« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

11 Mar

2013

Yusuf AKÇURA

01 Ocak 1970

(1876-1935) Türk siyaset adamı, tarihçi ve yazar.
Kazan'm Simbir şehrinde doğdu. Ba¬bası Hasan Akçurin, annesi Bîbî Kamer Bânû'dur. Ailenin hayatta kalan tek ço¬cuğu olan Yusuf, babasının ölümü üze¬rine annesi ile Kazan'dan ayrılıp İstan¬bul'a göc etmek lorunda kaldı (1883) İlk öğrenimini Mahmud Paşa ve Kara Ha¬fız ibtidâîlerinde yaptıktan sonra Koca Mustafa Paşa Rüşdiyesi'ne yazıldı (1885). Bir ara tahsilini yarım bırakarak Kazan'a gitti. Bir yıl sonra tekrar İstanbul'a dön¬dü ve rüşdiyeye devam etti (1890!. Dör¬düncü sınıfı bitirince Harbiye'ye kabul edildi (1892). Ancak ikinci sınıfta iken tutuklandı. Çalışkan bir talebe olması dolayısıyla cezasını çektikten sonra ye¬niden Harbiye'ye döndü. Okuldan me¬zun olunca erkânıharp sınıfına ayrıldıysa da Jön Türkler'le ilgisi bulunduğu ge¬rekçesiyle tekrar tevkif edildi (1896) Hâ¬tıralarında, o yıllarda Jön Türkler'le ilgisi olmamakla beraber Türkçülüğünün şuurlu bir şekilde bu devrede başladı¬ğını anlatmaktadır. Tevkifinin ardından arkadaşları ile Fizan'a sürülmek üzere Trablusgarp'a gönderildi (1897): ancak daha sonra orada serbest bırakılarak rütbesi iade edildi. Bir müddet burada Erkân-ı Harbiyye Kalemi'nde çalışıp öğ-retmenlik yaptı ise de tahsiline Avru¬pa'da devam etmek maksadıyla Tunus'a kaçtı 11899) Aynı yıl Paris'e geçerek Eco-le Libre des Sciences Politiques'e kay¬doldu. Burada önce Sadri Maksudi ile. daha sonra Jön Türk hareketinin liderle¬rinden Ahmed Rızâ ile tanışarak onun çı¬kardığı Şürd-yj Ümmet gazetesinde ya¬zılar yazmaya başladı. 1903 yılında tahsi¬lini tamamladıktan sonra Kazan'a döndü; burada meşhur Üç Tarz-ı Siyâset maka¬lesini kaleme aldı ve yayımlanmak üze¬re Kahire'de çıkan Türk gazetesine gön¬derdi (Nisan-Mayıs 1904). II. Meşruti¬yetin ilânına kadar Kazan'da kalarak çeşitli gazetelerde çıkan yazılarıyla Rus¬ya Türklerinin mücadelelerine iştirak et¬tiği gibi. oradaki bazı siyasî ve kültürel hareketlere katılarak “Cedîdciler” ara¬sında yer aldı. “Rusya Müslümanları” adlı siyasî harekete de fiilen katıldı (1905). Bir taraftan öğretmenlik yaparken di¬ğer taraftan Kazan Muhbiri isimli ga¬zeteyi çıkardı (1905). Ulûm ve Târih ad¬lı kitabını yayımladı (19061 Rus hükü¬meti Akçura'nın Duma'ya seçilmesini ön¬lemek maksadıyla 8 Mart 1906 tarihin¬de evine baskın yaparak onu seçim so¬nuna kadar kırk üç gün hapsetti. Ha¬pishane hâtıralarını Mevkufiyet Hâtı¬raları adıyla yayımladı (1907). Kırım'da çıkan Tercüman gazetesinde çalışırken Üç Haziran Vak'a-i Müessifesi isimli eseri sebebiyle hakkında takibata geçil¬di. Bu sırada II. Meşrutiyet ilân edilince İstanbul'a hareket etti (Ekim 1908). Bir süre sonra Rusya ve Almanya'ya gitti, ancak umduklarını bulamadığı için tek¬rar İstanbul'a döndü (1910).
Akçura'nın İstanbul'daki çalışmaları¬nın başlıcalan, bu yıllarda faaliyete ge¬çen Türkçülükle ilgili derneklerin hemen hepsinin kurucuları içinde yer almasıdır. Bilhassa Türk Yurdu Cemiyeti'nin yayın organı olan ve 1911-1917 yılları arasın¬da müdürlüğünü yaptığı Türk Yurdu dergisindeki faaliyetleri dikkati çeker. Bu arada Harbiye'de, Medresetü'1-Vâizîn'de, İstanbul Darülfünunu ile Deniz Lisesi'nde öğretmenlik de yaptı; Rusya'daki Müslüman Türk-Tatar Halkları¬nı Koruma Komitesi üyesi sıfatıyla İs¬viçre'deki Milletler Konferansına katıl¬dı. 1917-1919 yılları arasında Osmanlı Hilâl-i Ahmer Cemiyeti murahhası ola¬rak Batı Avrupa ülkeleriyle Rusya'da bu¬lundu: 1919 yılı sonlarında İstanbul'da İngilizler tarafından tutuklandı. Serbest bırakıldıktan sonra evlendi (1920) Millî Mücadele'ye katılmak üzere aynı yılın martında İstanbul'dan ayrılarak Ana¬dolu'ya geçti. Önce Maarif Vekâletinde, daha sonra da yedek kurmay yüzbaşı sıfatıyla Kâzım Karabekir'in karargâhın¬da çalıştı. Cumhuriyetin ilânından son ra Atatürk'ün yakın çevresinde yer aldı. Hariciye Vekâleti'ndeki görevinden son¬ra İstanbul mebusu olarak meclise gir¬di (1924) ve ölünceye kadar meclisteki yerini korudu. Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti'nde çalıştı; 1932 yılında cemiyetin (Türk Tarih Kurumu) başkanlığına seçildi ve ömrünün sonuna kadar bu görevde kaldı. İstanbul Üniversitesi'nin yeniden kuruluşunda Yakınçağ siyasî tarihi pro¬fesörü olarak İstanbul'a gitti (1934). 11 Mart 1935'te öldü ve Edirnekapı Mezarlığı'na defnedildi.
Yusuf Akçura gençliğinde bilhassa am¬cası İbrahim Akçura'dan etkilenmiş, onun zengin kütüphanesi ile geniş çevresin¬den faydalanmıştır. Türk kültürü ve ta¬rihine dair eserlerle Avrupa'daki tahsi¬li sırasında elde ettiği bilgiler sayesin¬de siyasî ve fikrî sahada milliyetçiliği ve Türkçülüğü benimsemiştir. Genel ola¬rak Türk tarihi ve Türkçülük, Osmanlı tarihi ve Yakınçağ Avrupa tarihinin si¬yasî, sosyal ve ekonomik meseleleriyle ilgilenmiş, bu konularda pek çok maka¬leden başka Üç Tarz-ı Siyâset [206] Muasır Avrupa'da Siyasî ve İç¬timaî Fikirler ve Fikrî Cereyanlar [207] ve Siyâset ve İktisat Hak¬kında Birkaç Hitabe ve Makale [208] gibi kitaplarıyla görüşlerini or¬taya koymuştur. Bilhassa Üç Tarz-ı Siydsefteki düşünceleri ve daha sonra bu doğrultuda yazdıkları, onu “Pantür-kisf veya “Pantürkizmin babası” olarak tanıtmıştır. Türkçülük hakkındaki fikir¬leri, gençliğinde Rusya Türkleri arasın¬da yaşarken daha çok hissî ağırlıklı iken bir süre sonra Paris'te hoca ve arka¬daşlarının tesiriyle gelişip olgunlaşmış ve asıl hüviyetini orada kazanmıştır. Şerafeddin Mağmûmf nin tesiriyle Osmanlılık fikrinin sağlam dayanaktan mah¬rum bulunduğu, halk içindeki çeşitli ırk ve topluluklarla uzlaşma imkânı olmadı¬ğı, Türk milliyetçiliği dışında hiçbir kur¬tarıcı fikir bulunmadığı gibi düşüncele¬rin etkisi altında kaldı. Nitekim Paris'te Siyasî İlimler Okülu'ndan mezun olur-ken hazırladığı “Osmanlı Devleti Teşki¬lâtı Tarihi Üzerine Bir Deneme” adlı tezinde Jön Türkler'in uğrunda çalıştıkları bir Osmanlı milleti oluşturma hareketi¬nin neticesiz kalmaya mahkûm bir te¬şebbüs .olduğu, devleti kurtarmak için milliyetçilikten başka çıkar yol bulun¬madığı sonucuna vardı. Üç Tarz-ı Siyâset'te ise bu fikirlerini daha da gelişti¬rerek görüşlerinde haklı olduğunu ispat etmeye çalıştı. Ona göre Osmanlı Devleti'nin dağılmaması için Osmanlıcılık ve İslamcılık çıkar yol değildir. Eser yayım¬landığı zaman Ali Kemal ve Ahmed Ferid (Tek) tarafından ağır bir dille tenkit edildi. Bu eserin neşrinden çok sonrala¬rı yine Türkçülük görüşünden hareketle yazdığı Osmanlı tarihine ait tenkidi fi¬kirler dolayısıyla Osmanlıcılar'ın, Türk Yurdu nda neşrettiği “Cengiz Han” vb. yazılarıyla ise İslâmcılar'in şiddetli ten¬kidine uğradı. Alaycı ve eleştirici bir ka¬raktere sahip bulunan Akçura'nın fi¬kirleri “Cumhuriyet Türkiyesi'nin fikrî” kuruluşunda da etkili olmuş görünmek¬tedir.
Diğer önemli eserleri şunlardır: Ulûm ve Târih [209]; Öç Haziran Vak'a-i Müessifesi [210]; Eski Şûrâ-yı Ümmette Çıkan Maka¬lelerimden [211]; Osmanlı Saltanatı Müessesâtı Târihine Duir Bir Tecrübe [212]; Mevkufiyet Hâtıraları [213]; Rusya'daki Türk-Tatar Müslümanlarının Şimdiki Vaziyeti ve Emelleri [214]; Şark Meselesine Ait Târîh-i Si¬yâsî Notları [215]; Türk Yı¬lı 1928 [216]; Târîh-i Siyâsî Dersleri [217]; Os¬manlı Devletinin Dağılma Devri [218]; Ta Kendim yahut Defter-i Amalim

Ziyaret -> Toplam : 125,32 M - Bugn : 82260

ulkucudunya@ulkucudunya.com