« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

08 Nis

2013

Gültekin Sâmanoğlu

01 Ocak 1970

Kırk yaşından sonra ışık hızıyla
Geçiverip giden yıllara yandık,
Nice acılara katlandı yürek;
Zaman zaman şükürlerle uyandık.
Ebediyete uğurladığımız Gültekin Samancı (edebiyat dünyasının bildiği soyadıyla Sâmanoğlu), böyle diyordu “Uzun Vuran Gölge” isimli o nefis şiirinin bir yerinde. 76 yaşında (d. 1927, Konya) hayata gözlerini kapatan, Türk edebiyatına, bütün sermayesini gelenekten alan orijinal şiirler kazandıran şair, kurucusu ve yöneticisi olduğu Basın İlan Kurumu’ndaki başarılarıyla da unutulmayacaklar arasındaki yerini aldı.


Hamasetin derin çukuruna gömülmüş, popülist politikalarla çevresindeki insanları çekip çeviren -ve alabildiğine kullanan- hırs küpüne dönmüş zavallı insan tipinden çok uzak biriydi o. Camii avlusunu dolduran mübarek cenaze cemaati arasında olduğu kadar, vefatını duyar duymaz, kendini, onu gündemine almakla görevli addeden birtakım zevat da aynı cümleden sayılmalıdır.


Gültekin Sâmanoğlu, az şiir yazmış, az kitap yayımlamıştır ama özellikle “Hisar” dergisi çevresinde ortaya koyduğu düşünceler ve burada yayımlanan -Türk Edebiyatı dergisini de analım- şiirleriyle, “geleneğin izini sürerek tamamen özgün ve yerli bir şiir dili nasıl kurulabilir?” sorusuna cevap aramıştır.


’Hisar’a bir parantez
Tıpkı, merhum Prof.Dr. Mehmet Kaplan, merhum Mehmet Çınarlı, merhum Munis Faik Ozansoy, merhum Mustafa Necati Karaer, merhum Nüzhet Erman, merhum Cemil Meriç, merhum Tarık Buğra gibi, kurucusu da olduğu “Hisar” dergisiyle, “yeni”liği batıda, özellikle Fransa’da arayanlara karşı çıkan bir tutum sergilemiş, “kendine dönüş” ve “özünü arayış” ifade eden şiirler kaleme almıştır.


Burada, “Hisar” dergisi için kısa bir parantez açmamız gerekiyor:
“Hisar”, 1950 yılında Ankara’da çıkmaya başlamış, zaman içinde belli bir sanat anlayışının dergisi halini almıştır. 1957-1964 yılları arasında yayına ara veren dergi, 1964'ten sonra daha düzenli ve belirli görüşler etrafında yeniden çıkmaya başlamıştır. 1980 yılında ise yayınına yeniden “ara” vermiştir. Derginin ana umdesi, öz kültür ve medeniyetimizden kopanlara, köksüzlük ve taklit bir edebiyat dili kurmaya çalışanlara karşı;


1. Sanatçı bağımsız olmalıdır
2. Milli olmayan sanatın sınırlarımızı aşacağı düşünülemez
3. Sanatçının dili yaşayan dildir
Düşüncesi olmuştur.


Romantik ve gerçekçi
Kurgusu “romantik-gerçekçi”, dili ise tamamen yaşayan Türkçe olan Gültekin Sâmanoğlu, tıpkı diğer Hisarcılar gibi, şiir ve yazılarında Türk tarihini, İslâmî duyguları, vatan bütünlüğü ve onarımını, ahlâk ve terbiye üstünlüğünü, zaman zaman da bütün Türklüğü düşünen milliyetçi görüşü benimsemiştir.


Merhum Ahmet Kabaklı’nın, Sâmanoğlu’nun şiirleriyle ilgili şu tesbiti çok yerindedir:
Özlediği ülkeyi yazdı
“Şiirlerinde heceyi yeni bir ahenk ve adeta aruz vezni dolgunluğu ile kullanan Sâmanoğlu’nun, yenileştirdiği bu hecede yaptığı başarılı değişimler vardır. Bilinen hecenin dışına çıkmak, durak yerlerini belirsizleştirmek, mısraları kümelendirişte ve kafiye dizilişlerinde yenilikler vs.. Şair, bu sayede ‘öz’ün daha kuvvetle belirdiğini ve mana bütünlüğünün sağlandığını söylemektedir.”


”Alacakaranlıkta” ve “Uzun Vuran Gölge”de topladığı az sayıdaki şiirlerinde, dünyaya dair bütün halleri lirik bir üslupla işlemektedir.


Milliyetçi, tarihsever, anarşiye ve bozguna karşı yapıcı şiirler söyleyen Sâmanoğlu’nun aşk, aile, tabiat, hayat, mutluluk, çocuk ve trajik şiirleri de en az diğerleri kadar etkilidir. “Yaz Sonrası” isimli şiiri ise görmek istediği Türkiye’yi anlatır:
İnsanlar arınmış kavgadan kinden
Sebzeler, meyveler kopmuş yerinden,
Yaşlı hanımların filelerinden
En tatlı işveyle güz, el ediyor.


Türk’e Anadolu’nun kapısını açan 1071 Malazgirt Zaferi’ni, en iyi anlatan şiirlerden (Malazgirt) biri de şairimize aittir (bir diğeri ise Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu’na):
Sinan’da kubbe kemer, Yahya Kemal’de beyit.
Binler yanında gazi, binler ardında şehit
Mahşere at koşturan dini bütün bir millet
Ki ömrü at sırtında, çadır altında uzar.


Merhum Sâmanoğlu, bu müthiş şiirleri bir kenara, içten-içe öfke duyduğu yabancılaşmaya, kontrolsüz sanayileşmeye karşı da oldukça sert söylemler geliştirmişti:
”Yalnız barajlar, fabrikalar, büyük endüstri merkezleri ile memleketin kalkınacağı umulursa ne Türk sanatı, ne kültürü ne de şiiri asıl yerine oturur; ne de kültür tahribatı önlenebilir.”


Kısaca, Gültekin Sâmanoğlu, Türk edebiyatının yarım asrına gerek “Hisar” dergisi, gerekse Türk Edebiyatı ve diğer dergilerde yayımlanan şiirleriyle damgasını vurmuş çok değerli bir şairimizdi. Taklitçilik ve uydurmacılığın karşısına kendi öz değerleri ile çıkan bu ekolün yetiştirdiği çok önemli şair ve yazarlarımızdan bir bölümünün -şükür ki- hayatta olduğunu hatırlatmak istiyorum. En yaşlılarından olan İlhan Geçer gibi mesela; inşallah, onların değerini daha iyi biliriz.

AĞAÇLAR AYAKTA ÖLÜR
Ağaçlar soyunurken birer-ikişer
Tam kalbinin üstüne bir yaprak düşer.
Tut ki şairsin, duramazsın kaskatı;
İmdada çağırır sevdiğin san’atı,
Bildiğin şiirleri belki yüz kerre
Söylersin, ağlarsın; sonra eskilere,
Deli çağlarına dönersin, ümitle…
Bu mevsime yaraşan en hoş beyitle:
Zamana ‘dur’ demek, ‘dur’ diyebilmek var,
Ağdıkça üstüne tedirgin bulutlar.
Bir yasak cennete benzetip her yanı,
Yine kendin çoğaltırsın iç dünyanı.
İşte dal, işte yaprak seninle eğik,
Çiğnenen gazellerce yüreğin ezik.
Daha gün ağarmadan yüzüne güler,
Tatlı hayalleri süpürür çöpçüler
Tarak vururcasına sarı saçlara.
Teslim bayrağını çekmeden burçlara.
Söylenecek son söze en güzel örnek;
Ağaçlara benzeyip, ayakta ölmek…


Gültekin Sâmanoğlu
Kim ne demişti?
Ahmet Kabaklı:
‘Gültekin Sâmanoğlu, temelde ferdî duyguları ağır basan, aşkı, üzüntüyü, hayranlığı, sevgiyi, aile mutluluğunu daha sık söyleyen bir şairdir. Mecaza fazla tutkun olmamakla beraber, şiirleri düz ve yalın değildir; genellikle mısra kuruluşuna önem veren bu şair, eş, aile, çocuk, evlat, torun, gündelik hayat şiirleri ile Ziya Osman Saba ve Behçet Necatigil’i andırmaktadır.’

Mehmet Çınarlı:
‘Hisar yüzünden çektiğimiz üzüntüler, düştüğümüz anlaşmazlıklar bir değil beş değil. Bunların bir kısmının hallinde Gültekin’in aracılığı gerçekten faydalı olmuştur. Arkadaşımızda sanki şeytan tüyü var. Çevresindeki insanların kalbine girmeyi, dostluğunu kazanmayı öyle güzel başarıyor ki kendisine benim tanıttığım bazı kimselerle dahi benden çok fazla içli-dışlı olmuştur.’

Mehmet Kaplan:
‘Üzerinde durulan şiirlerde de görüldüğü üzere, Gültekin Sâmanoğlu genellikle duyu planında olmakla beraber, belli bir duyu organına bağlanmayan, psikologların kinestezik adını verdikleri dağınık ve mübhem duyguları anlatmaktan hoşlanan bir şairdir. Kendi sınırlarını çizmiş, mütevazı bir insanın günlük yaşantılarını, saadet ve üzüntülerini anlatan bu şiirlerde, lirik şiirlere has dil musıkisi hissedilmez.’

Ahmet Özdemir:
‘Sâmanoğlu, hecenin alışılmış şekil, kalıp ve sürekliliğine, yeni bir şekil, ritim ve içerik getirdi. Kafiyelerin dizilişinde, mısraların sıralanışında yaptığı yeniliklerle şiirlerinde bir bütünlük sağladı. Taze, değişik ve oldukça titiz bir şiir diliyle kendi iç dünyasını, anılarını, yumuşatılmış olarak toplumun gerçeklerini lirik ve duygulu bir şekilde yansıttı.’

Ziyaret -> Toplam : 125,29 M - Bugn : 47439

ulkucudunya@ulkucudunya.com