KOÇGİRİ İSYANI
01 Ocak 1970
1920 yılında Mısto kumandasındaki Koçgirili kuvvetler Zara’nın Çulfa Ali Türk karakoluna baskın düzenleyip askerleri esir alırlar. Bu hareket Koçgiri isyanı olarak tarihe geçer. 20 Ekim 1920’de Dersimden hareket eden bir kuvvet, Giresun’dan Eğin’e gelmekte olan Türk cephane kuvvetlerini Kuruçay ilçesinin Kamlo bölgesinde kuşatıp, cephanelere tamamen el koyarlar.
Koçkiri başkaldırısının "Diyarbakır, Van, Bitlis, Elazığ ve Dersim-Koçkiri bölgelerini" içeren bağımsız "devlet" özlemi, genç Kürt milliyetçiliği için önemli bir aşamadır. Aslında, böyle bir Kürt bağımsızlığı ne XIX. yüzyılın ortalarına doğru güçlü bir Botan Emir'i olan Bedirhan Bey'in, ne de Jön-Türk ihtilalinden sonra İstanbul'da kurulan birinci Kürt Kulüplerinin amacı oldu. (1908); bu zamana kadar halifeliğin kaldırılması hiç gündeme gelmemişti. İsmini Sultan Abdülhamit'ten alan "Hamidiye" adındaki Sünni Kürt aşiretlerinin süvarilik alaylarını 1890'dan itibaren Ermeni milliyetçiliğine karşı ayaklanışı, Birinci Dünya Savaşı ertesine kadar Kürtlerin birçoğunu Türk-Osmanlı devletine bağlayan asıl bağı açıkça gösterir. Dersimlilerin çoğu Türk-Rus (1914-1917) ve Türk-Ermeni yenilgisinden faydalanmaya çalışmışlardır. Bu arada bazıları açıkça Rus tarafını tutmuşlardır. 1917'de, Dersimlilerle Rus komutanı Lahof ve Ermeni komutanı Murat Paşa arasında görüşmeler yapılmıştır. 1918'de Rusların çekilme tehdidiyle karşılaşan Dersim, bir yarı özerklik kazanmıştır. Bazı gençleri zorla askere almanın dışında Türkler, Dersimlileri kendilerine katılmaları yönünde ikna edememişlerdir. Ancak Birinci Dünya Savaşı sonuna doğru karar verirler. Ruslar çekilir ve Ermeni güçleri yalnız kalır kalmaz, Türk hükümetinin gözüne girmek ve ayaklanmaları ona unutturmak gerektiğini düşünen bazı Dersimliler, kendilerine ödenen pek çok ücrete de kanarak milis olurlar. Dersimin güçlü aşiret ağası Seyit Rıza, karşı koymayı hep tehlikeli bulmuştu, fakat sonunda Ovacık'taki aşiretlerin bir kısmıyla birleşip Ermeni güçlerini Erzincan ve Erzurum'dan kovmaya karar verir. Çekilen Ermenilerin Kürt köylerine saldırılarından çekinen Seyit Rıza'nın, ancak uzun süre tereddüt ettikten sonra Kürtleri korumak için katılmasının Nuri Dersimi tarafından altnın çizilmesi önemli bir tutumdur. Ne Seyit Rıza ne de Dersimlilerin geneli Ermenilere karşı düşman olmak istememişlerdir. Her zaman Dersim'in doğu ve batı bölümlerinin büyük bir kısmı Ermenilere karşı yapılan hareketlere katılmamışlardır.
Jön-Türk hükümeti, Bektaşilerin başı olan Çelebi Cemalettin Efendi aracılığıyla Dersimlileri Türk ordusuna katılmaları yönünde kendisine çekmeye çalışmıştır. Kurmay, Rus ve Ermenilere karşı olan savaşında kesin bir çözüm bekliyordu. Çelebi Efendi gibi o da mutlaka katılmaması gereken kutsal bir savaşın portresini çizip duruyordu. Fakat Dersim aşiretleri Rus ve Türk ordularının hareketlerini izlemekle yetindiler. Nuri Dersimi, aynı dönemde Hamidiye Alaylarının tutumlarını duygulu bir şekilde anlatır:"Dersim, Türk egemenliğinden kurtulmuş ve özerklik kazanmıştı. Ne yazık ki bölgenin güneyindeki Kürtlerden oluşan Hamidiye Alayları ile uzun zamandır kölelik yapan köylüler yine kendilerini kullandırttılar ve Kürtlere yararının aksine, Rus ordularına ve Ermeni kardeşlerine karşı, gönüllü birliklerle bir intihar savaşı sürdürdüler.1919'dan 1922'ye kadar İstanbul, onların "gerçek başkenti olmuştur. Kürt liderleri buradan, ne sosyal, ne dil, ne de kültürel yönden uyuşan bir oymak tarafından egemenliği altına alınan, birkaç bin kilometre doğuda yaşayan bir Kürt topluluğunu seferber etmeye çalışıyorlardı. 1918'de İstanbul'da kurulan Kürdistan Teali Cemiyeti ( KTC), genel bir ayaklanma hazırlamak için bölgeye genç aydınlar gönderir. Sivas yöresinde Zara, Divriği ve Kangal'da veteriner olarak çalışan Nuri Dersimi, KTC üyesi olan Haydar Bey'le beraber 1919 Haziranında Dersim'e gider. Beraberlerinde kitaplar ve Kürt gazetesi olan "Jin"i götürürler. Haydar Bey, Ümraniye'de KTC'nin bir şubesini açar. Dersimdeki Kürt hareketinin belki de anahtar ismi olan Alişer, Armudan köyündeki bir Ermeni aracılığıyla KTC şefi Abdülkadir'den talimatlar almıştı. Alişer, Haydar ve Alişan'ın babası ve aynı zamanda Koçkiri boylarının (aşiretlerinin) ağası olan Mustafa Paşa'nın aile yakınıydı. İyi saz çalan, şair ve KTC üyesi olan Alişer, onun sayesinde Koçkiri-Dersim yöresinde örgütlenir. Nuri Dersimi de (Türk ordusuna alman) diğer aydınların aksine Dersim'de bulunmuştu. Koçkiri ayaklanmalarının gelecekteki liderlerinin toplantılarından biri Haydarın kardeşi Alişan'ın oturduğu Boğazviran köyünde gerçekleşti. Alişan, Haydar, Nuri Dersimi ve Alişer de katıldılar. 1920'de Yellice (Kangal/Sivas)'de Hüseyin Abdal Tekkesinde aşiretlerle önemli bir hazırlık toplantısı yapıldı. Bu toplantıya Can-began, Kurmeşan ve diğer aşiretlerle bölgedeki bütün Kürtler katıldılar.
Sevr Antlaşması'na göre Diyarbakır, Van, Bitlis, Elazığ ve Dersim-Koçkiri bölgelerini içeren bağımsız bir devletin oluşumunu başarıyla gerçekleştirmek için hep birlikte silahları alıp sonuna kadar savaşma karan aldılar. Bunlar, bir bakıma ayaklanmanın gelecekteki oyuncular sayılırlar. Yani, ayaklanmanın da adını aldığı Sivas, Erzincan ve Dersim arasındaki bölgede yaşayan, sayıları yüz binlerle ifade edilen ve Alevi Türk köylerinin, komşu aşiretlerinin -ki bunların bir kısmı Dersim'in Alevi aşiretleri bulunduğu büyük Alevi Koçkiri aşiretleridir. Ayaklanmanın lideri ile ilgili N. Sevgen ve R. Apak gibi birçok yazar, özellikle Alişer'in rolünü yorumlarlar:"Haydar Bey'in bu işleri yürütecek bir tip olmadığını bilmek gerekir. Perde arkasında asıl ajan ve motor olan Alişer vardı. Başından beri, halkı kışkırtan Alişer'in rolü büyüktü. Koçkiri Ayaklanması sırasında, bu adam çok sayıda kötü işlerin gerçekleşmesinde elebaşı ve yönetici olarak kendini lanse etti. Seyit Rıza, isyan sırasında insiyatifi başkalarına; özellikle delegesi (elçisi) olan Nuri Dersimi'ye bırakır. Demek ki ayaklanmanın başlıca liderleri olarak Koçkiri aşiret ağalarından Alişan ve Haydar'ı, ilk elebaşı ve yönlendiriciler olarak da Alişer ve Nuri Dersimi'yi sayabiliriz Koçkiri ve Dersim'in (özellikle Ovacık) diğer aşiret ağaları da önemli rol oynarlar Alişan ve Haydar, gizliliği tercih ederler. Örneğin, 11 Mart ve 8 Nisan telgraflarını başka ağalar imzalar.
Kasım 1920, Hozat'ta ayaklananların yaptıkları bir toplantıda, Ankara'dan şu isteklerde bulunulur: Kürt esirlerinin serbest bırakılması. Kürtlerin çoğunlukta olduğu bölgelerden Türk yetkililerin geri çekilmesi Koçkiri'ye gönderilen askeri güçlerin geri çekilmesi. Hozat toplantısından on gün sonra, 25 Kasım 1920'de "Ankara Büyük Millet Meclisi Başkanlığına", bağımsız Kürdistan hakkını silah zoruyla kazanacakları tehditini içeren bir telgrafı çekildi. Bastırılışı Hüseyin Abdal Türbesi'ndeki toplantıda alınan kararlardan sonra Kürtlerin eylemleri artış göstermişti. Askeri konvoylara ve karakollara saldıran Kürtler, silah ve erzakları alarak kontrolü ele geçirdiler. Mustafa Kemal'in önemli politik başarılarına rağmen, Erzurum (Temmuz/Ağustos 1919) ve Sivas (Eylül 1919) Kongreleri ve Ankara'da açılan, Dersim'den de dört milletvekilinin bulunduğu T.B.M.M. gibi ayaklananlar ilerleme gösterir, iç ve dış düşmanlarla mücadele etmekle meşgul yeni kurulan Ankara hükümeti, 1920 baharında Haydar Bey'i Ümraniye valisi, kardeşi Alişan Bey'i de Refahiye'ye atayarak, durumu sakinleştirmeye ve zaman kazanmaya çalışır.
Mustafa Kemal, 20 Aralık günü Sivas'ta, Nuri Dersimi'yi tutuklatır, fakat Seyit Rıza'nın tehdidi üzerine serbest bırakılmasını emreder; Türk milliyetçi liderinin Ankara hükümetiyle adil tutum içinde olma çağrısı sonuçsuz kalır. Apak ayaklamanın patlak vermesini, Zara kaymakamının köylülerden Zalim Çavuş'un geri gönderilmesini istemesi üzerine geliştiğini düşünür. Bunlar eski geleneksel sığınaklarına saldırmayı kabul etmezler fakat Çavuş köyü terk eder etmez kaldığı yeri bildirmeye hazır olurlar. Çavuş, eğer affedilirse, kendi kendine teslim olacağını söyler. Apak, şöyle bitirir: "Kaymakam her iki teklifi de reddederek yanlış yapmıştır. Altıncı Süvari Alayı, Çavuş'u tutuklamak ve birçok kaçağı toplamak için Ümraniye'ye gönderilir. Ordu ile karşı koyma 1921 ilkbaharında gerçekleşir. Türk alayının Şubatta Ümraniye'ye geçmesiyle Kürtler şehri ele geçirirler (7 Mart). Birçok asker ve komutan Halis öldürülür, diğerleri teslim olur. Ümraniye olayları yeni Ankara hükümetini zor duruma düşürür ve aynı zamanda başka aşiretleri isyancılara katılmaları konusunda cesaretlendirir. Kangal, Koçhisar, Divriği, Zara, Refahiye, Kuruçay ve Kemah çevrelerini (Türklerle işbirliği yapmakla suçlanan zengin Kürt ağalarının isyancılar tarafından tutuklandıkları yerler) ele geçirirler. Ankara hükümeti bir taraftan askeri yasayı bildirirken (10 Mart) ve Koçkiri'ye önemli bölükler gönderirken, diğer taraftan da Mart ortalarında, isyancılara bir komisyon gönderir ve Sivas valisi aracılığıyla, ayaklanma hareketini frenlemek ve bölmek amacıyla önemli şahıslara bildiriler yollar. "Aşiret ağalarının ve Hozat şeyhlerinin" cevabı olumsuzdur: Ordu bir süredir bölgemizde Müslüman ve gayri-Müslümanların sayısını tespit etmek için sayımlar yapmaktadır. Bu tespitleri yaparak anlaşılıyor ki, hükümet, tıpkı Ermenilere yaptığı gibi Kürtleri de yok etmeyi planlıyor. Demek ki meşrumüdafa sayılır; Koçkiri aşiretinin tutumu doğrudur. Aslında, hükümetin bu "diplomatik" taktiği başarıyla sonuçlanacaktı. Koçkiri ve Ovacık aşiretleri bir süre sonra yalnız kalırlar. Haydar Bey bile başkaldırıya karşı mesafesini korur.13 Mart 1921'de, Merkez Ordusu komutanı Nurettin Paşa, "Koçkiri Ayaklanması'nı bastırmak" için emir alır. Türk ordu generali, şifreli telgrafla, Ümraniye olaylarının bu ayaklanmanın ne denli yeni ve önemli olduğunu gösterdiğini ve bunun yoğun askeri yollarla çember altına alınması gerektiğini, Merkez Ordusu komutanına bildirmişti. Erzincan'da bulunan komutan aracılığıyla Nurettin Paşa şu direktifleri vermiştir: Operasyonların şiddeti, isyanı yürütenlere doğru yönelir. Halkın güveni kazanılmak ve hükümetin din ayrımı yapmadan bütün yurttaşların mülklerini, hayatlarını, onurlarını ve haklarını koruduğunu inandırmak gerekir. Başı çekenleri ve kışkırtıcıları tutuklayıp, Sivas Merkez komutanlığına transferlerini sağlamak gerekir. Bunların mülkleri müsadere edilecek, evleri yıkılacak ve yakılacak. Bunlar tek tek değil de köy halkından ise bu işlem bütün köye uygulanacaktır. Nurettin Paşa, 3 Nisan'da birimlerine, şu cümle ile son bulan başka emirler de iletir:"Bastına operasyonların sonucu doğrultusunda, Koçkiri aşiretini, ya bir daha ayaklanamayacak sekile getirme ya da onu bölerek şu ana kadar oturduğu bölgeden sürme emri verilecektir." îyi niyet göstergesi ile Alevi-Sünni farkından söz eden birinci cümle dışında, komutanın emirlerinden yapılan alıntılar, ordu operasyonlarını başlatır başlatmaz, köylerin ve sivillerin maruz kalacakları akınların derecesi hakkında hiç şüphe bırakmıyor. "Çözüm" askeri mi olmalıydı? Askeri yasa bildiriminden sonra isyancılar, isteklerini büyük derecede değiştirerek ve bağımsız Kürdistan yerine otonom bir vilayet isteğinde bulunarak iki kez Ankara'ya telgraf çekmişlerdi" Büyük Millet Meclisi Başkanına: Yönetimin ve adaletin bir Kürt valisinin elinde bulunduracağı şekilde bir vilayetin kurulmasını istiyoruz. Bu vilayet Kürtlerin çoğunlukta olduğu Koçkiri, Divriği, Refahiye, Kuru-çay ve Kemah kazalarını içeren bölgelerden oluşmalıdır. 11 Mart 1337 (=1921) Sadattan Alişer Koçkiri Aşiret Ağalan: Muhammet ve Taki. Dersim Aşiret Ağalan: Mustafa, Seyit Han, Muhammet, Munzur. Başkaldıranların kendileri bile önemli imtiyazlara hazırlardı, en azından sözlü olarak... Diğer taraftan birçok hatırı sayılır kişi de ayaklanmadan uzaklaştıklarına dair Sivas valisi ve askeri komutanlığa mektuplar gönderdiler.
O dönemde Sivas'ta vali olan Ebubekir Hazım Tepeyran'a göre, Nurettin Paşa askeri hareketten vazgeçmek istemiyor ve binlerce masumun ölümünü planlıyordu. Askeri harekâtların detaylı kronolojisine girmeyeceğim. Fakat nasıl sıralanırlar, nasıl son bulurlar? Hazırlıklar dört hafta sürer. 11 Nisan 1921'de Merkez Ordusu, bütün birimleriyle operasyonları başlatır. Apak, bir gün içinde, iki köyün yakılışımı ve Çegerli bölgesinin "temizliğini" anlatır: Sürekli olarak mülklerin zorla alındığı, kadın ve çocuk, sivillerin ölümünün yer aldığı, canavarca bir yaklaşım. Bu olaylar, Büyük Millet Meclisi'nde, büyük tartışmalara yol açacaktı. Apak aynı zamanda, isyancıların Türk köylerini terk ettiklerini de söyler. Askeri yollarla ve düşmanlarından daha üstün bir organizasyonla ordu, bu temizleme işini sürdürür. 24 Mayıs'ta Nurettin Paşa, generale şu mesajı gönderir:"Ümraniye'ye yapılan baskın operasyonu bitmek üzere. Şu ana kadar Fırat, Erzincan ve Ümraniye arasındaki bölgeyi temizledik ve 500 kadar isyancı öldürdük." Ölümcül çarpışmalar Haziran 1921 'e kadar devam eder. Sivilleri de katarsak öldürülenlerin ve daha sonra da açlıktan ölecek olanların sayısı çok daha fazlaydı. Koçkiri-Dersim Alevi Kürtlerine karşı yapılan baskının mantığı ve karakteri, Kemalist Türk Hükümetinin "medeniyet" adına 1937-1938 yıllarında gerçekleştireceği etnosidi hissettirir. Fakat boyutu karşılaştırılamaz ve tarihi durum birçok yönden değişiklik gösterir. Türk bağımsızlık savaşının anlatısı tabii ki Yunanlılara (Batı cephesi), Ermenilere (Kuzey-doğu) ve Fransızlara referans olur ve özellikle batı ve iç Anadolu'da gerçekleşen istanbul ve müttefikler tarafından yönlendirilen monarşik başkaldırıları da bir bir sayacaktır. Fakat bu anlatı, Türk nasyonalizminin, öncelikle Koçkiri-Dersim Kürtleri tarafından hak talep edilen bir bölgeye Kuzey Doğu Anadolu ayak bastıkları olayını unutmamalıdır. Bu isyancıların inziva nedenleri kat kattı. Coğrafi, inançsal (dini), milletlerarası ve sosyal ölçüde, ki aşiret ağaları ve Doğu Anadolu'daki büyük toprak ağaları, Ermenilerden alınanları yasaya uygunlaştırılması ölçüsündeki beklentileri için ümitlerini Ankara merkez hükümetine bağlamaları daha güvenli idi.
Yardımlaşmayı önleyen ihanetler, aşiretler arası anlaşmazlıklar, kar yağışları ve tek tek ayaklanmalara karşı yapılan yoğun askeri darbe uzun bir uğraşla hazırlanmış olması ve bir Kürt aydınının söylediği gibi, "Saf ve ulu bir fikrin meyvesi olmasına rağmen, bu ayaklanmaya çok geçmeden kanlı bir son verir. Türkiye Büyük Millet Meclisine Yankı 16 Mart 1921'de, Osmanlı Meclisi Mebusanı ingilizler tarafından dağıtılır. Aynı yılın 23 Nisanında Mustafa Kemal ve yakınları, Ankara'da yeni bir Meclis oluştururlar. T.B.M.M. bir buçuk yıl sonra, 1921 Ekim başında, Koçkiri dosyasını ele alır. Kürt başkaldırı konusu ve askeri darbe günümüze kadar Türkiye'den silinmeyecektir. Ayaklanmanın başarısızlığından sonra, savaşanların çoğu Dersime sığınırlar. T.B.M.M., yeni bir araştırma komisyonu gönderir (Tetkik Heyeti). Raporunda Alişer ve Nuri Dersimi elebaşı olarak belirler. Sivas'ta Harp Divanı, onları ölüme mahkum eder, Mustafa Kemal, onları ayaklanmanın diğer tutuklularına tanıdığı genel affın dışında tutar, fakat Dersimde Türk adaletinin dışında kalıyorlardı. Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde uzun tartışmalardan sonra, olaylardan "Batılı devletlerin haberdar olması gerekmediği" nedeniyle Koçkiri Olaylarını gizli tutma kararı alındı. Erzurum'dan Mustafa Durak Bey gibi birkaç milletvekili tarafından karşı düşünce savunulmuştu: "Ülkemizde gerçekleşen kötü olayları bütün dünyaya duyurmalıyız. Herkes bilsin. Çünkü beyler, ülkemizdeki bu kötü olaylar toplumdan sakladığımız için gerçekleşiyor. Engel açıktı: Ordu gücünün kötüye kullanılması ve suçluluk olayı tartışmanın ana sorunu haline geldi, hiçbir milletvekili inkâr edemedi: "itiraf edelim" der içişleri Bakanı Rıfat Paşa. Fakat tehlikede olan yurdu acilen kurtarma görevi tam ve açık bir araştırmayı engeller. "Arkadaşlar, ülkeyi kurtarmak için çaba gösterelim, ilk olarak, ülkeyi kurtarmalıyız. Bu "yüce sözün", "sakıncalı" olmasına rağmen, seansların gizli protokolleri sesli ve açık bir tartışma izlenimi verir."Kürt" kelimesi ancak otuzlu yılların başında tabu haline gelir; genel olarak Kürt kökenini kabul etmeyen ideoloji henüz oluşmamıştı. 1921'de önemli olan askeri birlikti. Ermenilere yapılanlar da bilinçaltında gizli kalmamıştır. Bu olanlara karşı yapılan birçok hatırlatmaya bir de Koçkiri baskını tartışmaları eklenir. Bunlar, daha ilk oturumda, görüşmeyi açık mı, yoksa kapalı mı tutmak gerektiği sorgulanırken ortaya çıkar. Emin Bey, gizli görüşmeler talebinde bulunur yabancıların şunları söyleyeceklerini belirterek, "Dindaşlarına karşı böyle bir tutum sergileyen, Hıristiyanlara karşı neler yapmaz?" der. Ayaklanmanın kabul görmeyen objektifleri tartışmanın dışında kalır. "Alişer bu eşkıyacılığa siyasi bir renk katıyordu" cümlesi genel tutumu özetler. Ayaklananların dışlanışını üç şekilde görebiliriz: isyancıları belirlemek için kötü söz sarf etme tercihi; vatan haini ilan etme ve yabancı para (Rus, ingiliz) aldığı şeklinde suçlama. Bu son suçlama konusu tartışmada söz edilir edilmez hemen Dersim milletvekilleri tarafından karşı çıkılır. Diğer iki kritikle ilgili ise bazı milletvekilleri genel af isteğinde bulunur, bölge için adalet istemeye kadar giderler. Dersim’in dört milletvekilinden biri olan Hasan Hayri Bey, tarihte uzun bir gezinti yapmayı gerekli görür, hatta Çaldıran Savaşı'ndan sonra Yavuz Sultan Selim'in, "Alevilerin kafalarını uçurduğu (...), kurtulanların Dersim Dağlarında saklandığı..." olayına kadar çıkar. Belki bu konuşmasıyla zaman harcıyor, fakat bu kanlı baskının nasıl geliştiğini dile getiriyordu. Eskinin Kızılbaşları Şah'la işbirliği yaptıkları için idam edilmişlerdi, savaş sonrası Dersim Alevileri ise Ruslarla işbirliklerinden dolayı vatan haini olarak suçlanmışlardı ilgili bölgenin bir başka vekili Erzincan'dan Emin Bey, Refahiye'den Türk Alevi ailesine yapılanlardan söz eder: Mülkleri alınır, karısı kaçırılır ve Alevi olarak suçlanan aile babası ise sadistçe öldürülür. Dersim vekili Mustafa Bey, askeri saldırının Koçkiri Kürtleriyle sınırlı olmadığını kanıtlamak için Türk köylülerinin de aynı zamanda öldürüldüğünü dile getirir. Yaklaşık iki ay süren bu ayaklanma Sivas, Erzincan ve Tunceli yöresini etkisi altına almıştır. Merkezi Zara olmak üzere 10 kaza ve 135 köyü kapsayan bir bölgede yaşayan Koçkirililer; İbolar, Zazalar, Balular, Kerteliler ve Sarular isimli beş büyük kabileden oluşmaktaydı. Aşiret reisleri arasında adı geçen Mehmet İzzet, Hasan Askerî, Kazım, Alişir Beylerin yanı sıra Kürt Teali ve Teavün Cemiyeti’nin İmranlı şube başkanı Haydar Bey bölgede egemen olarak yönetimi ellerinde bulundurma isteği ile ayaklanmaya öncülük eden isimlerdir. Merkez Ordusu Komutanı Nurettin Paşa, bu tür olayların tekrarlanmaması için “Asi köylerini dağıtmak, bunları Anadolu’nun başka bölgelerine, Türklerin arasına serpiştirmek ”tezini savununca Büyük Millet Meclisinde özellikle Doğulu milletvekilleri buna karşı çıkarak bir soruşturma kurulunu görevlendirmişlerdir. Bu gelişmeler karşısında Genelkurmay Başkanlığı Nurettin Paşa’yı görevinden almıştır.
6 Mart 1921'de başlayan Koçgiri isyanı, öncesi ve sonrasındaki benzer ayaklanmalarda olduğu gibi kendiyle sınırlı bir coğrafya içerisinde etkili oldu. Bilinen bir gerçektir ki Koçgiri, sosyal, kültürel ve ruhsal şekillenmesi itibarıyla Dersim coğrafyası ve aşiretlerinin bir parçasıdır. Diğer Kürt bölgeleriyle tarihi boyunca kayda değer bir ilişki ve iletişim içerisinde olamamış, buna karşılık Dersim aşiretleriyle her zaman birlikte hareket etmek eğilim ve çabası içerisinde olmuştur. Bu, Kürt direniş ve isyanlarının,trajedilerindendir.
İsyandan önce Elazığ'da bir araya gelen Dersim ve Koçgirili aşiret reisleri, TBMM hükümetine "muhtariyet" çerçevesinde bir "nota" vermeyi kararlaştırmışlardı. Aşiret liderleri Ankara hükümetinden Kürt mahkûmların serbest bırakılmasını, Türk asker ve memurlarının geri çekilmesini istemişlerdi. Bilindiği gibi, M. Kemal ve TBMM hükümeti, başlatmış olduğu harekette Kürt aşiretlerinin desteğini sağlamaya özel bir önem atfetmişti. Bunun için, Erzurum ve ertesinde Sıvas'ta düzenlenen kongrelerde, bölge halkının dini duygularını harekete geçirmeyi hedefleyen mahiyette kararlar alındığı gibi, "Ermeni, Rum tehlikesi" de özellikle vurgulanmıştı. Bu yaklaşımın bir bütün olarak etkili olduğu söylenebilir. Ancak Koçgiri ve Dersim aşiretleri açısından hesaplanan etki ve sonucu yaratması olanaklı değildi. Koçgiri ve Dersim aşiretlerinin "zor durumdaki halifeyi ve hilafeti kurtarmak" gibi bir duyarlılıkları yoktu. Kuşkusuz bu durum, esasen bölge halkının Alevi inancıyla doğrudan bağlantılıdır. Aynı şekilde Ermeni ve Rumlara karşı da herhangi bir husumet içerisinde değillerdi. Bununla birlikte gözden ırak tutulmaması gereken önemli bir "ayrıntı" vardır ki, o da, ayaklanan aşiretlerin istemlerini İstanbul'a değil, Ankara hükümetine iletmiş olmaları ve Ankara hükümetiyle anlaşmaya,çalışmışlardır.
Bölgedeki diğer Kürt aşiretler üzerinde etkili olan politika ve söylemlerin Dersim ve Koçgiri'de etkisiz kalması durumu, bölgenin aşiret liderleri ve önde gelen şahsiyetlerinin çeşitli görevlere atanmasıyla aşılmak istenmiştir. Erzurum ve Sıvas Kongrelerine katılmayan, akabinde kurulan TBMM'den de ulusal haklarının tanınmasını isteyen aşiret liderlerini bu tarzda etkisiz kılmak ve kontrol altında tutmak amaçlanmıştı. Bu amaçla M. Kemal, konfederatif bir yapı durumunda olan Koçgiri aşiretlerinin önderi konumundaki Alişan beyi Zara, bölgenin aydın ve etkili kişiliklerinden biri olan Nuri Dersimi'yi de Dersim mebusu olarak atadı ve Ankara'ya çağırdı.. Nuri Dersimi, anılarında "mazeret" belirtip bu davete icabet etmediğini, Alişan Beyi gönderdiklerini yazmaktadır. Nuri Dersimi, devamla, M. Kemal'in Alişan Beye amaçlarının ne olduğunu sorması üzerine, "Alişan Beyin bölgede Sevr Anlaşması çerçevesinde bir Ermeni devletinin kurulmasına karşı olduklarını, ancak Wilson prensipleri doğrultusunda bölgede yaşayan Kürt yoğunluklu coğrafyada bir Kürdistan kurmak üzere çalıştıklarını anlattığını" yazmaktadır. Ankara'ya giden Alişan Bey de mebus olmayı reddetmiş ve meclise katılan diğer Kürt mebuslarınıda, eleştirmişti.
Ayaklanma bu koşullarda patlak verir. Koçgiri'deki Kangal ilçesinin Yellice nahiyesinde toplanan aşiretler, Diyarbakır, Van, Bitlis, Elazığ, Dersim ve Koçgiri'nin içerisinde bulunduğu coğrafyada bir Kürdistan devleti kurmak için silaha sarılmak kararı alırlar. Peşinden karakol baskınları gerçekleşir. Ele geçirilen Refahiye ilçesinde hükümet konağına bayrak asılır. Bunun üzerine duruma hâkim olmakta zorlanan Ankara hükümeti, Alişan Beyi Refahiye Kaykamlığına atar ve diğer aşiret ileri gelenlerini de benzer mevkilere getirir. Ne var ki bu tutum beklenen "yatıştırıcı" etkiyi yaratamaz. Hareket, ayaklanmanın önde gelen isimlerinden biri olan Alişer'in Dersim'e uzanan etkinlikleriyle yayılma emareleri gösterir. Bu noktada Hozat'ta toplanan Alişan Bey ve bazı Dersim aşiretleri Nuri Dersimi'nin babası İbrahim Bey'in kaleme aldığı bir mektupla, Ankara hükümetinden istemlerini somutlaştırırlar. Buna göre, Ankara hükümetinin İstanbul'daki saltanat hükümetinin kabul ettiği "muhtariyet" kararının kabul edip etmediğinin açıklamasını, bu hususta Dersimlilere acele cevap verilmesini, Elazığ, Malatya, Sıvas, Erzincan mıntıkalarındaki hapishanelerde bulunan bütün Kürt mahkûmların serbest bırakılmasını, Kürt çoğunluğun bulunduğu bölgelerdeki Türk hükümeti memurlarını çekilmesini ve Koçgiri'ye gönderilen askeri müfrezenin geri çekilmesini istemişlerdi.
Ayaklanmanın ulusalcı yönünün son derece belirgin olduğu çok açıktır. Bunun yanı sıra, dikkat edilirse, hareketin önderleri, ileri gelenleri Sevr Antlaşmasından, Wilson prensiplerinden haberdardırlar. İstanbul'daki Kürt Teali Cemiyeti ile ilişkilidirler. Aleviliğe ilişkin herhangi bir talep öne sürülmemesi de ayrıca dikkat çekici bir diğer husus oluyor. Ne var ki söz konusu ulusal öz, dar bir bölge ve birbiriyle ilişkili aşiretler ile sınırlı kalmak başta gelmek üzere, diğer Kürt isyan ve direnişlerinde de rastladığımız bir zaaf ile maluldü. Bu zaafı aşabilmenin olanakları da bulunmuyordu. Trajedi dememiz bundan ötürüdür.
İsyan kısa sürede bastırıldı. Sonrası bilinen kanlı sondur. "Giresun'lu Topal Osman" diye bilinen bir çete başı ile ordu güçleri sınır tanımayan bir şiddet uygulayarak önderlerinden başlamak üzere isyancı güçleri ezdiler. Dağılan güçler içerisinde sadece Dersim'e sığınabilenler kurtuldular. Alişer de bunlardan biriydi. Dersim'in Ovacık bölgesine giden ve Seyid Rıza ile birleşen Alişer, burada da etkinliklerini sürdürecek, ama ihanete uğramaktan kurtulamayacaktı.
Mart 1921’de Ovacık Pezgewr aşireti reisi Bıra İbrahim, Maksudan reisi Polis Munzur, Çırpazin nahiyesi müdürü Mustafa, Arslan Aşiret reisi Mahmut Ağalarla Alişer’in kumanda ettiği 2500 mevcutlu bir kuvvet Koçgirililere yardım için hareket eder. Munzur dağlarını ve kışın karını hediklerle aşarak Kemah’a varırlar. Kemah merkezini işgal edip, Hükümet Konağını yakarlar. Kaymakam ve jandarma komutanını esir alırlar. Daha sonra Kuruçay ilçesini de işgal edip buranın derbeylerinden şehsivar oğlu Mahmut ve arkadaşlarını tutuklayarak kaymakamla birlikte Ümraniye merkezine götürürler. Bu kuvvetler Refahiye ilçesini, Divriği bölgesi nahiye merkezlerini, Koçhisar ilçesinin Celallı nahiyesini de ele geçirirler.14 Mart 1921’de Hükümet bölgesel seferberlik ilan eder. 15 Mart 1921’den itibaren Sivas, Elazığ ve Erzincan vilayetlerinde sıkıyönetim ilan edilir. 20 Mart 1921’de Giresunlu Topal Osman’ın çete alayı Refahiye üzerinden Koçgiri’ye cephe açar.21/22 Mayıs 1921 gecesi 400 kişilik bir kuvvetle Dersimliler Kemah’ın güneyine, 30 Mayısta da 500 kadar bir güçle Ilıç’a saldırırlar.30 Mayis’ta Dersim’den Koçgiri’ye yardım maksadıyla giden 500 kişilik kuvvet, 2 Haziran 1921 günü yenilir. Bunun üzerine Alişan Bey ve arkadaşları 17 Haziran’da teslim olurlar. Koçgiri isyanı böylelikle bitmiş olur.
15 Haziran 1921 günü, Seyit Rıza Ovacık aşiretlerinden oluşan 1000 kişilik bir kuvvetle, Erzincan’da Erzincan Valisi Ali Rıza, Milletvekili Hacı Fevzi ve bir kısım ileri gelenle, M. Kemal ve Hükümetin isteği üzerine bir görüşme yapar. Görüşmede Baytar Nuri ve Koçgirili Alişan da hazır bulunur. Dersimlilerin hazırladıkları 24 madelik istek paketi kabul görmeyince, görüşmeler kesilir. Bu görüşmeler neticesinde Koçgirili Alişan ve Haydar’ın aileleri ile birlikte yerlerine dönmelerine olanak sağlanır. Yunan ordularının yenilgisinden sonra Haydar ve Alişan İstanbul’a çağrılırlar ve orada zorunlu ikamete tabi tutulurlar.
Dersim’de Cığız Mehmet Ali kumandasında oluşturulan 100 kişilik bir kuvvet, Zara’ya gönderilir. Koçgiri harekâtı sırasında ihanet eden Ginyan aşiret reisi Murat Paşa Zara’da kendi konağında bu kuvvetlerce vurulur. Ve bu tarihle birlikte Koçgiri isyanı da tamamen sona erer.