Ümmü'l-Kâsım (Ütnmü'1-Hind) Hadîce bint Huveylid b. Esed b. Abdiluzzâ b. Kusay el-Kureşiyye
(ö. 620)
Hz. Peygamber'in ilk hanımı.
Milâdî 556 yılında Mekke'de doğduğu anlaşılmaktadır. Soyu dedelerinden Ku-say'da Resûl-i Ekrem'in soyu ile birleşir. Kureyş'in eşrafından olan babası Huvey¬lid kaynakların önemli bir kısmına göre fıcâr savaşından önce öldü (meselâ bk. İbn Sa'd, Vlll, 16). Annesi Fâtıma bint Zaide (Zeyd) b. Cündeb (Esam) el-Âmiriy-ye olup onun soyu da Lüey b. Gâlib'de Re-sûlullah'ın soyu ile birleşir (İbn Hazm, s. 171). Hatice'nin üstün iffeti sebebiyle İs¬lâmiyet'ten önce "Tâhire" lakabıyla anıl¬dığı bilinmektedir. "Kübrâ" sıfatı ise Re-sûl-i Ekrem'in en büyük hanımı olması se¬bebiyle daha sonraki dönemlerden iti¬baren kullanılmıştır.
Hatice evlilik çağına gelince amcasının oğlu Varaka b. Nevfel ile evlenmesi uygun görülmüşse de bu evlilik gerçekleşmemiştir. Hz. Peygamber ile evlenmeden önce iki evlilikyapan Hatice, ilk evliliğini Ebû Hâle Hind b. (Nebbâş b.) Zürâre et-Temîmî ile yaptı. Bu evlilikten, Resûl-i Ekrem'in şemailine dair rivayetiyle tanınan ve onun terbiyesinde yetişen Hind adlı oğlu doğ¬du. Ebû Hâle'den bir de kızı olduğu söy¬lenmektedir (İbn İshak, s. 229). Daha son¬ra Atîk (Uteyyik) b. Abid (Âiz) el-Mahzûmî ile evlendi. Ondan da Hind (Ümmü Muham-med) adında bir kızı oldu. Kaynakların bir kısmında Hatice'nin önce Atîk ile. onun ölümü üzerine Ebû Hâle ile evlendiği de kaydedilmektedir. İkinci kocasının ölü¬münden sonra Kureyş'in ileri gelenlerin¬den bazıları soylu, güzel ve zengin oluşu sebebiyle kendisiyle evlenmek istedi; an¬cak Hatice bu tekliflerin hiçbirini kabul etmedi. Güvenli bulduğu kimselerle or¬taklaşa ticaret yapmaktaydı. Tanıdıkla¬rının tavsiyesi üzerine, çevresinde üstün ahlâk sahibi ve güvenilir bir genç olarak bilinen Hz. Muhammed ile ortaklık an¬laşması yaptı ve kölesi Meysere'yi de hiz¬metine vererek Şam'a (Suriye) gitmesini istedi. Dönüşte başarılı bir tacir, dürüst ve doğru sözlü bir insan olduğunu gördü¬ğü, Meysere'den ahlâkı ve davranışları hakkında bilgi aldığı, bütün bu özellikleri sebebiyle kendisine hayran kaldığı Hz. Muhammed'e evlenme teklif etti, o da bu¬nu kabul etti. Onların evlenmesine, Hatice'nin arkadaşı olup daha sonra sahabe arasında yer alan Nefise bint Ümeyye'nin aracılık ettiği, Hz. Muhammed'e Hatice ile evlenmeyi düşündüğü takdirde bunu sağlamaya çalışacağını belirttiği, kay¬nakların çoğunda ikinci bir ihtimal olarak kaydedilmektedir. Hz. Muhammed aldı¬ğı bu teklifi amcalarına götürdü. Ebû Tâ-lib, kardeşleri ve Hz. Muhammed'in ka¬tılması ile Hatice'nin evinde yapılan top¬lantıda onun amcası Amr b. Esed'den ye¬ğeni Muhammed için Hatice'ye talip oldu¬ğunu söyledi ve yeğeninin S00 (veya 400) dirhem, bazı kaynaklara göre ise yirmi dişi deve mehir vereceğini belirtti. Amr da bu evliliğe izin verdi. Bazı rivayetlerde Ebû Tâlib'in yerine kardeşi Hamza, Hati¬ce'nin amcasının yerine de babası Huvey-lid zikredilmektedir. Kaynakların bir kıs¬mında, babasının (veya amcasının) bu ev¬liliğe razı olmayacağını bilen Hatice'nin onu merasimden önce sarhoş ettiği, ayı-lıp kızını evlendirdiğini öğrenince Ebû Tâ¬lib'in yetimine kız veremeyeceğini söyle¬yerek bu evliliğe İtiraz ettiği, Hatice'nin ise böyle bir şey yapmaya kalkıştığı tak¬dirde Kureyş nezdinde itibar kaybedece¬ğini hatırlatarak onu bu evliliğe ikna et¬tiği ileri sürülmekte (Müsned, 1, 312, Ab-dürrezzâk es-San'ânî, V, 320; Zübeyr b. Bekkâr, s. 25-27). fakat bu rivayetlerin güvenilir olmadığı belirtilmektedir. Bu evlilik sırasında Hatice muhtemelen kırk yaşlarında bulunuyordu. Onun otuz yedi {a.g.e., s. 33) veya yirmi sekiz (İbn Sa'd. VI11, 17) yaşında olduğuna dair rivayetler zayıf kabul edilmekle birlikte bilhassa ikinci rivayet, hepsi de İslâmiyet'ten önce olmak üzere Hatice'nin bu evlilikten yedi çocuk sahibi oluşu gerçeğiyle daha iyi bağdaşmaktadır. Hz. Muhammed'in ise o tarihte yirmi beş yaşında olduğu riva¬yeti ağırlık kazanmakta, otuz (Zübeyr b. Bekkâr, s. 32) veya yirmi bir yaş (Taberâ-nî. XXII, 449; Heysemî, IX, 35!) civarında bulunduğuna dair rivayetler ise zayıf sa¬yılmaktadır. Hz. Muhammed ile Hatice'¬nin ilk çocukları Kasım olup iki yaşına ka¬dar yaşadı. Resûl-i Ekrem Ebü'l-Kâsım künyesini onun adından almıştır. En bü¬yük çocuklarının Zeynep olduğu da söy-lenmektedir. Daha sonra Rukıyye, Ömmü Külsûm ve Fâtıma doğdu. Çocuklarından Tayyib (Abdullah) ile Tâhir peygamberlik¬ten önce vefat etti. Bazı kaynaklarda Ab¬dullah, Tâhir ve Tayyib'in aynı çocuk oldu¬ğu, İslâmiyetten sonra doğduğu için bu çocuğun Tayyib ve Tâhir lakabıyla anıldığı kaydedilmektedir (Belâzürî. 1. 405; İbn Abdülber, IV, 1819; Mizzî, I, 191). Hiçbir kaynakta yer almadığı halde Muhammed Hüseyin Heykel'in. çocuklarının ölümü üzerine Hz. Hatice'nin ilâhların merha¬metsizliğinden sızlandığını, Kabe ilâhla¬rına adaklar adadığını ve Hübel, Lât, Uz-zâ ve Menât namına kurbanlar kestiğini söylemesi (Hazreti Muhammed Mustafa, s. 118-119) onun Batılı yazarlardan etki¬lendiğini göstermektedir (Mûsâ Şâhîn Lâşîn, s. 40).
Peygamberlik gelmeden önce Hz. Mu¬hammed'in şehirden uzakta, özellikle Hi-ra'da tefekkür yoluyla ibadet ettiği gün¬lerde Hatice onunla hep meşgul olmuş, eve dönmesi geciktiği zaman hizmetkâr¬ları vasıtasıyla ona ulaşmıştır. Hz. Hatice'¬nin Resûlullah'ın hayatındaki en önemli rollerinden biri, peygamberlik geldiği za¬man kendisine herkesten önce iman et¬mesi ve onu bütün varlığı ile destekleme-sidir. Hz. Muhammed, Hira mağarasında bulunduğu sırada daha önce hiç karşılaş¬madığı Cebrail ona peygamber olduğu¬nu tebliğ ettiği ve vücudunu üç defa ku¬caklayıp kuvvetlice sıktıktan sonra Alak sûresinin ilk beş âyetini öğrettiği zaman büyük bir heyecana kapıldı ve korkudan yüreği titreyerek evine döndü. Başına ge-lenleri anlattıktan sonra, "Bana neler olu¬yor, Hatice?" diyerek kendinden korktu¬ğunu söyledi. Bunun üzerine Hz. Hatice Resûlullah'ın korku ve endişelerini gide¬ren şu sözleri söyledi: "Öyle deme! Yemin ederim ki Allah hiçbir zaman seni utan¬dırıp üzmez. Çünkü sen akrabanı gözetir¬sin, doğru konuşursun, işini görmekten âciz kimselerin elinden tutarsın, yoksul¬ları kayırırsın, misafirleri ağırlarsın, hak¬sızlığa uğrayan kimselere yardım eder¬sin" (Buhârî, "Bed'ü'1-vahy", 3, "Tefsir", 96/1, "Tacbîr", I; Müslim, "îmân", 252). Hatice daha sonra Hz. Peygamber'i alıp amcasının oğlu Varaka b. Nevfel'e götür¬dü. İbrânîce bilen, bu sebeple Tevrat ve İncil'i okuyan, daha önceleri Hıristiyanlığı kabul etmiş olan bu âlim, Resûl-i Ekrem'i dinledikten sonra ona görünen meleğin bütün peygamberlere vahiy getiren me¬lek olduğunu söyledi (Buhârî, "BecTü'l-vahy", 3). Hatice de Resûl-i Ekrem'e, "Senin Allah'ın resulü olduğuna şehâdet ederim" diyerek Müslümanlığı kabul etti. Hz. Hatice, yeryüzünde sadece üç müs-lümanın bulunduğu İslâmiyet'in ilk gün¬lerinde Resûlullah ve Hz. Ali ile beraber bazan Kabe civarında, bazan evinde iba¬det etti {Müsned, I, 209-210). Abdullah b. Mes'ûd, Mekke'ye ticaret için gittiğin¬de onların üçünü bir arada Kabe'yi tavaf ederken gördüğünü, bu esnada Hz. Hatice'nin tesettüre riayet ettiğini söyle¬mektedir (Zehebî, A'/âmü'n-nübe/â', I. 463) Hatice, müşriklerin zulmü ve hak¬sızlığı karşısında Resûlullah'ı hiçbir za¬man yalnız bırakmadı. Mekkeli müşrik¬ler Şi'bü Ebî Tâlib'de müslümanları ku¬şattığında kendisi de Hz. Peygamber ile birlikte iki üç yıl boyunca muhasaraya gö¬ğüs gerdi. Servetini onun davası uğrun¬da harcamaktan geri durmadı.
Hz. Hatice, yirmi beş yıl kadar süren mutlu bir evlilik hayatından sonra hicret¬ten üç yıl kadar önce 10 Ramazan'da(19 Nisan 620) vefat etti ve Hacûn Kabrista-nı'na defnedildi. Hicretten dört veya beş yıl önce Öldüğü de söylenmektedir. Re¬sûl-i Ekrem, Hatice'nin vefatından üç gün önce amcası Ebû Tâlib'i kaybettiği için düşmanlarına karşı kendisini savunan iki desteğini yitirmiş oldu. Kanunî Sultan Süleyman tarafından Hz. Hatice'nin kab¬ri üzerinde yaptırılan türbe, Mekke'nin Suud yönetimine geçmesi üzerine diğer türbelerle birlikte 1926 yılında yıktırıl¬mıştır (D/A, VII, 388).
Resûl-i Ekrem. Hz. Hatice'nin vefatın¬dan sonra çeşitli hanımlarla evlendiği halde onu hiçbir zaman unutmamış, eşi¬nin fedakârlığını ve dostluğunu her fır¬satta anmış, evde koyun kesildiği zaman Hatice'nin eski dostlarına ondan birer parça göndermeyi ihmal etmemiştir. Bir defasında Hatice'nin kız kardeşi Hâle'nin içeri girmek üzere izin istediğini duyan Hz. Peygamber, onun sesini ve izin İste¬me tarzını Hatice'nin sesine ve tavrına benzeterek heyecanlanmış ve. "Allahım, bu Huveylid kızı Hâle'dir!" demişti. Bu ve¬fa duygusunu ve sevgiyi hazmedemeyen Resûl-i Ekrem'in genç hanımı Âişe. biz¬zat itiraf ettiği gibi hayatında en çok Ha¬tice'yi kıskanmış, ölüp gitmiş bir kadını ne diye hâlâ anıp durduğunu, üstelik Al¬lah'ın kendisine ondan daha hayırlısını verdiğini söyleyerek bu duygusunu ifade etmiştir. Hz. Hatice'nin aleyhinde konu¬şulmasından rahatsız olan Resûl-İ Ekrem, Âişe"nin kendisini ondan daha hayırlı gör¬mesini tasvip etmemiş, davasına kimse¬nin inanmadığı günlerde onun inandığını, halkın kendisini yalanladığı sırada onun tasdik ettiğini, hiç kimsenin kendisine bir şey vermediği dönemde onun İslâm da¬vasını malıyla desteklediğini, üstelik di¬ğer eşlerinden çocuğu olmadığı halde Ce-nâb-ı Hakk'ın kendisine ondan çocuk ver¬diğini söylemiştir. Ayrıca onun bu ümme¬tin kadınlarının en hayırlısı olduğunu be¬lirtmiştir. Nitekim bir defasında Cebrail Resûluilah'a gelerek Hatice'ye hem Cenâb-ı Hakk'ın hem de kendisinin selâmı¬nı söylemesini ve ona içinde hiçbir gürül¬tünün, çalışıp yorulmanın bulunmadığı oyulmuş inciden yapılma bir köşkün veri¬leceğini müjdelemesini bildirmiştir (Bu-hârî, "Umre", 11, "Enbiyâ'", 45, "Menâ-kıbü'l-enşâr", 20, "Nikâh", 108, "Edeb", 23, "Tevhîd", 32; Müslim, "Fezâ'ilü'ş-şa-hâbe", 69, 71-78). Hatice hayatta iken bir başka kadınla evlenmeyen Hz. Pey¬gamber, Âişe'nin belirttiğine göre hâtıra¬larını yâdedip kendisi için istiğfarda bu¬lunmaktan büyük haz duyardı. Resûl-i Ek¬rem'in kızı Zeynep, kocası Ebü'l-Âs Bedir Gazvesi'nde müslümanlara esir düştü¬ğünde evlendiği gün annesinin kendisine hediye ettiği gerdanlığı onu kurtarmak üzere fidye olarak göndermişti. Hz. Pey¬gamber Hatice'nin gerdanlığını görünce duygulandı ve ashaptan gerdanlığın tek¬rar Zeyneb'e gönderilmesini rica etti. Re¬sûl-i Ekrem, Mâriye'den doğan İbrahim dışındaki bütün çocuklarının annesi olan Hz. Hatice'yi hayatı boyunca minnet ve sevgiyle anmıştır.
Hz. Hatice, hangi mezhebe bağlı olur¬sa olsun bütün müslümanlar tarafından çok sevilmiş ve sayılmış. Arap olan ve ol¬mayan İslâm toplumlarında Hatice adı kız çocukları için yaygın bir isim haline gel¬miştir. Hz. Hatice'nin hayatına dair çeşit¬li dillerde kaleme alınmış eserler bulun¬maktadır. Bunlardan Arapça olanlar ara¬sında şu eserler anılabilir: Abdülhamîd ez-Zehrâvî, Hadîce ümmü'1-mü1minin (Kahire 1328, 1345); Abdüsselâm el-lşrî. Hadîce bint Huveylid (Kahire 1960); Âmir el-Akkâd, el-Mişölü'n-nâdir Ha-dîce bint Huveylid (Beyrut 1974 |?j, Dâ-rü'l-CÎI); Abdullah el-Alâyîlî, Meşelühün-ne'l-cflâ es-Seyyide Hadîce (Beyrut 1983); İbrahim Muhammed Hasan el-Ce-mel, Ümmü'1-mü* minin Hadîce bint Huveylid el-meşelü'1-a'lâ li-nisâ'i'l-'âlemîn (Kahire 1987); Mahmûd Şelebî. Hayâtü ümmi'1-mü* minin Hadîce hleyhesselâm (Beyrut 1989); Abdülha¬mîd Mahmûd Tahmâz. es-Seyyide Ha¬dîce ümmü'l-mü'minîn ve sebbâka-tü'1-halkıüe'l-İslâm (Dımaşk 1410/1990). Seyyidatü nisâ'i'l-'âlemîn sîretühün-ne ve feiâ'ilühünne (Kuveyt 1988) adlı eserini Resûl-i Ekrem'in bir hadisinden yola çıkarak kaleme aldığı anlaşılan Mûsâ el-Esved bu eserinde Hz. Meryem. Fâtı-ma. Hatice ve Âsiye'nin hayatını anlat¬mıştır. Türkçe eserler arasında da şunlar sayılabilir: Fatma Şâdiye, Zevce-i Muh-tereme-i Hazret-i Fahr-i Âlem Üm-mü'1-mü'minîn Hazret-i Hadîcetü'l-kübrâ (İstanbul 1322); Mehmed Gavsî. Vmmü'1-mü'minin (Müminlerin Anası) Seyyidetü'n-nisû Hz. Haticetü'1-küb-râ Binti Huveylid {İslâm'da Veliyye Ka¬dınların Menkıbesi. İstanbul 1956); Ah¬met Cemil Akıncı, Hazreti Hatice (İstan¬bul 1966), Yakup Kenan Necefzâde. Ha¬tice Anamız (İstanbul 1968i; Serap Ya¬vuz. Hz. Hatice (İstanbul 1985); Musta¬fa Necati Bursalı. İlk Müslüman İlk Zev¬ce (İstanbul 1988