KÂZIM TAŞKENT
Ahmet Akyol 01 Ocak 1970
"Herkes altı saat çalışıyorsa, ben on saat çalıştım. Eğer başkalarının yaptıklarından fazla bir şeyler yapabildiysem, bu fazla çalıştığım saatlerin eseridir."
Bu tevazu dolu sözler, Türk şeker sanayinde ve Türk bankacılık tarihinde devrim yaratmış olan Kâzım Taşkent'e ait...
Hareket ve bereket dolu bir yaşamı olan Kâzım Taşkent, 5 Mart 1991 günü vefat etti.
1894 yılında Preveze’de doğmuştu. Anne tarafı Kırım’dan Preveze’ye, baba tarafı ise Taşkent’ten Yanya’ya göç etmişlerdi. Babası, Preveze Adliyesi’nde mütevazı bir memurdu. Bir çok memur çocuğu gibi, o da ilk ve orta öğrenimini babasının memuriyeti dolayısıyla dolaştıkları çeşitli yerlerde tamamladı.
1912 yılında İstanbul’a gelerek Mühendis Mektebi’ne girdi. Ancak, o sene Balkan Savaşı sebebiyle okulu kapanınca Tıbbiye’ye geçti ve bir yıl orada okudu. Savaşın bitimiyle Mühendislik Mektebi tekrar açılınca yine eski okuluna döndü.
Bu sefer de 1 nci Dünya Savaşı başladı. Silâh altına alındı. Vatan görevini yedek subay olarak önce İstanbul’da, sonra Çanakkale’de, daha sonra da Kafkas Cephesi’nde sürdürdü.
Bir süre de, Genelkurmay Başkanlığı’nın emriyle Azerbaycan’da kalan kuvvetlerimizle irtibat konusunda özel bir görev aldı ve bunu da başarıyla yerine getirdi.
Üstün hizmetlerinden dolayı yurt dışında eğitim görmesi için bursla ödüllendirildi.
Kâzım Bey, İstanbul Mühendislik Mektebi’nde üç yıl inşaat mühendisliği öğrenimi görmesine rağmen, Almanya’ya gittiğinde kimya mühendisliği dalını seçti.
1925 yılı başlarında Yüksek Kimya Mühendisi olarak yurda döndü. Devlet bursu sebebiyle mecburi hizmetini Ankara’da İktisat Bakanlığı’nda ve İstanbul Bölge Sanayi Müdürlüğü’nde tamamladı. Bu süre içinde, Alpulu Şeker Fabrikası’nın kurulması ve işletilmesiyle görevlendirildi.
8 ay gibi kısa bir zamanda fabrikayı hizmete açtı.
1930 yılında, Zonguldak Kömür Madenleri Genel Müdür Yardımcılığı’na atandı. 1933’te Eskişehir, 1934’te Turhal Şeker Fabrikaları’nın kuruluşlarında Genel Müdür olarak görev yaptı.
1935’te, hizmete soktuğu bu dört şeker fabrikasının birleştirilmesiyle meydana gelen Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş. Genel Müdürlüğü’ne getirildi.
1944 yılı ortalarında, Şeker Fabrikaları’ndaki görevinden ayrılan Kâzım Taşkent, ilk özel girişimi olarak bir sigorta şirketi kurdu ve bu şirkete genç yaşta yitirdiği oğlunun adını verdi: Doğan Sigorta…
Hemen arkasından da Türk bankacılık tarihinin en önemli olaylarından birini teşkil eden ilk özel banka olan “Yapı ve Kredi Bankası” nı kurdu. Bu bankanın başında çok büyük bir mücadele verdi.
***
Güngör Uras, Kazım Taşkent’in Doğan Sigorta ile Yapı ve Kredi Bankası’nı nasıl kurduğunu şöyle anlatır:
“…Kazım Taşkent, şeker fabrikalarında çalışan arkadaşları için bir emekli sandığı kuruyor. Üyelerin maaşlarından her ay kesinti yapılıyor. Şeker şirketi de sandığa mali katkıda bulunuyor.
O sırada "İkinci Dünya Savaşı" başlıyor. Sandık üyelerinin para ihtiyaçları artıyor. Üyeler sandıkta toplanan paranın büyük kısmını geri alıyor. Kalan paranın üyelerin sosyal güvenliklerini teminat altına alması imkânsız. Kazım Taşkent emekli sandığını bir "sigorta şirketi"ne dönüştürmeyi kararlaştırıyor. Kazım Taşkent'in İsviçre'de "Flims" civarındaki bir kolejde okuyan büyük oğlu Doğan, 1939 yılında 22 arkadaşıyla bir dağ gezintisi yaparken üzerlerine düşen bir çığ parçası altında kalarak kayboluyor. Kazım Taşkent sigorta şirketine oğlu Doğan'ın adını veriyor.
2 Şubat 1942 tarihinde kurulan Doğan Sigorta'nın ilk yönetim kurulu başkanı da Kazım Taşkent oluyor.
Doğan Sigorta, ilk Türk sigorta şirketidir. Sigorta piyasasına hâkim yabancı şirketler arasında öne çıkma arayışında Kazım Taşkent, "hayat sigortacılığı"na ağırlık veriyor. "İratlı hayat sigortalarını" karşılık tutarak, sigortalıya kredi ile ev sahibi olma imkânı sağlıyor. Bu tür sigortada sigortalının borcunu ödemeden vefatı halinde, borcun kalan kısmı sigorta şirketince karşılanıyor.
Sigortalılara konut yapmak için ise "Demir-Toprak A.Ş." adında bir yapı şirketi kuruluyor. Bu şirket, temin ettiği arsalara ucuz konut yapmak için faaliyete geçiyor.
Doğan Sigorta'nın kurulup çalışmaya başladığı yıl, şirket tarafından sigorta edilen krom yüklü bir ticaret gemisi Boğaz dışında torpillenerek batırılıyor. Sigorta şirketinin ilk anda 800 bin Türk lirası (o günler için çok büyük bir para) ödemesi gerekmekte. Şirketin sermayesi topu topu 200 bin lira. Şirket 800 bin lirayı hasar görenlere hemen ödeyemezse daha işin başında itibar kaybedecek. Kazım Taşkent, kişisel ilişkileriyle, İş Bankası ve Ziraat Bankası'ndan kredi alarak Doğan Sigorta'nın itibarını koruyor. Hasarı ödüyor.
Bu olaydan çok etkilenen Kazım Taşkent, bir sigorta şirketinin bir bankanın desteği olmadan başarılı olamayacağını anlıyor ve bir banka kurmaya karar veriyor. Doğan Sigorta Şirketi'nin elde ettiği başarılar yeni bankaya ortak ve sermaye bulunmasında yardımcı oluyor. Kazım Taşkent, 9 Eylül 1944 yılında 1 milyon lira sermaye ile Yapı ve Kredi Bankası'nı kuruyor. Doğan Sigorta Şirketi'ndeki idare meclisi reisliği ve murahhas üyelik görevlerini koruyarak yeni bankanın da idare meclisi reisliği ve murahhas üyeliği sorumluluğunu üstleniyor.
Türkiye'de sigorta şirketlerini bankalar doğurmuştur. Banka doğuran tek sigorta şirketi Doğan Sigorta'dır. Yapı Kredi Bankası, Doğan Sigorta Şirketi'ni 1975 yılında Sabancı Holding'e sattı. Doğan Sigorta, 1998 yılında "Ak Hayat" adını aldı. Daha sonra unvanı "Ak Emeklilik" olarak değiştirildi.” (Milliyet, 10 Mayıs 2005)
Kâzım Taşkent, Yapı ve Kredi Bankası’ndaki faaliyetiyle Türk kültür hareketlerine yepyeni bir anlayış ve hareket getirdiği gibi, yayıncılık hayatına da atıldı. Bir çocuk dergisi olan “Doğan Kardeş”i çıkardı.
Daha sonra, Türk dergicilik hayatına Avrupa’nın en modern tekniği olan tifdruk’u soktu. Kurmuş olduğu “Tifdruk Matbaacılık Sanayi A.Ş” ile Türk basınına ve yayın hayatına “Hayat” dergisi gibi mükemmel bir eser kazandırdı.
Alman Cumhurbaşkanı Dr. Heinemann tarafından Liyakat Nişanı’nın “Büyük Hac Rütbesi” ile onurlandırılan Taşkent, 1980’de hayatını yazdı. Kitabının adı, “Yaşadığım Günler”di.
Hem Kâzım Taşkent’i anmak ve hem de söylediklerinden bir kaçını bugüne taşımak isterim:
Tek partiyi, çok partiyi, istikrarı, istikrarsızlığı gören Kazım Taşkent, kitabın "220. sayfasına" şöyle bir not düşmüş:
"Doktordan umudunu kesen hasta nasıl üfürükçüden medet umarsa, hükümetlerinden bekledikleri yararı bulamayan toplumlar da, şarlatan ve yobaz politikacıların oyuncağı haline gelirler."
Bir gün Celal Bayar Çankaya Köşkü'nde bana "ben kavgadan korkmam, ahlaksızlıktan korkarım" dedi. (Sayfa 220)
Kazım Taşkent'in bir başka "tespiti." "Hayatta hiçbir başarı kazanamamış insanlar, politikada kolaylıkla çok şey olabiliyorlarmış, bunu öğrendim."
Kitapta anlaşılıyor ki "Kazım Taşkent günlük tutmuş." Notlar "bugün şunlar oldu" şeklinde değil.
Kim bilir, belki de "o gün yaşadıklarını, bir iki cümleyle özetlemiş olabilir." Kitabın 224 sayfasından "12 Nisan 1954 tarihli" bir not:
"Politikacının sevgisi hiç belli olmuyor... Hem öpüyor, hem ısırıyor."
Kazım Taşkent'in "15 Nisan 1954'te ajandasına yazdığı" not:
"Politikada insaf yok, bunu öğrendik... Ama ahlak da olmazsa, topluma umutsuzluktan başka ne verebilir."
Tarih 18 Ocak 1956.
Kazım Taşkent'in notu: "Politikada iki şey bana çok kolay görünmüştür... Birincisi, yüksek mevkilere yükselenleri övmek... İkincisi, oradan düşüp, yaralananları eleştirmek."
10 Nisan 1957'ye ait bir not: "Küçük işleri bile görmek gücünde olmayan kişiler, devlet hizmetinde büyük işler görmek hevesine kapılırlarsa, kendi harikalarını yaratabilirler ama, bedelini millete ödetirler."
Tarih 10 Temmuz 1959...
Kazım Taşkent: "Devlet koltukları, orada oturanlara göre değerlendirilecekse, koltuklar müze ile eskici dükkanı arasında gidip gelecek demektir."
"Batıda hükümet vatandaşa hizmetle yükümlüdür, Doğu'da ise vatandaş hükümeti sırtında taşır. Sayfa 211."
*****
1950- 53 yılları arasında, Manisa Milletvekilliği de yapan Kâzım Taşkent, bugün, anılarda ve gönüllerde olanca saygınlığı ile yaşamaya devam ediyor.
Kâzım Taşkent der ki: “KÜÇÜK İŞLERİ BİLE GÖRMEK GÜCÜNDE OLMAYAN KİŞİLER, DEVLET HİZMETİNDE BÜYÜK İŞLER GÖRMEK HEVESİNE KAPILIRLARSA, KENDİ HARİKALARINI YARATABİLİRLER AMA, BEDELİNİ MİLLET ÖDER.”