« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

18 Şub

2013

Sadri Maksudi ARSAL

01 Ocak 1970

(1880-1957) Kazan Türkleri arasında yetişen tanınmış siyaset ve ilim adamı.
Rusya'da Kazan civarında Taşsu kö¬yünde doğdu. Köyün imamı Nizâmeddin Maksudi'nin oğludur. İlk tahsiline Ka-zan’da Allâmiye Medresesi’nde başladı. Burada Arapça ve din ilimleri öğrendi. 1895'te Kırım'a giderek ağabeyi Ahmed Hadi Maksudi'nin öğretmenlik yaptığı Bahçesaray Zincirli Medresesi'nde Rus¬ça öğrendi. Orada Gaspıralı İsmail Bey'le tanıştı, daha sonra Rus Öğretmen Okulu'na kaydoldu. [1][289] Bu okulda Ayaz İshâkî ile yakın arkadaşlık kurdu. Öğ¬retmen okulundan mezun olduktan son¬ra yüksek tahsil için Paris'e gitti. Hu¬kuk Fakültesi'ne yazıldı; burada Yusuf Akçura ve Yahya Kemal'le tanıştı. 1906 yılında bu okulu bitirdi. Paris'te Hukuk Fakültesi'ne devam ederken Edebiyat Fakültesi, College de France gibi yerler¬de tarih ve sosyoloji dersleriyle bazı kon¬feransları takip etti. Paris'ten Rusya'ya dörtdüğü sıralarda ilk ihtilâl yapılmış, [2][290] Rus çarı meşrutî bir idare kur¬maya mecbur kalmıştı. İlk defa topla¬nan duma [3][291] kısa bir süre son¬ra dağıldığından, Sadri Maksudi Kazan'dan temsilcisi olarak bulunduğu ikinci ve üçüncü dumalarda müslüman millet¬vekillerinin tabii lideri durumuna geçti. Bu görevi sırasında faal bir şekilde çalı¬şarak Rusya Türkleri'nin çeşitli mesele¬lerini meclis kürsüsünde dile getirdi.
Sadri Maksudi'nin dumalardaki faali¬yetleri bilhassa Ruslaştırma aleyhinde ve millî kültürün korunması yönündey¬di. Zira Türk-Rus kültür mücadelesinin temelini, çeşitli yollara başvurularak Türkler'e ana dillerini unutturmak ve onları mümkün olduğu kadar süratle Ruslaştırmak teşkil etmekte idi. Rus si¬yasî cereyanlarından tamamıyla haber¬dar olan Arsal, mücadele metodunu bu¬na göre ayarlayarak hareket etmek gi¬bi bir kabiliyete sahip olduğundan ba¬şarılı olmuştur.
1917 Rus İhtilâli'nden sonra Kazan yöresinde kurulan muhtar Türk devle¬tinde hem Millet Meclisi başkanı, hem Millî İdare Başkanı seçildi. Böylece İdil-Ural Devleti'nin ilk cumhurbaşkanı oldu. Bolşevizm'in Rusya'daki hâkimiyeti üze¬rine Finlandiya'ya geçip oradan Paris'e gitti. Sorbonne'a bağlı bir enstitüde aka¬demik faaliyetlerine devam etti. I. Dün¬ya Savaşı sonundaki ortamda her fır¬satta Türkler'in haklarının korunmasına çalıştı. Sorbonne Üniversitesi'ne bağlı Slav Kavimleri Araştırma Enstitüsû'nün serbest dersleri olarak Türk-Tatar ka¬vimleriyle Orta Asya tarihi okuttu. Bu dersler yanında Journal Asiatique'te bazı yazılar yazdı ve ilmî faaliyetlerde bulundu. Bir süre sonra Maarif Vekili Hamdullah Suphi [4][292] tarafından Türkiye'ye davet edildi. [5][293] Önce Te¬lif ve Tercüme Heyeti üyeliğine, sonra yeni açılan Ankara Adliye Hukuk Mektebi'ne profesör tayin edildi. Aynı za¬manda Türk Ocakları Hars Heyeti üyesi idi. Adliye Hukuk Mektebi daha sonra Hukuk Fakültesi olunca uzun yıllar bu¬rada umumi hukuk tarihi. Türk hukuk tarihi ve hukuk felsefesi dersleri okut¬tu. Türk Ocakları'nın 1930 yılı kurultayında yalnız tarihle uğraşacak bir tarih encümeni veya tarih akademisi kurul¬ması gereği hakkındaki bir konuşması üzerine. Afet İnan'ın bu görüşü desteklemesiyle bugünkü Türk Tarih Kurumu'nun temeli atılmış oldu.
1930-1934'te Şebinkarahisar, 1934-1938'de Giresun milletvekilliği yaptı. 1939’da İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi tarih profesörlüğüne, 1941'de Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi hu¬kuk tarihi ve felsefesi profesörlüğüne. 1944'te de Ankara'dan naklen İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi hukuk ta¬rihi ve felsefesi ordinaryüs profesörlü¬ğüne getirildi. 1950'de Demokrat Parti'den Ankara milletvekili seçildi. 1954'ten sonra kendini tekrar ilmî çalışmala¬ra verdi. 20 Şubat 1957'de İstanbul'da öldü.
Sadri Maksudi, hayatının bir kısmını Rusya'da oradaki Türkler'in millî mese¬lelerini halletmek için siyasetle geçirdi¬ği halde, aynı zamanda milletlerarası ilim âlemi ile de münasebetlerini sür¬dürmüş ve adını daha çok tarih saha¬sında duyurmuştur. Tarihe karşı yakın ilgisi Paris'teki öğrencilik yıllarında baş¬larsa da kendini tamamen bu sahadaki araştırmalara vermesi 1920'den sonra¬dır. Bir hukuk profesörü olmasına rağ¬men Türk tarihi üzerindeki bilgisi ve araştırmaları bu sahanın mütehassısla¬rı kadar derindir. Türk tarihinin muha¬rebeler tarihi olarak değil sosyolojik açı¬dan incelenmesi gerektiğini savunmuş¬tur.
Eserleri.
1) Türk Dili îçin [6][294] Bu eserde Türk dili hakkındaki görüşlerini ortaya koyan Arsal'a göre Osmanlı devrinden kalma yazı dili dü¬zeltilerek yabancı kelimelerden ayıklan¬malı, öz türkçe kelime köklerinden yeni bir edebî-ilmî dil meydana getirilmeli¬dir. Eserde birçok Türk kavmi yanında çeşitli milletlerin edebî ve millî dillerinin nasıl oluştuğu hususu üzerinde de du¬rulmuş, divan edebiyatı Osmanlı devri¬nin “En feci bir âbidesi” olarak gösterilmiştir. Latin harflerinin kabulü ile Türk ırkı için imlâ ve yazı meselesinin hallolduğunu da savunan yazar, ayrıca divan edebiyatının okullarda okutulmasının zararlı olduğunu söyleyerek altı asırlık büyük bir kültür mirasını inkâr etmek suretiyle küçümsenemeyecek bir hata¬ya düşmüştür. Türk Dili İçin, dil inkılâ¬bının başlangıcındaki çalışmalara önem¬li ölçüde yol göstermiş, eserdeki görüş¬ler uzun yıllar Türk Dil Kurumu tarafından savunulmuş ve uygulama alanına konulmuştur. Ancak eserin yazılışından yıllar sonra. Türk Dil Kurumu'nun türet¬tiği bazı kelimelere karşı çıkan Arsal Türk dilinin ilmî yollarla özleştirilmesini savunmuş, dil reformunun sonradan al¬dığı istikameti tasvip etmemiştir. [7][295]
2) Milliyet Duygusunun Sosyolojik Esasları [8][296] Ha¬yatının son yıllarına doğru yayımladığı bu eserde millet ve milliyet hakkındaki fikirleriyle bugünkü medenî milletlerde milliyetçiliğin dayandığı esasları ortaya koymuştur. 3) Maişet [9][297] O zamanki Kazan Türkleri'nin meseleleri¬ni kendi ıstiraplarıyla birlikte işlediği bir romandır.


Ziyaret -> Toplam : 125,29 M - Bugn : 50206

ulkucudunya@ulkucudunya.com