Neden Yeni Zelanda ve Avustralya?
Arslan Bulut 01 Ocak 1970
Basında Başbakan Tayyip Erdoğan''ın 10 günlük Yeni Zelanda ve Avustralya gezisi eleştiriliyor. Eleştiriler, Rahmi Koç''un bu ülkelerle ticaret hacminin küçük oluşunu gündeme getirmesi ve "60 milyon dolar, 80 milyon dolara çıksa ne olur?" tarzındaki sözleri ile başladı ve Başbakan''ın çok gezmesi üzerinde yoğunlaştı. Bu arada, farklı bir değerlendirmeyi, Kanal Türk''te Tuncay Özkan''dan duydum. Özkan, Cüneyt Arcayürek ile birlikte yaptığı programda, "Avustralya''da ne var? Bir koloni var? Kimin kolonisi? Hani trafik kazasında ölen Esat Coşan''ın kolonisi. Peki bu koloniye kim bağlıydı? Korkut Özal" tarzında bir değerlendirmesi vardı.
Özkan, doğru yere nişan almış ama benim bilgilerim çok farklı!
***
Esasen bu meseleyi, 2003 yılında incelemiştim. Özetle şöyleydi:
"Nakşibendi cemaatinin lideri Prof. Dr. Esat Coşan''ın Avustralya''da, CIA''nın daha sonraki Türkiye operasyonları için, İngiliz gizli servisi tarafından trafik kazası süsü verilerek öldürüldüğü tespit edildi
Coşan''ın, Sydney''e 600 kilometre uzaklıktaki Dubbo şehrine giderken bir kaza sonucu öldüğü bildirilmişti. Yapılan araştırmalar sonunda, Coşan''ın aracının önündeki araçta stop lambalarının yanmadığı, bu yüzden şoförün karşıdan gelen araca değil, stop lambaları sönük TIR kamyonuna çarptığı anlaşıldı.
İngiliz gizli servisi, kaza süsü vermek istediği olaylarda daha önce de stop lambası yöntemini kullanmıştı. Olaydan sonra, Coşan''ın cesedi, askeri bir uçakla ve İngiliz gizli servisi elemanları tarafından Türkiye''ye getirilmişti.
Coşan, eşinin babası olan Mehmet Zahit Kotku''nun vasiyeti üzerine 1980''de Nakşibendi cemaatinin başına geçmişti. Coşan, bütün eserlerinde ve konuşmalarında, Türk-İslam''cı bir felsefe ile hareket etmiş, ancak dış bağlantıları her zaman soru işareti uyandırmıştı. Coşan, Türkiye''de tutuklanacağını haber aldığı için Haziran 1997''de Avustralya''ya gitmişti..."
***
Meselenin daha önemli boyutu ise şöyleydi:
"Türkiye''deki tarikat ve cemaatler içinde, en önemli grubu oluşturan İskenderpaşa cemaati, Coşan''ın ölümünden sonra tam bir dağınıklık içine girdi. Zaten daha önce de cemaatin başka liderlerine yönelik saldırılar yapılmıştı.
Fethullah Gülen''in talimatıyla başlatılan Abant toplantıları, AKP iktidarının temelini atıyordu. Abant toplantıları, AKP iktidarına birkaç bakan da verecekti. Süleymancılar ise ikiye bölünüyor, bir grup ANAP''ı destekleme kararı alırken, diğerleri AKP''ye geçiyordu.
Strateji, merkez sağın parçalanması ve Genç Parti''ye milliyetçi söylem kullandırarak MHP ve DYP''nin zayıflatılmasına dayanıyordu. ANAP, zaten çökmüştü.
Nurcu cemaatlerden Zehra grubu da DEHAP ve AKP''ye dağılıyor; İsmail Ağa Cemaati, Menzilciler ve Yahyalı Grubu gibi irili ufaklı birçok grup, AKP''yi destekleme kararı alıyordu.
Nakşibendiler AKP''ye katılmaya başlayınca küçük gruplar da dışarda kalmamak için kitleler halinde AKP''ye aktı.
CIA''nın ilk operasyonu, Kemal Derviş''in katılacağı partiyi iktidar yapmaktı. Bu amaçla DSP''yi böldüler. Ecevit''i hastanede aşırı dozda verilen ilaçlarla öldürtmeye çalıştılar. Ecevit, Gülhane askeri hastanesinde kurtarılınca, İsmail Cem hareketi kısır kaldı. CIA, "Türk halkı İsmail Cem-Kemal Derviş''i kabul etmiyor. Radikal İslam''ı tamamen ele geçirerek bir taşla iki kuş vuralım" görüşünde karar kıldı.
Daha il başkanıyken görüşmeye başladıkları Tayyip Erdoğan''ı ABD''ye davet ederek, tek başına iktidar formüllerini sunmaya başladılar.
ABD''de bulunan Fethullah Gülen de devreye girdi ve bütün gücüyle AKP''yi desteklemeye başladı. Coşan, Türk-İslamcı''ydı ve Erbakan ile ayrılıkları, hem kaybolan bir çanta cemaat parası hem de Türlük vurgusu sebebiyle oluşmuştu. Coşan''ın Türk kimliğini dışlayan Tayyip Erdoğan''ın başında bulunduğu bir hareketi desteklemesi söz konusu bile olamazdı. Coşan''ın CIA''nın talebiyle İngiliz gizli servisi MI5 tarafından öldürülmesi, Tayyip Erdoğan''ın önünü açmıştı."
Bu değerlendirmeler, bana değil, Türk istihbarat kaynaklarına aitti!
***
Coşan, Nakşibendi cemaatinin lideri olarak, kaynağını Ahmet Yesevi''ye kadar dayandırdığı, Türklük vurgusu yüksek bir İslam anlayışını savunuyordu. Diğer taraftan, Coşan, öldürülmeden kısa bir süre önce, 1998 yılında Sağduyu adlı bir gazete kurduruyor ve bu gazetede İslamcı, Milliyetçi ve solcu görüşlerin bir arada seslendirilmesini istiyordu. Sonradan öğrendiğime göre bu gazete, yeni bir partinin zeminini oluşturacaktı. Kısacası AKP olarak ortaya çıkan yapılanmayı, aslında Türk-İslamcı bir çizgide Esat Coşan kuracaktı. Ancak, 28 Şubat süreci, böyle bir yapılanmaya izin vermedi. AKP, yaratılan bu boşlukta tek başına iktidar oldu.