğlencesi ve Letûif-i Âsâr adıyla iki mi¬zah dergisi yayımladı. Daha sonra Ha-kâiku'l-veköyi' gazetesinde, Diyojen, Çıngıraklı Tatar ve Hayal dergilerinde çalıştı. Ebüzziyâ'nın bu sırada kendi adıy¬la neşrettiği bir kısım yazıları hükümet¬te rahatsızlık uyandırdığından Şûra-yi Devlet'teki görevine son verildi.[426]
Şinâsi'nin ölümü üzerine Tasvîr-i Efkâr Matbaası satılığa çıkarılmış, aynı gün¬lerde ülkede meşrutiyet fikirlerini yay¬mak İçin bir gazete yayımlatmayı düşü¬nen Mustafa Fâzıl Paşa bu matbaayı ala¬rak Yeni Osmanlılar Cemiyeti kurucula-nna hediye etmişti. Nâmık Kemal İ!e Me-nâpirzâde Nuri ve Kayazâde Reşad bey¬lerin haklarından feragat etmeleri üze¬rine Ebüzziyâ matbaanın sahibi oldu; kısa bir süre sonra Nâmık Kemal'in baş¬muharrirlik yaptığı İbret gazetesi de bu¬rada yayımlanmaya başlandı[427], Okuyucu kesiminden büyük ilgi gören İbret'in tirajının kısa zamanda sü¬ratle yükselmesi Mahmud Nedim Paşa hükümetini ürküttü ve gazete henüz 19. sayısında iken dört ay süreyle kapatıldı[428]. Hemen arkasından İb¬retin sahiplerinden Nuri Bey Ankara mektupçuluğuna, Reşad Bey Bilecik kay¬makamlığına gönderildi. Ebüzziyâ da İz¬mir'de yeni kurulan Muhâkeme-i Kebî-re-i Merkeziyye başkâtipliğine tayin edi¬lerek İstanbul'dan uzaklaştırılmak isten¬di. Ancak Ebüzziyâ harcırahını almak ba¬hanesiyle hareketini geciktirirken sadâ¬ret değişikliği oldu; Mahmud Nedim Pa¬şa'nın yerine getirilen Midhat Paşa'nın sadâreti sırasında İzmir mahkemesi lağ-vedildiğinden Ebüzziyâ sürgünden kur¬tuldu. Midhat Paşa İbret'm geri kalan cezasını affederken, öte yandan gaze¬tenin temel direği olan Nâmık Kemal'i Gelibolu'ya mutasarrıf tayin etmekle İb-ret'i mefluç bırakmış oldu. Bunun üze¬rine Ebüzziyâ Sirâc adı altında tek başı¬na bir gazete çıkarmak için müracaatta bulunduysa da bunun Midhat Paşa ta¬rafından reddedilmesi karşısında Hadî-ka adlı bir ziraat gazetesinin imtiyazı¬nı aldı. Midhat Paşa'nın sadâretten azli üzerine bunu siyasî bir gazete halinde yayımlamaya başladı[429]. Aynı zamanda Tasvîr-i Efkâr Matbaası'nda da kitaplar neşretmeye devam ediyordu.
Hükümet, Nâmık Kemal'in de birçok önemli yazısının yayımlandığı Hadîka'-da neşredilen yazılan aşırı bulup gaze¬teyi 56. sayısından itibaren iki ay sürey¬le kapatınca. Ebüzziyâ'nın yayıma devam edebilmek için Cüzdan adıyla çıkardığı dergi daha ilk sayısında hem toplatılıp imha edildi hem de kapatıldı[430]. Bu arada Gelibolu mutasarrıflığından az¬ledilen Nâmık Kemal ile Ankara mektup¬çuluğundan azledilen Nuri Bey İstanbul'a dönmüş ve tekrar İbret'te yazmaya baş-lamışlardı. Cüzdan 'in kapatıldığının er¬tesi günü İbret de 110. sayısında bir ay süreyle tekrar tatil edildi. Yeni hükümet daha önce Sirâc için istenen yayın izni¬ni verince Ebüzziyâ bu defa Sirâc'] ya¬yımlamaya başladı[431]. 1 Nisan 1873'ten itibaren Nâmık Kemal'in Va¬tan yahut Silistre adlı piyesi Güllü Agop Tİyatrosu'nda sahneye konmuş, seyirci¬den gördüğü büyük İlgi üzerine temsil¬ler tekrar edilmeye başlanmıştı. Yine ay¬nı günlerde Nâmık Kemal ve piyesi hak¬kında İbret'te sitayişkâr yazılar yayım¬lanması ve Ebüzziyâ'nın Sirac'da, ma¬aşlarını alamadıkları için yürüyüş yapan tersane İşçilerini haklı bulan makaleler yazması üzerine, "Yeni Osmanlılar can¬lanıyor" endişesiyle Sirâc ve İbret hükümet tarafından tekrar kapatıldı[432]. Ardından da "muzır neşriyat"ta bulundukları gerekçesiyle Ebüzziyâ ile Ahmed Midhat Efendi Rodos'a, Nâmık Kemal Magosa'ya, Menâpirzâde Nuri ve Bereketzâde İsmail Hakkı Bey de Akkâ'-ya sürgüne gönderildi.[433]
Ahmed Midhat Efendi ile beraber Ro¬dos'ta kale hapsinde tutulan Ebüzziyâ, bir süre sonra adanın mutasarrıfı Maşuk Paşa'nın yardımıyla kütüphaneye git¬me izni aldı. Geçimini sağlayabilmek için de hapishanede hazırladığı yazılan İstan-bul'da daha önce matbaasını teslim et¬tiği Şemseddin Sami'ye göndererek ken¬di matbaasında Muharrir adıyla bir dergi yayımlatmaya başladı[434]. Bu tarihe kadar yazılannda Mehmed Tevfık imzasını kullanırken, bir mahpus ve sür¬günün kendi adıyla yazı yazması yasak olduğundan, bundan sonra büyük oğlu Ziyâ'ya nisbetle Ebüzziyâ takma adını kullanmaya başladı. 31 Mayıs 1876'da ilân edilen genel afla İstanbul'a döndük¬ten sonra gazetelere verdiği ilânlarda[435] bundan böyle bu tak¬ma adı isim olarak kullanacağını açık¬ladı. Bu isim daha sonra ailesine soyadı oldu.
Rodos'ta iken, Türk nesrinin geçirdiği gelişmeyi göstermek üzere Batılı tarz¬da ilk edebiyat antolojisi olan Numûne-i Edebiyyât-ı Osmâniyye'yı hazırladı. Bu arada Ahmed Midhat Efendi ile beraber, ülkemizde Batı tarzında eğitime başlayan ilk okul niteliğindeki Medrese-i Süleymâniyye'yi kurdu (1876). İstanbul'a döndükten sonra II. Abdülhamid'in ha¬zırlattığı KânÛn-ı Esâsî çalışmalarına ka¬tildi; aynı zamanda sarayda kurulması tasarlanan Cem'iyyet-i Mütercimîn'e de dahil edildi. Meşrutiyet'in ilânı, Meclis-i Meb'ûsan'ın açılması, 93 Harbi, bunun ardından meclisin tekrar kapatılması ve Kânûn-ı Esâsî'nin yürürlükten kaldırıl¬masıyla meşrutiyete bel bağlayan dev¬rin aydınlarının muhalefeti, II. Abdülha-mid idaresini bunları çeşitli memuriyet¬lerle İstanbul'dan uzaklaştırmaya yönelt¬ti. Devrin diğer bir kısım yönetim muha¬lifleri gibi Ebüzziyâ da Bosna mektupçu¬su olarak İstanbul dışına çıkarıldı. Bos¬na'da vilâyet gazetesinin idaresini ve ya¬yımını üzerine aidi; bu arada Bosna Vi¬lâyeti Salnamesi'nin 13. sayısını çıkar¬dı (1295/1878). Ebüzziyâ'nın buradaki görevi, Bosna-Hersek'in Avusturya tara¬fından geçici olarak işgaline kadar sür¬dü. İstanbul'a dönünce yeni bir matbaa kurmaya çalışırken bir yandan da Sal-nâme-i Ebüzziyâ adıyla bir almanak hazırladı[436]; ancak eser daha matbaada iken gelen bir emirle imha edildi (bugün elde sadece üç nüshası mev¬cuttur).
Ertesi yıl, 1900'de Konya'ya sürgüne gönderilinceye kadar düzenli olarak ya¬yımladığı salnamelerin neşrine başladı. Aynı günlerde, Tanzimat devri edebiyat¬çılarının Önemli bir neşir vasıtası olan Mecmûa-i Ebüzziyâ'y\ yayım hayatına koydu[437]. Almanya'dan getirt¬tiği yeni makinelerle kurduğu matba¬asında kitap yayımlamaya da devam eden Ebüzziyâ, halka okuma alışkanlığı kazandırmak amacıyla Universal Bibli-othek neşriyatını örnek alarak Kitâbhâ-ne-i Meşâhîr ve Kitâbhâne-i Ebüzziyâ isimleri altında, içinde kendi eserleriyle Şinâsi ve Nâmık Kemal'in eserlerinin de bulunduğu telif ve tercüme 100'den faz¬la cep kitabı yayımladı. Bu arada fasi-küller halinde Lugat-ı Ebüzziyâ'y\ neş¬re başladı (1888).
Israrlı talepleri üzerine II. Abdülhamid tarafından Mekteb-i Sanayi müdürlüğü¬ne getirilen[438] Ebüzziyâ, aynı zamanda devrinin önde gelen bir kûfî hattatı ve arabesk süsleme sanatçısı¬dır. Yıldız Sarayı'nın salon tezyinatıyla Yıldız Camii'nin tezyinatı ve levhaları da Ebüzziyâ'ya yaptırılmıştı. Ayrıca padişa¬hın kendi eliyle imal ettiği muhtelif ah¬şap eserlere işlediği "Abdülhamid" amb¬lemleri de onun istifidir. Ancak mektepte yenilikçi birtakım faaliyetleri ve ders vermek için Avrupa'dan bazı sanatkâr ustalar getirtmesi üzerine aleyhinde bir jurnal verildi ve okul müdürlüğünden alınarak Şûrâ-yı Devlet üyeliğine getiril¬di[439]. Burada mümkün oldu¬ğu kadar politikadan uzak durmaya ça¬lıştı; Servet, Malûmat, Hazîne-i Fünûn, İrtikö, Musavver Fen ve Edeb gibi der¬gi ve gazetelerde değişik konularda ya¬zılar yazdı. Buna rağmen 1893-1900 yıl¬lan arasında on defa tutuklandı; niha¬yet verilen jurnaller üzerine oğlu Talha ile beraber Konya'ya sürgüne gönderil¬di[440]. Sekiz yıldan fazla süren bu sürgün hayatı boyunca matbaası mü¬hürlenip kapatıldığından Almanya'dan getirttiği makinelerle deposundaki ki¬taplar büyük ölçüde zarar gördü. Sürgün yıllarında Konya vilâyet gazetesine im-zasız yazılar yazdı, aynı zamanda kurduğu bazı özel tezgâhlarda halı doku¬macılığıyla meşgul oldu.
II. Meşrutiyetin ilânı üzerine çıkarı¬lan genel afla İstanbul'a döndü[441]. Bu donemde fiilen politikaya atı¬larak İttihat ve Terakkî Fırkası'na girdi; seçimlerde Konya vilâyetinden aday ol¬du ve Antalya sancağından mebus se¬çildi. Bu arada matbaasını yeniden fa¬aliyete geçirdi, Mecmûa-i Ebüzziyâ'y\ tekrar yayımlamaya başladı. Kendisi Konya'da iken ölen. Yeni Osmanlılar'ın ya¬kın dostu Fransız gazeteci G. Giampietri'-nin Le Courrier d'Orient adlı gazetesi¬ni Fransızca olarak neşretmeyi sürdür¬dü[442]. Bu arada Şinâsi'nin vâ¬rislerinden Tasvir-i Eîkâr gazetesinin imtiyazını satın alarak bunu Yeni Tas-vîr-i Efkâr adıyla çıkarmaya başladı[443]. 31 Mart Vak'ası'nı takip eden günlerde Hareket Ordusu'nun İstanbul'a girişi. Sultan Abdülhamid'in hal'i, İttihat ve Terakkî ile Hürriyet ve İtilâf fırkaları¬nın kıyasıya mücadeleleri sırasında ilân edilen örfî idare günlerinde çıkarmakta olduğu gazete defalarca kapatıldı. Ebüz-ziyâ her defasında isim değiştirerek gazetesini yayımlamaya devam etti. Zaman zaman tutuklandı, matbaası mühürlen¬di ve hapse atıldı. Babıâli Baskını ile ik¬tidara geçen yeni hükümetçe serbest bırakıldığının ertesi günü evine döner¬ken Kadıköy vapurunda öldü ve Bakırköy Mezarlığı'ndaki aile kabristanına defne¬dildi.[444]
Basın yayın, gazete ve matbaa tekni¬ği gibi birçok alanda ülkeye çeşitli yeni¬likler getiren Ebüzziyâ Tevfik, bir edebî şahsiyet olmaktan ziyade Tanzimat dev¬rinin önemli İsimlerini sonraki nesillere tanıtan ansiklopedik bilgiye sahip bir ya-yımcıdır. Ebüzziyâ zihniyet bakımından, bir milletin ancak gelenek ve görenek¬lerine, millî ve dinî inançlarına bağlı ka-larak ve faydalı her türlü yeniliği benim¬seyerek gelişebileceğine inanan muha¬fazakâr bir Osmanlı aydınıdır. Asla yıl-mayan bir karaktere sahip olan Ebüzzi¬yâ, hayatı boyunca cehaletle ve ülkeye zarar getirebilecek şeylerle mücadele et-miştir. Rodos ve Konya'daki sürgün ha¬yatı, faaliyetlerinden şüphelenen devrin yöneticileri tarafından defalarca göz al-tına alınması, zaman zaman tutuklan¬ması, matbaasının kapatılması ve hak¬kında verilen jurnaller onu yıldırmamış, hayatı boyunca doğru bildiklerini söyle¬mekten çekinmemiştir. Yaşadığı dönem¬de, Osmanlı Devleti'nin parçalanmasını önlemek için devrin diğer aydınlan gibi Ebüzziyâ da milliyetçilik ve Türkçülük ide¬olojileri yerine Osmanlılık bağına önem vermiş ve devletin hıristiyan dünyası karşısına müslüman unsurların çoğunluğu ile çıkabilmesi için sürekli olarak din bir-iiğine ve Müslümanlık kavramına sarıl¬mıştır. Ancak vatanın bütünlüğü ve se¬lâmetinin esas itibariyle Türk unsuru¬nun gelişip kuvvetlenmesine mümkün olabileceğini belirtmekten de geri kal¬mamıştır.
Çevri Kalfa Sıbyan Mektebi'nden baş¬ka herhangi bir okula gitmediği halde kuvvetli azmi ve iradesi sayesinde ken¬di kendine iyi seviyede Arapça, Farsça, Fransızca, Almanca ve Rumca öğrenmiş, edindiği geniş bilgi ve kültür sonucun-da çıkardığı gazete ve dergilerle diğer yayın faaliyetleri devrinde tek başına bir mektep olmuştur.
Şiirleri yok denecek kadar az olan Ebüz-ziyâ'nın asıl faaliyet sahası nesirdir. Kuv¬vetli bir mantığa dayalı basit ve sade cümlelerle kurulu yazıları bugün de zevk¬le okunabilmektedir, Daha çok gazeteci hüviyeti ağır basan Ebüzziyâ'nın tiyatro yazarlığı, Nâmık Kemal ve arkadaşları gibi halk kitlelerini hürriyet fikrine ve yenilik düşüncelerine yöneltmek için bir vasıtadır. Hâtıra türündeki eser ve ma¬kaleleri ise Osmanlı Devleti'nin her bakımdan en karışık dönemiyle ilgili çeşit¬li sosyal, edebî ve siyasî olaylara ışık tu¬tabilecek niteliktedir.
Ebüzziyâ Tevfik daha ilk yazılarında, asırlardan beri Türkçe'ye girmiş birta¬kım Arapça. Farsça kelime ve terkipler¬le mücadele etmiş, devrin diğer yazar¬larının müdafaa ettiği sade Türkçe ile güzel makale örnekleri vermiştir. 1869'-da ilk defa Arap harflerini değiştirme fikrini ileri süren Leh mühtedisi gazete¬ci Hayreddin ile tartışmaya girmiş, ma¬arifin ilerlemesinin bir sistem ve metot meselesi olduğunu, harfleri değiştirmek¬le eğitimde gelişme sağlanamayacağını söylemiştir. Böyle bir değişikliğin, yeni nesillerin asırlara dayanan kültür temelleriyle bağlarını koparacağını öne süre-rek ileride Türk kültürü için büyük boş¬luklar doğuracağını savunmuştur.[445]
Gerek muhteva gerekse baskı tekniği bakımından türünün önde gelen örneği durumundaki takvimli, Batı'da "alma¬nak" adı verilen ansiklopedik yıllıkları ilk defa Ebüzziyâ yayımlamış ve bü türün ülkede tanınmasında öncülük etmiştir.
On yedi yaşında gazeteciliğe başlayan Ebüzziyâ, Şinâsi ve Nâmık Kemal'le ta¬nıştıktan sonra bilhassa onların etkisiy¬le ve basın yoluyla giriştiği fikir müca¬delesini hayatının sonuna kadar sürdür¬müştür. 11. Meşrutiyetin ilânı üzerine yayın hayatına koyduğu Yeni Tasvîr-i Efkâr kısa zamanda Türkiye'nin en cid¬di fikir gazetelerinden biri olmuş, gaze¬te ölümünden sonra da çocukları Talha ve Velid Ebüzziya'nın elinde uzun yıllar bu durumunu muhafaza etmiştir.
Halkın uyanmasına ve kültür sahibi ol¬masına vesile teşkil edecek eserler bas¬mak maksadıyla yayımcılığa başlayan Ebüzziyâ, özellikle Şinâsi ve Nâmık Kemal'in eserlerini basarak bunların düşün¬celerinin geniş kitlelere ulaşmasını sağ-lamıştır. Türkiye'de Batı tekniğiyle güzel ve temiz baskı yapma işini matbaasın¬da yine o başlatmıştır. Yayımladığı eser-lerle, Almanya'da 1889'dan beri düzen¬lenen milletlerarası sanat baskıları (edi-tion de lux) yarışmalarına katılarak her yıl birkaç eseri dereceye girmiş ve bun¬lar Internationale Graphische Muster-Austausch adlı yıllığa alınmıştır. Bu ba-şarısından dolayı kendisine Fransa Dev¬leti tarafından kültür hizmeti liyakat ma¬dalyası verilmiştir.
Devrinde küfî hatta üstat sayılan Ebüz-ziyâ Tevfık bu yazı ile kendine has bir üslûp geliştirmiştir. O dönemdeki resmî ve özel kuruluşlara ait büyük binaların ekserisinde bulunan yazılarının çoğu harf devriminden sonra kazınmıştır. Bugün Arkeoloji Müzesi'nin giriş kapısı üstün¬de görülen "Müze-i Hümâyun" yazısı, Yıl¬dız Camii'nin içinde kubbealtı çemberini çeviren kûfî hatla sûre-i Mülk, madal¬yonlar içindeki aşere-i mübeşşere isim¬leriyle mihrap üstündeki besmele ona ait¬tir. Türk tarzı arabesk süslemede de za¬manının başarılı bir sanatkârı olan Ebüz-ziyâ, Yıldız Sarayı'mn Muayede Salonu ile Yıldız Camii'nin içinde ve hünkâr mah-filindeki bir kısım arabesk süslemelere imzasını atmıştır. Ayrıca çini mürekke-biyle yaptığı "eau forte" denilen desen¬ler ve sulu boya çalışmaları özel kolek¬siyonlarda bulunmaktadır.
Eserleri
A- Salname ve Takvimleri.
1- Salnâme-i Hadîka[446]. Tür¬kiye'de çıkarılan ilk almanaktır.
2- Bosna Vilâyeti Salnamesi[447]. Tipografi ile basılan ilk il salnâmesidir.
3- Salnâme-i Ebüzziyâ[448]. Dağıtılmadan önce el konulup imha edil¬miştir. İmha edilmesinin sebebi, muh¬tevasında yer alan olayların kronolojik listesinde İl. Abdülhamid'in sürgüne gön¬derdiği Süleyman Paşa'nın sürgün tari¬hinin yer almış olmasıdır.
4- Salnâme-i Kameri.[449]
5- Rebî-i Ma'ri-let-Salnâme-i Ebüzziyâ[450], 2. seneden itibaren Rebî-i Ma'rifet-Tak-vîm-i Ebüzziyâ[451], 9. seneden itibaren Nevsâl-i Ma'-riîet-Takvim-i Ebüzziyâ (IX-XI, İstan¬bul 1306, 1308, 1310), 12. seneden itiba¬ren Takvîm-i Ebüzziyâ (Xll-XlV, İstan¬bul 1311. 1315, 1316) adıyla yayımlanmış¬tır. VI. cildi[452]. Türkiye'de çin-kografi usulüyle resimlendirilmiş ilk eser¬dir. Çeşitli aralıklarla on dört yıl yayımla¬nan bu takvim, Ebüzziyâ'nın Nisan 1900'-de Konya'ya sürgüne gönderilmesiyle durmuş, sürgünden döndükten sonra ise bu yayını devam ettirmemiştir. Re¬simli, her biri ortalama 180-200 sayfa hacmindeki bu takvim - yıllıklarda, bir takvimde bulunması gereken bilgiler¬den başka bir yıl içinde meydana gelen önemli olaylarla o yıl içinde vefat eden siyaset, sanat ve kültür dünyasının ta¬nınmış şahsiyetleri hakkında haberlere, Avrupa ve Amerika'daki sanat, kültür ve yayın faaliyetlerini tanıtıcı yazılara da yer verilmiştir. Ayrıca tanınmış bir kı¬sım yerli ve yabancı şair ve yazarlardan örnek parçalar. "Ma'lûmât-ı Mütenevvia" başlığı altında değişik konularda bilgi¬ler ve son kısımda da Matbaa-i Ebüzzi¬yâ tarafından neşredilen kitaplar hak¬kında tanıtıcı kısa bilgiler yer almakta¬dır. Ebüzziyâ Takvimi, 1943 yılında du¬var takvimi şeklinde Velid Ebüzziyâ ta¬rafından çıkarılmaya başlanmış ve üç yıl devam etmiştir. Onun 1945'te vefatından sonra yeğeni Ziyad Ebüzziyâ aynı tak¬vimi yirmi altı yıl (1945-I970) çıkarmıştır.
6- Takvîm-i Rebî'-Zamîme-i Rebî-i Ma'niet.[453]
7- Rusya Müs-lümanlan'na Mahsus Takvîm-i Ebüz¬ziyâ.[454]
8- İmsâkiyye-i Ne-vîn.[455]
9- Takvîm-i Nisa[456]. Türkiye'de kadınlar için çı¬karılan ilk takvimdir.
B- Değişik Konulardaki Telif Eserleri.
1- Millet-i İsrâîliyye[457]
2- Ma-kâme-i Tevkîîiyye[458]. On iki nüsha basılan bu eser bir hatırattır.
3- Ne Edât-ı Neîyi Hakkında Tetebbuât.[459]
4- Yeni Osmanlılar Târihi. İlk defa 1909-1910'da Yeni Tas-vt-i Eikûr'ûa tefrika şeklinde neşredi¬len eser, yıllar sonra notlar ve açıklama¬larla birlikte Latin harfleriyle üç cilt ha¬linde Ziyad Ebüzziyâ tarafından yeniden yayımlanmıştır[460].
5- Lugot-ı Ebüzziyâ[461]. İki cilt ha¬lindeki eser "öd" kelimesinde kal¬mıştır. Ebüzziyâ Konya'ya sürgüne gön¬derildikten sonra matbaası talan edildi¬ğinden forma halinde satışa çıkarılan lügatin matbaada bulunan formaları da diğer eserlerle beraber yok edilmiştir.
C- Piyesleri.
1- Ecel-i Kaza[462]. Altı perdelik bir dram olan eser, 29 Kasım 1872de Gedikpaşa'daki Os¬manlı Tiyatrosu'nda saray dışında Türk seyircisine oynanan ilk telif piyestir. Hâ¬sılatı tiyatro sanatçılarına verilen ilk oyun da budur. Türk edebiyatında tenkit edi¬len ilk telif piyes de yine Ecel-i Kazd'dır.[463]
2- Habîbe yahut Semahât-ı Aşk[464]. Dört perdelik bir dram olup Victor Hugo'nun Anjelo ou le tyran de Padou adlı eserinden adaptedir. Ebüz¬ziyâ bu eseri Rodos'ta sürgünde iken yazmıştır. Hugo'nun eserinin genel çer¬çevesi korunmakla beraber piyes tama¬men siyasî maksatla kaleme alınmış ve istibdatla itham edilen Abdülaziz'e Öldürülmesini gerektirecek kadar büyük hücumlarda bulunulmuştur. Önce önsö¬zü çıkarılarak yayımlanmasına izin veri¬len eser Abdülaziz'in hal'inden sonra ön¬sözüyle birlikte basılmıştır.
D- Biyografileri. Gütenberg ve İhtirâ-ı Fenn-i Tab1[465]; İbn Sînâ[466]; Galile[467]; Na-polyon[468]; Diyojen[469]; Benjamen Franklin[470]; Büfon[471]; Hasan fa. Sabbâh[472]; Ezop[473]; Yahya b. Hâlid Bermek[474]; Hârûn er-Reşîd[475]; Jan Jak Russo[476]; Nâmık Kemal[477]; Nikola Şamfor[478], Sürûrî-i Müverrih[479]; İmparator Vilhelm[480]; Nei'î[481]; Kemal[482]; Kemal Bey'in Tercüme-i Hâli.[483]
E- Tercüme Eserleri. Tarîk-i Refah, Franklen'in Servet Hakkındaki Nesâyihi[484]; Üç Yüzlü Bir Ka¬rı.[485]
F- Derlemeleri. Reşid Paşa Merhumun Bazı Âsâr-ı Siyâsiyyesi[486]; Numûne-i Edebiyyât-ı Osmdniyye[487]; Cümeî-i Müntehabe-i Ke¬mâl[488]; Muharrerât-ı Hu-sûsiyye-i Akif Paşa[489]; Du-rûb-ı Emsâî-i Osmâniyye[490]; Müntehabât-ı Tasvt-i Efkâr, Si¬yasiyat- Şinâsi, Kemal[491]; Müntehabât-ı Tasvîr-i Efkâr, Edebiyat-Sinâsi[492]; Münteha-bât-ı Tasvîr~i Efkâr, Edebiyat-Kemal[493]; Tazarruât-ı Sinan Pa¬şa[494]; Müntehabât-ı Tas¬vîr-i Efkâr, Makâlât-Kemal[495]; Müntehabât-ı Tasvîr-i Efkâr, Makâlât-Şinâsi.[496]
Sahibi Olarak Çıkardığı Gazeteler.
1- İb¬ret[497]. Gazete kapatılıp ortaklan çeşitli memuriyetlerle İstanbul dışına gönderildiğinden ancak on dokuz sayı çıkarılabilmiştir.
2- Hadîka[498] Elli dokuz sayı ya¬yımlanmıştır.
3- Sirâc[499]. Ebüzziyâ'nın Rodos'a sü¬rülmesine kadar on yedi sayı çıkarılmış¬tır.
4- Le Courrier d'Orient[500]. Fransızca olarak yayımlanan gazetenin bugün elde hiçbir nüshası yoktur, s. Yeni Tasvîr-i Eikârl Mayıs 1909- 10 Mayıs 1910. 349 sayı yayımlanmıştır. Gazete örfî idare tarafından kapatıldıkça kısa sürelerle Tasvîr-i Efkâr, Hak, yine Tasvîr-i Efkâr, İntihâb-ı Efkâr, yine Tasvîr-i Efkâr, yi¬ne İntihâb-ı Efkâr, Tefsîr-i Efkâr, tek¬rar Tasvîr-i Efkâr adlarıyla yayımına de¬vam etmiş. Ebüzziyâ bu gazeteleri oğul¬ları Talha ve Velid ile beraber Mayıs 1910-27 Ocak 1913 tarihleri arasında 649 sayı çıkara bilmiştir.
Sahibi Olarak Çıkardığı Dergiler. Cüz¬dan[501]; Muhar¬rir[502]; Mecmûa-i Ebüzziyâ.[503]
Müdür Olarak Çalıştığı Gazeteler. Terakki[504]; Bosna.[505]
Ebüzziyâ ayrıca Rûznâme-i Cerîde-i Havadis, Tasvîr-i Efkâr (Şinâsi'nin çıkar¬dığı), Haköiku'l-vekâyi1, Diyojen, Çın¬gıraklı Tatar ve Hayal gazetelerinde ça¬lışmış; Cerîde-i Askeriyye, İrtikö, Ma'-lûmat, Musavver Fen ve Edeb, Konya (vilâyet gazetesi) ve Asker gibi gazeteler¬de de makaleler yayımlamıştır.