Sadettin Tantan: Çanakkale ruhu sizi yargılayacaktır!
Uğur Dündar 01 Ocak 1970
Sevgili okurlarım,
İçişleri eski bakanlarından Yurt Partisi Genel Başkanı Sadettin Tantan son röportajımızda “Öcalan’ın Nevruz’da okunan mektubunu kendisinin değil, Başbakan’ın makam aracındaki bir yetkilinin yazdığını iddia ederek Türkiye’yi sarsmıştı. Efsane isim Tantan yine çok çarpıcı açıklamalarda bulundu. Örneğin PKK’nın silah bırakmadığını, tam tersine, geçen hafta 50-100 kadar silahlı teröristin Türkiye’ye giriş yaptığını söyledi. “Devşirilmiş işbirlikçiler”in devrede olduğunu öne süren Tantan “Çanakkale ruhu bunları yargılayacaktır” dedi.
İşte sorularımız ve gündeme bomba gibi düşecek cevaplar:
UĞUR DÜNDAR (UD): Siz “Akil İnsanlar” konusu sorulduğunda, bunların tek tek üzerinde durmak yerine, ortaya çıkan fotoğrafa bakmak gerektiğini söylüyorsunuz. Bu sözlerinizi biraz açar mısınız?
SADETTİN TANTAN (ST): Açayım. “Akil İnsanlar” konusuna geçmeden önce durumu iyi tespit etmek, Ortadoğu’da oynanan büyük oyunu görmek gerekiyor. Büyük Ortadoğu Projesi’ni ortaya atan, Türk Ordusu’nu yıllarca PKK ile mücadele ettiren güçler, rejimleri ve sınırları değiştirmek için hedef seçtikleri ülkelerde birçok yapıyı kullandılar. Nedir bu yapılar? Bunlar siyaseti, mali-ekonomik sistemi kontrol altına almak için resmi-sivil bürokrat-akademisyen-işadamı-medya mensuplarından oluşan yapılar… İşte bu fotoğraftaki isimleri araştırdığınızda, her ülkede olduğu gibi karşınıza “devşirilmiş işbirlikçiler” çıkıyor.
(UD): Sayın Tantan “devşirilmiş işbirlikçiler” tanımını da biraz daha açmanız gerekmiyor mu? Kimlerdir bu “devşirilmiş işbirlikçiler”?..
(ST): Dikkat çekici bir örnekle açayım. Tarihe bakınca, Irak’ı İngiliz bürokrasisinin kurduğunu görürsünüz. Irak’ta krallık oluşturuldu. Fakat Irak’ın darbeler tarihi incelendiğinde sözde kralcı, milliyetçi ya da komünist geçinenlerin büyük bir bölümünün, aslında her dönemde İngilizlerin kullandığı isimler olduğu fark edilir. Yönetime geçen liderler değişir ama bu kişiler konumlarını korurdu! Bunlar kralla kralcı, komünistle komünist, milliyetçiyle milliyetçi olmayı büyük başarıyla sürdürüyorlardı. Ama asıl görevleri, İngiliz çıkarlarına hizmet etmekti!
Günümüz Türkiye’sine bakınca karşınıza benzer bir tablo çıkıyor! Örneğin 1980 öncesindeki sağ-sol-din eksenli ayrışmada ön planda olanlar, her dönemde gücün yanında yer almadılar mı? Bunlar 1980 sonrasında liberal oldular, yeri geldi muhafazakar, hatta İrancı, milliyetçi, solcu oldular! Bugün de sözde muhafazakar demokratlar!.. Bürokrasiye bakın, akademisyenlere bakın, gazeteci, işadamına bakın, sahnede hep aynı isimler!.. Şimdi bu isimlerin bir kısmı karşımıza “Akil İnsan” olarak çıkarıldı.
(UD): Irak’la Türkiye arasında, özellikle “Akil İnsanlar” bağlamında kurduğunuz paralellik de izaha muhtaç değil mi?
(ST): “Akil İnsanlar”a bakmadan önce Başbakan’ın etrafına bakın! 1990’larda Fatih’te Yeni Zemin adlı bir dergi kuruldu. O derginin etrafında toplananlar bugün ya Kürt hareketinde ya da AKP’nin içinde etkin konumda! O günlerdeki “Yeni Zemin”in künyesini okuduğunuzda, ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız. Ve o isimlerin geçmişteki konumlarıyla mali durumlarına baktığımızda, aradan geçen süreçte nasıl büyüdüklerini göreceksiniz. Hemen ekleyelim. PKK’nın baronları da bir zamanlar mali sıkıntılar içindeydi. Çoğu beş parasızdı. Ama zaman içinde Türkiye ve Avrupa’da mali sistemi rahatsız ederek büyüdüler. Yani “Yeni Zemin” in önde gelenleri de, PKK’nın baronları da, aynı dönemlerde zenginleştiler!..
Bu tespiti yaptıktan sonra şimdi “Akil İnsan”lara geliyorum. Bunları isim isim değerlendirmeye gerek görmüyorum! Başbakan bu kadronun 75 milyonun özeti olduğunu söylüyor. Yalan! Cumhurbaşkanı’nın himayesinde kurulan ve PKK’nın özgürleşmesi için çalışmalar yapan “Ekopolitik” adlı kuruluş mu, bizi temsil ediyor? Ya da Başbakan’ın kurdurduğu “SETA Vakfı” mı? Ya da “Gazeteciler Yazarlar Vakfı” mı? Taraf gazetesi mi? Bunların bazıları 2000’lerden bu yana, aynı zamanda organize suç örgütü özelliğini taşıyan terör örgütüyle masaya oturmamızı istiyor.
Bir bölümü de PKK’yla röportaj yapanları ‘Kandil muhipleri’ diye suçluyorlardı. Şimdi kendileri ‘Kandil muhibi’ oldular! Sizce de ilginç değil mi?
(UD): Başbakan Erdoğan barış sürecinden söz ederken, Çanakkale ruhuna değiniyor ve o günkü gibi birlik ve beraberlik içinde olmamız halinde bu sorunu aşacağımızı söylüyor. Siz de bugün yaşanan süreçle, Çanakkale ruhu arasında bir benzerlik görüyor musunuz?
(ST): Asla!.. İktidar sahipleri sık sık Çanakkale ruhundan söz ettikleri için, ben de Çanakkale ruhuna atıfta bulunarak söyleyeyim. Yedi düvele karşı savaşan bu millet, yedi düvelin kullandığı örgüt üzerinden bütün onurunu kaybetmeyle karşı karşıya bırakılmıştır! Çanakkale, Müslüman Türk Milleti’nin haysiyet savaşıydı. Türk ve inanç kimliğinin zaferiydi. Bugün gelinen noktada, emperyalizmin kullandığı bu örgütle masaya oturmayı iktidar sahipleri nasıl açıklayacaklar? Tarih onurlu davranışları yazdığı kadar kirli davranışları da not eder. Ve bu iktidarın kirli tarihi de arşivlenmektedir! İflas eden işadamı çökerken yanına ortak alma çabası içinde olurmuş. Bugün yaşananlar da aynen böyledir! Türkiye’nin iç ve dış politikası tamamen iflas ettiği için, iktidar yanına ortak olmak peşinde! Bizler bu ortaklığın içinde olmayacağız, varsın besleme aktörler olsun! Şaşırtıcı bir durum var ortada. İmralı’nın mektupları postacıların ellerinde bir yerlere gidiyor geliyor. Bizim anlı şanlı basınımızın bir bölümü de ‘Öcalan silah bırakın, geri çekilirken silah bırakın’ çağrısı yaptı diye manşet atıyor. Yalan! Yalanlayan da örgütün siyasi ayağı! Silah bıraktıkları yalan!
(UD): Basında Öcalan’ın çağrısı doğrultusunda PKK’nın silahları bırakarak yurt dışına çıkacağı yazılıyor. İstihbaratınızın güçlü olduğunu biliyoruz… Size ulaşan bilgiler de bu yönde mi?
(ST): O halde resmi bir bilgiyi sizinle paylaşalım: Geçen hafta Irak sınırından 50 ila 100 arasında silahlı PKK’lı Türkiye’ye giriş yaptı ve bunlar kayıt altına alınmış durumda. Hani silah bırakıp çekiliyorlardı? Yalan! Ellerindeki istihbarat bilgilerini açıklasınlar. Bakın 2012 yılında PKK yok ediliyordu. Güvenlik güçlerinin operasyonlarıyla belleri kırılıyordu. Bir anda operasyonlar ‘sözde barış’ çığlıklarıyla durduruldu. TSK’yı PKK’yla savaştıran küresel güç, askerin Kandil’e girmesini engelleyen güç, tam örgüt bitecekken düğmeye bastı. Son dönemde hep şu şarkı dillerde: ‘Silahla bir yerlere gidilemedi, o halde helalleşlelim!..’ 30 yıldır bu örgütü devletin gücü bitiremediğine göre örgütün bitmesini engelleyen iç ve dış aktörler kimler? Bunu neden ortaya çıkarmıyorsunuz? PKK’nın silah ve mali anlamda bu boyutta güçlenmesini kim, nasıl sağladı? Nasıl oldu da beş parasızken bunca zenginleştiler? Devletin yetkililerinin raporları elinizde! Neden mücadele edilemediği, kimlerin mani olduğu yazıyordur o raporlarda! Sayın Başbakan, bu gerçekleri neden milletle paylaşmıyorsun? Neden bunları Türk adaletinin önüne çıkartmıyorsun da masaya oturmayı tercih ediyorsun? Son olarak hatırlatıyorum: Oslo’da MİT yetkilileri PKK’lılarla masada otururken ‘Sizin bombaları, silahları gömdüğünüz yerleri biliyoruz!’ dediler. Peki bunlara el konuldu mu? Ya bir kalkışma hareketi olursa ne olacak? Milleti aldatmayın! Çanakkale ruhu sizi yargılayacaktır!